KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 cehennemin ebediliği haksızlıkmı?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

cehennemin ebediliği haksızlıkmı? Empty
MesajKonu: cehennemin ebediliği haksızlıkmı?   cehennemin ebediliği haksızlıkmı? Icon_minitimeCuma Ara. 07, 2012 11:04 pm

Üçüncü İşaret:
Sual:
Kur'an-ı Hakîm'de ehl-i dalâlete karşı azîm şekvâları ve kesretli
tahşîdatı ve çok şiddetli tehdidatı, aklın zâhirine göre adâletli ve
münasebetli belâğatına ve üslûbundaki
itidaline ve istikametine münasib düşmüyor. Adeta âciz bir adama karşı,
orduları tahşid ediyor. Ve onun cüz'î bir hareketi için, binler cinayet
etmiş gibi tehdid ediyor. Ve müflis ve mülkte hiç hissesi olmadığı
halde mütecaviz bir şerik gibi mevki verip ondan şekva ediyor. Bunun
sırrı ve hikmeti nedir?

ELCEVAP:
Onun sır ve hikmeti şudur ki: Şeytanlar ve şeytanlara uyanlar, dalâlete
sülûk ettikleri için, küçük bir hareketle çok tahribat yapabilirler. Ve
çok mahlûkatın hukukuna, az bir fiil ile çok hasâret veriyorlar.
Nasılki bir sultanın büyük bir ticaret gemisinde bir adam az bir
hareketle, belki küçük bir vazifeyi terketmekle, o gemi ile alâkadar
bütün vazifedarların semere-i sa'ylerinin ve netice-i amellerinin
mahvına ve ibtâline sebebiyet verdiği için, o geminin sahib-i zîşanı, o
âsiden, o gemi ile alâkadar olan bütün raiyetinin hesabına azîm
şikayetler edip dehşetli tehdid ediyor ve onun o cüz'î hareketini değil,
belki o hareketin müdhiş neticelerini nazara alarak ve o sahib-i
zîşanın zatına değil, belki raiyetinin hukuku namına dehşetli bir cezaya
çarpar. Öyle de: Sultân-ı Ezel ve Ebed dahi, Küre-i Arz gemisinde ehl-i
hidayetle beraber bulunan ehl-i dalâlet olan hizb-üş şeytanın zâhiren
cüz'î hatiatlariyle ve isyanlariyle pek çok mahlûkatın hukukuna tecavüz
ettikleri ve mevcudatın vezâif-i âliyelerinin neticelerinin ibtal
etmesine sebebiyet verdikleri için, onlardan azîm şikâyet ve dehşetli
tehdidat ve tahribatlarına karşı mühim tahşidat etmek, ayn-ı belâgat
içinde mahz-ı hikmettir ve gâyet münasib ve muvafıktır. Ve mutâbık-ı
muktezâ-yı haldir ki; belâğatın tarifidir ve esasıdır ve israf-ı kelâm
olan mübalâğadan münezzehtir. Malûmdur ki; böyle az bir hareketle çok
tahribat yapan dehşetli düşmanlara karşı gâyet metin bir kal'aya iltica
etmeyen, çok perişan olur.

İşte ey ehl-i îman! O çelik ve semavî kal'a: Kur'andır. İçine gir, kurtul.

Onbirinci İşaret:
Ehl-i
dalâletin şerrinden kâinatın kızdıklarını ve anâsır-ı külliyenin hiddet
ettiklerini ve umum mevcudatın galeyana geldiklerini, Kur'an-ı Hakîm
mu'cizâne ifade ediyor. Yâni: Kavm-i Nûh'un başına gelen tûfan ile
semavat ve arzın hücumunu
ve Kavm-i Semûd ve Âd'in inkârından hava unsurunun hiddetini ve Kavm-i
Firavn'e karşı su unsurunun ve denizin galeyanını ve Karun'a karşı
toprak unsurunun gayzını ve ehl-i küfre karşı Âhirette تَكَادُ تَمَيَّزُ
مِنَ الْغَيْظِ sırriyle Cehennem'in gayzını ve öfkesini ve sair
mevcudatın ehl-i küfür ve dalâlete karşı hiddetini gösterip ilân ederek
gâyet müdhiş bir tarzda ve i'cazkârane ehl-i dalâlet ve isyanı
zecrediyor.

Sual: Ne için böyle ehemmiyetsiz insanların ehemmiyetsiz amelleri ve şahsî günahları, kâinatın hiddetini celbediyor?

Elcevap:
Bazı Risalelerde ve sâbık işaretlerde isbat edildiği gibi: Küfür ve
dalâlet, müdhiş bir tecavüzdür ve umum mevcudatı alâkadar edecek bir
cinayettir. Çünki: Hilkat-ı kâinatın bir netice-i âzamı, ubûdiyet-i
insaniyedir ve Rubûbiyet-i İlâhiyyeye karşı îman ve itaatle mukabeledir.
Halbuki ehl-i küfür ve dalâlet ise, küfürdeki inkâriyle, mevcudatın
ille-i gayeleri ve sebeb-i bekaları olan o netice-i âzamı reddettikleri
için, umum mahlûkatın hukukuna bir nevi tecavüz olduğu gibi, umum
masnuatın âyinelerinde cilveleri tezahür eden ve masnûatın kıymetlerini,
âyinedarlık cihetinde âlî eden Esmâ-i İlâhiyenin cilvelerini inkâr
ettikleri için, o Esmâ-i kudsiyeye karşı bir tezyif olduğu gibi, umum
masnuatın kıymetini tenzil ile o masnuata karşı bir tahkir-i azîmdir.
Hem umum mevcudatın herbiri birer vazife-i âliye ile muvazzaf birer
memur-u Rabbanî derecesinde iken, küfür vasıtasiyle sukut ettirip,
câmid, fâni, mânâsız bir mahlûk menzilesinde gösterdiğinden, umum
mahlûkatın hukukuna karşı bir nevi tahkirdir.

İşte
envâ-ı dalâlet derecatına göre az çok kâinatın yaradılmasındaki
hikmet-i Rabbâniyeye ve dünyanın bekâsındaki makâsıd-ı Sübhaniyeye zarar
verdiği için, ehl-i isyana ve ehl-i dalâlete karşı kâinat hiddete
geliyor, mevcudat kızıyor, mahlûkat öfkeleniyor.

Ey
cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayb ve zenbi azîm
bîçare insan! Kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın
öfkesinden kurtulmak istersen, işte kurtulmanın çaresi: Kur'an-ı
Hakîm'in daire-i kudsiyesine girmektir ve Kur'anın mübelliği olan
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyyesine ittibadır.
Gir ve tâbi ol!

******************

Lokman Suresi, ayet 13:


"Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: "Yavrucuğum!
Allah'a ortak koşma, çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), elbette büyük
bir zulümdür."

Rahmetli
özal,açtığı tazminat davalarının iyi bir gelir kaynağı olduğunu
söylerdi...sen bir hiç ve sıfır iken sıfır bile değilken sana verdikleri
,muhatab kabül etmesine kadar istediği küçüklüğünün acizliğinin kabülü
Onun da büyüklüğünün kabülü iken ...bu
büyüklüğü ve kendi küçüklüğünü kabül etmeme hem Ona hem onun
büyüklüğünü kabül eden yalansızlara en büyük iftiradır...her zerreye ve
müekkel meleklere nebilere müminlere sıddıklara şehidlere ...hepsi alt
alta dizilse sadece inandıkları allaha yaptıkları saygısızlığın
hakaretin tazminatı zaten sonsuz bir hayattır ...

************

Kafirlerin
cehenennemde yanmalarına merhamet ederek Cenabı Haktan daha merhametli
olduğunu iddia etmek gibi bir şey. Ya da 100 koyunu parçalayan kurda
merhamet ederek, parçalanan 100 koyunun hakkını zayi ederek
cezalandırılması gereken kurt için gözyaşı dökmek. Sevgi, merhamet,
adalet bu mudur?

O kâfirin cezası kısa bir zamanda yapılan o küfürle, sonsuz bir cinayeti netice verdiği altı yönden sabittir:

Birincisi:
Küfür üzerine ölen bir kâfir, ebedî bir ömürle yaşayacak olursa, o
sonsuz ömrünü herhalde küfürle geçireceği şüphesizdir. Çünkü kâfirin
cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu itibarla, o bozulmuş olan kalbin sınırsız
bir cinayete istidadı vardır. Binaenaleyh, ebedî cezası, adalete
muhalif değildir.

İkincisi:
O kâfirin günahı sınırlı bir zamanda ise de, sonsuz derecede büyük olan
umum kâinatın, vahdaniyete olan şehadetlerine sonsuz bir cinayettir.

Üçüncüsü: Küfür, sonsuz nimetlere hakaret olduğundan, sonsuz bir cinayettir.

Dördüncüsü: Küfür, sonsuz olan zat ve sıfât-ı İlâhiyeye cinayettir.

Beşincisi:
İnsanın vicdanı, görünüşte sonlu ise de, gerçekte ebede bakıyor ve
ebedi istiyor. Bu itibarla, sonsuz kabiliyeti olan o vicdan, küfürle
pislenerek mahvolur, gider.

Altıncısı:
Zıt, zıddına ters ise de, çok hususlarda aynı özellik taşır.
Binaenaleyh iman, ebedi lezzetleri meyve olarak verdiği gibi, küfür de
elim ve sonsuz elemleri âhirette netice verecektir.

Kısa bir zamandaki küfre mukabil, hadsiz bir zaman Cehennem'de hapis nasıl adalet olur?

ELCEVAB:
Sene, üçyüz altmışbeş gün hesabıyla, bir dakikada cinayet, yedi milyon
sekiz yüz seksen dört bin dakika hapis iktizası kanun-u adalet iken; bir
dakika küfür,
bin katl hükmünde olduğundan, yirmi sene ömrünü küfürle geçiren ve
küfür ile ölen bir adam, kanun-u adaletle elli yedi trilyon ikiyüz bir
milyar iki yüz milyon sene beşerin kanun-u adaletiyle hapse müstehak
olur.

Elbette “Halidina fiha ebeden” ilahi adalete uygun olduğu bundan anlaşılıyor.

Katl
ve küfür, tahrib ve tecavüz olduğu için, gayre tesirat yapar. Bir
dakikada katl, lâakal zâhirî âdete göre onbeş sene maktulün hayatını
selbeder, onun yerine hapse girer. Bir dakika küfür, binbir esma-i
İlahîyi inkâr ve nukuşlarını tezyif ve kâinatın hukukuna tecavüz ve
kemalâtını inkâr ve hadsiz delail-i vahdaniyeti tekzib ve şehadetlerini
reddetmek olduğundan.. kâfiri, binler seneden ziyade esfel-i safilîne
atar, Halidine de hapseder. (Lem’alar)

Azizim!
O kâfir hakkında iki ihtimal var. O kâfir, ya yokluğa gidecektir veya
daimî bir azap içinde mevcut kalacaktır. Varlığın -velev Cehennemde
olsun- yokluktan daha hayırlı olduğu vicdanî bir hükümdür. Zira yokluk
sırf şerr olduğu gibi, bütün musibet
ve kötülüklerin de merciidir. Vücut ise, velev Cehennem de olsa,
hayırdır. Bundan dolayı kâfirin meskeni Cehennemdir ve ebedî olarak
orada kalacaktır.

Fakat
kâfir, kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmişse de, amelinin
cezasını çektikten sonra, ateşle bir nevi ülfet peyda eder ve evvelki
şiddetlerden azade olur. O kâfirlerin dünyada yaptıkları hayırlı
amellerine mükâfaten, şu merhamet-i İlâhiyeye mazhar olduklarına dair
işârât-ı hadisiye vardır. ( İ.İ’caz. 81)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

cehennemin ebediliği haksızlıkmı? Empty
MesajKonu: Geri: cehennemin ebediliği haksızlıkmı?   cehennemin ebediliği haksızlıkmı? Icon_minitimeCuma Ara. 07, 2012 11:41 pm

23 / MU'MİNÛN - 103


وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ

Müminun Suresi, 102 - 103. Ayetler:


"0 zaman kimlerin tartıları ağır gelirse işte bunlar kurtuluşa ermiş olacaklar."


"Tartıları hafif gelenler ise kendilerine zarar vermiş olanlardır. Onlar cehennemde ebedî kalacaklar."


102. Ayet müminler hakkındadır. 103. Ayet ise inanmayanlar hakkındadır.
Soruda belirtmiş olduğunuz husus sonraki ayetlerde açıklığa
kavuşmaktadır. Devam eden ayetlerde müminlerle inanmayanların
kıyaslaması yapılmaktadır. Bir ayeti doğru anlayabilmek için siyak ve
sibakına bakmak gerekir. 102. Ayetin müminler hakkında olduğu devam eden
ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır.

Müminun Suresi, 104 - 111. Ayetler:


104. Ateş yüzlerine vuracak, orada dudakları çekilmiş, dişleri görünür bir halde bulunacaklar.

105. Size âyetlerim okunurdu da onları yalanlardınız değil mi?

106. Derler ki: "Rabbimiz! Kötü yanımızın etkisinde kaldık; biz bir sapkınlar topluluğu olduk.

107. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar; eğer bir daha eskiye dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız."

108. Allah buyurur ki: "Alçalmış olarak kalın orada! Ve artık bana bir şey söylemeyin!

109. Kullarım arasında, 'Rabbimiz! Biz iman ettik; bizi atfet, bize
acı! Sen merhametlilerin en iyisisin' diyen bir kesim de şüphesiz vardı.

110. Ama siz (ey müşrikler), işte onları alaya aldınız; sonunda bu tutumunuz size beni anmayı unutturdu; hep gülerdiniz onlara.

111. Bugün de ben onlara sabretmelerinin karşılığını veriyorum. Onlar hakikaten muratlarına ermişlerdir.

İlave bilgi için tıklayınız:
Kafirlerin cehennemde ebedi olarak kalacakları bildirilmiştir. Ebedi demek de sonsuza kadar demektir.

Kafirlerin ebedi olarak Cehennmede kalacağı ayeti kerimelerle sabittir.

Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür. (16/29)

Kimin tartısı hafif gelirse işte onlar da kendi nefislerini hüsrana
uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır. (23/103)

Dediler ki: "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından
(içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür."
(39/72)

İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür. (40/76)

Şüphesiz, ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler
onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin
deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları
işte böyle cezalandırırız. (7/40)

Araf Suresi, Ayet 40:

40- Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül
etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya
halat) iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir.
İşte suçluları böyle cezalandırırız.

Şu muhakkak ki, âyetlerimizi yalanlayanlar, hayır ve şerri, hak ve
bâtılı, geçmişin sonuçlarını, şimdiki zamanın ve geleceğin
gereksinimlerini açıktan açığa gösteren delillerimizi ve işaretlerimizi
yalan çıkarmaya çalışanlar, ve onlara karşı kibirlenenler, kendilerini
daha yüksek sayıp, bunları nazar-ı itibara almaya tenezzül etmek
istemeyenler yok mu, bunlara göğün kapıları açılmaz, ruhları yükselemez,
biraz fırlasalar bile yükseklere nüfuz edemezler, meleklerin sırlarına
eremezler, düşerler, dua ve niyazları reddolunur. Üzerlerine feyz ve
bereket inmez, ve cennete giremezler, tâ deve iğnenin deliğine girinceye
kadar.

Diğer bir mânâ ile: "Halat, iğnenin deliğine girinceye kadar". Çünkü
(el-Cemel) kelimesi bilindiği üzere "deve" mânâsına geldiği gibi, urgan
ve halat mânâsına da gelir ki (cümmel), (cümel), (cüml) ve (cümûl) de
denilir. Bazı tefsirciler halatın ipliğe bir çeşit benzeyişine ve bundan
dolayı iğneye deveden çok bir ilgisine göre ikinci mânâyı tercih
etmişlerse de tefsircilerin çoğu birinci mânâyı tercih ederler. Zira her
iki mânânın ikisine göre de bu bir darb-ı meseldir ki, bizim "balık
kavağa çıkıncaya kadar" deyişimiz gibi bir şeyin mümkün olmayana
bağlanmasını ifade eder. Bu bakış açısından ise birinci mânâ daha
belağatlıdır.

Çünkü örf bakımından "iğne deliği" küçüklükte, "deve" büyüklükte
meseldir. Bir şeyin ufaklığında, inceliğinde mübalağa edileceği zaman,
"iğne deliği gibi" denilir. İrilikte mübalağa için de "deve gibi" denir.


Özellikle Arap dilinde bu çok bilinir. "Halat" da misal olabilirse de,
deve kadar mesel değildir. Bu yönden olmayacak bir şeyi anlatmak için,
irilikte mesel olan devenin, incelikte mesel olan iğne deliğine
girmesiyle darb-ı mesel şüphesiz ki daha belağatlıdır.

Bir de deve, girebileceği yere kendi girer. Halat ise sokmaya
dayanmaktadır. Şimdi devenin iriliğinden başka bizzat hareketli bir
hayat sahibi olması, sonra boynu, hörgücü, ayaklarıyla , özel şekliyle
de bütün eğri büğrülüğü ve acaibliğiyle göz önüne getirildiği zaman iğne
deliğine girmesinde uzaklık fikri ve mümkün olmayanı hayal etme öyle
bir kuvvetle ortaya çıkar ki, bu kuvvet halatta yoktur.

Hasılı her iki takdirde mânâ, o kâfirlerin cennete girememelerini bir
müddet gayesi ile sınırlamak değil, onun mümkün olmadığını açık bir
temsil ile anlatmaktadır. Şu halde devenin iğne deliğinden geçmesi,
aslında mümkün müdür değil midir, diye bazı inkârcıların yaptığı gibi
boş yere tartışmalara dalmaya lüzum yoktur. (ELMALILI MUHAMMED HAMDİ
YAZIR, HAK DİNİ)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6111
Rep Gücü : 14922
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

cehennemin ebediliği haksızlıkmı? Empty
MesajKonu: Geri: cehennemin ebediliği haksızlıkmı?   cehennemin ebediliği haksızlıkmı? Icon_minitimeCuma Ara. 07, 2012 11:41 pm

Şüphesiz, ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız. (7/40)

**************

bir ilahiyatçı arkadaş allahın ebedi cennet vadi vardır ama muhammed esedin dediği gibi sonsuz cehennem VAİD i yoktur dedi

çok af buyrun bizim garantimiz yokki neden kafirleri ebedi cehennemlik deme ısrarında bulunalım
insanın içinde Esed in dediği gibi rahmeti gadabına galebe çalan bir Allah isterse affeder ..in şaae afee ve in şaae azzebe
lakin Allahtan daha çok merhametli olamayız

o ilahiyatçı arkadaşa dedim..bu ikili oynayan,blöfçü ,hayri ciddi bir Allah anlayışını karşımıza çıkarmazmı..Allah sadıkul vad değilmi
evet sadıkul vad dir ama sadıkul vaid değildir dedi..yani allah bilgisi marifetullah konusunda bir gayri ciddilik söz konusu ve ben benim blöfçü gayri ciddi bir Rabbim yok

cennete giremezler diyor ..allahu alem belki fetret devri insanları gibi arafta kalırlar

aklı almayan öğrencilere esedin fikri ,belli bir allah bilgisine ulaşıncaya kadar bir kapı aralayabilir
biz rahib korkutucu değiliz ama hakikati de gizleyemiz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
cehennemin ebediliği haksızlıkmı?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: İtikad-İnanç-Kelam-Felsefe-
Buraya geçin: