Gayrimüslim öğrencilerin en sevdiği din dersi öğretmeni
Gayrimüslim öğrencilerin en sevdiği din dersi öğretmeni Hüseyin Akın
Hüseyin Akın, 13 yıldır Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi'nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yapıyor.
Mezun olan, olmayan tüm öğrenciler, özellikle de gayrimüslimler onu çok seviyor. Zorunlu olmadıkları halde dersini kaçırmıyorlar. Musevi bir hanımefendi, dilekçe verip evladının din dersine katılmasını özellikle istiyor. 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü vesile edip okulun kapısını çaldık ve bu sevginin nedenini araştırdık.
Melis Siropyan, henüz 16 yaşında. Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi 3. sınıfta okuyor. En sevdiği derslerden biri Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi. Biliyorsunuz gayrimüslim çocukların bu derse girmesi zorunlu değil. Ama Melis, hiç kimsenin etkisinde kalmadan, kendi isteğiyle derse katılıyor. Dinde nasıl zorlama yoksa bu okulda da asla ve katâ zorlama olmadığının altını çizelim de, aman kimsenin başı ağırmasın...
Din öğretmeni Hüseyin Akın'dan duyduğu, "Hepimizin çamaşırları aynı rüzgarda kuruyor." sözü Melis'i o kadar çok etkilemiş ki, peşine düşmüş hocasının. Bu sıra dışı ve farklı şeyler söyleyen, edebi bir dinden bahseden, ara sıra mizah dergisi formatına bürünen, yerinde ve dozunda espriler yapan, karikatürler çizip öğrencilerine hediye eden öğretmeninin, derste kim bilir ufuk açıcı daha neler anlatacağını merak etmiş.
Liseden mezun olan, olmayan bütün gayrimüslim öğrenciler Melis'le aynı fikirde... Mesela "Ermeni bir ailenin evladı, melek gibi bir öğrencimdi. Çok oturaklı, çok hanımefendiydi. Elini çenesine dayar, dersin sonuna kadar ilgiyle takip ederdi." diye tarif ettiği T. İ., üç yıl boyunca dersini hiç kaçırmamış. Sadece öğrenciler mi! Musevi bir hanımefendi, evladının onun dersini takip etmesi için okula başvuruda bile bulunmuş. "Madem bu topraklarda yaşıyoruz, çocuğum arkadaşlarının, komşularının inandığı dinin kültürünü, ahlakını sizden öğrensin." demiş.
Akın'ın bu kadar sevilmesinin nedeni ne olabilir, ondaki bereketin kaynağı nedir? Nişantaşı gibi bir muhitte, her dinden ve farklı kültürden insanların bir araya geldiği bir semtte, bir din öğretmeni nasıl olur da bu kadar gönül fetheder? Bu, çok alışık olduğumuz bir portre değil maalesef. 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü vesile edip okulun kapısını çaldık, Hüseyin Akın ve okul Müdürü Hamdullah Kaşıkçı'ya bu sevginin nedenini sorduk.
Aslında şairdir kendisi
Öncelikle biraz okulu tanıyalım. Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi'nin şu anda 650 öğrenci eğitim görüyor. Disipliniyle ün salmış bir okul. Tatlı sert bir üslubu var. Bunda müdür beyin etkisi büyük. Gayrimüslim öğrencilerin oranı yüzde 2 civarında. Daha önce kız lisesi olarak hizmet veren okulda, civardaki ailelerin çocukları geldiği için bu oran yüzde 10'dan fazlaymış. Okulu yaptıran ise, Tekstilbank'ın sahibi Nuri Akın. Hüseyin Hoca akrabası değil, sadece soyadı benzerliği. Akın, 13 yıldan bu yana çok öğrenci mezun etmiş. Neredeyse hepsiyle hâlâ görüşüyor, kandillerde hatırlanıyor, tebrikler çekiliyor, bayramlaşmayı, mezuniyet törenlerinde helalleşmeyi ihmal etmiyor. Öğrencilerin ailelerinden biri vefat ettiğinde kilisedeki ya da sinegogdaki cenaze törenine mutlaka iştirak ediyor.
Hüseyin Akın'ı aslında şiir severler tanır. Din öğretmeni olmasının ötesinde kendisi şair ve yazardır. Yayınlanmış şiir kitapları var; Kumaştan Çalan Terzi, Çöl Vaazları, Ay Tanığım Olsun isimleriyle... Doksanlı yıllar şiirinin isimlerinden biri olarak bilinir. Bir de esprili kitaplarıyla... Birkaç sene önce çıkan 'Semtlere Göre Dualar' kitabının yazarıdır mesela. Üşenmemiş, geceler boyu oturup 'Nişantaşı'daki bir kadın ya da Fatih'teki bir adam nasıl dua eder?' diye yazıp durmuştur.
Akın'ın böylesine sevilmesinde edebiyatla kurduğu bu yakın ilişkinin payı büyük. Çünkü o, öğrencilerine ne nasihat ediyor, ne de vaaz verir gibi ders anlatıyor. 'Konu şu, süre 40 dakika, gelelim yan başlıklara' gibi cümleler kurmayı asla adet edinmemiş. Onların anlayacağı dilden, biraz da cilalanmış cümlelerle gönülleri kazanıyor.
ÇÖM: Çaktırmadan Öğretmen Metodu geliştirmiş
Hüseyin Akın'ın, kendi kendine geliştirdiği birkaç eğitim yöntemi var. İlki interkatif-hiperaktif dediği bir şey. Teneffüslere kadar taşan bir tartışma zemini çerçevesinde soran, sorduran bir öğretmen oluveriyor. İkincisi ÇÖM. Yani Çaktırmadan Öğretme Metodu. Hadi bakalım gelin de bu dersi sevmeyin. Mesela kul hakkı anlatılacaksa, minibüste parayı eksik veren şoförle yaşadığı bir anekdotu aktarıyor. Betimlemelerle süslemeyi unutmadan tabi ki. Akın, "ÇÖM benim önemsediğim bir şeydir. Öğrencinin karşısına geçip ona bir şey öğreteceğim diye uğraştığın zaman çocuk kendisini iyi hissetmeyebilir, ama farkında olmadan hayatın içerisinde, balığın yüzmeyi denizde öğrenmesi gibi öğretmek daha mantıklı. Bu metodun öğrenciyi sıkmadığını gördüm." diyor.
Belleklerde yer eden aforizmalar ise Akın'ın başyardımcısı. Mesela 'Mutluluk nedir?' diye sorup, öğrencilerinin görüşünü aldıktan sonra bombayı patlatıyor: "Mutluluk, hayatın pin kodunu doğru girmektir. Hayatın pin kodu nedir peki? Bir yaratıcının varlığına inanmak..." Pin kodunu duyan öğrenci derse dikkat kesiliyor, çünkü karşılarında kendi şifresini çözmüş bir öğretmen duruyor. Görselliğin önemli olmadığını ifade etmek istediğinde ise, yine turnayı gözünden vuran bir cümle kuruyor: 'Arkadaşlar fotoğraftaki yeriniz değil, o taraftaki yeriniz önemli!'
Bir de karikatürlü eğitimi var. En eğlencelisi de bu. Bütün öğrencilerine mutlaka bir karikatür çiziyor Hüseyin Hoca. Bu konuda yetenekli. "Karikatürlerime pedagojiyi uyarlıyorum aslında. Öğrencilerim de çerçevelettirip asıyor. Bunlar öğrencinin nezdinde çok değerli şeyler. Dünyanın en büyük ödülü. 10 yıl sonra karşılaşıyoruz, 'Hocam karikatürünüz hala duruyor.' diyorlar." Mesela bir öğrencisi sınavda zayıf almış, üzülüyor. Hemen ona bir şeyler çizip meramımı baloncukta şöyle anlatıyor: "Evladım en kötü zayıf, karakter zayıflığıdır, üzülme." diye yüzünde güller açtırıyor. s.ozarslan@zaman.com.tr
Hüseyin Akın'dan inciler...
- Öğrencilerime insan ortak paydasında yaklaşırım. Çünkü asıl olan fıtratın izini sürmektir. Her çocuk fıtrat üzere doğar. Gayrimüslim ifadesini sadece tanımlama kolaylığı olsun diye kullanıyorum.
- İlk ders benim için çok önemlidir ve 'kültür nedir?' sorusuyla başlar mutlaka. Bir beyin fırtınası estirdikten sonra nihai tanımı yaparım. Kültür; her şey unuttuktan sonra akılda kalanlardır. Burada çuvallar dolusu bir yığın konu işleyeceğiz. Ama onlardan ne geriye kalacak? Damıtıla damıtıla geriye sadece sevgi kalır. Bir de yıllar sonra, 'bizim bir din kültürü öğretmenimiz vardı' diyorsanız amacımıza ulaşmışız demektir.
- Anlattığımız din dersi değildir, din kültürü ve ahlak dersidir. Bu memleketin denizlerini, göllerini öğrenmek gibi bir şey...
- Din dersi haftada bir saattir ama bereketlidir bizim ders. Öğrencilerimi çok özlerim.
- Kitaplarımız açık bir şekilde durur derste. Ama önce konuyu işler, sonra kitaba bakarız. Ayaktayımdır, hareketliyimdir, çocuklar da benim bu hareketliliğime uyum sağlamaya çalışır. Ve asla disiplin sorunu olmaz, dolu dolu ders yaparsa bir öğretmen asla disiplin sorunu yaşamaz. Disiplin sorunu boşluklarda ortaya çıkar.
- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni fetva makamı değildir. Asık suratlı hiç olmamalıdır. Ben bunlara karşıyım.
- Din kültüründe benim en çok üzerinde durduğum şey insan kişiliğidir. Ben insanım öncelikle, din adamı değilim. Onlarla gibiyim, bir baba ya da abi... Bazen yanılgılarımı anlatırım öğrencilerime, idealize etmem kendimi. Bir de çok fazla nasihat vermem. Çünkü nasihat bıktırıcı bir şeydir.
- Hıristiyan bir öğrencimin annesi vefat etmişti, kiliseye cenazesine gittim, beklemiyordu. Sessizce baktı yüzüme. Bu, çok insani bir durum ve yapılması gereken bir şey. Ders anlatmaktan daha önemli.
- Mutlaka defter tuttururum. Ergenlikteki hafıza güvenilir değildir. Yıl sonunda en güzel, en nezih defteri tutan öğrencimi ödüllendiriyorum. Gayrimüslim çocuklardan da böylesine güzel defter tutanlar oldu. 'Not alın ki not alın, not almayan not alamaz'. diyorum.
- Hıristiyan, Musevi, Bahayi gibi çeşitli dinlerden öğrencilerim oldu. Biz bu öğrencilerimizle diğer öğrencilerimiz arasındaki farkı aklımıza bile getirmeyiz. Sorunu olan gelir anlatır, harçlığı olmayan ister. Kimse kimseye bir ağırlık vermiyor bu okulda.
- Hiçbir öğrencinin ismini unutmam.
- Biz yarış atı yetiştirmiyoruz. Mesela espri olarak hep şunu söylerim, ÖSS'ye çalıştığınız kadar ASS'ye çalışın. Yani Ahiret Seçme Sınavı'na... Bunlar tebessüm ettiriyor.
- Din gerilimle anlatılmaz. Biz dinde nükte, mizah, ironi gibi kavramları ne yazık ki yitirdik. Gençler bu dili seviyor. Mizah aynı zamanda kişiler arası toleranslardır. Sulandırma değil. Din öğretmeni asık suratlıdır, gülmez zannediliyor. Gülmez olur mu? Mizahı derslerime katarım, ama bunun dozu yemekteki tuz kadardır.