Limoni Co-Admin
Mesaj Sayısı : 6150 Rep Gücü : 14991 Rep Puanı : 44 Kayıt tarihi : 27/05/09
| Konu: KÖY ENSTİTÜLERİnin kapanma sebeblerinden biri doğudaki ağaların baskısı-kinyas kartal baskısı Çarş. Ocak 06, 2016 11:09 am | |
| KÖY ENSTİTÜLERİnin kapanma sebeblerinden biri doğudaki ağaların baskısı NEDEN KAPATILDI? KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN KAPATILDI? Sorunun yanıtını Kinyas Kartal veriyor; İşte Kinyas KARTAL ile yapılan bir röpötajda söyledikleri; - Sayın Kartal, Köy Enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı? -Hayır. Beni babam Moskova Üniversitesi'nde okuttu. Komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Köy Enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu. - Peki, karma eğitimden dolayı mı kapatıldı? - Hayır. Bu da değil. Bütün dünyada okullar karma eğitim kız erkek beraber okuyor. - Peki ya neden? - Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200'e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi. Bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim, onları topladım. Bir de batıdan buldum Eskişehir'den Emin Sazak. Sonra Menderes'le pazarlığa gittik. (Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki, Köy Enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak'ın oyları sana. Kapatmazsan oy yok! | |
|
Limoni Co-Admin
Mesaj Sayısı : 6150 Rep Gücü : 14991 Rep Puanı : 44 Kayıt tarihi : 27/05/09
| Konu: KİNYAS KARTAL-Bediüzzaman Çarş. Ocak 06, 2016 11:29 am | |
| KİNYAS KARTAL
l900 yılında Kafkasya'da doğdu. Van Milletvekilli ve TBMM Başkanlığı yaptı. Bediüzzaman'la birlikte Batı Anadolu'ya nefyedilenlerdendir. l988'de vefat etti.
Anadolu kulübünde görüşüyoruz
Van Milletvekili Kinyas Kartal'dan l977 seçimlerini müteakip Anadolu Kulübünde görüşmek üzere randevu almıştık.
Kulübün giriş holünde bir müddet beklemiştik ki, açılan kapıdan uzun boylu, yaşlı, fakat yakından çok daha dinç görünen bir adam, bize doğru gelmeye başlayınca, bu zatın beklediğimiz Kinyas Kartal olduğunu anlamıştık.
Kendisi o sırada, Meclis'in en yaşlı parlamenteri olmak sıfatıyla Meclis Başkanlığı makamında bulunuyordu. Önce kendimizi tanıttık.
"Hoş geldiniz" diyerek, bizi üst salona götürmek için asarsöre davet etti. Bu arada elimde bulunan Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman Said Nursî isimli eserimizi kendilerine takdim ettim. Kitabı eline alır almaz, "Allah ona rahmet etsin" diye başladı konuşmaya.
Ak saçlı, ak kaşlı Kinyas Kartal, bir Şarklının samimiyet ve safveti içinde konuşuyordu.
Bazı sualler tesbit etmiş ve sırasiyle kendilerine bu sualleri tevcih edecektim. Fakat Kartal Bey, ben sormadan anlatmaya başlamıştı:
"Ben sizin randevu talebinizden sonra, diğer gazetecilerden biri sanmıştım. Çünkü bugünlerde çeşitli gazeteciler görüşmek için hep arayıp duruyorlar. Sizi onlardan birisi zannetmiştim. Fakat bilseniz beni ne kadar memnun ettiniz. Ne kadar çok memnun oldum sizden."
Çok rahat ve sade bir dille anlatıyordu yaşlı parlamenter.
Yarım yüzyıl önce cereyan eden bir hâdiseyi ana hatlarıyla gayet net ifade ediyordu.
Hâdiseyi diğer bütün şahitlerden de dinlediğimiz için teferruatiyle ve bütün detaylarıyla bilmenin rahatlığı içinde, kendisini dinliyor ve kelime atlamadan not almaya çalışıyordum.
Said Nursî'nin ikazlarıyla Van, Şeyh Said isyanına katılmamıştı
Elli bir yıl öncesine hayalen gitmiş, hatırında kalanları şöyle anlatıyordu Kinyas Kartal:
"l926 yılında Mart ayı başlarıydı, zannediyorum ilk günleriydi. Bizi Van'dan batıya sürgün gönderiyorladı. Önce bir ortaokul binasında toplamışlardı. Daha sonra ikişer ikişer ellerimizi kelepçeleyerek dışarı çıkarttılar. Ben Said Nursî'nin, daha önceleri Van'da ismini, faziletini ve şöhretini duymuştum. Fakat kendilerini hiç görmemiştim. İlk görüşüm bu sürgün sırasında oldu.
"O yıllarda 25 - 26 yaşlarındaydım. Okuldan çıkarırken bizi kendisiyle birlikte bağladılar. Birçok nüfuzlu kimseler de Van'dan çıkartılıyordu. Van Müftüsü, Gevaş Müftüsü de bu sürgünler kafilesindeydi. Said Nursî'nin ikazlarıyla, Van vilâyeti Şeyh Said isyanına katılmamıştı.
"Göl kenarına öküz kızakları hazırlamışlardı. Mevsim itibariyle hep kar ve buz vardı.
"İlk gece, Ağrı'nın Hamur kazasında geçti. Kafile konakladı, herkes yattı. Fakat Seyda yatmamış, geceyi hep ibadetle geçirmişti. Sonra geç vakit gelip amcamların ayak ucunda bir yerde yatmıştı. Amcam, 'Aman efendim hiç oraya yatılır mı?' diye kendisini orada yatmaya bırakmadı."
Bir sürgünün canlı şahidi
Kinyas Kartal bir sürgünün yaşanan, canlı şahidiydi. O günlerle ilgili hatıralarını teklifsiz, tekellüfsüz, gönül rahatlığı içinde ifade ediyordu.
Onun Şark misafirperverliği, Anadolu Kulübünde de kendini göstermişti. İkram ettiği soğuk meşrubatımızı içerken, Bediüzzaman gibi bir çile sultanını uzun ömründeki bir ânı, bir izi, silinmeden tesbite çalışıyorduk.
"Korkarım Hoca uça!"
Aradan geçen tam elli bir yıla rağmen, Van Milletvekili Kartal Beyin anlattıklarını ilk elden almanın sevinci içindeydik:
"Yolculuğumuz esnasında, akşamları çeşitli yerlerde konaklıyorduk. Bediüzzaman geceleri yalnız başına bir odada kalmak istiyordu. Müfreze komutanına: 'Beni yalnız bir odaya bırakın, geceleri kimseyi rahatsız etmek istemiyorum' demişti. Yüzbaşı Abdülkadir Bey, bu arzusuna uyarak kendisine ayrı bir oda temin etmeye başladı.
"Seyahatımız esnasında şahit olduğum bir hâdiseyi, size bütün samimiyetimle nakledeyim: Bir askeri, kendisinin yanında vazifelendirmişlerdi. Asker bir gün yüzbaşısına gelerek şöyle dedi:
"Ben bu zatın kapısında bekliyorum. Bundan sonra bekleyemem, çünkü kapısını ben kilitliyorum, kapı açılıyor. Namaza kalkıyor. Kendisiyle birlikte binlerce adam namaz kılıyorlar, korkarım Hoca uça!...
"Yüzbaşı askere şu cevabı verdi:
"Oğlum Hoca uçarsa sen de eteğine yapış, nereye giderse birlikte gidersin.'
"Öküz efendinin ayağı kanıyor"
Galiba Ramazan'dı... Kafilede hiç kimse orucunu tutamıyordu. Müftü efendiler dahil. Tabii Hoca orucunu da tutuyordu.
"Kızakları çeken öküzlerin, bir ara ayaklarının taşa takılıp kanamasıyla Bediüzzaman:
"Beyler, inelim, öküz efendinin ayağı kanıyor' deyince, ben cevaben:
"Hocam biz para verdik bunların sahiplerine...' demiştim. O zaman Seyda:
"Oğlum, onlar bu hayvanların sahibi değil, ancak mutasarrıfıdırlar' cevabını vermişti.
"İki talebenin bereketi"
"Zigana'da Bayram münasebetiyle tatlı verildi. Kafilede Kör Hüseyin Paşanın fakir bir akrabası vardı. Van müftüsü Masum Efendi, bir adam için camide para toplamıştı. O zaman bronz paralar vardı. Masum Efendi toplanan bronz paraları bütün para ile değiştirmek istiyordu.
"Yine kafilede bulunan Arvasîlerden Abdullah Efendi, Bediüzzaman'a hitaben: 'Hocam bu bronz paralardan ne çıkar, altın çıkar da beraberce yiyelim' dedi.
"Üstad buna şöyle cevap verdi: 'On, on iki altınım vardır. Harcıyorum, uzun seneler devam ediyor. Ne kalmış, ne kalmamış bilemiyorum. Şimdi diyeceksiniz ki, benim kerametim midir? La Vallah!... İki fakam (talebem) vardı, onların bereketi idi...'
"Bediüzzaman'ı Burdur'a götürdüler"
"Seyda ile yolculuğumuz İzmir'e kadar devam etti. Başında bir kefiye (sarık) vardı. Alırlar, hakaret ederler diye düşünüyordum. İzmir'de Mezarlıkbaşı semtinde bir otelde, zannediyorum Abdülkadir Paşa Otelinde, iki gece kaldık. Sonra bizi Manisa'nın Muradiye kazasına verdiler. Bediüzzaman'ı da Burdur'a götürdüler. "Yolculuk sırasında zaman zaman çeşitli sohbetler oluyordu. Kendisi sık sık, 'Eski Said öldü' deyince, ben de, 'Hocam nasıl eski Said öldü?' diye sorar ve anlamak isterdim. Bu defa bana, 'Ben eskiden bir oturuşta bir kitap yazardım. Şimdi senelerdir bir kitap yazıyorum, hâlâ bitiremedim' cevabını verirdi.
***
"Trabzon'da telaşlı bir hali vardı. Sebebini sorarak öğrendim. Yolda kızakçılardan emanet aldığı gözlüğü geri vermeyi unutmuş; gözlük kendisinde kalmıştı. Telaş ve heyecanla kızakçıları arıyordu."
"Ben Seyda'nın hayranıyım"
Kinyas Kartal anlatıyor, biz de dinliyorduk. Sonra kendilerine Bediüzzaman'ın eski bir dostu olarak, bu Mecliste bulunmasının ve Meclise riyaset etmenin güzel bir tevafuk olduğunu söyleyince, Kinyas Bey aynen şunları söyledi:
"Ben Seyda'nın hayranıyım. Onun dostuyum diyemem, buna kendimi lâyık göremem. Dostluk nerede, biz nerede, ben onun hayranıyım..."
En son Limoni tarafından Çarş. Ocak 06, 2016 11:32 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
Limoni Co-Admin
Mesaj Sayısı : 6150 Rep Gücü : 14991 Rep Puanı : 44 Kayıt tarihi : 27/05/09
| Konu: Geri: KÖY ENSTİTÜLERİnin kapanma sebeblerinden biri doğudaki ağaların baskısı-kinyas kartal baskısı Çarş. Ocak 06, 2016 11:30 am | |
| İzmir eski sevgilim benim. Bir zamanlar orayı görmeden, ara sokaklarında yürümeden yapamazdım. Tuhaf bir biçimde avucuna almıştı beni. Hayatın sokakta yaşanması, gece bir iskemlede uyuyan bir adam görmem; bir zamanlar Tilkilik Mezarlıkbaşı’nın oradaki eski bir konak olan, Büyük Abdülkadir Paşa Oteli’nde bir gece kalmam, İzmir’in sıcak gecesinde korkuyu ve çaresizliği hissetmem, beni o kente tuhaf bir biçimde bağladı. Benim yaşamak istediğim gibi yaşayan bir şehirdi çünkü. Hızlı, tehlikeli ve serüvenci… Neşeli, dansözlü, klarnetli, zurnalı, Dario Moreno nostaljili… NAZLI ERAY'LA SÖYLEŞİ: AŞKIN SİYAH GÜLÜ NAZLI ERAY'IN ELİNDEFERHAT ULUDERE http://www.sabitfikir.com/soylesi/askin-siyah-gulu-nazli-eray-elinde | |
|