KIZ ÇOCUKLARI ÖLDÜRÜLMÜYOR MUYDU?
Şimdi gelelim T.Dursun’un, “kız çocuklarının diri diri gömülmemiştir” yalanına.
Turan Dursun, İslâm’dan önce Araplar arasında kız çocuklarını diri diri toprağa gömmenin yalan olduğunu iddia ediyor. Bunu Kur'ân ifade ettiğine göre demek ki Kur'ân'ın söylediği, gerçeği yansıtmıyor.
Böylece Turan Dursun, bütün tarihçilerin kaydettiği bir gerçeği, dolambaçlı yollara dalarak inkâr ediyor.
1.1-Peki, ama böyle bir şey yok ise Kur'ân neden böyle söylesin?
1.2-Kur'ân bunu söylediği zaman, dinleyenler böyle bir şey yok, diye neden itiraz etmemişler.
1.3-Olmayan bir şeyi söylemesi, Kur'ân'a karşı o zaman inanmış olanların da inancını sarsmaz mıydı?
1.4-Turan Dursun, İslâm öncesi şâirlerden Ferazdak'ın şiirinde de geçen bu olayı nasıl inkâr eder? Dursun, bu olayı anlatan şiiri de kuşkulu görmektedir. Ferazdak'a âit dizelerin "sonradan uydurulmuş olduğu düşünülebilir" diyor. Neye dayanarak? Neden uydurulan bu dizeler yalnız Ferazdak'a dayandırılmış öyleyse? Buna gerek olsaydı, A'şâ'ya da bu mealde şiirler yakıştırılırdı. Neden Ferazdak?
Turan, vâide' (kelimesi)nin, çocuğunu toprağa gömen kadın anlamına geldi ğinden de şüphelenmektedir. Oysa en güvenilir lügatlerden Lisânu'l-
Arab'da kelime: " Vede’b-netehu: “Sağ kızını toprağa gömdü." şeklinde açıklanıyor.
"Toprağa gömülmüş kıza sorulduğu zaman, hangi günâhından ötürü öldürüldü, diye!" (Tekvîr: 8-9).
Turan'a göre:
"Araplarda, hem de "yaygın biçimde" yaşandığı ileri sürülen bu olayların olduğu apaçık yalan. Ne bir baba, ne de bir anne burada ileri sürüleni yapar. Bu tür şeyin olması, insan doğasına aykırı olduğu gibi, hayvanlarda bile görülmez, ilkellerde, "çocukların Tanrılara kurban edildiklerini biliyoruz. Ama Araplar, o sıralarda, "ilkellik" dönemini çoktan gerilerde bırakmışlardı, İslam döneminden daha ileri bir uygarlığa sahiptiler. Bunun tersine, yalanlar uydurulmuş olsa da... Kaldı ki burada söz konusu olan "Tanrı'ya kurban" da değil. Aktarmalarda da bu ileri sürülmüyor. Yani "kız çocuklarının, Tanrılara kurban etmek için diri diri gömüldükleri"nden söz edilmiyor. Böyle bir şey, yani "çocuğu Tanrı'ya kurban etme" de hangi dönemde ve nerede yaşanmış olursa olsun; "çok yaygın" değil, tek tük olurdu. "Tanrı'ya kurban et me" durumu da söz konusu olmayınca, işin mantığı büsbütün ortadan kalkıyor. "Kız çocuklarının yoksulluk için, ya da leke sayıldığı için... diri diri gömüldüklerini" ileri sürmek ve bunu kabul etmek, "annelik, babalık" ne demek; bilmemektir. Ayrıca "insan"ı. insanın doğasını tanımamaktır, insanlar, ileri sürülen türden şeyi yapmış olsalardı, türle rini sürdüremezlerdi."
Turan'a göre hiçbir anne baba yüreği bunu yapamaz. Doğru, normal anne baba bunu yapamaz. Ama toplum, bunu yapmayı aile şerefinin korunması için gerekli görürse yapar. Merhamet duygusu fazla gelişmemiş ilkel insanlarda bunun yapılması olağandır.
Bu uygulamanın,-bütün Araplar arasında, yaygın biçimde yapıldığını, halkın tümünün bunu hoş gördüğünü kimse iddia edemez elbette.
Bu uygulamanın, uygarlık düzeyi ileri aşamalara varmış kabilelerde değil, daha ilkel bedevi kabileler arasında görüldüğü muhakkak. El bette kabilede her aile böyle yapmıyordu. Ama tek tük de olsa bazı taş yürekliler bunu yapıyorlardı. Abdulaziz Çaviş'in ifadesine göre Kureyş ve Kinde gibi bazı Arap kabilelerinde, kızları diri diri gömmeyi güzel işlerden sayanlar vardı. Nitekim "Defnu'l-benât mine'l-mekrumât: Kızları gömmek, güzel işlerdendir." gibi mesel haline gelmiş sözler de bunu kanıtlamaktadır (Anglikan Kilisesine Cevap, 169).
Ancak dediğimiz gibi bunun yaygın bir uygulama olduğunu söylemek hatadır. Öyle olsa toplumda kadın kalmaz, toplum inkıraz bulurdu. Bunu bugün uygulanmakta olan kürtajla karşılaştırabiliriz. Çeşitli nedenlerle kürtaj uygulanmaktadır ama bundan herkesin kürtaj yaptığını sanmak hata olur. Masum yavrunun diri diri toprağa gömülmesi veya çeşitli biçimlerde öldürülmesi, toplumun çoğunluğu tarafından hoş karşılanmıyordu. Bundan dolayı, biz, Hz. Ömer'in, müslüman olmazdan önce kızını toprağa gömmüş olduğu yolundaki rivayetin düzme olduğu kanısındayız.
Ne var ki yaygın olmasa da bu âdet toplumda vardı ve bunun temel nedeni de aile şerefini korumak, ya da fakirlik endişesi idi. Onun için Kur'ân, fakirlik korkusuyla bu işi yapanlara: "Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek büyük günahtır." (İsra: 31) buyurmaktadır. Demek ki bu uygulama toplumda vardı ki Kur'ân böyle söylüyor.
2.1-Turan Dursun, hiçbir anne babanın böyle bir şey yapamayacağını, bunun doğaya aykırı olduğunu söylüyor. Söylüyor da günümüzde henüz dünyaya gelmemiş de olsa anne karnında gelişimini tamamlamış, dünyaya gelmek için hazırlanmış binlerce çocuğun, kürtaj yoluyla katledilmekte olduğun yine doğurduğu çocuğu öldürüp çöp bidonlarına atan yahut sağ olarak cami duvarına bırakanlar bulunduğunu hiç düşünmüyor. Bunları yapanlar, yaptıranlar anne baba değil mi? Bunları yapan kürtajcılar insan değil mi?
Turan Dursun, 244. sayfada kız çocuğunu diri diri gömme ile ilgili olarak Ebû Dâvud'dan bir hadis meali aktarıyor: "Vâide de, mev'ûde de ateştedir." (Kitâbu's-Sunneh, bâb fî Zerâriyyi'l-muşrikîn, 2/532). Ve şu yargıya varıyor:
"Kız çocuğunu diri diri gömen kimsenin cehenneme gitmesini anladık ama o zavallı kız çocuğunun cehennemde işi ne? O niye cezalandırılıyor?" diye sorabilirsiniz." diyor.
Dursun, işine yarar bulduğu her rivayeti toplamış ve bile bile bunları katıksız doğru saymıştır. Bir kitapta Hz. Muhammed'e nisbet edilen bir rivayet olsun da, sağlam olsun, çürük olsun ona göre fark etmez. Nasıl olsa okuyanlar hadis uzmanı değillerdir. Kimse bunun çürüklüğünü fark etmeyecektir. Böyle düşünmüş ve amacına da ulaşmıştır.
Şunu vurgulayalım ki hadisçiler, hadis derlemek için gezmiş, do laşmışlar bir senede bağlayabildikleri her hadisi, hatta zinciri kopuk da olsa (mürsel) kesik de olsa (münkta’ı) derleyip kitaplarına yazmışlar. Bunların içinde pek çok zayıf, ağızdan ağıza dolaşırken anlamı değiş miş söz, Peygamber'e bağlanmıştır. Bu rivayetlerin içeriği, Kur'ân ile, Hz. Muhammed'in temel düşünce yapısıyla karşılaştırılmadan, sadece rivayet zinciri yönünden kritik edilip alınmıştır.
2.2-Şimdi Kur'ân-ı Kerîm'de kız çocuklarına yapılan bu zulüm, şid detle kınanırken: "Toprağa gömülmüş kıza sorulduğu zaman, hangi günâhından ölürü öldürüldü, diye?" ifadesiyle yavrunun masumluğu vurgulanırken; Kur'ân'ın tebliğcisi, Kur'ân'ın, masumluğunu vurguladığı yavrunun cehenneme gideceğini söyler mi? Bunu sağduyu kabul eder mi? Bu Kur'ân'a ve Peygamber’in düşünce yapısına aykırı uydurma rivayetler, nasıl Peygamber sözü olarak değerlendirilir? Hele bunun tam tersini söyleyen rivayetler de varsa? İşte İbn Hanbel'in Müsned'inde, bu rivayetin tam tersini söyleyen bir hadis: “Dedim:- Ey Allah’ın elçisi, kim cennettedir? Peygamber (a.s), peygamberler cennettedir, şehid cennettedir, yeni doğmuş çocuk cennettedir ve mev’ude (canlı olarak gömülmüş kız) cennettedir.” (Müsned, 5/58)
Yukarıya aldığımız S. ATEŞ’in makalesine ilave olarak:
3.1-Dursun, Tefsirlerde geçen; “Kız çocukları, "yoksulluk yüzünden diri diri gömülüyordu.", "ailelerine leke sayıldığı için diri diri gömülüyordu.", "meleklere katılsınlar diye diri diri gömülüyordu. Çünkü Melekler de Tanrı'nın kızları diye niteleniyordu." ifadelerine değinmiş, aklınca çelişki bulmuş.
Ortada bir olay ve bunun değişik sebeplerinin olabileceğini görmezden gelmiştir.
Kürtaj bir vakıadır. Sebebi ise,
a-Çocuğa bakamama endişesi olur.
b-Gayrimeşru ilişkiden dolayı olur.
c-Aileye kabul ettirememekten olur.
d-Tecavüzden olur.
e-İyi bir eğitim veremeyeceği endişesinden dolayı olur.
f-Kocası ya da kendisi istemediğinden olur…
Herkes kendi gerekçesini üretir ama Dursun’un gerekçe çelişkisi kendi problemi olarak kalır.
3.2-"Melek" son derece "kutsal bir varlık" görüldüğüne göre, kız çocuğu ailesi için "leke, utanç verici" olamaz. Diyen Turan, değişik kabilelerin değişik gerekçesi olabileceğini aklına bile getirmek istemiyor ya da düşünemiyor.
3.3-Din etnologu(!) da olan ve Tanrılara “darı” ikram ettiren Dursun, "çocukların Tanrı’lara kurban edildikleri"ni biliyoruz, ama "çok yaygın değil, tek tüktü” diyor. M.S.640’lı yıllarda Mısır’da, Nil’e genç kız atılarak, adak yapıldığından haberi de yok.
4.1-“Tefsirler, Ferezdak'ın iki dizesi üzerinde durur. Ne var ki, tefsirlerde bu iki dizi de hep aynı sözcüklerden oluşmuyor, iki dizi de değişik biçimde yer alıyor, diyen Dursun kendisi 2000’e doğru dergisinde yazdığı yazıları kitaplaştırmak için tekrar gözden geçirip, bazı çıkarmalar ve ilaveler yapabiliyor. Bu normalde, 1500 sene öncesine ait olan Ferezdak’ın şiirlerinde aynı kelimelerin olmaması garip öylemi? İlginç, doğrusu?
5.1-Şimdi de Hamdi Yazır merhum’un dediğine bakalım:
MEV'ADE: Küçükken diri olarak gömülüp öldürülen kızcağız demektir ki, “V’ed”den müştaktır. Ve'd, aslında evd gibi ağır basmak mânâsıyla alâkadar olup Câhiliyye Arablarının kız çocuklarını diri diri kabre gömmek âdeti şemalarına denilir. Müfessirînin beyan ettikleri veçhiyle Câhiliyye Arabları'nda bu çirkin âdet şayi' idi ve bunu türlü türlü yaparlardı. Kimisi, kızlar yüzünden bir ar gelmek korkusiyle yapar, kimisi, züğürtlük ve besleyememek korkusiyle yapar, kimisi de, Melâike Allah'ın kızlarıdır dediklerinden dolayı kızlarını da Melâikeye ilhak etmek üzere Allah'a daha lâyıktırlar diye yaparlardı. Alûsî'nin beyanına göre bir değil, birçokları zikr etmiştir ki: Bir adamın bir kızı doğduğu vakit, onu öldürmeyip berhayat bırakmak istediği surette ona yünden veya kıldan bir cübbe giydirir badiyede koyun veya deve güttürürdü. Öldürmek istediği takdirde de bırakır altı yaşlarına doğru gelince anasına: “Bunu, temizle, süsle, hısımlarına gezmeye götüreceğim” der. Hâlbuki sahrada bir kuyu kazmıştır onu oraya götürür. «Bak şunun içine» der. Sonra arkasından iter ve üzerine toprağı yığar, kuyuyu arz ile dümdüz edene kadar örterdi. Bir de gebe kadın vakti yaklaştığı zaman bir kuyu kazar, ağrısı tutunca başına gider, kız doğurursa onu, onun içine atar, oğlan doğurursa alıkordu denilmiştir. Kamus şârihi der ki: “Cahiliyyede Arablar, kız evlâdını açlık veya ar gelme korkusunda kabre defn ederlerdi. Bâzıları açlık korkusuyla oğlanı dahi defn ederlerdi “"Toprağa gömülmüş kıza sorulduğu zaman, hangi günâhından ötürü öldürüldü, diye!"” ol babda” nazil oldu.” Mısır müftîsi Abduh, burada şöyle demiştir: “Bak şu kasvete, şu katı yürekliliğe, şu fakr-u âr korkusundan başka bir günahı olmayan ma'sum kızcağızları öldürmek vahşetine ki, Arab'ın kalbine müslümanlık karıştıktan sonra nasıl merhamet ve şefekate mübeddel olmuş, İslâm bu çirkin âdeti temamen mahvetmekle bütün insaniyyete ne büyük bir ni'met olmuştur.”
Âlûsî, Bezzar, ve “Künâ”da Hâkim ve “Sünen”'de Beyhakî, Hazret-i Ömer ibn Hattab radıyallahü anh'den rivayet etmişlerdir. Demiştir ki: “Kays ibn Asım-ı Temîmî, Resulullah'a geldi de: “Ben, dedi, Cahiliyye de sekiz kızımı ve'd ettim.” Peygamber sallâllahü aleyhi vesellem, “Her birinden bir rakabe azâd et” buyurdu. O: “Ben, dedi, deve sahibiyim.” “O halde, buyurdu, her birinden bir bedene hedy et.” “İslâm makeblini keser atar” olmasına nazaran bu emir, tevbenin sıhhatinde vücub için olmayıp nedb için olmak gerektir. Ve bunda ve'din pek büyük cinayet olduğuna ayrıca bir tenbih vardır. Maamafih Arablar, içinde ve'di çirkin görenler de vardi. Ferezdek'in dedesi Sa'saa ibn Nâciyete'l-mücaşî, kavmi Benî Temîm'den mevûdeleri fidye ile kurtarırdı, Ferezdek, şu beytinde;
“Dedem hakkı için ki, çocuklarını gömen vâ'ideleri men'etti.
O suretle gömülecek olanı ihya etti de gömülmez oldular.”
Diye onunla iftihar etmiştir. Taberânî, müşarünileyh Sa'sa'a'dan şöyle rivayet eylemiştir: “Ya Resulâllah! Dedim, ben cahiliyyede bâzı ameller işledim onlarda bir ecir var mıdır? Üçyüz altmış mev'ûdenin hayatını kurtardım. Her birini iki uşera' naka ile iştira ederdim. Bunlarda bana bir ecir var mıdır?” Hazret-i Peygamber sallâllahü aleyhi vesellem buyurdu ki: “Sana, onun ecri var. Çünkü Allah Teâlâ, sana İslâm'ı in'âm buyurdu” demiştir.Ve'd denilen bu büyük cinayetin hâsılı, evlâdını öldürmekten ibaret olduğu ve bunun en çok sebebi fukaralık ve besleyememek korkusu bulunduğu için Sûre-i En'am'da, "Yoksulluk yüzünden evlâdınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkınızı Biz veririz." (En'âm 6/151) Sûre-i İsra'da "Bir de züğürtlük korkusuyla evlâdlarınızı Öldürmeyin, onlara da rızkı Biz veririz size de, elbette onları öldürmek büyük bir cinayet bulunuyor." İsrâ 17/31) âyetleriyle de defeat ile nehy olunduğu gibi Hazret-i Peygamber sallâllahü aleyhi vesellem kadınlardan bey'at alırken, "Ve evlâdlarını öldürmeyecekler." (Mümtehine-60/12) evlâdlarını katl etmemek kaydının da tasrih olunduğu Sûre-i Mümtehane'de geçmişti. Bu âyetlere nazaran yalnız gömmek suretiyle değil, her hangi bir suretle olursa olsun evlâdını âmden öldürmek de böyle büyük bir cinayettir. Onun için, “büyük hata” buyurulmuştur. Şu halde iskat-ı cenîn, kasden çocuk düşürmek dahi evlâdını katletmek olduğu için aynî mahiyyette bir katil cinayeti olduğu unutulmamak lâzım gelir. Câhil bedevilerin ve'd vahşetlerini, dinlerken tüyleri ürperen Medenîlerin iskatı cenîn cinayetlerinden yüzleri kızarmamasına da, ne kadar teessüf olunsa azdır. Hattâ azlin bile bir ve'd-i hafi olduğu hakkında bir hadîs-î şerif mervidir. İmam Ahmad, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn Mace, Taberânî ve İbn Merduye, Huzâme bint Vehb'den rivayet etmişlerdir ki, Resulullah sallâllahü aleyhi vesellem Hazretleri'ne azilden sual olundu: “O, ve'd-i hafidir.” buyurdu demiştir. Bundan dolayı azlin de hürmetine kail olanlar olmuşsa da, Fıkıhda kerahet olması tahkîk olunmuştur. Çünkü nesli kesmeğe bir yol, bir sû-i isti'mâldir. Azl, ve'd-i hafî olunca hilkati tebeyyün etmiş cenînlerin iskatı ve yeni doğan yavruların itlafı gerek tesebbüb ve gerek mübaşeret i'tibariyle ve'd-i celîye mübaşeret veya tesebbüb mânâsında, "Evlâdlarınızı öldürmeyin." (İsrâ-17/ 31) nehy-i sarihinin hükmü dahilinde haram bir cinayet olduğunu anlamak kolay olur. Şayan-ı dikkattir ki, burada tezvic-i nüfustan sonra mes'uliyyet vakti ihtar olunurken ve'din ve bigayri hakkın katl-i nüfusun mes'uliyyetindeki ağırlık anlatılmak üzere evvel emirde hâmîsi yok farz edilen mev'ûdenin suali tasrih olunmuş ve bunun evvelâ katile değil, kati olunan ma'sum kızcağaza sorulacağı anlatılarak, "Mev'ûdeye sorulduğu vakit ki hangi günahla katledildi." Tekvir-81/8-9) buyurulmuştur. Cinayetin sebebi doğrudan doğruya cânîye sorulmayıp da davacısı olan masum mev'ûdeye sorulması o ve'di yapan katilin vicdanını sızlatacak ve hamisiz gördüğü mazlumun karşısında mağlûbiyyetini duyuracak ve haksızlığını bütün mânâsiyle tanıtarak hakkın huzurunda hiç bir müdafaaya kadir olamayacak vech ile gayz ve ukubete istihkakını anlatacak şiddetli bir ihtar ve tariz vardır ki, buna, tebkît tâbir olunur. Nitekim Nasârâ muvacehesinde Hazret-i İsa'ya, "Hem Allah buyurduğu vakit: “Ey Meryem'in oğlu İsâ! Sen mi dedin o insanlara; "beni ve anamı Allah'ın yanında iki ilâh edinin" diye?" Maide 5/116) diye sorulması da Nasârâ'ya bu kabîlden bir tariz ile tebkîttir. Bundan başka her türlü amellerin hesabı rü'yet olunacağı da şununla anlatılıyor. (Hamdi Yazır, Hak dini, Kur’an Dili 8/433-436)
Yukarıda ki metinden de anlaşılacağı üzere Hamdi Yazır, Ferezdek’in şiirinden hareketle,erkeklerin öldürmediğini değil, kadınların daha çok öldürdüğüne işaret ediyor.
Ama bu alanda kafa yormaya gerek yok. Nasıl olsa hepsi bir "yalan" üstüne kurulu. diyen Dursun’un dediği gibi fazla kafa yormaya gerek yok. Nasılsa Dursun’un dediklerinin hepsi “yalan ve saptırma üzerine kurulu”