Kuranda ıslah
Güzel Kurani kerimimizde geçen ıslah ile ilgili ayetler. Kuranda geçen ıslah ile ilgili ayetler tarafmizca seçilip otomatik listelenmekte.
Kuranda ıslah ile alakali tahmini 12 ayet geçiyor |
2:11 - | Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler. |
|
2:220 - | Dünya ve ahiret hakkında (düşünürsünüz.) Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onlar hakkında yapacağınız bir ıslah, işlerine karışmamaktan daha hayırlıdır. Eğer onlara karışırsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla ıslah ediciyi bilir, birbirinden ayırd eder. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
|
4:16 - | Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir. |
|
4:146 - | Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir. |
|
6:54 - | Â yetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki O, bağışlayan, esirgeyendir". |
|
7:142 - | Ve Musa'ya otuz geceye vaat verdik ve süreye bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin mikatı (tayin ettiği vakit) tam kırk gece oldu. Musa, kardeşi Harun'a şöyle dedi: Kavmim içinde benim yerime geç, ıslaha çalış ve bozguncuların yolundan gitme! |
|
11:88 - | Şu'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim." |
|
11:117 - | Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o memleketleri haksız yere helak edecek değildir. |
|
16:119 - | Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden ve durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra Gafurdur, Rahîmdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.) |
|
28:19 - | Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek arabuluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!" |
|
33:71 - | Ki (Allah) işlerinizi yoluna koysun ve günahlarınızı bağışlasın. Her kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, o gerçekten büyük murada ermiştir. |
|
42:40 - | Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez. |
|
******************
FESAD/İFSAD/MÜFSİDhttp://www.ilimdunyasi.com/kuranda-insan-psikolojisi/fesad-ve-ifsad/?imode
F-s-d kökünden türeyen fesad sözcüğü, az ya da çok itidalden çıkmak salâh durumunun değişmesi anlamına gelir. Zıddı, salâh'tır. (fesad x salâh) Fesad nefiste (iç dünyada), bedende ve dış dünyamızda istikametten çıkan şeylerde olur.[345] Fesad, hem din konusunda, hem (zât) varlık konusunda gerçekleşir. Bazan isyanla, kimi zaman küfürle olur. İbadetlerden -hac ve umre gibi- fesadına rağmen devam edilenler olduğu gibi, -namaz gibi- hemen kesilenler de vardır. Gerekli şartları taşımayan akitler için fâsiddir denir. Düzgün (normal) olmayan sözler ve eylemler için de fâsid sözcüğü kullanılır.[346] Buna göre fesad, bir bozulmayı ve kötüye doğru nitelik değiştirmeyi anlatır.
Aynı kökten türeyen ifsâd sözcüğü bozmak, bozgunculuk yapmak, bozgun çıkarmak, denge ve asayişi bozmak anlamındadır. İfsâd eyleminde bulunana müfsid denir. Beş âyette müfsid sözcüğünden önce "asâ" sözcüğü kullanılır.[347] Bu ikisinin birleşimi, aşırılık anlamı kazanarak, fesadın en yıkıcısını anlatılır.[348]
Evren (Kozmik Düzen) Ve Fesad:
Tevhid Ve Fesad:
Kur'an'a göre evrende yürürlükte olan birlik, düzen ve denge (=sulh), tevhidden, tek bir tanrı bulunuşundan kaynaklanır:
"Eğer yer ile gökte başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Arşın rabbi (gerçek hükümran) olan Allah, onların nitelemelerinden münezzehtir."[349]
"Eğer hak (gerçek/Allah/yaratılışın, tüm yaratılmış alemin tâbi olduğu gerçeklik) onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulunanlar bozulup (yıkılır) giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik. Onlar ise Öğütlerimden yüzçevirdiler."[350]
Kâinat -ve özellikle de insan hayatı- kâfirlerin düşündüğü gibi anlam ve amaçtan yoksun olsaydı, hiçbir şey ayakta kalmaz, her şey çok geçmeden kaos içinde yokolur giderdi.[351]
Fesadın Kökeni: İnsanlar
Kur'an'a göre, varlık ve oluştaki dengeyi bozarak fesat çıkarma, insanın eseridir:
"Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. Ona koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir ve yücedir. İnsanlann elleriyle işledikleri yüzünden, karada ve denizde fesat çıkar. Allah da belki dönerler diye, yaptıklarının bir kısmını (kötü sonuçlarını) böylece kendilerine tattırır."[352]
Bu âyetteki "fesat" sözcüğü, çölde (ber), şehir ve kırda (bahr) kuraklık ve bitki azlığı olarak da yorumlanır.[353] Biraz daha geniş düşünülürse, insanın çevreye verdiği zararların, büyük bir çürüme ve bozulmaya yol açtığı anlaşılabilir.[354]
Yüce Allah, meleklere "Ben yeryüzünde bir halife (insan) var edeceğim" dediğinde, "orada bozgunculuk yapacak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz seni överek.yüceltiyor ve devamlı takdis ediyoruz." diyerek bir itirazda bulunmuşlardı. Allah:
"Ben şüphesiz, sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi.[355]
Bu konuşmada, insanın bozguncu doğası, kan dökücülüğüyle birlikte, melekler tarafından açıkça dile getirilmiştir..[356]
Savaş Ve Fesad:
Allah'ın insanlara, kendilerini savunma gücü vermesi, yeryüzündeki düzenin bozulmasını önleyici olarak belirtilir:
"Onları -Allah'ın izniyle- bozguna uğrattılar. Davud, Câlût'u öldürdü. Allah, Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi, ona dilediğini Öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı, yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah, âlemlere lütufkârdır."[357]
Savunma gücü, mabed güvenliğini ve saygınlığını da sağlar:
"Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah, onlara yardım etmeye elbette kadirdir. Onlar haksız yere ve 'Rabbimiz Allah'tır' dediler diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah insanların bir kısmını diğerleriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler çoktan yıkılıp giderdi. Andolsun ki Allah'a yardım edenlere, o da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetli ve üstündür."[358]
Her iki âyette ortak olan, "insanların bir kısmını diğerleriyle/birbirleriyle savması olmasaydı" ifadesi, "insanlara kendilerini başkalarına karşı savunma gücü vermeseydi, insanları birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı" biçiminde de karşılanmıştır.[359] Zülkarneyn'in iki dağ (set) arasında oturan ve konuştuğunu pek anlamayan milletin, Ye'cuc ile Me'cuc'un bozgunculuğunu önlemek için bir sed yapması karşılığında ona haraç ödemeyi kabul etmelerine, kendisine yardım etmelerini ve şeddi birlikte örmelerini önermesi, bunun sonucunda Ye'cuc ile Me'cuc'un bu şeddi aşamamalarının anlatılışı[360] belirtilen karşılığın çok uygun olduğunu gösterir.[361]
Islahın Sürekliliği Ve Egemenliği:
Kur'an, ıslahın sürekliliğini ve egemenliğini, bozgunculuktan kaçınmayı ister:
"Düzeltilmişken (iyi bir düzene sokulmuşken) yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve umutla (içten) yalvann. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyi davrananlara yakındır."[362]
Hz. Şuayıp, Medyen halkına şöyle seslendi:
"(..) Rabbinizden size belge geldi. Ölçü ve tartıyı tam yapın. İnsanların eşyasını eksik vermeyin. Düzelttikten (iyi bir düzene kavuşturulduktan) sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnanmıyorsanız bilin ki, bunlar sizin için hayırlıdır."[363]
Fesad Tutum Ve Davranışlar:
Kur'an'da fesad olarak nitelendirilen tutum ve davranışları, dinî, sosyal, siyasi ve ahlâki boyutları gözönüne alınarak ilahi hak ihlâlleri, insan hakları ihlâlleri ve ahlâki ihlâller biçiminde ele alabiliriz.[364]
İlâhi Hak İhlalleri:
Allah'ı inkâr, Allah yolundan alıkoyma ve peygamberleri yalanlama biçimindeki fesad tutum ve davranışlar, ilâhi hak ihlâlleri olarak değerlendirilebilir.[365]
A) Allah'ı İnkâr Ve Allah Yolundan Alıkoymak:
Allah'ı inkâr ve Allah yolundan alıkoymak, en büyük fesadlardandır, sonuçları da acıdır:
"İnkâr (küfr) eden ve Allah'ın yolundan alıkoyanlara bozgunculuklarına karşılık azap üstüne azap veririz."[366]
Medyen halkına peygamber gönderilen Hz. Salih'in kavmine söyledikleri arasında, şu sözler de yer alıyordu:
"(..) Allah'a inananları yolundan alıkoyup ve o yolun eğriliğini isteyerek tehdit edip her yolda pusu kurup oturmayın. Azken Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayın. Bozguncuların (fesad saçanların) sonunun nasıl olduğuna bir bakın. İçinizde mademki benimle gönderilene biri inanan, biri de inanmayan iki topluluk var, o halde Allah'ın aramızda hükmünü bildirmesine kadar sabredin. Allah hükmedenlerin en iyisidir."[367]
Ehli kitapla ilgili âyetler bağlamında, şunlar belirtilir:
"Şüphesiz bu anlatılanlar gerçek olaylardır (işin gerçeği işte budur). Allah'tan başka tanrı yoktur. Doğrusu Allah güçlüdür, bilgedir. Eğer yüzçevirirlerse, şüphesiz Allah bozguncuları bilir."[368]
Allah'ın bildirdiği mesajı yalanlama, bir çeşit bozgunculuktur:
"Onlar,'ilmini kavrayamadıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanlamaya eğilimlidirler. Onlardan öncekiler de böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak. Aralarında ona inanan (inanacak olan) da, inanmayan (inanmayacak olan) da vardır. Rabbin bozguncuları daha iyi bilir. Seni yalanlarlarsa 'Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir. Siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz. Ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim.' de. Aralarında sana kulak verir gibi yapanları var. Sen, sağırlara, üstelik akıllan da olmazsa, işittirebilir misin?"[369]
B) Peygamberleri Yalanlama:
Kur'an'da, peygamberlerin getirip, yerleştirmeye çalıştığı mesaja ve bu doğrultuda kurmaya çalıştığı düzene, bir takım sözde gerekçelerle karşı çıkan ve her türlü engelleme yollarını deneyen kimseler bozguncular olarak adlandırılmakta ve bu olumsuz davranışlarının da, tarihin hiçbir döneminde kendilerine bir yarar sağlamadığı üzerinde durulmaktadır.[370]
Medyen halkına peygamber olarak gönderilen Hz, Şuayıb, onlara şöyle seslenmişti:
"Ey milletim! Allah'a kulluk edin, âhiret gününe umut besleyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."[371]
Onu yalanladılar, bu yüzden de onları bir titreme aldı ve oldukları yerde dizüstü çöküverdiler.[372] Bu âyette, "velâ ta'sev fî'1-ardi müfsidin" ifadesi, iyice fesada batmak anlamında, aşırılığı anlatmaktadır.
Daha önce geçmiş peygamberlerin veya helak edilmiş ümmetlerin ardında: Firavun ve onun yandaşlarına, Hz. Musa'nın gönderildiğini belirten âyette,
"Sonra onların ardından Musa'yı Firavun ve erkânına gönderdik. Âyetlerimize karşı haksızlık ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak."[373]
denilerek, Firavun ve yandaşları bozguncu olarak nitelendirilmektedir. Hz. Musa'nın gösterdiği mucizeleri "bu apaçık bir sihirdir" diyerek reddettikleri belirtildikten sonra, yukarıdaki âyetin tamamlayıcısı ve açıklayıcısı olarak da, şöyle denilmektedir:
"Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü, onları (mucizeleri) bile bile inkâr ettiler. Bozgunculann sonunun nasıl olduğuna bir bak."[374]
Görüldüğü gibi, bir toplumda gerek inanç, gerekse sosyal düzen boyutunda, yerleri ve hedefleri sapmış bütün her şeyi yerli yerine koyma mücadelesi veren peygamberlerin karşısında, kargaşa ortamının, düzensizliğin sömürü ve tahakküm düzeninin devamından yana olan bozguncu bir kitle bulunmaktadır.
Peygamberleri yalanlamayı Yüce Allah, bozgunculuk olarak nitelerken, Firavun milletinin ileri gelenleri de, Fi-ravun'u, Hz. Musa'ya karşı, bozguncu suçlamasıyla kışkırtıyorlardı:
"Musa'yı ve milletini, yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni tanrılarınla başbaşa bıraksınlar (uyruklarını ülkeden çıkarsınlar) diye mi koyveriyorsun?"[375] Firavun da şöyle demişti:
"Bana izin verin de Musa'yı öldüreyim. O, rabbine yalvaradursun. Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgun çıkaracağından korkuyorum." Hz Musa ise, onlardan rabbine sığındı: "Doğrusu ben, hesap görülecek güne inanmayan böbürlenenlerin hepsinden, benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah'a sığınırım."[376]
Firavun ve yandaşları, kendi düzenlerin! değiştirip yıkacak olan Hz. Musa'yı, bozgunculuk yapmakla suçlamışlardı.[377]
İnsan Hakları İhlâlleri:
Fesadın yaygın görünüşü, insan hakları ihlâlleridir.
Bunlar, kan dökücülük, sömürü ve tahakküm ilişkileri biçiminde kendini gösterir.[378]
A) Yaşama Hakkı İhlâlleri:
Hâbil-Kâbil kıssasının hemen ardından, şu açıklanır:
"Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: "Kim bir kimseyi, bir kimseye (cinayete) veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanlan öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (Ölümden/bir hayat kurtarırsa), bütün insanlan diriltmiş gibi olur.'And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi. Sonra buna rağmen onların pekçoğu, yeryüzünde taşkınlık edenler (müsrifûn) oldu."[379]
Peygamberlerin yaptığı mücadele, bir yönüyle, insan haklarının, ama en başta yaşama hakkının korunması mücadelesidir.
Âyetin sonundaki "taşkınlık edenler" (müsrifûn) ifadesi, bu aşırılık ve taşkınlığın, şiddet suçlarına ve özellikle insanların acımasızca öldürülmesine yönelik olduğuna işaret eder.[380]
B) Mülkiyet Hakkı İhlalleri:
Hırsızlık ve ölçü tartı eksiklikleri, Kur'an'da fesad olarak adlandırılmıştır.[381]
1-Hırsızlık:
Hz. Yusuf un kardeşleri, kervanla birlikte dönerken, çığırtkan onları hırsızlıkla suçladı, hükümdarın su kabını (kadehini/kupasını) çaldıklarını belirtti. Kralın kadehini çalmakla suçlanmış olan Yusufun kardeşleri, ona şöyle cevap verdiler:
"Allah'a yemin ederiz ki ülkede bozgunculuk çıkarmaya gelmedik, hırsızlık yapmış da değiliz. "[382]
Bu âyette, hırsızlık, bozgunculuk türlerinden biri olarak belirtilir.[383]
2- Ölçü-Tartı Ve Eşya (Hak) Eksikliği:
Akabe Körfezine yakın bir yerde yaşayan, ticaret ve ziraatle uğraşan, Arap asıllı ve zengin olan Medyen halkının en önemli özelliklerinden birisi, ölçü-tartı konusundaki bozunculuklanydı. Kur'an'da üç ayrı yerde, bu özellikleri, âyetler öbeği çerçevesinde işlenir.
Hz, Şuayıb, Medyen halkına şöyle seslendi:
"Ey milletim! Allah'a kulluk edin. Ondan başka tanrınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Doğrusu ben sizi bolluk (hayır) içinde görüyorum. Hakkınızda kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ey milletim! Ölçüyü ve tartıyı tam tamına yapın. İnsanlara eşyalarım (haklarını) eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. İnanıyorsanız, Allah'ın geri bıraktığı helal kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben size bekçi değilim." Şöyle dediler: "Ey Şuayıb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı meneden senin namazın (duaların) mıdır? Sen doğrusu, aklı başında ve yumuşak huylu birisin." Şuayıb, şu cevabı verdi: "Ey milletim! Rabbimden bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık da verdiği halde, ona hiç karşı gelebilir miyim? Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem. Gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir amacım yoktur. Başanm ancak Allah'tandır. Ona güvendim, ona yönetiyorum."
Halkını Allah'tan mağfiret dilemeye, tevbe etmeye çağırdı, aksi halde Nuh ve Hûd milletlerine gelen musibetlerin kendilerinin başına da geleceğini söyledi. Ancak onlar, taraftarları olmasa onu taşlayacaklarını, kendisini de zayıf ve itibarsız gördüklerini belirttiler. Musibet, başlarına bir çığlık (sayha), sarsıntı (reefe), bulutlu bir günün azabı olarak geldi.[384]
Bu âyetlerdeki "insanlara eşyalarını eksik vermeyin" (velâ tebhasu'n-nâse eşyâehum) İfadesi, hem maddi haklara, hem de ahlâki ve toplumsal haklara riayeti belirten bir ifadedir.[385]
Âyetlerin baş tarafında, tevhid inancı (Allah'tan başka tanrı olmadığına inanmak) ile insanlar arası ilişkilerde adaleti gözetmek ilkesi, doğruluğun, doğru yolun, biri olmazsa olmaz iki ana ilkesi, iki temel boyutu olarak konuluyor. Hz. Şuayıb kıssasının -tarihsel boyutunun çok ötesindeki- bu versiyonuyla güdülen amaç, Kur'an'm daima yaptığı gibi, her çağda ve her toplum için geçerli genel bir ahlâki ilkenin dile getirilmesidir ki, bu da, kişinin insan ilişkileri alanında dürüst olmadıkça, -yani, hem manevi planda, hem de toplumsal planda dürüst olmadıkça- Allah'a karşı da dürüst olamayacağı ilkesidir.[386]
Hz Şuayıb'ın, Allah'ın kendisine güzel ve bol nzık verdiğini vurgulaması, soydaşlarına, birbirlerine karşı dürüst davranmayı öğütlerken, bunu kendi çıkan için yapmadığını hatırlatma amacı güder.
Ölçü ve tartıyı tam yapmak, başka âyetlerde de vurgulanan bir husustur.[387]
C) Kamu Düzeni Ve Güvenliği İhlalleri:
Bozgunculuk; iyilik, güzellik, doğruluk ve adalet ilkeleri esas alınarak oluşturulan veya oluşturulmaya çalışılan bir sosyal düzene karşı çıkmayı simgeleyen bir kavramdır. Bir toplumda bozgunculara engel olunamaması ve bozguncuların sayısının artması, bu toplumu ayakta tutan sosyal düzenin bozulması, işlerin çığırından çıkması, toplumsal hayatta hiçbir şeyin yolunda gitmemesi ve kargaşa ortamının hakim olması demektir.[388]
Özellikle zalim yöneticiler ve siyasi seçkinler, toplumlarında kötülüğü ve fesadı yaygınlaştırırlar ister peygamber, isterse kendi topluluklarından çıkan bireyler olsun, bütün ıslahçılara karşı çıkarlar, onlarla mücadele ederler.[389]
1- Ekini Ve Nesli Yoketme:
"Rabbimiz! Bize bu dünyada ver." diyerek, âhiret payını kaybeden, tek kaygısı bu dünya hayatı olan kişinin tavrı ile "Rabbimiz! Bize dünyada da, âhirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru." diyerek öteki dünyayı da düşünen, hatta onu mevcut hayatından daha fazla düşünen kişinin tavn arasındaki farklılığı vurgulayan âyetlerden sonra, Yüce Allah şunu belirtir:
"Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah'ı şahit tutan, işbaşına geçince bozgunculuk yapmaya, ürün (ekin) ve nesli yoketmeye çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez. Ona 'Allah'tan sakın' denince, gururu kendisine günah işletir, artık ona cehennem yetişir, orası ne kötü kalış yeridir. İnsanlar arasında, Allah'ın rızasını kazanmak için canını verenler vardır. Allah, kullanna karşı şefkatlidir."[390]
Bu âyetin, Hz. Peygamber'in çağdaşı belli bir kişiye gönderme yaptığı belirtilir. Ahnes bin Şurayk es-Sekafî, Hz. Peygamber'i ziyarete geldi. Müslüman olduğunu belirtti. Bu durumu, Resulullah'ın hoşuna gitti. Ahnes, "Tek amacım müslüman olmak, Allah şahit, doğru söylüyorum." dedi. Daha sonra Hz. Peygamber'in yanından ayrıldı. Bir grup müslümanın ekinlerine ve eşeklerine zarar verdi. Ekinleri yaktı, eşekleri yaraladı. Bunun üzerine, işte bu âyet indi.[391] Ancak âyetin genel bir anlam taşıdığı, daha uygun bir yaklaşımdır.
Âyetin metninde yer alan "hars" (ekin, ürün) kelimesi iki şekilde yorumlanır:
1) Aslında "hars", emek yoluyla sağlanan kazanç ve gelirdir. Çoğunlukla "dünyevi mallar"ı, özellikle de hem toprağın işlenmesi yoluyla elde edilen ürünü, hem de bizzat işlenmiş tarlanın kendisini gösterir.
Hars, bu bağlamda "ürün" olarak anlaşılırsa, bu mecazi olarak, genelde insan davranışlanna, özelde de toplumsal tavırlara uygulanabilir.
2) Bazı müfessirler ise, görüşlerini "kadınlarınız sizin hars'ınızdır" (Bakara, 2/223) ifadesine dayandırarak, bu âyette de "hars"ın "eşler"i anlattığını öne sürerler. Bu durumda "harsın ve neslin yokedilmesi," aile hayatının sarsıntıya uğraması ile ve sonuçta bütün bir toplumsal yapının çökmesi ile eşanlamlı olur.
Bu iki yorumun her ikisine göre de âyet, şu anlama gelmektedir: Yukarıda tanımlanan zihniyet, genel bir kabul görüp sosyal davranışları yönlendirir hale gelir gelmez, kaçınılmaz bir şekilde, yaygın bir ahlâkî çürüme ve sonuç olarak sosyal bir çözülme ile noktalanır.[392]
2- Tuğyan:
Hak ve adalet sınırını aşma (tuğyan) ve fesad/bozgunculuk, birbirini tamamlayan özelliklerdir:
"Vadide kayaları kesip yontan Semud milletine, memleketlerde aşırı gidip (tuğyan: hak ve adalet sınırını aşma) oralarda bozgunculuğu arttıran, sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun'a rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Rabbin onlan azap kırbacından geçirmiştir. Doğrusu rabbin hep gözetlemektedir."[393]
3- Bozgunculuk Çıkarmak:
Firavun milletinin ileri gelenleri onu kışkırtarak,
"Musa'yı ve milletini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni tanrılarınla başbaşa bıraksınlar (uyruklarını çıkarsınlar) diye mi koyveriyorsun?" dediler. Firavun "Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ (utanç içinde) bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz." dedi.[394]
Firavun düzenine karşı çıkan ve dinî-sosyal bir ıslah programı öneren Hz. Musa, karşı çıktığı düzen tarafından bozgunculuk suçlamasıyla, rejim karşıtı/vatan haini olarak görülmüştür.
Zülkarneyn'in iki dağ arasına vardığında karşılaştığı, dilini pek anlamayan millet, ona şöyle dedi:
"Doğrusu Ye'cuc ve Me'cuc, bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasına bir set yapman için sana bir vergi (haraç, bâc) verelim mi?"[395]
Semud milletine peygamber olarak gönderilen Hz. Salih, onları kulluk etmeye çağırdı, hemen birbiriyle çekişen iki gruba ayırdılar. İnanmayanlar, Salih'e, "sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık" deyip onu suçladılar. Bu şehirde (el-Hıcr) bozgunculuk yapan, düzeltmeye uğraşmayan (düzenden yana olmayan) dokuz kişi (raht: grup) vardı. Şöyle sözleştiler:
"Biz gece ona ve ailesine baskın verelim. Sonra da onun dostuna 'Ailesinin yokedilişinde bulunmadık. Şüphesiz biz doğru söylüyoruz' diyelim."
Onlar bir düzen kurdular. Allah hiç farkına vardırmadan düzenlerini bozdu.[396]
4- İnsanları Bölme:
Kur'an'da, insanlan bölme, Firavunca bir fesad yöntemi olarak sunulmaktadır:
"İnanan bir millet için, sana. Musa ve Firavun olayını olduğu gibi anlatacağız. Firavun, memleketin başına geçti, halkını fırkalara (kastlara, yüksek ve aşağı sınıflara) ayırdı. İçlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o, bozguncunun biriydi."[397]
Firavun'un "zayıf (hor ve güçsüz) gördüğü grup, Mısır toplumunda en aşağı basamaklara itilen ve hemen hemen bütün insan haklarından yoksun bırakılan İsrailoğullarıydı.
Mısır'ın yerlileri, Mısır'ı istila eden ve sonra da İbranilerle ittifak kuran önceki Arap asıllı Hiksos hanedanını hatırlayarak, İbranilerin gelecekte de yabancı istilacılarla işbirliğine gireceklerinden korkuyorlardı (Çıkış, 1/10). İşte böyle bir tehlikeye karşı kendilerini korumak için, İbranilerin erkek çocuklarını öldürmeye karar vermişlerdi.[398]
5-Hırâbe (Terör Suçu):
Yeryüzünde bozgunculuk (sa'y fi'l-ard fesâden), gelenekçi yorumda terör suçu (hırâbe) olarak düşünülmüştür. Bu suçu işleyenlerin cezası, Hâbil-Kâbil kıssasından hemen sonraki şu âyetlere dayandırılır:
"Bunun için, İsrailoğullarına şöyle yazdık: 'Kim bir kimseyi, başka bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa), bütün insanları diriltmiş gibi olur.' Andolsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi. Sonra buna rağmen, onların pekçoğu, yeryüzünde taşkınlık edenler oldu (ededurdular). Allah ve peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası, öldürülmek veya asılmak, yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu, onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara âhirette de büyük azap vardır. Ancak, onları yakalamanızdan önce tevbe edenler, bunun dışındadır. Biliniz ki Allah, bağışlar ve merhamet eder."[399]
Muhammed Esed, âyetlerin bu şekilde yorumlanmasını yanlış bulur. Âyetlerde geçen, İsrailoğulları ifadesi, belirtilen ahlâkın evrensel geçerliliğinden bir sapma oluşturmaz, yalnızca onun en eski yansımasına bir işarettir. "Taşkınlık" ifadesi de, bunun şiddet suçlarına ve özellikle insanların acımasızca öldürülmelerine işaret eder. "Allah'a ve peygamberine savaş açmak" ile, başka insanların Allah inancını sarsmaya ve yıkmaya yönelik bilinçli davranışlarının yanısıra, Allah'ın koyduğu ve bütün elçilerinin açıkladığı ahlâkî ilkelere düşmanca bir muhalefet ve onların kasıtlı olarak gözardı edilmesi anlatılmaktadır. "Eli ve ayağını kesmek" deyimi, "birinin gücünü yok etmek" demektir. Hem fiziksel, hem de mecazi anlamda "mefluç /kötürüm hale getirilme"yi gösteriyor olabilir. "Minhilaf ifadesi de "döneklik/sapkınlık yüzünden" biçiminde karşılanmalıdır. Dolayısıyla bu âyetler öbeği, şer'î bir hükmü açıklamaz, Allah'a karşı savaş açanların hakettikleri cezanın kaçınılmazlığı yolunda bir durum tespiti olarak kendini gösterir. Onların ahlâkî yükümlülüklere düşmanlıkları bütün dinî/manevî değerlerini kaybetmelerine yol açar. Sonuçta, düştükleri uyumsuzluk ve "sapıklık," aralarında dünyevî kazanç ve güç uğruna, hiç bitmeyen bir çatışmayı teşvik eder. Birbirlerinden çok sayıda insan öldürürler ve birbirlerine büyük ölçüde işkence eder ve sakat bırakırlar, sonuçta bütün bir toplum silinir gider veya Kur'an'ın belirttiği gibi "yeryüzünden sürülürler". Sadece bu yorum, âyette geçen bütün ifadeleri tam anlamıyla dikkate almaktadır.[400]
6- Saltanat Hırsı:
Saltanat hırsı, uygarlık eserlerinin yıkılmasına ve onurlu insanların şereflerini kaybetmesine yol açabilir.
Sebe melikesi Belkıs, "Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir, sen emretmene bak" diyen ileri gelenlerine şunu söyledi:
"Doğrusu hükümdarlar (mulûk) bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar.(..)[401]
7- Aşırılık:
Bozguncular, aşırılıklara saparak, yeryüzündeki düzen ve uyumu yokeder.
Hz. Salih, Semud milletine yaptığı çağrıda, şunları da söyledi:
"Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Yeryüzünde düzen ve uyum (ıslah) sağlayacaklarına, bozgunculuk yapan ölçüyü aşanlara (müsrifin: beyinsizler) itaat etmeyin."[402]
Ahlâki İhlâller
Kuranda yalancılık, livata, akrabalık bağlarını koparma, sihir yapma, servet yığma ve bununla böbürlenme gibi ahlâki ilkelerin ihlâli sayılan durumlar fesad olarak nitelenmiştir.[403]
A) Yalancılık
Yalancılık, fesad ve günah bir davranıştır:
"Ey inananlar! Allah'tan sakının ve dürüst (sedîd: sağlam) söz söyleyin de Allah işlerinizi düzeltsin (size yararlı kılsın) ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse, büyük kurtuluşa ermiş olur."[404]
B) Livata (Homoseksüellik):
Hz. Lût, milletine şöyle seslendi:
"Dünyalarda hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayasızlığı (****: iğrenç iş) yapıyorsunuz. Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" Milleti, Lût'a şu cevabı verdi: Doğru sözlüysen, bize Allah'ın azabını getir." Bu sözleri duyan Lût, Allah'a sığındı: "Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et."[405]
C) Akrabalık Bağlarını Koparma:
Önce savaş izni veren bir sûrenin (vahyin) inmesini isteyen, ama inince de ölüm korkusundan bayılmış gibi bakan münafıklara, Hz. Peygamber'in şu soruyu sorması istenir;
"Geri dönerseniz (Allah'ın buyruğundan uzaklaştıktan sonra), yeryüzünde bozgunculuk yapmanız, akrabalık bağlarını kesmeniz beklenmez mi sizden?"[406]
D) Sihir Yapmak:
Sihir yapmak. Kur'an'da bozgunculuk olarak nitelendirilmiştir. Hz. Musa, kendisiyle yanşa giren Firavun'un sihirbazlarına şöyle dedi:
"Yaptığınız sihirdir. Fakat Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah, bozguncuların işini elbette düzeltmez (ileri götürmez). Suçlular istemese de Allah sözleriyle hakkı gerçekleştirecektir."[407]
E) Servet Yığma Ve Böbürlenme:
Yeryüzünde böbürlenme ve bozgunculuk, âhiret yurdunu kaybettirir.
Hz. Musa'nın milletinden olan ve onlara karşı azgınlık yapan hazineler sahibi Karun'a, milleti şu öğüdü verdi: "Böbürlenme, çünkü Allah, böbürlenenleri sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu da gözet. Dünyadaki payını da unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi, sen de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk peşinde olma. Doğrusu Allah, bozguncuları sevmez." Karun ise onlara, "Bu servet, ancak bende mevcut bir ilimden (işbi-lirliğimden) ötürü bana verilmiştir"
diyerek bu öğüdü dinlememişti. Sonunda, Karun da, sarayı da yerin dibine geçti. Allah, âhiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere verir.[408]
Fesad Tutum Ve Davranışların Sonu:
Allah Bozguncuları (Müfsidleri) Bilir:
Yetimler konusundaki âyet şöyledir:
"De ki: 'Onların işlerini (durumlarını) düzeltmek (düzgün yürütmek) hayırlıdır.' Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık onlar sizin kardeşlerimizdir. Allah, kimin düzelten (muslih), kimin de bozan (müfsid) olduğunu ayırdeder. Allah dileseydi, sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah, güçlüdür ve bilgedir."[409]
Ehli kitapla ilgili uzun açıklamalardan sonra, şu yargı belirtilir:
"Şüphesiz bu anlatılanlar, gerçek olaylardır. Allah'tan başka tanrı yoktur. Doğrusu Allah, güçlüdür ve bilgedir. Eğer bundan sonra yüzçevirirlerse, şüphesiz Allah bozguncuları bilir."[410]
Allah, bozguncuları en iyi bilendir:
"(..) Onlardan öncekiler de böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak. Aralarında ona inanan da, inanmayan da vardır. Rabbin, bozguncuları daha iyi bilir."[411]
Allah Bozgunculuğu Ve Bozguncuları Sevmez:
Dünya hayatına dair konuşması insanlann hoşuna giden, yalnızca dünyevî çıkarlara değer veren kişinin tavrı, şöylece belirtilir:
"Pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah'ı şahit tutarı, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yoketmeye çabalayan insanlar vardır. Allah, fesadı (bozgunculuğu) sevmez."[412]
Yahudilerin özelliklerini belirten âyet, bozgunculuklarını da vurgular:
"(..) Yeryüzünde bozgunculuk (yozlaşma ve çürüme) çıkarmaya koşarlar. Allah bozguncuları sevmez."[413]
Karun'a öğüt veren çevresi, bu öğüt arasında bozgunculuğunu da dile getirmişti:
"(..) Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi, sen de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk isteme (peşinde koşma). Doğrusu Allah, bozguncuları sevmez."[414]
Fesatçılardan Sığınma Duası:
Hz. Lût, kavminin kötülüklerine karşı, Allah'a şu duayla sığınmıştı:
"Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et."[415]
Lanet:
Allah, ahdini bozanlara, bağları gözetmeyenlere ve bozgunculuk çıkaranlara lanet eder, yardım ve inayetini keser:
"Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini istediğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlara lanet ve kötü yurt (cehennem) vardır."[416]
Hüsran:
Allah, kâfir-fâsıkların özelliklerini ve sonlarını şöylece belirtir:
"Allah'la yapılan sözlemeyi kabulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirmesini buyurduğu şeyi ayırırlar. Yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Zavara (hüsrana) uğrayanlar işte onlardır."[417]
Dünyevî Belâ Ve Helak:
İnsanlann kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar. Böylece, onlar yaptıklarının bir kısım karşılığını daha dünya hayatında görürler.[418]
Pekçok toplum, fesat çıkarmaları yüzünden dünyevî bela görmüş ve helak olmuştur.
Yüce Allah, A'raf sûresinde peşpeşe Semud, Medyen ve Sodom halklarının bozgunculukları dolayısıyla başlarına gelen felaketleri her üçüyle ilgili âyetler öbeği çerçevesinde anlatır.
Medyen halkına peygamber olarak gönderilen Hz. Şuayıb, onları Allah'a kulluk etmeye, ölçü ve tartıyı tam yapmaya, helal kârla yetinmeye, bozgunculuk çıkarmamaya çağırmasına, yoksa felaketle karşılaşacakları uyarısına rağmen, onun bu gerçeğe çağrısına uymadılar. Üstelik onu ve kendisine inananları küçük ve hor gördüler, tehdit ettiler. Bu yüzden onları bir sarsıntı (recfe), bir çığlık (sayha) tuttu, olduklan yerde dizüstü çöküverdiler. Şuayıb'ı yalanlayanlar, yurtlarında sanki hiç yaşamamışlar gibi oldular, izleri bile kalmadı. Mahvolanlar, onu yalanlayanlar oldu. Şuayıb ve beraberindeki inananlar, Allah'tan bir rahmet olarak kurtuldular. Böylece Semud milleti gibi, Medyen halkı da Allah'ın rahmetinden uzaklaştı. Şuayib şöyle dedi:
"Ey milletim! Andolsun ki, rabbimin sözlerini size bildirdim, öğüt verdim. İnkarcı (kâfir) millet için niye üzüleyim?"[419]
Semud milletine gönderilen Hz. Salih de, halkına, Allah'a kulluk etme, onun kendilerine verdiği nimeti hatırlama, yeryüzünde bozgunculuktan uzak durma çağrısını yaptı. Ama milletinin büyüklük taslayan ileri gelenleri, iman edenlere küçümseyici ve alaycı gözle baktılar, Hz. Salih'i de 'peygambersen tehdit ettiğin azaba uğrat bakalım' diye alaya aldılar. Bu yüzden onları bir sarsıntı (recfe) tuttu, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler. Hz. Salih, onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi:
"Ey milletim! Andolsun ki ben size rabbimin sözünü bildirmiş ve öğüt vermiştim. Fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."[420]
Hz. Lût, kavmini yaptıkları iğrenç fiil dolayısıyla uyarmıştı. Onu ve kendisine inananları, kentten çıkarmakla tehdit ettiler. Bunun üzerine, Lût ve taraftarları dışında, Sodom halkı helake uğradı, kansı da bunlar arasındaydı. Allah, onlann üstüne müthiş bir yağmur yağdırdı. Suçluların sonu işte böyleydi. Allah, düşünen kimseler için bu kasabadan apaçık bir belgeyi geride bıraktı.[421]
İsrailoğulları, yaptıkları bozgunclukların karşılığını dünyevi felaketler halinde görmüşlerdir.[422]
Firavun ve yandaşları, belgelerle gelen Hz. Musa'yı yalanladılar. Allah'ın âyetlerine haksızlık ettiler. Hz. Musa'nın uyanlarına kulak asmadılar. Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü, bile bile inkâr ettiler. İsrailoğullan denizden geçti. Firavun ve askerleri, haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda, "İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım' dedi. Ona "Şimdi mi inandın? Daha önce başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin." dendi. Böylece kendisinden sonrakilere bir ibret olması için cesedi çıkarılıp sahile atıldı. İnsanların pekçoğu Allah'ın âyetlerinden habersizdir. Bozguncuların sonu işte böyle biter.[423]
Kur'an, bozgunculuk-helak ilişkisi çerçevesinde, geçmişte bozguncuların uğradığı sona dikkat çeker ve bozguncuların uğradığı sonun incelenmesini ister. Bu incelemeden amaç, bu konu üzerinde düşünülmesi ve aynı sonuçlarla karşılaşılmaması için davranışların gözden geçirilmesidir.[424]
Cehennem:
İnkarcılık yapıp Allah yolundan alıkoyanlara, bozgunculuklarına karşılık, azap üstüne azap verilir.[425]
Fesadın Önlenmesi:
Fesadın yaygınlaşması, toplum ve birey hayatında yeni fesatlara yol açacağı için, zamanında ve uygun yöntemle önlenmesi, bozguncuları etkisizleştirmek için çalışmak gerekir.[426]
Fesat Çıkarmayın Emri:
Kur'an'da ıslahın süreklilliği[427], toplum düzenini alt üst eden fesadın ise önlenmesi, ifsad yapılmaması istenir. "Yeryüzünde bozgunculuk (ifsad) çıkarmayın" emri, mü'minler tarafından münafıklara[428], Allah tarafından Musa milletine[429], Hz. Salih tarafından Semud milletine[430], Hz. Şuayıb tarafından Medyen milletine[431] ve çevresindekilerce Karun'a[432] yöneltilmiştir. Ama her biri, kendilerine özgü fesat türünü yapmaya ve yaymaya devam etmiş, kötü sonuçlarına da katlanmıştır.[433]
Islatıcılar Ve Fesadı Önleme Yöntemleri:
İtkadi, sosyal, siyasi, iktisadi ve ahlâki fesadı ve ifsadı önlemek, önemli bir görevdir:
"Sabret, Allah iyi davrananların ecrini elbette zayi etmez. Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde bozgunculuğa engel olmalı değil miydiler? Onlardan kurtardıklarımız pekazdır. Kendilerine verilen nimete karşı haksızlık edenlere uyanlar ise suçlu oldular. Rabbin, kasabaların halkı ıslah olmuşken, haksız yere onları yoket-mez."[434]
Toplumu ıslah etmeye çalışanlar, öncelikle kendileri ıslah etmeye çalıştıkları hususlarda tutarlı olmalıdır. Hz. Şuayıb, Medyen halkına yaptığı çağrıda, kendisinin bir ıslahçı olduğunu şöylece belirtiyordu:
"Ey milletim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve bana güzel bir nzık da verdiği halde, ona hiç karşı gelebilir miyim? Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem. Gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah'tandır, ona güvendim, onayöneliyorum."[435]
Mü'minlerin görevi, birbirlerini destekleyerek, fitne ve onun ikizi fesada karşı direnmek, onları ortadan kaldırmaya çalışmaktır:
"İnkâr (küfr) edenler, birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost (birbirinize destek) olmazsanız, yeryüzünde kargaşa (fitne) ve büyük bozgun çıkar."[436]
Mü'minler işte bu görevi, hem birey olarak, hem de oluşturdukları resmi veya sivil kuruluşlar aracılığıyla yapmalıdırlar.
Mü'minler, hem fesadı önlemek, hem de bozguncuların yolundan gitmemekle görevlidir. Hz. Musa, kardeşi Harun'a şunu öğütledi:
"(..) Milletim içinde benim yerime geç. Onları ıslah et. Bozguncuların yoluna girme."[437]
Fesadı önlemenin yolu, akıllı insanlar gibi iyilik yaparak, kötülüğü ortadan kaldırmaktır.[438]
Sahte Islahçılar:
Kur'an, fesadın önlenmesi konusunda sahte ıslahçılara dikkat edilmesini ister. Öncelikle fesad peşinde koşan (müfsid) ile inanıp İyi iş yapanların (ıslatıcının) aynı olmadığını belirtir:
"Yoksa inanıp yararlı iş yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutarız? Yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanları, yoldan çıkanlar gibi mi tutarız?"[439]
Ayrıca inkâr edenlerin inkârı (küfrü), kendileri aleyhinedir. İyi iş yapan kimseler, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar.[440]
Kur'an bu genel karşılaştırmalardan sonra, sahte ıslahçılara örnekler verir. Sahte ıslatıcıların başında, münafıklar yer alır. İnanmadıkları halde, "Allah'a ve âhiret gününe inandık" diyerek, Allah'ı ve insanları aldatmaya çalışan, ama aslında sadece kendilerini aldatıp bunun farkında olmayan ve kalplerinde hastalık bulunan münafıklara, "yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" dendiğinde, "Bizler sadece ıslah edicileriz" cevabının verirler. Bunların bozguncunun özü olduğuna dikkat edilmelidir.[441]
Ayrıca bozguncular, ıslatıcılara, bozgunculuk yaptığı suçlaması yöneltebilirler. Firavun milletinin ileri gelenleri, Firavun'u "Musa'yı ve milletini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni tanrılarınla başbaşa (uyruklarını kovup seni yapayalnız) bıraksınlar diye mi koyveriyorsun?" diyerek kışkırttılar. Firavun "Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz." diyerek, gerçek bir bozgunculuk örneği verdi.[442] Bunun yanında Firavun, Hz. Musa'yı yalancı sihirbaz olmakla suçlayarak, "Bana izin verin de Musa'yı öldüreyim. O, rabbine yalvaradursun. Onun sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgun çıkaracağından korkuyorum." diyerek, tam bir vatan hainliği suçlamasında bulundu.[443] Oysa bu suçlamayı yapan Firavun, gerçek bir bozguncuydu.[444]
Fesadın Sembol Tipleri:
Kur'an, fesad kavramıyla igili açıklamalarında, fesadın sembol tiplerini de ele alır. Bunlar arasında, Semud ve Medyen halkları, Lût (Sodom) kavmi, İsrailoğulları, Yecuc-Mecuc, Firavun ve yandaşları, kâfirler ve münafıklar bulunur.[445]
Semud Halkı:
Hz. Salih'in peygamber olarak gönderildiği ve Âd milletinden sonra tarih sahnesine çıkan Semud milleti, peygamberlerinin "Allah'ın nimetlerini anın. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın." uyarısına rağmen, onu ve kendisine inananları alaya aldılar, ilâhi çağrıya uymadılar. Bu yüzden bir sarsıntıya uğrayarak cezalarını çektiler.[446]
Medyen Halkı:
Hz. Şuayıb'm peygamber olarak gönderildiği Medyen halkı ise, Allah'a kulluk ve ölçü-tartıyı tam yapma, helal kârla yetinme çağrısına uymadıkları gibi, dinlerine dönmediği takdirde, yurttan çıkarma tehdidinde bulundular, ona inananların kaybedeceğini belirttiler. Bu davranışları yüzünden bir sarsıntıya tutulup yurtlarında hiç yaşamamış gibi oldular, izleri bile kalmadı.[447]
Lût Kavmi:
Lût kavmi de yaptığı kötülük konusunda, peygamberlerinin kendilerine yaptığı çağrıyı dinlemedi, üstelik onunla alay etti. Sodom halkı, bu çağrıya kulak asmadığı için lâyık olduğu azabı gördü.[448]
İsrailoğulları:
Kur'an'da, yahudilerin özellikleri, şu âyette çok veciz bir biçimde anlatılır:
"Yahudiler, "Allah'ın eli sıkıdır" dediler; dediklerinden ötürü elleri bağlansın, lanet olsun. Hayır, Allah'ın iki eli de açıktır, nasıl dilerse sarfeder. Andolsun ki, sana rabbinden indirilen sözler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını arttıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler, Allah onu söndürür. Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sevmez."[449]
Bu âyette geçen, "eli sıkıdır" ifadesi, cimriliği gösteren mecazi bir ifadedir. "Eli açıktır" ifadesi ise, cömertliğe işaret eder. Ancak bu iki ibare, daha geniş bir anlama da sahiptirler: "eli açık"= sınırsız güç ve kudret; "eli sıkı"= güç/kudret eksikliği. Öyle görünüyorki Medine yahudileri, müslümanların yoksulluğunu görünce, onların Allah yolunda mücadele ettikleri ve Kur'an'ın ilâhi vahiy olduğu şeklindeki inançlarını küçümsediler. Böylece bu âyette zikredilen yahudilerin, "Allah'ın eli sıkıdır" deyişi ve Âli İmran, 3/181'deki paralel söz, "Allah fakir olduğu halde, biz zenginiz" , onların İslama ve müslümanlara karşı tavırlarının dolaylı bir tanımıdır. Bu öyle bir inkâr ve tezyif tavrıdır ki, şu şekilde ifade edilebilir:
"Eğer siz müslümanların Allah'ın iradesini yerine getirdiğiniz doğru olsaydı, Allah size kuret ve zenginlik verirdi. Oysa sizin yoksulluğunuz ve zayıflığınız sizi yalanlamaktadır. Yahut sizin bu iddianız, aslında Allah'ın size yardım edemediğini söylemek demektir."
Ancak Kur'an'da çok sık başvurulan bu çarpıcı dolaylı anlatım tarzı (icaz), işaret ettiği tarihsel şartları çok aşan bir anlam taşır; yani, dünyevi zenginlikleri yahut güçleri, manevi açıdan "doğru yolda olmak" ile haksız biçimde özdeşleştiren bir zihinsel tavrı tasvir eder.[450]
Yahudi tarihinin iki tarihî dönemine işaret eden âyetler grubu ise, bu özellikleri dolayısıyla karşılaştıkları önemli olayları belirtir:
"Kitapta İsrailoğullarına 'Doğrusu yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe kibirleneceksiniz.' diye bildirdik. Bu ikiden birincisinin vakti gelince, üzerinize pek güçlü olan kullarımızı salacağız. Onlar memleketlerinizde her köşeyi kontrol altına alacaklar. Bu, yerine gelecek bir vaaddir. Bunun ardından sizi onlara galip getireceğiz. Mallar ve oğullarla size yardım edecek ve sizin sayınızı arttıracağız. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendinizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları (kötülük yapmaları/onur kırmaları) ve önceden mabede (mescide) girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz."[451]
Ye'cuc-Me'cuc:
Zülkarneyn'in vardığı, iki dağ arasında yaşayan ve onun dilini anlamakta zorluk çeken bir kavim, Ye'cuc ile Me'cuc'un ülkede bozgunculuk yaptığını belirtti, hatta aralarına bir sed yapması için vergi ödeyebileceklerini bile söyledi. Zülkarneyn, onlann kendisine bedenen ve gerekli malzeme yönünden yardımda bulunmalarının yeterli olacağını belirtti. Hep birlikte sed yaptılar. Ye'cuc ve Me'cuc, bu şeddi aşamadı ve delip geçemedi.[452]
Âyetlerde sözü edilen iki dağ arasının, Kafkaslar olduğu yaygın bir kabul görmüşse de, âyetlerde ve hadislerde bu konuda kesin bir açıklama bulunmadığından bir yorumdan öteye geçmez. Bu yüzden, Kur'an'da yer alan Zülkarneyn meselinin asıl amacının, temsili bir üslûp içinde belirli ahlâki ilkelerin ifadesinden ibaret olduğu söylenebilir.[453]
Ye'cuc ve Me'cuc tabirleri de Kur'an'da kesin biçimde açıklanmaz.[454] Klasik dönem sonrası müfessirlerin çoğu, bu kavimleri, Moğollar ve Tatarlarla özdeşleştirmektedir. Bu özdeşleştirme, daha çok, İbn Hanbel, Buhari ve Müslüm tarafından nakledilen oldukça güvenilir bulunan bir rivayete dayandırılır. Bu rivayete göre, Hz. Peygamber, bir gün gelecekten işaretler taşıyan bir rüya görür. Uykudan uyandığında, bu rüyasından sözederek, esefle,
"Allah'tan başka tanrı yok. Yaklaşan felaketten ötürü vah Araplara! Ye'cuc Me'cuc şeddinde bugün küçük bir delik açıldı." der.
Ortaçağdan beri bazı müslümanlar, bu rüyada 13. yüzyılda cereyan eden ve Abbasi Devletini yıkıp, böylece Arap siyasal gücünü felce uğratan Moğol istilasını önceden haber veren bir ima bulagelmişlerdir. Ye'cuc-Me'cuc olayının anlatıldığı âyetlerden sonraki "hesap günü"nden sözeden 99-101. âyetlere ve yine Ye'cuc ve Me'cuc'tan "hak vaad" olarak sözeden Enbiya, 21/96-97 âyetlerine dayanarak, Ye'cuc ve Me'cuc'un belli kavimler ya da varlıklar anlamında değil, fakat son saatin çatmasından önce insan uygarlığının bütünüyle yok olmasma yol açacak bir toplumsal felaketler serisi anlamında, bütünüyle temsili bir unsur olduğunu söylemek son derece mantıkidir.[455]
Firavun Ve Yandaşları:
Firavun ve yandaşları Kur'an'da bir kaç yerde bozguncu olarak nitelenir. [456]Firavun, İsrailoğullarının erkek çocuklarını öldürüyordu, halkı sınıflara ayırıyordu.[457] Böylece hem yaşama hakkını ayaklar altına alıyor, hem de halkı bölerek siyasi ve sosyal fesada yolaçıyordu. Ayrıca Firavun ve milletinin ileri gelenleri, kendi yaptıklarının korkunçluğunu unutturmak için, Hz. Musa'yı bozgunculuk çıkarmakla da suçlamıştı.[458]
Kâfirler:
İnkâr (küfr) edenler birbirlerinin dostlarıdır. Mü'minler, birbirlerinin dostu olmazsa, yeryüzünde kargaşalık (fitne) ve büyük bir bozgun çıkar.[459] Allah, inkâr edenlere ve Allah yolundan alıkoyanlara, bozgunculuklarına karşılık azap üstüne azap verir.[460]
Münafıklar
Mü'minleri aldatmaya çalışan ikiyüzlüler, "bozgunculuk yapmayın" uyarılarını, "bizler sadece ıslah edicileriz" diyerek, dikkate almazlar. Ama onlar sahte ıslahçı, gerçek bozguncudur.[461] Savaş gibi ciddi bir konuda söz verseler bile, bu sözlerine sâdık kalmazlar. Geri dönüp bozgunculuk yaparlar, akrabalık bağlarını keserler. İşte bu yüzden, onlar lânetlidir, kulakları sağır, gözleri kördür, şeytanın dürtüklemesine ve emrine uymuşlardır.[462]
[345] Râgıb el-Isfahâni. age, 571; İbnu'l-Cevzi, age, 469.
[346] İbnu'l-Cevzi, age, 469.
[347] Bakara, 2/60; A'raf, 7/74; Hûd, 11/85; Şuara, 26/83; Ankebut, 29/36.
[348] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 339-340.
[349] Enbiya, 21/22.
[350] Mü'minun,23/71.
[351] Muhammed Esed, age, 2/698 (42). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 340.
[352] Rum, 30/41.
[353] Mukatil bin Süleyman, Vucûh, 22; İbnu'l-Cevzi, age, 470.
[354] Bu yolda güzel bir yorum için bkz. Muhammed Esed, age, 2/828 (39).
[355] Bakara.2/30.
[356] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 340-341.
[357] Bakara, 2/251.
[358] Hac, 22/40.
[359] Muhammed Esed, age, 1/76 (242), 2/678 (58).
[360] Kehf, 18/93-97.
[361] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 341-342.
[362] A'raf, 7/56.
[363] A'raf. 7/85. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 342.
[364] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 343.
[365] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 343.
[366] Nahl, 16/88.
[367] A'raf, 7/85-87.
[368] Âli îmran, 3/62-63.
[369] Yunus. 10/39-42. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 343-344.
[370] Erdoğan Pazarbaşı, Kur’an ve Medeniyet 321.
[371] Ankebut, 29/36.
[372] Ankebut, 29/37.
[373] A'raf, 7/103,bkz. 109-110.
[374] Neml, 27/13-14.
[375] A'raf, 7/127.
[376] Mü'min, 40/26-27.
[377] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 344-345.
[378] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 345-346.
[379] Maide, 5/32.
[380] Krş. Muhmmed Esed, age, 1/194 (42). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 346.
[381] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 346.
[382] Yusuf, 12/70-73.
[383] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 346.
[384] Hûd, 11/84-94; A'raf, 7/85-93: Şuara, 26/177-189.
[385] Muhammed Esed, age, 1/289 (68).
[386] Muhammed Esed, age, 1/443 (117).
[387] Sözgelimi bkz. En'am, 6/263; Mutaffîfin, 83/1-2. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 347-348.
[388] Erdoğan Pazarbaşı, Kur'an ve Medeniyet 320.
[389] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 348.
[390] Bakara, 2/200-207.
[391] Vahidi, Esbâbu Nuzâli'l-Kur’an, 66, no: 121.
[392] Muhammed Esed, age, 1/60 (189). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 348-350.
[393] Fecir, 89/9-14. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 350.
[394] A'raf, 7/127.
[395] Kehf, 18/93-94.
[396] Neml, 27/45-50. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 350-351.
[397] Kasas, 28/3-4.
[398] Muhammed Esed, age, 2/783 (7). Ayrıca bkz. 2/464-465 (44). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 351-352.
[399] Maide, 5/32-34.
[400] Muhammed Esed, age, 1/194-195 (40-46). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 352-353.
[401] Neml, 27/34. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 353.
[402] Şuara, 26/151-152. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 353.
[403] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 354.
[404] Ahzâb, 33/70-71. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 354.
[405] Ankebut, 29/28-30. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 354.
[406] Muhammed, 47/20-22. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 354.
[407] Yunus, 10/81-82. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 354-355.
[408] Kasas, 28/76-83. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 355.
[409] Bakara, 2/220.
[410] Âli İmran, 3/63.
[411] Yunus, 10/39-40. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 355-356.
[412] Bakara, 2/204-205.
[413] Maide, 5/64.
[414] Kasas, 28/77. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 356.
[415] Ankebut, 29/30. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 356.
[416] Ra'd, 13/25. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 356-356.
[417] Bakara, 2/27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları:357.
[418] Rum, 30/41.
[419] A'raf, 7/85-94; Hûd, 11/84-94; Ankebut, 29/36-37.
[420] A'raf, 7/73-79.
[421] A'raf, 7/80-84; Ankebut, 29/33-35.
[422] İsra, 17/4-7.
[423] A'raf, 7/103; Yunus, 10/89-92; Neml, 27/14.
[424] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 357-359.
[425] Nahl, 16/88. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 359.
[426] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 359.
[427] A'raf, 7/56,85.
[428] Bakara, 2/11.
[429] Bakara. 2/60.
[430] A'raf, 7/74.
[431] Hûd, 11/85; Şuara, 26/183; Ankebut, 29/36.
[432] Kasas, 28/77.
[433] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 359-360.
[434] Hûd, 11/116-117.
[435] Hûd, 11/88.
[436] Enfal, 8/73.
[437] A’raf, 7/142.
[438] Ra'd, 13/22. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 360-361.
[439] Sâd, 38/28. Ayrıca krş. Mü'min, 40/58; Câsiye, 45/21.
[440] Rum, 30/44.
[441] Bakara, 2/8-12.
[442] A'raf, 7/127.
[443] Mü'min. 40/26.
[444] Kasas, 28/4. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 361-362.
[445] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 362.
[446] A'raf, 7/74-79. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 362.
[447] A'raf, 7/85-95; Hûd, 11/84-95; Ankebut, 29/36-37. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 362-363.
[448] Ankebut, 29/28-35. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 363.
[449] Maide, 5/64.
[450] Muhammed Esed, age, 1/205(81).
[451] İsra, 17/4-7. İsrailoğullarımn bu tarihsel dönemleriyle ilgili açıklama için bkz. Muhammed Esed, age, 2/560 (6-9). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 363-364.
[452] Kehf, 18/93-98.
[453] Bkz. Muhammed Esed, age, 2/604 (94).
[454] Ye'cuc ve Me'cuc, Kitab-ı Mukaddes'teki belirgin bazı atıflara dayanarak (bkz, Tekvin, 10/2; 1 Tarihler, 1/5; Hezekiel, 20/
, bütün Avrupa dillerine, Gog ve Magog olarak geçmiştir.
[455] Muhammed Esed, age, 2/605-606 (100). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 364-365.
[456] A'raf, 7/103; Neml, 27/13-14; Kasas, 28/3-4.
[457] Kasas, 28/3-4.
[458] A'raf, 7/127; Mü'min, 40/26-27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 366.
[459] Enfal. 8/73.
[460] Nahl, 16/88. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 366.
[461] Bakara, 2/8-15. Ayrıca bkz. Bakara, 2/204-205.
[462] Muhammed. 47/20-25. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları: 366.
[463] Râgıb eMsfahânî, age, 572; İbnu'1-Cevâ, age, 464-465.