“Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır!” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 110)
https://i.servimg.com/u/f86/14/27/33/62/bela_k10.png
Babaları: «Onu götürmeniz beni hakîkaten üzer ve siz farkında olmadan, onu bir kurdun yemesinden korkarım.» dedi.” (Yûsuf, 13)
Rivâyet olunur ki Hazret-i Ya’kûb -aleyhisselâm-, bir rüyâ görmüştü. Kendisi bir dağın başında, oğlu Yûsuf da sahrâda idi. Birden bire on kurt peydâ olup Yûsuf’a hücûm ettiler. Yûsuf aralarında kayboldu. Ya’kûb -aleyhisselâm- bu sebeple oğullarına Yûsuf için «O’nu kurt yemesinden korkarım!» diyerek tedirginliğini ifâde etmişti. Fakat böylece farkında olmadan, kardeşlerinin Yûsuf’a yapacağı hîle husûsunda onlara -âdeta- bir usûl telkîn etmiş oldu.
Hadîs-i şerîflerde buyrulur: “Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır!” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 110) “Nefsim bana öyle şeyler söylüyor ki, onları söylerim de, söylediklerimle müptelâ kılınırım korkusuyla söylemiyorum…” (Bursevî, Ruhu’l-Beyân, IV, 222)
İnsan hasmına, aleyhine olacak hususlarda ipucu vermemelidir. Yûsuf’un kardeşleri o âna kadar böyle bir plân kurmamışlardı. Babalarının verdiği ipucu üzerine yine gizlice bir plân yaptılar.
Dili kesilerek öldürülen İbnü’s-Sikkît şöyle demiştir: “İnsanın, dilinin sürçmesiyle uğrayacağı musîbet, ayağının sürçmesi ile uğrayacağı musîbetten çok daha büyük olabilir! Zîrâ insanın ayağının sürçmesinden hâsıl olan yara zamanla iyileşir. Hâlbuki ağızdan çıkan söz, insanın başını bile götürebilir.”
Ya’kûb -aleyhisselâm- gördüğü rüyâya rağmen acz içinde kalarak Yûsuf’u birâderlerine teslîm etti. Şu ifâde, bu hâli ne güzel anlatır: “Kazâ ve takdîr gelince, basîret görmez olur!”
“Şu yanlışı asla yapmam!” diyen bir kul, şeytana açık bir kapı bırakmış olur ki, şeytan her işini bırakarak ona musallat olur ve yapmam dediği şeyi kendisine yaptırıncaya kadar onun peşini bırakmaz. (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 110) Bu bakımdan asla büyük konuşmamak ve dâimâ Hakk’a sığınmak lâzımdır. Yûsuf’un birâderleri, babalarına ve kardeşlerine hürmette kusûr eden kimselerdi. Dolayısıyla, kurdukları hîleyi gerçekleştirebilmek için babalarının îkaz ve ihtârını geçiştiriverdiler: “Onlar! «Vallâhi biz böylesine güçlü bir grup iken onu kurt kapar da yerse, o zaman biz hüsrâna uğrayanlardan oluruz (yazıklar olsun bize!)» dediler.” (Yûsuf, 14)
Kalp kırmak büyük haramdır
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kalb, Allahü teâlâ’nın komşusudur. Allahü teâlâ’ya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâ’yı en ziyade inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü, Allahü teâlâ’ya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların hepsi, Allahü teâlâ’nın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Herşeyin biricik Maliki, sahibi olan efendinin şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. İzni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hatta, onun emrini yapmak olur. (C.3, m.45)
Yunus Emre diyor ki:
Tevazu ile gelsin,kimde erlik var ise.
Merdivenden iterler, yüksekten bakar ise.
Kim ki yüksekte gezer,er geç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise.
Aksakallı bir koca, hiç bilmez ki hal nice
Boşa gitmesin hacca, bir gönül yıkar ise.
Gönül Çalab’ın tahtı, Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise.
Bir kez gönül yıktınsa,kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet de yüzünü yumaz değil.
Yol odur doğru vara,göz odur Hakkı göre,
Er odur yerde dura, üstten bakan göz değil.
Doğru yola gittinse, er eteğin tuttunsa,
Bir tek hayır ettinse, biri bindir az değil.
Yunus sözleri çatar, balını yağa katar,
Çok kıymetli mal satar, cevherdir o, tuz değil
***
İnsanın diline sahip olması hakkında bir çok hadis-i şerifler vardır. Mesela: “Ademoğlu sabaha erdimi, bütün azaları, dile temenna edip: “ Bizim hakkımızda Allah’tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız” derler. “ (K.Sitte, C:16,H:5908)
Süfyan İbnu Abdullah (ra) anlatıyor: “ Ey Allah’ın resülü dedim, uyacağım bir amel tavsiye et bana” şu cevabı verdi: “ Rabbim Allah’tır de, sonra doğru ol”
“Ey Allah’ın resülü dedim tekrar. Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir? Eliyle dilini tutup sonra: “İşte şu” buyurdu.( K.Sitte, H:5909)
İnsanın her sözü kaydedilip yazıldığı ve kıyamet günü her sözünden hesap vereceği için insan hayır konuşmaya gayret etmelidir. İnsan konuşmak isteyince önce düşünmeli, sözleri zarar getirmeyecekse konuşmalıdır. Yani insanı harama, mekruha, fitneye, fesada götürmemelidir. Yoksa yerinde, hayırda, hak ve hakikat için konuşmakta bir sakınca yoktur. Dikkat edilmesi gereken şey: Allah’tan gaflet edecek şekilde bilerek veya bilmeyerek yapılacak olan işi kendi nefsimize vermek, bizzat kendimizin yapacağını gösterir ifadeler kullanmak, Allah’ın yardımını, lütfunu unutmayı sonuç verecek kelimeler kullanmamaktır.
İnsanda dil, kalbin tercümanlığını yapar. Kalbin elçisi hükmündedir. Onun için bazan konuşulan sözler kalbin durmundan haber verir. Allah ise her vakit kalbe nazar eder. Kalbinin bu kötü halinden dolayı belaya düşer.
Bununla birlikte insan her zaman kalbinden geçen şeyleri söylemeyebilir. Bazan söylediği sözün kendisi büyük olur. Büyük konuşur. Nefsini yüceltmiş olur. Fakat bundan habersizdir. Bu ise Allah katında hoş karşılanmaz. Bizim önemsiz gördüğümüz nice sözler var ki Allah katında hoş karşılanmaz. Bundan dolayı insan belaya uğrar.
Ne söyleyeyim diye düşünmek, Niçin söyledim diye pişman olmaktan daha iyidir.