KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Boks Döğüş Sporları Günahmı ?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Boks Döğüş Sporları Günahmı ? Empty
MesajKonu: Sporda Şiddet ve İffetli Spor   Boks Döğüş Sporları Günahmı ? Icon_minitimeÇarş. Kas. 11, 2009 6:26 am

Sporda Şiddet ve İffetli Spor
Fethullah Gülen

Günümüzde spor müsabakalarının özellikle de futbolun kavga ve şiddete sebep olduğunu görüyoruz. Bu konuda inanan insanlara düşen vazifeler nelerdir?

Tarihi çok eskilere dayanan ve geçmişte bizim kültürümüzde de, güreş, koşu, cirit gibi değişik dallarıyla icra edilen spor müsabakaları, ne acıdır ki, günümüzde kin ve nefrete, şiddet ve kavgaya açık bir zeminde gerçekleştirilmektedir. Evet, günümüzde oyuncular arasında olduğu gibi, taraftarlar arasında da çok üzücü hâdiselere sebebiyet veriliyor; stadyumlarda bir kısım odaklar, tahrik unsuru olarak harekete geçip seyircileri provoke edebiliyorlar.

Değerler Atlasımız ve Spor Müsabakaları

Kanaatimce her türlü içtimaî hastalık ve problemde olduğu gibi, bu önemli meselenin kalıcı ve köklü çözümü de kendi değerlerimize yönelmemizde ve o değerler istikametinde oluşan bir terbiye ve ahlâk anlayışıyla insanımızı yetiştirip eğitmemizde aranmalıdır. Bağırıp çağıran, küfürlü laflar eden insanların bizim terbiye anlayışımızdan fersah fersah uzak kaldıkları açıktır ve bu durum aynı zamanda umumi mânâda toplumun çok ciddi bir rehabilitasyona ihtiyacı olduğunu, iyi bir eğitimden geçmesi gerektiğini gösterir. Eskiden mektepler, medreseler hem talim hem de terbiye yerleriydi. O mekânlarda talebelere bir şeyler öğretmenin yanı başında, onlara kendi kültürümüz, kendi geleneklerimiz ve atalarımızdan tevarüs ettiğimiz değerler de öğretilirdi. Centilmenlik, insana saygı, nezaket ve rakibi dahi olsa karşısındakine kibarca muamelede bulunma da işte bu değerlerimiz arasındaydı.

Maalesef şimdi yetişen nesillerin böyle bir talim ve terbiyeden geçtiğini söylemek oldukça zordur. Bu sebeple, bakıyorsunuz kendi değerlerinden mahrum o nesil cadde ve sokaklarda saldırgan ve azgın bir hâlde hem kendine hem çevresine zarar veriyor. Başka bir yerde silahlı bir anarşist hâline gelmiş, masum insanları öldürme peşinde koşuyor. Bir başka yerde ise değişik provokasyonlarla insanları tahrik edip polis ve askere saldırı gibi menfur bir hâdisenin içinde yer alıyor. İşte yüce ve yüksek değerlerden mahrum böyle bir nesil futbol sahalarına indiğinde de kavga ve kargaşaya sebebiyet veriyor.

Bundan dolayı eğer bu konuda hakikaten kalıcı ve köklü müspet bir netice almak istiyorsak, o zaman yapılması gereken; bu camiada bulunan insanımızı, dinimizin yüce ve yüksek insanî değerlerinden haberdâr etmek, onları kötülüğü iyilikle savma ahlâkına çağırmak, insana saygıyı bir ibadet şeklinde kendilerine benimsetmek, Peygamber Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde ifade buyurduğu gibi bir insanın yüzüne gülmenin bile ibadet olduğunu (Tirmizi, Birr 36) onlara hatırlatmak, hâsılı onları potansiyel insan olma seviyesinden hakikî insan olma ufkuna yükseltmektir. Böylece onları, birilerini kasten, iradî olarak inciten, rencide eden, yaralayan kişiler olmaktan çıkarıp, yoldan geçen kimselerin ayaklarına batmasın diye yürüdüğü yoldaki dikeni bertaraf eden, yolcuları rahatsız etmesin diye yoldaki taşı kaldırıp bir kenara atan kimseler durumuna getirmeye çalışmaktır. Bütün bunlar ahlâk-ı âliye-i İslâmiyede yer alan dinamiklerdir. Nitekim Buhari ve Müslim'in beraber rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm): "İman yetmiş veya altmış küsur şubeden ibarettir. En faziletlisi, Allah'tan başka ilâh yoktur demek; en aşağısı ise, gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmaktır." (Buhari, İman 3; Müslim, İman 57) ifadeleriyle, insanlara rahatsızlık verecek şeylerin bertaraf edilmesinin imanın bir parçası olduğuna işaret buyurmuşlardır.

Temel disiplinleri bu olan bir dinin mensupları böyle davranır. Ve unutulmaması gerekir ki, bu tür tavır ve davranışların söz konusu olduğu bir toplumda da huzur ve âsayiş hükümferma olur. Bunun zıddı ise anarşi ve kargaşadır. Zannediyorum aklı başında ve vicdan sahibi olan hiç kimse toplumu felakete sürükleyecek böyle bir kargaşa ve kaosu istemez. Eğer bu istenmeyen bir şeyse, o zaman, toplumun istihalelerden geçerek kendisinden beklenen kıvama ermesi adına kendi kültürünü ortaya koymaya azmetmiş terbiyeli ve insana saygılı kimselere büyük iş düştüğünü söyleyebiliriz.

Bu konuda en büyük sorumluluk ve vazife ise işin başında bulunan kimselere düşmektedir. Mesela, spordan sorumlu bakan, genel müdür, onların müsteşar ve danışmanları, ayrıca spor kulüpleri ve onların yönetim kurulları bu işi sahiplenmeli, bir araya gelip aralarında mutabakata varmalı ve demeliler ki: "Biz nasıl ki sporculara belli yerler tahsis edip antrenman yaptırıyoruz. Aynı şekilde bunların eğitimi için de bir zaman ayırmalı, bir yer tahsis etmeliyiz. Orada bunlara centilmenlik dersi vermeli, gerçek insan olma ufkunu göstermeli ve sporda kendi inceliğimizi, nezaket ve nezahetimizi temsil ettirmeliyiz."

Bu noktada durup bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Spordan sorumlu devlet yetkilileri ve bu işle meşgul olan kulüp yöneticileri yukarıda bahsettiğimiz çerçevede, bir taraftan ahlâk, terbiye ve insana saygı anlayışını gönüllerde uyandırırken, diğer taraftan hayatını tamamen kargaşaya bağlamış, kargaşa felsefesiyle oturup kalkmış, o kültürle yetişmiş, saldırganlık ve şiddet âdeta tabiatı hâline gelmiş hasta ve huysuz bir kısım kimselere karşı da bazı tedbirler alabilirler. Zira bu durumdaki insanları mektebe koysanız orada da kargaşa çıkarır; sınıfı ve okul bahçesini bir kargaşa yuvası hâline getirir, okumak için ellerine verilen kitapları alıp birbirlerinin kafasına geçirirler. Araştırma laboratuarına soksanız, laboratuardaki aletlerle birbirlerini darbelerler. Askeriyeye koysanız, silah dipçikleriyle birbirlerini yaralarlar. Çünkü bunların ruhlarında hakim olan duygu ve düşünce hep bu istikamettedir. Bu sebeple spor müsabakalarını organize edenlerle devlet yetkilileri bir araya gelerek bu huysuz ruhları tespit edip stadyumlardan uzak tutmak suretiyle halkı tahrik edip galeyana getirecek bir kısım olumsuzlukların ta baştan önüne geçebilirler.

İnsana Hürmet ve İbadet

Ancak biraz önce de ifade etmeye çalıştığım gibi meseleyi temelde çözecek husus kendi değerlerimizin hayata hayat kılınmasıdır. Bu yapılabildiği takdirde öyle inanıyorum ki, sporcularımız, bir spor müsabakası centilmence nasıl icra edilir, insana yakışır bir efendilikle futbol veya voleybol nasıl oynanır bu konuda dünyaya hüsn-ü misal olacak bir seviyeye ulaşacaklardır.

Evet, yeter ki biz, ruhunda mündemiç bulunan değerler dünyasına insanımızı yeniden tevcih edebilelim, insana saygının ibadet olduğunu onun ruhunda bir kez daha uyarabilelim. Çünkü Cenâb-ı Hak: "Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık." (İsra Sûresi, 17/70); "İnsanı ahsen-i takvîme mazhar olarak yarattık." (Tin Sûresi, 95/4)

âyetleriyle bize, her insanın mükerrem ve ahsen-i takvim sırrına mazhar olarak yaratıldığını ifade buyuruyor. Elbette ki, burada insanın şerefli ve mükerrem yaratılmasından kastedilen sadece onun gözüyle-kaşıyla, burnu, kulağı ve yüz yapısıyla mükemmel olan maddî yapısı değildir. Bütün bunlar, ahsen-i takvîmin sadece dışa vuran kalıbıdır. Bu açıdan Cenâb-ı Hakk'ın ahsen-i takvîm dediği hususun esasen insanın iç donanımıyla, özüyle ilgili olduğunun bilinmesi gerekir. Yani burada insanın, potansiyel itibarıyla, kimi zaman melekleri bile geride bırakabilecek bir kıvam ve derinliğe sahip bulunduğu kastedilmektedir. Zaten İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) şahsında o büyüklüğü, o rif'at ve o nimeti apaçık bir şekilde görmemiz mümkündür.

Öyleyse bizim gayemiz mahiyetimizde mündemiç olan bu derinliği ortaya koyma ve her fırsatta bunu ifade etme olmalıdır. Mektep sıralarında talebelik yapıyorsak bu derinliği ifade etmeli, hocalık yapıyorsak bu enginliği talebelerin ruhuna üflemeli ve aynı şekilde eğer bir spor müsabakasındaysak o derinlik ve inceliği ortaya koymalı ve böylece her alanda kendimizi ifade etmeye çalışmalıyız. Burada kendimizi anlatma derken, kastedilen, insanın yaratılış itibarıyla bir ayna olduğu hususudur. Çünkü bir anonimde denildiği gibi: "Mir'at-ı Muhammed'den Allah görünür daim." Evet esasen insan bir aynadır. İnsanda mütecellî olan ise, Allah'tır. İnsanda sıfat-ı Rahman mütecellîdir, ilâhî ahlâk mündemiçtir. Biz her yerde Allah'ı hatırlatma ve O'nu aksettiren parlak, şeffaf birer ayna olma durumundayız. Ne voleybol alanı, ne futbol alanı ne de diğer spor sahaları bundan müstesna değildir. Bu sebeple bir Müslüman nerede bulunursa bulunsun, çevresindeki insanlar tarafından "işte insan dediğin ancak böyle olur" denilecek ölçüde, her yerde parmakla gösterilmelidir.

Yumruk ve Gül

Bakınız çok vahşi, âdetlerinde mutaassıp, bir bardak suda fırtınalar koparan, kendi çocuklarını öldürecek kadar kalb kasvetine sahip bulunan, yapmadıkları şenaat ve denaet kalmayan cahiliye insanları, Allah Resûlü'nün (aleyhissalâtü vesselâm) talim ve terbiyesi, Kur'ân'ın ruhuyla karıncaya bile basmayan birer insan hâline gelmişlerdir. Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem):

إِنَّ اللهَ كَتَبَ اْلإِحْسَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ فَإِذَا قَتَلْتُمْ فَأَحْسِنُوا الْقِتْلَةَ
وإِذَا ذَبَحْتُمْ فَأَحْسِنُوا الذَّبْحَ وَلْيُحِدَّ أَحَدُكُمْ شَفْرَتَهُ وَلْيُرِحْ ذَبِيحَتَهُ

"Allah Teâlâ hazretleri, her şeyde iyiliği emretmiştir; öyle ise öldürürken (ölümü hak etmiş kimseleri) ihsan duygusu ile öldürün! (Bir hayvanı) boğazlarken ihsan hissi ile boğazlayın (yani) bıçağınızı iyi bileyin ve keseceğiniz hayvanınızı rahat ettirin!" (Müslim, Sayd 57) buyurarak savaşma mecburiyetinde kalan; dini, toprağı, ırzı, namusu, istikbal ve hürriyeti için mücadele etme zorunluluğunda bulunan Müslümanları, harp meydanında, savaşın kızıştığı esnada dahi ihsan şuuruyla davranmaya çağırmış ve öldürmek için gelen ölümü hak etmiş hasma bile vahşice davranmadan, müsle yapmadan, işkenceden kaçınarak bu vazifenin yerine getirilmesini emretmiştir. Hadis-i şerifin devamında ise, hayvan boğazlarken dahi ihsan şuuru içinde davranılması telkin ediliyor. Mesela bıçağın iyi bir şekilde bilenmesi neticesinde, hayvanın herhangi bir eziyet görmeden kesilmesi tavsiye ediliyor. Bütün bunlar bir Müslümanın kendi karakterini, şefkat ve merhametini ortaya koyması ve her işinde iyilik duygusuyla hareket etmesi gerekliliğini göstermesi açısından çok önemlidir.

İşte böyle bir dinin sâlikleri her yerde, her platformda bunu ortaya koymalıdırlar. Bu açıdan bizim sporcumuz, gerekirse yumrukla üzerine gelen rakibine dahi gül uzatmasını bilmelidir. Böyle bir davranış rakibi de yumuşatacak ve onun oyununu bozacaktır. Çünkü insan hasmının yüzüne güldüğünde, onun adâveti birdenbire muhabbet ve şefkate inkılap ediverir. Onun düşmanca duygularını insanî duygulara çevirmek bir başarıdır, bir zaferdir. Günümüzde bu yüksek duyguyu temsil edebilecek yüksek karakterli insanlara ihtiyaç vardır. Esasen cibilliyetimiz buna açıktır. Cibilliyet, karaktere nüvelik teşkil eden insandaki tabiî yapıdır. Önemli olan cibilliyetimizde bulunan bu duyguları işleye işleye, temrin yapa yapa tabiatımızın bir derinliği hâline getirmeye çalışmaktır.

Hâsılı, senelerce medeni milletlere medeniyet muallimliği yapmış, onların sinelerine taht kurmuş, hakkaniyet ve adaletiyle kendini kabul ettirmiş milletimizin sporcuları da sporda hüsn-ü misal olmalıdırlar. Biz sporun da iffetlisini temsil etmeliyiz. Bizde doping görülmemeli, oyunumuzda hileye rastlanmamalı, kasdî-iradî hiçbir faul olmamalı, her şeyi namuslu olarak ortaya koymalı ve dünyaya her şeyde namusun olabileceğini göstermeliyiz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6736
Rep Gücü : 10015190
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Boks Döğüş Sporları Günahmı ? Empty
MesajKonu: Boks Döğüş Sporları Günahmı ?   Boks Döğüş Sporları Günahmı ? Icon_minitimePerş. Ekim 14, 2010 12:04 pm

Para kazanmak için boks yapmak caiz midir?

Soru


Cevap

Değerli Kardeşimiz;
Bilindiği gibi boks, top oynamak, koşmak ve güreş tutmak gibi değildir. Boksta vuruşmak ve rakibe eziyet etmek kastı var. İslam dininde horoz, teke, deve, koç ve boğaları dövüştürmek -hayvanlara eziyet verdiğinden- caiz görülmemiştir. Hayvanların eziyet görmesine izin vermeyen dinimizin, yeryüzü halifesi ve varlıkların en üstünü olan insanların birbirini dövmesine ve eziyet etmesine müsaade etmesi düşünülemez. (bk. Yusuf Erdebîlî, Envaru'l-Ebrar, II/388, Halil Günenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, s. 199)

Ancak koruma ve korunma amaçlı boks öğrenmeye ya da öğretmeye haram denilmez.

Spor ve spor dallarına örnek kabilinden atletizm, güreş, okçuluk, yüzme gibi bazı spor dallarına işaret edebiliriz.

Atletizm (koşu): Günümüzde en yaygın uygulama imkânı olan spor dallarından biridir. Koşu yarışmaları, bu sporu yapanların sağlığı açısından yararlı olduğu gibi, bunu izleyenler açısından da heyacan verici, dinlendirici ve hoş vakit geçirici özelliktedir. Hz. Peygamber’in, eşi Hz. Âişe ile zaman zaman koşu yarışı yaptığı, bu şekildeki yarışları teşvik ettiği ve sahâbenin de bu tür yarışmalar yaptığı kaynaklarda zikredilmektedir (Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 68).

Güreş: Hz. Peygamber’in, kuvveti ile tanınan Rükâne adındaki birisiyle güreştiği ve onu yendiği rivayet edilmiştir (İbn Hişâm, Siyer, I, 390-391). Tam anlamıyla ata sporu olarak adlandırılmaya lâyık olan güreş, hem amatör hem profesyonel olarak teşvik edilmesi gereken bir spor dalıdır.

Okçuluk: Okçuluk ve atıcılık sporuna gelince Hz. Peygamber, “Onlara karşı elinizden geldiğince kuvvet hazırlayın” (el-Enfâl 8/60) âyetindeki kuvveti, ok atma (remy) olarak açıklamıştır. Bunun yanında, Hz. Peygamber’in ok atmayı, öğrenmeyi ve uygulamayı teşvik ettiğine dair birçok rivayet vardır (Buhârî, “Cihâd”, 78; Müslim, “İmâre”, 169). Ancak, Hz. Peygamber, tâlim ve uygulama yaparken hedef tahtası olarak canlı hayvanların kullanılmasını yasaklamıştır (Buhârî, “Zebâih”, 25).

Binicilik de Hz. Peygamber’in devamlı teşvik ettiği, kazananlara zaman zaman maddî ödül verdiği, çoğu kere bizzat iştirak ettiği sportif faaliyetlerdendir (Nesâî, “Hayl”, 16; Tirmizî, “Cihâd”, 22).
Çocukluğunda yüzmeyi de öğrenen Resûl-i Ekrem atıcılık, binicilik ve koşunun yanı sıra yüzmenin de öğrenilmesi ve öğretilmesini teşvik etmiş, hatta bir babanın evlâdına karşı vazifelerinden söz ederken onları helâl rızıkla besleme, yazıyı öğretme yanında atıcılık ve yüzme öğretmeyi de zikretmiştir. Bu teşvikler sonucudur ki sahâbîler arasında bu tür faaliyetlerin oldukça yaygın olduğu, Hz. Ömer’in de gerek hutbelerinde Medine halkına, gerek mektup ve tâlimatlarında diğer bölge halklarına ve ordu kumandanlarına atıcılık, binicilik, yüzme, koşu gibi eğitici ve yetiştirici sportif faaliyetlere önem verilmesini, bunların çocuklara öğretilmesini istediği rivayet edilir (Serahsî, Siyerü’l-kebîr, I, 112-113).

Hz. Peygamber’in hadislerini toplayan kitapların “cihâd” bölümlerinde veya bu konuya ayrılmış müstakil bölümlerinde bir hayli örnek bulmak mümkündür. Ancak denilebilir ki, Resûlullah tarafından öncelikle teşvik gören söz konusu sportif faaliyetlerin eğlendirme yönünün yanı sıra bedeni geliştirici, hayata ve askerliğe hazırlayıcı yönlerinin de olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Savunma gücüne, maddî ve mânevî olarak yetişkin ve sağlıklı iman unsuruna ihtiyaç, hem oyun ve eğlence hem de eğitim ve sosyal fayda yönlerini bünyesinde toplayan sportif faaliyetlere öncelik verilmesini gerekli kılmıştır.

Öte yandan Hz. Peygamber, hayvanlara gereksiz eziyet vermeyi ve insanî duyguları körletmesi sebebiyle hayvan dövüştürmek suretiyle eğlenmeyi yasaklamıştır. Bugün, değişiklik olsun diye ihdas edilen ve insanları çeşitli derecelerde eziyetlere mâruz bırakan pankreas güreşi ve boks gibi spor dallarının görünüm itibariyle horoz dövüştürmekten pek fazla farkı yoktur. Bu bakımdan bu tür spor dallarının dinen uygun görülmeyeceği açıktır.

Bu sayılan sportif faaliyet, yarış ve eğlence örnekleri, şüphesiz ki o dönem toplumun kültür ve imkânlarıyla yakından ilgilidir. Bununla birlikte bu örneklerden İslâm’ın, temel ilke ve amaçları korunduğu, haramların işlenmesine, görevlerin ihmaline ve hakların ihlâline yol açmadığı sürece spor ve eğlenceyi câiz gördüğü, hatta teşvik ettiği söylenebilir. Günümüzde spor ve meşrû eğlencenin, zararsız hobilerin kişileri kötü çevre ve alışkanlıklardan koruduğu, ruhî ve bedenî sağlığın gelişmesine ve korunmasına yardımcı olduğu düşünülürse konu daha da bir önem kazanır. İslâm’ın mûsiki ve semâ, sanat, resim ve şiir konusunda da kökten yasaklayıcı bir tutum izlemeyip belli ilke ve amaçları esas alarak hüküm ve bazı kayıtlar koyduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Bu itibarla, İslâm’ın spor ve eğlenceyi aslen mubah görmesi ne kadar tabii ise, zinaya yol açan, cinsel tahriki arttıran, kadını aslî ve meşrû konumundan ve örtüsünden çıkararak kadınlığını ilgi odağı haline getiren, kumara, lüks ve israfa, başkalarının haklarının zayi olmasına sebep olan spor ve eğlence nevilerini ve tarzlarını câiz görmemesi de o kadar tabiidir. Çünkü İslâm’da haram kadar haramın işlenmesine, dinin ilke ve hükümlerinin ihlâline götüren yollar da yasaklanmıştır. Öte yandan İslâm, yasakladığı her fiilin yerini tutacak meşrû bir alternatifini sunmuş, insanlığı yasaklar arasında sıkıştırıp çaresiz bırakmamıştır. İslâm’da helâl ve meşrû oluşun asıl kabul edilip, ancak gerek görüldüğünde yasaklama yönüne gidilmesi de bu anlayışın sonucudur.


*******************
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Boks Döğüş Sporları Günahmı ?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Medine'ye eksiz kullanmak günahmı?
» güzel koku sürmek..kadın için günahmı ?
» Aşık Olmak Günahmı ?Aşık gençler Ne Yapmalı ?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: YENİ VE EN SON :: Soru --Cevaplar-Tartışmalı Konular-
Buraya geçin: