KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 HADİSLERİN YAZILMASI-asrı saadette

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Semanur
Özel Üye
Semanur


Mesaj Sayısı : 920
Rep Gücü : 2246
Rep Puanı : 18
Kayıt tarihi : 23/06/09
Yaş : 60
Nerden : İzmir'den

HADİSLERİN YAZILMASI-asrı saadette Empty
MesajKonu: HADİSLERİN YAZILMASI-asrı saadette   HADİSLERİN YAZILMASI-asrı saadette Icon_minitimePtsi Ekim 18, 2010 12:33 am

HADİSLERİN YAZILMASI:

HADİSİN YAZILMASINI YASAKLAYAN RİVÂYETLER:

Hadîs yazılmalı mı yazılmamalı mı? şeklinde bir münâkaşa hem Sahâbe hem de Tâbiîn arasında görülmüştür. Bazıları yazılmasını müdâfaa ederken bazıları da aksini söylemişlerdir. Bu sebeple konuya temas eden kitaplarda umumiyetle bu münâkaşaya yer verilir.

Hemen belirtelim ki söz konusu münâkaşa kaynağını Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e nisbet edilen rivâyetlerden alır. Zira bizzat hadîslerde lehte ve aleyhte deliller mevcuttur:

Ebu Sa'îdu'l-Hudrî Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini rivâyet etmiştir: "Benden (Kur'ân dışında) bir şey yazmayın. Kim benden Kur'ân'dan başka bir şey yazdı ise onu imha etsin. Benden (şifâhî) rivâyette bulunun bunda bir mahzur yok. Ancak kim bilerek bana yalan nisbet eder (ve söylemediğim şeyi söyletirse) ateşteki yerini hazırlasın".

Zeyd İbnu Sâbit de: "Kur'ân ve teşehhüdden başka bir şey yazmadık" demiştir.
Yasaklama üzerine Hz. Ömer Muaz İbn Cebel İbnu Abbâs Abdullah İbnu Ömer Ebû Mûsa Ebu Hüreyre gibi başka sahâbelerden de (radıyallahu anhüm ecmain) rivâyetler gelmiştir.

HADÎSLERİN YAZILMASINA İZİN VEREN RİVAYETLER

Hadîslerin yazılmasına ruhsat veren yazıldığını gösteren rivâyetlere gelince bunlar da çoktur. Bunlardan biri yazdığı hadîsler kitap halinde sonraki nesillere intikal eden Abdullah İbnu Amr (radıyallahu anh)'a aittir. Der ki:

"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den işittiğim şeyleri ezberlemek arzusuyla yazıyordum. Kureyş beni menederek: "Sen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan her duyduğunu yazıyorsun halbuki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir insandır öfke ve rıza her iki hâlde de konuşur" dediler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Ancak durumu da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e arzettim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) parmağıyla mübârek ağızlarına işâret buyurarak: "Yaz dedi Nefsimi elinde tutan Allah'a kasem ederim buradan haktan başka bir şey çıkmaz".

Abdullah İbnu Amr (radıyallahu anh)'ın sistemli şekilde hadîs yazdığını te'yid eden bir rivâyet Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ye aittir ve üstelik Buhâri'de kaydedilmiş bulunmaktadır. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) şöyle buyurur: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den çok hadîs (bilmede) Abdullah İbnu Amr hâriç bana yetişen yoktur. O beni geçer zira o yazardı ben ise yazmazdım".

Hadîslerin yazılması hususunda ruhsat ifade eden rivâyetler bundan ibâret değildir. Hâfızasından şikâyet edenlere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Sağ elinizi yardıma çağırın" "İlmi yazı ile bağlayın" gibi tavsiyeleri bazı konuşmaların yazılı metnini isteyenlere yazılı verilmesi hepsi de hadîsten ibâret olan -uzunluğu birkaç satırdan bir kaç sayfaya ulaşan- ve sayısı 300'ü bulan pek çok "mektup (yani yazılı vesika)" ların varlığı Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hadîslerin yazılması hususundaki ruhsatına yeterli delillerdir. Sadece mektuplar değerlendirilse bile Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Kur'ân'dan başka bir şeyin yazılmasına sistematik ısrarlı bir muhalefette bulunmadığı tam tersine medenî hayatta yazının geniş çapta kullanılmasına büyük ehemmiyet verdiği anlaşılır. (İbrahim Canan Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi)

HADİS YAZMA YASAĞININ MAHİYETİ:

İslâm âlimleri hadîslerin yazılmasını yasaklayan ve tecvîz eden rivâyetleri değerlendirerek şu durumları tesbit ederler:

1- Yasak ilk yıllara aittir. İlk yıllarda henüz Kur'ân ve hadîsleri tefrik edecek derecede dinî kültür seviyesi gelişmemişti. Üstelik okuma-yazma bilenler sayıca azdı. Bunların hadîs yazmaya da tevessül etmeleri hem Kur'ân'a gösterilmesi gereken alâkayı azaltacak hem de bir kısım iltibaslara yol açabilecekti. Halbuki asıl olan Kur'ân'ın muhâfazası ve neşri idi. Onu her çeşit şüphe tevlid edecek durumlardan iltibaslardan uzak tutmak gerekiyordu. Binâenaleyh müslümanlar Kur'ân'a olan mârifet ve âşinalıklarını artırdıkça okuma-yazma bilenlerin sayısı arttıkça bu yasak kaldırılmışruhsat gelmiştir.

Bu nokta-i nazardan yasakla ilgili rivâyetlerin kâhir ekseriyetle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in "Vahiy kâtipleri" meyânında zikri geçen sahâbelerden gelmiş olması mânidârdır.

2- Yasak hâfızası kuvvetli olanlara hastır. Maksat da onların yazıya güvenerekhadîsleri hıfza alma işini ihmal etmelerini önlemektir. Hâfızası zayıf olanlar yazma hususunda izin istediler ve kendilerine izin verildi.

3- Hadîsin yazılmasındaki yasak Kur'ân'ın yazıldığı sayfâlarla ilgilidir. Yani aynı sayfaya hem Kur'ân ve hem de hadîs yazılması yasaktır. Ayrı ayrı sayfalara yazılması yasaklanmamıştır.

Nitekim fiilî durum kesinlikle şunu göstermektedir:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Kur'ân gibi hadîslerin de yazılmasını bir prensip haline getirerek yaygın bir tatbikat şekline sokmamıştır. İsteyen yazmaktaisteyen ezberlemektedir. Bütün sahâbiler (radıyallahu anhüm) şu husûsu bilmekte müşterektirler: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözleri ve fiilleri kendileri için hüccettir delîldir. Bizzat Kur'ân sünnet ve hadîslerin ehemmiyetinden bahsetmektedir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'de hadîslerine ehemmiyet verilmesi neşredilmesi her çeşit yalan ve tahrifattan korunması için sık sık dikkatleri çekmiştir. Nitekim mütevâtir hadîsler arasında en çok tarîkle geleni: "Bana yalan nisbet eden cehennemdeki yerini hazırlasın" hadîsidir.

Bu bilgilerde müşterek olan Ashâb (radıyallahu anhüm) fıtrî meyline ferdi zevk ve kapasitesine uygun şekilde Sünnet karşısında farklı tavırlar göstermiştir: Kimisi ezberlemiştir. Kimisi hem yazmış hem ezberlemiştir. Kimisi yazmıştır. Kimisi hadîs öğrenmek için "karın tokluğuna" sağlığında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in vefatından sonra da hadis bilen Ashâb'ın peşini bırakmamış ve bildiğini de başkasına anlatmak için ders halkaları kurup talebeler yetiştirmiştir. Kimisi normal hayatını sürdürmüş sorulunca veya münasebet düşünce hadîs rivâyet etmiştir. Kimisi de rivâyeti sıhhatli yapamama endişesiyle fazla hadîs rivâyet etmekten şuurla kaçınmıştır.

İnsanlar her devirde böyle değil mi? Herkes âlim ruhlu herkes sofu tabiatlı herkes münzevîmeşreb herkes yazmaktan veya ezberlemekten zevk alır durumda olur mu?

Şu halde hadîsin yazılmasıyla ilgili olarak gelen farklı rivâyetleri biraz da insan fıtratının bu tabiî yapı ve seyri ile açıklamak gerekiyor.

Hadîslerin yazılması husûsunda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın herkese şâmil sıkı ve sistemli bir emri olmayınca ilme meyil ve hevesi olanlar tabiî bir şekilde bu işi yapmışlar zaman zaman tereddüt ve problemler çıktıkça da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e mürâcaat etmişlerdir. Bu çeşit husûsî heves sâhipleri her defasında yazma husûsunda ruhsat ve izin almışlardır. Aksini ifâde eden rivâyet mevcut değildir. (İbrahim Canan Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi)

HZ. PEYGAMBER (ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM)'DEN SONRA ASHÂBIN TAVRI:

Hadîslerin yazılması konusunda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından ciddî bir yasak konmadığıın gösteren bir diğer husus Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm)'in vefatından sonra Ashâb'ın takındığı tavırdır. "Hadîs yazılmaz" diye müşterek bir görüş ifade edilmediği gibi bu mânâya gelen bir tavır da izhar edilmemiştir. Aksine bâzıları yazma hususunda tereddüde düşerken diğer bir kısmı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sağlığında olduğu şekilde yazma işine azimle devam etmiştir.

Başta Hz. Ömer (radıyallahu anh) olmak üzere bâzılarının tereddüdü Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den vâki herkese şâmil umumî bir emre dayanmaz. Daha ziyade şahsi mülâhazalara dayanır. Şâyet böyle nebevî bir yasak konmuş olsaydı bu herkesçe bilinecekti. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bir çift sözü için hayatlarını vermeye her an hazır olan bir cemaatin bilerek onun tavsiyeleri hilâfına hareket edeceği düşünülemez. Hele böyle ciddî bir meselede hiç mi hiç düşünülemez.


HZ. EBU BEKİR (RADIYALLAHU ANH)'İN TEREDDÜDÜ:

Hadîslerin yazılması meselesindeki tereddüdle ilgili ilk örnek Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'den rivâyet edilmektedir: Sıhhati husûsunda büyük muhaddis Zehebî'nin ihtiyatı tercih ettiği ve hatta "sahîh değil" dediği rivâyeti Hz. Aişe (radıyallahu anhiye) nakleder: "Babam Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)'dan 500 kadar hadîs yazmıştı. Bir gece hiç uyuyamadı ve yatakta döndü durdu.

Bu duruma üzülerek: "Babacığım sana yapılan bir şikâyet veya ulaşan bir haber yüzünden mi uyuyamadın?" dedim. Sabah olunca: "Kızım yanındaki hadîsi getir" dedi. Ben de getirdim. Ateş yaktırdı ve hepsini yaktı."

HZ. ÖMER (RADIYALLAHU ANH)'İN TEREDDÜDÜ:

Hadîslerin yazılması husûsundaki mütereddid tavra burada kaydı gereken bir diğer mühim örnek Hz. Ömer (radıyallahu anh)'dir. Zira rivâyetler onun hadîslerin yazılması meselesini halife olarak resmen gündeme getirdiğini ve Ashâbın (radıyallahu anhüm) da yazılması husûsunda fikir beyân ettiklerini göstermektedir. Hâdiseyi rivâyetten tâkip edelim: "Urve anlatıyor: Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) sünneti yazmayı arzu etti. Mesele üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Ashâbıyla istişâre etti. Yazması husûsunda görüş beyân ettiler. Bunun üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh) bir ay kadar istihârede bulundu. (Yani bu işin hayırlı olup olmayacağı husûsunda Cenâb-ı Hak'tan rüyada bir işâret vermesini taleb etti). Bir sabah Cenâb-ı Hak kendisine azîm verdi de şöyle buyurdu. "Sizden önce yaşayan bir kavim hatırladım. Onlar bir kısım kitaplar yazarak himmet ve alâkalarını bunlara haşr ederek Allah'ın Kitâbını terk ve ihmal etmişlerdi. Ben Allah'a kasem olsun Kitabullah'a ebediyyen hiçbir libas giydirmeyeceğim".

Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in tereddüdü görüldüğü üzere sünnetin yazılması husûsunda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den gelen bir yasağa dayanmıyor.
Böyle bir yasağa dayansa idi:

1- Ashâbla istişâre etmezdi.

2- Ashâb ittifakla müsbet kanaat izhar etmez ihtilâf ederdi.

3- Bir ay boyu istihâreye hâcet görülmezdi.

4- Menfi olarak tecelli eden kararına gerekçe ve sebep olarak söz konusu yasağı gösterirdi.

Onun tereddüdü başka bir endişeden neş'et etmiştir: Kur'an'ın ihmâle uğraması.
Hz. Ömer devrinde bu endişe son derece mâkul ve yerinde bir endîşedir. Zira henüzKur'an tek nüshadır. Onu çok iyi anlayan onu anlamada dersini bizzat Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan almış bulunan Sahâbe (radıyallahu anh) nesli hayattadır. Sünneti herkes bilmektedir. Ayrıca şifâhî olarak hadîslerin talim ve taallümü husûsunda herkes iştiyaklı ve hırslıdır. Husûsi himmetler bu işi yürütmektedir. Yâni hadîslerin ayrıca resmen yazdırılmasına ciddî bir ihtiyaç yoktur.

Bir başka açıdan da şunu söyleyebiliriz. Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bu teşebbüsüresmî bir teşebbüstür yânî resmî tedvîn işidir. Bu devir ise bir yandan fütûhât bir yandan da devletin teşkîlatlandırılma ve müesseseleştirilme (strüktüre edilme) devridir. Meşguliyetlerinin bu kadar çok ve kesif olduğu bir dönemde çok fazla ihtiyaç duyulmayan bir meseleye el atmak gerçekten mesâiyi dağıtacak ve daha mühim husûslara sarfedilmesi gereken himmeti azaltacaktı. Hz. Ömer'in dilinde bu "Kur'an'a olan himmetin azaltılması" şeklinde ifadesini bulmuştur.
Ama ne var ki bir müddet sonra Sünnet'in yazılması işi de hâdisâtın gelişmesiyle ciddî bir ihtiyâç hâlini alacak o zaman mes'ele resmen gündeme getirilecektir. Nitekim Kur'an'ın tedvîni işi de şöyle olmuştu: Ridde harbleri sırasında birçok değerli hafızların şehid düşmesi Kur'an'ın kaybolabileceği endişesini doğurmuş ve Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) zamanında iki kapak arasında bir kitap yâni "Mushaf" hâline getirilmiş bilâhare kıraat ihtilafları sonunda da tertip ve imlâya müteveccih çalışmalarla hem bugünkü şekil verilmiş ve hem de çoğaltılmıştır.

Gelişen hadisat "Sünnetin kaybolma endişesi"ni Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den üç çeyrek asır sonra Emevî halifelerinden Ömer İbn Abdilaziz'in vicdanında uyandıracaktır. Gerek: İslâm'a bağlılığı ve gerekse yaptığı hizmetin büyüklüğü ile "İkinci Ömer" ünvanına lâyık halife Ömer İbnu Abdilâziz devlet başkanı sıfatıyla hadîslerin yazılması emrini resmen verdiği zaman tıpkı Kur'an'ın tedvîn edilmesi teklifi Hz. Ömer (radıyallahu anh) tarafından yapılınca Hz. Ebu Bekir ve Zeyd İbnu Sâbit'te hâsıl olan şok ve tereddüt nev'inden bâzı tereddüdler olmuştur. Ancak "olurdu""olmazdı" şeklinde hiçbir ilmî cedelleşme mevzûbahis olmadan başta Muhammed İbnu Şihâbi'z-Zührî olmak üzere bütün âlimler bu işi benimseyip dört elle sarılmışlardır. İlk şok ve tereddüt geçirenlerden biri olan Zühri şöyle der: "Biz hadîsin yazılmasını şu ümera (idareciler) mecbur edinceye kadar doğru bulmuyorduk. Bundan

sonra da müslümanlardan kimseyi bu işten men etmememiz gerektiğini anladık".
Şunu da belirtelim ki hadîsleri yazma işinde Ashâb'tan bir kısmını tereddüde sevkeden "Kur'an'a himmet azalır" "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a nisbet edilen söze karışacak yanlış ebedîleşir" gibi endişeler müteakip devirlerde "ilme olan himmet azalır; ilim layık olmayanların ilim yolunda çile çekmeyenlerin eline geçer; yazıya güvenilerek ilmin hıfza alınması ihmal edilir..." gibi bir kısım endişelere yerini bırakmıştır. Yukarıda Zühri'de görülen endişe bu çeşit bir düşünceden gelir.

Tâbiîn ve Etbauttâbiîn alimlerinin bir kısmında rastlanan bu endişeyi Evzâî'nin şu sözü çok güzel ifâde eder: "Bu ilim çok şerefli idi. Zira insanların göğsünde idi ve şifâhi olarak alınır müzâkere edilirdi. Ne zaman kitaplara geçti nuru gitti ve nâehlin eline düştü."

Bu düşüncede olan âlimler "ilm"i ezberlemek için yazmış ezberledikten sonra da yazdıklarını imha etmişlerdir. Bu davranışta hadîslerin yazılmasına sistemli bir muhâlefet aramak gerekmez. (İbrahim Canan Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi)

HULEFÂ-İ RÂŞİDÎN DEVRİ’NDE HADİSLERİN YAZILMASI KONUSU:

Hulefâ-i râşidîn de asr-ı saadetteki sahabe kardeşleri gibi hadîslerin şifahî rivayetine önem veriyorlar yazılmasına muhalefet ediyorlardı. Nitekim Hz. Ebû Bekir (r.a.)önce bâzı hadîsleri toplamış sonra da onları yakmıştı. (Tezkiratu'l-huffâz c. I s.5)

Diğer taraftan Hz. Ömer hadîslerin tedvinine karar verdikten sonra bu karardan caymıştı. "'Urve b. Zubeyr'den rivayet edildiğine göre Ömer b. Hattâb hadîslerin yazılmasını arzu ederek bu mevzuda ashâb-ı kiram ile istişare etti. Onlar bu görüşe katıldılar. Hz. Ömer yine de mütereddid olduğu için bir ay süren bir istişarede bulundu. Nihayet bir gün kati kararını vermiş olarak dedi ki "bildiğiniz gibi sünnetin yazılması meselesini sizlere arz etmiştim sonra düşündüm ve şu karara vardım:

Sizden önce ehl-i kitaptan bâzıları Allah'ın Kitâb'ından başka şeyler yazmışlar ve onlara ehemmiyet vererek Kitâbullâh'ı bir tarafa bırakmışlardı. Allah'a yemin ederim ki ben O'nun Kitâb'ını bir şey ile asla karıştırmam" ve bu suretle hadîsleri yazmaktan vazgeçti. (Takyîdu'l-ilm s. 50. Ayrıca bk. Câmiu beyâni'l-ilm e. I s. 64; Tabakâtu İbni Sad c. III/ı s. 206; Mutteki'l-Hindî Kenzu'l-'ummâl c. V s. 239.)

Hulefâ-i Râşidîn sâdece hadîslerin yazılması işinde sıkı davranmakla kalmadılarhatta rivayet hususunda bile son derece titizlik gösterdiler. Hz. Ebû Bekir ancak Muğîre b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme'nin Resûlullâh (s.a.v.)'ın “nineye mirasın 1/6 sini verdiğini” söylemeleri üzerine bunu tatbik etti. (Abdulvehhâb Abdullatîf el-Muhtasar fî ilm-i ricâli'l-eser s. 79.)

Hz. Ömer istîzân hadîsini rivayet eden Ebû Mûsâ'l-Eş'arî'ye müsamaha göstermemişaksine bu hadîsi Hz. Peygamber'den duyduğuna dâir ashâbdan bir şahit göstermediği takdirde işkence yapacağını söyleyerek "bu hususta bir delil getirmezsen elimden çekeceğin var" diye tehdit etmişti. (Sahîhu Müslim c. VI s. 177. Ebû Mûsâ'nın bu hadîsi Hz. Peygamber'den duyduğuna dair Ebû Sa'îdi'l-Hudrî şahadette bulunmuştur.)

Bilâhare Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in hadîs yazdıklarını ve başkalarını buna teşvik ettiklerini onların devirlerinde yaşamış olan büyük ashâbdan bir çoğunun da aynı şekilde hadîslerin yazılmasını tavsiye hatta açık açık emrettiklerini gördüğümüz zaman bahsi geçen bu şiddetin sebebini daha iyi anlıyoruz. (Meselâ: bk. SuyûtîCem'u'l-cevâmi' Zahiriye nüshası hadîs nr. 196 v. 108 b; Rasûlullâh (s.a.v.)'ın Müslümanlara farz kıldığı sadaka farizası hususundaki emrini muhtevi Hz. Ebû Bekr'in Enes'e yazdığı mektup; ayrıca bk. Hâkim Müstedrek c. I s. 106; Câmi'u beyâni'l-ilm c. I s. 72; Râmahurmuzî el-Muhaddîsu'l-fâsıl Zahiriye nüshası hadîs nr. 400'de Ömer b. Hattâb'ın “gayyidul ilme bil kitab” sözü mevcuttur. Aynı şekilde Ali b. Ebî Tâlib de hadîslerin yazılmasını teşvik etmiştir. Onun “gayyidul ilme bil kitab” sözübirçok sahabe tarafından bilinmektedir. Bk. Takyîdu'l-ilm s. 90); Emîn 'ÂmilîMa'âdinu'l-Cevher c. I Dimeşk 1347)

İsmail b. İbrahim b. 'Uleyye el-Basrî (v. 200) 'nin de söylediği gibi sahabenin "eski kavimlerin çeşitli kitaplara sahip olmaları onları daha çok sevdikleri için de Allah'ın Kitâb'ını bir tarafa bırakmaları sebebiyle hadîsleri yazmaktan çekindiklerini öğrenmiş olduk. (Takyîdu'l-'ilm s. 57; krş. Tezkiratu'l-huffâz c. I s. 296.) Hatîbu'l-Bağdâdî de şöyle söylemektedir:

"İlk asırda yaşamış olanların hadîsleri yazmaktan çekinmeleri Allah'ın Kitâb'ına bir diğer kitabı eş tutmamak veya Kur'ân'dan başkasıyla meşgul olmamak içindi" (Aynı eser s. 57.)

(Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları Subhi Es-Salih)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
HADİSLERİN YAZILMASI-asrı saadette
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
»  Hadislerin günümüze kadar güvenilir bir şekilde geldiğini nasıl anlayabiliriz?
» Hadislerin Işığında Ahirzamanda Gelecek Olan Dört Büyük Şahıs selefi yazar-yorumlar çok saçma
» KUR'ÂN'IN YAZILIŞ TARİHİ-harekelenmesi,noktalama işaretleri
» ASR-I SAADETTE SPOR
» Sünnet Ve Hadislerin Vahy Olup Olmaması Meselesi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Hadis -Sünnet-
Buraya geçin: