KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 7.sınf-Akıl BİliM- İLMİN SEVABI VE ÂLİMİN önemi ve VASIFLARI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6717
Rep Gücü : 10015153
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

7.sınf-Akıl BİliM- İLMİN SEVABI VE ÂLİMİN önemi ve VASIFLARI Empty
MesajKonu: 7.sınf-Akıl BİliM- İLMİN SEVABI VE ÂLİMİN önemi ve VASIFLARI   7.sınf-Akıl BİliM- İLMİN SEVABI VE ÂLİMİN önemi ve VASIFLARI Icon_minitimePaz Ekim 04, 2009 2:09 am

İLMİN SEVABI VE ÂLİMİN VASIFLARI

M. Ali KAYA
İlim öğrenmek amacı ile yola çıkan cennete giden yola giren kimse gibidir. Çünkü ilim sahibini cennete götürür. Melekler onun etrafında toplanırlar ve ona zarar gelmemsi için kanatlarını sererler. Denizdeki balıklardan tutun gökte uçan kuşlara kadar bütün canlılar ilim talebesi için Allah’a dua eder ve onun için Allah’tan af ve afiyet dilerler. İlim öğreten ile ilim öğrenenin derecesi birdir. Sevabı da ona göre denktir; ancak âlimin ilimle amel etme fazileti vardır. İlim sahibi bir âlimin en üstün ibadeti öğrendiği hususları muhtaç olanlara öğretmek, ilmin değerini ve faziletini bilmeyenleri ikaz ederek ilme teşvik etmektir.

Birine bir hayrı öğreten onunla amel etsin etmesin sevabını alacağı gibi, onun ile amel eden kimse ameline devam ettikçe elde ettiği sevabın bir misli öğretenin amel defterine yazılır. Böylece öğretenin sevabı öğrenenden daima fazla olur. Âlim ölmüş olsa da öğrettiği ilminden insanlar faydalandıkça amel defteri kapanmaz. Peygamberimiz (sav) “Kim bir hayra vesile olursa işleyen gibi sevabını alır” buyurmuşlardır. Ayrıca “Kim bir hayrı başlatırsa veya bir hayırlı yok açar ve âdet başlatırsa onu işleyenlerin sevabı noksanlaşmadan başlatanın amel defterine de bir misli yazılır. Kim de kötü bir âdet başlatır ve bir yol açarsa orada giden ve o ameli işleyenlerin günahı eksilmeden bir misli de amel defterine yazılmaya devam eder. Böylece hayırlının sevabı, şerlinin günahı artmaya devam eder” buyurmuşlardır.

Emr-i bil-maruf ve nehy-i ani’l münkerin en değerlisi ve en faydalısı ilim öğretmektir. Şayet insanlar ilmi öğrenmenin ve öğretmenin sevabını bilmiş olsaydılar kan akıtma ve felakete uğrama bahasına onu öğrenirlerdi ve öğretmeye çalışırlardı. Allah-ü Teâlâ peygamberlerine şöyle vahy etmiştir “En çok öfkelendiğim kulum, âlimin değerini bilmeyen ve onu hafife alan, ilme ve âlime değer vermeyen cahil kimsedir” buyurmuştur. Göklerin melekûtunda büyük ve değerli olan ilim öğrenen ve onu başkalarına öğretme çabası içinde olan kimsedir.

İlim öğreten bir âlimin yumuşak huylu, ağır başlı, sabırlı ve çok mütehammil olması gerekir. İlim sahibi cahil kimselere ve ilim öğrettiği talebelere karşı çok mütevazı olmalıdır. Tevazu her insanı yüceltmekle beraber ilim adamını daha da yüceltir ve insanların saygısını kazanmaya sebep olur. İnsanlar ancak mütevazı ilim adamlarından bilgi öğrenmek isterler. Hiçbir insan cahillikle itham edilmek ve hakaret görmek istemez. Bu sebeple kendilerine değer veren ilim adamlarına karşı çok daha saygılı olurlar ve onlardan istifade etmek isterler. Zorba, zalim ve kibirli bir âlim, âlim olma ve öğretmen olma vasfını kaybeder. Dolayısıyla saygınlığını da yitirmiş olur. Bu durumda ilminden istifade edenlerin sayısını da azaltmış olur.

İlim adamı Allah korkusu ile hareket etmelidir. Faydalı ilmin insana sağlayacağı birinci özellik kalbine Allah korkusu yerleştirmek ve ihlâs sahibi olmasını sağlamaktır. İlmin bu vasfından dolayıdır ki yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Allah’tan ancak ilim sahibi korkar” (Fatır, 35:28) buyurmuştur. Allah’tan korkmanın alameti ise haramdan kaçmak ve sözünü fiili ile tasdik etmektir. İlmi ile amil olmayan âlim sayılmaz. Kişiye olgunluk ve tevazu vermeyen, kibir ve gurura sevk eden ve günah işlemeye cesaretlendiren ilim hangi ilim olursa olsun peygamberimizin (sav) “faydasız ilim” olarak nitelediği ilimdir. Bu duruma düşmekten ve ilmin insanı yoldan çıkarmasından Allah’a sığınmak gerekir.

Hz. Ali (ra) “Gerçek ilim sahibi insanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen, Allah’ın azabından emin kılmayan, günahları işleme konusunda cesaret vermeyen ve insanları Allah’ın kelamı olan Kur’ân-ı Kerime yönlendiren kimsedir” buyurarak ilim sahibinde bulunması gereken vasıfları saymıştır.

“Anlaşılmayan ilimde, düşünülmeden yapılan okumalarda ve tefekkürden uzak, cehalet eseri olan ibadette hayır yoktur” denilmiştir. Çünkü insan bilmeden ibadetini fesada verir. İbadetin kabulünün şartlarından birisini cehaletle terk eden ibadetin sevabından ve faziletinden mahrum kalır. Bu sebeple ilimsiz ibadette hayır ve sevap olmaz. En azından ibadetin makbuliyetinin şartı olan “Niyet ve İhlas”dan yoksun bir ibadet baştan ölü doğar.

Bir insanın gerçek ilim sahibi olmasının alameti, dinde ve ilimde derinliğe sahip olmanın şartı “tevazu ve hilim” sahibi olmaktır. Mütevazı insanlara değer verir, halim olan da yumuşaklıkla muamele ederek insanların kalplerini kazanır. Böylece “göze bakıp kalbe hitap eder.” Bu şekilde ilim dilden çıkar ve kalbe yerleşerek tesirini bedende gösterir ve ruhun terbiyesini sağlar.

Oyun ve eğlenceye düşkün olmak ve malayani ile meşgul olmak ilim sahibine yakışmaz, böyle bir âlim de insanlar arasında saygın olmaz. İlimin birinci basamağı dünyanın fani, ahretin baki olduğunu bilmektir. Bu sebeple dünyaya değer veren ve dünyalık peşinde koşan bir âlimin ilminden insanlar istifade etmezler. Çünkü “bütün hataların başı dünya sevgisidir.”

Yüce Allah ilmi vahiyle peygamberlere öğretir ve onlara insanlara hizmet etmeleri şartını koşar. Her peygamber kavmine hizmet etmiştir. İnsanlara hizmet etmeyi şiar edinmişlerdir. İnsanlar ancak bu şekilde onun ilminden faydalanmışlardır. Nitekim Hz. İsa (as) “İnsanlara hizmet etme hakkı olan ilim sahipleridir. Ben nasıl havarilerime hizmet ediyor ve onların ayaklarını yıkayarak tevazu gösteriyorsam, onlar da insanlara hizmet ederek gönüllerine girmeli ve ilimlerinden onları faydalandırmalıdırlar” demiştir.

Hikmet binası tevazu ile kurulur, kibirle değil. Görmez misiniz ki güzel ekinler düz ovalarda yeşerir, sarp dağlarda değil. Sular daima yukarı dağlardan aşağılara akar ve denizlerde birikir. Bunun için Hz. Ali (ra) “Ey tâlib-i hakikat! Âlimin üç vasfı vardır, birincisi doğru ve hakikate mutabık ilim; ikincisi, tevazu ve mahviyettir; üçüncüsü ise, uluorta konuşmamak ve peşin hükümlü olmamaktır. Kendisinde ilim olmadığı halde iddia sahibi olan kimsenin de üç alameti vardır. Kendisinden daha bilgili olanla kavga eder; kendisinden aşağı olana zulmeder; nerde bir zalim varsa ona destek olur ” demiştir.

****************
ALİMİN VE İLMİN ÖNEMİ
Salı, 09 Haziran 2009
M. Ali KAYA
İlim öğrenmek farzdır. Allah ilim talebelerini sever. İhtiyaç duyulan şeyleri sorup öğrenmekten vazgeçmek caiz değildir. Nitekim yüce Allah “Bilmiyorsanız ilim ehline sorunuz” (Nahl, 16:43) emretmektedir. Din bir ilim, eğitim ve öğretim müessesesidir. Bu sebeple ilk nazil olan ayet “Oku!” (Alak, 98:1) emridir. Dinin kemâle ermesi inananların ilim sahibi olmaları ile doğru orantılıdır. İnsanlar dinde ilim sahibi oldukça din güçlenir. Dini bilmeyenler çoğaldıkça din zayıflar. İlim dini, din insanı güçlendirir, olgunlaştırır ve kemale erdirir. Bunun için ilim öğrenmek mal kazanmaktan daha önemlidir. Mal Allah tarafından insanlar arasında “rızık” olarak paylaştırılmıştır ve taahhüt, yani garanti altına alınmıştır. Herkesin payı eksiksiz olarak verilir. İlim ise âlimin katındadır. Allah malı dilediğine ilmi ise dileyene, yani isteyene verir.

Kur’ân-ı Kerim “Rabbim ilmimi artır” diye dua etmemizi etmemektedir. İlme kendisini veren ve ilimle insanlara faydalı olmayı dileyen insandan daha hayırlı insan yoktur. İlim peygamber mirası, öğretmek ise peygamber mesleğidir. Bunun için peygamberimiz (sav) “Sizin en kayırlınız Kur’ân-ı Kerimi öğrenen ve öğretenlerinizdir” buyurmuşlardır. İlmi ehlinden sormak ve öğrenmek farzdır. Bilmeyenin Allah’ın emri olarak bilene sorması ve öğrenmesi gerekir. Yarın Allah’ın huzurunda bilmemek mazeret olarak kabul edilmez. Dünyada dahi mahkemede hâkime “Ben bunu yapmanın suç olduğunu bilmiyordum” demek mazeret değildir. Bu mazeret ne cezayı hafifletir ve ne de sonucu değiştirir. Bu sebeple İslam bilginleri âlimin bir kusuru bir günah, cahilin bir kusuru iki kat günahtır; öğrenmemek ayrıca bir günahtır” demişlerdir.

İslam bilginlerinden Câfer-i Sadık (ra) “Allah’ın dinini iyice öğrenin ve bu konuda ilim sahibi olmaya çalışın. Çünkü yarın kıyamet gününde Allah dini öğrenmeyenin ne yüzüne bakar, ne de onunla konuşur ve ne de onu temize çıkarır” demiştir. Allah’ın insanlardan istediği ilk şey “İlim” öğrenmek ve dinini, imanı, farzı, haramı öğrenmektir.

Bilen insanların da evlerine çekilerek “ne yapalım bu insanlar öğrenmek istemiyorlar” diyerek öğretmeye çalışmamaları büyük hatadır. Toplumun içine çıkmayan ve insanlara “hayrı tavsiye etmeyen, şerlerden uzaklaştırmak için çaba sarf etmeyen ne dinde fakih sayılır ve ne de kendisini geliştirerek ilimde derinlik kazanabilir. Çünkü ilim pratik hayatta yaşanarak ve uygulanarak derinlik kazanır. Yoksa kimseye fayda vermediği gibi sahibini de derin bir anlayış sahibi ve fakih kılmaz.

İlim insanlara fayda veren, dünyasına ve ahretine faydalı olandır. Resulüllah (sav) bir gün Mescid-i Nebevide sahabelerin bir insanın etrafında toplanarak konuşmalarını dinlediğini görür. “Bu kimdir?” diye sorar. Sahabeler “Bu bir allamedir. Arapların soylarını, tarihini ve cahiliye dönemine ait gelişmeleri ve Arap şiirlerini çok iyi bilir” dediler. Peygamberimiz (sav) “Bu ilmi bilmemek insana zarar vermediği gibi bilmek de fayda sağlamaz” buyurdu.

İlim iki çeşittir. Birincisi, “insan hayatını kolaylaştıran ilimler” ikincisi ise, hayatı anlamlı hale getiren ve hayatın amacını ve hedeflerini belirleyen ilimdir. Birincisi fen ilmidir, ikincisi ise din ve iman ilmidir. Din ve iman ilmi de peygamberimizin (sav) tasnifi ile üçe ayrılır. Birincisi, Kur’ân-ı Kerimin muhkemâtı olan ve herkesin anlayabileceği ayetleri, farzları ve haramlarıdır. İkincisi, Kur’ân-ı Kerimde “Hikmet” olarak ifade edilen Allah’ın emir ve yasaklarının nasıl uygulandığını gösteren ve ibadetin pratikte uygulanmasını sağlayan sünnetlerdir. Üçüncüsü de Kur’ân-ı kerim ve hadis-i şeriflerin müteşabihini ortaya koyan ve ulemaya mahsus olan, âlimlerin şerefini artıran ve cahillerden âlimi ayırt eden te’vil ve tefsir ilmidir. Bunun dışındaki ilimler insan hayatını kolaylaştırdığı ve renklendirerek fayda sağladığı ölçüde hayırlı, zarar verdiği ölçüde de fayda vermeyen ilim olarak nitelendirilebilir.

İlmin amacı marifetullah; yani Allah’ı tanımak, Allah’ı sevmek ve Allah korkusu ile günahlardan kaçmak suretiyle nefsi terbiye ederek insanın maddi ve manevi terakki ve tekâmülünü temin etmektir. Kur’ân-ı Kerim binlerce ayeti ile marifetullah delillerini tadat ederek insanları düşünmeye ve aklını kullanarak Allah’a yakınlık kazanmaya davet etmektedir. Bu imanı artırır. İman ise insanı itaate sev keder. İtaat ise ibadetle olur. İbadeti insana ders veren ilimlere “Taabbudî ilimler” denir ki bunlar şeriat dilinde “Sünnet” olarak ifadesini bulur. Sünnet de ibadet olarak ikiye ayrılır; birincisi farzların uygulanmasını sağlayan sünnetler, ikincisi de “Edeb” tabir edilen dinin “ahlâkî” yönüdür.

“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” Peygamberler miras olarak para ve mal bırakmazlar. Onların mirası ilimdir. Yani “Allah’ın kelamı ve vahyi olan “Kitap” ve sünneti bize öğreten “Hadis” ilmidir. Kim bu ilimlerden birine veya ikisine varis olursa o insanların en hayırlısı olur. Gerçek âlimler, ilmi ile amil olan ve insanların ihtiyaçlarına göre Allah’ın kitabından ve resulünün sünnetinden yeni ilimler çıkarandır. Bunlara mücedditler ve müçtehitler denir. Bunların dışında kalanlara “Mukallitler” ve “Nakilciler” adı verilir. Bunlar mücedditlerin ve müçtehitlerin Kur’an ve Sünnetten çıkardıkları hükümleri naklederek insanlara öğretirler. Peygamber varislerinin hadimidirler. Peygamber varisi değillerdir. Peygambere varisi olmak her kula nasip olmaz.

Yüce Allah bir kula hayır murat ederse onu dinde fakih kılar. Ona dini öğrenmeyi, doğru olarak anlamayı ve şartlarına riayet ederek ibadet etmeyi nasip eder. İnsan için en büyük saadet ve Allah’ın insana en büyük ikramı ve ihsanı iman ve itaatle Allah’a kul olmaktır. Allah’a iman eden ve kendisinin Allah’ın kulu olduğunu idrak eden için ise en hayırlı ibadet ve şeref dini ilimlerde, bilhassa iman ilmini öğrenmektir. Zira iman ilmi insanın hem aklınıi hem kabini, hem de bütün duygularını tatmin ederek terakki ettirir. Aklın ibadeti marifetullah, kalbin ibadeti muhabbetullah, hayalin ibadeti tefekkür, duyguların ibadeti ise lezzet-i ruhaniyeyi alabilmektir. Bütün bunlar ise insanı kamil insan mertebesine çıkarır.

İki insanın yaşamasında insanlık için büyük hayır vardır. Birincisi, ilminden faydalanılan alim, ikincisi de alimden ders alan anlayışlı ve meraklı talebe… Bu ikisi var olduğu sürece dünyada hayır devam ediyor demektir. İlminden yararlanılan bir âlim, yetmiş abitden daha üstündür. Peygamberin hadislerini rivayet ederek dinlerini insanlara öğreten istikametli bir âlim ilim sahibi olmayan ve ilmi neşretmek için bir çalışma içinde olmayan bin abidden daha üstündür.

Hz. Ali (ra) insanları üç kısma ayrılır. Birincisi, Allah’ın kendisine ilim, hidayet ve istikamet verdiği bir âlime yönelenler. İkincisi, kendisinde ilim olmadığı halde iddia sahibi olan ve yüzeysel bilgisine güvenerek kendisini beğenen, dolayısıyla aldanan ve başkalarını da aldatan bir câhile yönelen insanlar. Üçüncüsü ise, ilme ve alime önem vermeyen insanlar. Bunların içinde ancak birinci alime yönelenler kurtuluşa ermişlerdir. Öyle ise insan dünyada “ya alim olmalı, ya talebe olmalı veya bunları sevenve yardımcı olan birisi olmaya çalışmalıdır. Dördüncü gruba girenlerin kurtuluş ümidi yoktur.” Alimler ve talebeler kurtuluşa erer, onlara yardımcı olanlar da onlara hürmeten kurtulurlar; ama ilimden bir payı olmayanlar sel sularına kapılan çör çöpe benzerler.

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

7.sınf-Akıl BİliM- İLMİN SEVABI VE ÂLİMİN önemi ve VASIFLARI Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
7.sınf-Akıl BİliM- İLMİN SEVABI VE ÂLİMİN önemi ve VASIFLARI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ASR SURESİ VE ANLAMI-sevabı önemi
» Ayetel Kürsiyi Okumanın Önemi ve SEvabı
» Şeytan -SALT AKIL AMELİ AKIL
» Beraat gecesi 50 yıl ibadet sevabı ,bütün senenin kutsî bir çekirdeği ve insanlığın kaderinin programı
» DİNÎ DELİLLER ve AKIL

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim :: Din Kültürü Ahlak Bilgisi Dersi :: 7.sınıf-
Buraya geçin: