KADININ UĞURSUZ SAYILDIĞI İDDİASI
“…. Arsel'in kitabı, şimdiye dek yazdığı kitaptan gibi son derece değerli, titiz bir inceleme, araştırma ürünü. Sağlam, dürüst bir bilim adamının değerlendirmesi olarak, ele alınanların hepsi sağlam kaynaklara dayalı. Yürekli, daha güzel bir dünya hazırlanmasına yönelik, ışık tutucu örnek bir çalışma. Kitap, yüzyılımızın kitabı olacak nitelikte. "Kadın hakları" yönünden özellikle.” (Turan Dursun, Din Bu I,110-112)
Turan Dursun’un göklere çıkardığı, dürüst bilim adamı, İlhan Arsel’in “yüzyılımızın kitabı olacak nitelikte”ki titiz bir inceleme ve araştırma ürünü olan kitabında ki “Atta, evde, bir de kadında uğursuzluk" olduğu konusunda ki hadisin aslı neymiş ona bakalım.
1.1- İlhan Arsel ve T. Dursun gibi düşünenlere Usulü fıkıh Dersi:
Hangi kitapta olursa olsun, bir hadis rivayeti, ancak mütevâtir olduğu takdirde inanmayı gerektirir, kesinlik ifade eder. Buhârî ve Müslim'de bulunan hadisler mutlak doğru olmayabilir. Usul âlimlerine göre içlerinde “Teda’uf” olabilir. Yani birisine göre “sahih” kabul edilen bir hadis, diğer muhaddise göre "hasen" veya “zayıf” olabilir çünkü hadis kabul etme şartları farklı farklıdır. Bir muhaddis doğru olduğuna inandığı bazı kıstaslar koyar ve sadece o yolla gelen hadisleri kitaplarına alır bir başkası başka kıstaslar koyar... Mesela bir muhaddis, ravi zincirinden birbirinden hadis alan iki kişinin yüzyüze görüşme şartını ileri sürerken bir diğer muhaddis görüşmüş olma ihtimali varsa rivayet edilen o hadis alır ve kabul eder. Raviler aynı tarihte aynı şehirde bulunmuşsa, onların ilme, hadise olan rağbetlerini ve rıhletlerini bildiği için görüşmüştür diyerek hadislerini kabul edip alır. Bu hadisleri daha sonra gelen muhaddisler değerlendirmeye alırlar. Tabi ki bunu kafirlerin anlamasını beklemiyoruz. Zaten bunu anlayacak kapasiteleri olsaydı kafir olmazlardı.
Hadislerin sağlamlık bakımından dereceleri de farklıdır. Fakat bunların çoğu, “vâhid” haberdir. Buhârî ve Müslim'de yer almış olsa da tevatür derecesine erişmemiş kişi haberleri, "yakîn" (yani kesinlik) değil, zan (sanı) ifade eder. İçinde kuşku bulunduğu için kesin hüküm bildiremez. Ancak aynı konuda farklı ve birbirini destekleyen hadisler çok olursa onlar manen mütevatir derecesine ulaşır.
“Sahih” hadisin tartışması, "Müslüman’ım" diyenlerce ve uzmanlarınca yapılamaz.” diyen Dursun'a "Ha! Evet! Kafirlerce yapılabilir" demek gerekir di.
Asırlardır muhaddisler, hadislerin, zayıfını, sahihinin, mevzusunu, ravisini, ricalini, tearuzunu... araştırmakla boş şey mi yapmışlar. Allah onlardan razı olsun onlar sayesinde ilim adına küfrünü yayanların gerçek yüzü anlaşılıyor.
1.2- Hz. Peygamber buyurmuştur ki: “Üç şeyde uğursuzluk vardır: Atta, evde, bir de kadında da"
Turan, Buhârî'de yer almış bulunan bu hadisin sağlamlığında hiç kuşku bulunmadığını ileri sürmektedir. İşin garip tarafı, Turan işine geldiği zaman Buhari’deki hadislerin uydurma olduğunu söyleyip reddetmekte, bazen alay etmekte, bezen de hadislerin yazılmasının yasaklandığını söyleyip bu kitapların çok sonraları yazıldığını söylemektedir. İslam literatüründe, münafık ikiyüzlüdür ama Yazarımız ise çok yüzlüdür.
Evet! Bu hadis Ebû Hüreyre'den gelmektedir. Doğrudur ama eksiktir. Bunu görmeyen İ. Arsel ve T. Dursun ikilisi canlarının istediği gibi yorum yapmakta ve meseleyi dallandırıp budaklandırmakta okuyucuyu istedikleri mecralara götürmektedirler.
Meselenin doğrusunu öğrenmek isteyen buyursun okusun:
“Katade’nin rivayetine göre: Amiroğullarından iki kişi Hz. Âişe'nin yanına geldiler, dediler ki:
Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Musned’inde şu haberi rivayet etmektedir: Muhammed b. Râşid bize, Mekhulün şöyle dediğini rivayet etti:
Hz. Âişe'ye, Ebû Hureyre'nin, "Resulullah (a.s.): Uğursuzluk şu üç şeydedir; evde, kadında ve atta.” buyurdu." dediği sorulunca, o şöyle cevap verdi: "Ebû Hureyre iyi ezberlememiş, o girdiğinde Resulullah (a.s.) Allah, Yahudileri kahretsin, şöyle derler: Uğursuzluk şu üç şeydedir; evde, kadında ve atta." buyurmuştu; ama o, hadisin başını işitememiş, sadece sonunu duymuştur." (Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, Müsned. s, 215, no: 1537)
İşin doğrusu Aişe’nin yukarıda ki sözüyle anlaşılmışsa da, anlamak istemeyenler için biz biraz daha bilgi verelim.
1.3-"Kişi üç şeyden mutlu olur ve üç şeyden bahtsız olur. Âdemoğlu sâliha (iyi huylu) kadınla, iyi ev ile ve iyi binek ile mutlu olur. Keza Âdemoğlu kötü (huylu) kadınla, kötü evle ve kötü binek ile mutsuz olur." (İbn Hanbel, Müsned: 1/168)
“Şum” uğursuz saymak demektir. İslam’da “uğursuzluk yoktur” diyen Hz. Peygamber kendisiyle çelişkiye düşmez. Ama rivayetlerin arasındaki bağlantıyı bilmeyenler çelişkiden kurtulamaz.
1.4-Yüce Allah: "Dilediğine kızlar, dilediğine erkekler hibe edeceğini" bildiriyor (Şûra: 50) Ayette, gerek kızın, gerek oğlanın, Allah'ın bir bağışı, lütfü olduğunu belirtirken önce kızın zikredilmesi düşündürücüdür. Zira Arap dili ve edebiyatına göre bir kelimenin önce geçmesi onun önemini gösterir.
Yüce Allah buyurur:"Ben sizden erkek ve kadın, hiçbir çalışanın işini zayi etmeyeceğim. Hep biri birinizdensiniz…" (Âli İmran: 194)
Yüce Allah buyurur:"İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin velisi (koruyucusu)dirler. İyiliği emreder, kötülükten menederler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Elçisine itaat ederler, işte Allah onlara rahmet edecektir." (Tevbe: 71)
"Erkek veya kadından her kim inanarak güzel işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar." (Nisa: 124)
"Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, tâate devam eden erkekler ve tâate devam eden kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygılı erkekler ve saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar; işte Allah, bunlar için bağış ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzâb: 35)
1.5-Abdullah ibn Mes'ûd, Hz. Muhammed'e(a.s), kiminle beraber bulunması, kime hizmet etmesi gerektiğini sorunca Hz. Muhammed, üç kez "Annen’e" dedikten sonra, “Baban’a", demiştir. (Buhârî, Edeb: 2; Müslim, Birr: 1)
1.6-Peygamber, kötü huylu veya kırıtkan bir kadın hakkında: "Şeytân, kadın şeklinde görünür" demiştir.
Zaman zaman alıntı yaptığı Rağıb el-İsfehani’nin “Müfredat”ına baksaydı Arapça’da şeytan kelimesinin “İnsan ya da hayvanlardan, kötü huylu olanlara (ele avuca sığmayan, haşarı olanlara) sıfat olarak verildiğini” görürdü. (el- Müfredat fi Garibil Kur’an, 381) Bunu görmek istemeyen, görmeden yorum yapanlarda nerede o samimiyet? Kafir küfründen kudursa da Allah nurunu tamalayacaktır.
1.7-Kur’an-ı Kerim, şeytanın erkek şeklinde olabileceğini de söylemiştir.
Bedir Savaşı sırasında Bekr oğullarından Sürâka ibn Mâlik ibn Cu'şum adında bir kişi Kureyşlilere katılmış, onları savaşa teşvik ve tahrik etmiş, sonra iki ordu karşılaştığında işin ciddiyetini, zorluğunu anlayan Sürâka, kışkırttığı adamları bırakıp kaçmıştır. İşte bu adam, Kurân'da şeytan olarak takdim edilmektedir:
"O zaman şeytân, onlara, yaptıkları işi süslemiş: 'Bugün insanlardan, sizi yenecek kimse yoktur. Korkmayın, ben de sizin yanınızdayım!' demişti. Fakat iki topluluk birbirini görünce ardına dönüp: 'Ben sizden uzağım, ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah'tan korkarım zira Allah'ın cezası çetindir!' dedi." (Enfâl: 48)
“İşte böylece biz her Peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları iftiralarıyla baş başa bırak.” (En'âm 112) surelerinde hem cinlerden, hem de insanlardan şeytanlar bulunduğu belirtilmekte, kötü huylu, bozguncu insanların şeytan tabiatlı olduklarını söylemektedir. Şimdi bu ayetlerden, bütün erkeklerin şeytan olduğu anlamı çıkarılabilir mi? İnsanın, niyeti bozuk olunca herkesi kendi düşündüğü gibi yönlendirmeye çalışıyor. Eh Kuran da Yüce Allah böyleleri için "Eimmetül Küfr" (Küfür İmamları) buyumadı mı?
Bir “Tefsir usulü" uzmanı, bir "hadis usulü" uzmanı, bir "fıkıh usulü" uzmanı olan Turan’ın bir hadis karşısında ki tavrı bu, varın yazdığı diğer yazıları siz düşünün.
VELHASILI KELAM “CAHİLLİK, ZOR ZANAATTIR.”
(Bu makale de S. Ateş’in kitabından yararlanılmış, ilaveler yapılmıştır.)