KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Cennet...Ayet Hadisler Ve TARTIŞMALAR

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Cennet...Ayet Hadisler Ve TARTIŞMALAR Empty
MesajKonu: Cennet...Ayet Hadisler Ve TARTIŞMALAR   Cennet...Ayet Hadisler Ve TARTIŞMALAR Icon_minitimePerş. Şub. 04, 2010 2:26 pm

CENNET
ayetler



وَبَشِّرِ الَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُواالصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَاالْاَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هذَاالَّذى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِه مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فيهَا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فيهَا خَالِدُونَ

Bakara / 25. İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem onlar orada ebedî kalacaklar.

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتى وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فيهَا اَنْهَارٌ مِنْ مَاءٍ غَيْرِ اسِنٍ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِبينَ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّى وَلَهُمْ فيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِى النَّارِ وَسُقُوا مَاءً حَميمًا فَقَطَّعَ اَمْعَاءَهُمْ

Muhammed / 15. Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır.Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu?

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَنْ يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدينَ فيهَا وَذلِكَ الْفَوْزُ الْعَظيمُ

Nisa / 13. İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur.

وَنَادى اَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابَ النَّارِ اَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَاوَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُوا نَعَمْ فَاَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ اَنْ لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمينَ

Araf/ 44. Cennet ehli, cehennem ehline: "Rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar da "evet" derler. Bunun üzerine aralarında bir çağırıcı şöyle seslenir: "Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!

وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسيميهُمْ وَنَادَوْا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ

Araf / 46. Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere: "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir.

وَنَادى اَصْحَابُ النَّارِ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ اَفيضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَاءِ اَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ قَالُوا اِنَّ اللّهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِرينَ
ARAF / 50. Cehennemdekiler, cennettekilere: "Bize biraz su akıtın veya Allah'ın size verdiği rızıktan bize de verin." diye seslenirler. Cennettekiler de: "Allah, bunların ikisini de kâfirlere haram kıldı." derler.

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا

Meryem / 68. Rabbine andolsun ki biz onları (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirleri) şeytanları ile beraber elbette ve elbette mahşerde toplayacağız. Sonra onları muhakkak cehennemin etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız (ki cennetlikleri görüp hasret çeksinler.).

اِنَّ اللّهَ يُدْخِلُ الَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فيهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فيهَا حَريرٌ

Hac / 23. Şüphesiz Allah iman edip yararlı iş işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altın bilezikler ve inciler takınacaklar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.

HADİS...

* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." Ebu Hureyre ilaveten dedi ki: "Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun. (Mealen): "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfaatların saklandığını kimse bilemez" (Secde 17).

* Buhari, bir diğer rivayetinde şu ziyadeyi kaydeder: "Sehl İbnu Sa'd anlatıyor -deyip, hadisin aynısını kaydettikten sonra- der ki: "Muhammed İbnu Ka'b dedi ki: "Onlar Allah için ameli gizli tuttular. Allah da onların sevabını gizli tuttu. Kullar yanına gelince onları nimete boğacak."

* Yine Sa'd İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, insanlar neden yaratıldı?" "Sudan!" buyurdular. "Ya cennet?" dedim, o neden inşa edildi?" "Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da zâferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz." Aleyhissalâtu vesselâm sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir): -Âdil imâm (devlet başkanı). -İftarını yaptığı zaman oruçlu. -Zulme uğrayanın duası. Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teâla Hazretleri: "İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur."

* Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Gümüşten iki cennet vardır. Kapları ve içinde bulunan diğer şeyleri de gümüştendir. Altından iki cennet vardır, kapları ve içlerinde bulunan diğer eşyaları da hep altındandır. Adn cennetinde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın veçhindeki rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur."

* Yine aynı kaynaklarda şu rivayet gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette, mü'min için, içi boş tek bir inciden bir çadır vardır. -Bir rivayette- Genişliği altmış mildir. Her köşesinde bir refikası bulunur, hiçbiri diğerini görmez, mü'min bunların herbirini dolaşır."

* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette yüz derece vardır. Her iki derece arasında yüz yıl(lık yürüme mesafesi) vardır."

* Ubâde İbnu's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin."

* Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette yüz derece vardır. Bütün alemler bunlardan birinin içinde toplansalar, hepsini de kuşatır, istiab eder." Tirmizi, Cennet 4, (2534). 5069 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette bir ağaç vardır ki, binekli bir kimse yüz yıl gölgesinde yürüse onu katedemez. İsterseniz şu ayeti okuyun: (Mealen) "Daimi gölgededirler, çağlayıp duran su başlarındadırlar" (Vâkı'a 30-31).

* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Cennette hiçbir ağaç yoktur ki gövdesi, altından olmasın."

* Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette, yay kadar bir yer, güneşin üzerine doğduğu veya battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır." Hz. Enes'ten şu ziyadede bulunmuştur: "Sizden birinizin yayı kadar veya kamçısı kadar cennetteki bir yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir kadın, arz ehline görünecek olsa, dünya ve içindekileri aydınlatır, arzla semâ arasını güzel koku ile doldururdu, onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."

* Sa'd İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette olan şeyden bir tırnağın azalttığı miktar, semavat ve dünya arasında dört ciheti de tezyin etmiş olarak görünürdü. Eğer cennet ehlinden bir adam dünya ehline zuhûr etse ve bilezikleri görünse o(nun şavkı) güneşin ziyasını bastırırdı, tıpkı güneşin, yıldızların ziyasını bastırması gibi."

* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sidretü'l-Müntehâ'ya çıkarıldım. Orada dört nehir gördüm: İki nehir zâhirdi, iki nehir de bâtın. Zâhir olan iki nehir Nil ve Fırat nehirleriydi. Bâtın olanlar da cennetin iki nehri idi."

* Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Cennette at var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da: "Allah Teâla Hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yâkuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır" buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de: "Cennette deve var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular: "Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır."

* Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette siyah gözlülerin (hurilerin) toplanma yerleri vardır. Orada, benzerini mahlukâtın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve şöyle söylerler: "Bizler ebedileriz, hiç ölmeyiz! Bizler nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz! Rabbimizden razıyız, mükedder olmayız! Kendisinin olduğumuz beylerimize ne mutlu!"

* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları: "Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!" derler. Erkekler de: "Sizler de, Allah'a kasem olsun, bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!" derler."

* Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın sûretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o sûrete girer."

* Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Şu dünya ateşiniz var ya! Bu, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir cüzdür. Eğer o, su ile iki kere söndürülmemiş (harareti giderilmemiş) olsaydı, ondan faydalanamazdınız. Şurası muhakkak ki, bu dünya ateşi, aziz ve celil olan Allah'a, bir daha eski hararetine döndürmemesi için dua eder."

* Hâris İbnu Ukayş radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, benim ümmetimde öyle şefaati makbul kimseler var ki, birinin şefaatiyle Mudar kabilesinin insanlarından daha çok kimse cennete girecektir. Benim (davetime muhatap olan) ümmetimden öylesi de var ki, vücudu ateş için irileşir ve cehennemin bir köşesini teşkil eder."

* Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet günü ölüm getirilir. Sırat üzerinde durdurulur ve: "Ey cennet ahalisi!" diye nida edilir. Cennettekiler, (bu çağrı üzerine) içinde bulundukları (o güzel) yerden çıkarılacakları korku ve heyecanıyla bakarlar. Sonra da: "Ey cehennem ahalisi!" diye nida edilir. Onlar da içinde bulundukları (o fena) yerden çıkarılacakları ümid ve sevinciyle bakarlar. (Ölüm gösterilerek) "Bunu tanıyor musunuz?" denilir. (Cennetlikler ve cehennemlikler hepsi bir ağızdan
Linkleri ve resimleri görebilmeniz için üye olmanız ve en az 1 mesajınız olmak zorunda... Şu an 0 mesajınız var.
"Evet! Bu ölümdür" derler." Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdu ki: "Bundan sonra emredilir ve Sırat üzerinde ölüm kesilir. Sonra her iki tarafa birden: "Haydi bulunduğunuz hal üzere ebediyet sizindir, burada artık ölüm yoktur" denilir."

* Ebu Sa'îdi'I-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cennette bir karışlık yer (ebedi olduğu için, fani olan) küre-i arz ve üzerinde bulunanlardan -dünya ve içindekilerden- daha hayırlıdır."

* Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette bir kamçılık yer (ebedi olduğu için, fani olan) dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."

* Üsâme İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün Ashab-ı Kiramına: "İçinizde cennet için gayret edecek kimse yok mu? Zira cennetin eşi yoktur. Kâ'be'nin Rabbine yemin ederim ki, cennet, parıl parıl parlayan nurları, güzel kokulu üğrünen yeşillikleri, sağlam yüksek köşkleri, devamlı akan nehirleri, çok çeşitli olgun meyveleri, güzel genç zevceleri, pek çok takım elbiseleri ile yüksek, sağlam ve güzel saraylarda saadet ve yüz parlaklığı içinde yaşanan ebedi mekandır" buyurdu. Sahabiler: "Biz zaten onun için gayretteyiz, ey Allah'ın Resulü!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: "İnşaallah!" deyiniz" dedi ve sonra cihaddan söz açtı ve ona teşvik etti."

* Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'ın cennete soktuğu hiç kimse yoktur ki, onu yetmişiki zevce ile evlendirmiş olmasın. Bunlardan ikisi hüru'l-ayn (siyah gözlü), yetmiş tanesi cehennemliklerden kendine düşen mirasıdır. Bu kadınlardan herbiri şehvet çekicidir ve cennetlik her erkeğin şehvet gücü dâimidir." Hişam İbnu Halid der ki: "(Hadiste geçen) "Cehennemliklerden kendine düşenmirası" ibaresinden maksad, cehenneme giren erkeklerdir; bunların kadınlarına cennet ehli varis olurlar, tıpkı Firavun'un hanımına varis olunduğu gibi."

* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "(Cennette) sizden herbirinin iki tane menzili vardır: "Bir menzili cennette, bir menzili de cehennemde. Ölünce cehenneme girerse cennet ehli onun menziline varis olur. İşte Allah Teâla hazretlerinin şu sözü bu durumu teyid eder: "İşte onlar varislerin ta kendileridir"

* Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehli, gurfelerde kalanları seyrederler, tıpkı gökteki yıldızları seyretmeniz gibi."

* Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehli gurfelerde kalanları (ehl-i guraf) görürler. Tıpkı, ufukta doğudan batıya giden inci gibi parlak yıldızları gördüğünüz gibi. Aralarındaki fazilet farkı, (gurfe ehlini) böyle yukarıda gösterir." Bunun üzerine Ashâb: "Ey Allah'ın Resûlü! Bu söylediğiniz, peygamberlerin makamı olmalı, başkaları oraya ulaşamamalı!" dedi. Ancak Aleyhissalatu vesselâm: "Hayır! Ruhumu kudret elinde tutan Zât'a yemin olsun! Gurfelerde kalanlar (peygamberler değiller), Allah'a inanıp peygamberleri tasdik eden kimselerdir!" buyurdular."

* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennete ilk girecek zümre, dolunay gecesindeki ay suretindedir. Onu takip eden zümre, parlaklık yönüyle gökteki en büyük yıldız gibidir. Cennetlikler bevletmezler, büyük abdest de bozmazlar, tükürmezler, sümkürmezler de. Tarakları altındandır, terleri misktir. Buhurdanları öd ağacından, zevceleri kara gözlü hurilerden olacak. Onlar ataları Âdem'in yaratılışı üzere, altmış zirâ boyunda tek bir adam suretinde olacaklar."

* Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm : "Cennet ehli cennette yerler ve içerler. ancak tükürmezler, küçük ve büyük abdest bozmazlar, sümkürmezler de!" buyurmuştu. Ashab: "Peki yedikleri ne olur?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Geğirmek ve misk sızıntısı gibi ter! Onlara tıpkı nefes ilham olunduğu gibi tesbih ve tahmid ilham olunur."

* Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir kimse cennetlik olarak ölünce, büyük veya küçük, yaşı ne olursa olsun, otuz yaşında bir kimse olarak cennete girer ve artık bu yaş ebediyyen değişmez. Cehennemlikler için de durum böyledir."

* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin vücudu kılsız, yüzü sakalsız, gözleri sürmelidir, gençlikleri zail olmaz, elbiseleri eskimez." Tirmizi'nin bir rivayetinde şu ziyade var: "Cennetliklerin başlarında taçlar vardır. Taçtaki tek bir inci, meşrık ile mağrib arasını aydınlatır."

* Ebu Rezin el-Ukayli radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin çocuğu olmaz, (orada doğum yoktur)."

* Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Mü'mine cennette şu şu kadar (kadınla) cima gücü verilir!" buyurmuşlardı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resûlü! Buna tâkat getirilebilir mi?" diye soruldu. "Yüz (kişinin) gücü verilir! (Böyle olunca takat getirir!)" buyurdular."

* el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet günü arz, tek bir çörek olacak. Cebbâr (olan Allah Teâla hazretleri), onu, cennetliklere azık olarak elinde çevirecektir, tıpkı sizin sefer sırasında çöreğinizi çevirdiğiniz gibi!" Bu sırada bir yahudi gelerek: "Ey Ebu'l-Kâsım! Rahman (olan Allah) seni mübarek kılsın! Kıyamet günü cennet ehlinin (iştah açıcı) ikramı ne olacak haber vereyim mi?" dedi. Efendimiz: "Söyle bakalım!" buyurdular. Adam, tıpkı Aleyhissalâtu vesselâm'ın söylediği gibi: "Arz, tek bir çörek olur!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize baktılar. Sonra azı dişleri görününceye kadar tebessüm buyurdular ve: "Peki cennet ehlinin katıklarını sana haber vereyim mi?" dediler. Adam: "Buyurun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Bâlâm ve nûn!" buyurdular. Adam: "Bu nedir?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öküz ve balıktır. Bunların ciğerlerinin kenarından yetmişbin kişi yer" buyurdular."

* el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinden derecesi en düşük olanın seksenbin hizmetçisi, yetmişiki zevcesi vardır. Onun için inciden, zebercedden ve yakuttan bir çadır kurulur. Bu çadır, Câbiye'den San'a'ya kadar uzanan bir büyüklüktedir."

* İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennet ehlinin mertebece en düşük olanı o kimsedir ki: Bahçelerine, zevcelerine, nimetlerine, hizmetçilerine, koltuklarına bakar. Bunlar bin yıllık yürüme mesafesini doldururlar. Cennetliklerin Allah nezdinde en kıymetli olanları ise, vech-i ilahiye sabah ve akşam nazar ederler." Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sonra şu ayeti okudu. (Meâlen): "Yüzler vardır, o gün ter ü tâzedir, Rablerini görecektir" (Kıyamet 22-23).

* Mugire İbnu Şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hz. Musa aleyhisselâm Rabbine sordu: "Derece itibariyle cennet ehlinin en düşüğü nasıldır?" Rab Teâla buyurdu: "O, cennet ehli cennete dahil edildikten sonra gelecek olan bir adamdır ki kendisine: "Cennete gir!" denilir. Adam: "Ey Rabbim nasıl gireyim. Herkes yerlerine yerleşti, mekanlarını tuttu!" der. Ona şöyle denilir: "Sana dünya meliklerinden birinin mülkü kadar mülk verilmesine razı mısın?" "Rabbim, razıyım!" der. Rab Teâla: "Sana bu verilmiştir. Onun misli, onun misli, onun misli, onun misli de." Adam beşincide: "Ey Rabbim razı oldum (yeter!)" der. Rab Teâla: "Bu sana verildi, on misli daha verildi. Ayrıca gönlün her ne isterse, gözün neden zevk alırsa, sana hep verilmiştir!" buyurur. Adam: "Rabbim razı oldum(yeter!)" der. (Hz. Musa sormaya devam eder): "Ya derecesi en üstün olan (nasıldır)?" "İşte irade ettiklerim bunlardı. Onların keramet fidanlarını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onlara hazırladığımı, ne bir göz görmüş ne bir kulak işitmiştir, hiçbir beşer kalbine de hutur etmemiştir."

* Ebu Sa'id el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri cennet ehline; "Ey cennet ahalisi!" diye seslenir. Onlar: "Ey Rabbimiz, buyur! Ebrine âmâdeyiz! Hayır senin elindedir!" derler. Rab Teâla: "Razı oldunuz mu? diye sorar. Onlar: "Ey Rabbimiz! Razı olmamak ne haddimize! Sen bize mahlûkatından bir başkasına vermediğin nimetler verdin!" derler. Rab Teâla: "Ben sizlere bundan daha fazlasını vereyim mi?" der. Onlar: "Bu verdiklerinden daha üstün ne olabilir?" derler. Rab Teâla: "Size rızamı helal kıldım. Artık, size ebediyen gadab etmeyeceğim!" buyururlar."

* Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bana cennete giren ilk üç kişi arzedildi. Bunlardan biri şehid, biri iffetli olan (ve azla yetinerek) iffetini koruyan, biri de Allah'a ibadetini güzel yapan ve efendilerine hayırhah olan bir köle idi."
* Harise İbnu Vehb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Size cennet ehlini haber vereyim mi?" buyurdular. Ashab: "Evet ey Allah'ın Resûlü" dedi. Aleyhissalatu vesselâm: "Her bir biçare addedilen zayıf kimsedir. Bu kimse, bir hususta Allah'a yemin etse, Allah onun dilediğini yerine getirirek tebrie eder ve hânis kılmaz" buyurdu ve tekrar sordu: "Size cehennem ehlini haber vereyim mi? Bunlar kaba, cimri ve kibirli kimselerdir."

* Ebu Davud'da Harise radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur: "Cennete ne zengin cimri, ne de kaba merhametsiz girer."

PIRLANTA SERİSİ…

CENNETİ İSTEMEK

Soru: Kuşeyri Risâlesi’nde birisi, “20 seneden beri bugün cenneti isteyebildim” diyor. Bu nasıl anlaşılmalı?
Cevap: Her insanın kendine mahsus bir muhasebe ve murakabesi vardır. Hz. Adem, o malûm zellesinden sonra 40 yıl başını yukarıya kaldıramamıştır. Aynı şeyi biz yaparsak bu sun’îlik olur. Herkes kendini yaşamalı. Sözü edilen şahsın muhasebesini yapmak bize düşmez ama; o şahıs, belki de kendisinde cenneti isteyecek cesareti bulduğu an, huzur ve mehabbetten ötürü geriye adım atmıştır?

CENNET’İN TASVİRİ

Derecesine göre her mü’minde Ahiret’e gitme arzusu vardır. Allah, bu arzuyu kamçılama adına tasavvur edebildiğimiz şeylerle Ahiret’i bize resmetmektedir. Dünyada daha çok bedenimizin altında kaldığımız içindir ki, Allah cennetin cismanî nimetlerini öne çıkararak sürekli onları anlatıyor ve insanlara o dille konuşuyor. Cennette bir de bizim tasavvur ve tahayyüllerimizi çok çok aşan nimetler vardır ki; bence esas önemli olan da onlardır.

CENNET’TEN BİR KESİT

İnsan, cennette her an dünyadaki duygu, düşünce ve tefekkürüne denk ayrı bir lezzet duyacaktır. Meselâ, Cennet’te Cenab-ı Allah’ı (cc) müşahede, burada ma’rifetullah adına ulaşılan seviyeye göre olacaktır. Diyelim ki, mukarrabîn belki günde birkaç defa Allah’ı müşâhede edecek ve her defasında daha değişik bir hâl alacaktır. O kadar ki, hadisin ifadesine göre, kul İlâhî Cemâli seyredip de eşinin yanına döndüğünde, eşi kendisini tanıyamayacaktır. Yani, zâhirî hüviyet ile batınî hüviyet iç içe girdiğinden, insanda devamlı bir değişme meydana gelecektir.

MAL VE CAN KARŞILIĞI CENNET

İnsan, elde ettiği şeyleri ebedî hayatı adına değerlendirdiğinde, bu, o kimsenin, hissini müsbet yola kanalize etmesi ve büyük bir yatırım adına ciddi adımlar atması demektir. Bilhassa bu yatırıma esas teşkil eden iki önemli husus vardır ki o da, mal ve canın Allah yolunda kullanılması ve feda edilmesidir. Ancak bu şekilde mal ve cana ebediyet kazandırılmış, karşılığında da büyük mükafatlar elde edilmiş olur. Evet, malı ebedîleştirmenin yolu, bütün çeşitleriyle infak, canı ebedîleştirmenin yolu da maddî-manevî, küçük-büyük cihaddır. Allah (cc) yüce beyânında şöyle buyurmaktadır:
“Allah mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet mukabilinde satın almıştır.”
Akabe Bey’atları esnasında, Allah Rasûlü’nün tekliflerine “evet” dediklerinde karşılık olarak elde edecekleri şeyin ne olacağını soran ensara, Peygamber Efendimiz (sav); “Cennet” cevabını vermişti ki, bu, mal ve canın Allah yolunda kullanılmasıyla, onlara ebedî âlemde verilecek mükâfattan başka birşey değildi..

BİR CENNET NİMETİ

Kur’ân-ı Kerîm “gıll u gışş” diye tabir ettiğimiz kin ve nefret gibi menfî duyguların cennet insanlarının içlerinden giderileceğini haber verir.
“(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız.” (A’raf, 7/43)
“Biz o cennetliklerin kalplerindeki kinleri söküp atarız. Hepsi kardeşler olarak sevinç içinde ve karşılıklı koltuklara otururlar” (Hicr, 15/47) âyetleri bu mes’eleyi gayet sarih ve net olarak ifade etmektedir. Bu âyetlerden anlaşıldığı üzere, cennette, kötü duygu ve düşüncelere merkezlik yapan ne kadar hassa varsa, hepsi insandan sökülüp atılacaktır. Dolayısıyla da insanlar, cennette, başkalarına karşı kin ve nefret duymayacaklardır. Zaten aksi olsaydı orası cennet olmazdı. Zira bir insanın öfkeleneceği zaman halim-selim olması, nefret duyacağı zaman içinin sevgiyle dolması, hırs duygusunun gerildiği ve insanın bütün benliğine hakim olduğu bir zamanda onun müstağni kalması imkân sınırlarını zorlayacak kadar çetindir. Nitekim dünya hayatında yaşadığımız bütün menfî durumlar buna açık birer örnektir. Demek ki bu, bizim irâdemizi, tasavvurlarımızı, gayretimizi ve gücümüzü aşan bir mazhariyettir ki, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk’ın bir lütfu ve bir cennet nimeti olarak anlatılmaktadır. Bir yönüyle de bu hal, insanın melekleşmesi, beşerî garizalardan kurtulup rûhânîleşmesi ma’nâsına gelir. Böyle bir hâli kazanmak ise kolay olmasa gerek.

Esasen mes’eleye şöyle bir nükteyle yaklaşmak da mümkündür. Kur’ân-ı Kerîm: “Ve onların kalplerini birbiriyle uzlaştırdı. Sen yeryüzünde bulunan herşeyi verseydin, yine onların kalplerini te’lif edemezdin; Allah’dır ki onların arasını buldu ve uzlaştırdı. Çünkü O, daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfal, 8/63) buyurur. Halbuki, yukarıdaki âyette de geçtiği üzere, mü’minler cennette, karşılıklı koltuklarda beraberce ve bir arada oturacaklar. Her iki ayeti bir arada ma'nâlandıracak olursak, belki cennette de insanlar, kin ve nefreti potansiyel olarak içlerinde taşıyacaklar ama, Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla, bu kin ve nefretin açığa çıkmasına meydan verilmeyecektir ki, bu da cennete âit bir nimettir.

Kanaatimce, konuya bir yaklaşım şekli de şu olmalıdır: Dünya ahiretin bir tarlasıdır. Buradaki müsbet ibadetler ahirette, keyfiyetlerini bilemeyeceğimiz şekilde müsbet neticeler doğuracağı gibi; buradaki negatif görünümlü ibadetler de yine orada müsbet neticeler doğuracaktır. Meselâ, nasıl namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetlerin bir cennet nimeti olarak karşımıza çıkacağı söz konusudur; öyle de çekilen sıkıntıların, ızdırapların, hastalıkların da birer cennet nimeti olarak bize bahşedileceği her zaman düşünülebilir. Nitekim, Allah Rasûlü’nün açlık sebebiyle oturarak namaz kıldığını öğrenen ve bu yüzden gözyaşı döken Ebu Hureyre’ye, Efendimiz “Ağlama ya Eba Hureyre, bu dünyada açlık çekenler ahirette açlık elemi duymazlar” mukabelesinde bulunmuş ve yerinde açlığın da ibadet sevabı kazandıracağına dikkatleri çekmiştir. Bir insanın şehevî arzularına karşı koyup iffetli olmaya çalışması, meşru zevk ve lezzetlerle iktifa edip harama girmemesi ve bedenî isteklerini ma’kul ölçüler içinde devamlı frenlemesi, cismanî buud ve derinlikleriyle, o insanın karşısına cennette hep birer nimet olarak çıkacaktır. Tohum burada atılır. Başaklar orada devşirilir. Herşey buğdaylar gibi burada değirmene dökülür, orada ambarlarda muhafaza edilen un halinde karşımıza çıkar. Her uhrevî varlık burada yaratılır, orada onlara hayat üflenir. Güzelliğe esas teşkil edecek malzemeler burada ambalajlanır, orada ise bu ambalajlar teker teker açılır ve muhteşem, müdebdeb, göz kamaştıran bir hayatın parçaları haline gelir. Aynen öyle de, insanlar burada kin, nefret, hased gibi kalbî hastalıklarına karşı savaş verir; belki bazen yenik düşer, bazen galebe çalarlar, ama, yılmadan, usanmadan, hep bu kavgalarına devam ederler ise, ahirette de, böylesine kötü duyguların kalplerinden silinmesi şekliyle mükafat görürler. Ancak onlar da bilirler ki, bu duyguların kalplerinden silinmiş olması onlara Cenab-ı Hakk’ın engin rahmetinin bir tezahürüdür. Yoksa dünyada yakından tanıdıkları ve karşılarında bazan aciz kaldıkları bu duyguların kendilerine bakan güç ve iradeyle ortadan kaldırılmış olması imkânsızdır.

Evet, kudret yurdu olan ahirette, her nimet insana “Allah” dedirttiği gibi, bu nimet de yine insanlara Allah’ı hatırlatacak ve “Allah” dedirtecektir. O Allah ki, kendisini bize “Rahman ve Rahim” olarak tanıtmaktadır. Bir hadisin de işâret ettiği gibi, dünyada O’nun rahmetinin ancak yüzde biri tecelli etmektedir. Geriye kalan kısım ise, bütünüyle ahirette tecelli edecektir. İşte böyle bir tecelli ile cennet ehlinin kalplerinden kin ve nefret duyguları silinecek ve onlar, her şeyleriyle insan olarak kalmakla birlikte âdetâ melekleşeceklerdir.

Burada son bir mülahazayı da arzetmeden geçemeyeceğim. Nice insanlar vardır ki, maddî açıdan mutluluk adına her türlü imkâna sahiptirler. Fakat içlerinde kendilerini rahatsız eden herhangi bir sebeple, hakiki huzur ve mutluluktan her zaman mahrumdurlar. Aynen onun gibi, insanlar, altlarından ırmaklar akan, her türlü konfor ve rahatın mevcut olduğu bir cennette dahi olsalar, eğer içlerinde kendilerini rahatsız edecek bir duygu, bir endişe var ise, orası onlara hususî bir cehennem olacaktır. Yani insan cennette olabilir, etrafında huri-gılman bulunabilir; fakat kalbi sürekli huzura açık ve huzursuzluğa götürücü sebeplere kapalı değilse, o insan yine rahatsızlık duyabilir. Halbuki insanın rahatsızlık duyduğu yer cennet değildir. Öyleyse insanın bulunduğu mekânın cennet olması ne ölçüde önemli ise, o insanın iç dünyasının cennete göre ayarlanmış olması da o derece önemlidir ve hamd edilmesi gereken en büyük nimet de işte budur!


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Cennet...Ayet Hadisler Ve TARTIŞMALAR Empty
MesajKonu: Geri: Cennet...Ayet Hadisler Ve TARTIŞMALAR   Cennet...Ayet Hadisler Ve TARTIŞMALAR Icon_minitimePerş. Şub. 04, 2010 2:27 pm

CENNET ALLAH’IN ADALETİNİN TECELLİSİDİR

Sonsuz kudret ve hakimiyet sahibi olan Rabbimiz bir ayetinde, "O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı..." (Mülk Suresi, 2) buyurarak insanın yaratılışındaki amacı bildirmiştir. Başka bir ayetinde de Yüce Allah bu amacın bilincinde olmayan, boş ve amaçsız bir hayat yaşama gayesinde olan insanları, "Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Müminun Suresi, 115) şeklinde sorguladığını haber vermiştir. İnsan dünyada bulunduğu süre boyunca Kuran'a uymakla, her düşüncesinde ve tavrında Allah'ın rızasını aramakla, vicdanını kullanmakla, güzel ahlakı yaşamakla ve salih amellerde bulunmakla sorumludur.

Bu açık gerçeğe rağmen kimi insanlar kendilerine bu gerçeğin dışında dünyevi birtakım amaçlar edinirler. Oysa insanın yaptığı herşey, söylediği her söz, hatta aklından geçen tüm düşünceler, ahirette karşısına çıkmak üzere amel defterine yazılmaktadır. Allah'ın Kuran'da, "... Yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu tutulacaksınız" (Nahl Suresi, 93) ve "Yapmakta oldukları dolayısıyla her biri için dereceler vardır..." (Enam Suresi, 132) ayetleriyle bildirdiği gibi, insanlar her yaptıklarının karşılığını mutlaka ahirette alacaklardır. Bu gerçek bir hadiste şöyle haber verilmiştir:

Pişman olan kimse, Allah'ın rahmetini gözler. Kendini beğenen de Allah'ın gazabını bekler. Herkes Allah'ın huzuruna, ölümünden önce yaptığı amel ile gelir. Ve muhakkak ki amellerin sahipleri hatimelerine (son hallerine, son sözlerine) göre hüküm giyerler... Kim zerre kadar hayır yaparsa onu görür. Kim de zerre kadar şer yaparsa onu görür. [Ramuz el-Ehadis-1, s. 237/15]

Kuran'da bu gerçeğin bildirildiği ayetlerden biri şöyledir:

Her bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o günü (düşünün)... (Al-i İmran Suresi, 30)

Allah yerde ve gökte olup biten herşeyi görür, her konuşmayı, fısıltıyı duyar ve bütün insanların yaptıklarından haberdardır. Hiçbir şey O'ndan gizli kalmaz. Allah'ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu, her konuşmamızı, içimizden geçen herşeyi bildiğini, baktığımız, gördüğümüz herşeyi Allah'ın her an her açıdan gördüğünü iyi kavramak gerekir. Çünkü Allah ahiret günü insanların "hiç hesaba katmadıkları şeyleri" (Zümer Suresi, 47) de açığa çıkaracaktır. İnsanların kalabalıkta ya da yalnızken yaptıkları herşeyin, ağızlarından çıkan her sözün, zihinlerinden geçen her düşüncenin, belki de içlerinde gizli kalacağını sandıkları herşeyin ahirette bir karşılığı vardır. Bu, Allah'ın sonsuz adaletinin bir tecellisidir. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilmiştir:

Her biri için yaptıklarınızdan dolayı dereceler vardır; öyle ki amelleri kendilerine eksiksizce ödensin ve onlar zulme de uğratılmazlar. (Ahkaf Suresi, 19)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Cennet...Ayet Hadisler Ve TARTIŞMALAR
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ayet ve hadislerde; "ahirette hesap"Cennet Cehennem vs
» Türklere İşaret Eden hadisler ..ayet
» Alhlak..İyi Huylar..Kötü Huylar..Hepsi-AYET HADİSLER
» felak nas kurandan değil rivayeti ve tartışmalar
» Bir simit ve cennet

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: YENİ VE EN SON :: Soru --Cevaplar-Tartışmalı Konular-
Buraya geçin: