KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İnternet Hurafeleri-Balonları +16

Aşağa gitmek 
+2
@bdulKadir
huzeyfe
6 posters
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 8:01 am

HuraFEler-batıl inançlar konusu içinde işlenebilir
çok öğrenci tarafından soruluyor çünkü


İnternet Hurafeleri-Balonları +16


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 2604g2
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 2604g1İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Cursed%20Girl_Hoax
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 2604g4İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Waf-ll

Belge-fotoğraf'a (!) eşlik eden hikâye

Patricia Piccinini'ye ait olan hibrit yaratık heykelinin fotoğrafını internet üzerinden kısa sürede bütün dünyaya yayarak özellikle İslâm coğrafyasında heyecan verici bir efsaneye dönüştüren sahtekârlar, görenlerin tüylerini ürperten bu "belge"ye (!) şöyle bir de arka plan hikâyesi eklemişlerdi:

Ürdünlü yaşlı bir kadın evinde Kur'an-ı Kerim okumaktadır. O sırada, yan odada yüksek volümde müzik dinleyen kızını teybin sesini kısması için uyarır. Ancak genç kız inançsız biridir; annesini bu uyarısından dolayı azarlar ve elindeki Kur'an-ı Kerim'e saygısızca vurur. Fakat, bunu yapar yapmaz bir anda bütün vücudu alevlerle kaplanır ve odanın ortasında cayır cayır yanmaya başlar. Dehşet içindeki anne hemen yakınlardaki bir battaniyeyi kapar ve kızını saran alevleri söndürebilmek amacıyla onu sıkıca sarıp sarmalar. Biraz sonra battaniyeyi açtığında ise fotoğrafta görülen insan-köpek karışımı korkunç yaratıkla karşılaşır. Kız, biraz önceki çirkin hareketi nedeniyle "çarpılmıştır".

Evde yaşananlar kısa sürede Ürdünlü resmî yetkililerin kulağına gider ve genç kız bilimsel olarak incelenmek üzere Hollanda'daki bir askerî hastaneye nakledilir. İnternette dolaşan görüntü de kızın incelemeler sırasında çekilen gizli fotoğraflarından biridir. Olay, "Kur'an'ın mistik gücü ve yüceliği uluslararası kamuoyu tarafından kabul görmesin" diye aylardır bütün dünyadan saklanmaktadır. Ancak, bu muhteşem "kanıt", nasıl olduğu anlaşılamayan bir yolla Hollandalı yetkililerden kaçırılarak bizim aşırı ateşli tebliğcilerimizin eline geçmiştir.


"Olay heykel"in tasarımcısı Patricia Piccinini:'Fotoğrafı internet sitemden çalmışlar'
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 2604g3
Yeni Şafak'ın, ülkesi Avustralya'dan bağlantı kurarak görüşlerine başvurduğu bayan heykeltraş Patricia Piccinini (40), yapıtı üzerine son aylarda internette ortaya çıkan spekülasyonlardan dolayı tek kelimeyle burnundan soluyor. Olaydan ilk kez geçen Ağustos ayında haberdar olduğunu belirten Piccinini, gazetemize şu açıklamayı yaptı:

"Doğrusu, bu yalan karşısında söyleyecek söz bulamıyorum. Ben bir sanatçıyım ve dünyadaki bütün dinlere karşı sonsuz saygım var. Ancak, önceki yıl gerçekleştirdiğim bu çalışmanın fotoğraflarının kişisel internet sitemden çalınarak böylesine abuk subuk bir hikâyeye alet edilmesi karşısında tahmin edemeyeceğiniz kadar çok yıprandım. Sahtekârların kullandıkları fotoğraf, son iki yıldır dünyadaki bazı önemli sergilere katılan "Leather Landscape" (Deri Peyzajı) adlı yapıtımdan alınma bir detaydır. Bu yapıtı, hayâl gücümün ürünü olan, ancak genetik mühendislerinin gelecekte üretmesi olası bazı insan-hayvan karışımı hibrit yaratıkların ve onları ilgiyle izleyen küçük bir oğlan çocuğunun silikondan yapılma heykelleriyle oluşturdum. Beyaz deriden hazırlanmış fütüristik bir dekorun üzerine yayılan sözkonusu heykeller, ilk kez 2003 yılında Venedik Bienali'nde görücüye çıktı ve bir hayli ilgi gördü. O tarihten bu yana da daha bir dizi ülkede sergilendi. Yapıtın hazırlanmasında silikon ve derinin yanısıra tahta, akrilik ve insan saçı kullanıldı."


HAZRETİ ADEM'İN DEV İSKELETİ YALANI!

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 0404g2a

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 0404g3a


Üstte, son aylarda internet sitelerinde "Hz. Adem'in iskeleti" mahreciyle dolaşan etkileyici fotoğraf, aşağıda ise bu montaj görüntünün bilgisayarda üretilmesini sağlayan gerçek fotoğraf görülüyor. Fotoğrafın kaynağı ise Cornell Üniversitesi arkeologlarının 2000 Yılında New York-Hyde Park'ta yaptıkları bir kazı…
Cornell Üniversitesi Yer Bilimleri Fakültesi'nin arşivi için çekilen bu fotoğraf, yaklaşık iki yıl sonra internet yoluyla Kanadalı grafik tasarım sanatçısı Chris MacAskill'in eline geçti. Üniversitenin resmî sitesinde yayımlanan fotoğrafı alıp "photoshop" progr***** kullanarak üzerinde bir dizi değişiklik yapan MacAskill, bu çalışmasıyla internetteki "Linkler sadece üyelere.... Üye ol]" adlı grafik tasarım sitesinin yarışmasına katıldı. Halen Calgary kentinde yaşayan sanatçı, gerçekten de usta işi olan fotomontajıyla 2002 yılında "sıradışı arkeolojik bulgular" kategorisinde üçüncülük ödülünü alırken, beğeni toplayan çalışması da sitede uzunca bir süre boyunca ziyaretçilere teşhir edildi.
Linkler sadece üyelere.... Üye ol]

BU DA EFSANE CİN YALANI!


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Jinn05soljb6İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Jinn05sagws6
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Jinn04ax0


Üstte, maket cinin yıllardır internet sitelerinde dolaşan ünlü fotoğrafı, altta ise muhabir tarafından 22 Aralık günü İngiltere'de çekilen son fotoğrafı görülüyor. Yakından bakıldığında da hemen farkedileceği üzere, fotoğrafın internette dolaşan versiyonunda cinin elindeki bıçak bilgisayar programı aracılığıyla silinmiş, inandırıcılığı azaltan bazı gövde ve yüz detayları da daha puslu hale getirilmiş. Elinde bıçak olmamasına karşın, internet fotoğrafındaki varlığın sağ elinin yumruk pozisyonunda kalmış olması ise dikkat çekici. Şakacılar bıçağı daha beter bir mantıksızlığı ortadan kaldırmak için silmiş olmalılar. Öyle ya, böylesine inanılmaz doğaüstü güçlere sahip olan bir varlık, neden kendini savunmak için bıçak kullansın ki?

John Hill (Cheddar Gösteri Mağaraları Yetkilisi): Cheddar kasabasında bulunan "Cheddar Showcaves and Jorge Ltd" adlı işletmeci şirketin yetkilisi John Hill, internetteki "cin fotoğrafı" efsanesinin "Crystal Quest" mağarasındaki bu maketten doğduğunu doğrularken, fotoğrafı çeken kişiyi ise kesinlikle tanımadığını söyledi. "Kasabamızda değişik fantastik temalarla bezenmiş üç farklı mağara var ve bu mağara grubu İngiltere'nin en ünlü doğal zenginliklerinden biridir" diyen Hill, "cin"in bulunduğu mağarayı her yıl ortalama 50 bin kişinin ziyaret ettiğini belirtti.




Kabir Azabı Gören Ceset!

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Image001hd5

https://2img.net/r/ihimizer/img19/145/image002pa5.jpg[/img]

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Image003yu3



Fotoĝrafta Ommanın devlet hastanesinde ölen 18 yaşlı gencin resmi. Gencin cesedi gömüldükten sonra üç saat sonra babasının talebi üzerine kabirden geri çıkarılmıştı. Hastanede vefat eden genç aynı gün hoca tarafından yıkanmış, cenaze kılınıp defnedilmişti. Görgü tanıkların, akrabaların ve doktorların ifadelerine göre genç siyah saçlı, hiç bir yerinde kırık, dövülme veya işkence yeri olmadıĝı şekilde defnedilldiĝini ifade ediyorlar. Fakat gömüldükten üç saat sonra babası doktorların oĝlunun ölüme sebep olan dianoza şüphe eder ve oĝlunun kabirden çıkartılıp otopsi yapılmasına talep etmişti.

Üç saat önce defnedilen genç çıkarıldıktan sonra, onu gören aile fertleri ve tüm akrabaları şok olmuşlar. Çünkü kabire koydukları genç idi, fakat üç saat sonra önlerinde yatan saçları bem-beyaz olan, sanki çok ihtiyar bir insanın cesedi idi. Saçları beyaz, bütün bedenine inanılmaz seviyede işkence ve azab vermenin izleri bulunuyordu. Ellerin, kolların ve ayakların kemikleri kırık vaziyette. Kaburga kemikleri kırık ve bedenin içeresine inanılmaz bir şiddetle basık durumdaydılar. Bütün bedeni ve yüzü yekpare bir morluk hale gelmişti. Kurtuluşu artık ummayan ve sonsuz acıya mazhar olduĝu açık gözlerinden ve kurumuş kandan gencin inanılmaz bir işkenceye tutulduĝunu gösteriyor.

Amerikalı maktul, "kabir azabı kurbanı"na nasıl dönüştü(rüldü)?

İsteyenler, adına özel olarak internet sitesi açılmış olan bu kepazeliği bütün ayrıntılarıyla aşağıdaki adresten okuyabilirler.

..............


Şu kadarını söyleyeyim ki yukarıdaki anlatılanların istisnasız hepsi "yalan"...


Fotoğrafların, anlatılan kişiler ve mekanlarla uzaktan yakından hiç bir ilişkisi yok. Propagandacının -ucuz korku filmlerini andıran- iddiasına kaynak teşkil eden ürkütücü fotoğraflara, bundan en az iki yıl kadar önce, dünyaca ünlü şiddet görüntüleri sitesi ......... rastlamıştım. Olayın kahramanı durumundaki kişi ise ne aslen Ummanlı, ne Müslüman, ne de esmer olan biriydi. Kırsal bir bölgede cinayete kurban gitmiş olan sarışın ve orta yaşlı bir Amerikalıydı bu...


Birileri bu talihsiz adamı katletmiş, sonra cesedini yarı çıplak bir durumda yakınlardaki ormana atmış ve güvenlik güçleri de cesedi bir kaç hafta sonra bulmuşlardı. Açık hava koşullarında uzunca bir süre kaldığı için de doğal olarak cesette gözle görülür deformasyonlar ve renk değişimleri başlamıştı. Sarışın kişilerin saçlarına bu rengi veren pigmentler, bedenin ölümünden sonra sert güneş ışığı altında yavaş yavaş beyaza dönüşürler. O yüzden, fotoğrafları gördüğümde dikkatimi ilk çeken şey de kurbanın saçlarının sarıdan beyaza çalar bir görünüm alması olmuştu. Ve herşeyden daha önemlisi de, "Babası tarafından hastanede gusül abdesti aldırıldı, sonra da cenaze namazı kıldırılıp toprağa verildi" denilen bu kişi, böyle bir dinî ritüelden sonra herhalde "slip" tarzı bir iç çamaşırı ile gömülmüş olamazdı. Ama bizim Ummanlı Müslüman mevta, her nedense fotoğraflarında beyaz iç çamaşırıyla poz vermekteydi. Sanırım, bütün dikkatlerini "Nasıl daha korkutucu olabiliriz" konusuna verdikleri için, bu ayrıntı öyküyü hazırlayan kişinin gözlerinden kaçmış.

..............Alıntı.............................
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 8:03 am

Aşağıda göreceğiniz fotoğraf Amerikan Uzay Araştırma Merkezi'nden (NASA) alınmıstır. Fotograf Amerikan Uzay Araştırma Merkezi'nin (NASA) en son teknolojiyle yaptığı teleskoplarla samanyolu gezegeninden sonra evrende elde ettiği en son görüntüdür. Bu fotografa NASA yetkilileri bir açıklama getirememistir ve bu fotografı islam alimlerine bir açıklama yapmaları için göndermislerdir. İslam alimleri de aşağıdaki ayeti beyan etmislerdir.

Kuran-ı Kerim (Rahman suresi 37. Ayet)
Bismillahirrahmanirrahim;
Gökyüzü yarıldığı zaman açılmış bir gül halini aldığında. Başka hangi şeyle Rabbinizi yalanlamaya kalkışırsınız?
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Nasa1oj3akfz5

Söz konusu foto ve binlercesi yıllardır nasa arşivlerinde vardır ve bu fotoğraf yıldızın ölümünü değil doğuşunu göstermektedir...İlgilendirilen ayet ise kıyameti (yokoluşu) anlatmaktadır..


******************************
gerçekte firavunlukla hiçbir ilgisi olmayan, bundan yaklaşık beş bin yıl önce Yukarı Mısır'da yaşamış zavallı bir köylünün mumyasından…

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Firavun


Sözkonusu cesedi, "firavun" lansmanıyla ilk kez 1980'lerin sonlarına doğru tanıma şerefine nail oldum. Zafer Dergisi'nde yayımlanan malûm fotoğraf ve ondan çoğaltılma kimi dergi haberleri o sıralarda İslâmî kesimde elden ele dolaşıyordu. Günümüzle kıyas kabul etmeyecek düzeydeki o günkü kıt arkeoloji ve tarih bilgimle bile, fotoğrafı görür görmez "Bu işte bir terslik var" demiştim, "Yüce Allah, Yunus Sûresi 90-92 âyetlerinde inançsız Firavun'un cesedini ibret için yüksekçe bir yere atacağını buyuruyor. Oysa, bu cesedin müzede durduğu yer, tipik bir mezar formunda. Eğer bu tesadüfî bir arkelojik buluntu ise çevresindeki bütün bu ıvır zıvırlar, basit toprak kap-kacaklar nedir? Onu düzenli bir mezarda değil de rasgele bir noktada bulmaları gerekmez miydi? Ayrıca, Allah firavunu bir ibret vesilesi olarak koruyacağını söylüyor, ama bu ceset ise en az yüzde 50 oranında çürümüş durumda. 'Bir miktar korunmuş olmak' demek, 'mükemmelen korunmuş olmak'la aynı anlama gelmez. En azından bir 'Allah sözü' olarak aynı anlama gelmez. Ne yani, o hâlde Allah'ın Firavun'u kusursuz biçimde muhafaza etmeye gücü yetmedi de ceset zamanla çürümeye mi başladı?"
Fakat ben ne düşünürsem düşüneyim nafileydi. Genç dindarlar, ellerinde -kimbilir kim tarafından- British Museum'da çekilmiş olan o eski püskü fotoğrafla çevrelerindeki "imansızlara" tebliğ yapmaya çoktan başlamışlardı bile. Ve fotoğrafın popülaritesi 1990'lı yıllar boyunca katlanarak arttı.

Mumyayı ilk görüşüm
"MUCİZE"YE (!) EV SAHİPLİĞİ YAPAN ÜNLÜ MÜZE: Türkiye'de ve İslâm dünyasında gayrıciddi söylentilere yol açan doğal mumya, 1900 yılından bu yana Londra'daki ünlü British Museum'da teşhir ediliyor.
Yazılı basında geçirdiğim uzun çalışma yıllarından sonra Allah nasip etti ve 1990'ların ortalarında belgesel film yapımcısı oldum. Bu dönemde birçok ülkeyle birlikte yolum birkaç kez İngiltere'ye de düştü. 1997 yılında British Museum'da çekim yaparken, yıllardır kafamı kurcalayan ünlü mumyayı da dünya gözüyle görüp inceleme fırsatım doğacaktı.
Müze'nin Eski Mısır Eserleri bölümüne geçip "firavun"un teşhir edildiği noktayı bulduğumda, ilk izlenimim derin bir hayâl kırıklığı oldu. Adamımız, piyasada yıllarca dolaşan soluk fotoğrafında göründüğünden çok daha perişan bir hâldeydi. Öyle ki üç kıtada belgesel filmler çekerken farklı kültürlere ait sayısız insan kalıntısı görmüş biri olarak, Peru'nun ünlü Nazca ovasında düzinelercesini yakından incelediğim, hem de bin yılı aşkın süredir açık arazide duran mumyalardan bile daha fazla yıpranmış olduğunu söyleyebilirim. O tarihte British Museum yetkilileriyle ayaküstü yapmış olduğum sohbette kendilerine malûm cesetle ilgili söylentileri anlattığımda, gülerek bana şu karşılığı vermişlerdi: "Müze envanterimizde bunlardan en az on-on beş tane daha kayıtlı. Hepsi de aynı bölgede ve İngiliz arkeologlarca bulunmuş doğal mumyalar. Ne yani, bunların hepsi mi firavun, hepsi mi dinsel mucize? Eğer bu adam kutsal kitaplarda anlatılan firavun olsaydı, onu zaten Müslümanlardan önce Musevîler kutsal bir ziyaretgâh noktası ilan ederlerdi!"
BU DA PERU-NAZCA MUCİZESİ (!): Ali Murat Güven, Latin Amerika ülkelerinden Peru'nun yıl boyunca hemen hiç yağış yüzü görmeyen Nazca bölgesinde, aşırı kuru iklimin yardımıyla oluşan doğal İnka mumyalarından birinin yanında… Uzun süredir açık havada durmalarına karşın, buradaki mumyaların pekçoğunun saçları ve dokularının önemli bir bölümü sıcak nedeniyle korunmuş durumda…
Doğrusunu söylemek gerekirse, o gün orada bütün hayatını arkeolojiye ve eski Mısır uygarlığına adamış uzmanlarla bu acıklı iddia üzerine daha derin bir muhabbete girip, bir Türk televizyoncusu olarak kendimi iyice madara etmek istemedim.

Eğer o tarihte bu fırsatı değerlendirip dinsel duyguları coşturan bir haber yazsaydım, yanına da müzede o mumyayla yan yana çekilmiş, parmağımla zât-ı muhteremi işaret eden bir fotoğrafımı ekleseydim, nihayet ülkeye döndüğümde de bunu bizim manipülasyon yapmaya meyyal gazetelerimizden ya da dergilerimizden birine yayınlanması için verseydim, eminim ki bir sürü dindar insana "Destur ya Rab!" çektirir; dinibütün teyzeleri amcaları evlerinde gazete okurken hüngür hüngür ağlatırdım.
Ama böyle bir ucuzluğa asla tenezzül etmedim ve tecrübemi kendime saklamak üzere o gün İngiliz yetkililere verdikleri bilgiler için teşekkür ettim. Sonra da (her nasıl bir ilâhi koruma altındaysa) yarı yarıya çürümüş durumdaki firavunumuza veda ederek müzenin diğer bölümlerindeki çekimlerimle uğraştım.


Efsane iyice zıvanadan çıkıyor
GERÇEK RAMSES KAHİRE'DE: 1881 yılında Mısır'daki Krallar Vadisi'nde bulunan ve o tarihten beri de Kahire Müzesi'nde sergilenmekte olan gerçek 2. Ramses mumyası…
Ama tabiî, aklıselim birileri bu palavraya bilimsel bir ciddiyetle yaklaşıp dur demediği sürece, bizim efsane de ülke çapında yayıldıkça yayıldı.
Hem de bir süre sonra işin içine "2. Ramses" iddiası karıştırılarak! Birkaç yıl önce bunu ilk duyduğumda, "Allah'ım, işte şimdi tam cıvıttılar" dedim. Çünkü, Kur'an'da Hz. Musâ'yı takip ederken Kızıldeniz'de sular altında kalıp boğulan kişinin 2. Ramses olabileceğine ilişkin hiçbir ipucu yoktu.
Firavun, Kur'an açısından bakıldığında, daha ziyade soyut bir kişilikti, Mısır'daki tanrıtanımazlığı ve despotizmi simgeliyordu, Bu nedenle, Kur'an'daki kişi pekâlâ Hz. Musâ ve Hz. Harun'un dönemlerine denk düşen herhangi bir firavun olabilirdi, ama kesinlikle 2. Ramses değil! Çünkü 2. Ramses, Hititlere karşı giriştiği Kadeş Savaşı gibi askeri ve siyasî eylemlerinden dolayı tarihçilerce son derece iyi tanınan, Hz. Musâ ve Hz. Harun ile kesinlikle dönemdaş olmayan, hayatının başı ve sonu yeterince bilinen, onlardan daha uzak ya da daha yakın döneme ait bir firavundur.

En önemlisi de bu hükümdarın mumyası 1881'de Krallar Vadisi'ndeki özel mezarında bulunmuş olup, günümüzde Kahire'deki Mısır Müzesi'nde turistlere on dolar karşılığında teşhir edilmektedir. Ve bu satırların yazarı 1999 yılı Eylül ayında onu da yakından incelemiştir (Sayfada 2. Ramses'in mumyasının da bir fotoğrafını görebilirsiniz.).

Hâl böyleyken, anlı şanlı din âlimlerimizin kamuoyuna dinsel ve bilimsel açıdan doyurucu bir açıklama yapmamalarının sonucunda, British Museum'daki cesede ilişkin bu acaip iddia günümüze kadar ulaştı; hattâ müminler arası bayramlaşmalarda kullanılan bir de "tebrik kartı"na dönüştü.

O kartı kitabevinde gördüğümde "Artık yeter" dedim kendi kendime. Ve bundan yaklaşık üç hafta önce Londra'daki British Museum'u aradım. Kendimi tanıtarak mumyanın bilimsel sorumlusu olan kişiyle görüşmek istediğimi bildirdim. Beni İngiltere'nin yetiştirdiği en büyük arkeologlardan biri olan, Eski Mısır uzmanı Derek A. Welsby ile görüştürdüler. Eğer boş bir zamanınızda bu kişinin adını internette sorgularsanız, Eski Mısır konusunda ne düzeyde biriyle temas ettiğimi çok daha iyi anlayabilirsiniz.

Telefonda beni büyük bir ilgiyle dinleyen Bay Welsby, sorularımı yazılı olarak alıp yazılı olarak yanıtlamak istediğini belirtti. Bunun üzerine ben de konuya ilişkin sorularımı hazırlayıp kendisine gönderdim. Bu ünlü arkeologdan gelen cevabı yan sütunlarda bulabilirsiniz.
En büyük mucize biziz!
Bundan yaklaşık iki yıl önce dünya sinemalarında Jim Carrey'nin bir komedi filmi gösterime girmişti: "Bruce Almighty" (Kutsal Bruce)… "Allah"ın ünlü siyahi aktör Morgan Freeman tarafından tasvir edilmesinden dolayı İslâm dünyasında büyük tepki toplayan, bizde de sınırlı gösterimi gündeme gelen ve benim de hakkında eleştirel bir haber yaptığım tartışmalı bir filmdi bu. "Bruce Almighty", yaratıcıyı bir fâninin üzerinden tasvir etmeye kalkışmasıyla çok ciddi bir etik hata yapıyordu; ama zaman zaman Freeman'ın ağzından sağlıklı bir dinsel inancın nasıl temellendirilmesi gerektiğine ilişkin kimi anlamlı mesajlar da veriyordu. Yazımızı onlardan biriyle bitirmek istiyorum:
"Musa Peygamber'in Kızıldenizi'i yarması bir mucizeydi. Ama ondan daha büyük bir mucize ise evini geçindirebilmek için iki ayrı işte birden çalışan yoksul bir annenin, onca derdin arasında fırsat bulup da küçük oğlunu futbol kursuna götürmesidir."


Sözün özü, Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak için mucizelere ihtiyacımız yok. Çünkü, görebilen gözler için insanın bizatihi kendisi, ruhu ve bedeniyle zaten en büyük mucizedir.
Arkeolog Derek A. Welsby (British Museum Eski Mısır Eserleri Bölümü Yetkilisi): 'Firavun olduğuna dair hiçbir kanıt yok'
Dünyadaki diğer bütün büyük müzelerde olduğu gibi, uluslararası üne sahip British Museum'da da her eser o alanda uzmanlaşmış küratörlere (sergi düzenleyicisi) zimmetlenmiş durumda. Saygın İngiliz arkeologlarından Derek A. Welsby de müze envanterinde EA 32751 kod numarasıyla kayıtlı bulunan bu mumyanın "bilimsel ve idarî hâmisi" konumundaki kişi…
Bu tartışmalı buluntuya ilişkin olarak Welsby'den aşağıdaki bilgileri aldım:
"Bana son derece ilginç bir başvuruyla geldiniz. Sizi ve değerli okurlarınızı doyurucu bir biçimde aydınlatmak için elimden geleni yapacağım. Sözünü ettiğiniz 'firavun' iddiasını daha önce de bir kez duymuştum. Ama, bilimsel açıdan ciddiye alınacak bir husus olmadığı için pek de üzerinde durmadım.
Bu ceset, bizim 'doğal mumya' dediğimiz türden bir arkeolojik buluntudur. Yani, bozulmaması için eski Mısırlı uzmanlar tarafından derisine ve deri altı bölümlerine herhangi bir kimyasal madde sürülmemiştir. Bütün iç organları -kurumakla birlikte- yerli yerindedir. Ancak bu durum onun bir 'mucize' olduğunu kanıtlamaz. Çünkü, gerek bizim müzemizde, gerekse dünyanın diğer pekçok müzesinde bunun gibi daha yüzlerce 'doğal mumya' mevcuttur. Doğal mumyalar, iklim koşullarının uygun olduğu her bölgede kolayca oluşabilirler. Yeni ölmüş biri kuru çöl kumlarında açılan bir mezara uzatılır ve üzeri zaman yitirilmeksizin yine aynı kuru kum ya da toprakla sıkı sıkıya kapatılır. Böylelikle vücuttaki sıvılar yüksek sıcaklıkta kısa süre içinde buharlaşır ve ceset bir tür fosile dönüşür. Benzer görünümlü doğal mumyalara Mısır'ın daha birçok çöllük bölgesinde ve Peru'nun Nazca ovasında da rastlayabilirsiniz.
Elimdeki resmî kayıtlara göre, Geç Hanedan Öncesi Dönem'e ait olan (M.Ö. 3500-3250 arası) bu ceset, Yukarı Mısır'daki Cebeleyn kasabasında yapılan resmî bir kazıda bulunmuştur. Öncelikle, kazı mahallinin Kızıldeniz'e olan aşırı uzaklığı -ki bu mesafe ortalama 300 km.'dir- bana aktardığınız iddiayı coğrafî açıdan geçersiz kılıyor.
Öte yandan, aynı kazı sırasında, mezarda cesedin ayrıcalıklı kimliğini ele verecek hiçbir özel takı, giyisi ya da işarete de rastlanmamış. Eski Mısırlılar sevdiklerini gündelik hayatta kullandıkları eşyalarla gömmeyi âdet edinmişlerdi. Altından yapılma gündelik eşya ve mücevherat, bu kültürde bütün asillerin mezarlarında mutlak surette karşılaşacağınız çok önemli sınıfsal göstergelerdir. Bizdeki mumyanın çevresinde gördüğünüz kap-kacak, onun bulunduğu mezardan çıkan orijinal eşyalarıdır. Bunlar ise gayet sıradan, o çağda avamın kullandığı türden toprak malzemelerdir. Eğer ki bu kişi kutsal metinlerde sözü edilen 'lanetlenmiş firavun' ise o halde içi ve çevresi başka insanlarca düzenlenip süslenmiş olan nizamî bir mezarda bulunmasının hiçbir mantığı yok; gelişigüzel bir biçimde bulunması daha akla ve mantığa yatkın olurdu. Sözkonusu iddia, cesedin kimliği konusunda daha başka tutarsızlıklar da içeriyor. Bu kişinin 2. Ramses olduğunu ileri sürmek, tarihsel gerçeklerle tam anlamıyla alay etmek demek. Çünkü, Ramses 2'nin mumyalanmış bedeni Mısır'ın Krallar Vadisi'ndeki özel mezarından zaten yıllar önce bilim adamları eliyle çıkarılmıştı ve şu anda da Kahire Müzesi'nde koruma altında bulunuyor. Bütün bu gerekçelerin ışığında, gerçekliğini araştırdığınız iddianın hiçbir tarihî ya da bilimsel geçerliliği ve tutarlılığı bulunmadığını bilmenizi isterim. Böyle bir iddiayı destekleyecek en küçük bir bulguya sahip olsaydık, bu mumyayı müzemiz galerilerinde şu anki konumunda değil zaten, çok daha farklı ve görkemli koşullarda sergilerdik."

Alıntı A Murat Güven haber7.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 8:04 am

peygamberimizin kabri bu yalanı-Mevlananın Kabri
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Hz11muhammedkabriserifi1mk4hy6[


buda dıştan görünüşü

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 00069cj
Mecdidi nebi nin içi
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 00025sj



Sahte Resimler
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 40

Peri" mumyası: SAHTE.

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 36

Aslında bir maket olan bu balık, daha sonra Ebay'de satıldı

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 32

Ormandaki hayalet: SAHTE

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 31

Aynı hayaleti başka fotoğraflarda da görmek mümkün... Medyatik yani.

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 30

Tam bir şehir efsanesi, arabasıyla genç bir kıza çarpıp ölümüne neden olan adamın hastanede çekilen fotoğrafında, yatağın altında kızın hayaleti görünmekte... SAHTE. Fotoğraf aslında bir filmin afişi...

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 28Helikopterden uzatılmış merdivendeki dalgıça köpekbalığı saldırdı: SAHTE

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 27Fotoğrafların orjinal halleri böyle...

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 26

Astronotlarca uzaydan çekilen fotoğrafta, dünyanın gündüz ve gece olan kısımları görülebiliyor: SAHTE. Fotoğraf çok güzel olsa da, aslında iki farklı uydudan çekilen iki farklı fotoğrafın birleşimi.


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 23

"Bir sörfçünün son fotoğrafları": SAHTE. Fotoğraftaki köpekbalığı değil, sadece bir yunus...

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 19

Yavrular kadının dikkatini dağıtırken, anneleri çantadan para çalıyor. SAHTE. Fotoğraflar bir reklam kampanyası sırasında çekildi

mail yoluyla epey yayılmış bir hurafe…

Dört büyük meleğin baş harfleri cami yi oluşturuyor!!!
Cebrail
Azrail
Mikail
İsrafil

buna nasıl bir açıklama getirebilirsiniz?
bi de İblis war tabi kowulan melek = seytan


tesadefe-yetesadefu-tesadüfün...

kardeşim, bu sadece türkçe okunduğunda böyle bir anlam çıkıyormuş gibi gelen bir tesadüf...

Cebrail+Azrail+Mikail+İsrafil (cim+ayın+mim+hemze) arapça bir anlama tekabül etmiyor...

bunun farkına ilk olarak "spam mail'ciler" varmışlardır zannımca...

adres toplamak amacıyla böyle bir yolu seçmişlerdir...

not: kardeşim, "bi de İblis war tabi kowulan melek = seytan" demişsiniz...
şeytan asıl yaratılış itibarıyla cinlerdendir... meleklerden değil...
ama haklısınız böyle bir bilgi söylenti halinde vardır. ancak bu söylentinin kaynağı da;
kilise tarafından rodos ve havalisinde yaptıkları yolsuzluklardan dolayı afaroz edilen "rodos şövalyeleri tarikatının" (tapınak şövalyelerinin) kiliseye gıcıklık ve muhalefet olsun diye, ateistlikten bir-kaç adım ileri atarak şeytanı melek saymaları, "dark angel" karanlığın meleği, tanrının karşısındaki diğer bir güç şeklinde göstermelerinin bir sonucu...
Bir de "Dürziler'in" şeytan hakkında "melek-i Tavus" inancı var. bu gibi fikirler bu benzeri düşüncelerin uzantısı olabilebilir de...

-----------------------OoO------------------

internet efsaneleri: cehennemin korkunç sesi

'Cehennem' gerçek, ama 'sesleri' değil!

İnternet alemi, bilgiye erişimde sağladığı sınırsız kolaylıklar ve ürettiği binlerce yeni bilginin yanısıra, kimi zaman gerçekliği kuşkulu kent efsanelerinin kamuoyunda süratle kök salmasında da faillere sorumsuzca yardım ve yataklık edebiliyor. Bunun en son örneği ise şu sıralarda çoğu batı kökenli bir çok sitede yer alan ve yoğun tartışmalara yol açan "cehennemin sesleri" başlıklı ürkünç bir ses kaydı…

İlk olarak geçtiğimiz yıl internette boy gösteren bu ses kaydının şöhreti, ABD ve İngiltere gibi batı ülkelerindeki dindar Hıristiyanlar arasında dalga dalga yayılarak sonunda Türkiye'ye kadar ulaştı. Özellikle internet meraklısı genç kuşak dindarlar arasında dilden dile yayılan "cehennem sesleri" adlı bu kaydın günışığına çıkmasına ise -yine sanal alemdeki sitelerin verdikleri bilgilere göre- yaklaşık 15 yıl önce Sibirya'da petrol sondajı yapan bir teknisyen grubu neden olmuş.

Özel efekt uzmanı Okkasöz: "Tamamen masabaşı bir üretim"
Son aylarda ardarda yerli-yabancı bir çok internet sitesinde boy göstermeye başlayan tartışmalı "cehennem sesleri" kaydını, film yapım sektörünün deneyimli isimlerinden özel efekt uzmanı Osman Can Okkasöz ile birlikte inceledik. Bugüne dek 100'e yakın film, dizi ve müzik klibinin ses ve görüntü efektlerini hazırlamış olan Okkasöz, bazı batılı Hıristiyan din adamları tarafından doğruluğuna ilişkin onaylar verilerek "cehennemin sesi" olarak lanse edilen bu 38 saniyelik tartışmalı kaydı önce internet üzerinden çıplak kulakla defalarca dinledi. Ses ve görüntü efektleri uzmanı Osman Can Okkasöz: "Dilerseniz bundan daha korkuncunu yarım saat içinde üretebilirim!"
Ardından da ses kuşağını bulunduğu siteden kopyalayarak bilgisayar ekranı üzerinde doğrusal bir hatta dönüştürdü. Seslerin dalgalı çizgiler halinde bütün ayrıntılarıyla görülebildiği bu hat üzerinde profesyonel bir dublaj mikseri kullanarak ayrıntılı bir inceleme gerçekleştiren Okkasöz, en sonunda şu yorumu yaptı:
"Duyduğumuz bu ses karmaşasının ilk anda çok etkileyici olduğuna hiç kuşku yok. Amacı dinleyenleri olabildiğince ürkütmek ve bu amacına da kolayca ulaşıyor. Bundan 15-20 yıl önce, yani dijital ses kayıt teknolojisi bu denli gelişmeden önce böyle bir kayıt önüme gelseydi, büyük bir ihtimalle ben de normal ötesi bir olay olarak kabul ederdim. Çünkü analog kayıt sistemlerinde böyle bir ses karışımını üretmek çok daha zordu. Ama şimdi öyle değil, filmlerin ses kayıtlarını düzenlerken kullandığımız dijital masalarda akıllara durgunluk verecek miksajlar elde ediyoruz artık. Sözgelimi, sadece bir düzine kadar insanın stüdyoda kaydedilmiş bağırtılarını kullanarak bu sesleri binlerce kişilik bir stadyumun kalabalığına dönüştürebilmekteyiz. Dijital teknoloji sayesinde seslerin neredeyse hücrelerine kadar inip onları dilediğimiz gibi değiştirebiliyoruz."
Bu gibi teknik olanakların artık hukukçular tarafından da iyi bilinmesi nedeniyle, günümüzde ses kaydının mahkemelerde "birinci dereceden" değil, ancak "destekleyici" birer delil olarak kabul edildiğini hatırlatan Okkasöz açıklamalarını şöyle tamamladı:
"Bu bakımdan, dinlediğimiz kaydın insana gerçekten de ürperti veren bir yapısı olmakla birlikte, stüdyo koşullarında bir benzerini üretmek her zaman için mümkün. Bazı korku filmlerden ödünç sesler alıp kayıt masasında bir-iki saat uğraşarak rahatlıkla aynı etkiyi veren bir kolaj hazırlayabiliriz. Hatta içine sizin çığlıklarınızı da yedirebiliriz. Ünlü Matrix üçlemesinde öylesine karmaşık ses kayıt işlemleri vardı ki buradaki miksaj onun yanında amatör işi kalır. Bir Müslüman olarak cehennemin varlığına inanıyorum, ama cehennemin sesinin bu kadar kolay kaydedilebileceğine inanmak mümkün değil”

Öte yandan, konuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz sinema sektörünün bu alanda deneyimli diğer iki ismi, Dizi Prodüksiyon Ltd. Şti'nin teknik yönetmeni Doğan Oran ve ses mühendisi Nurettin Tay da tartışmalı ses kuşağını dinledikten sonra Okkasöz'ün yaklaşımına destek vererek, stüdyoların bugünkü teknik koşulları içinde böyle bir kaydı üretmenin çocuk oyuncağından farksız olduğunu belirttiler.

Prof. Gölcük: "Cehennem, onların hayal ettiklerinden daha korkunç"
Kelam uzmanı Prof. Dr. Şerafettin Gölcük, "cehennem sesleri" kaydının, algı ötesi herşeyi maddeleştirmeye çalışan geleneksel batı zihniyetinin ucube fantezilerinden biri olduğunu belirtiyor.
Cennet ve cehennemin varlığı, ilahi adaletin tecellisindeki işlevi ve genel yapısına ilişkin tartışmalar ilahiyat biliminin daha çok "kelam" başlıklı alanını ilgilendiriyor.
Bu konuda görüşlerine başvurduğumuz Konya-Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şerafettin Gölcük, "ödül" ve "ceza"nın zirve noktasını oluşturan her iki mekanın da yaşadığımız an itibarıyla Allah tarafından yaratılmış olduğunu belirtti. Ancak, yine Gölcük'ün verdiği bilgilere göre, bütün muteber İslami kaynaklar "bu iki fizikötesi mekanın halihazırda boş olduğunu ve ancak mahşerdeki büyük yargılamadan sonra gerçek sakinlerine kavuşacaklarını" belirtmekte. Ünlü kelam uzmanı, "Bu durumun tek istisnası peygamberlerdir" diyerek ilginç açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"İslam mezhepleri arasında bir tek Mutezile ekolu cennet ve cehennemin önceden yaratılmış olduğunu kabul etmez. Onun dışındaki bütün ekollere göre, hem cennet hem de cehennem içinde bulunduğumuz şu an itibarıyla vardır.
Ancak, her ikisi de bütün güzellikleri ya da bütün korkunçluklarıyla boş durumdadır. Yalnızca ismet (günahsız) sıfatını taşıyan peygamberler için bir istisna söz konusudur ki biz Müslümanlar, elimizdeki bilgiler ışığında onların bütün mümin insanlardan daha önce cennete kabul edilmiş olduklarına inanıyoruz. Diğer insanlar ise mutlaka Allah huzurunda tek tek yargılanacak ve hesap defterlerindeki günah-sevap dengesine göre gidecekleri nihai adrese gönderileceklerdir."
Prof. Dr. Gölcük, insan algılarının çok ötesinde birer fizikötesi mekan olarak, cennet ve cehennemin kesinlikle içinde yaşadığımız bu fiziksel alemin dışında olduğunu vurgulayarak, "Batıl bir bilgiyle tebliğ yapılamaz. Cehennemi somut bir adres olarak dünyanın çekirdeğindeki sıcak bölgeyle özdeşleştirmek olsa olsa dinsel bir cehalettir. Bu, Hıristiyanların da yalnızca bir bölümünün inandığı komik bir bidattır. Bugün çağdaş bilimsel verilerin ışığında dünyanın merkezinin korkunç bir mağma kütlesini barındırdığını ve fokur fokur kaynadığını biliyoruz. Buna bağlı olarak da bir çok sismolojik yer hareketleri oluşuyor. Eğer sözünü ettiğiniz ses kaydı stüdyoda üretilmediyse ve bu gerçekten yerin altına indirilen mikrofonların algıladığı bir ses ise o durumda da hiç şaşırmam. Çünkü devasa boyutlarda bir alandan ve orada ortaya çıkan dehşetengiz jeolojik seslerden söz ediyoruz. Tıpkı deprem sırasında duyduğumuz sesleri bin bir farklı şeye benzetmemiz gibi bu kayıtlar da çeşitli biçimlerde algılanabilir. Ama cehennemin sakinlerinin sesi olamayacağı ise kesin. Çünkü cehennem, bu fanteziyi üreten insanların hem çok uzağında, hem çok yakınında, hem de onların tahayyül edebildiğinden çok daha korkunç bir yer. Orada yaşanacakları kaydetmeye, ne bugün ne de yarın hiçbir dünya yapısı teknik aracın gücü yetmez. Bu, dini açıdan saklı bir bilgidir."

"Kabir azabı" iddiaları
Bazı araştırmacıların bu sesleri cehennemden gelme değil de "toprak altında kabir azabı yaşayan insanların çığlıkları" olarak yorumladıklarını hatırlatmamız üzerine ise Prof. Dr. Gölcük, bu gibi tezlerin herşeyi maddeleştirmeye çabalayan ve ancak o şekilde inanmaya eğilim gösteren çağdaş batı düşüncesinin birer yansıması olduğunu belirterek açıklamalarını şöyle noktaladı:
"Öte dünyadaki ödül ve cezaya inanıp inanmamak, zaten sınavın kendisi ve kilit noktasıdır. Allah dileseydi o dünyanın somut ipuçlarını biz yaşayanlara sunardı. Ama o zaman da sınavımız sınav olmaktan çıkardı. Gençlerimiz bu tür fantezileri kesinlikle ciddiye almasın ve hak olan inançlarına sımsıkı sarılsınlar. Çünkü gönülden inananlar için hayatın bizatihi içinde öte aleme ilişkin yeterince ipucu vardır. Kabir azabı gibi tamamen soyut alemde yaşanan algı ötesi bir cezayı insan yapısı basit bir teyple kaydetmeyi ummak, kanımca gülünç bile değil aksine trajik bir durum. Ölümlüler için, ahiretin manevi kapılarından dünyaya doğru bu yönde bir bilgi akışı ölüme dek kesinlikle kapatılmıştır."

Efsanenin kökenleri /

Ses kaydını gerçekte kim yaptı?
İnternetteki dinsel içerikli sitelerde bulunan ve pek çoğu daha öncekilerden birebir kopyalamayla hazırlanmış olan yüzeysel açıklamalara göre, "cehennem sesleri"nin kökeni 1990'lı yılların başlarına (bir başka kaynağa göre ise 1980'lerin ortalarına) dek uzanıyor.

Bazı batılı magazin gazetelerinin yaptıkları sansasyonel haberler "yeraltındaki cehennem" efsanesinin kısa sürede yayılmasını sağladı. İşte bunlardan birinin iddialı başlığı:
"Araştırmacılar cehennemin sesini kaydetti"

O tarihlerde Sibirya'da petrol sondajı yapan jeolog Dr. Azzacov lideriğindeki bir Rus ekibi, bölgedeki yer hareketlerinin yapısını saptayabilmek için yüzeyin 14,5 kilometre altına bir ses kayıt cihazı ve bir termometre indirirler. Daha sonra cihazlar yukarı alınıp yapılan kayıtlar dinlendiğinde, binlerce insanın çok büyük ve akustik bir alanda aynı anda çığlıklar atmasını andıran ürkütücü bir ses yumağıyla karşılaşılır.

1990'ların başlarında "cehennem sesleri"ni kaydeden sondaj ekibinin lideri olduğu ileri sürülen, fakat bugüne kadar hiç kimsenin ulaşamadığı Rus mühendisi Dr. Azzacov… Ayrıca o derinlikte ölçülen sıcaklığın beklentilerin çok üstünde olması da (1100 Celcius derece) ekibi iyice korkutur. Olaya geniş yer veren web siteleri bu şaşırtıcı bulgudan sonra şirketteki mühendis ve teknisyenlerin işi topluca bıraktıklarını ileri sürüyorlar. Ayrıca yine bütün sitelerde, kendisini ateist olarak tanımlayan Rus mühendis Dr. Azzacov'un "Bu olaya tanık olduktan sonra artık cehennemin varlığına kesinlikle inanıyorum" şeklindeki bir "açıklamasına" ve bir Amerikan gazetesinin olayla ilgili haberinin kupürüne yer verilmiş.

Ancak sözkonusu olaya ilişkin olarak kamuoyuna sunulan bütün bu bilgiler, insan isimleri, belgeler ve tarihler tamamen muğlak.

Sözgelimi bugüne dek hiçbir araştırmacı Dr. Azzacov diye birine ulaşamamış.

Böyle bir sondaj ekibinin gerçekten varolduğu bile tartışmalı.

Kent efsanelerini sorgulayan bir başka web sitesi ise hikayenin 1990'ların ortalarında Age Rendalen adlı Norveçli bir ilkokul öğretmeni tarafından uydurulduğunu ve Rendalen'in masaüstü bir bilgisayarda ürettiği ürkütücü sesleri, arka plana yerleştirdiği bulanık bir senaryoyla birlikte internette başarıyla yaydığını ileri sürüyor.

Tartışmalı ses kaydını dinlemek isteyenler için:
ww w.br anch ministry.n et

ali murat güven
-alıntıdır-


------------------Ooo----------------------
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 8:04 am

“şeyh ahmed vasiyetnamesinin tenkidi”


yazarı, Yusuf ziyaeddin ersal
sadeleştiren Talat karaçizmeli
diyanet işleri başkanlığı yayınları no:51
eser, önce Talat karaçizmelinin önsözüyle başlıyor. Giriş bölümünde (5.sh) itikadi bazı hususlar anlatılıyor. 12. sayfadan itibaren, rüya ve hükmü üzerinde duruluyor.sh 15 te yalanın çirkinliği, 16. sayfada, Allah’a ve Rasul-i Ekremine iftira etmenin çirkinliği,17. sh. de yalandan rüya uydurmanın çirkinliği, ve 18. sh den itibaren, vasiyetname diye elden ele dolaştırılmakta olan, bu broşürün, amacı, bozuk taraflarını red ve eleştirisi yapılmaktadır.
En son söz olarak ta
“vasiyetname, ya ne dediğini bilmeyen, sözümona dost bir cahilin uydurmasıdır. Yahut, Müslümanlığa, Müslümanlara hiyanet kastıyla düşman tarafından özellikle bu şekilde düzülmüş ve takma bir adla yazılmıştır. Bunu tarihte pek çok benzeri vardır ki, burada onların açıklanmasına gerek yoktur. Tekrarı bıkkınlık verir.”
yusuf ziyaeddin ersal bu broşürün 60 sene önce eline geçtiğini anlatıyor.
Ben de zaten bu vasiyetname ile 1980 li yıllarda tanışmıştım. O zamanlar ben lise 2 deydim (ihl) çok sonraları istanbulda çınaraltında tezgahta dib’in yukarıda sözü edilen tenkid’ini görünce, dört beş tane aldım. Kütüphanemde şu an iki tane var.
Alttaki yazıyı da internette bir siteden aldım. Tabii epey hafifleterek. Daha ağır sözler vardı. o yazıyı da aşağıya alıyorum.
Allahın selamı üzerinize, üzerimize olsun!
Allah'a emanet olun!


Aşağıdaki Yazı da, aynı konu üzerinde yapılan fikir beyanlarından bir başkası...

İnternette dolaşan asırlık bayat hurafe
1950’de Şeyh Ahmet Vasiyetnamesi diye, İslam harfleri ile yazılı küçük bir risale okumuştum. Daha sonra bu risale kâğıtlara basıldı. Şimdi internette tekrar yayılmasına çalışıldığı görülüyor. Zamanla bu yazı duruma göre değiştirilmiş. Eskiden bunu yazana Türbe bekçisi deniyordu. Daha sonra Harem anahtarının taşıyıcısı dendi. Şimdi ise, Türbe-i şerif hatibi deniyor. Bu adama rüyada denmiş ki:
(Kıyamet alametleri çıkıyor. Çok yakında 3 gece güneş tutulacak üç gün sonra batıdan doğacak, Kur’an insanların gözüne görülmeyecektir. Kim vasiyetnameyi işitip de yazmazsa bir yere göndermezse, yüzü kara ola. Vallahülazim bu vasiyetnamede yanlışım varsa, öbür dünyaya imansız gideyim.)

Bu, misyonerler tarafından dinimize hurafe sokmak için sinsice ve çok cahilce uydurulmuş bir hezeyan namedir. Maksatları, İslama hurafe sokmaya çalışmak, zihinleri bulandırmak, az da olsa, böyle basit yazılarla Müslümanları meşgul etmek, ciddi konulara eğilmeyi önlemektir. Eskiden Yalan söylüyorsam kâfir olayım denirken, şimdi Bu dünyadan imansız gideyim deniyor. Her iki sözü söyleyen Müslüman ise kâfir olur. Böyle yemin caiz değildir. Hadis-i şerifte, (Allah’tan başkası için yemin etmek şirktir) buyuruluyor.

Bu hurafe yazılalı birkaç asır olduğu halde, bu Ş. Ahmet denilen hayali şahıs ölmeyip hâlâ misyonerler eliyle mesaj gönderiyor. Eski baskılarında, (Haber aldım ki, bu vasiyetin yalan olduğunu söyleyen birinin aynı gün oğlu ölmüş, bir doktor da bu vasiyeti dağıtmadığı için çıldırıp arabası ile bir dereye yuvarlanmış) deniyor. Tehditler sayıldıktan sonra, bu işe alet olacaklara ödüller dağıtıyor. Eskisinde, Bu vasiyeti yayan bir tüccar 90 bin lira kazanmış diyordu. Şimdi, bu 90 bin lirayı az diye yüz bin rubleye çıkarmış. Yeni baskısında ise, para miktarı hiç yok.

(3 gün sonra güneş batıdan doğacak) diyor, asırlar geçtiği halde hâlâ güneş batıdan doğmadı. Kıyametin kopması ile ilgili, Yehovacılar gibi çok kimseler tarihler vermişse de, hepsi yalan çıkmıştır.

Dikkat edilecek noktalar:
Dinimizde dört delil vardır. Rüya senet değildir. Bu yazının hiç kıymeti yoktur. Sanki din kitapları noksanmış gibi, din kitapları yerine, bu uydurma yazı dağıtılıyor. En mühim nokta ise, bu yazı, dinde noksanlık olduğunu bildiriyor. Eğer bu vasiyette dine uygun şeyler varsa, bunun özelliği kalmaz. Eğer dinde olmayan şeyler konmuşsa, çok kötüdür. Dinin emirlerini yapmayan, yasaklarından kaçmayan kimse, bir yazıyı yaymakla nasıl ilahi rızaya kavuşabilir? Zaten maksatları da budur. Müslümanları dini emirlerden koparıp hurafelerle avutmaktır.

ayrıca:

1-Peygamber (sav) efendimiz kafirlere bile beddua etmezken Allah in(cc) besere emr etmedigi bir seyi, emir edip sorumluluk altina koymasi hic bir ayet ve hadiste gorulmemistir, boyle bir durumda bir mektup icin omrunun sonuna kadar ummetim ummetim diye aglayan bir Peygamber nasil olur yuzleri kara ola diye beddua eder...
2- Ruyalar fikhi bir delil olarak kabul edilemez...Hatta ki Resulullah (sav) goruldugu takdirde o ruya sadece o ruyayi goren icin bir sorumluluk ifade eder (bir sorumluluk verilmisse) baskasina hic bir nufuz etmez...
3-Hz Resulullah Efendimiz (sav) bir hadisi serifinde soyle buyurmustur:
''Butun Peygamberler ummetine olan duasini dunyada yapti ben duami ahirete biraktim''. Ruya ve hadis kiyas edildiginde, hadis mi kaynak olur yoksa ruyami?
4-Su anda medinenin boyle bir hatibinin oldugunu hic duymadim siz hic duydunuzmu?
Arkadaslar bunlara dikkat edelim lutfen...
----------------oOOo---------------------



S.A.
uykuya dalar ve
rüyasinda
Peygamber Efendimiz
onun
karsisindadir ve ona sunlari söyler:
Bir
hafta Içinde 7000 insanin ölecegini, ama hiç birinin de gerçek bir Müslüman olmayacagini, Son zamanlarda pek çok kimsenin
Allahin istedigi düzgün ve dürüst isler yapmadigini, bu zamanlarin kötü zamanlar oldugunu, Bu zamanda evli kadin
ve erkeklerin
eslerine sadik
kalmadiklarini,
genç kizlarin
erkekler gibi her yere girip-çikip gezer
olduklarini,
edepli
giyinmediklerini,
Tüm gençlerin velilerine ve diger insanlara saygi
göstermediklerini,
Zenginlerin fakirlerle
ilgilenmediklerini,
artik
sadaka ve
zekât
vermez olduklarini,
Insanlarin namaz kilmadiklarini ve
oruç tutmadiklarini, oysa
Mahser
Gününün
yaklastigini,
Kisa bir
zaman
sonra gökte sadece bir yildiz
kalacagini
ve
dua
kapilarinin
kapanacagini,
Kurandaki yazilarin silinerek
okunamaz
olacagini,
Günesin Dünyaya çok yaklasarak tersten
dogup
batacagini...
Peygamber efendimiz ayrica sunlari da ekler:
"Her
kim bunu okurken yaninda baskalari varsa onlarin da
duyacagi
sekilde
açiktan okusun. Bunu yapan kisiye Cennet de bir yer
ayrilir
ve
her
kim
bu mesaja inanmayacak olursa, ona da Cehennemden bir yer
ayrilir. Bir dilek sahibi bu mesaji kopyalayip baska insanlara dagittiginda dilegi yerine
gelir."
Rüyayi anlatan S.A. bunlarin dogru olduguna inandirmak için
su
yemini etmis: "Bunlar dogru degilse,
gerçek
bir
Müslüman
gibi
ölmeyeyim!"
Peygamber
Efendimiz yukaridaki durum tespitinden
sonra asagidaki tavsiyelerde
bulunur:
Günde bes defa namaz kilin, Oruç
tutun, Hirsizlik yapmayin, Fakirlere yardim edin.
Her kim
bu
mesaji
25
kisiye dagitacak olursa, 3 gün
içerisinde mükâfatlandirilacaktir.
Biri bunu yapmis ve çalistigi firmadan zam
almis.
Biri inanmamis, sevdigi zarar görmüs,
bir
baskasi yarin
yaparim demis,
fakat
yapamayacak
duruma
düsmüs.
Lütfen bunun yalan oldugunu sanmayin! Bu mesaji silip geçmeyin ve 25 kişiye
yollayın!!! çok zor değil kopyala ve yapıştır!!!!!!!

-------------------------OoO---------------


9 kişiye gönder
Bugün bir öğrencim göndermiş ..benzeri binlercesi gibi..
---------------------------------
günaydın


Ya-Kayyum
Ya-Mecid
Ya-Vacid
Ya-Vahid
Ya-Ehad
Ya-Samed
Ya-Kadir
Ya-Melik
Ya-Rahman
Ya-Rahim

Allah hiç bir zaman yanıltmaz bu mesajı 9 kişiye gönder yarın güzel haber alırsın eğer göndermezsen
şanssızlık 9 sene seni bırakmaz erteleme bunlar Allahın isimleridir (Allah adı geçti göndermek zorundayız)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeÇarş. Eyl. 02, 2009 7:40 am

Pöh, yaratıkmış!..

Dünya bu yaratığı konuşuyor diye yazıyor bütün gazeteler... İyi ya, biz de konuşalım. Bilim kurgu haberleri en esaslı sohbet mevzuularındandır ve bu muhabbetin sonu daima, ecnebilerin hızına asla erişemeyeceğimiz hükmüyle bağlanır; "Adamlar da yapıyordur canım!", "Kimbilir buldukları halde açıklamadıkları daha ne keşifleri vardır?", "Biz ağzımızı açıp uyurken onlar harıl harıl çalışarak..."
İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 143920090902065142895

Bilcümle gazetelerin, haber ajanslarının hep bir ağızdan aynı haberden bahsetmesi bizi yanıltmasın. Filozofun biri, "Kesin doğruluk gerçek olmayabilir" diye bir paradoks kurmuş vaktiyle. Herkesin gözü önünde olup biten bir hadise bile pekâlâ yanıltıcı olabilir. Şüphecilik hakkımızı kullanalım ve diyelim ki, bu yaratık dedikleri şey, çizgi film yapan sanatçıların tasarladığı bir animasyon karakteridir belki de; üç boyutlu modellendikten sonra bilgisayarlı kalıp makinesinde silikon ve buna benzer maddelerden üretilmiş üç beş prototipten biridir. Belki bu anahtarlık büyüklüğündeki yaratığın plastik veya alüminyumdan yapılmış örnekleri, yakınlarda benzinliklerde, marketlerde satılmaya başlar!

Herkes gibi ben de bu yaratık işlerinden biraz anlarım, gazetedeki resmi şöyle bir inceledim; iri bir çekirge cirminde ufak tefek bir şey. Kuyruğu uzun, dört ayağı var, başı insanınkini andırıyor, gözleri iri... İster istemez "Ee, ne olmuş yani" diyorsunuz, "Yaratık dediğiniz bu mu yani?" Yadırgamakta haklısınız çünkü bu "yaratık" da, ötekiler gibi çeşitli hayvan uzuvlarının aynı gövde üzerinde bir araya getirilmesiyle oluşmuş bir kolaj çalışması; bir yırtma-yapıştırma eseri...

Ne demek istiyorum; şunu demek istiyorum: Yaratıkları tasarlayanlar neticede insanların müşterek bilgisi ve hayal gücü ile sınırlandırılmış hissediyorlar kendilerini. Mesela başka dünyalardan gelen yabancı yaratıkların uzay filmi yapımcıları tarafından nasıl da üç aşağı beş yukarı aynı surette tasarlandığını hatırlayacaksınız: İrice bir kafa, patlak gözler, ince boyun, kafadan çıkan antenler; bir yetişkinin yarısı kadar boy, derisi yeşil, beyni gelişkin vesaire. Temelde insanın farklı versiyonları. Zaten yaratık tasarımcılarının örnek alabileceği canlı türleri belli. İnsanla hayvan anatomisini biraz bulamaç yaparsın, bir iki renk değişikliği, al sana yaratık! Ha, bir de ürkütücü görünmeleri lâzımdır; çünkü insanlar ürkütülmekten haz duyarlar, yoksa korku filmleri çekilmezdi (yanlış mıyım?). Bu da demek olur ki biz insanlar, kendi sûretimize sıkışmış yaratıklarız; bir başka canlı türünü ille de kendi sûretimizde tasarlayabiliyoruz. (Dikkat buyurulsun, farkında olmadan araladığım bu kapıdan nice felsefî dehlizlere ışık sızdırmaktayım ki kadrini bilene ne hoş, ne güzel!)

Şimdi denilecektir ki, bu adam durup dururken bu yaratık meselesini niçin diline doladı; mutlaka lafı döndürüp dolaştıracak ve getirip iç siyasete bağlayarak okuyucularına ironik bir mesaj verecek...

Hayır, alâkası yok; hatta yemin ederim; vallahi ve billahi bu yazının politik göndermesi yoktur. Tamam, Meksika'da ele geçirilen yaratığın laboratuvar incelemelerinde DNA türünün tesbit edilememiş olması ilginç bir nottur vesairedir fakat DNA'sızlık da neticede insan zihninin dar hayalhânesinde icat olunmuş sıradan bir sıfattır. Kavramı icad edersiniz, sonra tersini çevirdiğinizde yeni bir buluş yapmış olursunuz; ne kadar banal bir mantık?

Üstelik DNA'sızlık demek, omurgasızlık, belkemiksizlik demek de değildir; fotoğrafa dikkatle bakınız; yaratığın DNA'sı yok ama belkemiği mevcut; hatta kuyruğuna kadar da uzanıp gitmekte... Öyleyse?..

Ahmet Turan Alkan - Zaman
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimePtsi Eyl. 27, 2010 3:46 am

İnternette Gezinen "Cep Telefonu Sinyallerini kesen" Kırmızı Civa Hurâfesi

Kırmızı Civa Nedir?

Kırmızı civa (red mercury), nükleer bombaların yapımında kullanıldığı iddia edilen efsanevî (hayâlî) bir maddedir. İlk olarak 1980'li yıllarda Rusya medyasında fizyon bombalarının yapımında kullanıldığına dair haberler çıkmış, fakat nasıl kullanıldığı ile ilgili bilgiler verilmemiştir. Kilogram fiyatının 100.000$ ile 300.000$ arasında olduğu ise bazı kaynaklar tarafından ifade edilmektedir.[1]

Kırmızı Civa Hakkında Ortaya atılan İddialar

1. Bazıları, bu kırmızı civanın, civa-antimon oksit bileşiği olduğunu ve bu bileşiğin oldukça yüksek patlama özelliği olduğu ve hidrojen bombalarının, atom bombalarına gerek olmadan bu kırmızı civa ile patlatılabileceğini ve bu nedenle, hidrojen bombalarının çok daha kolay bir şekilde elde edilebileceğini iddia ediyor.

2. Bazıları, bunun uranyum ve plütonla zenginleştirilmiş nükleer bir bombanın "kod ismi" olabileceğini söylüyor.

3. Du Pont firmasının "kırmızı civa" lakaplı Sb2Hg2O7 bileşiğini [20720-76-7] uluslararası kimyasal madde kayıt numarası ile sentezlediği iddia ediliyor ama hakkında resmi bir bilgi yok. [2]
Konya Televizyon ve Radyo Tamircileri Odası Başkanı Kadir Erölmez, sanal alemde ‘1950- 1965 yılları arasında Almanya'da üretilen televizyonların içerisinde çok değerli kırmızı civa var ve yüksek fiyatlara satılıyor’ iddialarının dolaştığını belirterek, bunu duyan insanların televizyon tamircilerine akın ettiğini söyledi. Erölmez, “İddialara asılsız” dedi.

Bu civanın cep telefonu sinyalini kestiği, altın ve petrol aramada kullanıldığı gibi söylentilerin bulunduğuna dikkat çeken Erölmez, “İnternet ortamında, bu televizyonların fiyatlarının 35 bin TL'den başlayarak 100 bin TL'ye kadar çıktığı söyleniyor. Cep telefonu sinyalini kestiği, altın ve petrol aramada kullanıldığı gibi dedikodular yayılıyor. Ama tamamen asılsız. Kesinlikle böyle bir şey yok. Televizyon içinde ne civa ne de kimyasal bir madde var. Televizyon içindeki aletlerin hepsini biliyoruz. Bir spekülasyon var. Ya vatandaşlar dolandırılacak ya da birileri rant peşinde. Ben yıllarca televizyon tüpü imal ettim. Tüpün içende ne olduğunu bilirim” dedi.

Günde en az 10-15 kişinin bu konu ile ilgili bilgi almak televizyonunu kucaklayarak geldiğini ya da telefon açtığını ifade eden Erölmez, “Vatandaşlarımız böyle şeylere aldanmasın ve bu söylentilere kulak asmasın” diye konuştu.

Televizyon tamircisi Hamdi Kaya da bu söylentinin kulaktan kulağa şehir efsane gibi dolaştığını söyledi. İş yerine günde 20- 25 kişinin geldiğini belirten Kaya, “Vatandaşlar bize gelip siyah beyaz televizyonlarının içinde kırmızı civa olduğunu ve bunun yüksek para ettiğini söylüyorlar. 20 bin TL’ye satıldığını anlatıyorlar. Ama ne alan ne de satan kimseyi görmedik. Günde 20- 25 kişi gelip bunu bize bunu soruyor. Özellikle siyah beyaz ve Alman malı televizyonları soruyorlar. Böyle bir civa olduğunu ben görmedim. Eski ustalarıma sordum onlarda görmediklerini söylediler. Sadece duyum üzerine geliyorlar. Ama ne amaçla kullanıldığını bilmiyorlar. Kimisi hastalara enjekte edildiğini, kimisi bomba yapımında kullanıldığını, kimisi de altın aramada kullanıldığını söylüyor. Yani bir efsane gibi bu dolaşıyor ortalıkta. Ama aslı yok” dedi.

[İnternette Dolaşan Mail

İnternette dolaşan ve insanların birbirlerine de gönderdiği mail'lerden biri şöyle: “Zengin Oldunuz! Elinizde 1950 - 1965 yılları arasında Almanya’da üretilmiş eski siyah beyaz grundig televizyonlardan ya da aynı yıllarda üretilmiş eski ev eşyalarından varsa zengin olabilirsiniz! Bu televizyonların ve eski eşyaların içerisinde bulunan kırmızı civa cep telefonu sinyallerini kesiyor. İnsan sağlığı için büyük önem taşıyor. Pek çok insanının o yıllarda Almanya’ya gidip geldiğini biliyoruz. Elinizde bu tür televizyon ve eski eşya varsa bize ulaşın. Fiyatları 35 bin TL’den başlayarak 100 bin TL’ye kadar çıkıyor.”

Bazı Internet forum ve ilan sitelerinde siyah-beyaz televizyon arayanların ilanları dikkat çekiyor. Bir Internet sitesine verilen ilan şöyle:

‘Eski Grundig marka siyah beyaz TV. Ben bu eski TV'lerden 2 bin 500 TL'ye alıyorum. Elinde olan beni ‘ahmet4.... @hotmail.com’ ya da 0539 .....22 nolu telefondan ulaşabilir. Aradığım TV markası Grundig ama asıl TV'nin özelliği cep telefonu TV'nin üstüne koyunca ‘Şebeke yok’ yazıyor olması gerekiyor cep telefonunda... TV'nin içindeki parça yandaki resimde görülüyor kızıl cıva tüpün içerisinde açıklaması da bu yeter mi”
TÜBİTAK'ın yanıtı

TÜBİTAK Bilim Teknik Dergisi’nin Internet sitesinde, bir okuyucunun ‘Kırmızı civa’ ile ilgili sorusuna dergi yönetimi şu cevabı veriyor:

“Eldeki verilere göre, böyle bir kimyasal yok. Varlığına dair söylentiler, 1992 yılında ITAR-TASS adlı Rus haber ajansından kaynaklanan bir habere dayanıyor. Söylentilere göre, cıva tuzları yoğun radyasyona tabi tutulduklarında kırmızıya dönüşüyor ve güçlü bir füzyon bombası yapımı için elverişli bir malzeme haline geliyormuş. Söylentiler ABD Temsilciler Meclisi'nin bir alt komisyonunca araştırılmış ve asılsız oldukları sonucuna varılmış. Ancak söz konusu haberin ardından, uluslararası alanda uzunca bir süre, ‘kırmızı cıva’ satmaya yönelik teklifler dolaşmaya başlamış. Bu tekliflerin bazıları da, Irak'ın o zamanki yönetim organlarına yapılmış. İleri sürülen örnekler, kırmızı boyalı cıva imiş. Fakat bilindiği kadarıyla, bu ‘dolandırıcılık’ girişimlerinin hiçbiri başarıya ulaşamamış.”

Kaynaklar:
wikipedia.org
[2]kimyasanal.net
haber7.com


*********************



Pakistan'da Çıkan Deccal Gerçek mi?

Pakistan'ın Lahur Köyü'nde fakir bir dul kadının oğlu olan, babası kabileler arasında olan bir çatışmada ölmüş, çocuk tek gözlü doğmuş. İki kaşın arasında tek bir gözü var. Anası, bunu doğurduktan sonra korkunç şekli yüzünden bunu saklamış ve kimseye göstermemiş. Ta ki her dışarı çıkışında kadın, elbisesi ile yüzünü örterek dışarı çıkartıyordu.

Çocuk, büyüdü. İsmi [I]"Masum"
olan bu çocuktaki zeka fark edilince onu bir büyücü alıp büyüttü. Sonra cin ve şeytanlarla olan ilim ile uğraştı. O kadar namı yükseldi ki tüm Pakistan'da ismi yayıldı. Bir çok iyileşmeyen hastalıkları iyileştirdi çok harikulade olaylar yapıyor

Eğitimini bitirdikten sonra yüzünü açtı. Tek gözle milletin karşına cıktı. Millet, korkmaya başladı. Bir çok harikulade şeyler yapıyordu. Bunlardan bazıları: elini ateşe atıp yanmaması, taş ve cam yemesi, deniz suyundan içmesi, elini her cansıza işaret ettiyse yanına gelmesi, o cansızın hareket etmesi ve çağırmasına icabet etmesi, topraktan altın yapması vs. Korumasını ise bir kedi üstlenmiş.

Namı yayıldığında devlet bunu yakalıyor ve hapse atıyor; ama onu yakaladıktan sonra acayip olaylar oluyor. Hapishanedeki bütün polisler, korkudan ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çünkü her ne kadar kapıları üzerine kilitledilerse de kapılar kendilerinden açılıyor. En sonunda devlet, çaresizlikten bunu salıveriyor ve serbest bırakıyor.

Bu arada devlet, din adamları ve alimlerden yardim istiyor; ama hiç kimse, buna karşı bir şey yapamıyor. En sonunda devlet, bunu öldürmeye karar veriyor; ama hiç bir silah ona islemiyor. Devlet, alimlerden yardım isteyince; bir alim, hadislere dayanarak bunun Deccal olduğunu açıklıyor ve bir ara sonra kaybolacağı ve Horasan'a gidip oradan çıkacağını açıklıyor. Ama diğer alimler ise bunun Deccal değil de büyük bir büyücü olduğunu söylüyorlar. Gidip yakalandıktan sonra onun sihrini iptal edeceklerini söylüyorlar. Ertesi gün, bunun evine baskı yapıyorlar. Aynen olan oluyor. Masum kayıplara karışıyor ve nereye gittiğini kimse bilmiyor ....

Alimler ise onun Deccâl olduğunu açıklıyorlar ve bütün Pakistan gazeteleri, resmini yayıyor. Bu da yayınlanan resmi ve yazılan gazete. (Üstteki resim)

Şunu da açıklayayım; Pakistan'daki alimler, onun deccal olabileceğini söylüyorlar. Kaybolmuş; ama Horasan'da çıkacak. Şimdiki, son çıkısı değildir. Yine de yüce Allah bilir

Hz. Huzeyfe radıyallahu anh, anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

«Deccal çıktığı vakit beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ateş olarak gördüğü tatlı sudur; halkın su olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüne düş(meyi kabul et)sin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur.» Buhari, Fiten 26, Enbiya 50; Müslim, Fiten 105, (2935); Ebu Davud, Melâhim 14, (4315)

Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla inzar etti. Nuh Aleyhisselam ümmetini onunla inzar etti, ondan sonra gelen peygamberler de. O, sizin aranızda çıkacak. Onun hali sizden gizli kalmayacak. Rabbinizin tek gözlü olmadığı size kapalı değildir. O ise sağ gözü kör birisidir. Onun gözü, sanki (salkımdan) dışa fırlamış bir üzüm dânesi gibidir. (İki gözünün arasında ke-fe-re yani kâfir yazılmış olacaktır. Bunu her Müslüman okuyacaktır).

Buhari, Fiten 27; Müslim, Fiten 100-103, (169)-(2933).

Allah-u Teala müminlere Deccal'i tanıma imkanı sağlayacak ve onun oyunlarına karşı bir feraset ihsan edecektir. Enes (R.A.)'den rivayetle Efendimiz buyurur: [I]“Deccal'in iki gözü arasında kalın bir hatla belli olan (her mümine aşikâr) kâfirûn (yazısı) vardır. Sonra onu heceledi:Ke-fe-re."kaynak: gizliilimler.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimePtsi Eyl. 27, 2010 4:48 am


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 646309216_9013f6c950


Birde Peygamberimizin saçı- şerifleri diye bir resim gördüm
Bana alevi dedelerinden birinin saçı gibi geldi..baya uzundu
Onunda internet hurafelerinden olduğunu satır arasında yazmış olayım

Bu kanaat şahsıma ait
Biz Efendimizin bu kadar uzun saçının olduğuna ve mukaddes emanetler arasında böyle saçı olduğuna dair bilgiye sahip değiliz..
Eğer yanlışsak birileri düzeltirse memnun oluruz


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
davetci




Mesaj Sayısı : 9
Rep Gücü : 13
Rep Puanı : 4
Kayıt tarihi : 15/10/10
Yaş : 64
Nerden : Heidelberg / Almanya

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeC.tesi Ekim 16, 2010 10:10 am

günümüzde o kadar sahtecilik var ki ?
yukarıdaki saç örneği gibi uydurma ve hurafeler halk tarafından yaygınlaştırılmıştır.
bilhassa bilinçli ve kasıtlı olarak yayılmaktatır.

bunların yukarıdaki resimlerin ve hatta kıllarında yalan olduğu sabittir.ve göz boyamadan ileri gitmez...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeÇarş. Ekim 27, 2010 11:41 am


KABEDE DEV ADAMLAR..






Hangi görüntüde tavaf ediyorlar ? Şu iki görüntüyü demiyor musunuz ? Normal çarşıda çıkmış duvara bekliyorlar..

[url=
https://www.youtube.com/watch?v=vU9PGzvLuYc]https://www.youtube.com/watch?v=vU9PGzvLuYc[/url]


[url=
https://www.youtube.com/watch?v=ckFlDtzVV-k&feature=related]https://www.youtube.com/watch?v=ckFlDtzVV-k&feature=related[/url]


gördüğünüz o 3 DEV sandığınız insan yüksek bir yere çıkmış bekleyen kişiler..Siz diğer insanlar yürüdüğü için onları da hareket ediyor sanıyorsunuz ...
Aman hocam yav böyle biri uyduruyor sonra insanlar tahkik etmeden yayıyor sonra ehl-i imanla dalga geçiyorlar.....

Bir de böyle şeyleri Hocaefendi Hazretleriyle asla ilişkilendirmeyin , Hocaefendi Hazretlerinden bizzat siz duymadıkça veya bizzat duyandan aracısız siz duymadıkça da böyle söyleyenlere itimad etmeyin..


****************


bu videoyu göremedim izleyemedim lakin kısa süre önce kabe üzerinde esrarengiz görüntü diye yayınlanmıştı bir uydurma video.
[url=
http://haber.mynet.com/detay/ilginc-haberler/kabenin-uzerinde-esrarengiz-goruntu/530081]
http://haber.mynet.com/detay/ilginc-haberler/kabenin-uzerinde-esrarengiz-goruntu/530081[/url]

ve birçok kişide inanıp hayretler içind etsbih çekmişti subhanllah subhanallah ALLAH cc ım sen ne büyüksün gibi.
evet tesbih çekmede hayra vesile oldu ama yalan bir haberle inanan insanlar kendisi ile alay ettirdi.

https://www.youtube.com/watch?v=FU-p_optD3E
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
EyüP




Mesaj Sayısı : 80
Rep Gücü : 174
Rep Puanı : 28
Kayıt tarihi : 08/11/10
Yaş : 27
Nerden : İzmir

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimePtsi Ara. 13, 2010 1:30 am

Güzel Konu Paylaşım İçin Sağol.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Semanur
Özel Üye
Semanur


Mesaj Sayısı : 920
Rep Gücü : 2246
Rep Puanı : 18
Kayıt tarihi : 23/06/09
Yaş : 60
Nerden : İzmir'den

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeSalı Şub. 08, 2011 1:45 pm

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 17046_228024097615_191701882615_3242953_6799741_s

Bu bebeqin tedavisi için bu konuyu paylaşın arkadaşlar lütfen!
LÜTFEN
paylaşın!!!bunu görüpte kimseye göndermeyen insan değildir.eğer resimi
gördüğünüzde içiniz cız etmiyosa insanlığınızdan şüphe edin... Allahini
seven buNU forward etsin..yalvariyoruz !!NEKADAR FORWARD EDERSENIZ
AILESI COCUGUN BAKIMI ICIN PARA KAZANACAK... Resmi ekteki bebek ...


*******************

Vücudunda Arapça yazılar çıkan bebek

Bilimin açıklayamadığı bebek
Vücudunda farklı Arapça yazılar çıkan bebek, bilim adamlarını şaşkına çevirdi
Az
önce Ekşisözlükte gördüm, Rusya’da 1 yaşındaki bir bebeğin vücudunda
Arapça yazılar belirmiş. Türkçe kaynak olarak Mynet haberin sayfası
gösteriliyor. Mynette bir video var (ne dediklerini anlayamıyoruz zira
Rusça galiba) ama internette aratınca bir kaç yerde olaydan
bahsediliyor. Özetle çocuğun bacağında sırtında kırmızı lekeler çıkıyor
ve Arapça mesajlar belirmeye başlıyor. Örneğin “Allah” ya da “Mesajımı
insanlara iletin” gibi. Neden bahsettiğimizi görebilmek için alttaki
resimlere bakalım:

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Korpe%20bedeninde%20Quran%20ayeleri-1


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Korpe%20bedeninde%20Quran%20ayeleri-2


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Korpe%20bedeninde%20Quran%20ayeleri-3


Rusya'nın
Dağıstan Bölgesi'nde bulunan Mahaçkale'de yaşayan bir ailenin daha bir
yaşına bile gelmemiş bebeğinin vücudunda ortaya çıkan Arapça yazılar
ülkedeki günün en çok konuşulan konuları arasına girdi.

Doğduktan
iki gün sonra bebeğin vücudunda yazıların ortaya çıkmaya başladığını
söyleyen anne ve babası ortaya çıkışında bebeğe oldukça acı veren
yazıların kendilerini şok ettiğini açıkladı.

Genellikle Pazartesi
ve Cuma günleri farklı yazıların ortaya çıktığı belirtilen bebekte son
çıkan yazıda ise; "İşaretlerimi insanlara gösteriniz" yazdığı tespit
edildi. Doktorlar durumun görülmemiş bir vaka olduğunu belirtirken,
bilimsel bir açıklamasının da bulunmadığını söylediler.

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Bebek-yazi2




bildiğiniz üzere, rusya'nın evvelden beri islam dünyasına nüfuz etme çabaları vardır. bu meyanda islam konefarnsı örgütüne üye olmak için birçok girişimde de bulunmuştur. bence bu olay da bu durumun bir parçası. katolik inancında önemli bir yeri olan stigmata inancından ödünç alınan bir olayla karşı karşıyayız. bence bu bebek işkenceyle karşı karşıya kalmakta... ayrıca ruya nın ilerde bu bebek üzerinden mehdilik oyunalrı oynayacagnı düşünüyorum. bilindiği üzere, çin de düzenli olarak dalai lama seçmektedir tibet budistleri üzerinde hakim olmak için. bu olay hakkındaki yorumum bunlardan ibaret, çocuk için üzülmekte ve endişelenmekteyim...

a. çağlar deniz

**********************


Delikli Taş'tan geçen...


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Hacibektastaki1



Hacıbektaş ilçesine gelenlerin en çok ziyaret ettiği, Çilehane
bölgesinde bulunan Delikli Taş'ın içinden geçenlerin günahsız olduğuna
inanılıyor.


BU BİR HURAFEDİR!



************************


deccal çıktı hurafesi


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Deccal0lx7us2sg4wf



***************


"şu kadar mail yollamazsan" hurafesi

saçmalığın daniskası... bu gün geldi mailime...


<blockquote class="uncited">inanilmaz

ben bunahem inanıyorum hemde bu yazıyı yazan benım hayatımı anlatıyor
gercektende ınandırıcı bır sey ama

Ya ben böyle seylerle çok dalga geçerim ama bununla geçmeyin
çünkü sevdigim bi arkadasim gönderdi ben de uyguladim
gerçekten de oluyormus! Zaten denediginizde göreceksiniz!!! Assagidaki
kurallara kesinlikle uymalisiniz ! Hade iyi basarilar İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_e_wink

bu oyunu ciddiye al ve oyun bozuculuk yapma

biliyorum biraz sacma ama yoksa sana da göndermezdim, cünkü
ben baya saskinlik icinde kaldim.

oyonun sonunda güleceksin tabi, eger oyun bozuculuk yapmazsan.

onun icin herseyi sira sira okuman gerekiyo, asagiya bakmak yok, sira
sira.

oyunun ortasinda korkacaksin rahat dur ve devam oku. (bir isim
yazacak
olursan, emin ol ki, o kisiyi tansiyorsun) bu oyun 3 dakikani alacak
onun icin konsantra ol ve sorulari duygularina göre cevapla.

bana gönderen bu kisinin dilegi, 10 dakika sonra gerceklestigini söyledi.


yani simdi bir KAGIT ve bir KALEM al. unutma sira sira oku ve cevapla yoksa pisman olursun.

hizli bakma, yoksa hersey bozulur.

1) bir kagida yukardan asagiya 1-11´e kadar numarala

;>>
2.) 1le 2nin yanina herangi bir sayi yaz

3.) 3le 7nin arkasina degisik isimler yaz ama >> baska bir cinsiyetten.
unutma, asagiya bakma.

4.) 4,5 ve 6 nin yanina isimler yaz. (mesela aile veya arkadaslarinin isimlerini)

5.) 8,9,10 ve 11 cinin arkasina tanidigin sarki adlarini yaz

<BR>>>>>>>>

6.simdi bir dilek tut

simdiii gelelim aciklamalara:

1.) bu oyunu belirli kisilere devam anlat. kac kisiye anlatacagini yazdigin
kagitdaki,2 numaranin arkasinda yaziyor.

2.) 3ün arakasina yazdigin isim, cok sevdigin biri.

3.) 7nin arkasina yazdigi isim, sevdigin biri ama araniz olmuyor.

4.) 4ün arkasina yazdigin isim, kopamadigin biri.

5.) 5in arkasina yazdigin isimi cok iyi taniyorsun.

6). 6nin arkasina yazdigin isim, sana sans getiren biri senin ( luckystar
)in

7.) 8in arkasina yazdigin sarki adi, 3 numaradaki kisiyle ilgili.

8.) 9un arkasina yazdigin sarki adi, 7 numara icin.

9.) 10 numaradaki sarki sana cok bagli. (ruhun icin iyi geliyo )

10.)11inci sarki hayatla ilygili duygularini yansitiyor.

bu mesaji 10 degisik kisilere gönder ve diledigin dilek gerceklesecektir.
eger yapmazsan iyi olmaz, cünkü tam tersi olur ve 10 yil boyunca sansizlik yasarsin.

kopyala ve devam gönder.

eger
15 den fazla gönderirsen F6 ya bas, cünkü o zaman sevdigin kisinin ismi
büyük yazlmis bir sekilde göreceksin. korkunc degil mi?

DİKKAT; eğer bunu dikkate almazsan büyük aşkın senden nefret
edecek
ve sen 4000 gün olumsuzluklarla karsılaşacaksın!! 4 gün içinde seni
gerçekten seven birinden haber alacaksın!!!! zinciri bozduğun takdirde
ömür boyu olumsuzluklarla karsılaşacaksın (gerçekten) Bunun için bu
maili 11 kişiye gönder

*********************

</blockquote>
bazı günlerinin uğurlu bazı günlerinin de uğursuz sayılması


haftanın bazı günlerinin uğurlu
bazı günlerinin de uğursuz sayılmasıdır. Oysa İslâm'da günün güne
üstünlüğü yoktur. Günler, gün olması bakımından birbirinin aynıdır.
İnsan dilediği günde iş yapar. Dilediği zaman da seyahate çıkar. Akıllı
ve inançlı bir müslüman şu gün çalışmaz, şu gün işe başlamaz,
hurafelerine kanmamalıdır. Ama ne yazık ki halkımızdan bazıları bu
uydurmalara kanmaktadır.

Haftanın bazı günlerini uğurlu, bazı
günlerim uğursuz ve bazı günlerinde de çalışmayı günah saymak, uzmanlara
göre, yahudi ve hıristiyan adetlerinden geçmiştir. Gerçekten de
hıristiyanlar Salı gününü uğursuz, Pazar günü de çalışmayı günah
sayarlar. Yahudiler ise Cumartesi günü çalışmazlar.

Halbuki İslâm
dininde, sadece istirahat ve ibadet saatları dışında devamlı olarak
çalışmak tavsiye edilmiştir. Buna rağmen çalışmaktan en çok kaçar hale
de biz gelmişiz. Bir sürü hurafeye kanarak adeta haftanın günlerini
çalışmamak için parsellemişiz.

Günlere hurafeler o kadar karışmış
ki bazı günlerin hangi saatinde hangi iş yapılmalı veya yapılmamalı o
dahi tesbit edilmiştir. İşte böyle hurafe kitaplarından biri olan ve
"Seyyid Süleyman El-Hüseynî" tarafından kaleme alınan "KENZ'ÜL-HAVAS"
adlı kitaptan naklen M. Şemsettin (Günaltay) şu örneği veriyor.

Pazar gününe ait vakitler hakkında:

Saat
l: Güneş saatidir, bu saatte sevgi ve dostluk kabul olup kral ve
hükümdarlar nezdine girebilmek için dualar okumak ve yazmak
uygundur.Yeni elbiseler giymek münasiptir.

Saat 2: ZÜHRE (Venüs)e mahsus olan kötülenmiş bir saattir. Bu saatte hiçbir şey yapılmamalıdır.

Saat
3: UTARİT saatidir. Bu saatte yola çıkmak iyidir. Ayrıca insanların
kalp ve gönüllerim celbetmek ve bunlara benzer işleri yapmak için okuma
ve yazma saatidir.

Saat 4: AY saatidir. Bu vakitte bir şey alıp satmak iyi değildir. Hiçbir şeye yaramaz.

Saat 5: ZUHAL (Satürn)e mahsus bir saattir. Tefrika ve fitne çıkarma, arabozma ve düşmanlık yapmak için uygun bir saattir.

Saat
6: MÜŞTERİ (Jüpiter)ye nisbet edilen bir saattir. Bu saat kral,
hükümdar ve devlet erkanından ihtiyaç talebinde bulunmaya uygundur.

Saat 7: MERİH (Mars)a ait bir saat olduğundan uğursuzdur. Bu vakitte hiçbir şey yapılmaz.

Saat 8: ŞEMS (Güneş)a ait bir saittir. Bu vakitte her türlü hacetin karşılanması için çalışmak uygundur.

Saat 9: ZÜHRE (Venüs)e aitolup insanların kalp ve gönüllerini celbetmek için dua okumaya ve yazmaya uygun bir saattir.

Saat 10: UTARİT'e nisbet edilen bir vakittir. İyi ve salih olan her şeye uygundur.

Saat 11: AY'a ait güzel bir saat olduğundan o vakitte tılsım ve onunla ilgili şekilleri çizmek ve muska yazmak uygun olur.

Saat
12: ZUHAL (Satürn)'ün saati olduğundan bu saat en büyük uğursuzluk
getirir. Bu an zarar getirmekten başka bir şeye yaramadığından o saatte
herhangi bir işi yapmaktan sakınmalıdır...


******************


Çocuk Nasıl Olur, Ev Nasıl Alınır Öğrenin!


<blockquote class="uncited">Bugün Trabzon'dan gelen misafirleri
İstanbul'daki sahabilere götrdüm. Bunlardan biri de şimdi yerinde
olmayan Toklu Dede Mescidi (Ayatekla) haziresi idi. Burada iki sahabi
-ki birisi Hz. Peygamberin süt kardeşidir- Nimelceşten Toklu Dede,
devlet adamı ve seyyidler yatmaktadır.

Halkımızda bazı hurafeler
var. Bugün tekrar rastladım da paylaşmak istedim. Zamanında da
Şehzadebaşında görmüştüm ki temizlemişler bunları.

Şimdi efendim, bir mezar bulacaksın, ev istiyorsan istediğin kadar katı almak için üstüste taşları dizeceksin.
Daha detaylı istiyorsan evin odalarını da kroki halinde yapabilirsin; 3+1 4+1 gibi...

Araba istiyorsan araba resmi çizebilirsin kolayca...

Çocuğun mu yok?
Çözüm burada:
bir
beşik hazırlarsın, içine bebek koyabilirsin, ya da kundağa benzeyen bir
şey. Hazırlıksız gelmişsen de korkma sanada bir şeyler yaparız; taş koy
içine. Sallanırsa çocuk geliyor demektir. Ama bunun sakıncası var.
İleride "seni doğuracağıma taş doğursaydım" deme hakkı annenin elinde değildir artık. Çünkü o bir taştır zaten ;D ;D ;D

Başka isteğin varsa çaput bağla!

Ya
da al eline taşı istediğini söyle ve sur duvarına/türbe cami duvarına
yapıştırmaya çalış. TAbii bunun da hilesi var. Duvar aralarındaki
oyukları buldun mu milyardersin direk İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_e_wink

Hatta
mektup yazanlar vardı. Adam iki sayfayı doldurmuş. Araba resmi çizmiş.
ev istemiş hatta gaza gelmiş Ey Yüce Allah'ın sayısaldan 5+1 tutturayım
yazmış İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_e_biggrin İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_e_biggrin İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_e_biggrin

Kadını uyardım. Teyzeciğim bunlarla olmaz. Bebek bir beşiğe bağlı değildir, batıl inanç falan deyu.
Oradan bir kaç kişi, ya batıl inanç ama inanış işte vs. dediler.
Biliyorlar yanlış olduğunu ama...

Bugün Hıdrellez idi. Her tarafta böylelerini görmüşsünüzdür.


İşte makarnadan evler:

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 P5060129.th


Ahşap isteyen de var ;D ;D ;D

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 P5060130.th


Fakir Beşiği:

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 P5060131.th


Zengin Beşiği:

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 P5060134.th



Kundaktaki Bebek

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 P5060135.th

</blockquote>
****************************************


DİKKAT HURAFEDİR-

<blockquote class="uncited">1955’te, Kazablanka’nın biraz
dışındaki bir köyde yaşayan Zehra Ebu Talip adlı Fas’li kadın ilk
çocuğuna hamile kalır. Doğuma 48 saat kala büyük bir acı içinde kıvranan
Zehra hastaneye kaldırılır. Doktorlar, doğumun ancak sezeryanla
gerçekleşebileceğini anne adayına bildirirler. Bu konuşmadan hemen sonra
Zehra hastanede baska bir kadının sezeryanla doğum yaparken öldüğüne
şahit olur. Aynı durumun kendi başına da geleceği korkusuyla hastaneden
kaçar.

Devam eden günlerde, Zehra büyük doğum sancıları çeker ve
bebek halen anne karnındadır. Birkaç gün sonra bebek hareket etmeyi
keser ve acı diner.

Fas geleneklerine göre, bebek anne karnında
sırf annenin onurunu korumak için uyuyabilir. Zehra da bu mistisizme
inanır. Bebeğinin uykuya daldığına inanır ve hamileliği aklından silip
çıkarır. 3 çocuk evlat edinir, kendisine torunlar bahşedilir.



Aradan
çok uzun zaman geçer. Zehra 75 yaşına gelmiş ve acıları yeniden
başlamıştır. Evlatlıklarından biri bu durumdan endişelenir ve annesini
hemen bir uzmana, Rabat’a götürür. Doktor karın şişkinliğinin
yumurtalıktan kaynaklanan bir tümörden dolayı olduğunu düşünerek,
Zehra’ya ultrason çekimini uygun görür. Ultrason sonucunda kendisinin de
açıklayamadığı bir kütle olduğunu görür ve Zehra’yı bir radyograf
uzmanına havale ederek onun da fikrini almak ister. İkinci bir uzman
incelemesinden sonra karın bölgesindeki kireçlenmiş kütlenin 46 yıl önce
Zehra’nin hamile kaldığı bebeği olduğu anlaşılır.

Yumurtalar
anne karnında anormal bir yerde (ektopik) döllenmiştir. Büyüyen cenin
karın bölgesindeki plasenta’ya hayati organlarıyla tutunmuş ve bu
gelişimi devam ettirmiştir.

Doktorlar ceninin anne karnından
alınmasının ne kadar güvenli olacağı konusunda büyük bir sıkıntı
yaşarlar. Cenin yaklaşık 4kg ağırlığında ve 42cm boyundadır.

Operasyon
sonrasında ise ceninin tamamen taşlaştığı görülür. En şaşırtıcı olan
ise ceninin kendi hayati organlarını ve karın duvarını eritip diş
bölgenin sert bir cisim halini almasını sağlamasıdır.




Aradan
çok uzun zaman geçer. Zehra 75 yaşına gelmiş ve acıları yeniden
başlamıştır. Evlatlıklarından biri bu durumdan endişelenir ve annesini
hemen bir uzmana, Rabat’a götürür. Doktor karın şişkinliğinin
yumurtalıktan kaynaklanan bir tümörden dolayı olduğunu düşünerek,
Zehra’ya ultrason çekimini uygun görür. Ultrason sonucunda kendisinin de
açıklayamadığı bir kütle olduğunu görür ve Zehra’yı bir radyograf
uzmanına havale ederek onun da fikrini almak ister. İkinci bir uzman
incelemesinden sonra karın bölgesindeki kireçlenmiş kütlenin 46 yıl önce
Zehra’nin hamile kaldığı bebeği olduğu anlaşılır.

Yumurtalar
anne karnında anormal bir yerde (ektopik) döllenmiştir. Büyüyen cenin
karın bölgesindeki plasenta’ya hayati organlarıyla tutunmuş ve bu
gelişimi devam ettirmiştir.

Doktorlar ceninin anne karnından
alınmasının ne kadar güvenli olacağı konusunda büyük bir sıkıntı
yaşarlar. Cenin yaklaşık 4kg ağırlığında ve 42cm boyundadır.

Operasyon
sonrasında ise ceninin tamamen taşlaştığı görülür. En şaşırtıcı olan
ise ceninin kendi hayati organlarını ve karın duvarını eritip diş
bölgenin sert bir cisim halini almasını sağlamasıdır.

Söz konusu (sözde) haber arandığında hiçbir ciddi haber kanalında
yeralmadığını görürsünüz...İnternethaber bu tür uydurma haberlerin en
çok görüldüğü site oldu... Yani uydurmacılığıyla meşhur oldu....
İşin
garibi aynı haber yaklaşık bir yıl önce yayınlanmış olmasına rağmen
2.kez yayınlandığında daha önce yayınlandığı gibi bir notta
düşülmemiş... bu sitenin ne kadar gayrı ciddi olduğunu göstermeye
yeterde artar bile...

Ayrıca fasta öyle bir geleneğin olduğunun
kanıtı nedir..... Tabi fas gibi bir ülkenin geleneklerini kimse
araştıramaz... Başka versiyonlarında kadın resmi de var ve arap değil
büyük ihtimalle...
Ayrıca ektopik döllenmeyi araştırırsanız çok riskli ve kısa sürede alınmazsa ölüme götürecek tehlikede olduğunu görürsünüz


bir sağlık sitesinden alıntı..--------------------------
<blockquote class="uncited">Tüpün
içinde gelişimine devam eden embriyo bir süre sonra etrafındaki dokuyu
adeta "eritir" ve belli bir süre sonra bölgedeki damarlardan birinin ya
da birkaçının yırtılması sonucu kanama başlar. Dış gebeliğin en büyük ve
hayati tehlikesi bu kanamadan kaynaklanır. Bu kanamayı durdurmak ve
hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak için sıklıkla ameliyat gerekir.
Günümüzün
erken tanı ve tedavi yöntemleriyle hastanın erken dönemde başvurması
koşuluyla dış gebelik henüz iç kanamaya yolaçmadan tanınmakta ve tedavi
edilebilmektedir. Dahası erken tanınan dış gebelikte fallop tüpünün
tümünün alınması yerine korunması da mümkün olabilmektedir.
Dış
gebeliğin belirtileri aşamalar şeklinde değerlendirilebilir. En erken
aşamalarda dış gebelik hiçbir belirti vermez. Normal bir gebelik gibi
adet gecikmesi olur ve gebeliğin diğer belirtileri de olabilir. Ancak
kısa zamanda gebeliğin büyümesiyle birlikte tüp gerilmeye başladığı
andan itibaren hastalarda "müphem" ağrılar olur. Bu müphem ağrılar
duyarlı bir hastanın doktora başvurmasını sağlar ve en erken dönemde
tanı koymak mümkün olabilir.
Gebelik ilerledikçe bu ağrılar
şiddetlenir. Bunun da nedeni embriyonun tüpün içinde büyümeye devam
etmesi ve gerilmeye bağlı olarak ağrı uyandırmasıdır. Bu aşamada
başvuran bir kadında da henüz tüp yırtılmadan tanı koymak ve tedavi
etmek mümkündür.
Gebelik daha da ilerlediğinde gebeliğin yerleştiği
tüp gerginliği daha fazla kaldıramaz ve bir yerinden yırtılır. Yırtık
giderek büyür ve bölgedeki damarlardan karıniçine kanama başlar. Bu
dönemde hastanın şikayetleri de değişim gösterir. Artık ağrının yerini
kan kaybına bağlı belirtiler almaya başlar. Oluşan kan kaybının
miktarına göre hafif başdönmesinden bayılmaya ve çok ileri dönemlerde
kan kaybına bağlı şok gelişimine bağlı belirtiler görülür. Yırtılma
sonrasında gebelik ürününün gelişimi durduğundan kandaki gebelik
hormonları da hızla azalır ve hormon desteğini yitiren endometrium
(rahim iç tabakası) vajinal kanamayla birlikte dökülmeye başlar.
Ne
yazık ki tüm dünya genelinde dış gebelik, kadının şikayetlerini gözardı
etmesi veya eşinin doktora götürmemesi nedeniyle en sık bu aşamada
yakalanabilmektedir
</blockquote>
**********************


Çanakkale de Çekildi Denilen Resimlerin Sırrı Çözüldü


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Dzeltlmfa0



Çanakkale Savaşı'nın simgesi haline gelen yırtık kıyafetli,
ayakkabısız iki Mehmetçiğin yer aldığı fotoğrafın sırrı ortaya çıktı..


Simge Mehmetçikler' Çanakkale Savaşı'na katılmamış


O fotoğraf 1930'da çekilmiş


ÇANAKKALE Savaşı'nın simgesi haline gelen, yırtık elbiseli ve
ayakkabısız Mehmetçik fotoğrafın sırrı çözüldü. Fotoğraftaki kişilerin
Bolu'nun Elmalık Köyü'nden İbrahim Bayseç ile Niyazi Yıldırım oldukları,
İzmir'deki Çiğli Havaalanı'nda 1930'da işçi olarak çalışırken Alman bir
pilot tarafından fotoğraflarının çekildiği ortaya çıktı.


CHP Bolu İl Teşkilatı'nın geçen yıl bastırdığı afişlerde babasının
fotoğrafını görünce şaşıran 65 yaşındaki Seyran Bayseç, "Babamın o
fotoğraf ile savaşın simgesi haline geldiğini öğrendim. Ancak babam 1911
doğumlu. Yani Çanakkale Savaşı başladığında 4 yaşındaydı.


O fotoğraf babam Çiğli Havaalanı'nda işçi olarak çalışırken
çekilmiş" dedi. Çanakkale Savaşı'nın simgesi olarak partilerin, dernek
ve odaların, birçok resmi ve özel kurumların afişlerinde kullandığı
fotoğrafta yırtık kıyafetleri, ayakkabısız halleriyle gazete ve
televizyonlara konu olan, Çanakkale Savaşı'nda vatanı için savaşan
askerler lanse edilen kişilerin Bolu'nun Elmalık Köyü'nde oturan İbrahim
Bayseç ile Niyazi Yıldırım oldukları ortaya çıktı. Bayseç ve
Yıldırım'ın, İzmir Çiğli Havaalanı'nda işçi olarak çalışırken bir Alman
pilota poz verdikleri, pilotun torununun geçen yıllarda fotoğrafı
internette satışa çıkarması üzerine fotoğraf Çanakkale Savaşı ile
simgeleşti.


CHP AFİŞİNDE BABASINI GÖRDÜ



CHP Bolu İl Teşkilatı'nın seçim propagandası çalışmaları kapsamında
bastırdığı afişlerde babasının fotoğrafını görünce şaşıran 3 çocuk
babası müteahhit Seyran Bayseç, partiye giderek fotoğrafı nereden
bulduklarını sordu. Fotoğrafın Çanakkale Savaşı'nın simgesi olduğu
cevabını alınca şaşkınlığı artan Seyran Bayseç, "Babam Çanakkale
Savaşı'nda 4 yaşındaydı. Nasıl böyle bişey olabilir?" diyerek
şaşkınlığını söyledi.


FOTOĞRAF ÇİĞİLİ HAVAALANINDA ÇEKİLDİ


Bolu Dağı eteğinde bulunan Elmalık Köyü'nde yaşayan Seyran Bayseç,
babasının 1982'de, Niyazi Yıldırım'ın ise 1994'te köyde hayatlarını
kaybettiğini söyleyerek, fotoğrafın öyküsünü şöyle anlattı:"Babamın o
dönemde 4 yıl süren askerliği yapmak üzere gitmesinden yaklaşık 1 yıl
önce yani 1930 yılında İstanbul- Ankara tren hattını döşemek için bizim
köye Alman bir ekip gelmiş. Köyde 2-3 ay kalmışlar. Ancak Bolu Dağı'nı
geçemeceyeceklerini anlayınca vazgeçmişler. Köyden giderken de `Bizimle
çalışmak ister misiniz?' diyerek 12 kişiyi yanlarında götürmüşler.
Onların içinde babam ve fotoğrafta yanında bulunan Niyazi Yıldırım da
varmış. Çiğli Havaalanı'nda çalışmışlar. Ancak, paralarını alamamışlar.
10 kişi köye dönmüş. Babam ve Niyazi amca da 6 ay çalıştıktan sonra
paralarını alamayınca köye dönmek için şantiyeden çıkmışlar. O sırada
bir Alman pilot fotoğraflarını çekmiş. Babam ve Niyazi amca köyümüze
ancak bir ayda gelebilmişler. Babam sağken, bize bu fotoğraftan söz
ederdi. `Bir Alman bizim fotoğrafımızı çekti' derdi."



"YANLIŞI DÜZELTMEK İÇİN ÇALIŞTIM"


Çanakkale Savaşı'nda babasının 4 yaşında olduğunu kaydeden Seyran
Bayseç şöyle devam etti:"Benim babam Çanakkale harbine katılmadı. Parti
afişinde babamın fotoğrafını görünce, bu yanlışlığı düzeltmek için çaba
harcadım. Bir televizyon programına katılmak istedim. Ancak, programa
kabul edilmedim. Bana fotoğrafın bu şekilde kullanılması nedeniyle
mahkemeye başvurmamı söylediler. Ben de `Neden mahkemeye başvurayım?'
dedim. Ben babamın fotoğrafının bu şekilde kullanılmasından rahatsız
değilim. Ancak bunun doğrusunu da ortaya çıkarmak istiyordum.
Genelkurmay Başkanlığı'ndan babamın nasıl bir asker olduğunun ortaya
çıkarılmasını istedim. Böylece, o fotoğrafın Çanakkale harbinde
çekilmediğini kanıtlayacaktım. Çünkü babam İzmir'den geldikten kısa bir
süre sonra askere gitti. Askerliği'ni Siirt'te yaptı. Orada `Dersim
ayaklanmasının' bastırılmasında görev aldı. Babam, başarılı bir askerdi.
Hatta 4 yıl sonra askerden gelince Bolu Alay Komutanlığı'nda
başarısından dolayı mükafatlandırılmıştı. Niyazi amca da babamla aynı
dönemde yaptı askerliğini. Ama bildiğim kadarıyla o Adapazarı'nda
yaptı."Annesi ve babasının birlikte çekilmiş fotoğrafını gösterip, iki
fotoğrafı karşılaştıran Seyran Bayseç, "Babam iki fotoğrafta da aynı
pozu vermiş. Bu iki fotoğrafa baktığınızda, o fotoğraftaki kişinin babam
olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz" dedi.



Alıntı

****************************

Cep'ten Hurafe Mesajları


DİKKAT HURAFEDİR!


MUHAMMED AHLAKI HZ SÜLEYMAN SAADETİ HZ EYYUB SABRI HZ YUSUF
GÜZELLİĞİ HZ HAMZANIN CESARETİ HZ ÖMERİN ADALETİ VE 124 BİN PEYGAMBERİN
DUASI SENİNLE OLSUN BU MESAJ HACDAN GELİYOR 10 KİŞİYE YOLLA BU AKŞAM
MUCİZE İLE KARŞILAŞACAKSIN ALLAH RIZASI İÇİN DENE...



******************************


bir başka hurafe...

cepten...


<blockquote class="uncited">Ya-Kayyum
Ya-Mecid
Ya-Vacid
Ya-Vahid
Ya-Ehad
Ya-Samed
Ya-Kadir
Ya-Melik
Ya-Rahman
Ya-Rahim

Allah hiç bir zaman yanıltmaz bu mesajı 9 kişiye gönder yarın güzel haber alırsın eğer göndermezsen
şanssızlık 9 sene seni bırakmaz erteleme bunlar Allahın isimleridir (Allah adı geçti göndermek zorundayız)

********************

Microsoft'tan gönderilmiş -gibi- SPAM mesaj


Microsoft'un mesaj gönderene çil çil para ödediğini iddia eden SPAM mesajı uzun bir aradan sonra tekrar sahnede...

-----------------------------------

Bir zamanlar, Microsoft'un özel bir çalışma yaptığını ve size gelen
e-posta mesajını ilettiğinizde size para ödeyeceğini belirten SPAM mesaj
internette çılgınlar gibi dolaşıyordu. Hemen hemen her dile (bu arada
Türkçeye de) çevirilen bu mesaj şimdi tekrar dolaşmaya başladı.


Mesaj ilk ortaya çıktığı 2006 yılında Microsoft'tan Charles S.
Bailey tarafından gönderilmiş gibi görülüyordu. Yeni SPAM mesajında ise
yerelleşme söz konusu. Mesaj artık Türkiye'den bir matematik
öğretmeninden gelmiş gibi görünüyor, mesajın doğruluğunu onaylayan ve
Microsoft'tan çuvalla para kazandığını iddia eden ise Bilkent
Üniversitesindenmiş gibi yazılıyor. Bunun dışında 2006 yılında
yayınlanan mesajla içerik tamamen aynı. Ve elbette yalan.


Mesaj değişik yollardan yayılıyor, örneğin size de bu hafta içinde
bir arkadaşınızdan gelmiş olabilir. Peki ne yapılmalı? İlk iş olarak
mesajı hemen silin ve gönderen arkadaşınızı da uyarın, bir daha böyle
yalanlara kanmasın.


İşte söz konusu mesajın içeriği


Tekrar dolaşmaya başlayan SPAM mesaj metni aşağıdaki gibi görülüyor.


Eğer doğru ise süper değilsede kayıp yok. Umarım doğrudur. Denemesi
bedava nasıl olsa. Normalde bu tarz haberleri iletmiyorum, ama bu haber
iyi bir arkadaşımdan, avukat olan arkadaşımdan geliyor ve iyi bir fırsat
gibi görünüyor. O, doğru diyorsa gerçekten doğrudur. En azından insanı
kaybedecek bir şeyi yok. Bana şunları anlattı: avukatım ve yasaları
biliyorum. bu bir gerçek. Aldanmayın, aol ve intel, aynı pepsicola`nın
kısa süre önce general elektrik ile yaptığı gibi, mahkeme karşısına
çıkmaktan ve milyonluk tazminatlardan korktukları için sözlerini
tutuyorlar. Sevgili arkadaşlar lütfen bunu bir şaka olarak görmeyin.
Bill Gates şu an servetini dağıtıyor. Buna karşılık vermezseniz ileride
bunun için pişman olabilirsiniz.


Windows hala en sık kullanılan program. Microsoft ve aol şu an bu
metin ile bir deney yapıyorlar (e-mail beta test). Bu maili
arkadaşlarınıza gönderdiğinizde microsoft iki hafta boyunca izini
sürebilir ve sürecektir. Bu maili ileten her kişi için microsoft 245
euro ödeyecektir.Bu maili gönderdiğiniz ve bunu devam ileten her kişi
için microsoft 243 euro ödeyecektir. Bu maili alan üçüncü kişi için ise
microsoft 241 euro ödeyecektir. Iki hafta sonra microsoft size posta
adresinizi teyit etmeniz amacıyla size ulaşacaktır ve size bir çek
gönderecektir.


Saygılarımla,


--- Türkiye'den bir kişinin iletişim bilgileri, isim vs. ---


Microsoft'un daha önce bu konuda yaptığı açıklama


Kamuoyunu, son günlerde Microsoft ile ilgili olarak İnternet
ortamında yoğun biçimde dolanan ve gerçeği yansıtmayan e-posta mesajları
konusunda bilgilendirmek amacıyla, bu açıklamayı yapma gereği
duyuyoruz.


Özellikle son birkaç gündür yoğunlaşan söz konusu mesajlarda,
Microsoft’un bir deney yaptığından ve mesajı başka adreslere ileten
(forward eden) kişilere para ödeneceğinden söz edilmektedir.


İlgili mesajın doğruluk payı yoktur. Microsoft Corporation söz
konusu e-postada iddia edilen bir çalışma içerisinde kesinlikle
değildir. Aksine Microsoft, yemleme ile küresel mücadele girişiminde
tüketicileri eğitmek, suçluların yasal takibini sağlamak ve yemleme
tehdidine karşı teknolojiler geliştirebilmek için yasal merciler, çok
sayıda sektör ve hükümetle bir arada çalışmaktadır.


“Hoax” adı da verilen bu tür mesajlar, “virüs, ödül, yardım, vb.”
konulardaki asılsız içerikleriyle heyecan yaratarak kullanıcıların
zamanını boşa harcamalarına neden olmaktadır. Bu yöntem ayrıca, yoğun
mesaj zinciri içinde geçen e-posta adreslerini ele geçirerek, daha sonra
kullanıcılara istekleri dışında mesajlar göndermeyi amaçlayan kötü
niyetli kişiler tarafından da yaygın biçimde kullanılmaktadır.


Kullanıcıların kötü niyetli e-posta mesajları ve bilgi sızdırma
girişimlerine karşı korunmalarına yönelik önerilerimizi ekte
bulabilirsiniz. Durumu kamuoyuna açıklama konusundaki hassasiyetimize
gösterdiğiniz anlayış için teşekkür eder, iyi çalışmalar dileriz.


Saygılarımızla,


Microsoft Türkiye

*********************

Meyveli yoğurdun perde arkası


Televizyonda yayınlanan bir meyveli yoğurt reklâmı insana “bu kadar
da olmaz” dedirtiyor. İşte Ayşe Özgün’lü “ikna edici, rahatlatıcı”
yoğurt reklâmında gizlenen gerçekler…


“Pinokyo” Ayşe Özgün


Televizyonda yayınlanan bir meyveli yoğurt reklâmı tüylerimi diken
diken etti. Senaryoya göre, “ikna gücü yüksek, aydın, güvenilir” Ayşe
Özgün yoğurt fabrikasına gidiyor. Büyük bir medeni cesaretle kafasındaki
bütün soruları fabrikada çalışan, beyaz önlüklü, “güvenilir bir uzmana”
soruyor. Uzman temiz, güler yüzüyle içimizi rahatlatacak cevaplar
veriyor. Biz de hemen markete koşuyor, çoluğa çocuğa eşe dosta meyveli
yoğurtlar alıyor, bunların ne kadar şifalı şeyler olduğunu düşünerek
yanaklarımızın sağlıktan pembeleşmesini bekliyoruz.


Ama olmuyor. Yanaklar bir türlü pembeleşmiyor. Çocukların yüzü gittikçe soluyor.


Bu meyveli yoğurtlar – ya da üreticinin verdiği isimle meyveli
peynirler ya da zekâ küpleri – çocuklara sağlık, şifa veremez çünkü
içleri “kötü” şeylerle dolu.


Şeker: Çocukların “obez” olmasının en büyük sorumlusu şeker. Jelibon
vücutlu bu kadar küçük çocuk, delikanlı, genç kız varken, neden hala
onlara şeker yedirmeye devam ediyoruz? Mis gibi, “şekersiz” koyun,
manda, keçi yoğurtları, kaymaklı-kaymaksız yoğurtlarla dolu bir ülkede,
yoğurdun anavatanı sayılan bir yerde yaşıyoruz.


Şekerin insanları nasıl obez yaptığını “Kolesterol Masalları”
kitabının yazarı Shane Ellison çok güzel açıklıyor. Ellison ile yapılmış
röportajdan şekerin vücudu bozma mekanizmasını okuyabilirsiniz.


Boya: “Peki, bu yoğurtlar nasıl bu kadar renkli oluyor?” diye
sorduğunda, uzman “Biz meyveleri tazeyken alıp donduruyoruz da ondan,
aynı evdeki gibi” cevabını veriyor. O sırada derin dondurucusundan pembe
renkli, üzerinde dumanı tüten donmuş meyveleri gösteriyor.


Büyük yalan! Meyveli yoğurtların parlak, albenili renkleri, aynı
duvarınızı boyatacağınız rengi seçtiğiniz pantone kataloğu gibi, renk
kataloglarından seçiliyor. Renklerin birkaç tanesi ile yoğurt denemesi
yapılıyor. Bu boyalar, bizzat ürünün tüketicisi olacak minik çocuklara
gösterilerek hangisini beğendikleri soruluyor.


İsterseniz evde bir deneyin. Önce bir meyveyi dondurun. Onu koyu bir
yoğurtla karıştırın, bir hafta bekletin. Bakalım rengi fosforlu pembe
olacak mı? Yoğurt şirketleri meyve püresi yapan başka şirketlerden
“aylar önce” ezilmiş, püre haline getirilmiş, büyük ihtimal rengi kaçmış
meyve ezmeleri satın alıyorlar.


Parfüm: Piyasada aroma denen şeylere “parfüm” demeyi tercih
ediyorum. Çünkü insan aromanın doğal bir şey olacağını zannediyor. Oysa
bu tür gıda ürünlerinde kullanılan çoğu parfüm, laboratuarda üretilen
kimyasal kokular. Yani, boynunuza sürdüğünüz parfüm de, yoğurdun
içindeki parfüm de aynı şekilde üretiliyor.


Ekşimiyor: Reklâmdaki sorulardan biri de “Bu yoğurtlar nasıl bu
kadar uzun ömürlü oluyor?”. Uzun ömürlü olması bir marifet değil, tam
tersine yoğurdun öldürülmüş bir yoğurt olduğunu gösteriyor.


Yoğurdun makbul olanı, ekşiyebilen yoğurttur. Sütün mayalanmasına
sebep olan bakterilerin yaşadığını, yoğurdun canlı olduğunu gösterir.
Buzdolabında 1 ay durduğu halde ekşimeyen yoğurttan bir fayda
beklemeyin.


Bu sömürgen kurtlar, yok çocuğun zekâsını artırıyor, yok vitamin
depolatıyor, yok boy uzatıyor diyerek ana babaların dişinden tırnağından
arttırdığı paralarla pahalı ve “kötü” yoğurtlar almaları için
çabalıyorlar.


Her taşın altından çıkan uluslararası şirketler yoğurt ülkesinde
bize yoğurt satıyorlar. Bu şirketlerin kötü yoğurtlarına merak
saldığımız için köy yoğurtlarımızın, manda sütlerinin, hakiki manda
kaymaklarının alıcısı kalmıyor.


Kendi meyveli yoğurdunuzu kendiniz yapın


Etrafımızda meyve de, yoğurt da bol. Hangi mevsimdeyseniz, şeftali,
kayısı, çilek, vişne, armut, muz gibi meyveleri doğrayın, yoğurtla
karıştırın. Çocuğunuz ille de tatlı olsun isterse biraz pekmez veya bal
ilave edin. Anadolu’da “saksağan beyni” isimli bir tatlı yapılır:
Yoğurdun üzerine biraz pekmez koyar, karıştırırsınız, afiyetle yersiniz.



Çocuğunuzun gerçekten sağlıklı olması için gerçek süt, gerçek yoğurt


Karadenizli bir tanıdığım köyde geçen çocukluğunda babaannesinin
verdiği değerli hediyeyi unutamıyor: Babaanne ineğini sağar sağmaz, ılık
sütünden içirtirmiş.


Çayırlarda gezinerek, otlayarak yaşayan mutlu ineklerin sütünün son
derece şifalı olduğu artık birçok uzman tarafından dile getiriliyor.
Hatta, mutlu ineklerden sağılmış güzel sütlerin pastörize edilmeden
içilmesini savunuyorlar. Sütün kutuya girmeden önce maruz kaldığı
pastörizasyon ve homojenizasyon gibi işlemler onu öldürüyor (İlgili
bilgi için tıklyınız)


Çocuğunuzun gerçekten sağlıklı olmasını istiyorsanız onu market
yiyeceklerinden uzak tutun. Gerçek süt ve gerçek yoğurt yedirebilmenin
yollarını arayın.


-iyibilgi'den alıntıdır-

****************

Şeriatın gerçek yüzü!'

Geçen yıl internette aylarca dolaşan bir görsel sunumda, İran'da
hırsızlık yapan bir çocuğun kolunun kamyon tekerleği altında ezildiği ve
bu vahşetin tüm topluma izlettirildiği ifade ediliyordu. 'Şeriatın
gerçek yüzü' ismiyle dolaşan bu görüntülerin daha sonra gösteri yaparak para toplayan bir baba oğula ait olduğu ortaya çıktı.


Küçük hırsıza inanılmaz ceza !

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 112933


İran'da hırsızlık yaparken yakalanan küçücük çocuğa akıl almaz bir ceza uygulandı. 15 Eylül 2007 14:31

Küçük çocuğun kolu üzerinde 1 tonluk taksi geçti.

Çocuğun çığlıkları fotoğraflara böyle yansıdı.

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 112934


İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 112936




internette her görülen haber doğru değildir.

haberin yayınlandığı yer...

http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=281936
</blockquote>
</blockquote>
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeSalı Şub. 08, 2011 2:46 pm

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 %C3%B6r%C3%BCmcekadam.kucukresim
Diyanet İşleri Başkanlığı logosu taşıyan kitabın aslında asparagas bir internet haberi olduğu anlaşıldı…
*************

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 19990709-armstrong

stronot Neil Armstrong’un ayda ezan sesi duymasından sonra kahirede
aynı sesi duyup şaşırarak müslüman olduğu hakkında belge yoktur. Ünlü
insanlar müslüman olun veya olmasın İslamiyet gerçeğini etkilemez.
(http://www.muslimedia.com)
********************
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeC.tesi Mart 05, 2011 12:05 am

Mel Gibson Müslüman Olmuş !!!


https://2img.net/r/ihimizer/img143/9139/...0wmjd0.jpg

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Gibson0wmjd0



Ünlü aktör Mel Gibson geçtiğimiz günlerde Beverly Hills Musluman Merkezi
(The 90210 Center For Islam) onunde yaptigi basin aciklamasinda bir
sure once musluman oldugunu acikladi. "'Isa'nin Aski' filminden sonra
Hiristiyanlarin tepkisini cekmek istemedigim icin musluman oldugumu
aciklamadim. Ama artik icimdeki Islam askini gizli tutmam mumkun degil."
seklinde konustu. Bir sure Islami bilgisini cesitli ulkelerdeki
medreselerde gelistirdikten sonra sinema kariyerine devam edecegini
aciklayan 50 yasindaki aktor, su anda yonetmenligini yapacagi ve
basrolunu oynayacagi ve Hamza'nin hayatinin konu edilecegi "Allah'in
Kilici" isimli filmin senaryosu ustunde calismakta oldugunu belirtti.
"Dimension Films, ve Sony Pictures ile filmin finansmani konusunda
gorusuyoruz. Insallah 1-2 sene icinde cekimlere baslariz." dedi.


Bir film setinde uzaktan kulagina gelen ezan sesinin etkisi ile Islam'i
arastirmaya basladigini belirten Gibson, Islam'in tevhidi evren
anlayisinin kendisini etkiledigini belirtti. Daha sonra ogle namazi icin
gazetecileri Beverly Hills Musluman Merkezi Camii'ne davet eden Gibson,
kamet getirirken poz verdi.


******************


gazetenin adı: the daily herald of pasadena (bu isimle bir gazete yok)
friday june 2nd, 2006 (2006 dan beri herkes duymuş olmaz mı idiydi?)
Mel Gibson'ın samimi bir katolik olduğunu biliyorum.
ayrıca, "isanın çilesi filmini çekerken müslüman olduğumu açıklamadım,
hristiyanların tepkisini çekmemek için..." böyle bir sözü söyleyen, daha
sonra müslüman olduğunu niye söyler ki?
zaten "Allahın kılıcı" diye bir film çekeceklerini söylüyor. film
hazırlığından çekilen bir fotografı çekip, altına hazır metin
yerleştirmişlerdir.

ayrıca birkaç yerde aynı düşüncede olanlar da var...


http://www.islamicboard.com/general/134290329-famous-actor-gibson-converts-islam-reality.html
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6150
Rep Gücü : 14991
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeC.tesi Ekim 20, 2012 5:22 am

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 552610_388583901200133_852046424_n


Suudi
Arabistan'da dev bir insan iskeleti bulundu. Normal insanlar iskeletin
yanında cüce gibi duruyorlar. İddiaya göre bu iskelet Kur'an da geçen ve
irilikleriyle tanımlanan "Ad Kavmi'ne" ait. İşte fotoğrafın yeraldığı
internet sitesi ve hakkındaki bilgiler...
Normal insanlar iskeletin
yanında cüce gibi duruyorlar. İddiaya göre bu iskelet Kuran da geçen ve
irilikleriyle tanımlanan Ad Kavmine ait
.

Kuranda Ad kavminden olan kimselerin çok iri ve kuvvetli olduğu
belirtiliyor. Ad kavmi, zulmeden bir kavme dönüşünce de Allah onları
helak etmiştir.

Diyanet işleri eski Başkanı Süleyman Ateş,
iddiayı doğruluyor.. Vatan Gazetesi'nin bu konudaki sorusunu
cevaplandıran Ateş şunları söylüyor:

"Evet, Kuran'da Ad
kavminden olan kimselerin çok iri ve kuvvetli olduğu belirtiliyor. Ad
kavmi ulmeden bir kavme dönüşünce de Allah onları yok etmiştir."

"Âd (kavmi)ne gelince: Onlar yeryüzünde haksız yere büyüklük
tasladılar ve "Kuvvetçe bizden daha güçlü kimmiş!.." dediler. Onlar
kendilerini yaratan ALLAH'ı -ki o, bunlardan pek kuvvetlidir- hiç
düşünmediler mi? Onlar bizim mu'cizelerimizi bilerek inkâr ediyorlardı".


Fussilet Süresi 15

*****

Güzel
photoshop. Resimdeki yer ve insanların Suudi Arabistan ile bir alakası
yok. Yolda meydana gelen göçme ile ilgilenen insanlar sanki oraya
photoshopla eklenen iskeletlerle ilgileniyorlarmış gibi gösteriliyor.
Muhtemelen Güneydoğu Asya.
iki kafatasıda aynı İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Blank Kırılan noktalardaki hatlara dikkat edin.. Mekan başlı başına bi faUL-berbat bir fotoşop

lçüler
uzaklık yakınlık yüksekilk alçaklık erkekelerin ayaklarının
görünmememsianlaşılan iskelşetin biri yoldan geçenlere kafa atıyordu


iki
kafatasına dikkat ederseniz aslında tek bir kafatası olduğu
farkediliyor. burnun solu, sağ göz çukurunun sol üst köşesi ve alın
bölgesinin orta solundaki kırıklar iki kafatasında da aynı..binlerce(belki
daha çok) yıl önce ölen bir insanın kemiğinin hala yeryüzüne bu kadar
yakın olması düşündürücü değil mi sizce ? o kadar sürede milyonlarca ton
toprak yığılması lazım üzerine normal koşullarda.

rabistan bu kadar yeşil olamaz bence. kaldı ki kıyafetler de hiç arabistan kıyafeti değil
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6150
Rep Gücü : 14991
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Empty
MesajKonu: Geri: İnternet Hurafeleri-Balonları +16   İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 Icon_minitimeC.tesi Şub. 23, 2013 12:36 pm


Zemzem Suyunun Sahte 'Mucizesi' - evrimagaci.org







<blockquote class="tr_bq">
Blog sahibinin notu: </blockquote>

<blockquote class="tr_bq">
Daha önce, Arşivlemesem Olmazdı'nın konuyla ilgili arşivledigi haber suydu: "Zemzem suyu kristallerinin sırrı çözüldü- Haber7" </blockquote>

<blockquote class="tr_bq">
Haber7.com vb. sitelerde aşağıdaki ithamlara cevap gelirse, arşive eklenecektir.</blockquote>

Şimdiki yazının kaynağı: http://evrimagaci.org/fotograf/44/3117/



İnternet Hurafeleri-Balonları  +16 17366020


Son zamanlarda internette sıklıkla, inanç tüccarlarının pohpohlamaktan pek hoşlandıkları sahte bir haber dolaşıyor: "Alman ve Japon bilim insanları, zemzem suyunun mucizevi olduğunu ispatlamış" güya.
Elbette ki bu iddia, komik bir saçmalıktan ve boş bir hayalden fazlası
değil. Zira haberdeki dayanakların ve şahısların hiçbiri bilimsel
temellere dayanmamakta.
İzah edelim:






Öncelikle, "zemzem suyu"ndan başlayalım. Ekim 2005 yılında İngiliz
Besin Standartları Ajansı'nın yaptığı araştırmaya göre Suudi
Arabistan'dan kaçak olarak çıkarıldığı anlaşılan zemzem suyunda son
derece zehirli olan arsenik elementinin tehlike limiti olarak kabul
edilen 0.01mg/L (10 mikrogram/litre) değerinden 3 kat fazla arsenik
bulunuyordu. Benzer şekilde, Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği 50
miligram/litrelik maksimum nitrat oranına kıyasla tam 3 kat nitrat
tespit edilmiştir. Öncelikle, "kaçakçı sahtekarlar arsenik ve nitrat
katmışlar" şeklinde bir savunmayla geçiştirilen bulguların, Mayıs 2011
yılında BBC'nin yaptığı bir araştırma sonucunda, gerçek zemzem
kuyularından çıkan suların da aynı derecede zehirli olduğunun
keşfedilmesiyle gerçekliği ispatlandı.

Üstelik Dünya Sağlık Örgütü'nün 2001 yılında yayınladığı 50
mikrogram/litre sınırı, yapılan daha kapsamlı araştırmaların
sonuçlarından ötürü 2011 yılında 10 mikrogram/litreye çekilmiş olmasına
rağmen halen Suudi Arabistan başta olmak üzere, zemzem suyunun
tüketilebildiği çevre ülkelerde güncellenmemiş ve kabul edilmemektedir.
Bu şekilde, yasal olarak ve "insanların suyu kutsal olarak görmesi"
bahanesi arkasına sığınarak, zemzem suyundaki zehir halka
pazarlanabilmektedir.




Farklı kurumların yaptığı incelemelerde, zemzem suyunda bulunan 30 mikrogram/litre düzeydeki arseniğin arsenikoz isimli
deri hastalığını ve nihayetinde deri kanserini getirdiği ortaya
çıkarılmıştır. Ancak arsenikozun belirtileri, 5 ila 20 yıl gibi bir
sürede çıkıp, sonradan ölümcül hale geldiği için, zemzem suyu
tüketicileri yavaş yavaş öldüklerinin farkında değildirler. Bu durum,
AIDS'e biraz benzemektedir. Gerçekten de, özellikle Suudi Arabistan'da
yapılan araştırmalarda, insanların vücutlarındaki arsenik oranları
normalin çok üzerindedir. Örneğin, kadınların tırnak ve saçlarında
yaşayan bakterilerde yapılan araştırmalarda, bünyelerinde yüksek arsenik
oranı bulundurdukları belirlenmiştir. 2011 yılında Lynn tarafından
yapılan araştırma sonuçları, durumun vehametini göstermektedir. Her yıl,
28.5 milyonluk Suudi Arabistan nüfusunun yoğun göçün görüldüğü hac
zamanları haricinde arsenikoz riski altında olanların sayısı 1.7 milyon
civarındayken, hac zamanarında bu sayı 3 milyona kadar ulaşmaktadır.




Suudi Arabistan'da arsenikozun doğrudan pek bilinmemesinin sebebi ise,
arsenikozun (tıpkı AIDS gibi), ölümün ana sebebi olmaması ve hastalık
takibinin Arap Yarımadası'nda pek de fazla yapılmaması,
raporlanmamasıdır. Arsenikoz, hücre içi sinyal ve iletişim yolaklarını
harap eder ve birçok hastalığın önünü açar. Bunların başında da,
elbette, kanser gelmektedir. Ancak sadece kanser değil, arsenikoza bağlı
olarak çevresel damar hastalıkları, hipertansiyon, iskemik kalp
hastalıkları, vb. oluşmaktadır. Arsenikozun deri üzerindeki etkileriyse,
tahmin edilebileceği gibi, deri kanserini beraberinde getirmektedir.
Bunun haricinde özellikle akciğer kanseri, idrar kesesi kanseri, vb.
diğer iç kanserler de arseniğe bağlı olarak oluşmaktadır. Yapılan
araştırmalar, Suudi Arabistan'daki kanser oranlarının (hem de deri
kanserinin göz ardı edilmesine rağmen) her geçen sene katlanarak
arttığını ve 2020-2030 yılları arasında, 2004 verilerinin 6 ila 10 katı
arasına çıkacağı tahmin edilmektedir. Sadece 2003-2004 yılları arasında
hem erkekler, hem kadınlar arasındaki kanser yüzdeleri, 2-5 puan
arasında artmıştır.




Tüm bunlar, zemzem suyuyla ilgili ufak bilgilerdi. Üstelik burada,
zemzem suyunda olması gerekenden fazla bulunan florid ve demirden
bahsetmedik bile... Örneğin Dünya Sağlık Örgütü'nün yayınladığı
bildirgede, Suudi Arabistan'daki floride bağlı deri ve iskelet florizi
hastalığı, çevredeki zemzem suyu tüketen diğer ülkelerle birlikte,
oldukça yüksektir. Ancak önemli
olan bunlar değil, zaten zemzem suyunun "şifalı" olduğunu iddia etmek
bile bir bilim ayıbı, insan canına kasıttır.
Biz burada, aşağıdaki örneklerini bulacağınız haber sitelerinin yalanlarını ifşa edeceğiz:




http://www.haber7.com/genel/haber/972394-zemzem-suyu-kristallerinin-sirri-cozuldu




http://www.samanyoluhaber.com/kultur/Zemzemin-akil-almaz-sirri-cozuldu/917198/




Örneklerde göreceğiniz gibi, "Alman bilim insanı" olarak ileri sürülen
isim Dr. Knut Pfeiffer isimli biri. ScienceDirect, SpringerLink, ISI
Web of Science gibi hiçbir bilimsel makale arama motorunda adı
geçmiyor. Belli ki işin "bilim" tarafında olan biri değil. Google
aramamız sonucunda ise, kendisi hakkında hiçbir bilginin yer almadığı
sitesine ulaşıyoruz:




http://www.pst-knutpfeiffer.de/eng/wilk.html




Biraz daha araştırmayla, kendisinin bir "dahiliyeci" ve "fizyoterapist"
tıp doktoru olduğunu görüyoruz. Evet, bir mesleği var yani ve o kadar
da alakasız gözükmüyor. Ancak uzmanlık alanının "atımlı sinyal
terapisi" isimli bir terapi olduğunu görüyoruz. Bir biyokimyager
olmadığı gibi, herhangi bir kimyasalla ilgili analiz yapabilecek teknik
arkaplana da sahip değil. Zaten açıklamalarından da bunu anlıyoruz.
Doktorumuz, zemzem suyu içtikten "35 dakika sonra rahatladığını" iddia
ediyor ve buradan, suyun "mucizevi olduğunu düşündüğünü" ileri sürüyor.
İyi de ne alaka? 35 dakika gibi büyük bir sürenin, suyun etkisinden
ötürü gevşeme yarattığını nereden anladınız? Dahası, suyun gevşemenizle
ilişkisini deneysel olarak ortaya koydunuz mu? Elbette hayır. Sahte
bilimin güzel örneklerinden birini yapıyor ve edinilmiş unvanının
arkasına sığınarak hiçbir bilimsel arka plana ne haberde, ne de
sitelerde yer veriyor.




Sonrası ise daha da komik: "1 damla zemzem suyu, 100 ve 1000 damla
normal suyu kendisine çevirmiş." Doktorumuz, bir anda simyagerlik
kimliği kazanıyor. "Suyu dönüştürmek" ne demek? Örneğin kırmızı bir
boyadan 1 damla damlatırsanız, koca bir tank suyu kırmızıya
boyayabilirsiniz. Bu durumda kırmızı işaretleyici boyalar da "mucizevi"
midir? Bu, ilkokuldan beri öğretilen basit bir difüzyon konusudur.
Üstelik, "suyun dönüşümü" açıklanmamıştır. Kimyasal derişimi mi
değişmektedir? Zemzem suyuna dönüşmek ne demektir? Herhalde kastettiği,
1 damla zemzemin, 1 kova suyu arseniğe bulaması, dolayısıyla
zehirlemesidir. Bu açıdan bakınca, gerçekten de zemzem suyunun, normal
ve içilebilir suları "değiştirdiği" söylenebilir. Zehirli olacakları
şekilde... Veya açık bir şekilde, analizi ortaya konulmalıdır.




Her neyse, zaten Dr. Pfeiffer'dan herhangi bir bilgi alınamayacağı,
konuya yaklaşımdan ve haberin sunuşundan belli. Ancak zaten haberin
sahtekarlığı, bir sonraki paragrafta daha da net ortaya çıkıyor. Her ne
kadar adını yazamayacak kadar araştırmadan, sağdan soldan duyma,
kulaktan dolma şekilde aktarıldığı gün kadar açık olsa da, "Masura
Emot" dedikleri şahsın adı aslında "Masaru Emoto". Haberciler, o kadar
umursamaz bir şekilde yalan uydurmaktalar ki, isimlere bile dikkat
etmiyorlar, "Ne de olsa hepsi yutacak." diye düşündükleri için.




Emoto'nun sahtebilim serüveni daha da eğlenceli. Kendisi,
kitaplarında ve internet sitesinde yazanın aksine, esasında bir
"doktor" ünvanına sahip dahi değil. Lisans eğitimini Uluslararası
İlişkiler Bölümü'nde almış, ikinci bir lisans olaraksa bir "Alternatif
Tıp Lisansı"na sahip. Yani
doktor olmadığı gibi, biyokimya, tıp, biyoloji, kimya, fizik ve
herhangi bir ilgili bilim hakkında hiçbir eğitime sahip değil.
Kısaca, "doktor" ünvanını kendi kafasından üretmiş bir şarlatan.
Onlarca defa bilim camiasına rezil olmuş, suyla yaptığı deneylerle
"bilim" ürettiğini, argümanlarını ispatladığını sanarak her seferinde
popülerlik kazanmaya çalışmış, her seferinde diğer bilim insanlarınca
tekrar edilen deneyleri başarısızlıkla sonuçlanmış, en son olaraksa
"deneyle test ettiği mucizevi sular"ı şişesi 150 dolara ulaşan
fiyatlardan satarak, bilimsel "amacını" belli etmiştir. Şahısla ilgili
açıklamalarımızı şuradan okuyabilirsiniz:




http://evrimagaci.org/fotograf/56/1274/




Buradan da görebileceğiniz
gibi, suya okuyup üflemenin, güzel şeyler söylemenin, su kristallerine
hiçbir anlamlı etkisi olmadığı gibi, zaten olamaz da. Zira su ve
molekülleri tamamen bilinçsizdir. İnsan için "güzel" olan
sözler, diğer varlıklar için aynı ahlaki değeri taşımaz. Bonobolar için
eşcinsel ilişki sıradan bir sosyal aktivite iken, çoğu insan
toplumunda halen "ahlaksızlık" olarak algılanır. Bu ahlak kime göre,
hangi türe göre, neye göre belirlenir ve nasıl evrensel kabul
edilebilir? Hiçbir zaman bu sorulara net cevaplar verilemez ve
verilemeyecektir de. Bu durumda, hiçbir insani değer yargısının evrensel
olamayacağı anlaşılmalıdır. Hele ki canlılar ile cansızlar arasındaki
algı boyutuna girersek, bu sözde "bilim insanlarının" ve dolayısıyla
habercilerin iyice zırvaladıkları anlaşılır. Suya istediğiniz kadar iyi
ya da kötü söz söyleyin, sizi asla anlamayacak ve tepki vermeyecektir.




İşin garip tarafıysa, internette Emoto'nun din kitapları veya dini
sözler ile ilgili birçok alıntısı yer almaktayken, bu kaynakların
hiçbirinde orjinal kaynaklara yer verilmemiştir. Dolayısıyla Emoto'nun gerçekten böyle bir araştırma yapıp yapmadığı bile bilinmemektedir.
Öte yandan, yapmış olsa bile bunu 5. sınıf haber siteleri ve
forumlarında değil, bilimsel dergilerde yayınlaması gerekmektedir ki,
diğer bilim insanları da sonuçları tekrar edip, kontrol edebilsinler.
Ancak yukarıdaki bağlantıdan da görebileceğiniz gibi, Emoto gibi bir sahtekarın amacı bilim üretmek değil, şarlatanlıkla popülerite ve para kazanmaktır.




Dolayısıyla, bu sahtebilimcilerin, yobazların ve bilim düşmanlarının
izinden giderek haber üreten kaynaklara itibar etmemenizi tavsiye
ederiz.




Unutmayın: Doğadaki her
suyun kimyasal yapısı aynıdır. Suları farklı kılansa, içlerine
sonradan, bulundukları çevreden katılan elementlerdir.
Dolayısıyla bir suyun "mucizevi" olmasının bilimüstü bir anlamı olamaz.
Tek olacak olan, kimyasal derişiminin farklı olmasıdır (ki zemzem suyu
için, olumsuz farklılıklardan fazlasını göremiyoruz). Bunun da ne kadar
"mucizevi" olduğunu düşünmeyi size bırakıyoruz. Ayrıca sular,
insanların değer yargılarına tepki veremezler, bu bilince sahip
değildirler. Yukarıdaki diğer yazılarımızdan göreceğiniz gibi, suların
kristal yapısına rastlantısallık faktörleri ve uygulanan sesin frekansı
etki etmektedir. Zaten hiçbir araştırmada, söylenen sözler ile
su kristalleri arasında bilimsel ve mantıklı bir ilişki bulunamamıştır.
Bunlar, basit ve çocuksu, bilimden anlamayanların kanacağı
hayallerdir.




Hazırlayan: ÇMB (Evrim Ağacı)





Kaynaklar ve İleri Okuma:




  • http://yalansavar.org/2011/07/05/suyun-gizli-mesaji/
  • http://scialert.net/abstract/index.php?doi=jms.2002.82.84
  • http://www.who.int/water_sanitation_health/en/poster8.pdf
  • http://www.who.int/water_sanitation_health/dwq/arsenic2/en/index2.html
  • http://faculty.ksu.edu.sa/khounganian/Interns%20Seminar/Zamzam-waterpublicationarticle.pdf
  • http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22138338
  • Ibrahim, E., et al. (2008, October) Current and future cancer burden in Saudi Arabia: meeting the challenge. Retrieved from http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20058475
  • Arsenic Poisoning Symptoms And Treatments - Chelation Therapy Online
  • Arsenic Contamination in the World: An International Sourcebook 2012
  • Zam Zam water warning - Food Standards Agency
  • Guy Lynn - Contaminated Zam Zam holy water from Mecca sold in UK - BBC News, May 5, 2011
  • http://www.webcitation.org/query?url=http://who.int/water_sanitation_health/diseases/arsenicosis/en/&date=2011-05-07



kaynak:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İnternet Hurafeleri-Balonları +16
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» iNTERNET HURAFELERİ -BATIL İNANÇLARI
» deep web gizli internet ağı
» Bilgisayar Ve İnternet İle İlgili Sorularınız
» Bankalarda 4.5G Alarmı internet bankacılığı
» Çizgi filmler..internet üzerinden

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim :: Din Kültürü Ahlak Bilgisi Dersi-
Buraya geçin: