KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

  Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6732
Rep Gücü : 10015184
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Empty
MesajKonu: Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri    Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Icon_minitimeC.tesi Şub. 12, 2011 3:27 pm


Bir gün Hz.Musa (a.s.) Allah'a yalvararak İlahî adaletin tecellisini gözüyle
görmek ister. Allah'a dua ederek böyle bir olaya şahit olmak ister
.

Duasını kabul eden Cenab-ı Hak, Hz. Musa'ya:


"Falan sahradaki çeşmenin yanına git, bir tarafa gizlen, hikmet ve adaletimi seyret" buyurur.


Hz.Musa, sahraya varır, çeşmenin bulunduğu yerde bir ağacın arkasına
gizlenir, beklemeye başlar. Sahranın bir ucundan genç bir atlı çeşmenin
başına gelir. Atından iner, suyunu içer, koynundan bir kese altın
çıkararak çeşmenin başına bırakır. Biraz dinlendikten sonra atına
atlayarak yoluna devam eder fakat altın kesesini koyduğu yerden almayı
unutur.

Biraz sonra suyun başına bir delikanlı gelir. Suyunu içip dinlendiği sırada
çeşmenin yanında bir kese altın görür. Keseyi alır, oradan ayrılarak
kaybolur. Yoluna koyulur.



Bir müddet sonra çeşme başına bu defa da kör bir adam gelir. Abdest alarak
namaz kılar, yorgunluğunu çıkarmak için bir tarafa oturur. İşte tam bu
sırada altın kesesini unutan genç gelir. Bıraktığı yerde keseyi
görmeyince kör adama çıkışır.



"Altınlar nerede, ne yaptın" der ve keseyi adamın aldığını düşünerek onu
sıkıştırır. Adam almadığına dair her ne kadar yemin ettiyse de
inandıramaz.

Sonunda delikanlı belinden kılıcını sıyırdığı gibi kör adamın başını
gövdesinden ayırır. Adamın üzerini ararsa da bir şey bulamaz ve çekilir,
gider.



Hz. Musa, gördüğü ürkütücü manzara karşısında hayrete düşer. Olayların gerçek hikmetini öğrenmek için Allah'a duada bulunur:
Allah'ım der. "Azamet ve Kibriyan(büyüklüğün) hakkı için beni bu hikmet ve ibretten haberdar et."


O
sırada Cenab-ı Hak, Hz. Cebrail'i gönderir. İlahî fermanı açıklamasını
emreder. Olayların gerçek sebebini ve hikmetini Hz. Cebrail teker teker
anlatır:




"Ya Musa gözlerinle görüp de bir mana veremediğin olayın hikmeti şudur:
Çeşme başında altınları görüp de alan gencin babası, altını bırakan
gencin babasının yanında birkaç sene işçi olarak çalışmıştı. Fakat
haksızlık ederek ücretini vermemişti. Adam hakkını ne kadar istediyse de
alamamıştı. İşini yaptıran adam bir Müslüman'a zulmederek hakkını
zimmetine geçirdi. Öldükten sonra da işçinin hakkı olan para oğluna
miras kaldı. İşte, çeşme başında gencin aldığı bir kese dolusu altın,
babasının hakkı olup da alamadığı altın kadardı. Bu suretle Cenab-ı Hak
seneler sonra hak sahibine hakkını vermiş oldu.



O kör adam ise gözleri varken, altınları çeşme başında unutan gencin
babasını öldürmüştü. O zamanlar bu genç, çocuk yaştaydı. İşte babasının
katilini öldürerek kısası yerine getirmiş oldu. Allah'ın takdiri de
zaten bu şekildedir."



Böylece bir nesil sonra kaderin adaleti tecelli etmiş oldu. Zalim cezasını çekti, hak sahibi de hakkına kavuşmuş oldu.




****************0o0*******************

İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ VE KIRIK TESTİ HİKAYESİ

Erzurum'un büyük velisi İbrahim Hakkı Hazretleri çocukken İsmail Fakirullah
Hazretleri’ne teslim edilir. İyi bir terbiye alması için çocukluğunun
mühim bir devresini Fakirullah Hazretleri’nin yanında geçiren İbrahim
Hakkı, bir gün eline aldığı bir testiyle çeşmeye gider, doldururken
oraya gelen bir atlı:

Çekil bakayım önümden be çocuk! diyerek İbrahim Hakkı hazretlerini azarlar ve atını çeşmeye sürer.

O da testisini alıp bir kenara çekilmeye uğraşırken atını mahmuzlayan
adam, onu bir köşeye sıkıştırır. Testisini bırakıp kendisini kurtarmak
zorunda kalır İbrahim Hakkı hazretleri. Bu esnada at da üzerine basıp
testiyi kırar. Ağlayarak hocasının huzuruna gelerek:

Çeşmeden su alırken atını koşturarak gelen biri, atını üzerime sürdü. Can havliyle
kendimi kurtarmaya çalışırken testimi de tepeletip kırdı” der.

Hocası, testini kıran atlıya sen bir şey söyledin mi diye sorar

Hayır, hiçbir şey söylemedim” der İbrahim Hakkı

Çabuk git ve o adama bir iki laf söyle” der hocası.

İbrahim
Hakkı hazretleri gider çeşmenin başında atını tımar etmeye başlayan
adamın yanına varıp bekler. Fakat bir türlü terbiyesini bozup da:

Benim testimi niye kırdın zalim adam diyemez.

Dönüp geldiğinde hocası Fakirullah hazretleri sorar:

Ona bir şeyler söyleyebildin mi?

Söyleyemedim efendim. Niyetlendim, lakin bir türlü dilimi çevirip de ağır bir söz sarf edemedim. Hocası bağırır:

Sana diyorum, çabuk git ve o adama bir şeyler söyle, mukabele et yoksa sonu felaket olacak.

İbrahim Hakkı hazretleri bu defa kararlı olarak koşup çeşmenin başına gelir.
Bir de bakar ki testisini kıran adamı kendi atı attığı çiftelerle
çeşmenin havuzuna yuvarlamış ölüsü yatmaktadır. Koşarak gelip hocası
İsmail Fakirullah Hazretleri’ne bu vahim vaziyeti anlatır. Hocası bu
hale üzülür:

Vah vah bir testiye bir adam. Üzüldüm buna doğrusu der.

Huzurundakiler bundan bir şey anlamadıklarını söyleyince, büyük veli şöyle izah eder.

O atlı adam, İbrahim Hakkı'ya zulmetti. Zulme uğrayan da tek kelimeyle
olsun mukabelede bulunmadı, zalimi Allah'a havale etti. Allah Teala'nın
da gayretine dokunup zalimi cezalandırdı. Şayet İbrahim Hakkı da onun
zulmüne karşılık verip, ona bir şeyler söyleseydi, ödeşeceklerdi. Fakat
İbrahim, büsbütün mazlum oldu. Bense ödeştirmek için uğraşıyordum,
maalesef muvaffak olamadım.


************************0o0**************

gayretullaha dokunmasına dört
parmak kalmış

Bir deve kervanı yola çıkmış giderken yolda fakir bir dervişle
karşılaşırlar. Derviş kervancıbaşına kendisini de almalarını rica eder.
Kervancıbaşı bu isteği kabul eder, yola revan olurlar. Bir zaman sonra
yolda haramiler kervanı basar ve neleri var neleri yok hepsini alırlar.
Dervişe de malı olup olmadığını sorulunca o, "Benim hiç param yok; ama
kervancıbaşının değerli bir yeleği vardı, onu almayı unutmuşsunuz." der.
Haramiler yeleği alırken kervancıbaşı hiçbir şey söylemez; ama dervişe
çok gönül koymuştur. Öyle ya; ona o kadar iyilik yapmasına karşılık
böyle bir tavırla karşılaşmıştır.

Bir zaman sonra, kervan ahalisi
bütün varlığını kaybetmiş bir halde bekleşirlerken devletin askerleri
çıkagelir. Haramiler derdest edilmiştir. Bütün gasbedilen mallar
sahiplerine iade edilir. İşte o anda kervancıbaşı dervişe yanaşır ve der
ki: "Baba aşkolsun! Ben sana o kadar iyilik yaptım, sen de tuttun
eşkıyalara benim yeleği haber verdin." Derviş de der ki: "Oğlum, bu
haramiler o kadar zulmettiler ki; baktım gayretullaha dokunmasına dört
parmak kalmış. Senin yelek işte o dört parmak yerine geçti."


******************0o0*******************


Okyanus adlı dev bir lügati Arapçadan Türkçeye çeviren Asım Efendi, bir öğrencilik hatırasını şöyle anlatmaktadır:

- Tahsilim zamanında bizim medreseye en yakın fırından ekmek alırdım.
Senelerce
bu fırının müşterisi olmaya devam et­tim. Bir sabah yine âdetim üzere
ekmek almak mak­sadıyla bu fırına geldiğimde, fırında çalışan bir
işçi­nin, bir haksızlığına maruz kaldım. Herkese ekmek veriyor, sıram
gelip geçtiği halde bir türlü beni görmüyordu. Adamı şöyle ikaz ettim,
böyle hatırlatma­da bulundum ise de, hep bana ters cevap veriyordu. Ön
sırada beni görmezlikten gelip, hep arka sıralardakileri tercih
ediyordu. Artık canım burnuma gelmişti, bu haksızlık karşısında. Fırının
yanında, ayak altında duran bir taşı kaptığım gibi, adamın üzerine
yürümeye karar verdim.
Ama tam o sırada birden aklıma geldi:

-
Bu adam bir belâya müstahak hale gelmişse, neden bunu benim elimden
bulsun? Ben de onu be­lâya atan adam suçunu yükleneyim? Sabredeyim,
mutlaka bunun içinde bir hayır vardır, dedim.
En nihayet herkes
ekmeğini alıp gittikten sonra, bana da istediğimi verdi, dershaneme geri
döndüm. Bir gün sonra fırına gittiğimde ise, adamın yerin­de olmadığını
gördüm.

Sordum; Dediler ki:

- O işçi, dün aniden hastalandı, şu anda ölümle burun burunadır.
Fakat bir türlü ölemiyor, can çeki­şip duruyor.

Hemen aklıma geldi, ona vurmayı niyet ettiğim taşı alıp, ziyaretine gittim.
Taşı alnına değdirip yor­ganın üstüne koydum. Az sonra adam kolayca son
nefesini veriverdi. Çünkü bu taşla onun eceli gele­cekti. Bununla ömrü
bitecekti. Fakat sabrım sebebiyle, o taşı ona vuran ben ol­maktan
kurtulmuştum.

Bu olaydan alınacak ders şudur: Siz de suçsuz
yere bir sataşmaya uğrarsanız, işi kavga ve münakaşaya götûrmeyiniz
"Belanın önün­den sapmasını bilin" ve:

"Bu adam bir musibete müstahaktır, fakat benden bulmasın," diyerek çekilin.

O kişi neye layıksa onu bulacaktır.

Yeter ki bu be­la sizin elinizle gelmesin, başınızı derde sokmasın..."

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
parisa
Özel Üye
parisa


Mesaj Sayısı : 420
Rep Gücü : 849
Rep Puanı : 7
Kayıt tarihi : 21/09/09

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Empty
MesajKonu: Geri: Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri    Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Icon_minitimePaz Şub. 13, 2011 12:09 pm





Keşke bununla imtihan edilmeseydim!






Dert söyletir!” demiş büyüklerimiz. İnsan acı
çektiği zaman her şeyi söylüyor. Her şeye, herkese isyan etmek istiyor.
Acıyla inleyen bir insanın iniltileri gibi, ne dediği anlaşılmaz acılı
insanın.

Bazen, “Niye ben?” diye sorar insan. “O kadar insan
var, o kadar kötülük yapan var. Niçin onlar değil de ben?” Acıyı kendine
yakıştıramaz insan.
Bazen, “Keşke!” diye başlayan pişmanlıklar yakar acılı insanın yüreğini.
Bazen, “Bir daha mı…?” diye başlayan, acıyla alınmış hayat dersi dillendirilir.
Bazen,
“Keşke bununla imtihan edilmeseydim! Başka acılarım, sıkıntılarım
olsaydı da, bu acıyı yaşamasaydım!” diye isyan eder insan.

“Keşke
bununla imtihan edilmeseydim!” diyenler, imtihanı anlamamış demektir.
Hangi öğretmen yazılıda soruları öğrencilere hazırlatır ki? Okullarda ki
imtihanlarda bile soruları seçme özgürlüğümüz yok iken, hayat
imtihanında soruları / sorunları seçme özgürlüğünü beklemeye hakkımız
olur mu?

Keşke…!
Bir öğrencimin felçli çocuğu dünyaya gelmiş.
Anne olarak evladını çok sevdiğini, ancak evladıyla imtihan olmanın
ağır geldiğini anlatmıştı. “Her zorluğun acısı vardır. Ancak evlatla
imtihan edilmek çok zor geliyor bana!” diye üzüntüsünü belirten
öğrencime, teselli vermem imkansızdı. Ancak, öyle bir özeleştiri yaptı
ki, ben onu teselli edememiş olsam da, o bana çok güzel bir bakış açısı
kazandırmıştı.

Annesi sürekli kaynanasından çektiği sıkıntıları
anlatmış yıllarca. Babaannesini hiçbir zaman sevememiş, annesinden
dinledikleri yüzünden. Ablası evlendiğinde de, aynı sıkıntılar evde hep
konuşulmuş. Ablası evde sürekli kaynanasını kötülüyormuş.

Öğrencim
o kadar çok dolmuş ki kaynana merkezli aile sıkıntılarından, “Yarabbi,
bana kaynana sıkıntısı yaşatma da, ne dert verirsen ver!” dermiş kendi
kendine. Annesi ve arkadaş çevresine, asla kaynana ile yaşamayacağını,
mümkünse annesi ölmüş birisiyle evlenmeyi tercih edeceğini söyleyip
dururmuş.

Allah duasını kabul etmiş! Kendisini istemeye gelen
kişinin, annesinin ölmüş olmasına, içten içe sevinmiş. Güzel bir düğünle
evlenmiş. Beş yıl içerisinde iki tane sağlıklı çocuğu olmuş. Kaynana
derdi (!), annesinden ve kız kardeşinden dinlediği bir nostalji olarak
kalmış hayatında.

Üçüncü evladı sakat olarak dünyaya geldiğinde,
hüzün bulutları çökmüş evlerine. Aylarca kabullenememiş sakat bir
çocuğu. Sakat bir çocuğa ömür boyu bakmak zorunda kalmak çok ağır
geliyormuş. Evladının çektiği acıya mı yansın, evladının çektiği acıyla
yanan yüreğine mi? Zamanla alışmış ve kabullenmiş bu sıkıntısını.

Tüm
bunları bana anlatan öğrencim, gözlerinden akan yaşlarla, “Keşke bende
kaynana sıkıntısı çekseydim de, evladım sağlıklı olsaydı!” dedi.

Tüm
içtenliğiyle bana bunları anlatan öğrencim, “Öğrencisinden hayat dersi
almış bir öğretmenin mutluluğunu” yaşattı bana. “Keşke bu acıyla imtihan
edilmeseydim!” diyen herkese anlatıyorum bu hayat dersini.

* * * * * * *

“Ben
niye kuyuya atıldım?” diye üzülen Yusuf (as), Mısır’a Sultan olacak
yolun, kuyudan geçtiğini bilmiyordu. Kuyu da Yaratıcısına teslim olan
Yusuf, saraya girdi. Saray’da ilahi ahlaka teslim olan Yusuf (as),
zindanla cezalandırıldı. Zindan, Mısıra sultan olma yolunda ki son
basamaktı.
“Keşke bu acıyla imtihan edilmeseydim!” diye isyan etmeyen Hz. Yusuf (as), herkese ders veriyor.

Ateşe atılan Hz. İbrahim (as), ateşten oluşmuş közlerin, gül bahçesine dönüşeceğini bilmiyordu. Sadece teslim olmuştu.
“Keşke
bu acıyla imtihan edilmeseydim!” demeyen Hz. İbrahim (as), en acı
imtihanlarda teslim olmanın güzelliğini gösteriyor hepimize.

Babası
İbrahim’in (as) bıçağı altına yatan İsmail (as), bıçağın kesmeyeceğini
bilmiyordu. O (as), Allah’a (cc) ve babasına teslim olmuştu.
“Keşke bu acıyla imtihan edilmeseydim!” diye hüzünlenmeyen Hz. İsmail (as), yolumuzu aydınlatıyor.

Mekke’den
kaçarcasına Hicret etmek zorunda bırakılan Peygamberimiz (as),
Mekke’nin fethinin Hicretten geçtiğini bilmese de, Hicret etti.
Memleketini terk etme emrine teslim olmuştu sadece.

* * * * *
Teslim olmak, Hicret’i, Hicret fetih kapısını açar.
Allah’a teslim olan, Mekke’yi teslim alır.

Teslim olmak, ateşi gül bahçesine çevirir.
Allah’a teslim olanı, ateş bile yakmaz.

Teslim olan, kurban olmaz.
Allah’a teslim olanı bıçak bile kesmez.

Teslim olan, kuyudan saraya, zindandan tahta çıkar.
Allah’a teslim olan, kuyudan saraya girer.
Allah’a teslim olan, zindandan tahta çıkar.

“Keşke bununla imtihan edilmeseydim!” diyenler, başınıza gelene teslim olun!
Acılara değil, acıları verene teslim olun!


Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar














Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Empty
MesajKonu: Geri: Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri    Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Icon_minitimePtsi Eyl. 12, 2011 6:59 am

Hak, kulundan intikamını yine kul eliyle alır/bilmeyen ilm-i ledünni, onu kul yaptı sanır


**************

Herşeyin faili Hak'tır, kul eliyle işlenir/izn-i ilahi olmadıkça sanma ki bir çöp deprenir


hak'tan gayrı bir nesne yok gözsüzlere pinhan imiş...





SADIK YALSIZUÇANLAR

-----------------

cümle işler Halıkındır / kul eliyle işlenir... Salih Baba Divanından

HAK MURAD EYLEYİNCE HER İŞİ ASAN EDER HALK EDER ESBABINI BİR LAHZADA İHSAN EDER

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Empty
MesajKonu: Geri: Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri    Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Icon_minitimeCuma Eyl. 16, 2011 9:13 pm

Yavrusuna hayatını feda
etme derecesinde şefkat eden annelerin yeri gelince çocuğunu hafif
döverek(maddi/manevi) te'dip ve terbiye etmesinin hikmetini anlatmak ve
bunun gibi daha başka Rububiyet örnekleri verilerek sırat'al mustakime
sevk edilebilir.. bir de esas korkulması gereken halin "Ben sana
karışmıyorum ne yaparsan yap" dendiği hal olduğu...
"Ve o iki ilâç ise, biri sabır ile tevekküldür. Hâlıkının kudretine istinad, hikmetine itimaddır.
Öyle
mi? Evet, emr-i -<Kun fe yekûn>-’e mâlik bir Sultan-ı Cihâna acz
tezkeresiyle istinad eden bir adamın ne pervâsı olabilir? Zîrâ, en
müthiş bir musîbet karşısında, -<inna lillahi ve inna ileyhi
raciun>- deyip, itminân-ı kalb ile Rabb-i Rahîmine itimad eder. Evet,
ârif-i billâh aczden, mehâfetullahtan telezzüz eder. Evet, havfda
lezzet vardır. Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan suâl
edilse, "En leziz ve en tatlı hâletin nedir?" Belki diyecek:
"Aczimi, zaafımı anlayıp, vâlidemin tatlı tokatından korkarak, yine vâlidemin şefkatli sînesine sığındığım hâlettir."
Halbuki
bütün vâlidelerin şefkatleri, ancak bir lem’a-i tecellî-i Rahmettir.
Onun içindir ki, kâmil insanlar aczde ve havfullahta öyle bir lezzet
bulmuşlar ki, kendi havl ve kuvvetlerinden şiddetle teberrî edip,
Allah’a acz ile sığınmışlar. Aczi ve havfı kendilerine şefaatçi
yapmışlar.
Diğer ilâç ise, şükür ve kanaat ile talep ve duâ ve Rezzâk-ı Rahîmin rahmetine itimaddır."

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Empty
MesajKonu: Geri: Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri    Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Icon_minitimeC.tesi Ekim 29, 2011 12:15 am

KaBaĞıN SaHiBi VaR!..

Vaktiyle Kalenderîyye yoluna mensup bir derviş, nefsle mücahede makamının sonuna gelir.
Meşrebin usulünce bundan sonraki makam
Kalenderîlik makamıdır.
Yani her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan
vazgeçecektir.
Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir.
Her
türlü görünür süslerden arınması gereklidir...


Saç, sakal, bıyık, kaş… ne varsa hepsinden.
Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş
aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.
Berber tam diğer tarafa
usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın
bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış
kısmına okkalı bir tokat atarak
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye
kükrer.
Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek.
Kaideyi bozmaz derviş.
Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup,
fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber traşa başlar. Fakat
küstah kabadayı tıraş
esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
“Kabak aşağı, kabak yukarı…”
Nihayet traş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz
birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı
hızla üzerine gelir.
Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken,
iki atın ortasına
denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına
dalıverir. Kabadayı
oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı
basar. Berber ise şaşkın,
bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî
sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?

Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:

- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim.
Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!..

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Empty
MesajKonu: Geri: Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri    Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Icon_minitimeC.tesi Ekim 29, 2011 12:25 am

Hak murad eyletince her işi asan eder

Halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder

********************


Hak şerleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Arif anı seyr eyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler


Deme şu niçin şöyle
Yerindedir ol öyle
Bak sonuna seyr eyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Naçar olıcak yerde
Nagah açar ol perde
Derman eder ol derde
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Az ye az uyu az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Vallahi güzel etmiş
Billahi güzel etmiş
Tallahi güzel etmiş
Allah görelim n'etmiş
N'etmişse güzel etmiş


ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HZ.(Tevfizname'den)

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6732
Rep Gücü : 10015184
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Empty
MesajKonu: Geri: Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri    Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Icon_minitimeSalı Ekim 07, 2014 9:37 am

Bir kadının çok güzel tavuğu varmış ,tüyleri,iriliği,yumurtaları,ötüşü herkesin dikkatini çekermiş

köyün eşkiyası bu tavuğa göz koymuş ve tavuğu yakaldığı gibi kesip pişirmiş ve yemiş

sahibi kimseye bir şey dememiş ,şikayet etmemiş ..bu olay olmamış ve tavuğu yokmuş gibi davranmış

Bir müddet sonra köy eşkiyasının yüzünde alnında tavuk tüyü gibi tüyler çıkmaya başlamış

Adam kahine gitmiş ..kahin sorunca ne yaptın diye eşkiya olayı anlatmış

Kahin kadın,çözüm olarak bu kadına bir kadın gönderip senden şikayet ettirecek ve konuşturacaksın..o zaman tüylerden kurtulursun demiş

Para vermiş bir kadına ve kadın o güzel öten yumurta veren gösterişli tavuğu sormuş,deşmiş nerde niye yok neden kestin ve

kadın dayanamayıp onu kesen hakkında başlamış atıp tutmaya

Bir süre sonra eşkiyanın tüyleri dökülmüş..tüylerden kurtulmuş

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

 Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Bela-Gayretullah-Kader-Adalet Hikayeleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kader konusunda Hikaye..İlahi Adalet
» Ramazan Hikayeleri
» dua ile kader değişir mi? Allahın ata, kaza ve kader namında üç kanunu
» Cüneyt Suavi Hikayeleri
» Değişen kader MUALLAK KADER- KADERi MUALLAK

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: EDEBİYAT-TARİH- SANAT :: Hikayeler-Nükteler ve Menkıbeler-Yaşanmış Hikayeler-
Buraya geçin: