KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Gençlik Hevesatından Gelen Tehlikelerden Nasıl Korunabiliriz?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6727
Rep Gücü : 10015177
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Gençlik Hevesatından  Gelen Tehlikelerden Nasıl Korunabiliriz? Empty
MesajKonu: Gençlik Hevesatından Gelen Tehlikelerden Nasıl Korunabiliriz?   Gençlik Hevesatından  Gelen Tehlikelerden Nasıl Korunabiliriz? Icon_minitimePerş. Ekim 29, 2009 4:45 am

Hayat ve Gençlik Hevesatı Cihetinden Gelen Tehlikelerden Nasıl Korunabiliriz?

Günümüz insanının en büyük dertlerinden biri: Hayatın içindeyiz ve çoklarımız itibâriyle gençliğin baskısı altında kalıyoruz. Hevesât, ulvî duygularımızı te'sir altına almış durumda. Ve bugün yüce hakikatları, Allah Rasulünün istediği keyfiyette temsîl etme cidden zor görünüyor. Şu kadar var ki, böyle tehlikeli bir hatta kavga vermenin de kendine göre avantajları var. Evet mârûz kalınan zor şartlar nispetinde bir de bu işin mükâfat yönü mevcuttur.
Hz.Hamza'yı şehîtlerin efendisi ve Allah'ın arslanı haline getiren verdiği kavganın zorluğu değil midir? "Düşman fazla ancak bizim de imânımız var" deyip can-siperâne ön saflara saldırış ve ölümü hiçe sayış. İşte bu O'nu ulvi makama ve şehîtlerin efendisi ufkuna ulaştıran mühim bir vesîleydi.
Sahâbî devrinde de, bugün bizi rahatsız eden günahlar, hem de bütünüyle bulunuyordu. Kadınlar, Kâbe'yi üryan olarak tavaf ediyor, fâiz, ihtikâr, rüşvet, içki ve kumar cemiyetin ruhunu kemiriyordu. Onlar bütün bu hayata sırt çevirerek İslâm'ı seçtiler. Fakat, onlar da beşer olmaları hasebiyle his ve heves taşıyorlardı. Zaten buna rağmen nefsânî arzulardan vaz geçmeleri değil midir ki onları büyüklerden daha büyük kılıyordu... Böyle bir dönemde, bütün çirkinlikleri bir tarafa itip, apaydın ve tertemiz bir hayat seçmeleri, bütün tehlikelere rağmen, Efendimiz'in (sav) arkasında yer almaları, onlara büyük faziletler kazandırdı ve kazandıkları bu faziletler sâyesinde haklı olarak gökteki yıldızlar gibi arkadan gelenlere ışık ve rehber oldular.
Günümüzde de bu türlü felâket ve helâketler vardır. Zaten bu işin başındaki ilk bâniye. ruhânî bir mecliste "Felâket ve helâket asrının adamı" demişlerdi. Onun arkasında saf bağlayanlara da. eğer bir gün İki Cihân Serveri seslenecek olsa, herhalde "Gelin ey felâket ve helâket asrının nesilleri" diyecektir. Zira. çarşı. pazar. sokak, içtimâî ve ticarî hayat, âile, fert, cemiyet ve bunları ayakta tutmayı vazife edinen mektep ve içtimâî hayatı meydana getiren bütün ünite ve kuruluşlar teker teker ele alınıp değerlendirilse ve haklarında bir hüküm verilmek istense denecek tek söz "Berbat" olacaktır.
Nereye giderseniz gidiniz, üstünüze-başınıza günah adına bir şeyler bulaşmasına mâni olamazsınız. Ruhunuz birkaç defa örselenmeden, kalbî hayatınız sarsılmadan, toplum hayatının bir tarafından diğer bir tarafına geçmeniz imkânsızdır. Bugün Müslümanca yaşamak, alevden bir zemin üzerinde yürümek veya kandan irinden deryaları geçmek kadar zordur. İşte biz böyle bir felâket ve helâket asrının çocuklarıyız. Mâhiyetimizde bulunan gizli hevesât, nefsânîlik ve cismânîlik akrep gibi kuyruğunu kaldırmış bizi sokmaya çalışıyor. Nefsimiz, heveslerimiz ve şehavânî duygularımız içinde doğduğu, büyüdüğü vasat ve ortamdan sürekli besleniyor. güçleniyor. Böyle bir akrebin bizi sokup zehirlemesi her an muhtemeldir. Bütün bunları kabulle beraber, "mağrem" itibariyle "mağnem" esaslarına göre durumumuzu değerlendiriyor. Bunca zorlukların bize kazandıracağı avantajları düşünerek de tesellî oluyor. hatta bir cihette seviniyoruz. Çünkü bu zorluğu atlatabildiğimiz zaman, kazancımız da o oranda büyük olacaktır. Şayet sahâbî böyle zor şartları atlayarak yükseldiyse, günümüzün inanan insanları da aynı şekilde bir bahtiyarlığa ermeleri ilâhî Rahmetten beklediğimiz neticelerdendir. Günahlara girme şartlarının bu kadar kolaylaştığı bir devirde. bilmeden işlediğimiz hatâ ve günahlarımız elbette ki vardır. Ancak bize düşen şey, Rahmet kapısından ve İlâhî dergâhın eşiğinden ayrılmama ve sebât etmedir. Burada, müsaadenizle kendi hislerime tercüman olması bakımından bir hâdiseyi nakletmek istiyorum. Çocukluğumda, koyunlarımızı bekleyen ve kapımızdan hiç ayrılmayan bir köpeğimiz vardı. Ben ondaki bu sadâkata hayran olur, onunla oynar, boynuna sarılır ve ona sık sık yemek verirdim. Meselenin hıfzı'ssıhha açısından münâkaşasını yapacak değilim. Sadece bir hissimi anlatmak istiyorum. Bendeki bu çocukluk hâtırası, çok defa hâtırıma gelir. Ve ellerimi açıp Rabb'ime niyazda bulunurken, o hâdiseyi bir ilinti halinde ümidimin yanında bulundurur ve "Rabbim, sadece sadâkatından dolayı nasıl ben o köpeğe bir dost muâmelesi yaptımsa, Sen de Senin kapından ayrılmayan ve başkasına serfurû etmeyen şu kıtmîri affet ve bağışla" derim.
Aynı şeyi cemaatımız adına söylemek de mümkündür. Bütün günah ve sürçmelerine rağmen şu cemaatın sadâkatla sürdürdüğü bir hizmet vardır ve işte onun hatırına Rabb-i Kerîmleri onları kapısından kovmayacaktır.
Biz kusurlarımızı kabul ve itirâf ediyoruz; ancak sonsuz rahmetinin gereği olarak da Cenâb-ı Hak'tan bu kusurlarımızın affını diliyoruz. Zaten bu itirâftır ki bir cihetle nedâmet manâsına tevbe sayılır. Ve Allah (cc) böyle kalpten yapılan tevbeleri geriye çevirmez ve kabul buyurur.
Buraya kadar söylediklerimiz bir cihetten vâkıayı rapor manâsını taşımaktadır. Şimdi de dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde bir nebze durmak istiyorum:
Birincisi: Böyle her şeyiyle kaypak ve zararlı bir zeminde çok dikkatli yürümek gerekir. Mayınlı bir tarlada veya amansız bir düşman beldesinde nasıl hareket edilmesi icap ediyorsa, günümüzün çarşı pazarında gezerken de aynı dikkat ve aynı teyakkuz elzemdir.
İkincisi: Dışarıya çıkmadan evvel. his ve duygularımızı durulatacak, berrak hale getirecek ve bizim his dünyamıza tesir edecek müessir çarelere baş vurulmalıdır. Bu bir şeyler okuma, seyretme veya dinleme olabileceği gibi. derin bir iç muhâsebesi yapmak da olabilir. Böyle bir metafizik gerilime geçmeden sokağa çıkılmamalıdır.
Üçüncüsü: Kat'iyyen yalnız kalmamak. Bizim dikkatlerimizi murakabe edecek ve nasihatıyla bizim ruh dünyâmızı ayakta tutacak bir arkadaş edinerek ve mümkün mertebe dışarıya onunla beraber çıkmaya çalışılmalıdır.
Dördüncüsü: Giderken-gelirken ve gideceğimiz, kalacağımız yerlerde imkân ölçüsünde bizim hayatımızla, münâsebeti olan ve bizi îkâz edici havasını koruyucu bir melek gibi üzerimizden eksik etmeyen materyalleri de yanımızda götürmeye çalışmalıyız. Günahlara karşı birer sütre birer perde olacak bu materyaller bizim iç murakabemize vesîle olacaktır ki, böyle bir iç murakabe ile dolup taşan bir insanın günaha girmesi ender vakâlardandır.
Beşincisi: İşlenen bir günah ve hatâ neticesinde derhal nedâmet edip tevbe kapısına koşulmalıdır. Zira günahın en az kalabileceği;kalb, bir müminin kalbidir. Orada hatalar, gelip geçici ve güneşle aramıza perde olan bulutlar gibidir. Hemen geçip gitmelidir. Tevbede gecikme, rûhun o nisbette kararmasına sebep olur. Ve o esnâda, diğer günahlarla münâsebete geçme yolları kolaylaşır. Onun için, buna meydan vermeden, hatâ ve günahın şekil, keyfiyet ve büyüklüğü ne olursa olsun, insan derhal kendine gelip, Rabb'in rahmetine dehâlet etmelidir.
Sahâbî, beyninden vurulmuş gibi Allah Rasûlünün huzuruna gelir ve "Ya Rasulûllah, ben mahvoldum" der. Gelirken gözüm bir kadına ilişti veya bir kadına dokundum, diye de ilâve eder. Bu kırık gönül karşısında âdetâ arş ihtizaza gelir ve Cibrîl imdâda yetişerek şu âyeti getirir: "Gündüzün iki tarafında (sabah, öğle ve ikindi) gecenin de yakın saatlerinde (akşam ve yatsı) namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu öğüt almâk isteyenlere (güzel bir) hatırlatmadır" (Hûd/114).
Hele, berzah âleminin nûru durumundaki teheccüde kalkmak, uykunun en tatlı olduğu o anda, Rabb'e münâcata koşmak, işlenen hatâ ve günahları en kısa zamanda temizleyici birer faktör olarak değerlendirilmelidir.
Gecenin yarısında havf ve recâ ile dopdolu bir gönlün O'na yalvarış ve yakarışları Cenâb-ı Hakk tarafından muhakkak hüsn-ü kabûl görecektir. Yeter ki yapılan bu tazarrû ve niyazlar ihlâs ve samimiyet içinde yapılmış olsun. her biri bir dönemeç başı gibi duran namaz vakitlerinde O'na kulluk ve O'nun karşısında bel kırıp boyun bükme, iki vakit arasındaki hatâ ve sürçmelerimizi affettirirken, nâfile ve teheccüd gibi ibâdetlerle de O'nun rızasını kazanmaya gayret etmeliyiz.
Evet, bir ta: aftan etrafımız günahlarla sarılı hazin halimiz, diğer taraftan bu hazin hali bertaraf edebilecek çapta bir kısım avantajlarla kuşatılmış durumdayız. Sahâbînin haline çok benzeyen bu manzaramızla, onlara yaklaşma fırsatını da aynı zamanda elimizde tutuyoruz. Onların vahyin soluklarını enselerinde hissetmelerine mukâbil biz de, zaman kaydından kurtulur ve Muhammedî bir ruhla yerimizi alabilirsek, bir cihetle kurtuluşumuzu garantilemiş oluruz. Cenâb-ı Hakk bizi bu ümîdimizde yanıltmasın!.. (Amin)

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Gençlik Hevesatından  Gelen Tehlikelerden Nasıl Korunabiliriz? Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Gençlik Hevesatından Gelen Tehlikelerden Nasıl Korunabiliriz?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Gençlik için pratik ve doğal iksirler
» sarımsak LİMON KARIŞIMI GENÇLİK İKSİRİ
» Prostat Kanserinde Bitkisel Tedavi
» Taşlardan Gelen Şifa
» hafızaya zihne iyi gelen şeyler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: YENİ VE EN SON :: Soru --Cevaplar-Tartışmalı Konular-
Buraya geçin: