Bilge bir kral artık yaşlandığını ve oğlunu tahta hazırlaması gerektiğini anlayınca oğluna liderliğin sırrını öğretmeye karar verir. Oğlunu yanına çağıran kral durumu ona anlatır ve onun bir yıl boyunca ormanda tek başına yaşaması gerektiğini ve bir yıl sonra öğrendiklerini, duyduklarını kendisine anlatmasını ister. Babasının sözünden çıkmayan genç bir yıl ormanda kalır ve dönünce babasına sevinç, mutluluk ve heyecanla öğrendiklerini duyduklarını anlatmaya başlar; “Yaprakların rüzgarda uçarken çıkardığı sesi, kuşların şarkı söyleyişini, arıların vızıldamalarını, karıncaların işbirliği ve çalışkanlıklarını, böceklerin uçuşlarını, büyük ve küçük hayvanların geliş gidişlerini, suyun akarken çıkarttığı şırıltıyı ve bunlardan aldığı dersleri anlatır. Ama bilge kral sonuçtan memnun olmaz. Oğluna ormana geri dönmesini ve ormanın gerçek seslerini duyuncaya kadar gelmemesini söyler. Prens ormana geri döner. Uzun bir müddet babasının niye memnun olmadığını düşünür. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra içinde çok farklı duygular hissetmeye ve daha önce göremediklerini görmeye başlar. Nihayet saraya geri döner ve babasına neler görebildiğini anlatır. Günün doğuşunu, ağaçlardaki yaprakların uyanışını, çiçeklerin açılış ve kapanışını, öğle güneşinin sıcak ışınlarının tabiata nasıl can verdiğini, binlerce kuşun ve hayvanın kalp atışlarını, tabiatta ki müthiş dengeyi, birbirlerini yiyen hayvanların aslında bu dengeyi sağlama çabası içinde oluşlarını anlatır.
Kral yüzünde mutlu bir gülümsemeyle der ki; “Oğlum, büyük bir lider olmanın en önemli sırrı, duyulmayanı duymaktır. En iyi yöneticiler fark edilmeyeni fark eden, insanların acılarını duyabilenlerdir. Herkesin duyabildiğini duymak kolaydır. Fakat büyük krallıklar sadece etrafındaki gizli sesleri duyanlar tarafından kurulur. Krallığımı sana gönül rahatlığıyla bırakabilirim. Sen artık hem ormanın sırrını hem de ömür boyu yerine getirmen gereken görevini öğrendin.