KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kaç insanın katiliyiz?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6732
Rep Gücü : 10015184
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Kaç insanın katiliyiz? Empty
MesajKonu: Kaç insanın katiliyiz?   Kaç insanın katiliyiz? Icon_minitimeCuma Eyl. 18, 2009 10:45 am

Mehmet Gündem-Yeni Şafak
Kaç insanın katiliyiz?

Biz ki önce insana ihanet ettik.

O ihanetle birlikte kaybetmeye, insanı kendimizde biriktirememeye başladık. Uzun süredir sadece yok ediyoruz insanı.

Bize değenler, bize gelenler, bize bakanlar tükeniyorlar hızlıca. Dalından koparılmış, toprağından sürülmüş bir gül gibi soluyorlar, bir bir dökülüyorlar gözümüzün ve gönlümüzün önünde.

Biz ki artık biriktiremiyoruz insanı.

En sevdiklerimizi de…

Çünkü gönlümüz sığlaştı, sözlerimizden bereket kalktı.

Bir çiçek gibi işleyemedik insanı.

Yenildik bir kere daha.

İçimizden bir siyah hüzün akar durur da, mürüvvete, merhamete, sevgiye, hürmete, aşka dair ne varsa kaçar bizden.

İçimizden geçen berrak ırmaklar kuruyunca, cılız da olsa bir sızıntı bekler dururuz şimdi.

Bir yetim insanlık hali kalır geride.

Kaç insanın belleğinde varız. Varız da kaç halimizle hatırlanırız. Ne kadar iyiyizdir, ne kadar özleniriz, hatırlanınca ne kadar hayat verir hatıralarımız.

Kimde nedir karşılığımız?

Nereye nasıl yansırız, nerede nasıl biriktirirler bizi. Neden terkedilmişliğin hicranına dair bestelere aşinayız, daha ziyade.

Neden içimizde bir cennet büyütüp, insanları biriktirip oraya davet edemeyiz?

Neden seviyor gibi yapıp da onları kendi cehennemimize çağırırız?

Neden biriktiremiyoruz biz insanı?

Hiç mutlu eder mi, insanı harcamak, insanı hoyratça tüketmek bizi?

Neden fırtınalardan kurtulmaz duygularımız, düşüncelerimiz?

Kalbimiz neden esirdir kötülüğe?

Dilimiz neden suskundur iyiliğe?

Hiç hesabını yaptık mı, bir hayatın içinden kaç insan geçer, bir ömre kaç insan sığar. Şu aklımıza kaç insan kondu, dilimize kaçının ismi yer etti.

Birkaçı bizde de, çoğu nerede?

Bize gelenler meçhule mi giderler?

Basit bir eşyaya değer verdiğimiz kadar, neden içimizden geçen insanlara sahip çıkamıyoruz…

Neden binlerce insanın adı, hikâyesi, acısı, cismi, gözleri, gönlü bize değer de, sonra hiç değmemiş gibi yaşamaya devam ederler?

Ve nasıl olur da biz hala kimsesiz gibi yaşarız.

Kaç insan size gelir ve bir daha gitmez?

Kaç insan yerleşir içinize?

Bedeniyle gitseler de kaçının hatırası kalır, sesi duyulur, kalbi hala titrer bizde.

Kimlerin ismi heyecanlandırır bizi?

Var mı, bizde duran; nefsimizden daha çok sevdiğimiz bir düzine insan...

Ya bir kişi?

Biz neden biriktiremiyoruz insanı.

Çok mu zor bu?

Neden kaçar insanlar bizden, neden ürkütür, neden korkutur, neden yanıltırız onları?

Kaç kişinin insana dair yaşadığı “hayat kırıklığını” biz büyüttük?

Kaç kişinin iyilik yolculuğunu, sözle, tavırla, davranışla, bakışla, soğuk bir kalp defansıyla erteledik.

Kaç kişiyi kötülümüzle yoldan çıkardık?

Kaç kişinin imtihanı biz olduk?

Kaç kişinin duasını aldık şu fani hayatta?

İnsana, eşrefi mahlûkat olarak bakmasını bilenler sorarlarmış; “kaç insanın katilisin” diye. Bu soru önce içe, sonra da dışa sorulurmuş.

İnsanları, duyguda öldürmek, düşüncelerine zehir akıtmak, onları iyiden uzaklaştırmak ki bir nevi büyük katliamdır.

Bir insanlık suçudur, sevgisizlik, merhametsizlik, bencillik… Bu kadar suça bulaşmış insan ki, bağışlanmak, bağışlamak ve paylaşmak ister…

Günde birkaç kere yapmalı bu çağrıyı önce içine, sonra da dışına.

Bir gün birisi karşınıza çıkıp yaptığınız bir hatayı yüzünüze kelimelerle dökerek; “Seni kalp sahibi, iyi bir insan zannetmiştim, kişiliğine, dilinden düşürmediği o değerlerine çok güvenmiştim ama sen beni derin bir hayal kırıklığına uğrattın” derse ona ne cevap verirsiniz?

Kim bilir kaç kere bu ve benzeri cümlelerle karşılaştık. Kaçı bedenimizin duvarlarını dahi aşamadı. Kaçı kalbimize değdi de bizi derinden bir muhasebeye çekti…

Ne zaman yükselir bizim kalbimizin efsunlu sesi ve ne zaman sükût eder nefsimizin süslü hezeyanları.

Elimize güç geçtiğinde acımasızlaşıyoruz, yabancılaşıyoruz çevremize. En önce insana ihanet ediyoruz biz.

Yanılgımız sevgiyi yaşatamamak mı, kayna noktamız sevgisizlik mi bizim?

Zor mudur sevgiyle yaşamak, sevgiyi yaşatmak?

Biz şimdi, zamanın bu anında, insanlığın bu çağında; duygudan, düşünceden yoğrulmuş bir insan mıyız, yoksa taştan, tunçtan olma, kas katı, sopsoğuk bir heykel miyiz?

Neyiz biz?

Mutsuzluğumuz ve sürüp giden yalnızlığımızla biz; sonsuz nimetlere, sayısız lütuflara uğrayıp da, şükürsüzlükle başkaldıran, gaflete dalan, her şeyi israf eden bir büyük yenilginin ağır bedeli miyiz?

Azabın diğer adı; yenilmişlikle gelen, cisme sığınarak eşyayla yücelmeye harcadığımız beyhude gayretlerimiz mi?

Karadır gözlerimiz, tepelerle doludur kalbimiz. Aşamayız kendimizi, aşıp da ulaşamayız özümüzdeki iyiliğe, bizi bekleyen o masumiyete. Bedeniyle var olmaya başlayan bizler, kimi zaman tek tek, kim zaman topluca katlederken çevremizdeki insanları, arık ne sesimizi duyurabiliriz kalbimiz ne de sesini duyarız kalbimizin. Çünkü, cisim manaya kördür, kapalıdır, uzaktır. Varlığını bedenine yüklemiş olanların “anlam”ı yoktur, sığdır onlar, kalpleri de çok uzakta, derinlerdedir.

Tek boyutludur orada her şey, var olmanın hazzı da menfaattedir.

Biz yenilsek de, günde bin kere düşüp kalksak da sevgiyi tanırız, merhametten izler taşırız, durma noktasına gelen kalbimiz ansızın atmaya başlar. Biz ki vicdanın ve “berrak insanın” sesine her zaman açığız.

Vahyin ışığı yansımışsa, içimizin sesi bizi alır götürür, şer diyarından hayır yamaçlarına, karanlıklardan aydınlığa…

Bize bizden başkası zulmetmez esasında.

Bir af ümidi hep vardır içimizde.

Biliriz ki, nefsin sesi ile kalbin sesi çok benzer frekanslarda çıkar, ayrımını da ancak o incelikten anlayan erbabı kalp yapar.

Yalnızlıktan, yanılgıdan, insanı tüketmekten, en sevdiklerini dahi kendi cehennemine çağırmaktan kurtulmanın bir yolu da, derinlerdeki bir kalbe yaslanarak yaşamaktır.

Bir yerlerde hep vardır bizim için atan o kalplerden.

Kalp ki, içinde bir muhasebe, murakabe döner durur, merhamet denizinde sevgi aşka, aşk sevgiye yol verir…

Kalp gücüyle tutunmak lazım hayata ve kalbini alarak gitmek lazım insana.

Kalp yolculuğudur büyük engelleri suhuletle aşmanın yolu.

Günahlar, hatalar, yanılgılar şayet öldürmezse kalbi, bir kere daha dirilmek imkânı verilmişse ona, içinde büyüyen “derin pişmanlık” beraberinde derin bir “kalp mahzunluğunu” da getirir.

Ve hayatın gerçeği kalpte geçer, insan kalple ölür, kalple dirilir.

Kalp kalesi düşmemişse, bağışlanma ümidi hep canlıdır ve bir “gül devri” hayali tap tazedir.

İnkılapçı bir kalp lazım bize.

Kalbimizi; eşyaya kaptırmadan, sürekli değişen olaylara bırakmadan, insana açmak gerek. Uzun menzilli bir kalple yakın durmak lazım insanın yanında.

Hiç düşündünüz mü, kalp menziliniz ne kadar?

Bir ömre kaç insan sığar?

Gözüne ve kalbine sahip olur da…

Gözünü kalbine, kalbini gözüne emanet edecek hale gelirsen…

Yolu sana uğrayan her insana gözün gibi, kalbin gibi bakar, üzerine titrersen…

Gelen her bir insan sendedir bundan sonra…

Gelen gidemez, giden gelir…

Çünkü gönlün genişlemiş, gözün açılmıştır artık…

İnsana kalp-göz arası bir mesafeden varılır.

İnsanı gözden düşüren, onu kalpten kaybeden elbette Hakk yolunu zor bulur!

Ve gerisi sözün bittiği yerdir…

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Kaç insanın katiliyiz? Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Kaç insanın katiliyiz?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: KÜLTÜR DÜNYASI :: Kişisel Gelişim-Güzel Yazı-
Buraya geçin: