KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi Empty
MesajKonu: Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi   Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi Icon_minitimePtsi Ocak 25, 2016 6:05 am

Birden çok kıraatin ortaya çıkmasının sebebi nedir? Peygamber Efendimiz’in (asm) zamanında neden birden fazla kıraat ortaya çıkmıştır? Kur’ân bir olduğu için kıraatin de bir olması gerekmiyor mu? Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi Clock_16

Cevap: Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi Clock_16


Kıraat kelimesinin, İslamî anlamdaki ıstılahî manası ise; özellikle "Kur'ân okumak, Kur'ân tilavet etmek,” şeklinde özetlenebilir.
Kıraat İlmi, "Kur'ân-ı Kerim'in kelimelerinin okunuş şekillerini, ravîlerine isnad ederek bildiren bir ilimdir." (İbnü'l-Cezîrî, Muncidu'l-Mukrîîn)
Zerkeşi “El-Burhan” adlı eserinde şöyle der. Kur’ân ve Kıraatler, birbirinden farklı iki hakikattir.
Kur’ân
, beyan ve i’caz için Resulullah’a (asm) indirilen vahiydir.
Kıraatler ise mezkur vahyin lafzı, harfleri, tahfif ve teşhid yönünde keyfiyeti üzerindeki ihtilaftır.
Gerçek şudur ki; yedi kıraat, yedi imamdan mütevatirdir. Bunların Resulullah’dan (asm) mütevatiren geldiği konusunda bazı görüşler ileri sürülebilir. Yedi kıraat imamının kıraatının Resulullah’a (asm) isnadı kıraat kitaplarında mevcuttur. Bunların nakli ahaddır. (Kur’an İlimleri Ansiklopedisi)
Sahabeler arasında ortaya çıkan kıraat ayrılıklarına Peygamber Efendimiz (asm) “böyle de olur” diyerek kıraat çeşitliliğinin ihtilaf sebebi değil aksine ümmeti için kolaylık sebebi olduğunu göstermiştir
Asr-ı Saadet'te sahabeler arasında kıraatlerde bazı farklılıklar görülüyordu. Bunlar, Kıraat ilminin ikinci kaynağı olarak belirlenmiştir. Bu farklılıkların çözümü için, Hz. Peygamber (asm) sahabeler arasında hakemlik yapmış ve her iki tarafın da okuduğunu: "Böyle de nazil oldu." mealindeki sözleriyle onaylamıştır.
Hz. Osman'ın (ra) çoğalttırarak Mekke, Medine, Kufe, Basra ve Şam gibi şehir merkezlerine gönderdiği mushaflarda mukayyed bulunan yazım (yani resmi hat) farklılıkları da, Kıraat ilmi kaynakları arasında görülür.
Sahabe ve Tabiîn ile Tebe-i Tabiîn'den olarak, sika yani güvenilirlik özelliğine sahip olan âlimler tarafından nakledilen ve hiç bir itiraza da uğramaksızın, İslam ümmetince kabul gören Kıraat ihtilafları da bu kaynaklardan sayılmaktadır. (el-Hac Muhyiddîn Abdulkadir el-Hatîb, Kifayetu'l-Mustefid fî Fenni't-Tecvid)
Hz. Peygamber (asm) “Kur’ân yedi harf üzerine nazil olmuştur, bundan kolayınıza geleni okuyunuz.” diyerek bu hususta ümmeti için bir kolaylık olduğunu bildirmiştir
Hz. Peygamber’in (asm); "Kur'ân yedi harf üzerine nazil olmuştur. Bunlardan kolayınıza geleni okuyunuz!.." manasıyla açıklanan sözleri kıraatin çeşitlerini ifade eder. Hadis; Hişam b. Hakîm'in namazda Furkan suresini, kendi bildiğinden başka bir okuyuşla okuduğuna şahid olan Hz. Ömer'in, Hişam'ı yakapaça ederek Peygamber'in (asm) huzuruna çıkarması üzerine söylenmiştir. (Fedaîlu'l-Kur'an)
Hadisteki "Yedi Harf"den maksat: Kur'an-ı Kerim'in okunuş tarzları olarak, Allah (cc) tarafından nazil olan farklı ve birden fazla olan kıraatlerdir. Bunlardan her hangi birisini okumak, nazil olan Kurân'dan bir kısmını okumak demektir. İşte bu farklı okunuşların, Kurân'da yediye kadar çıktığı, İbn Kuteybe (276/889), Ebu'l-Fadl er-Razî (454/1062) ve İbnu'l-Cezerî (833/1429) gibi büyük alimler tarafından, ayrı ayrı örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuştur. Özel olarak da, Kurân'ın bazı kelimelerinde aynı durum mevcuttur. Ancak bu farklı durumun, Kur'ân-ı Kerim'in her kelimesinde olması ve aranması da gerekli değildir (Abdulazîz b. Abdulfettah el-Karî, Hadisu'l-Ahrufi's-Seb'a, Mecelletu Kulliyyeti'l Kur'ani'l-Kerîm, el-Aded)
(Şamil İslam Ansiklopedisi)
Şimdi ise müteahhırundan bazı ulemanın kıraat farklılıkları hakkında söylediği faydaların neler olduğunu kısaca izah edelim:
Kıraat farklılıkları diğer ümmetlere karşı fazilet sebebidir
Ümmet-i Müslümine kolaylık ve hafiflik sağlamak, kitap inen diğer ümmetlere karşı kendilerinin şeref ve faziletini göstermektir.
Kıraatleri tek tek okuyup anlamaktan, öğrenmekten hasıl olan sevap büyük bir kazançtır
Ayrıca kıraatleri öğrenmede büyük gayret ve çaba sarfettiklerinden medlerin miktarı, imalelerin farklılığına varıncaya kadar kelime kelime kavradıklarından sonrada bunların manaları üzerinde durup, her kelimenin ifadesinden hikmet ve hüküm çıkardıklarından tevcih, ta’til ve tercih yönünü ortaya koymadaki dikkatlerinden dolayı sevabın büyük olmasıdır.
Farklı kıraatler Kurân’ı her türlü tebdil ve ihtilaftan korur
Allah’ın (cc) Kurân’a koyduğu sırrı açıklamak, farklı kıraatler olmasına rağmen Kurân’ı tebdil (değiştirmek) ve ihtilaftan korumaktır.
Kıraatlerin çeşitliliği ayetlerin çeşitliliğidir bu da Kurân’ın bir mucizesidir
Ayrıca vecizliği sebebiyle i’cazındaki mübalağadır. Öyle ki; kıraatlerin çeşitliliği ayetlerin çeşitliliğidir. Şayet her kelimenin ifade ettiği mana başlı başına bir ayet olsaydı Kuran’ın ne kadar uzayacağı açıkça görülürdü.
Kıraatlerin çeşitliliği Kurân-ı Kerim’in daha iyi anlaşılması için bir kolaylık sebebidir
Bazı kıraatlerin diğer kıraatte mücmel (kısa, öz) olan manayı beyan etmesidir. Mesela; şedde kıraati, şeddesiz kıraatin manasını açıklamaktadır.
(Kur’an İlimleri Ansiklopedisi, İmam Celaleddin es-Suyuti)

http://www.sorusorcevapbul.com/soru-cevap/kitaplar/gunumuzde-neden-farkli-kiraatler-var

                       ****
kıraat farklılığını anlayamıyorum, kıraat farklılıkları âyetlerin anlamını değiştiriyor mu? Değiştiriyorsa Kur'ân'ın korunmuşluğunu nasıl anlamalıyız? Ve o zaman kimin kıraatine göre okumalıyız?


Cevap 10: Kıraat farklılıkları, ilk zamanlarda Arap yazısının noktasız ve harekesiz olmasından kaynaklanır. Bunlar temel bir mana değişikliğine sebebolmadığından Kur’ân’ın korunmuşluğuna zarar vermez:
Kırâat, okumak demektir. Kur’ân’da kırâat farkları vardır. Bunun temel nedeni, Arap lehçelerinin farklılığı yanında o günkü Arap yazısının az gelişmişliğidir.
Hz. Peygamber’den, Kur’ân’ın, yedi harf üzere indirildiğini ifade eden hadîsler rivâyet edilir: “Cibrîl bana Kur’ân’ı bir harf üzere okudu. Ben ona başvurarak daha fazla harf üzere okunmasını istedim. Ben başvurdukça kırâat (okuma) şekli arta arta yedi harfe kadar vardı.” [1]
Müslim’in çıkarımına göre Übbeyy ibn Ka‘b şöyle demiştir: “Pey­gamber (s.a.v.) Ğifâr Oğullarının suyu başında bulunuyordu. Kendisine Cibrîl (selâm ona) geldi:
Allah sana, ümmetinin Kur’ân’ı bir harf üzerine okumalarını emnediyor, dedi. Peygamber:
– Allah’tan af ve mağfiret dilerim. Ümmetimin buna gücü yetmez, dedi. Cibrîl ikinci kez geldi:
– Allah sana ümmetinin, Kur’ân’ı iki harf üzere okumalarını emrediyor, dedi. Peygamber:
– Allah’tan af ve mağfiret dilerim. Ümmetimin buna da gücü yetmez, dedi.
Cibrîl üçüncü kez geldi:
– Allah sana ümmetinin, Kur’ân’ı üç harf üzere okumalarını emrediyord, dedi. Peygamber:
– Ümmetimin buna da gücü yetmez, dedi. Cibrîl dördüncü kez geldi:
– Allah sana, ümmetinin Kur’ân’ı yedi harf üzere okumalarını emrediyor, hangi harf üzere okusalar, isâbet etmiş olurlar, dedi.” [2]
Müslim ve Ahmed ibn Hanbel’in rivâyetlerine göre de Übeyy ibn Ka‘b şöyle demiş: “Mescidde idim. Bir adam girip namaz kılmağa başladı. Kur’ân’ı benim bilmediğim bir tarzda okudu. Sonra başka birisi girdi, o da öteki arkadaşı gibi okudu. Namazı bitirdiğimizde hepimiz Allah’ın Elçisi(s.a.v.)in yanına girdik. Dedim ki:
– Bu adam, benim bilmediğim bir tarzda Kur’ân okudu. Başka biri girdi, o da arkadaşının okuduğu tarzda okudu.
Allah’ın Elçisi (s.a.v.), onlara okumalarını emretti ve okumalarını beğendi. İçime, câhiliyye devrinde bulunduğum sıradaki yalanlamadan daha şiddetli bir yalanlama düştü (içimde derin bir kuşku uyandı). Allah’ın Elçisi (s.a.v.) durumumu anlayınca göğsüme vurdu, vücudumdan ter boşandı, korkarak Allah’a bakar gibi idim. Buyurdu ki:
– Ey Übeyy, bana ‘Kur’ân’ı bir harf üzere oku’ diye haber gönderildi. ‘Ümmetime kolaylaştır’ diye cevap verdim. İkinci kez bana (Cib­rîl’i) gönderdi, ‘İki harf üzere oku’, dendi, Ben yine ‘Ümmetime kolaylaştır’ diye cevap verdim. Üçüncü kez gönderdi ‘Kur’ân’ı yedi harf üzere oku, her defa senin istediğini kabul ettim, ümmetine kolaylaştırdım, dedi. ‘Allahım, ümmetimi bağışla, Allahım ümmetimi bağışla’ dedim. Üçüncüyü de İbrâhîm de dahil, halkın bana muhtâcolacağı bir güne bıraktım (o zaman onları bağışlatmak için şefâ’at edeceğim).” [3]


[1] . Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân: 5, Bed’u’l-halk: 6; Müslim, Müsâfirîn: 27; İbn Hanbel, Müsned: 1/264.
[2] . Müslim, Salâtu’l-musâfirîr: 273-274
[3] . Müslim, Salâtu’l-musâfirîn: 273; el-Fethu’r-Rabbânî: 18/38

http://www.suleyman-ates.com/index.php?option=com_content&view=article&id=1096:10-soru-10-cevap-10-kiraat-farkliliklari&catid=66:temmuz-2014&Itemid=46

               ****

Kur'an'lar arasında binlerle ifade edilen kelime farklılıkları var? Kur'an'ın farklı kıraatleri arasındaki kelime farklılıkları tam olarak ne kadardır?


- Adı üstünde “Kıraat” farkları demek, okunuş farkları farkı demektir. Kur’an’da kıraat farklılıkları farklı kelimeleri değil, aynı kelimenin farklı okunuş şeklini gösterir. Örneğin; Fatiha suresinin dördüncü ayetinde yer alan “Malik” kelimesi resm-i hatt-ı Kur’ani olan hatt-ı Osmanî de elifsiz “MELİK”(M-L-K) şeklinde yazılmıştır. Yalnız elif yerine bir çıkmayla  hem Melik hem de Malik şeklinde okunmasına imkan verilmiştir.

- Kıraat farklılığını gösteren kelimelerin sayısı binler değil yüzler de değildir. İşin erbabı olan Tefsir ve kıraat alimleri bunları çok iyi bilirler.

- Abdullah b. Mesud’un mushafında var olduğu kabul edilen farklı kelimelerin sayısı iki elin parmağını geçmez. Kaldı ki, oradaki farklı kelimelerin bizzat Kur’an değil, anlaşılması için kendisinin bir açıklama olarak yazdığı ve daha sonra yanlışlıkla Kur’an’ın bir kelimesi olduğu zannedilmiştir. Örneğin, Karia suresinde yer alan “I’HN” kelimesinden sonra “SUF” kelimesinin yazılı olduğu iddia edilir. Bu iddia doğru olsa bile, bu bir açıklamadır; SUF; yün demektir. Ancak IHN çok kolay anlaşılmayan bir kelimedir.  Bu konuda İslam alimleri eskiden beri açıklamalarda bulunmuş ve eserler yazmışlardır.

- Kıraat farklılıklarının önemli bir bölümü irab konusundadır. Yani, bir kelimenin öre mi, üstün mü veya esre mi olduğu hususundadır. Bunların manaya etkisi olmakla beraber, hiç bir zaman kelimelerin farklılığı anlamına gelmez. (Geniş ve doğru bilgiler için bk. el-İtkan, Menahilu’l-İrfan, Mebahisu’l-Kur’an)

Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere; soruda bir yandan “Biliyorsunuz bu kuranlar arasında binlerle ifade edilen kelime farklılıkları var?” ifadesi, diğer yandan “Kuran’ın farklı kıraatleri arasındaki kelime farklılıkları tam olarak ne kadardır?” ifadesine yer verilmesi zihinsel ciddi bir çelişkiyi göstermektedir.

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/166963/kur-an-lar-arasinda-binlerle-ifade-edilen-kelime-farkliliklari-var-kur-an-in-farkli-kiraatleri-arasindaki-kelime-farkliliklari-tam-olarak-ne-kadardir.html

               ****

Kıraatler ve Kıraatlerin Kur'ân'ı Anlamaya Etkisi

Yrd. Doç. Dr. Mustafa A. Akdemir
1827
Kıraat İlmi ve Yedi Harf Meselesi
Kıraat, Kur’ân-ı Kerîm lâfızlarının bir kısmında bulunan farklı okunuş versiyonlarıdır. Bu okunuş farklılıkları, âyetlerin nüzûlü esnasında bizzat Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından ashabına müşâfehe yolu ile aktarılmış ve vahiy kâtiplerince de kaydedilmiştir. Sahabe-i Kirâm Resûlüllah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) Kur’ân-ı Kerîm’i talim ederken, onun telâffuz keyfiyetini ve kıraatleri de öğreniyor, akabinde âyetleri ezberliyorlardı. Sayıları yüzü geçen bir sahabe grubunun Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezberlediği nakledilmektedir.1

Âyetlerde hareke ve nokta olmadığı dönemde, yanlış okuma riskinin önüne geçmek için kıraatlerin öngörüldüğünü iddia etmek ve sadece o gerekçeye hasretmek, âyetlerin ihtiva ettiği mesaj ve hükümleri sebeb-i nüzûlüne konu olan hâdiseyle sınırlandıran iddia ile aynı mantığı taşır ki, bu da haksız bir iddiadır. Çünkü, kıraatlerin Kur’ân lâfızlarını şekil yönünden kontrol ve muhafaza görevinin dışında da hikmetleri vardır ve lafzî i‘câz’ın bir vechidir.

Kur’ân-ı Kerîm’in “yedi harf” üzere indirildiğini beyan eden mütevâtir Hadîs-i Şerifler2 Kıraat İlmi’nin menşei olarak kabul edilir.

Zaman içersinde Kıraat, Kur’ân-ı Kerîm lâfızlarını edâ yönüyle ele alarak, bu husustaki ittifak ve ihtilâfları belirten rivâyetleri, nakledenlerine isnâd ederek inceleyen bir ilim dalı olarak ortaya çıktı.3 Böylece, âdeta Kur’ân lâfızlarını koruma görevini üstlenerek, tahrif ve zayi olma tehlikesinin önüne geçmiş oldu.

“Yedi Harf” konusu, müstakil olarak ele alınması ve araştırılması gereken teknik bir konudur. Nitekim âlimler, “yedi harf” ruhsatı üzerinde önemle durmuşlar ve öteden beri bu konuyu araştırmış, anlamaya çalışmışlardır. Bu çalışmalara son noktanın konulduğunu söylemek de mümkün değildir. Biz, mevcut görüşlerin ışığında, sadece bir-iki mülâhazayı arz etmekle yetineceğiz.

Kıraatlerin mahiyetini bilmek, “Yedi Harf” ile ilgili söylenenleri daha iyi tahlil edebilmemiz için önemlidir.

Kıraat ehli, “Kıraat İlmi” konularını iki grup altında değerlendirmişlerdir: Usûl ve Ferşü’l-Hurûf
Usûl: Her kıraat imamının ve râvilerinin diğerleri ile ittifak veya ihtilâf ettikleri telâffuz keyfiyetine dâir konulardır. Tecvid kuralları ve lehçe farklılıkları bu başlık altında detaylandırılır. Kelime yapısındaki değişiklikler ise buraya dâhil edilmez. (الصلوة) kelimesinde (ل) harfinin taglîz veya terkîk ile okunması gibi. (موسى) ve (النارِ) örnekleriyle benzer formatta olan kelimelerin imâle, taklîl ve feth ile okunmaları gibi.

Ferşü’l-Hurûf: Kelimede hareke veya harf değişikliği ile veya kelimenin yanındakiler ile yer değiştirmesi (takdîm-te’hîr) şeklinde oluşabilecek farklılıkları ihtiva eder.

“Yedi harf” olgusuna delil gösterilen Ha­dîs-i Şerîflerden bazılarına baktığımızda, özetle şu tespitleri yapabiliriz:

Yedi Harf’ten bahsedilmeye başlanması hicretin dokuzuncu yılından itibaren Medine dönemine rastlamaktadır. Daha önceki dönemde bu konuda bir açıklamanın elimizde olmayışı, Hişâm b. Hakîm’in Mekke’nin fethi günü İslam’a girmesi gibi bilgiler bu durumu teyit etmektedir.4

Ahruf-i Seb’a (yedi harf) meselesi ile ilgili hadîslerde geçen hâdiseleri, kıraatlerin sebeb-i nüzûlü değil, bilakis kıraat realitesini gün yüzüne çıkaran hâdiseler olarak görmek mümkündür.

Gerek Hz. Ömer ve Hişâm b. Hakîm ara­sında geçen hâdise ve gerekse Übeyy b. Ka’b ile adı zikredilmeyen iki kişi arasındaki olayda, münakaşaya konu olan hususun, ne hangi âyet veya kelimede olduğu, ne de nasıl bir ihtilâf çeşidi mevzubahis olduğuna dair açıklayıcı bir bilgiye rastlayamamaktayız. Şüphesiz ki, meselenin gizemli kalmasında bu tutumun payı büyük olmuştur. Hâlbuki cereyan eden hâdiselerden anlaşılacağı gibi, “yedi harf”in mahiyetinin Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından net bir şekilde bilindiği ve O’nun Sahabe-i Kirâm’ı da (radıyallahü anhüm) bilgilendirdiği görülmektedir. Gerek bu durumları yaşayan taraflar, gerek aktaranlar ve gerekse hakemliğine müracaat edilen Peygamberimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) onay ifade eden sözlerinde mesele biraz açılmış olsaydı, belki bugün “yedi harf” ile ilgili daha çok şey biliyor olacaktık. İlgili Hadîs-i Şerîflerde geçen
(اِقْرَأْ يَا هِشَامُ), (اِقْرَأْ يَا عُمَرُ)5, (إِنَّ اللّٰهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَأْمُرُكَ أَنْ تَقْرَئَ أُمَّتُكَ الْقُرْآنَ عَلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ)6,
ifadeleri, “yedi harf” ruhsatının Kur’ân’ın okuma keyfiyeti ile alâkalı olduğu kanaatini pekiştirmektedir.

Medine döneminde İslâm coğrafyasının genişlemeye başlamasıyla, farklı dil ve lehçelere mensup insanların yaşlısı, genci, hizmetlisi, cariyesi kısaca her türlü kültür seviyesinden insanın Kur’ân öğrenme ihtiyacı ve talebi artarken beraberinde birtakım yeni durumlar da zuhur etmeye başlamıştı. Bunlar, farklı yöre ve kabileye mensup insanların Kur’ân âyetlerini, kelimeleri ve bazı harfleri telâffuzda ve edâ etmede yaşadıkları sıkıntılar cinsindendi. Zaten Peygamberimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) ruhsat talebi de bu durumun akabinde gelmişti. Görülmektedir ki, Cebrail (aleyhisselam) vasıtası ile gelen “bir harf” üzere okuma, her defasında şefkat ve merhamet Peygamberi’nin (sallallahü aleyhi ve sellem) ricalarıyla “yedi harf”e kadar çıkarılmıştır. Bu ruhsatı, Miraç’ta önce elli vakit olarak öngörülen namazın, yine ricalarıyla beş vakte kadar hafifletilmesi esprisi ile yan yana koyabiliriz.

Anlaşılan odur ki, “yedi harf” ruhsatı lehçe farklılıklarını kapsadığı gibi, yazımdaki farklılıklarla ifade edilen ve ilâhî onay alan kıraat çeşitlerini de kapsamaktadır.

Bu kıraatlerin Hz. Osman’ın (radıyallahu anhu) istinsah ettirdiği Mushaflarda yer alış keyfiyetine gelince;

Her farklı kıraat için ayrı ayrı Mushaf yazılmamış, farklılığı aynı kelime veya ilgili bölümde gösterme ve ifade edebilme imkânı yoksa, ikinci bir nüsha istinsah ettirilerek ilgili bölgeye, o kıraati temsil edecek ve öğretecek bir görevli ile birlikte gönderilmiştir. Mushaf sayısını dörtten başlayarak yediye kadar çıkaran değişik rivâyetlerin içinde, altı nüsha yazıldığına dair olan rivâyet ekseriyet tarafından tercih edilmiştir.7

Kur’ân metninin Hz. Osman (ra) cem’iyle toplayıcı ve kapsayıcı bir yazım formatına kavuşturulmasıyla problemler bertaraf edilmiş oldu ve “yedi harf” kimilerine göre “bir”, kimilerine göre “iki” veya en çok “üç” harf ile ifade edilebilecek bir durum aldı.8

İttifak edilen husus şudur ki; değişik vecihleri ihtivâ eden bir Kur’ân lâfzında tevâtürün onayladığı her okuyuş “yedi harf” mefhumu içerisinde yerini almıştır.

“Resm-i Osmânî” yazımında temsil edilen, tevâtürü icma ile kabul görerek usûlü ve sistemi belirlenen bu okuyuşlar, zamanla isnad halkasından meşhur bir zâtın adı ile tanınmıştır. Âsım Kıraatı, Hafs Rivâyeti, Zer‘an Tarîki gibi.

“Yedi kıraat” ve “on kıraat” olarak tezâhür eden bu kıraatler, bugün kısmen de olsa İslâm coğrafyasında temsil edilmekte ve farklı metotlarla bunların eğitim ve öğretimi devam etmektedir.

Kıraatler ve Tefsir Münasebeti
Mânâ ve tefsir ile ilgili, kıraatlerin katkısı ve rolü, bazı müstakil çalışmalarda ele alınmıştır. Ortak kanaat şudur ki, kıraat farklılıklarında ortaya çıkan durum Kur’ân’da tenakuz meydana getirebilecek bir tefsire götürmemektedir.

Kıraat ihtilaflarının kategorik olarak “usûl” ve “ferşü’l-hurûf” başlıkları altında mütalâa edildiğini söylemiştik.

Usûl kapsamına giren ve yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz, “Tecvid kuralları ve lehçe farklılıkları da mânâya tesir eder mi? Müfessirlerin âyete bakışlarında farklı bir espri yakalamalarına vesile olur mu?” şeklinde sorular hatıra gelebilir.

Her dilde olduğu gibi Arapçada da ses tonlamalarının, verilmek istenen mesajdaki rolü önemlidir. Seslerin uzatılması, kısaltılması, kalınlaştırılması, inceltilmesi, üstünlünün esreliye doğru yönlendirilmesi, ses perdesinin kısılması, bazı harflerin birbirilerine katılması gibi usulleri, uygulanagelen bu yöntemin kıraat usûlünde tezâhür etmiş örnekleri olarak sayabiliriz.

Furkan Sûresi, âyet 69’da, (وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَاناً) kısmında, (فِيهِ) kelimesindeki (هـ) harfi, İbn Kesîr kıraatında ve Hafs rivâyetinde iki hareke miktarı uzatılarak okunur. İbn-i Kesîr’in bütün Kur’ân’da uygulaması böyle iken, Hafs sadece bu yerde ona iştirak etmiştir. Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır, âyeti tefsir ederken: “Hafs rivâyetinde bu zamirin kaide-i hilâfına meddi, hulûdun imtidâdına işâreten mânâ cânibine riayet için olsa gerektir”9 yorumunu yaparak, usûle ait bir kıraatin mânâya etkisine güzel bir örnek vermiş oluyor.

“Ferşü’l-hurûf” kapsamına giren farklılıkların tefsire etkisine örnek vermeden önce, kıraat ilmi ıstılahında “ferş formu” olarak mütalâa edilen ve farklı okumalara müsait bir kelime iskeleti üzerinde kıraatlerin işlevini daha iyi görebilmek için meselâ (نشر) fiili üzerinde bir uygulama yapalım. (نشر) kelimesinin gövdesi veya bir diğer deyişle iskeletini ele alarak, kelimeyi ilk dönemlerde olduğu gibi nokta ve harekesiz düşünelim.
Aynı kalıbı paylaşabilecek beş harfi (ب، ت، ث، ن، ي) birinci harf olarak varsayabiliriz. ikinci harfi (س، ش) olarak, üçüncü harfi de (ر، ز) olarak varsayabiliriz.

Bu durumda kelimenin, yirmi (5×2×2=20) farklı formda yazılabilme ihtimali ortaya çıkar. Her formu ayrıca farklı harekelerle düşündüğümüzde yüzlerce kelime ile karşılaşabiliriz. Bu matematikî olarak böyledir. Pratikte ise bu ihtimallerin çoğu kullanım dışı kalacak, sadece dilin kabul ettiği ve ehlinin tanıdığı birkaç versiyonla sınırlı kalacaktır.

Dilin müsaade ettiği bu versiyonlar içinden de âyette yerini alabilecekler sınırlıdır. İşte bu aşamada kıraat ilmi, bu formlardan hangisinin veya hangilerinin onaylandığını ve okunmasına ruhsat verildiğini bildirir. Zaten bu ihtimallerin olmadığı bir yerde “ferşü’l-hurûf”a ilişkin bir kıraat de yoktur. Meselâ, bahsi geçen (نشر) kalıbından türetilmiş (النشور) kelimesini noktasız varsaydığımızda ne olur diye baksak; bu kalıbı âyetteki yerinde gören bir Arab’ın (وَإِلَيْهِ النُّشُورُ), “Diriliş O’nadır.” mânâsındaki ifadeyi, başka bir şekilde okuması zaten mümkün değildir.

Ama böyle bir ihtimale müsait olan bir kelime kalıbında da görüyoruz ki, İlâhî irâdenin tayin ettiği sadece iki form, kıraat olarak onay almıştır.

“Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz. Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz.”10 mealindeki (وَانْظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا) 11 âyetinde, (نُنْشِزُهَا) ve (نُنْشِرُهَا) şeklinde iki kıraat vardır.

“Çıkarıp birbirine bindiriyoruz ve yerli yerine koyuyoruz”12 mânâsındaki (نُنْشِزُهَا) kıraati, İbn ‘Âmir (ö. 118/736), ‘Âsım (ö. 127/744), Hamza (ö. 156/772), el-Kisâî (ö. 189/804), Ya‘kûb (ö. 205/820) ve Halefü’l-‘Âşir (ö. 229/843) tarafından temsil edilmektedir.

“O kemikleri hayata nasıl atıyoruz”13 mânâ­sındaki (نُنْشِرُهَا) kıraati ise, Nâfi‘ (ö.159/775), İbn-i Kesîr (ö. 120/737), Ebû ‘Amr (ö.154/770), Ebû Ca‘fer (ö. 130/747) ve Ya‘kûb (ö. 205/820) tarafından temsil edilmektedir.

Ferşü’l-hurûf’a konu olan kelimelerdeki ihtilafların -çok az istisnası ile- en önemli karakteristik özelliği, aynı yapı iskeletini paylaşmalarıdır. Bu durumun mümkün olmadığı az sayıdaki ihtilâfa örnek olarak şu âyeti gösterebiliriz:

Tevbe Sûresi’nde bulunan “Allah, onlara öyle cennetler hazırlamıştır ki, altlarından ırmaklar akar durur.”14 (Tevbe, 100) mealindeki âyetin (وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّـٰتٍ تَجْرِى تَحْتَهَا ٱلأَنْهَـٰرُ) kısmında “ferşü’l-hurûf”a konu olan iki mütevatir kıraat bulunmaktadır. Dikkat edilirse, benzer âyetlerden farklı olarak burada (تَجْرِى) ile (تَحْتَهَا) kelimeleri arasında (مِنْ) yoktur. İbn-i Kesîr kıraatinin dışındaki bütün kıraat imamları tarafından böyle okunmaktadır ve Mushaflarında da yazım bu şekildedir. Buna göre mânâ: “(yön cihetiyle) aşağısından akan”15 demektir.

İbn-i Kesîr ise, (مِنْ) ilâvesiyle ve (تَحْتِهَا) kelimesindeki ikinci (تِ) harfinin esresiyle, okumaktadır. Hz. Osman’ın (ra) Mekke ehli için istinsah ettirdiği nüshada yazım, bu şekilde (مِنْ) ilâvesiyledir.16 İbn-i Kesîr kıraatı, yazımda bu nüshayı esas alır. Bu durumda (مِنْ) “ibtidâ-i gâye” içindir ve mânâsı; “Akışı cennetlerin aşağısından başlayan”17 demek olur.

Kıraatlerin, okumaya sağladığı kolaylığın verâ­sın­da, tefsir âlimlerimizin de gözlemlediği bir gerçek de şudur ki: Aynı metin üzerinde, mesajın zenginleştirilerek ve çeşnilendirilerek sunulacağı durumlarda, bazen bu işlevin kıraatlerle temin edildiğini görüyoruz. Bir başka ifade ile taşıması murâd edilen mânâ ve mesajları yüklenebilmesi için, kıraatler ile lâfza âdeta bir esneklik kazandırılmıştır. Yine bir başka örnekte:

“Şüphesiz ki bunda âlimler için âyetler vardır.”18 mealindeki إِنَّ فِى ذلِكَ َلآيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ) 19) âyet-i kerîmesinde (للعالمين) kelimesi, üçüncü (ل) harfinin hareke farkıyla iki şekilde okunur. İlki, yukarıdaki gibi, yani esreli okunuştur. Bu şekilde okuyan sadece İmam ‘Asım’ın râvisi Hafs’tır. Bugün, ülkemizde de dâhil olmak üzere Müslümanların ekseriyeti bu rivayete göre Kur’ân-ı Kerîm okumaktadır. Buna göre; ilgili âyette zikredilen, “göklerin ve yerin yaratılmasında, konuştuğumuz dillerin ve şîvelerin farklılığında âlim ve bilgin kullara hikmet ve ibretler vardır.” mânâsı anlaşılmaktadır.

İkincisi, (لِلْعَالَمِينَ) şeklinde, fethalı okuyuştur ki, Hafs’ın dışında kalan bütün imam ve râviler böyle okurlar. Âlem kelimesinin çoğulunu ifade eden bu okuyuşa göre de, âlimler de dâhil olmak üzere bütün akıl sahibi varlıklara hikmet ve ibretler vardır, şeklinde bir mânâ çıkmaktadır.20

Bir diğer örnek: “Ve O, O Allah’tır ki, Rah­metinin önünde rüzgârları müjdeci yollar”21 mealindeki 22(وَهُوَ الَّذِى يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَىْ رَحْمَتِهِ)âyette (بُشْرًا) kelimesini;

Nafi‘, İbn-i Kesîr, Ebû ‘Amr, Ebû Ca‘fer ve Ya‘kub'un oluşturduğu Kıraat imamları grubu, ötreli bâ (بُ) harfi yerine ötreli nûn (نُ) ve cezimli şîn (شْ) harfi yerine de ötreli şîn (شُ) okumaktadırlar. (نُشُرًا) şeklinde.
İbn-i ‘Âmir, ötreli nûn (نُ) ve cezimli şîn (شْ) harfi ile, (نُشْرًا) olarak,

Hamza, Kisâî ve Halef’ül-‘Âşir ise, üstünlü nûn (نَ) ve cezimli şîn (شْ) ile (نَشْرًا) şeklinde okurken, sadece ‘Âsım (بُشْرًا) olarak yani ötreli bâ (بُ) ve cezimli şîn (شْ) ile okumaktadır. Böylece mütevatir olarak dört ayrı şekilde kıraat olunmaktadır.

Cenâb-ı Hakk yağmur yağdıracağı, nimet ve hayat neşredeceği zaman durgun havayı harekete geçirir ve sevkedilen rüzgâr bu işin yayıcılığını, öncülüğünü yapar. İlk üç kıraat bu mânâ etrafındadır. (بُشْرًا) şeklindeki Âsım kıraatında ise, bu rüzgârların rahmet ve yağmurun müjdecisi olma vasfının öne çıktığını görürüz. 23

Tefsirle birlikte, Kur’ân kaynaklı diğer bütün ilimler de ilgili konularda kıraat ilmine danışmak durumundadır. Ele alacakları Kur’ân lâfzının, ihtiva edebileceği farklı formlar, belki onlara yeni ilhamlar kazandıracaktır.

Değişik kıraatleri ihtiva eden Kur’ân lâfızları, her bir vechi ile, ışığı yansıtan kristal misali, bünyesindeki değişik renkleri ve mânâ cilvelerini, nüzulünden beri, başta tefsir âlimleri olmak üzere ilgili ilim erbabının ufkuna sunmaktadır.

Kıraatlerde ümmete okuyuşta kolaylık sağlama gayesinin yanında, Kur’ân lâfzının kontrol altına alınması ve böylece korunması esprisi de öne çıkmaktadır.

Bu konudaki hadîslerin delâletine göre kıraatlerin talimi bizzat Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından yaptırılmıştır. Eğer bu durum böyle olmayıp belirsiz kalsaydı, o zaman ilgili kelimeler üzerinde içtihatlar veya başka niyetli yaklaşımlar devreye girecek ve Kur’ân lâfzını korumak bir problem haline gelecekti.

İlâhî ruhsatın, okuyuş formlarını netleştirmesinden sonra, muhakkik kıraat âlimleri tarafından rivâyetlerin kendi içerisinde sistematiği belirlenmiş, sahih olmayan şâz okuyuşlar ayıklanmıştır. Artık herkes öğrendiğini okuyacak, farklı okumak isterse, bileninden onu öğrenecektir.

* Marmara Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi
mustafa.akdemir@yeniumit.com.tr


BİBLİYOGRAFYA
Şâhîn, ‘Abdussabûr, Târih’ul-Kur’ân, Ma‘hedu’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye, Mısır, 1410/1990.
Buhârî, Ebû ‘Abdillah Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Buhârî (256/869), el-Câmi‘u’s-sahîh, I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul 1402/1982.
İbnü’l-Cezerî, Ebu’l-Hayr Şemsüddîn Muhammed b. Muhammed (833/1429), Müncidü’l-mukriîn ve mürşidü’t-tâlibîn, Dâru’l-Kütübi’l-‘Ilmiyye, Beyrut, 1400/1980.
İbn-i Ebî Meryem, Nasr b. ‘Ali b. Muhammed ebî ‘Abdillah eş-Şîrâzî el-Fârisî el-Fesevî en-Nahvî (H. 6. yüzyıl), el-Mûdah, el-Kitâbu’l-Mûdah fî vücûhi’l-Kıraâti ve ‘Ilelihâ, Th. Dr. ‘Omer
Hamdân el-Kubeysî, I-III, el-Cemâ‘atü’l-Hayriyyeti li Tah­fî­zı’l-Kur’ân-i’l- Kerîm, Cidde 1414/1993.
el-Kâdî, ‘Abdülfettâh b. ‘Abdülganî (1402/1981), el-Büdûru’z-zâhira fi’l-kırââti’l-‘aşri’l-mütevâtira min tarîkayi’ş-şâtıbiyyeti ve’d-dürrati, Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve Evlâduhû, Mısır 1375/1955.
Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır (1361/1942), Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, ts.
Kur’ân-ı Kerîm, Türkiye Diyanet Vakfı, Meteksan Matbaası, 1405/1985.
Mekkî, Ebû Muhammed Mekkî bin Ebî Talib el-Kaysî (437/1045), el- Keşf, Kitâbü’l-Keşfi ‘an vücûhi’l-Kıraâti’s-Seb‘ı ve ‘Ilelihâ ve Hıcecihâ, Th. Muhyiddîn Ramadan, I-II, Matbû‘ât Mecme‘ı’l-Lügati’l-‘Arabiyye, Şâm 1394/1974.
Muhaysın, Dr. Muhammed Salim, fî Rihâbi’l- Kur’âni’l-Kerîm, Mektebetu’l-Külliyyâti’l-Ezheriyye 1400/1980
Müslim, Ebu’l-Hüseyin Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî (261/874), el-Câmi‘u’s-sahîh, I-III, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
Nesâî, ‘Abdurrahman b. Şu‘ayb en-Nesâî (303/915), es-Sünen, bi şerhi’l-hâfız Celâleddîn es-Süyûtî ve hâşiyeti’l-imâm es-Sindî, I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
Demirci, Prof. Muhsin, Tefsir Usulü ve Tarihi, M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı, İstanbul 2003.
Karaçam, İsmail, Kıraat ilminin Kur’ân tefsirindeki yeri ve mütevâtir kıraatlerin yorum farklılıklarına etkisi, M.Ü.İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, Nr. 128, İstanbul 1996.
ez-Zerkânî, Muhammed ‘Abdu’l-‘Azîm, Menâhilü’l-‘Irfân fî ulûmi’l-Kur’ân, I-II, Matba‘atü ‘Îyse’l-Bâbî el-Halebî ve Şerikâhu, Mısır, ts.

Dipnotlar
1. Muhaysin, Fî Rihâbi’l-Kur’âni’l-Kerîm, I, 267.
2. bk., Buhârî, Fedâili’l-Kur’ân, 5; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîne ve Kasrihâ, 48; Nesâî, İftitah, 37’deki Hadîs-i Şerifler gibi.
3. bk., İbnü’l-Cezerî, Müncid, s. 3; el-Kâdî, el-Büdûr, s. 5.
4. Şâhîn, Tarih’ul-Kur’ân, 52-53
5. bk., Buhârî, Fedâili’l-Kur’ân, 5
6. bk., Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîne ve Kasrihâ, 48.
7. Zerkânî, Menâhilu’l-İrfân, 1, 403.
8. Şâhîn, age, 59.
9. Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, 5, 3614.
10. Elmalılı, a.g.e, 2, 873.
11. Bakara 2/259.
12. bk. Elmalılı, a.g.e., 2, 886.
13. bk. a.g.e. ve yer.
14. a.g.e., 4, 2606.
15. İbn-i Ebî Meryem, el-Mûdah, 2, 603.
16. Mekkî, el- Keşf, 1, 505.
17. İbn-i Ebî Meryem, a.g.e. ve yer.
18. bk. Elmalılı, a.g.e., 6, 3810.
19. Rûm 30/22.
20. Karaçam, Kıraat İlminin Kur’ân Tefsirindeki Yeri, 207-208.
21. Elmalılı, a.g.e., 3, 2171.
22. A‘râf 7/57.
23. bk. Elmalılı, a.g.e., 3, 2196-2197.


http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/kiraatler-ve-kiraatlerin-kurani-anlamaya-etkisi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi Empty
MesajKonu: Geri: Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi   Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi Icon_minitimePtsi Ocak 25, 2016 6:09 am

TDV İslâm Ansiklopedisi - KIRAAT



cilt: 25; sayfa: 431
[KIRAAT - Abdülhamit Birışık]


http://www.tdvia.org/dia/ayrmetin.php?idno=d250431



ki bunların hepsi Hz. Peygamber’e dayanır. Ashap Resûlullah’tan bu metotlarla Kur’an öğrenmiş ve başkalarına öğretmiş (Müsned, I, 374, 380, 433; Buhârî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 32; İbn Mücâhid, s. 48), kıraat öğrenmenin İslâm ümmetine farz-ı kifâye olduğu söylenmiştir (İbnü’l-Cezerî, Müncidü’l-muķriǿîn, s. 14).

Resûlullah Kur’an’ı Cebrâil’den semâ usulüyle almış (el-Kıyâme 75/17), arz metoduyla ona okumuş (Buhârî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 7), ashap da kendisinden aynı metotlarla Kur’an okumayı öğrenmiştir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ana dilleri olan Arapça’ya ve onun seslendiriliş keyfiyetine hâkim olan ashap bunu öğretirken bir sıkıntı yaşanmamışsa da Kur’an’ı onlardan dinleyen herkesin lafızları aynı doğrulukta almış olması düşünülemez. Bu sebeple eda keyfiyetini en iyi biçimde alanlar toplum içinde yavaş yavaş temayüz etmiş, bunlardan okuyanlar da kendi içlerinde tabakalara ayrılmıştır. Tedvin süreci tamamlanan kıraatler başlangıçtan itibaren ifrad / infirad usûlüne göre okutulup öğretilmiş, diğer bir ifadeyle talebe bir kıraatte hatim yapmadan diğerine geçirilmemiştir. İbnü’l-Cezerî’nin beyanına göre ifrad usulü IV. (X.) yüzyılın sonlarına kadar devam etmiş, bu yıllardan itibaren indirâc usulü (bir okuyuşta birden fazla kıraati cemederek okuma metodu) uygulanmaya başlanmıştır (Müncidü’l-muķriǿîn, s. 12-14). İndirâc metodunda dikkat edilecek en önemli husus, okumaya geçmeden önce talebenin bütün kıraatleri ifrad üzere öğrenmesi, kıraat ve resm-i hatta dair birer kitabı ez-berlemesi, tecvidi ve harflerin sıfat ve mahreclerini öğrenip uygulayabilmesidir. Kıraat vecihlerini cemederken uygunsuz yerlerde durmamaya ve uygun olmayan yerlerden başlangıç yapmamaya dikkat edilmelidir. Bazı müteahhir kurrânın yaptığı gibi kıraat farklılıklarını kelime kelime okuyarak göstermek bid‘attır (a.g.e., s. 12-13). İndirâc metodunun uygulanmasındaki asıl amaç eğitimi kolaylaştırmak ve zaman kazanmaktır. Kıraat öğretiminde bazı kitapların yaygın şekilde esas alındığı ve ders kitabı olarak takip edildiği görülmektedir. Seb‘a tarikinde Dânî’nin et-Teysîr’i ve Şâtıbî’nin Ĥırzü’l-emânî’si, aşere tarikinde İbnü’l-Cezerî’nin Taĥbîrü’t-Teysîr’i bilhassa meşhurdur.

Diğer İlimlerle İlgisi. Kıraatlerin Arap dili, tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve tasavvuf gibi ilimlerle yakından ilgisi vardır. Arap dili bunların içinde kıraatle daha çok ilişkili olanıdır. Çünkü kıraat farklarının büyük çoğunluğu aynı zamanda anlamı değiştirmekte veya Kureyş dışında bir kabilenin kullanışını ortaya koymaktadır. Kıraat-Arap dili ilişkisindeki en önemli nokta, kıraatlerin sonradan oluşan Arap dili kurallarına göre değerlendirilip değerlendirilmeyeceğidir. Özellikle Basra ve Kûfe dil mekteplerinin oluşmasının ardından bu mekteplere mensup dil âlimleri bazı kıraatlerin Arap dili kurallarına uymadığını, fasih olmadığını veya harflerin birbirine idgamı gibi hususlarda yanlışlar yapıldığını ileri sürerek kıraat imamlarını eleştirmişlerdir. Zemahşerî, Asmaî, Zeccâc, Ferrâ gibi dilciler, kıraatlerden bir kısmının imamların şahsî tercihi olduğunu ve Hz. Peygamber’e kadar varan bir senedi bulunmadığını ileri sürmüşlerdir. Özellikle Zemahşerî’nin kıraatleri tevkīfî değil ihtiyarî ve ictihadî olarak adlandırması ve birtakım kıraatlerin nahivcilerin ıstılahlarına uymadığını söylemesi büyük tepki uyandırmıştır. Meselâ bu dilciler, Hamza b. Habîb’in “ve’l-erĥâmi” (en-Nisâ 4/1) ve “bi-muşriħiyyi” ile (İbrâhîm 14/22) Ebû Amr’ın “râ”yı “lâm”a idgam ederek okuduğu “yaġfilleküm”ü (Nûh 71/4) hatalı okuyuş olarak kabul ederler. Zeccâc da nahivcilerin icmâını ileri sürerek “râ”nın “lâm”a idgamını uygun görmez (Zerkeşî, I, 321-322; Tâhir b. Âşûr, sy. 16 [2001], s. 266; konunun tartışması için bk. Sirâceddin en-Neşşâr, neşredenlerin girişi, I, 14-20). İbn Hâleveyh meseleye daha farklı biçimde yaklaşır ve kıraatlerde dilcilerin hatalı dediği birçok hususun aslında Arap dilinin kendisinde var olduğunu ortaya koyar ve Kur’an’ın kendine özgü bir dili ve üslûbu bulunduğunu ifade eder (örnekler için bk. Güler, sy. 9 [2000], s. 402-407).

Tefsir ilmiyle ilişkisi bakımından kıraatleri iki kısma ayırmak mümkündür. Meddin mertebeleri, imâleler, tahfif, teshil, tahkik, cehr, hems ve gunne gibi harf ve harekelerin telaffuzundaki ihtilâfların tefsir ilmiyle bir ilgisi yoktur. Tefsiri ilgilendiren kıraat farkları “melik-mâlik” (el-Fâtiha 1/4), “nünşiruhâ-nünşizühâ” (el-Bakara 2/259) gibi kelimenin yapısıyla ilgili olan okuyuşlar ve yorumu etkileyen ihtilâflardır. Müfessirin tefsire etki eden kıraat farklarını açıklayarak âyetlerin bu türlü okunuşlarında mevcut anlam zenginliğini okuyucusuna ulaştırması gerekir (Tâhir b. Âşur, sy. 16 [2001], s. 259-263, 270-271, 276). Süyûtî, müfessirin bilmesi gereken ilimleri sayarken sahâbenin kıraat farklılıklarına göre yaptığı tefsirleri bilmenin zaruret ve önemine işaret etmiş, sahâbenin birbirine zıtmış gibi görünen tefsirlerinin sebebinin çok defa bu nevi kıraat farkları olduğuna dikkat çekmiştir (el-İtķān, II, 1217). Müfessirler kıraat farkları üzerinde önemle durmuş, bazıları eserlerinde kıraat farkları için başlıklar ve bölümler ayırmışlardır (örnekler için bk. Muhammed b. Ömer b. Sâlim Bazmûl, I, 75, 369 vd.; M. Ali Hasan Abdullah, sy. 35 [1992], s. 185-246).

Kıraat farkları fıkıh ilmini genellikle iki açıdan ilgilendirir. Bunlardan ilki, üç temel şartı taşımayan kıraatlerle bu şartları taşıdığı halde üzerinde icmâ bulunmayan kıraatlerin namazlarda okunup okunmayacağı, okunduğu takdirde namazın bozulup bozulmayacağıyla ilgilidir. Meselâ İmam Mâlik “fes‘av ilâ źikrillâh” (el-Cum‘a 62/9) ibaresinin “femdû ilâ źikrillâh”, “ŧaǾâmü’l-eŝîm” (ed-Duhân 44/44) ibaresinin “ŧaǾâmü’l-yetîm” ve “ŧaǾâmü’l-fâcir” şeklinde okunmasını uygun görmekle birlikte bunun namaz dışında geçerli olacağını, aksi takdirde bu kıraatlerle namaz kılanın arkasında namaz kılınmayacağını bildirmiştir (Zerkeşî, I, 222; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, I, 14-15). Diğer husus ise kıraat farklarının fıkhî konularda delil olarak kullanılıp kullanılmayacağıdır. Üzerinde icmâ olan yedi ve on kıraatten birinde bulunan bir okuyuşla herhangi bir fıkhî konunun temellendirilmesinde bir sakınca bulunmamaktadır. Sahih olup da şöhret bulmayan bir kıraat için aynı şeyi söylemek mümkünse de buna dayalı olarak verilen hüküm tartışmaya açıktır. Şâz kıraatler daha çok başka delillerin yardımıyla verilen hükümleri desteklemek için kullanılmış, sadece bunların üzerine hüküm bina edilmemiştir. Kıraat farklılıklarının değişik fıkhî sonuçlar meydana getirmesi tabiidir. Nitekim örnek olarak Nisâ sûresindeki (4/43) “lâmestüm” ibaresinin Hamza b. Habîb, Kisâî ve Halef b. Hişâm tarafından “lemestüm” şeklinde, Bakara sûresindeki (2/222) “hattâ yaŧhurne” ibaresinin aynı kāriler tarafından “hattâ yaŧŧahharne” olarak okunması anlamı değiştirmekte ve farklı iki fıkhî sonuç doğurmaktadır (Zerkeşî, I, 326-327; geniş bilgi için bk. Sabrî Abdurraûf M. Abdülkavî, Eŝerü’l-ķırâǿe, tür.yer.).

Literatür. Gerek oluşum tarihinin eskiliği gerekse içindeki farklılıkların çokluğu sebebiyle kıraatlere dair tartışmalar ve kıraat ihtilâfları çok sayıda kitaba konu olmuş ve geniş bir literatür oluşmuştur. a) İlk Telifler. Kıraat ilmiyle ilgili ilk eserin
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi Empty
MesajKonu: Geri: Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi   Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi Icon_minitimePtsi Ocak 25, 2016 6:11 am

Alıntı :
Kur'an'ın "Yedi Harf / Tertil / Kıraat" Üzerine Okunabilmesinin Kur’an’dan Delilleri

Kur'anı Yedi Harf üzerine okunabilmesinin Kur’an’dan delil olmadığı malumdur. Ancak, Kur’an’ın kolaylık ve Arabça lisanla gönderilme ilkesini düşünürsek, bu manadaki ayetleri ilgili konuda delil göstermemiz mümkündür.

Biz Allah’a karşı gelmekten sakınanları Kur’an ile mujdelesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile kolaylaştırdık” (Meryem, 97)

Biz onu senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.” (Duhan, 58)

Andolsun biz Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan.” (Kamer, 17, 22, 32, 40)

إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
İyice anlasınlar diye onu Arabça bir Kur’an yaptık (Zuhruf, 3)

“...Artık Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun...”(Muzzemmil, 73/20)

Yukarıdaki ayetler, Kur’an’ın Peygamberin dilinden gönderilmiş olmasını, üzerinde düşünüp öğüt almada kolaylaştırıcı bir unsur olarak göstermektedir. Öğüt alınabilmesi için de okuma ve anlamanın zarureti açıktır. O halde buradaki kolaylık, Kur’an’ın okunmasında olduğu kadar, onun anlaşılmasında ve hatta dini pratiklerin yapılmasında yardımcı olacaktır. Zira Kur’an iç yapısı itibariyle insanların dini anlamda ihtiyaç duyduğu hususları beyan eden açık bir kitapbdır.

Kur'an'ın "Yedi Harf / Tertil / Kıraat" Üzerine Okunabilmesinin Hadis'den Delilleri

Kur'anı Yedi Harf üzerine okunabilmesinin Hadislerden 40 kadar hadis rivayetinin olduğu bilinmektedir. Ancak hepsinin aynı ölçüde sahih olmadığı ve aynı zamanda birçoklarının birbirine benzer rivayetler olduğu da bilinen bir husustur.
Biz burada sahih kabul edilen ve temel hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerden bahsedeceğiz. Zira bu rivayetler, günümüze kadar Yedi Harf meselesinde delil olarak gösterilmiş ve bu konunun ele alınıp halli yolunda başvurulmuş yegane hadislerdir:


1- Ömer (r.anh)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.v) henüz hayatta iken Hişam b. Hakim ibn Hakim'in (namazda) Furkan Suresini okuduğunu işittim. Bir muddet okuyuşuna kulak verdim. Birden O'nun, Peygamber’in bana okutmadığı bir çok harf üzerine Kur'an-ı okuduğunu fark ettim. Namazda iken yakasına yapışmaktan kendimi zor tuttum. Selam verinceye kadar güçlükle sabrettim. Sonra rida'sından yakalayıp " senden dinlediğim bu sureyi sana kim öğretti?" diye sordum.
Bana "bunu Allah Rasulu (s.a.v) öğretti" diye cevab verdi.
"Yalan söylüyorsun! Zira Rasulullah (s.a.v) bu sureyi bana, senin okuduğundan farklı öğretti" dedim.
O'nu alıp, Peygambere götürdüm.
O'na, "bu adamı, Furkan suresini sizin bana öğrettiğinizden farklı bir harf üzere okurken işittim" diye şikayet ettim.
AllahRasulu (s.a.v.) "O'nu bırak" buyurdu. Sonra O'na "ey Hişam oku bakayım" dedi.
O da kendisinden işittiği şekilde okudu.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), "bu sure bu şekilde indi" buyurdu.
Sonra bana "ey Ömer, sen oku bakayım" dedi.
Ben de bana öğrettiği şekilde okudum.
Yine Peygamber (s.a.v.), "bu sure bu şekilde nazil oldu" dedi ve şöyle ekledi : Bu Kur’an yedi harf üzerine nazil oldu. Hangisi kolayınıza geliyorsa onu okuyun!”
(Buhari, Fedailu’l Kur’an, 5, 27; Fethu'l Bari, C: 10, S. 276- 277, H. No: 4992; Muslim, Salatu’l-Musafirin, 270; Ebu Davud, Vitir, 22, Tirmizi, Kıraat, 11; Malik b. Enes, Kur’an, 5.)

2-Ebu Talha’nın rivayetine göre yine bir şahısla Ömer arasında benzer bir ihtilaf olmuş, Peygamber ikisinin de okuyuşunu beğenmiş ve :
Ey Ömer ! Rahmet ayetini azab, azab ayetini rahmet kılmadıkça Kur’an’ın bu (okuyuşlarının) hepsi doğrudur” demiştir.

(Ahmed bin Hanbel, el-Musned;V, [i]30)[/i]

3-İbn Abbas’tan nakledilmiştir. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Cibril (a.s.) bana bir harf üzere okuttu. Artırması için muracaat ettim. Tekrar tekrar aynı murcaatı yapıyordum, o da her seferinde artırıyordu. Nihayet yedi harf’e kadar çıktı.”
(Buhari, Fethu'l Bari, C: 10, Fedailiu’-l Kur’an, 4991)

4-Ubey b. Ka’b anlatıyor: “Mescidde idim, birisi içeri girip namaza durdu ve tanımadığım bir kıraat okudu.

Sonra başka biri girdi, o da arkadaşının okuduğundan başka bir kıraat okudu.
Namazı bitince, hep birlikte Rasulullah’ın yanına geldik.
Ben: bu şahıs benim bilmediğim bir kıraat okudu, dedim. Bunun üzerine Rasulullah onlara okumalarını emretti. Onlar da okudular. Peygamber ikisinin okuyuşunu da beğendi.
Bunun üzerine içime Peygamberi öyle yalanlamak geldi ki, böylesi cahiliyyet devrinde bile aklıma esmemişti. Rasulullah beni kaplayan bu hali görünce göğsüme vurdu. Bunun üzerine benden bir ter boşandı, sanki korkudan Allah’ı görüyor gibiydim.
Peygamber bana, Ey Ubey! Cebrail bana bir harf oku diye gönderildi. Ben ona ümmetime hafiflet diye müracaatta bulundum. O da bana ikincide onu iki harf üzere oku diye cevap verdi. Ben de tekrar ummetime hafiflet diye muracaatta bulundum. Üçüncü de bana onu yedi harf üzere oku, hem sana verdiğim her cevabla birlikte, benden isteyeceğin bir dileğin de verilecektir, dedi. Bunun üzerine ben, Ya Rab ummetimi bağışla, dedim. Üçüncü dileğimi de bütün yaratıkların, hatta İbrahim’in beni dinleyecekleri güne bıraktım, buyurdu.”

5-Ubey b. Ka’b’dan rivayet edilmiştir: “Peygamber Benu Gifar çukur (gölcüğü) yanında iken Cebrail ona geldi ve dedi ki:
Muhakkak Allah, ummetinin Kur’an’ı bir harf üzere okumalarını emrediyor.
Rasulullah, Allah’ın affını ve mağfiretini dilerim, benim ummetimin buna gücü yetmez diye cevap verdi.
Cebrail ona ikinci defa gelerek Allah, sana ummetinin Kur’an’ı iki harf üzere okumalarını emrediyor, dedi.
Peygamber Allah’ın affını ve mağfiretini dilerim, benim ummetimin buna gücü yetmez diye cevap verdi.
Cebrail ona üçüncü defa gelerek, Allah, ummetinin Kur’an’ı üç harf üzere okumasını emrediyor, dedi.
Rasulullah, Allah’ın affını ve mağfiretini isterim, benim ümmetimin buna gücü yetmez, buyurdu.
Sonra Cebrail ona dördüncü defa geldi, muhakkak Allah, ummetinin Kur’an’ı yedi harf üzere okumalarını emrediyor, hangi harfle okurlarsa doğruyu bulmuşlardır.”
(Muslim, Salatu’l Musafirin)

6-Ebu Hurayra da, Rasulullah, “Kur’an yedi harf üzere indirildi, Öylece okuyun, mahzuru yoktur. Ancak, rahmet ayetini azab ile, azab ayetini rahmet ile bitirmeyin.” diye rivayet etmiştir. (Muslim, Salatu’l Musafirin, 274; İbn Hanbel, Musned, V, 127; Et Taberi)

7- Ömer (r.anh) rivayetinde, bir kimseyi, kendisinin Peygamberden işitmediği şekilde okumukta olduğunu duymuş, onu Peygamber’e götürmüş, “ya Rasulallah, bu, ayeti şöyle şöyle okuyor” demiş ,
Buna karşılık Rasulullah da: “Kur’an yedi harf üzere indirildi. Onun hepsi şafidir ve kafidir.” (Taberi, Camiu’l Beyan, I, 27.) şeklinde cevap vermiştir.

8- Ubeyy şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.), Cibril ile Ahcâru'l-Mirâ'da buluşup:
"Ey Cibril! Ben ummi bir kavme gönderildim, bunların arasında yaşlı kadınlar, yaşlı erkekler, erkek ve kız çocukları, hiç kitab okumayan adamlar vardır"

Cebrail: "Kur’an muhakkak Yedi Harf üzere nazil olmuştur”
(Taberi, Camiu’l Beyan, I, 35; Zerkeşi, el Burhan, I, 227)

Yedi Harf’le ilgili rivayetlere baktığımızda bu konunun, Kur’an’ın farklı okunuşundan kaynaklanan daha çok iki kişi arasında geçtiğini görürüz. Bu kişiler ihtilaflarını Rasulullah (s.a.v)’e ilettiklerinde Ondan “Kur’an yedi harf üzere nazil olmuştur, kolayınıza geleni okuyun” cevabını almışlardır.
Bu rivayetlerden Ömer (r.anh) ve Hişam b. Hakim örneğinde olduğu gibi, ilginç bir nokta da vakanın her iki kahramanının Kurayş’ten olmasıdır. O halde aralarında şive farkı olmamalıdır. Buna rağmen Kur’an’ın aynı suresini farklı şekilde okumaktadırlar.
Bu durum Peygamber’in, aynı sureyi her ikisine de farklı şekilde öğretmiş olmasından kaynaklanmıştır.
Öyle görülüyor ki, Peygamber, ruhsat olan hususları dahi yakınında bulunan arkadaşlarına öğretmek suretiyle diğer insanların onlara bakarak dinlerini öğrenmelerini istemiş olması da muhtemeldir. “Bu Kur’an yedi harf üzere nazil olmuştur. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onu okuyun.”

Ey Ömer! Rahmet ayetini azab, azab ayetini rahmet kılmadıkça Kur’an’ın (bu okuyuşlarının ) hepsi doğrudur.”

Allah’ın affını ve mağfiretini dilerim, ummetimin buna gücü yetmez.”

Kur’an Yedi Harf üzere indi. Onun hepsi şafidir, kâfidir

Ey Cibril! Ben ummi bir kavme gönderildim, bunların arasında yaşlı kadınlar, yaşlı erkekler, erkek ve kız çocukları, hiç kitab okumayan adamlar vardır, diyen Peygamber’e Cebrail: Kur’an muhakkak Yedi Harf üzere nazil olmuştur” şeklindeki Peygamber’in Yedi Harf’e dair ifadelerinden Kur’an’ın okunmasında ve anlaşılmasında kolaylık prensibine işaret edilmiş olduğunu görüyoruz. Ancak, aralamamız gereken husus, bu kolaylığın nerelere uzandığı ve sınırlarının neler olduğu meselesidir.

İslam’ın bidayetinde tedrici eğitimin en güzel örneklerinin sergilendiği gerçeğinden hareketle, anlam merkezli görüntü, Peygamber başta olmak üzere, bu metodun unsurlarından biri olarak belirli aşamada devreye sokulmuş ve uygulanmıştır.
Bu çerçevede baktığımızda “Peygamber’in yedi harfle ilgili hadislerinde, Kur’an’ın okunuşunda lafızdan ziyade mananın önemli olduğu vurgulanmak istenmiş, diğer bir deyişle nuzul döneminde Kur’an’ın anlam merkezli okunup aktarılmasına izin verilmiştir.”
Peygamber (s.a.v.)’in anlam merkezli eğitimi ile bir başka görüş de şöyledir: “Vahyin asli şekliyle korunmasını sağlayacak yazıya geçirme ve hafızalara kaydetme tarzındaki önlemlerin sağladığı güvence atmosferi içinde Peygamber hitabettiği kitlenin kültür, lehçe vb. konularda homojen olmayışının getirdiği zorlukların aşılmasını kolaylaştıran “anlam merkezli okuma” ya (el-Kırae bi’l mana) da musade etme yolunu seçmiştir.”
Bu ifadeler, Kur’an’ın aslının yazıya geçirilmiş olmasından dolayı aslı orada sabit kalmak şartıyla, sadece okumada olmak üzere ve okuyucuyu alıştırma adına Peygamber (s.a.v.)’in duasıyla Kur’an olarak yazılan metin dışında ve ancak manaca benzerliği olan lafızlarla bir kısım okuyuşlara izin verildiğine dair görüş beyanıdır.

Aynı anlamlı farklı kelimelerin Kur’an’danmış gibi algılanmasına karşı çıkan Subhi salih şunları kaydetmektedir:
“Bu nevi okuyuşların özel bazı durumlarda bazı fertler için kolaylık göstermekten öte bir mana içermediği ve dolayısıyla bu ferdi okuyuşların yedi harf’le ilgisinin olmadığı, okunan o şeyin Kur’an olabilmesi için mutevatir bir yolla Peygamber’den nakledilmiş olması gerekir”
Subhi Salih’in “okunan şeyin Kur’an olabilmesi için mutevatir bir yolla Peygamberden nakledilmiş olması gerekir” görüşüne katılmakla beraber “Yedi Harf” meselesinin ruhsat olduğu gerçeğinden hareketle bidayette muteradif kelimelerle okunmaya musade edilmiş olduğu da bir vakıadır.
Cerrahoğlu, “Başlangıçta yazının yaygın olmaması Arablarda bir lafız üzerinde okuma beraberliğinin sağlanmasını zorlaştırmıştı. Nitekim müslümanlar arasında bu okuyuş farklılığına ruhsat verilmişti” şeklindeki görüşüyle de bu ruhsata ihtiyacın sebebini açıklamıştır.

Kur'an'ın yedi harf üzere nazil olması ve Cenab-ı Hakk'ın rahmetinin bir tecellisidir. Zira Cenab-ı Hak; " kullarına asla zorluk dilemez, daima kolaylık diler."
Osman (r.anh)’ın, Zeyd b. Sabit 'e verdiği talimata gelince: Buhari'nin rivayet ettiği hadiste, Osman (r.anh)'ın, istinsah heyetinde bulunan Kurayşlı üç kişiye; "Siz ve Zeyd b. Sabit, Kur'an'dan herhangi bir şeyde ihtilaf ederseniz, onu Kurayş'ın lugatı ile yazınız. Çünkü (Kur'an) onların diliyle inmiştir," (Buhari, VI. 99) , dediği belirtilmiştir.

Bu hadiste belirtilen husus; Kur'an'ın birbirinden farklı ayetlerinin mevcut olduğu anlamına gelmez. Buradaki talimat, Kur'an istinsah edilirken lehçe bakımından bir ihtilaf olursa, hemen Kurayş lugatine göre düzeltilmesi ve yazılması şeklindedir. Çünkü, değişik okuyuşlara musaade olsa da Kur'an, Kurayş lehçesi üzerine nazil olmuştu. "Çünkü Kurayş'in lehçesi, Arab lehçelerinin en fasihi, en kolayı, Nebi (s.a.v.)'in dili; lugatların seçilmesi ve kıraatların birbirinden ayırt edilmesi esnasında üzerinde icma olunan lugat da o idi." (el-Mukni, s.120, 121)




AÇIKLAMA


Ömer (r.anh)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.v) henüz hayatta iken Hişam b. Hakim ibn Hakim'in (namazda) Furkan Suresini okuduğunu işittim. Bir muddet okuyuşuna kulak verdim. Birden O'nun, Peygamber’in bana okutmadığı bir çok harf üzerine Kur'an-ı okuduğunu fark ettim. Namazda iken yakasına yapışmaktan kendimi zor tuttum. Selam verinceye kadar güçlükle sabrettim. Sonra rida'sından yakalayıp " senden dinlediğim bu sureyi sana kim öğretti?" diye sordum.
Bana "bunu Allah Rasulu (s.a.v) öğretti" diye cevap verdi.
"Yalan söylüyorsun! Zira Rasulullah (s.a.v) bu sureyi bana, senin okuduğundan farklı öğretti" dedim.
O'nu alıp, Peygambere götürdüm.
O'na, "bu adamı, Furkan suresini sizin bana öğrettiğinizden farklı bir harf üzere okurken işittim" diye şikayet ettim.
AllahRasulu (s.a.v.) "O'nu bırak" buyurdu. Sonra O'na "ey Hişam oku bakayım" dedi.
O da kendisinden işittiği şekilde okudu.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), "bu sure bu şekilde indi" buyurdu.
Sonra bana "ey Ömer, sen oku bakayım" dedi.
Ben de bana öğrettiği şekilde okudum.
Yine Peygamber (s.a.v.), "bu sure bu şekilde nazil oldu" dedi ve şöyle ekledi : Bu Kur’an yedi harf üzerine nazil oldu. Hangisi kolayınıza geliyorsa onu okuyun!”
(Buhari, Fedailu’l Kur’an, 5, 27; Fethu'l Bari, C: 10, S. 276- 277, H. No: 4992; Muslim, Salatu’l-Musafirin, 270; Ebu Davud, Vitir, 22, Tirmizi, Kıraat, 11; Malik b. Enes, Kur’an, 5.)





Kur'an yedi vecih üzere nazil olmuştur. Kur'an'ı bu vecihlerin her biriyle okumak caizdir. Ancak bu hadis, Kur'anın her bir kelimesinin , her bir cumlesinin yedi vecih üzere indiği anlamına gelmez. Aksine bununla bir kelime hakkında varid olan kıraat sayısının yediyi bulduğu kast edilmiştir.


Hadiste geçen yediden maksadın, hakiki manada yedi olmadığı söylenmiştir. Bununla kolaylığın kast edildiği ileri sürülmüştür. Yedi lafzı, tek rakamlı sayılarda çokluğu ifade etmek için kullanılır. Benzer şekilde yetmiş lafzı onlu onlu sayılarda, yediyüz rakamı da yüzlü sayılarda çokluğu ifade etmek için söylenir. Yani bu lafızlarla muayyen bir sayı kast edilmez. Kadı İyaz ve ona tabi olanlar bu görüşü benimsemişlerdir.

Hicazlılar; 'hata yaptın' yerine, "yalan söylüyorsun' derler.

"Hangisi kolayınıza geliyorsa, onu okuyun" ifadesi, "nazil olan harflerden hangisi kolayınıza geliyorsa, onu okuyun" manasına gelir. Hadisin bu kısmında, Kur'anın yedi harf üzere nazil olmasının hikmetine işaret edilmiştir. Bunun okuyucu için kolaylık olduğu belirtilmiştir. Bu da, yedi harften maksadın aynı lehçe içinde olsa bile Kur'ani manaları muteradif (eş anlamlı) lafızlarla ifade etmek olduğunu iddia edenlerin görüşünü desteklemektedir. Çünkü Hişam, Kurayş lehçesini kullanıyordu. Aynı şekilde Ömer (r.anh)'de bu lehçeyi kullanıyordu. Buna rağmen ikisinin kıraati de farklılık göstermiştir. Bu hususa İbn Abdilberr dikkat çekmiştir. O, ilim ehlinin çoğundan, yedi harften maksadın bu olduğu görüşünü nakletmiştir.

Ebu Ubeyd ve diğerleri ise yedi harften maksadın, farklı lehçeler olduğunu ileri sürmüşlerdir. İbn Atiyye de bunu tercih etiştir. Ancak arabların yediden fazla lehçeye sahib olduğu belirtilerek bu görüşe itiraz edilmiştir. Cevab olarak ise, fasih olanların sayısının yedi olduğu söylenmiştir.

Ebu Şame, bir alimin şöyle dediğini nakletmiştir: Kur'an önce Kurayş ve onlara komşu olan fasih Arabların lehçesi üzerine nazil oldu. Daha sonra arabların kendi lehçeleriyle Kur'an okumalarına musade edildi. Söz konusu bu lehçeler arasında ise, lafız ve i'rab farklılıkları mevcuttu. Kanaatime göre bu söz şu şekilde tamamlanır :
Bu musade insanların arzusuna bırakılmamıştır. Yani herkes kendi kafasına göre Kur'an kelimelerini kendi lehçesindeki muteradif lafızlarla değiştirmiyordu. Aksine bu konuda, Peygamberden (s.a.v.) işitme dikkate alınıyordu. Nitekim bu konuda zikredilen hadiste, hem Ömer'in, hem de Hişam'ın "bana bunu Allah rasulu (s.a.v.) öğretti" demesi buna işaret eder.


İbn Kuteybe (ö. 276) "Muşkilu'l- Kur'an" adlı kitabının baş tarafında şöyle der:
"Allah'ın , Rasulullah'a (s.a.v.) Kur'an'ı her kavmin kendi lehçesine göre okumasını emretmesi, bu ummete gösterdiği kolaylıklardan biridir. Bu sayede Huzeyl kabilesine mensub biri "Hatâe hiine" ifadesini "attâe hiine" şeklinde, Esed kabilesine mensub biri "te'lamune" kelimesinin ilk harfin harekesini kesralı olarak "Ti'lemune" şeklinde; Temim kabilesine mensub olan biri hemzeli , Kurayş'liler hemzesiz olarak okuyabilmektedirler. Eğer Allah (c.c.) Teala her kabilenin kendi lehçesinden vazgeçmesini, çocukken, gençken ve yetişkinken kullandıkları lehçelerini bir kenara itmelerini isteseydi, insanlar için bu son derece güç olurdu. Bu yüzden lutfu ile onlara kolaylık sağladı".
(Fethu'l Bâri; C. 10, Fedaili'l Kur'an, sayfa 277 - 278 )


http://www.islam-tr.net/forum/konu/kuran-7-kiraat-uzerine-indi-hadisini-nasil-anlamaliyiz.21645/
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kuan kelimelerinde farklı tilavet okuyuşların sebebi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Süper Hatim Seti--9 Adet meshur tilavet...
» Mezheplerin Sebebi
» Farklı kitaplar
» Erken yaşlanmanın 10 sebebi
» Eğitimin Farklı Boyutları?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Kuran-Tefsir-
Buraya geçin: