Hased Hastalığı
Tarih kitapları bu konuyla ilgili ilginç bir hikayeden bahseder, pek meşhur bir hadisedir. Nakledildiğine göre halifelerden biri döneminde oldukça zengin bir adam, bir gün pazarda bir köle alıp evine getirir. Kölesine bir köle gibi değil de tam bir efendi gibi davranır; en güzel ve en pahalı elbiseler alır ona, en nefis yiyecekleri ikram eder, bol bol para verir, dilediğince harcamasını ister. Kısacası adeta öz oğluymuş gibi davranır. Ancak kölenin dikkatinden kaçmayan bir nokta vardır, ona bunca iyi davranan efendisi hep düşünceli bir haldedir, daima kederlidir. Bir gün efendisi, ona yapabileceği en büyük iyiliği de yapar, kendisini azad edeceğini söyleyerek iyi bir iş kurup sermaye olarak kullanabilmesi için yüklüce bir para da vereceğini bildirir. Kölenin sevincine diyecek yoktur.
O gece adam kölesini yanına çağırıp kendisiyle dertleşmek istediğini söyler ve içini döküp anlatmaya başlar:
"Bak evladım" der "Sana bunca ummadığın iyiliklerde bulundum, hatta seni azad etmeye ve sermaye olarak kullanabileceğin yüklüce bir para da vermeye niyetlendim. Bütün bunları niçin yaptım biliyor musun?"
Köle "Hayır" der,
adam "Sana bunca iyilikte bulundum, karşılığında bir ricam var sadece" der, "Bu ricamı yerine getirecek olursan sana verdiğim her şey helalin olsun derim, ancak ricamı yerine getirmezsen hakkımı helal etmem sana. Üstelik isteğimi gerçekleştirmen halinde bugüne kadar verdiklerimden kat kat daha fazlasını vereceğimi de bilmiş ol!"
Köle "Emriniz baş üstüne; siz benim efendimsiniz, her emrinizi yerine getirmeye hazırım. Siz yeniden hayata kavuşturdunuz beni, ne isterseniz yaparım..." diye cevap verince,
adam, "Yok, öyle olmaz" der "Bana söz vermen lazım; istediğimin ne olduğunu öğrendikten sonra vazgeçmenden korkarım!"
Bunun üzerine köle o ne isterse yapacağına dair yemin edip söz verir, adam ondan söz aldıktan sonra
"Şimdi iyice kulak ver bana." der ve ekler: "Benim tayin edeceğim bir zaman ve mekanda başımı keseceksin, tamam mı?!"
Köle hayretten donakaldı, kulaklarına inanamaz,
"Aman efendim! Nasıl olur?!" der de fayda etmez, efendisi kararlıdır. Böyle bir şeyi kabul edemeyeceğini anlatmaya çalışır, fakat efendisi kendisine vermiş olduğu sözü hatırlatarak köleyi ikna eder.
Gece yarısına doğru adam gidip köleyi uyandırır, eline keskin bir bıçak verip ardı sıra gelmesini söyleyerek evin damına çıkar, oradan da atlayıp bitişikteki evin damına çıkar, oradan da atlayıp bitişikteki dama geçerler. Adamın komşusunun evidir bu. Oracıkta para dolu bir keseyi kölesine verip
"Bu para senin olsun" der, "Benim başımı burada keseceksin işte; daha sonra dilediğin yere gitmekte serbestsin artık."
Köle şaşkınlıktan donakalmıştır.
"Neden sizi öldürmemi istiyorsunuz?" diye sorar, efendisi
"Üzerinde durduğumuz bu dam, komşumun evinin damıdır" der ve ekler: "Ben bu komşumu fena halde kıskanırım; gözüm götürmez işte, adamı görmeye bile tahammül edemiyorum, ölürüm daha iyi! Biz birbirimizin rakibiydik ticarette. Ama herif beni geride bıraktı şimdi, her hususta benden ileri! Hırsımdan yanıp yanıp kül olasım geliyor, tahammül edemiyorum ben bu adama! Sonunda bu çareyi akıl ettim, kendimi öldürmek suretiyle onun üzerine bir cinayet yüklemeye karar verdim; böylece onu zindana atacaklar ben de rahatlamış olacağım nihayet. Başka türlü rahatlayamam... Bu cinayet muhakkak onun üzerinde kalır, çünkü birbirimizin rakibiydik. Yarın cesedi bulduklarında "filancanın evinde bulduk. Zaten rakiptiler birbirlerine; o halde kesinlikle bu öldürmüştür adamcağızı!" diyerek onun yakasına yapışacak ve cinayet suçuyla idama götüreceklerdir sonunda. Benim istediğim de bu zaten!"
Köle duydukları karşısında hayretten donakalır.
"Bir insan ancak bu kadar alçalabilir; senin gibi ahmak ve alçak birinin hakkı da ölümdür zaten" diyerek onun isteğini yerine getirir, başını kesip paraları da alarak uzaklaşıp gider.
Çok geçmeden cesedi komşunun damında bulurlar. Adamcağızı yaka paça tutup zindana atarlar. Fakat bir yandan da "Eğer katil bu adamsa onu ne diye kendi evinin damında öldürsün ki?... Bu işte bir iş olmalı..." demektedir herkes.
Nitekim çok geçmeden olayın iç yüzü anlaşılır. Vicdanı rahatsız olan köle, kadıya başvurup gerçekleri anlatır, "Yakaladığınız adam suçsuzdur, onu kendi isteğiyle ben öldürdüm, bu adamcağıza katil damgası vurabilmek için planladı her şeyi. Kıskançlıktan yanıp tutuşuyordu, sonunda kendi hayatına kıyacak kadar ileriye götürdü işi" der. Mesele böylece anlaşılınca katil zanlısı komşu ve köle serbest bırakılır, olay da tarih sayfalarına geçer bütün enteresanlığıyla.
Bu vakıa bir gerçektir, işte bu bir hastalıktır; insan müptela olabiliyor buna... Kıskançlık hastalığıdır bu, hasettir...
Kur'an-ı Kerim'de "Andolsun ki kim özünü iyice temizlemişse kurtulmuştur, muradına ermiştir." buyrulur; görüldüğü gibi Kur'an'ın insanla ilgili ilk programı onun nefsini tezkiye ve terbiye etmektir, ruhunu hastalıklardan kurtarmak; komplekslerden, karanlıklardan, rahatsızlıklardan, sapma ve sapıklıklardan arıtmak ve "çirkinleştiren değişimlere uğramak"tan korumaktır..
Alıntı...