KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir  Empty
MesajKonu: vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir    vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir  Icon_minitimeSalı Tem. 04, 2017 7:51 am

Ölmeden önce hayatta iken bu ibadetlerini kendi yerine yakını veya bir başkası yapamaz. Öldükten sonra da durum aynıdır.
Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz bu hususu şöyle ifade ederler:
Alıntı :
“Hiç kimse başkası adına oruç tutamaz, kimse de başka biri adına namaz kılamaz; ancak onun adına yemek yedirebilir.”(1)
“Yemek yedirme” meselesi ise, Bakara Sûresinin 184. ayet-i kerimesinde ve bazı hadislerde beyan edildiği gibi, tutulamayan her oruç için her gün bir fakiri doyuracak şekilde yemek yedirmektir.
İbni Ömer’in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyururlar:
Alıntı :
“Bir Müslüman ölür de üzerinde bir aylık oruç borcu kalırsa, her gün bir fakiri doyurmak üzere onun yerine yakınları yemek yedirsin.” (2)

1. Nesei
2. et-Tac, 2:78

https://sorularlaislamiyet.com/olen-bir-muslumanin-namaz-ve-oruc-borcu-nasil-odenir

******


Ölünün üzerinden, sağlığında mazereti sebebiyle tutamadığı oruç borçlarının düşürülmesi için fidye verilmesi hususu, hem âyet, hem de hadîs ile sâbittir. Resûlüllah Efendimiz (asm) buyurmuştur:
Alıntı :
"Bir kimse üzerinde bir aylık Ramazan orucu borcu varken ölürse, onun her günü için bir yoksul doyurulsun." ((İbn Mâce, Sıyâm, 50)
Burada oruç için her bir güne karşılık bir yoksul doyurmak suretiyle fidye verileceği açıklanmaktadır. Halbuki namaz için fidyeden, ne âyet ve ne de hadîslerde bahis yoktur. Bu bakımdan namaz için nassa dayalı bir ıskât söz konusu değildir.


Iskât-ı salâtı, yani, ölünün namaz borçlarını düşürmek için fidye vermeyi, Hanefî müctehidleri bir ihtiyat eseri olarak müstahsen görmüşler, güzel bir muamele olarak kabul etmişlerdir. Aslında namaz için verilen fidyeler, kazaya kalmış namazın yerine geçmez. (Hâlbuki oruçta verilen fidye, tutulamayan orucun yerine geçer, onu borç olmaktan düşürür).
https://sorularlaislamiyet.com/iskat-ve-devir-hakkinda-bilgi-verir-misiniz
*****

VEFAT EDEN ANNE-BABA HAKLARININ ÖDENMESİ İÇİN BİR BAŞKA USÛL

Anne-babanın haklarının ödenmesi için, çarşambayı perşembeye bağlayan gece, akşamla yatsı arasında, 2 rek’at namaz kılınır. Her rek’atte:

Kaynak Olarak :
Fâtiha-i şerife, 7 Âyetü’l-Kürsî, 5 İhlâs-ı şerif, 5 Felak sûresi, 5 Nâs sûreleri okunur. Bu namazın sevabı anne-babaya gönderilir. ( Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neştiyat, İstanbul, 1983, s. 57 )



Ana kaynak Ruhul Beyan Tefsiri, cilt 7, sayfa 79'da bu namazdan bahsedilmektedir.

Farz namazlarını bağışlayamazsın. Farzlardan herkesin kendisi sorumludur. Ama nafile olarak ve hayır olarak işlediğin diğer ibadetlerin sevabını hediye edebilir bağışlayabilirsin. Allah dilediğini kabul eder.

---------------
Namaz yok kardeşim ama hac veya tasaddukta bulunabilirsin. aşağıdaki Hadisi Şerif herşeyi açıklıyor.


Ebû Übeyd Mâlik bin Rebîa es-Saîdî (r.a.) bir gün,
“Ey Allâh’ın Resûlü, anne ve babamın vefâtlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye sormuştu.
Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz
,

“Evet vardır. Onlara duâ, onlar için Allâh’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek,

onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek,

anne ve babanın akrabalarına karşı da sıla-i rahmi îfa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak”
(
Ebî Dâvud, Sünen, Edep 12) cevabını vermiştir


*****

Vefât eden anne-baba adına iyilikte bulunmak
Ebû Übeyd Mâlik bin Rebîa es-Saîdî (r.a.) bir gün, “Ey Allâh’ın Resûlü, anne ve babamın vefâtlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye sormuştu. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, “Evet vardır. Onlara duâ, onlar için Allâh’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babanın akrabalarına karşı da sıla-i rahmi îfa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak” (1) cevabını vermiştir.



İbn Abbas’tan (r.a.) rivâyet olunan bir hâdis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Bir adam gelerek, ‘Ey Allâh’ın Resûlü! Annem vefât etti. Ben onun için tasaddukta bulunsam ona faydası olur mu?’ diye sordu. Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.), ‘Evet’buyurunca, adam;‘Benim meyveliğim var. Sizi şâhit kılıyor ve onu annem için tasadduk ediyorum’dedi.” (2)



Sa’d bin Ubâde (r.a.) hadîsinde ise, ölünün arkasından yapılacak sadakanın hangisinin daha efdâl olduğu beyan edilmektedir. Hz. Sa’d (r.a.) şöyle anlatıyor: ‘Ey Allâh’ın Resûlü, dedim. Annem vefat etti. (Onun adına) yapacağım sadakanın hangisi faziletlidir?’ Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, ‘SU’ buyurdular. Bu cevap üzerine Sa’d bir kuyu kazdı ve,‘Bu kuyu Sa’d’ın annesi için’ dedi.” (3)



Dünyaya gelmemize vesîle olan, bizleri büyüten, yetiştirip adam eden, üzerimizde çok büyük hakları olan anne - babalarımıza; hayatta iken hizmet edip itaatte bulunmak, öf bile demeyip gönüllerini kırmamaya gayret göstermekle mükellef/yükümlü olduğumuz gibi, vefatlarından sonra da unutmamak boynumuzun borcudur. Onlar için Kur’an okumalı, duâ, istiğfar, hayırvehasenâtlar yapıp ruhlarına hediye etmeliyiz. Mü’mine yakışan budur. Hayırlı evlat buna denir.

------------------------------------------

VEFAT EDEN ANNE-BABA HAKLARININ ÖDENMESİ İÇİN BİR BAŞKA USÛL
Anne-babanın haklarının ödenmesi için, çarşambayı perşembeye bağlayan gece, akşamla yatsı arasında, 2 rek’at namaz kılınır. Her rek’atte:



7 Fâtiha-i şerife, 7 Âyetü’l-Kürsî, 5 İhlâs-ı şerif, 5 Felak sûresi, 5 Nâs sûreleri okunur. Bu namazın sevabı anne-babaya gönderilir. (4)



DİPNOTLAR
(1) Ebî Dâvud, Sünen, Edep 12
(2) Buhârî, Sahîh, Vesâyâ, 15
(3) Ebû Dâvud, Sünen, Zekât 42
(4) Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neştiyat, İstanbul, 1983, s. 57

*****



Ölmek üzere olan kişinin yanında kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet okunmasına telkin denlir.

Ölmek üzere olan kişinin, sağ tarafına çevrilerek yüzünü kıbleye gelecek şekilde yatırmak müstehaptır. Bu durumda olan kişinin yanında, hatırlatmak amacıyla kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet okunur. Hz. Peygamber, “ölülerinize (ölüme yaklaşanlara) lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz” buyurmuştur (Müslim, Cenâiz 1, 2; Tirmizî, Cenâiz 7). Telkin yapılırken, “lâ ilâhe illallah” de, kelime-i şahedet, kelime-i tevhîd getir şeklinde bir yaklaşımda bulunulmamalı, yanında bunları söylemekle yetinilmelidir.

Ayrıca, ölmek üzere olan kişinin yanında Kur’an-ı Kerim, özellikle Yâ-sîn suresi okumak uygun olur.

Kur’an-ı Kerim’in sadece bir ciheti yoktur. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, “İnsana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacatı maneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, cami bir kitab-ı mukaddestir. 1

Yani Kur’an-ı Mübin hayatımızı tanzim eder. Allah’a olan mesuliyetlerimizi gösterir, dünyaya geliş gayemizi, neler yapmamızı, nasıl ibadet edeceğimizi öğretir ve her şeyin hikmet ve mahiyetini anlatır. Hülasa Kur’an-ı Kerim bir zikir, fikir, dua ve davet kitabıdır.

Kur'ân-ı Kerimin tesir sahası sadece dünya ile sınırlı değildir. Onun mü'min ruhlara verdiği feyiz hayatta iken kalmaz, aynı şekilde kabir âleminde de devam eder, orada iken de ruhlarımızı şenlendirir, kabrimizde nur ve ışık olur.

Geçmişlerimizin ruhuna Kur'ân'dan nelerin okunması gerektiği hususunda Peygamberimiz (a.s.m.) şu tavsiyelerde bulunur: "Yasin, Kur'ân'ın kalbidir. Onu bir kimse okur ve Allah'tan âhiret saadeti dilerse, Allah onu mağfiret buyurur. Yâsin'i ölülerinizin üzerine okuyunuz."2

Bu hadis-i şerif, Yasin Sûresinin hem ölüm döşeğinde olan hastaya okunmasına, hem de ölmüş mü'minlerin ruhuna bağışlanmak üzere okunabileceğine işaret etmektedir.

Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) rivayet ettiği şu hadis-i şerif de meseleyi açıklığa kavuşturmaktadır:
"Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin kabrini Cuma günü ziyaret ederek orada Yasin Sûresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar."3

İslâm âlimleri, ölünün ruhuna Kur'ân okunduğu zaman peşinden bir dua ile ruhlarına bağışlanmasını tavsiye etmişler, Sahabiler de bu şekilde yapmışlardır. İmam-ı Beyhakî'nin bir rivayetinde, Abdullah bin Ömer'in ölülerin ruhuna Bakara Sûresinden okunabileceğini tavsiye ettiği anlatılmaktadır.4

Bir Fâtiha'nın veya okunan bir Yâsin'in bütün ölülerin ruhuna aynı şekilde hiç eksilmeden nasıl ulaştığını da Bedüzzaman'dan bir nakille öğrenelim:

"Fâtır-ı Hakim nasıl ki, unsur-u havayı; kelimelerin, berk (şimşek) gibi intişarlarına ve tekessürlerine (yayılma ve çoğalmalarına) bir mezraa (tarla) ve bir vasıta yapmış ve radyo vasıtasıyla bir minarede okunan ezan-ı Muhammedi (a.s.m.) umum yerlerde ve umum insanlara aynı anda yetiştirmek gibi; öyle de okunan bir Fatiha dahi, meselâ, umum ehl-i imanın emvâtına (ölülerine) aynı anda yetiştirmek için hadsiz kudret ve nihayetsiz hikmetiyle manevî âlemde, mânevî havada çok manevî elektrikleri, manevî radyoları sermiş, serpmiş; fıtri telsiz telefonlarda istihdam ediyor, çalıştırıyor.
"Hem nasıl ki, bir lamba yansa, mukabilindeki binler aynaya, her birine tam bir lâmba olur. Aynen öyle de, Yâsin-i Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse, her birine tam bir Yâsin-i Şerif düşer.5

Zaten kabirdeki yakınlarımız devamlı surette bizden yardım beklemektedir. Bizden gelecek bir dua, bir Fatiha, bir İhlâsla nefes alabileceklerini bilmektedir. Çünkü kabir o kadar çetin şartlarla iç içedir ki, en küçük bir mânevî yardım dahi onun ruhunu serinletecektir. Bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:

"Ölen kimse kabrinin içinde boğulmak üzere olup da imdat isteyen kimse gibidir. Babasından yahut kardeşinden veya dostundan kendisine ulaşacak duayı beklemektedir. Nihayet dua kendisine ulaştığında bu duanın sevabı ona dünya ve dünyada bulunan her şeyden daha kıymetli olur. Muhakkak ki, hayatta olanların ölüler için hediyeleri dua ve istiğfardır."6

1- Sözler. S.340
2- Müsned, 5:26
3- İbni Mace Tercemesi, 4:274
4- Beyhaki, 4:56
5- Şualar, s.576
6- Mişkatü’l- Mesabih, 1:723

Mehmed PAKSU
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler


En son huzeyfe tarafından Salı Tem. 04, 2017 8:04 am tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir  Empty
MesajKonu: Geri: vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir    vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir  Icon_minitimeSalı Tem. 04, 2017 7:52 am

Ölen bir Müslümanın namaz ve oruç borcu nasıl ödenir?


Sorularlaislami... tarafından Cu, 12/05/2006 - 00:00 tarihinde gönderildi
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Oruç ve namaz gibi ibadetler, mükellef olan her Müslümanın yapması gereken şahsi farzlardır. Bunun için her Müslüman bizzat namazı kılmak, Ramazan orucunu tutmak sûretiyle ancak borcunu eda etmiş olur. Ölmeden önce hayatta iken bu ibadetlerini kendi yerine yakını veya bir başkası yapamaz. Öldükten sonra da durum aynıdır.

Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz bu hususu şöyle ifade ederler:

Alıntı :
“Hiç kimse başkası adına oruç tutamaz, kimse de başka biri adına namaz kılamaz; ancak onun adına yemek yedirebilir.”(1)
“Yemek yedirme” meselesi ise, Bakara Sûresinin 184. ayet-i kerimesinde ve bazı hadislerde beyan edildiği gibi, tutulamayan her oruç için her gün bir fakiri doyuracak şekilde yemek yedirmektir.

İbni Ömer’in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyururlar:

Alıntı :
“Bir Müslüman ölür de üzerinde bir aylık oruç borcu kalırsa, her gün bir fakiri doyurmak üzere onun yerine yakınları yemek yedirsin.” (2)
Yine İbni Abbas’ın bir rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyururlar:
Alıntı :
“Bir kimse Ramazan’da hastalanır, sonra ölürse, oruçlarını tutamamış olursa, onun adına yemek yedirilir, kaza edilmez. Fakat adarsa velisi onun yerine kaza eder.”(3)
Bu hadis-i şerifler, hayatta iken oruç tutamayanların mirasçılarının, onun malından her orucu için fidye verebileceklerini bildirmektedir. Bunun için mirasçılarına vasiyette bulunur.Bu bir ibadet olduğu için ancak kendisinin vasiyet etmesi halinde yapılması gerekir. Kendisi bir vasiyette bulunmamışsa, mirasçı durumunda olan evlat ve yakınları onun adına fidye vermek mecburiyetinde değildir. Fakat kendiliklerinden fidye verirlerse bu caizdir ve sevabı kendisine ulaşır. Bu ihtiyaridir, yakınlarının onun adına bir ikramı sayılır.(4)
Ölen Müslümanın tutamadığı Ramazan gibi farz oruçları, adayıp da tutamadığı nezir oruçları ve nafile olarak başlayıp bozduğu, daha sonra tutamadığı vacip oruçlar için birer fidye ayrılır.
“Fidye” yukarıda da belirtildiği gibi bir fakiri bir gün doyuracak şekilde yemek yedirmek veya onun bedelini vermektir. Bu da Ramazan’da verdiğimiz “fitre” miktarıdır. Hanefi, Şafii ve Maliki alimlerinin görüşleri bu istikamettedir.
Oruç şahsi bir ibadet olduğu için, bir başkasının onun yerine oruç tutması caiz olmaz. Üç mezhebin alimleri, içtihatlarına yukarıdaki mealini verdiğimiz hadisleri delil olarak zikrederler.
Başta Ahmed bin Hanbel olmak üzere Hanbeli mezhebi alimleri ve tabiin ve bazı sahabiler ise Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarında geçen şu hadis-i şerifi zikrederler.
Alıntı :
Resulullahın huzuruna bir sahabi geldi ve şöyle dedi:
“Ya Resulullah, annem öldü, üzerinde bir aylık oruç borcu var. Onun yerine kaza edebilir miyim?” Resulullah (a.s.m.) sordu:
“Annenin borcu olsaydı, onu öder miydin?”
Sahabi, “Evet!..” diye cevap verdi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdu:
“Allah, borcu ödenmeye daha layıktır.”(5)
Fakat bu meselede, içinde Hanefi alimlerinin de bulunduğu mezhep alimlerinin çoğunun içtihadına göre amel etmek daha isabetli olacaktır.
Oruç için “fidye” vermek, hususunda ayet ve hadisler delil olarak getirilirken, namaz için de kıyas yoluyla aynı şekilde kılınamayan her namaz için bir fidye verilmesi bazı Hanefi alimlerince uygun görülmüştür. Yani ölen kimse kılamadığı namazlar için malından fidye verilmesini vasiyet etmişse, mirasçıları bu arzusunu yerine getirirler. Her namaz için bir fidye verirler.(6)
Dipnotlar:
1. Nesei
2. et-Tac, 2:78
3.A.g.e.
4. el-İhtiyar, 1:135
5. et-Tac, 2:78
6. Nimet-i İslam, s. 964

(bk. Mehmed PAKSU, Çağın Getirdiği Sorular)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir  Empty
MesajKonu: İskat-ı salât ve devir Iskat ve devir   vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir  Icon_minitimeSalı Tem. 04, 2017 7:57 am

https://sorularlaislamiyet.com/iskat-ve-devir-hakkinda-bilgi-verir-misiniz


Iskat ve devir
- Babam bundan iki ay önce vefat etti, namaz ve oruç ibadetlerini yerine getirmedi. Biz evlatları olarak bu borcu nasıl ödeyebiliriz? - Iskât-ı salat ve ıskât-ı savm hakkında bilgi verir misiniz?
Anonim tarafından Pa, 06/08/2006 - 13:09 tarihinde gönderildi
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Iskât, üzerindeki borcu düşürmek demektir. Iskât-ı salât ise, ölmüş bir insanın üzerinden, kazâya kalmış farz namazlarıyla vitir namazları borçlarını düşürmek ve afvettirmek ümidiyle yapılan bir tasadduk muamelesidir. Iskât-ı savm da, ölünün üzerindeki oruç borçlarını düşürmek mânasınadır. 
Iskâtın Hükmü Nedir?
Ölünün üzerinden, sağlığında mazereti sebebiyle tutamadığı oruç borçlarının düşürülmesi için fidye verilmesi hususu, hem âyet, hem de hadîs ile sâbittir. Resûlüllah Efendimiz (asm) buyurmuştur:
Alıntı :
"Bir kimse üzerinde bir aylık Ramazan orucu borcu varken ölürse, onun her günü için bir yoksul doyurulsun." ((İbn Mâce, Sıyâm, 50)
Burada oruç için her bir güne karşılık bir yoksul doyurmak suretiyle fidye verileceği açıklanmaktadır. Halbuki namaz için fidyeden, ne âyet ve ne de hadîslerde bahis yoktur. Bu bakımdan namaz için nassa dayalı bir ıskât söz konusu değildir. O hâlde nerden çıkmıştır ıskât-ı salât?.. 
Iskât-ı salâtı, yani, ölünün namaz borçlarını düşürmek için fidye vermeyi, Hanefî müctehidleri bir ihtiyat eseri olarak müstahsen görmüşler, güzel bir muamele olarak kabul etmişlerdir. Aslında namaz için verilen fidyeler, kazaya kalmış namazın yerine geçmez. (Hâlbuki oruçta verilen fidye, tutulamayan orucun yerine geçer, onu borç olmaktan düşürür). 
Ancak şu kadar var ki, ölmeden evvel yapılan böyle bir fidye vasiyeti; bir nedâmet ve pişmanlık eseridir. Ve mağfiret ve bağışlanma talebinin nişânesidir. Bunun, ölen kimsenin vasiyeti olmadan, varisler tarafından teberrû yoluyla yapılması da bir şefkat ve ölünün hayrını isteme alâmetidir. Ayrıca fidye yoluyla fakirler de sevindirilmekte, bu vesile ile onların bâzı zarurî ihtiyaçları temin edilmiş olmaktadır. 
Bütün bu cihetler itibariyle, ıskât-ı salâtın kabulü, yani, ölünün kazaya kalmış namaz borçlarının affedilmesi, Allah'ın rahmet ve inâyetinden ümid edilmektedir. Bazıları bu usûlü, ilk defa İmam Birgivî merhumun ortaya attığını söylerlerse de doğru değildir. Belki en eski Hanefî kitaplarında da ıskât-ı salâtın bahsi vardır. 
Özetleyecek olursak diyebiliriz ki:
Fidye ile oruç borcunun sâkıt olacağı hakkında kesin nass vardır. Namaz da ibâdet olarak oruç gibi, hattâ oruçtan mühim bir ibâdettir. Çünkü kulun âhirette ilk hesaba çekileceği ameli namazdır. Namaz ibâdetinde eksikliği olanların hesabının çok çetin geçeceği rivâyetlerde gelmiştir. Bu bakımdan ölünün, kazâ etme imkânı kalmamış namazları için fidye verilerek, onun hakkında İlâhî affın tecellisi için niyazda bulunmak, ihtiyat icabıdır. Umulur ki fidyelerin sevindirdiği fakirlerin sürûru ve duası hürmetine, Allah o borçlu kulunun borçlarını affeder de rahmetine dahil eder.
- Iskat-ı salat diye bir uygulamaya ne Peygamber Efendimiz (asm), ne sahabilerimizin hayatında rastlanmamaktadır ve bu bir bid'at midir? Bunu yapmanın günahı var mıdır? 
Iskat-ı salat diye bir uygulamaya ne Peygamber Efendimiz (asm), ne sahabilerimizin hayatında rastlanmamakla birlikte, İmam Muhammed bu konuda oruçla namaz arasında bağlantı kurarak, "kesin namaz borcunu düşürür" dememekle birlikte, "İnşaallah namaz borcunu düşürebilir." demiştir. Bu nedenle bir umutla bu yapılmalıdır ve bu bid'ad değildir.
Iskatla İlgili Bazı Meseleler: 
* Iskât-ı salât ve savm yapılabilmesi için her şeyden önce, ölen kimsenin bu hususu vasiyet etmesi gerekir. Ölen adam vasiyet etmemiş ise, velisi ve varisleri tarafından da ıskâtın yapılması câizdir ve makbûldür.
* Ölünün ıskât-ı salât ve ıskât-ı savm için yaptığı vasiyet, geride bıraktığı malının üçte birinden karşılanır. Malın diğer üçte ikisi mirasçılarındır. 
* Bir günün gece ve gündüzünde vitir de dahil olmak üzere altı vakit namaz vardır. Ölünün arkasında bıraktığı malının üçte birinden, bu altı namazdan herbiri için bir fidye verilir. Bir fidye, bir fakirin bir gün doyurulmasıdır. Sabahlı-akşamlı olmak üzere iki öğün üzerinden hesaplanır. 
* Verilecek fidyelerin hepsi tek fakire verilebileceği gibi, ayrı ayrı fakirlere de verilebilir. Fidyeler, fakiri doyurmak suretiyle yerine getirilebileceği gibi, yiyecek karşılığı para olarak da verilebilir. Fakirin ihtiyaçları çeşitli olduğundan para olarak verilmesi daha iyidir. 
* Bir ölünün, geride bıraktığı malı hakkında bir vasiyeti bulunmadığı takdirde, varisleri ıskat yapıp fidye vermeye mecbur değillerdir. Hele varisler fakir olurlarsa, bunları, âdet telâkkisiyle fidye vermeye zorlamak uygun düşmez. Hususan varisler arasında çocuklar ve yetimler varsa, bunların hisselerinden fidye verilmesi hiç câiz olmaz. 
* Namaz fidyesinin vasiyet edilmesi, varisler tarafından teberrû yoluyla yapılmasından hayırlıdır. Fidyeler ölü defnedilmeden verilmelidir; uygun olan budur. Bununla beraber definden sonra verilmesi de câizdir. 
* Ölünün ömrü miktarınca ıskat yapılmak istenirse, ömür müddeti şemsî seneye göre hesaplanır. Erkekte bunun 12 yılı, kadında ise 9 yılı çocukluk müddeti olarak çıkarılarak, geriye kalan müddet için ıskat yapılır. Para kâfi gelmezse devre başvurulur. 
- Devir Nedir? 
Ölünün ıskât için vasiyet ettiği mal veya geride bıraktığı malın üçte biri; üzerinde olan namaz veya oruç borçlarını ödemeye kâfi gelmiyorsa, bu takdirde devir usûlüne başvurulur.
Devrin yapılışı şöyledir:
Önce, ıskat için ayrılan paranın ölünün ne miktar borçlarına kâfi geldiği tesbit edilir. Ölünün bütün borçlarının ıskâtı için daha kaç tane o miktarda para fidye olarak verilmesi gerektiği hesaplanır. 
Bundan sonra, ıskât için ayrılan para bir fakire tasadduk edilir. Parayı alan fakir de gönül rızasıyla, ıskatı yapan şahsa hibe ederek geri verir. Hibe yoluyla alınan para, tekrar o şahsa veya bir başka şahsa tasadduk edilir. Parayı alan şahıs, yine parayı hibe yoluyla geri verir. Bu işlem, tasadduk adedi ölünün borçlarının tamamını ıskât edecek miktara ulaşıncaya kadar devam eder. İşte bu tasadduk ve hibe işleminden her birine, bir devir tabir edilir. Devir sayısı, ıskât için tahsis edilen paranın miktarına göre değişir.
Devrin nasıl yapıldığını çok basit bir misalle açıklayalım:
Alıntı :
Bir şahıs, üzerinde 2 aylık, yani, 60 günlük namaz borcu olduğu halde vefat ettiğini kabul edelim. Bu şahıs için verilmesi gereken fidye miktarı, bir gün vitirle beraber 6 vakit üzerinden hesap edildiği için 60 x 6 = 360 fidyedir. Bir fidyenin ise, faraza 100 liradan verildiğini kabûl etsek, bu durumda vefat eden şahsın borçlarının ıskâtı için 360 x 100 = 36.000 liranın tasadduk edilmesi gerekmektedir. Kabûl edelim ki ölünün ıskâtı için geride bıraktığı parası 6.000 lira olsun. 
Görüldüğü gibi, ıskât için ayrılan para bütün borçları karşılamaya yetmemektedir. Bu durumda devire başvurulur. 6.000 liranın 36.000 lirayı karşılar duruma gelmesi için ise, 36.000 : 6.000 = 6 devire ihtiyaç vardır.
Fidyelerin devri hususunda acele edilmemeli, bu işlemin şer'î usûlüne uygun olarak yapılmasına çalışılmalıdır. Yani, fidye fakire: "Filân oğlu filânın namaz kefareti olmak üzere bu parayı al." denilerek gerçekten eline teslim edilmelidir. Parayı alan fakir de "Bunu kabûl ettim." diyerek aldıktan sonra, aynı parayı gönül rızasıyla "Ben bu parayı sana hibe ettim." diyerek geri vermelidir. Fidyeyi veren şahıs, bu hibeyi kabûl ettiğini belirterek almalıdır. Devir ve teslim işlemi, bu şekilde ölünün borçları bitinceye kadar devam etmelidir. 
* Devir, tek fakirle yapılabileceği gibi, birden fazla fakirle de yapılabilir. Böyle bir paranın fakire bağışlanması, fakirin de âlicenaplık göstererek bunu bağışlayana hibe etmesi; artık borçlarını kazâya imkânı kalmamış bir Müslümanın uhrevî mesuliyetini azaltmak gibi pek hayırlı bir maksada müteveccih olduğu açıktır. Bu sebeble bu işlem, gerçekten gönülden koparak yapılırsa, büyük bir şefkat alâmeti ve din kardeşliği duygusunun parlak bir nişânıdır.
Not: Bu devir konusuna girmek istemeyen varisler, kendi istekleriyle, vefat edenin adına hayır yapmak ve varsa borçlarına kefaret niyetiyle, vefat edenin malından veya kendi mallarından istedikleri bir meblağı ayrımak suretiyle fakirlere veya hayır kurumlarına verebilirler...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Fıkıh
Fıkıh konusunda en çok merak edilenler

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
vefat eden enne ve baba için namaz kılınırmı? neler yapılabilir
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Gayri müslimin gıybeti yapılabilir mi?
» Müslüman olmayanların, gayri müslimin gıybeti yapılabilir mi?
» Siber suçlarla karşılaştığınızda neler yapmalısınız? Yasal haklarınız neler?
» Kalbin ayarı kaçarsa namaz insanı terk eder! Namaz gidince oruçta zekatta gidebilir
»  baba evli olan kızına zekat verebilir mi Baba Evli Çocuğuna Zekât Verebilir mi?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: YENİ VE EN SON :: Soru --Cevaplar-Tartışmalı Konular-
Buraya geçin: