http://www.iskenderpasa.com/CCA0D955-CBCE-4BD4-BF94-CFCB0D0023BA.aspx
Hz. Peygamber’in Takdir Ettiği Bazı Şiirler
Geçen yazımızda şairlerin ve şiirin İslâmiyet nazarındaki yerini belirtmeye çalışmıştık. Şimdi aynı mevzuyu işlemeye devam ediyoruz:
Kur’ân-ı Kerîm’in belagati ve tesir kudreti karşısında şaşıran Arap müşrikleri, vahyin ve nübüvvetin ne olduğunu kavrayamadıklarından, Peygamberimiz’e iftiralarda bulunmuşlar ve ona “şair” demişlerdi. Bu asılsız isnat üzerine bazı âyetler nazil olmuştur.160 Bu âyetler de şairliğin ve şiirin bizzat merdut ve kötü olduğunu göstermez. Sadece, Hz. Peygamber’in vazifesinin şiir ve şairliğin fevkinde, çok daha ulvî ve önemli bir vazife olduğunu, beşerin hem dünya hem de âhiret saadetini ilgilendirdiğini ifade eder.
Fuzûlî bu hakikatı, Türkçe Dîvânı’nın mukaddimesinde şöyle belirtiyor:
Şi’r bir zîverdür ammâ biz gibi nâkıslara!
Ol ki kâmildür anı muhtâc-ı zîver kılmamış.161
“Şiir söyleme sanatı bir süstür ama bizim gibi nâçîz ve eksikli kimseler için. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ise tam ve kâmil olduğundan başkaca süse muhtaç kılınmamıştır.”
Peygamberimiz aleyhisselâm, kendi şiir yazmamakla beraber, bazı şairlerin şiirlerini beğendiğini belirtmiş, müslüman bazı şairleri takdir ve teşvik etmiştir. Mesela, el-Abbas radıyallâhu anh’ın kendi medhinde söylediği bir şiir üzerine;
“Ağzın dert görmesin.” buyurmuştu.162
Sahih hadis kitaplarında nakledildiğine göre Arapların söylediği en doğru söz, şair Lebîd’in;
Elâ küllü şey’in mâ hala’llâhu bâtıl.
“Biliniz ki Allah’tan başka her şey boş ve batıldır.” 163 mısraıdır, demiştir.
Kâb b. Mâlik radıyallâhu anh bir şiirinde şöyle demişti:
Câet sehînetu key tuğâlib rabbehâ
Fe-leyuğlebenne muğâlibu’l-ğallâb.164
“Kureyş kabilesi (Sahîne onun lakabıdır), Rabbi ile mücadeleye geldi. Muhakkak ki mutlak ve daimi galip olan Cenâb-ı Hak ile yenişmeye çalışan, mağlup ve perişan olacaktır.” Bu beyit hakkında Peygamberimiz;
“Ey Kâ’b! Allah, bu sözünden dolayı seni methetti” buyurmuştur.165
Hz. Peygamber, başkaları tarafından yazılan şiirleri bazen mesel olarak îrâd ederdi. Hz. Âişe radıyallâhu anhâ, onun bir haber beklediği zamanlarda Tarafa’nın;
Setübdî leke’l-eyyâmü ma künte câhilen
Ve ye’tîke bi’l-ahbâri men lem tüzevvedi
beytini zikrettiğini rivayet eder ki mânası;
“Günler sana bilmediğin şeyleri gösterecek ve ummadığın kimseler de sana haberler getirecektir.”166
Ensardan Abdullah b. Revâhâ’nın şu beytini de beğenir ve tekrarlardı:
Yebîtü yücâfî cenbehû an firâşihî
İzâ’stüskilet bi’l-kâfirîne’l-medâci’u
“Yatakları kâfirlerin ağır bulduğu (yani onlar derin uykulara daldıkları) zaman o, yanını döşeğinden uzak tutarak (yani uyumayarak) gecelerini geçirir.”167
Peygamberimiz aleyhisselâm başkalarının şiirlerini mesel olarak îrâd ederken mânaya değer verir, vezne ve kâfiyeye bakmazdı. Bir gün;
Kefâ bi’l-İslâmi ve’ş-şeybi li’l-mer’i nâhiyen
mısraını inşâd edince Hz. Ebû Bekir radıyallâhu anh;
“Yâ Resûlullah! Öyle değil. Şair,
Kefâ’ş-şeybü ve’l-İslâmu li’l-mer’i nâhiyen
“Ak saçlar ve İslâmiyet, insana nasihatçi olarak kâfi gelir, demiştir.” diyerek vezne muvâfık tarzı beyan etmiştir.168
Hulasa, Hz. Peygamber’in şiiri külliyen reddetmediği, güzel ve hakîmâne mâna taşıyanları beğendiği, bazı beyitleri mesel olarak îrâd ettiği, şiirle uğraşanları bundan alıkoymadığı, fakat bunlarla beraber şekil ve zarftan ziyade mânaya değer verdiği âşikâr bir vakıadır. Bu hakikate binaen başta Hz. Ebû Bekir radıyallâhu anh, Hz. Ali radıyallâhu anh, Hz. Ömer radıyallâhu anh, Hz. Âişe radıyallâhu anhâ olmak üzere birçok sahabî hem bizzat şiir yazmışlar hem başkalarının şiirlerini yeri geldikçe inşâd etmişler hem de Kur’an ve hadiste geçen kelimelerin mânalandırılmasında çok faydalı olacağı için cahiliye şiirini öğrenmeyi ve rivayet etmeyi teşvik buyurmuşlardır.
Yine aynı hakikate binaen İslâm âleminde Mesnevî, Muhammediye, Mevlid gibi samimi, dindar alimler tarafından dinî mahiyette manzum bir yığın eser yazılagelmiştir.
*
[table style=]
[tr style=][td]
[/td]
[/tr]
[tr style=][td]Dipnotlar[/td]
[/tr]
[tr style=][td]1. Bk. 21/Enbiyâ, 5; 37/Sâffât, 36; 52/Tûr, 30; 36/Yâsîn, 69; 69/Hâkka, 41.[/td]
[/tr]
[tr style=][td]2. Fuzûlî Divanı, s. 12.[/td]
[/tr]
[tr style=][td]3. Bk. Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IV, 213, hadis no: 4167; Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, V, 354, hadis no: 2022; Ebû Nuaym, Ma’rifetü’s-sahabe, VII, 218, hadis no: 2261; İbnü’l-Esir, Üsdü’l-ğabe, terc. no: 1438.[/td]
[/tr]
[tr style=][td]4. Lebîd, hem cahiliye devrini hem de İslâmiyet’i idrak etmiş, uzun ömürlü bir Arap şairidir; muallâka sahibidir. Bu mısranın devamı şöyledir: "Ve küllü na’îmin lâ mehâlete zâ’il” (Her nimet ve saadet de hiç şüphesiz fâni ve yok olucudur). Bk. Buhârî, “Edeb”, 90; Müslim, “Şi’r”, 2-6; Tirmizî, “Edeb”, 70, hadis no: 2849; Ahmed b. Hanbel, II, 248, 391, hadis no: 7377, 9072.[/td]
[/tr]
[tr style=][td]5. Abdülmün’im Ahmed Yunus, Ka’b b. Mâlik el-Ensârî Hayâtuhû ve Şi’ruhû, s. 282.[/td]
[/tr]
[tr style=][td]6. Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, I, 120, trc. no: 355; Hâkim, III, 556, hadis no: 6065; İbni Asâkîr, Târihu Dımaşk, XII, 405. Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’ân, XIII, 138; Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VI, 336; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, IV, 173; İbni Abdilber, İstîâb, I, 411; İbni Hacer, el-İsâbe, VI, 364.[/td]
[/tr]
[tr style=][td]7. Ahmed b. Hanbel, VI, 31, 138, 146, 156, 222, hadis no: 24069, 25115, 25177, 25270, 25904; Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s. , 276-277, 300, hadis no: 867; Tirmizî, “Edeb”, 70, hadis no: 2848; Ebû Ya’lâ, VIII, 358, hadis no: 4945; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XI, 288, hadis no: 11763; Aclûnî’nin değerlendirmesi için bk. Keşfü’l-hafâ, hadis no: 1465, 2928, 2972. Ayrıca bk. Ebû Abdullah Hüseyin b. Ahmed b. Hüseyin ez-Zevzenî, Şerhu’l-Mu’allakâti’s-Seb’a, s. 71.[/td]
[/tr]
[tr style=][td]8. Ahmed b. Hanbel, III, 451, hadis no: 15775; Buhârî, “Teheccüd”, 20; “Edeb”, 91; Velid Kassâb, Dîvânu Abdullah b. Revâha ve dirâsatün fî sîretihî ve şi’rihî, s. 94.[/td]
[/tr]
[tr style=][td]9. Kurtubî, el-Câmiu li ahkâmi’l-Kur’ân, XV, 48; İbni Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, III, 763; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, IV, 539; Abdürrezzâk, XI, 267, hadis no: 20508; Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s. 424, hadis no: 1238.[/td]
[/tr]
[/table]