KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Eşcinsellik -homoseksüellik- lezbiyenlik konusunda İslam'ın hükümleri nelerdir?Muhacirlerin tavrı ne olmalı?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Eşcinsellik -homoseksüellik- lezbiyenlik konusunda İslam'ın hükümleri nelerdir?Muhacirlerin tavrı ne olmalı? Empty
MesajKonu: Eşcinsellik -homoseksüellik- lezbiyenlik konusunda İslam'ın hükümleri nelerdir?Muhacirlerin tavrı ne olmalı?   Eşcinsellik -homoseksüellik- lezbiyenlik konusunda İslam'ın hükümleri nelerdir?Muhacirlerin tavrı ne olmalı? Icon_minitimePtsi Mart 04, 2024 12:29 pm

Men deremki :
Fakir derki:

Bugün dünyada çok yaygın.Müslümanlar kendi ülkelerindeki ilkellikler, zorbalar yüzünden dünyaya yayılmış...
Bu durumda tavırları ne olmalı?
Hristiyan yada dinsiz toplumlar tebliğ toplumlarıdır. Onlara Allah , ahiret anlatılır...Müslüman olurlarsa artık bu iş onların imtihanıdır.
Allaha inandıktan yada müslüman olduktan sonra onları tecziye edemezsiniz.ama Allahın lanetlediği bir pislik olduğundan, onları buna devam ettiklerini biliyorsanız teşci edecek , cesaretlendirecek ve normallleştirmesi sağlayaak davranışta bulunamazsınız.2. sınıf insan, yada soğuk muameleye  mecbursunuz.
Devamında müslüman gençlerin, çocuklarımızın da aynı duruma düşmesine yol vermiş olursunuz ki bu çok tehlikeli bir durumdur.

*****0o0********************

Farklı Boyutlarıyla Eşcinsellik-9


https://www-tr724-com.cdn.ampproject.org/c/www.tr724.com/escinsel-bireylere-nasil-muamele-etmeliyiz/amp

https://www.tr724.com/escinsel-bireylere-nasil-muamele-etmeliyiz/
YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU


Buraya kadar yapılan izahlardan da anlaşılacağı üzere Kur’ân ve Sünnetin hükümlerini bilen ve kabul eden bir mü’min, eşcinsel davranışların günah olduğunu anlamakta zorluk çekmez. 


Peki, böyle biri kendini LGBT olarak tanımlayan bireylere nasıl bakmalı, onlarla nasıl bir ilişki kurmalıdır? 
Prensip olarak eşcinselliğe karşı olmakla eşcinsellere karşı olmak aynı şeyler midir, birincisi ikincisini gerektirir mi?




Son Sözler

Bireyselliğin, narsizmin, özgürlüğün, hedonizmin ve cinsel serbestliğin doruklara ulaştığı post-modern bir çağda yaşadığımız için, hiç olmadığı kadar ahlâkî ve dinî değerler erozyona uğradı. En kötüsü de insanlığın baş etmek zorunda olduğu problemlere bakış açımız ve bunları ele alış şeklimiz değişti. Din alanında uzmanlaşan bazı kimseler bile modern değerlerin ve popüler kültürün perspektifinden etkilendikleri için meselelere dinlerin onlara sunduğu bakış açısıyla bakamayabiliyorlar. 
Eşcinselliğe yönelik değerlendirmeler bunun güzel bir misalini oluşturuyor. İlâhî dinlere mensup kimi modern yorumcular homoseksüelliği meşru göstermeye çalışsalar da, onların bu görüşleri ilmî ve akademik değil; daha ziyade hissi ve duygusal görüşlerdir. Dinin objektif hükümlerinden çok onların subjektif kanaatlerini yansıtır. Fakat yine de bunların sayılarının azınlıkta kaldığını söyleyebiliriz.
Az sayıdaki modernist yorumcunun görüşlerini bir kenara bırakacak olursak, İslâm’ın homoseksüelliği yasakladığı konusunda İslâm âlimleri arasında bir ihtilaf yoktur. Zira konuyla ilgili Kur’ân ve Sünnet’in hükümleri oldukça açıktır. Şayet homoseksüelliğin meşru olduğunu iddia edecek olursak, dinde meşrulaştıramayacağımız hiçbir günah kalmaz. 
Dinin homoseksüelliği yasaklamasının sebebi ise bu tür insanlara mahrumiyet yaşatmak, sıkıntı vermek değildir; bilâkis en başta onları homoseksüelliğin sebep olabileceği zararlardan korumak; sonrasında da ahlakı, değerleri, aileyi ve topyekûn insan neslini korumaktır.
Günümüzde cinsel serbestliğin kabul görmesi ve yayılmasıyla birlikte homoseksüelliğin yanı sıra müstehcenlik, zina, ensest ilişkiler, pedofili, pornografi ve fuhuş gibi günahlar da arttı. Hatta bunlar normal görülmeye başlandı. İnsanlık şimdilik tercihini haz ve zevklerin tatmininden yana kullansa da, uzun vadede bunun zararlarını test edip girdiği bu yanlış yoldan dönecek, yeniden vahyin sesine kulak verecektir.
Bir Müslüman, eşcinsellere yönelik sözlü veya fiili hiçbir saldırıda bulunamayacağı gibi, onun homofobi sayılan bu tür davranışları onaylaması da mümkün değildir. Fakat eşcinsellere yönelik olumsuz bir tavra girmeyeceğim diye eşcinselliği hoş görmesi de söz konusu olamaz. Zira yapılan izahlardan da anlaşılacağı üzere homoseksüel hayat hem dinî ve ahlakî kriterlere hem de fıtrat kanunlarına ve sağlık kurallarına terstir. 
Şunu da unutmamak gerekir ki bizim eşcinsellikle ilgili yaklaşımlarımız, söylemlerimiz aynı zamanda çocuklarımızın tercihini, aile yapımızı ve uzun vadede toplumun geleceğini etkileyecektir. Dolayısıyla mevcut algılara mümaşat yapma, baskılardan korkma, LGBT bireylere yaranma gibi duygusal sebepler bizim meseleyi dinin, fıtratın, vicdanın ve bilimin gereklerine göre ortaya koymamıza engel olmamalıdır.
Maalesef modern dünyanın dayattığı baskın kültür, hâkim söylem veya alışılan hayat tarzı yüzünden bazı Müslümanlar, İslâm’ın cinsel ahlâkla ilgili ortaya koyduğu öğretileri dile getirmekten utanıp sıkılabiliyorlar. Daha da acısı, cinsel etikle ilgili tek kriter olarak “rızayı” esas alan modern dünyanın bakış açısını yerinde bularak, dinin haram kıldığı birçok davranışı mübah görme/gösterme yoluna gidebiliyor, İslâm’ın bu konuda ortaya koyduğu hükümleri “problem” görebiliyorlar. Oysaki problem zannedilen hükümler, her geçen gün artan ve kronik bir hâl alan ferdî, ailevî, ahlakî ve psikolojik birçok sorunun tam da çözümüdür.






Soruyu biraz daha genişleterek şöyle diyelim: LGBT haklarının kanunlarla koruma altına alındığı, onlara karşı en küçük negatif davranışların bile “ayrımcılık” ve “nefret suçu” sayıldığı, insanların cinsel yönelimleri ve tercihleri doğrultusunda diledikleri gibi yaşamalarının insan hakları ve özgürlükler kapsamında değerlendirildiği bir dünyada Müslümanların “cinsel azınlıklara” karşı tavrı ne olmalıdır?
Bu hakikaten çok dengeli ve hassas olunması gereken bir konudur. Bilindiği gibi eşcinsellere yönelik nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve saldırılar homofobi olarak isimlendiriliyor. Bu anlamda İslâm’ın homofobiyi tecviz etmesi mümkün değildir. Bir Müslüman günah işlediğini düşündüğü hiçbir şahsa karşı bu tür negatif tavırlar ortaya koyamaz, koymamalıdır. Aynı şekilde o, modern dünyanın çok büyük bir kazanım olarak gördüğü insan hakları ve özgürlükler aleyhine -bazı noktalarda bazı kayıtlar koysa da- bir tutum sergileyemez, sergilememelidir. Zira hak ve özgürlüklerin tanım ve tayiniyle ilgili detaylarda farklı yaklaşımları olsa bile, insan hakları ve özgürlüklerin korunması İslâm’ın da öncelikli hedefleri arasındadır.
Burada şu ayrımın iyi yapılması gerekir. Bizim bir fiili veya bir vasfı tasvip etmememiz, ona sahip olan şahsa karşı saygısızlık yapmamızı gerektirmez. Hele hele dışlama ve ötekileştirme, düşmanca tavırlar içine girme, saldırı ve şiddete başvurma asla kabul edilemez. Allah katında en büyük cürüm küfür ve şirktir. Fakat bir Müslüman yeri geldiğinde kafir veya müşrik olduğunu bildiği insanlarla da diyalog ve münasebet kurar. Hatta ihtiyaç anında onlara maddi veya manevi yardımını esirgemez. Efendimiz’in (s.a.s) hayat-ı seniyyeleri bunun örnekleriyle doludur. Bize düşen vazife, herkese sırf insan olduğu için saygı duymaktır. Saygı duyduğumuz insanların bazı fiillerini tasvip etmememiz bizi bundan alıkoymamalıdır.


Bizler nasıl ki hırsızlık, zina, yalan söyleme, gıybet etme, faizli muameleye girme gibi İslâm’ın haram kıldığı bir kısım fiilleri işleyen insanları dışlamıyor, onlara saygısızlık yapmıyor, düşmanca tavırlar içine girmiyorsak; aynı şekilde eşcinsellere karşı da bunları yapamayız. Şunu da unutmamak gerekir ki insan sadece bir fiiliyle/vasfıyla insan değildir; onu bir bütün halinde değerlendirmek gerekir.


Eşcinselliği “hastalık”, eşcinselleri “hasta” olarak nitelemek veya onları aşağılama veya hakaret anlamına gelecek daha başka kelimeler kullanmak da doğru değildir.



Şunu unutmamak gerekir ki Kur’ân’ın asıl kınadığı ve reddettiği şey, kötü vasıflardır, kötü davranışlardır. Eğer bir insanın din tarafından yasaklanan bir fiili işlediğini görüyorsak ona düşmanlık yapmayız; yapabiliyorsak nasihat ve telkinlerimizle onu kötü fiiller işlemekten alıkoymaya çalışırız (nehy-i ani’l-münker),  yapamıyorsak onun bu fiiline karşı kalbî tavrımızı koyarız. Ama söz konusu şahsı ademe mahkum etmez, onun aleyhinde bir yol tutmayız. Kısaca eşcinsellere karşı birey olarak nasıl bir tutum takınılacağı ile eşcinsel fiiller karşısındaki tavrımız birbirine karıştırılmamalıdır.
Şunun altını çizmekte fayda var: İslâm ceza hukukunun temel felsefesi, insanları cezalandırmaya değil, onları suç işlemekten alıkoymaya ve caydırmaya dayanır. İslâm, günahın ifşa edilmesini yasakladığı gibi, günahkâr aleyhinde ileri geri sözler konuşulmasını da yasaklar. Hele hele günah işlediği için insanları dışlamak, ötekileştirmek bütünüyle İslâm’a muhalif tavırlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) zina eden kadın aleyhinde kötü sözler sarf eden sahabeyi şiddetle bundan men etmiştir. Çünkü fasık ve günahkârların kınanması, levmedilmesi, dışlanması onların tevbe, istiğfar ve ıslah-ı hâl etmelerini zorlaştıracaktır. Halbuki Kur’ân baştan sona bütün âyetleriyle mü’minleri bunlara çağırır.
Son olarak şunu da belirtelim ki eğer bir kısım günahların toplumda yaygınlaşmasından ötürü levmedilecek, kınanacak birileri varsa onlar sadece günahkarlar değildir; bütün bir toplumdur. Çünkü günahın ortaya çıkışında sadece psikolojik faktörler rol oynamaz, toplumsal faktörlerin de bu konuda önemli etkisi söz konusudur. (Bkz. Arif Korkmaz, “Hz. Muhammed’in Günahkar Kişi ve Gruplara Yaklaşımı”, Toplum Bilimleri Dergisi, 2014 8(16), s. 183-204) Sadece günaha ve günahkâra odaklanmak yerine söz konusu günahları ortaya çıkaran süreçlere, sebeplere, ortamlara odaklanıldığında diğer “suç ortakları” da görülecektir. Eğer hedefimiz ahlâklı ve temiz bir toplum ortaya çıkarmaksa bunun düşmanlıkla, sertlikle, dışlayıcılıkla değil; yumuşaklıkla, terbiyeyle, rehabilitasyonla mümkün olacağını unutmamalıyız. 

Eşcinsellerin İmtihanı

Eşcinsellerin Allah inancını, dinî ve manevî değerlerle ilişkisini, dinî kimliği ile cinsel kimliğini nasıl uzlaştırmaya çalıştıklarını ele alan analizler yapılmıştır. Çok genel hatlarıyla ifade edecek olursak eşcinsellerin büyük çoğunluğu Allah inancına sahip ve eşcinsel fiillerin din tarafından yasaklandığının farkındadır. Çoğunluğu “Allah beni böyle yaratmış” diyerek teselli oluyor ve eşcinselliğin değişmeyeceğine inanıyor. Bununla birlikte eşcinsellerin dindarlık düzeyleri arttıkça homoseksüel yönelimlerini kabul etme düzeyleri azalıyor. Eşcinselliği kabullenebilmek için ya dinî inançlarına yabancılaşıyorlar ya da cinsel yönelimlerine. Yani eşcinsellerin büyük kısmı dinî kimliği ile cinsel kimliğini uzlaştırma konusunda ciddi bir zorluk ve ikilem yaşıyor. (Bkz. Ferdi Kıraç, Eşcinsellikle İlgili Dini-Psikolojik Algıla ve Maneviyat, Doktora Tezi, 2013)
Dindarlık seviyesi yüksek olan, mensup olduğu dinin eşcinselliğe bakışını iyi bilen bir bireyin iç dünyasında yaşadığı sıkıntıyı, çelişkiyi ve ikilemi anlamak zor değildir. Bu gerçekten büyük bir imtihandır. Herkesin bu imtihanla baş etme şekli de farklı oluyor. Maalesef dinin eşcinsellikle ilgili hükümlerini reddedenlerin, dinden uzaklaşanların, dine karşı alakasızlaşanların, hatta inançsızlığa kayanların sayısı az değil. Eşcinsellerin bu imtihanı başarıyla verebilmeleri için çevrelerinden ve toplumdan destek görmeleri, dışlanmamaları ve doğru yönlendirilmeleri oldukça önemlidir. Konuya nefret ve hiddetle değil; makuliyet ve soğukkanlılıkla yaklaşmak gerekiyor. Hz. Lût Aleyhisselam’ın kavmine karşı söylediği, “İçinizde hiç aklı başında (reşit) bir adam yok mu?” (Hûd sûresi, 11/78) sözleri de bunu destekliyor. 
Meseleyi birkaç yönden ele alacağız. Öncelikle zaman zaman karşılaştığımız, “Eşcinsellere İslâm’da yer var mıdır?” sorusuyla başlayalım ve cevap olarak da şöyle diyelim: Dünyada kendisine İslâm’da yer bulamayacak hiç kimse yoktur. Çünkü İslâm tüm insanlığa gönderilmiş bir dindir. Dolayısıyla bir insan küfür ve şirkten uzaklaşarak iman esaslarını benimsediği andan itibaren Müslüman olur. İşlenen hiçbir günah dine girmeye mani değildir. Aynı şekilde dinin emir ve yasaklarını inkâr etmediği müddetçe işlenen günahlar insanı dinden de çıkarmaz. Dolayısıyla iman esaslarını kabul eden bir insan kâtil de olsa, hırsız da olsa, zinakâr da olsa, homoseksüel de olsa Müslümandır.
Allah Resûlü (s.a.s) zamanında şöyle bir olay yaşanır. Hz. Peygamber’in (s.a.s) huzuruna ellerine ayaklarına kına yakmış, o günün şartlarında kadına benzemeye çalışan bir erkek getirilir ve onun durumu anlatılır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de, o adamın Medine’nin kenar mahallelerinden biri olan Nakî’de ikamet ettirilmesini emreder. Bazı kişilerin onu öldürüp öldüremeyecekleri sorusuna ise, “Hayır, ben namaz kılanları öldürmekten men edildim.” sözleriyle karşılık verir. (Ebû Dâvud, Edeb 60) Böyle bir kişinin zorunlu ikamete tâbi tutulmasıyla ilgili farklı yorumlar yapılabilir. Fakat burada asıl dikkat çekmeye çalıştığımız husus, böyle birinin namazlarını da kılıyor olmasıdır. 
Burada özellikle şu hususa dikkat edilmesi gerekir: Homoseksüellikle ilgili günah olan şey, bunun fiil ve davranışa dökülmesidir. Hemcinslerine karşı ilgi duyan veya onlara karşı cinsel yönelimi olan bir insan bu duygularını içinde tuttuğu, fiiliyata dökmediği sürece günaha girmez. Hatta günaha girme bir yana, bu sabır ve tahammülünün sevabını alır. Esasında heteroseksüeller de karşı cinse karşı alaka duyar ve cinsel anlamda ondan faydalanmak isterler. Bir erkek veya bir kadın açısından zinadan uzak durmak hiç de kolay değildir. Bir erkeğin kadınlara, bir kadının da erkeklere karşı iffetini, ismetini koruması ancak güçlü bir imanla ve ciddi bir nefis terbiyesiyle mümkün olur. Günahlara karşı sabreden insanlar da menfi yönden ibadet etmiş sayılır ve sevap kazanırlar.
Bununla birlikte homoseksüellerin imtihanının biraz daha ağır olduğu söylenebilir. Zira heteroseksüel biri evlilik yoluyla şehevî arzularını tatmin edebilir; homoseksüeller için ise İslâm böyle bir evliliğe müsaade etmez. Fakat şunun bilinmesi gerekir ki imtihanın ağırlığı ölçüsünde elde edilecek sevap da fazla olacaktır. Dünyada herkes farklı şeylerle imtihan oluyor ve kimsenin imtihanı bir başkasına benzemeyebiliyor. Farklı kişilerin farklı zaafları ve gayrimeşru yönelimleri olabiliyor. Bunların hiçbiri iradeyi aşkın olan, insanın kontrol edemeyeceği duygular değildir. Yeter ki iman ve takva duygusu güçlü olsun. Bununla birlikte homoseksüellikten kurtulma, bu tür duygularla baş edebilme veya normal bir evlilik yapabilme adına psikolojik yardım alınması da ihmal edilmemelidir.

Son Sözler

Bireyselliğin, narsizmin, özgürlüğün, hedonizmin ve cinsel serbestliğin doruklara ulaştığı post-modern bir çağda yaşadığımız için, hiç olmadığı kadar ahlâkî ve dinî değerler erozyona uğradı. En kötüsü de insanlığın baş etmek zorunda olduğu problemlere bakış açımız ve bunları ele alış şeklimiz değişti. Din alanında uzmanlaşan bazı kimseler bile modern değerlerin ve popüler kültürün perspektifinden etkilendikleri için meselelere dinlerin onlara sunduğu bakış açısıyla bakamayabiliyorlar. 
Eşcinselliğe yönelik değerlendirmeler bunun güzel bir misalini oluşturuyor. İlâhî dinlere mensup kimi modern yorumcular homoseksüelliği meşru göstermeye çalışsalar da, onların bu görüşleri ilmî ve akademik değil; daha ziyade hissi ve duygusal görüşlerdir. Dinin objektif hükümlerinden çok onların subjektif kanaatlerini yansıtır. Fakat yine de bunların sayılarının azınlıkta kaldığını söyleyebiliriz.
Az sayıdaki modernist yorumcunun görüşlerini bir kenara bırakacak olursak, İslâm’ın homoseksüelliği yasakladığı konusunda İslâm âlimleri arasında bir ihtilaf yoktur. Zira konuyla ilgili Kur’ân ve Sünnet’in hükümleri oldukça açıktır. Şayet homoseksüelliğin meşru olduğunu iddia edecek olursak, dinde meşrulaştıramayacağımız hiçbir günah kalmaz. 
Dinin homoseksüelliği yasaklamasının sebebi ise bu tür insanlara mahrumiyet yaşatmak, sıkıntı vermek değildir; bilâkis en başta onları homoseksüelliğin sebep olabileceği zararlardan korumak; sonrasında da ahlakı, değerleri, aileyi ve topyekûn insan neslini korumaktır.
Günümüzde cinsel serbestliğin kabul görmesi ve yayılmasıyla birlikte homoseksüelliğin yanı sıra müstehcenlik, zina, ensest ilişkiler, pedofili, pornografi ve fuhuş gibi günahlar da arttı. Hatta bunlar normal görülmeye başlandı. İnsanlık şimdilik tercihini haz ve zevklerin tatmininden yana kullansa da, uzun vadede bunun zararlarını test edip girdiği bu yanlış yoldan dönecek, yeniden vahyin sesine kulak verecektir.
Bir Müslüman, eşcinsellere yönelik sözlü veya fiili hiçbir saldırıda bulunamayacağı gibi, onun homofobi sayılan bu tür davranışları onaylaması da mümkün değildir. Fakat eşcinsellere yönelik olumsuz bir tavra girmeyeceğim diye eşcinselliği hoş görmesi de söz konusu olamaz. Zira yapılan izahlardan da anlaşılacağı üzere homoseksüel hayat hem dinî ve ahlakî kriterlere hem de fıtrat kanunlarına ve sağlık kurallarına terstir. 
Şunu da unutmamak gerekir ki bizim eşcinsellikle ilgili yaklaşımlarımız, söylemlerimiz aynı zamanda çocuklarımızın tercihini, aile yapımızı ve uzun vadede toplumun geleceğini etkileyecektir. Dolayısıyla mevcut algılara mümaşat yapma, baskılardan korkma, LGBT bireylere yaranma gibi duygusal sebepler bizim meseleyi dinin, fıtratın, vicdanın ve bilimin gereklerine göre ortaya koymamıza engel olmamalıdır.
Maalesef modern dünyanın dayattığı baskın kültür, hâkim söylem veya alışılan hayat tarzı yüzünden bazı Müslümanlar, İslâm’ın cinsel ahlâkla ilgili ortaya koyduğu öğretileri dile getirmekten utanıp sıkılabiliyorlar. Daha da acısı, cinsel etikle ilgili tek kriter olarak “rızayı” esas alan modern dünyanın bakış açısını yerinde bularak, dinin haram kıldığı birçok davranışı mübah görme/gösterme yoluna gidebiliyor, İslâm’ın bu konuda ortaya koyduğu hükümleri “problem” görebiliyorlar. Oysaki problem zannedilen hükümler, her geçen gün artan ve kronik bir hâl alan ferdî, ailevî, ahlakî ve psikolojik birçok sorunun tam da çözümüdür.



******0o0************

Farklı boyutlarıyla eşcinsellik

Yüksel Çayıroğlu
2 Eylül 2022



https://www-tr724-com.cdn.ampproject.org/c/www.tr724.com/farkli-boyutlariyla-escinsellik/amp

Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU
Günümüzde LGBT bireylerin sayısının, etkisinin, görünürlüğünün artmasıyla ve eşcinselliğe yönelik yasaların, algı ve düşüncelerin önemli oranda değişmesiyle birlikte eşcinsellik en çok konuşulan ve tartışılan konulardan biri hâline geldi. Konu etrafında çok sayıda akademik makale yazılıyor, yoğun bir şekilde anket ve araştırmalar yapılıyor, konuya yeni tanımlar, izahlar getiriliyor. 

Eşcinsellik kendisini toplumsal bir realite olarak öyle kabul ettirdi ki artık hiç kimsenin bu konuyu görmezden gelmesi mümkün değil. Eşcinselliği onaylamayanlar da kendilerini meselenin dışında tutamıyorlar. Zira hem LGBT bireylerle aynı toplumu paylaşıyor hem de çocukları hakkında endişe ediyorlar. Özellikle ilâhî dinlerin konuya yaklaşımını bilen dindar aileler, eşcinsel bireylere nasıl bakacaklarını, çocuklarını eşcinsellikten nasıl koruyacaklarını ve çocuklarının toplumun her kesiminde karşılaşacağı bu bireylere karşı nasıl bir tutum geliştirmeleri gerektiğini merak ediyorlar. Sayıları hızla artan LGBT’ler ise cinsel tercihlerine dinin ne dediğini, kendilerine dinde yer olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar.
Dinin eşcinsellik karşısındaki tavrı çoklarınca merak edildiği ve konu etrafında ciddi bir kafa karışıklığı yaşandığı için meseleyi farklı boyutlarıyla ele almak istiyoruz. “İslâm eşcinselliğe nasıl bakar?” şeklinde ortada tek bir soru var gibi görünse de esasında meselenin pek çok detayı var. LGBT bireylere karşı nasıl bir tutum geliştirileceği, bir insanın hem eşcinsel hem de dindar olup olamayacağı, eşcinselliğin doğuştan gelen bir özellik olup olmadığı, karşı cinse ilgi duymayan birine ne tavsiye edileceği, nasıl bir söylemle kamusal alana çıkılacağı, bu konuda çocuklara nasıl bir terbiye verileceği bu konuda ilk akla gelen sorular.
İslâm’ın konuya yaklaşımına ve bu soruların cevaplarına geçmeden önce konu hakkında genel bir bilgi verilmesi, eşcinselliğin sebepleri ve neticeleri üzerinde durulması faydalı olacaktır. 

Konuyla İlgili Kavramlar

Günümüzde cinsel birliktelikler veya cinsel yönelimler üç kategori altında toplanıyor: heteroseksüellik (karşı cinsellik), biseksüellik (iki cinsliklilik) ve homoseksüellik (eşcinsellik). Heteroseksüellik, karşı cinse ilgi duymayı, karşı cinsle birlikte olmayı ifade diyor. Yani kadınlara ilgi duyan erkekler veya erkeklere ilgi duyan kadınlar heteroseksüel olarak isimlendiriliyor. Eşcinsellik, aynı cins insanlar arasındaki cinsel yönelimi ifade ediyor ve bir adım ötesinde kadınların kadınlarla veya erkeklerin erkeklerle yaşadıkları cinsel birlikteliği. Biseksüellik ise hem kendi cinsine hem de karşı cinse yönelik cinsel birlikteliği, cinsel yönelimi ifade ediyor.
Günümüzde homoseksüel veya biseksüel olan bireyler LGBT kısaltma ile ifade ediliyor. Bu harfler, lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel/travesti kelimelerinin kısaltmaları. Kendi cinsleriyle birlikte olan kadınlara lezbiyen, erkeklere ise gey deniliyor. Transseksüel ise kendi cinsiyetini kabul etmediği için karşı cinse ait kimliği benimseyen kimseleri ifade ediyor. Bunlar biyolojik cinsiyetiyle problemi olan, duygusal ve psikolojik olarak kendilerini karşı cinse ait gören kimselerdir. Karşı cinsin elbiselerini giyen, karşı cins gibi davranan kimselere ise travesti deniyor. Cinsel azınlıkları ifade eden başka kelimeler, başka harfler de kullanılıyor. Mesela LGBTQIA denilerek buna queer, interseksüel ve aseksüel kelimeleri de ekleniyor. Günümüzde bunlar “cinsel azınlıklar” olarak tanımlanıyor. Fakat asıl konumuz olmadığı için detaya girmiyoruz.
Eşcinsel davranışla eşcinsel yönelimi birbirinden ayırmak gerekiyor. Bir insanın gey veya lezbiyen olarak isimlendirilmesi için kendi cinsine karşı bir cinsel yönelimin bulunması şart koşuluyor. Yani eşcinseller karşı cinse değil, kendi cinslerine karşı duygusal, romantik duygular taşıyorlar. Eşcinsel yönelim; fantezi, merak, heves, arzu veya şehvet gibi duyguların tesiriyle kişinin kendi cinsiyle bir veya daha fazla girdiği bir ilişki değil. Gey ve lezbiyenlerin sadece ve devamlı surette kendi cinslerine karşı eşcinsel davranışlar gösterdiği ifade ediliyor. Nitekim Amerikan Psikologlar Derneği de (APA) eşcinselliği, “kişinin kendi cinsinden bir bireye karşı, sürekli, duygusal, romantik, cinsel ya da sevgiye dayalı ilgi duyduğu bir cinsel yönelim” şeklinde tanımlıyor.
Eşcinsel yönelimin, eşcinsel eğilimden ve eşcinsel kimlikten farklı olduğu üzerinde de duruluyor. Toplumlarda eşcinsel eğilime sahip olan veya eşcinsel tecrübeler yaşayan insanların sayısı bir hayli olsa da, eşcinsel yönelime sahip olanlar bunlara nispetle çok daha azdır. Psikologlar yaşadığı birkaç tecrübeden veya bazı duygularından ötürü kendilerini eşcinsel zanneden bir çok kişinin gerçekte böyle olmadığını söylüyor. Hatta gençlik ve ergenlik döneminde bazı kişilerin kendi cinslerine karşı cinsel çekime kapıldıkları fakat bunun ileriki yaşlarda tamamen kaybolduğu da ifade ediliyor. Anlaşılan o ki eşcinselliği tek bir kalıba koymak doğru değil. Pek çok tipi ve çeşidi var. (Cinsel yöneliş, davranış ve kimlikle ilgili değerlendirmeler için bkz. Ebu Zaynab Abd al-Rahmân, Why Homosexuality is Prohibited in Islam, London, 2015, s. 25-38)
Eşcinseller veya eşcinselliği savunanlar, insanların kadın ve erkek şeklinde iki cinse ayrılmasına itiraz ediyor ve eşcinselliğin üçüncü bir cinsiyet olduğunu iddia ediyorlar. Onlara göre eşcinsellik kişinin bir tercihi değil; doğuştan getirdiği genetik bir özelliğidir. “Eşcinsel olunmaz, eşcinsel doğulur” sözü en sık tekrarladıkları jargonlardan biridir. Onlara göre bir insanın, sahip olduğu cinsel organlar açısından kadın veya erkek olarak doğması “tanımlanmış bir cinsiyet”tir. Kişi bunu kabul etmeyerek farklı bir cinsel kimlik tercih edebilir. 
Kısacası modern dünyada cinsiyetin de cinselliğin de artık anlamı değişti. Bunlar dinle, ahlâkla, kültürle, yaratmayla, fıtratla alakalı kavramlar değil, daha ziyade bireyin özgür tercihleriyle alakalı kavramlar olarak görülüyor. Son yarım asra kadar tüm insanlık âleminde yadırganan ve ayıplanan, uzmanlar tarafından bir çeşit “psikiyatrik bozukluk” ve “ruhsal hastalık” olarak görülen eşcinsel davranışlar bugünün dünyasında normal kabul ediliyor. Bu konular tartışmaya bile açılmıyor.
İslamî literatürde eşcinsellik için kullanılan kelimeler “livata” ve “sihak”tır. Erkek eşcinselliği için livata, kadın eşcinselliği için ise sihak kelimeleri kullanılır. Fakat bu kelimeler eşcinsel yönelimi değil, eşcinsel davranışı tanımlar. Yani bir insan heteroseksüel olsa ve bir kereliğine hemcinsiyle ilişkiye girse bile yine de bu fiilin adı duruma göre livata veya sihaktır. İslâm hukukunda günümüzdeki anlamıyla geylik veya lezbiyenlikten bahsedilmez. Zira dinde hakkında hüküm bildirilen veya yasağa konu olan şey duygu ve eğilimler değil; fiil ve davranışlardır.
Bir de fıkıh kitaplarında geçen hünsa, hünsa-i müşkil kavramları vardır ki bunlar eşcinsellikten tamamen farklıdır. Hünsa, hem erkek hem de kadına ait cinsel organlara sahip olanları tanımlar. Şayet sahip olduğu cinsel organlardan ve onların işlevinden yola çıkarak onun erkek veya kadın olduğuna hükmedilemez ise ona da hünsa-i müşkil denir. 

Konuşulması Zor Bir Konu

Şunu kabul etmek gerekir ki eşcinsellik çok boyutlu, oldukça kompleks ve konuşulması çok zor bir konudur. Çok boyutlu olmasının sebebi meselenin dinin yanında pozitif hukuka, siyasete, psikolojiye, ahlâka, sosyolojiye, tıbba ve daha başka alanlara bakan yönlerinin bulunmasıdır. Kompleks olmasının sebebi eşcinselliğin sebeplerine, aile ve toplum üzerindeki tesirlerine, insanın ruh ve beden sağlığını nasıl etkilediğine yönelik bilimin hâlâ net açıklamalar yapamamasıdır. 
Konuşulması zor bir mesele olmasının sebebi ise popüler kültürün, medyanın, kanunların ve hatta bilim çevrelerinin yoğun baskısından ötürü konunun özgürce ele alınıp tartışılamamasıdır. Eşcinsellik aleyhinde ileri sürülen fikirler hemen “homofobi” damgası yiyebiliyor; hatta eşcinsel haklarına saldırı olarak görülerek hukukî yaptırımlara konu olabiliyor.
Tıpkı evrim konusu gibi eşcinsellik de salt bilimsel bir duruş ortaya koymanın, objektif ve tarafsız araştırmalar yapmanın oldukça zor olduğu bir konu. Çünkü meseleye bilimsel olmaktan çok ideolojik yaklaşılıyor. Veya şöyle diyelim: Bu konudaki tutumlar, algılar, kabuller bilimsel çalışmaları da etkiliyor. Oysa ki insanı ilgilendiren her konu özgürce tartışılabilmeli, konuşulabilmeli. Eşcinsel davranışların zararları hakkında fikir beyan edilmesi, yasak olan bir tabu veya dogma olarak görülmemeli.
LGBT haklarını, insan hakları olarak görmek ve onları toplumsal saldırılardan korumaya çalışmak modern dünyanın kendi şartları içerisinde anlaşılabilir ve yerinde gayretlerdir. Fakat homoseksüellik etrafındaki bütün tartışmaları LGBT haklarının korunmasına ve homofobiyi önleme gayretlerine indirgemek oldukça eksik bir yaklaşım olur. Mesele sadece homoseksüellere nasıl davranılacağı meselesinden ibaret değildir. Bu konuda sorulması ve araştırılması gereken bir çok soru vardır. Mesela: 
Homoseksüelliği teşvik etmek yerine bir kısım zararlarını gündeme getirerek azaltmaya çalışamaz mıyız? Çocukları bundan korumak için çareler ortaya koyamaz mıyız? Bundan kurtulmak isteyen insanlara ilaç, tedavi, terapi adına alternatifler sunamaz mıyız? Eşcinselliğin sebepleri hakkında araştırmalar yaparak ailevî ve sosyal faktörleri masaya yatıramaz mıyız? Homoseksüeller ile heteroseksüeller üzerinde yapacağımız araştırmalarla eşcinselliğin insan üzerindeki etkilerini teşhis edemez miyiz? Konuyu daha etraflı anlama adına eşcinsel evlilikleri, eşcinsel ailelerde yetişen çocukları mercek altına alamaz mıyız? Eşcinselliğin yaygınlaşmasının bireye, aileye, topluma nasıl tesir ettiğini analiz edemez miyiz? Meseleyi dinî, ahlâkî, felsefi ve psikolojik açıdan ele alarak değerlendiremez miyiz? Cinselliğin anlamı ve amacı hakkında daha tutarlı açıklamalar yapamaz mıyız?
Elbette bütün bu çalışmaların yapılması gerekiyor. Dolayısıyla konu etrafındaki zorluklara rağmen eşcinselliğin uzun vadede birey sağlığı, hayat kalitesi, toplum huzuru, insan psikolojisi, aile hayatı ve hatta topyekûn nesil üzerinde olumsuz bir kısım tesirlerinin olacağı kanaatinde olan bilim adamlarının konu etrafında çok boyutlu ve derinlikli araştırmalar yapmasına ihtiyaç var. Asırlar boyunca eşcinselliğe olumsuz yaklaşan insanlığın hata edip modern insanın bu hatasından döndüğünü düşünmek için elimizde makul ve ikna edici hiçbir sebep yok. Hatta günümüzde LGBT haklarını savunanlar bile çoğu itibarıyla içten içe bir şeylerden rahatsız oluyor, en azından çocuklarının gey veya lezbiyen olmasına gönül rahatlığıyla “evet” diyemiyorlar.
Yaşanan gerçeklik; dinî, ahlâkî, psikolojik veya daha başka sebeplerle homoseksüelliğe karşı çıkanları büyük bir ikilem içinde bırakıyor, zira başa çıkılması zor bir meydan okumayla karşı karşıya bulunuyorlar. Gelebilecek tepkilerden ve mahalle baskısından korktukları için eşcinsellik hakkındaki fikirlerini rahatça dile getiremiyorlar. Ailenin ve insan neslinin selameti için en doğru yolun heteroseksüellik olduğunu savunamıyor; savunduklarında kendilerini suçlu, cahil veya gerici hissediyorlar veya öyle etiketleniyorlar. Kendi tercihlerini yaşama konusunda eşcinsellere tanınan özgürlük, eşcinselliği tasvip etmeyenlere tanınmıyor. Çünkü şahsi özgürlük talepleri, dinlerin ortaya koyduğu dünya görüşünün de, toplumların kültürel yapılarının da, insanların sahip olduğu değer yargılarının da önüne geçmiş durumda.
(Bir sonraki yazıda eşcinselliğe yönelik değişen bakış açısını ve bunun sebeplerini ele alacağız.)

*********0o0****************
Eşcinsellik konusunda İslam'ın hükümleri nelerdir?
Yazar:
Yusuf Karaçay (Dr.)
Hemcinse duyulan ilgi, yani eşcinsellik fıtri midir, yaratılıştan mıdır? Böyle düşünmek, hissetmek günah mıdır? Bunun tedavisi var mıdır?..

Eşcinsellik Lut kavminin helakine sebeb olan büyük günahlardandır. Bu gibi insanlar, yanlış fiilde bulunmadıkları müddetçe, bu hissi taşımaları kendilerine bir mesuliyet getirmez. İslam dini, imkanat değil, vukuat ile hüküm verir. Yani, bir insanın kendi içinde bir his taşıması onu mesul etmez; bu hissi fiil ortamına taşıdığı zaman mesul olur.

Hissi olarak bazı kadınları erkek ve bazı erkeklerin kadın hissine yakın his taşıdıkları bir vakıadır. İşte bu hislerini fiil ortamına taşımadıkça ve dine zıt hareketlerde bulunmadıkça, mesul olmayacaklardır.

Bu dünya imtihan meydanıdır. Herkesin bir imtihanı vardır. Allah hiç kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez. Kimi insanlar cinsellikle, kimileri kumar içki gibi hususlarda imtihanı şiddetli olabilir. Bu durumda hiç mücadele etmeden teslim olmak doğru değildir.

Zaaf sahibi olmak teslim olmayı gerektirmez. İnsan cinsellikle ilgili kapıldığı duygulardan dolayı mesul olmaz. Ancak bunları fiiliyata dönüştürürse mesul olur. Kısa dünya hayatında günaha karşı sabırla mükellef olan insan, zaaflarına sabretmeli ve sonsuz bir hayatta sıkıntısız bir hayatı kazanmak için çalışmalıdır.

Bu da insan için imtihan vesilesidir. Yani bir insan için karşı cinsten birisiyle nikahsız ilişki yasaklandığı gibi, aynı cinsten olanlar içinde beraberlik yasaklanmıştır. Şeriat, bunların tadil edilmesi yolunda bazı tavsiyelerde bulunmaktadır. Bunlar şöyle sıalayabiliriz:
Alıntı :
1. Oruç tutmak,
2. Bol bol Kur’an okumak veya zikir çekmek,
3. Kur’an tefsiri veya İslami kitap okumak,
4. Allah’ı bol bol hatırlamak,
5. Ölümü hatırdan çıkarmamak.
Bu noktada dikkat çekici olan, çoğumuzun üzerinde konuşmayı bile ayıp saydığı bu konuda Kur’ân’da o derece çok ve açık ifadelerin bulunmasıdır. Kur’ân, Lût kavmi örneğinde kendisine temas ettiğine göre, demek ki, bu problem ‘Lût kavmi kadar eski, yok farz edilmeyecek kadar önemli, zinadan bile çirkin, ama herhangi bir insanî yanılgı kadar da konuşulabilir’ imiş.

Peki, neden böyle bir şey oluyor? Böylesi bir cinsel sapma neden ve nasıl yaşanıyor?

Önce biyolojik-genetik faktörlerle başlayalım:

Aslında hepimizin vücudunda karşı cinsin hormonları da az miktarda bulunur. Zaten, öyle olmasa, bütün erkekler aşırı sert ve maço, bütün kadınlar ise aşırı kırılgan olurlardı ve cinslerin birbirini anlayıp hissetmesi pek de mümkün olmazdı. Ancak normalde var olan bu minimal yönelimler, genetik ve hormonal bozulmalar sonucu, bazı kişilerde ileri düzeylere varabiliyor. Ve ortaya doğuştan eşcinselliğe yatkın bireyler çıkabiliyor.

"E, sonra?" diyorsanız, şu sohbeti dinleyin:

Geçenlerde bir psikiyatrist arkadaşım beni telefonla aradı. Kısa bir girişten sonra, "Baksana!" dedi, "Biliyorsun; son araştırmalar eşcinselliğin bazı durumlarda neredeyse önlenemez olduğunu gösteriyor. İşin doğuştan gelen genetik bir boyutu da olduğu tesbit edildi; sen de okumuşsundur. Yani, bu kişilerin en azından bir kısmı, yaratılışlarında var olan meyil dolayısıyla o yöne gidiyorlarmış; bu açık artık. Oysa biz İslâmî yönden bunun kabul edilemez bir yönelim olduğunu, hatta ceza gerektirdiğini okuyoruz. Nasıl çözüyorsun bu ikilemi?"

Ona, "Belki garip bir örnek olacak ama" dedim, "Biliyorsun, meselâ çok eşlilik de erkekler için neredeyse genetik ve tabiî bir meyildir." "Evet?" dedi. "Peki sen çok-eşli misin?" diye sordum. "Tabiî ki hayır" dedi. "Neden?" diye üsteledim. "İçinde böyle bir meyil yok mu? Açık konuş lütfen." "Var aslında" dedi, "Ama hem eşim buna izin vermez, hem toplumsal kurallar, kanunlar vs. bir yığın engel var; biliyorsun. Üstelik günaha girmiş olurum. O yüzden düşünmem bile."

"Kendi sorunun cevabını kendin vermiş oldun işte." dedim. "Eşcinsel meyiller de bazı kişiler için genetik bir temelden kaynaklanan, neredeyse zorunlu bir yönelim olabilir; ama o kişilerin de bu anormal yönelimlerini kontrol etmeleri beklenir, bunu becerebilirler de aslında."

"Bu yönden düşünmemiştim" dedi arkadaşım.

Ardından, kısa bir düşünme sonrası, "Ama" dedi, "meselâ, bilirsin, beyindeki bazı bozukluklar, örneğin temporal epilepsi gibi hastalıklar, kontrolü güç saldırganlıklara yol açabiliyor. Böyle bir hastalığın da etkisiyle, diyelim ki bilincinde olmadan birini öldüren bir şahıs ceza görür mü? Görmez. Bünyesel hastalığın etkisiyle bu suçu işlediği tesbit edilirse Türk Ceza Kanununun 46. veya 47. maddesine göre cezası ya hafifletilir ya da tamamen affedilir. Buna ne diyeceksin?"

"Peki," dedim, "O hasta, cezası affedildikten sonra, bir cinayet daha işlesin diye serbest mi bırakılır? Yoksa hastalığı düzelene kadar tedaviye alınıp sonra da uzun süre izlenip kontrol mü edilir?"

Arkadaşım, "Yine haklısın" dedi.

Ergenliğe geçiş döneminde sırf meraktan bu tür bir ilişkiyi (kısmen) denemiş gençler de olabilir. Nerdeyse ne yaptığını bilmeden, ‘doktorculuk’ oynarcasına.

"Çocukça bir hata" bile denebilir belki. Ancak, esas önemli olan, bundan sonrasıdır. Bu tür bir olayın ardından, bazen yıllar sonra, "Eyvah, ben ne yapmışım?" muhasebesi yaşanır genellikle. Bu dönemde bunalımını paylaşmayıp kendi kendini yiyip bitirmek; kendini aşırı suçlayıp "Yoksa ben ‘gay’dım mı?" sorgulamasına dalmak, bazen genci tam zıt bir sonuca götürebilir. "Battı balık yan gider" durumu gerçekleşir. Gerçekte öyle olmayan genç, gerçekte öyle olmadığı halde kendisini öyle zannettiği için, gerçekten öyle olur!

Traji-komik bir örnek anlatayım:

Bir eşcinsel hastam vardı. İlkokul yıllarında bağırsak paraziti problemi varmış. Bilen bilir; bu parazit anüs kaşıntısı yapar. Belki inanmazsınız ama, bu kaşıntı gitgide delikanlıyı "Yoksa ben?.." kuşkusuna götürmüş. Sonuç maalesef kötü! Üstelik, anlattığım tek değil. Literatürde, sadece ve sadece bağırsak paraziti yüzünden cinsel tercihi bozulan birçok vak’a var. Yani? Utanıp konuşmamak, gurur yüzünden anlatmamak, yardım istemeyip kendi kendini yemek yok mu? İşte bu şey o kadar çok yerde ayaklara dolanıyor ki! Sırf bu yüzden ne hayatlar kayıyor, bilemezsiniz.

Şimdi, gelelim konunun bizi esas ilgilendiren kısmına:

1. Bu tür hassas konuları ne yok farz etmeli, ne de kaşınmayan yeri kaşımalı. Uyanık bir sessizlik ve dengeli bir müdahale gerek.

2. Küçük yaşlardan itibaren giyim, oyuncak gibi konularda cinsiyeti vurgulayacak ve cinsel kimlik oluşmasına yardım edecek yönlendirmeler yapılmalı. Meselâ, cinsiyete göre giydirmek, uygun oyuncaklar almak gibi.

3. Çocuk, normal gelişimi içinde, özellikle belli dönemlerde, cinselliği çok merak eder; onu doğru bilgilendirmek gerekir. Eşcinselliği anlatın demiyorum. Normal, doğal, insanî merakların doyurulması ilerisi için sağlam bir temel olacaktır diyorum. Bu konularda çekinip utanmayın lütfen: Siz doğrudan utanıyorsunuz ama, birileri yanlıştan bile utanmıyor. Ve hiç unutmayın: "Çocuklar öğrenmeye hazır olmadıkları konuları zaten sormazlar." Çocuk birşeyi soruyorsa mutlaka cevap vermeniz gerekir—elbette, usulünce!

4. Özellikle ergenlik çağında gençlerin kendi cinslerinden ebeveynlerle, yani babayla daha fazla vakit geçirip paylaşım içinde olması şarttır. Bunu vurguluyorum; tâ ki, "İşten eve, evden işe," ‘pijama-terlik-televizyon,’ "Hanım, sen ilgileniver, ben çok yorgunum" hastalıklarına yakalanmış babaların kulakları çınlasın!

5. Aile içinde erkeğin hafif başat ve saygın konumunun korunması lazım. Yoksa, meselâ evde kadın bariz biçimde baskın, erkekse pasif ise -ki, neredeyse ahirzaman alameti olarak çoğu evde mevcut durum maalesef budur- erkek çocuk için kadın konumu imrenilecek bir durum kazanabilir.

6. Bu tür bir problemle karşılaşıldığında aşırı tepki ve açıklamasız yasaklar merakı artırır sadece. Konuş(tur)masanız bile, gencin aklındaki soru işaretleri artarak devam eder.

7. Darda kalırsanız bir psikiyatristten yardım isteyin.

Not: Eşcinsellik aslında sadece erkeklere has bir durum değil. Kadınlar arasında da bu problem hatırı sayılır biçimde yaşanıyor. Yalnız, bayanlardaki şekli daha belirsiz seyrediyor ve pek de dirençli, devamlı olmuyor. Normal bir cinsel hayat ve mutlu bir evlilik, problemi çözmeye yetiyor genellikle. Yine de, özellikle bayanların toplu kaldığı yerlerde dikkatli olmak gerekiyor.

Maalesef biz toplum olarak kadın-erkek mahremiyetine ‘çok’ dikkat ederken, mahremiyetin erkek-erkek ve kadın-kadın arasındaki biçimlerini bazı zamanlar sanırım ihmal ediyoruz. Her iki cins açısından, problemin bir sebebi de bu. Bu noktada, biraz kitap karıştırıp erkeğin erkeğe, kadının kadına karşı mahremiyet ve tesettür ölçüsünü öğrenmeye ne dersiniz?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Eşcinsellik -homoseksüellik- lezbiyenlik konusunda İslam'ın hükümleri nelerdir?Muhacirlerin tavrı ne olmalı?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» LGBTİ eş cinsel Eşcinsellik konusunda dinimizin hükümleri
» Eşcinsellik islamdaki yeri
» SÜNNETİN KUR’AN’DA YER ALAN BAZI HÜKÜMLERİ NESHETMESİ
» islamın şartı beştir videosu
» Kuran Hükümleri Tarihsel mi Evrensel mi? Yüksel Çayıroğlu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: YENİ VE EN SON :: Soru --Cevaplar-Tartışmalı Konular-
Buraya geçin: