Nefis ejderhası
Bir yılan avcısı, dağda donmuş bir ejderha bulur. Ölmüş zannıyla şehre getirir. Halk, bu büyük ejderhanın etrafında halka olmuş seyrederken, güneşin ısısıyla çözülen ejderha kıpırdamaya başlar. Halk, dehşet içinde sağa-sola kaçışır. Yılancı ise, korkusundan ne yapacağını bilemez. Ejderha, yılancının üzerine saldırır ve işini bitirir. (1)
Hikayedeki ejderha, nefsi temsil eder. Nefis ejderhası bazan ölü gibi hareketsiz görülse de, bu hali geçicidir. Her an harekete geçebilir, sahibine zarar verebilir. Mesela, nefsin şehvet yönü ancak büluğ dönemiyle kıpırdanmaya başlar. Mal sevgisi, makam sevgisi, donmuş ejderha gibidirler. Uygun bir ortam meydana geldiğinde, harekete geçerler.
Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (a.s.m.), nefsin en zararlı bir düşman olduğunu belirtmiştir(2) ve şöyle dua etmiştir: “Allahım, göz açıp kapayıncaya kadar da olsa beni, nefsime bırakma.” (3)
İçimizdeki yılan
Atıyla yol alan birisi, uyumakta olan bir adamın açık ağzından bir yılanın girmekte olduğunu görür. Atını mahmuzlarsa da yetişemez. Bir topuz darbesiyle adamı uyandırır. Ona vura vura bir elma ağacının altına kadar sürer. Yerdeki çürük elmaları yemeye mecbur eder. Adam, topuz korkusundan yemek zorunda kalır. Atlı, sonra adama “Şimdi koş bakalım” der. Adam can havliyle koşmaya başlar. Midesi bulanır, İçinde ne varsa boşaltır. Tabii bu arada yılanı da... Karnından çıkan yılanı görünce, şimdiye kadar lanet okuduğu atlıya binler teşekkür eder. (4)
Temsildeki uyuyan adam, gaflet uykusundaki gafil insandır. Atlı, uyuyan insanları uyaran nebîler ve nebîler yolunda giden kâmil kişilerdir. Yılan, nefs-i emmaredir. Atlının adamı dövmesi ve koşturması, mürşidin müridini riyazet ve mücadeleye sevketmesidir. Nefis terbiyesi ve nefisle mücadele olmadan, nefse hâkimiyet sağlanamayacağı son derece açıktır. Yılanın çıkışı ise, nefs-i emmarenin tahakkümünden kurtuluştur. (5)
Şurası da unutulmamalıdır ki, nefisle olan bu mücadele ömür boyunca devam edecektir. Çok büyük zatlar bile nefislerinden şikayetçi olmuşlardır. Bu yönüyle nefis, bir yay gibidir. Üzerine basınca siner. Fakat ayağını çektiğin ölçüde kabarmaya başlar.
Sirklerde gösteride kullanılan arslanlar, daha küçüklükten terbiye edilirler. Gösteri esnasında, zaman zaman bakıcıları tarafından kendilerine hap verilir. Arslanı yatıştırıcı bu haplar ihmal edilirse, uysal arslan, ormandaki arslanlara benzeyecek ve bakıcısını bir pençeyle diğer âleme gönderecektir.
Demek ki, nefsi terbiyeye daha küçükten başlanılmalı ve ömür boyunca da Kur’ânî haplar asla ihmal edilmemelidir.
Zindandaki obur
Zindandaki mahkumlar arasında çok obur birisi vardı. Bir türlü doymak bilmezdi. Zindandakilere gelen rızka saldırır, herkesin rızkına ortak olurdu. Zindandakiler, durumu kâdı vekiline şikayet ettiler. “Kâdıya söyle. Bu adam çağrılmadan sinek gibi herkesin yemeğine konuyor. Cehennem gibi boğazı var. Hiç doymuyor. Devamlı ‘Daha yok mu? diyor” dediler.
Kâdı, durumu araştırır. Neticede şu kararı verir: Bu adamı bir deve sırtında halka teşhir edin. Doymaz bir hırsı, tükenmez bir iştahı olduğunu anlatın. Bunu iyi tanımalarını, yiyeceklerini kaptırmamalarını söyleyin. Ta ki, kimse benim yanıma “Bu beni aldattı” diye gelmesin.
Saf birinin devesini alırlar. Obur adamı deveye bindirip insanların içinde gezdirirler. Her dilden onun durumunu anlatırlar. Saf adam da, devesinin derdiyle onlarla beraber gezmektedir. Gece olup, obur adam deveden indirilince, “Sabahtan beri devemin üstündesin, der. Arpadan vazgeçtim. Hiç olmazsa saman bedeli olarak birkaç para ver.”
Obur adam kahkahayla cevap verir: “Be adam, biz şimdiye kadar niçin dolaştırıldık? Senin şuurun nerede? Evde kimse yok mu? Benim oburluğumu ilan için çalınan davulun sesi, yedi kat göğe vardı. Demek, gün boyunca beraber olduğumuz halde, senin kulağına gelmemiş. Tamah seni kör ve sağır etmiş. Haydi git işine!” (6)
Temsildeki obur, şeytanı temsil eder. Şeytan, insanların iyi amellerine ortak olur, yer bitirir. Mesela, güzel namaz kılan birini gurura sevk eder, sevabını azaltır. Sadaka veren birine minnet ettirir, amelini boşa çıkarır. Nitekim, bir ayette şöyle denilmekte: “Ey iman edenler! Sadakalarınızı minnet ve eziyetle boşa çıkarmayınız.” (Bakara suresi, 264)
Hacca giden birisine “Sana hacı desinler, hürmet etsinler” telkininde bulunur. Sesi güzel birisine ya şarkı söyletir. Veya Kur’ân okusa, riya için okutmaya çalışır.
İşte, şeytanın bu özelliği, bütün semavî dinlerle anlatılmıştır. Allah’ın elçileri olan peygamberler, şeytanın tehlikesini haber vermişlerdir. Şeytanın düşmanlığı bu derece açık iken hâlâ onu bilmeyenler ise, temsildeki saf adamdan daha da gafil haldedirler.
Kaynaklar:
1. Mevlana, VIII, 236
2. Aclûnî, I, 143.
3. Age. I, 189.
4. Mevlana, VII, 598-601.
5. Tahîru’l-Mevlevî, VII, 607.
6. Mevlana, VI, 201-228.
Şadi Eren (Doç.Dr.)