KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 MESÂLİH-İ MÜRSELE ve İSTİSLAH

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6723
Rep Gücü : 10015167
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

MESÂLİH-İ MÜRSELE ve İSTİSLAH Empty
MesajKonu: MESÂLİH-İ MÜRSELE ve İSTİSLAH   MESÂLİH-İ MÜRSELE ve İSTİSLAH Icon_minitimePaz Ekim 04, 2009 2:05 am

MESÂLİH-İ MÜRSELE ve İSTİSLAH

M. Ali KAYA
Maslahat lügatte, yarar, menfaat ve iyiliğe vasıta olan şey anlamına gelir. Çoğulu “mesalih”dir. Mürsel maslahat, mutlak menfaat anlamına gelir. Usul-i fıkıhta ise, “Herhangi bir dini hükmün bulunmadığı hususlarda dinin tasarruf ve gayesine uygun olup muteber olan hususlarda celb-i menfaat ve def’î mefsedet hâsıl olan vasfa denir. Sahabenin Kur’ân-ı Kerimi bir mushafta toplamaları, divanların/memurlukların oluşturulması, hapishanelerin kurulması, para basılması ve bayrak asılması gibi hususlar. Maslahata binaen verilen hükümlerdir. Mesalih-i Mürsele ile istidlal yapmaya “İstislah” adı verilir. Genel olarak hukukta “kamu yararı” şeklinde ifadesini bulur. Maslahatlar şer’î hükümlere esas olur ve bu hükümlerin illeti olduğuna ait bir delil bulunursa bunlara şeriat dilinde “muteber maslahatlar” yani “mesâlih-i mürsele” denir.

İslam dini insanların maslahatına, fert ve toplumun menfaatine çok önem vermiştir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Biz imtihan için sizleri hayır ve şer ile deniyoruz” (Enbiya, 21:35) buyurur. Peygamberimiz (sav) “Cennet nefsin hoşuna gitmeyen hayırlar ve cehennem de nefsinizin hoşlanacağı şerlerle çevrilmiştir” (Müslim, Cennet,1; Tirmizi, Cennet, 21) buyurarak genelde menfaatlerin insanların hoşuna gitmeyen şeylerde ve zararların da nefse hoş gelen hususlarda olduğunu belirtir. İnsanlar amirlerince ve büyükleri tarafından hayra yönlendirilmez, mefsedetleri engelleyici ve hayra teşvik edici maslahatlar dikkate alınmazsa adaletle idare edilemez ve hukuklar zayi olur.


Bu itibarla insan fiillerinin maslahat veya mefsedet bakımından değerlendirilmesi İslam Hukukunda önemli bir yer işgal eder. “Emr-i bi’l-maruf ve Nehy-i ani’l-münker” bu esas üzerine cereyan eder. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Peygamber kendisine temiz şeyleri helal, murdar ve pis şeyleri de haram kılar” (Araf, 7:157) buyurarak şeriatın emirlerinin hayra, iyiye ve maslahata uygun, şerri ve zararı defetmeye yönelik olduğunu beyan eder. Dolayısıyla peygamberin (sav) emrettiğini ve yasakladığını akıl reddetmez.

Peygamberin emirlerinin en yüksek derecesi ve her hayrın başı Allah'a imandır; yasakladıklarının en ağırı ve bütün şerlerin kaynağı küfürdür. (Şatıbî, Muvafakat, 2:28) Aklen böyle olduğu gibi, maslahat ve insanların dünya ve ahrete müteallik faydası bakımından da böyledir. Dolayısıyla dinin bütün meseleleri insanların fayda ve maslahatına uygundur.

Bütün bunlardan anlıyoruz ki, “Makasıdu’ş-Şeria” dediğimiz dinin ve şeriatın amaçları insanların dünya ve ahrete müteallik menfaatlerinin korunması ve zararlarının giderilmesine yöneliktir.

Mesâlih-i Mürselenin Envaı:
Mesalih-i Mürsele dediğimiz faydalı emirler ve fert ve toplum menfaatine yönelik faaliyetler önem bakımından üç kısma ayrılır. Bunlar zaruri olanlar, asayişi korumaya yönelik faydalar ve insanların ve aklın güzel gördüğü hususlardır.
1. Zaruriyat: Kişinin dini ve dünyası mutlak gerekli olan hususlardır. Bunlar da canın, malın, namusun, aklın ve dinin korunmasıdır. Dinin korunması için cihat meşru kılınmış, dinden dönenin öldürülmesi emredilmiştir. İnsan hayatının korunması için kasten adam öldüren kısas meşru kılınmıştır. Aklın korunması için içki yasaklanmıştır. Malın korunması için hırsızlık, haksız kazanç ve faiz yasaklanmıştır. Namusun korunması için de zina ve kazf/iftira suçuna had uygulanması emredilmiştir. Şer’an münasip ve uygun olan gerçek maslahatlar bunlardır. Bunlara zaruriyat denir.
2. Haciniyat: Bu nevi maslahatlar ise yokluğu halinde asayişin bozulması ve sıkıntı ile meşakkate duçar olunan şeylerdir. Akitler ve sefer halinde namazın kısaltılması, kadınların muayyen günlerde namaz kılmaması kaza etmemesi, orucu tutmaması ama kaza etmesi, kız çocuğunun velisinin izni olmadan nikâhlanmaması, mest üzere mesh etmek gibi ruhsatlar bu nevidendir.
3. Tahsiniyat: Bunlar da güzel görülen hususlardır ki, namaz için yapılan temizlikleri, elbise ve süslenme ile ilgili hususlar. Muaşeret ve nezaket kurallarına göre hareket etmek ve güzel adet ve davranışların korunması ile ilgili hususlar bu kısma girer. Nikâh akdinin resmi bir vesika ile tescili de aynı hususa girer.

İstislâhın Hüccet Olması:
Mesalih-i Mürseleyi hüccet olarak kabul edenler Maliki, Hanefi ve Hanbelîlerdir. Şafii, Şia ve Zahiriye hüccet olarak kabul etmezler. Hüccet olarak kabul etmeyenler şeriatın kutsiyetinin maslahata bina edilemeyeceğidir. “Şeriat insanların arzularına ve maslahatlarına göre hükmetmez” derler. Kabul edenler de “maslahat şeriatın ahkâmına aykırı hareket etmek anlamına gelmez dinin amaçlarının ve hedeflerinin insanın maslahatın uygun olduğunu ifade eder” demişlerdir.

Yüce Allah peygamberimiz için “Ben seni âlemlere rahmet olsun diye gönderdim” (Enbiya, 21:107) buyurur. Rahmet ise insanın maslahatına uygun olması demektir. Şer’î hükümler rahmet olarak maslahatlara itibar edip riâyet ederek onları gerçekleştirme esasına göre bina edilmiştir. Bir başka ayette “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez” (Bakara, 2:185) buyrulur. Sahabe, tabiin ve müçtehit imamlar içtihatlarında maslahata kıyastan daha geniş bir şekilde riayet etmişlerdir. Bu husus icmâ derecesine gelmiştir. Sahabe Kur’ânı toplarken “Bu İslam için hayır ve maslahattır” demişlerdir. Yine Hz. Ebubekir (ra) zekât vermeyenlere harb ilan ederken “maslahattan” başka bir delile dayanmamıştır.

Hz. Ömer (ra) müellefet-i kulübe zekât vermeyi yasaklarken maslahatı esas almıştır. Yine kıtlık senesinde hırsızın elini kesmeyi uygun bulmadı. Divanlar, kütükler, memurluklar ihdas etti ve hapishaneler yaptı. Bunu hep maslahata göre yaptı. Hz. Osman (ra) Kur’ân-ı Kerimi Kureyş lehçesine göre çoğaltırken maslahatı takip etti.

İslam bilginlerinden ve Hanbelî ulemasından Necmuddin Tûfi “İbadet ve mukadderat denen cezalarla ilgili hususlarda nasslar ve icmâ esastır; ancak muâmelat ve diğer hususlarda maslahata göre amel etmek gerektir” (Tufî, Risale fi- Riâyetu’l-Maslaha, 43) demiştir. Zira “İslam’da zarar verme ve zararı zararla karşılama yoktur”(Muvatta, 2:122) hadisine dayanarak maslahatın bütün şer’î delillerden üstün olduğunu söyler. (Tufî, s.18) Çünkü nass ve icmâ maslahata ya uyar veya uymaz. Uyarsa o zaman nass, icmâ ve maslahat bir noktada birleşmiş olur. Şayet uymazsa o zaman maslahatı birinci dereceye almak gerektir. Zira “İslam’da zarar vermek ve zarara zararla mukabele etmek yoktur” nassı gereği diğer nassları ve icmâyı tahsis ve beyan etmiş olur. Sahabenin uygulamaları bu yöndedir.

Misal olarak “müellefet-i kulübe verilen sadakanın kaldırılmasına Hz. Ömer (ra) “İslam zayıf olduğu için Resulullah (sav) sizin kalbinizi yumuşatarak desteğinizi almaya çalışıyordu. Şimdi ise Allah İslamı aziz kıldı. Sizin desteğinize ihtiyacı kalmadı. İtaat ederseniz ne âlâ; ama itaat etmezseniz aramızda kılıç hakem olacaktır” (İbn-i Kudame, Muğnî, 6:427) demiş ve maslahatı esas almıştır. Sahabeler de bunu kabul etmiştir. Zira Hz. Ömer’in bu içtihadı ayetin hükmünün bir amaç ve maslahata bina edildiği şeklindedir. Sebep ve maslahat ortadan kalkınca hüküm de kalkmaktadır. Sebep ve maslahat avdet edince hüküm de avdet eder. Nitekim Ömer b. Abdülaziz ihtiyaç duyduğu ve maslahat gereği gayr-i Müslimlere mâlî yardımda bulunulmuştur.
Ayrıca peygamberimize (sav) “Fiyatlar yükseldi, bizim için narh koymaz mısınız?” dediklerinde “Narh koyan, fiyatları artıran ve azaltan Allah’tır. Ben Allah'ın huzuruna kul hakkı ile gitmek istemem” (Tirmizi, Büyu, 73) buyurduğu halde Hz. Ömer (ra) gerektiği zaman narh koymuş ve “Ben bununla halkımın menfaatini korumak istedim” (İmam Mâlik, Muvatta, 2:69) buyurmuştur.


Maslahat ile Amel Etmenin Şartları:
Maslahat heva ve hevese göre belirlenmez. Mesalih-i Mürseleyi delil kabul edenlerin bununla amel etmeleri için üç temel şartı vardır.

Birincisi: Maslahat, şâriin maksadına uygun olmalıdır. Yani nasslara aykırı olmamalı ve ters düşmemelidir. Nasslara aykırı ve şahsa özgü bir maslahat geçerli olmaz.

İkincisi: Maslahatın hakikaten mevcut, anlaşılır, umumi bir zararı def edecek ve umumi bir faydayı temin edecek şekilde olmalıdır; vehim ve hayal mahsulü olmamalıdır.

Üçüncüsü: Şahsi bir maslahat değil, umuma ve kamuya ait bir maslahat olması gerekir. Zira şeriat bütün insanlara gelmiştir, şeriatın hükümlerinde şahsa özel hükümler yoktur. Bu nedenle ne dini bir lider ve ne siyasi bir liderin veya yakınlarının maslahatı göz önünde bulundurulamaz. Mesela herhangi bir şahıs Müslümanlara zarar verir korkusu ile suç işlemedikçe cezalandırılamaz. Birisinin hatasından dolayı bir başkası -yakınlığı münasebeti ile – azmettirmediği sürece cezalandırılamaz. Kanunsuz suç olmaz ve kişiye özgü suç ihdas edilemez.

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

MESÂLİH-İ MÜRSELE ve İSTİSLAH Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
MESÂLİH-İ MÜRSELE ve İSTİSLAH
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Fıkıh -İlmihal-
Buraya geçin: