Masaru Emoto- Suyun Gizli MesajıDonmuş su kristallerinin fotoğrafları, insanlığa bilgeliğin kapılarını açabilir mi?Yaklaşık 15 yıl önce sudaki dalgalanma ve değişimle
En son @bdulKadir tarafından Ptsi Ekim 18, 2010 6:43 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
Konu: Geri: SU KAR KRİSTALLERİNİN DUA İLE ALDIĞI ŞEKİLLER VİDEOLARI Ptsi Ekim 18, 2010 6:26 am
http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/su-kristallerinin-sirlari.html sağda SESLİ DİNLE YE TIKLAYARAK SESLİ DİNLEYEBİLİRSİNİZ solda İNDİR YAZAN YERDEN SESLİ ANLATIMI İNDİREBİLİRSİNİZ
Su Kristallerinin Sırları Safvet SENİH
Birtakım sırlara ve feyizlere mazhar olduğuna inandığım Kurban Dede, bir gün Hz. Hızır ile ilgili hatıralarını anlatırken, mesele suyun sırlarına geldi. O sadece, 'Ah bir bilseniz suda neler var neler!..' dedi ve meseleyi öylece kapattı. Tevhid delilleri üzerine araştırma yaparken, suyun kimyevî yapısı ve fizikî değişikliklerle ilgili yönünü hayretle görmüş, Cenab-ı Hakk'ın harika icraatı karşısında hayran olmuştum. Bediüzzaman Hazretleri de, dört unsurdan biri olan suyun fazl ve rahmet arşı olduğunu söyler. Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto ise, içinde 70'ten fazla kristal resmi bulunan Su Kristalleri adlı kitabında: "Su cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Su çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir." diyor. Prof. Emoto'nun suyun biyo-fizikî özelliklerini araştırarak ortaya koyduğu gerçekler, yeni bir döneme kapı açacak gibi.
Emoto, üç yıl kadar önce mikroskopla yaptığı araştırmalarda, donmuş su kristallerinin dış tesirler karşısında çok değişik şekillerde reaksiyon gösterdiğini keşfetti. Bu araştırmalara göre su kristalleri, dış çevre tesirlerinin yanı sıra, müzik, söz ve kavramlara da tepki veriyor.
Sanacell sağlık firmasının davetlisi olarak, temmuz ayında Berlin Teknik Üniversitesi'nde 1.200 kişiye konferans veren Prof. Emoto, su kristallerinin nasıl farklı şekillerde davrandığını, büyüleyici bir yapı göstermesine karşılık, temiz dağ suyunun berrak ve düzgün kristal yapıları ihtiva ettiğini tespit etti. Ayrıca, çocukları, su ile konuşturarak su kristallerinin verdiği tepkileri gözler önüne serdi. Emoto, on iki yıl süren çalışmaları ve yaptığı on binlerce deney neticesinde, suyun sadece iyi ve kötü bilgileri, müzik ve sözleri değil, hisleri ve şuuru da kaydettiğini ortaya çıkardı.
Çekilen kristal fotograflarında suyun verdiği mesaj çok açık; sevgi ve minnettarlık gibi duygular fıtrat tarafından tasvip görmüştür. Yani sevgi ve minnettarlık, fıtratın özüdür. Su, ne kadar sevgi, duygu ve âhenk dolu söz ve musikî ile karşılaşırsa; altıgen kristal yapısı da o kadar güzel ve düzgün olmaktadır. Meselâ çekilen fotografların birinde suyun yanında "şeytan" dendiğinde, kristaller kaotik bir biçime girerken, diğerinde de güzel sözlerle dua edildiğinde, suda, berrak ve estetik yapısı ile mükemmel bir altıgen ortaya çıkıyor. Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da işaret ediyor.
Emoto, araştırmasıyla suyun sadece hâfızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin olmadığını, aynı zamanda kâinatın dilini ve gerçek sevgi titreşimini de yansıttığını ispatlamaktadır. Meselâ iki kavanozun içine haşlanmış pirinç konuyor. Birine teşekkür diğerine aptal yazılıyor. Bir ay boyunca bu sözler bu şişelere söyleniyor. Netice çok enteresan: "Aptal" denen kavanozun içindeki pirinçler siyahlaşıyor ve kavanozdan çok kötü koku çıkıyor. Diğerinde ise; pirinç beyaz kalıp, hoş bir koku yayılıyor. Bu da gösteriyor ki, kötü ve iyi sözler, su ve pirincin üzerinde tesirli oluyor. Öyleyse Allah'ın nimet ve ihsanlarına karşı, zikir, fikir ve şükür vesilemizi hiç unutmamamız gerekiyor. Bilhassa Bismillahirrahmanirrahim ile Elhamdülillah hiç unutulmamalıdır.
Başlangıçta söylenen bir söz var ve bu söz ince maddî bir titreşime, şekil oluşturan bir sese dönüşüyor. Ve sonra tekrar belli bir bilgi haline geliyor. Su böyle frekansları en açık bir şekilde ispatlanabilir olarak çeken bir maddedir. Su kristallerinin şekli, dünyanın nasıl bir durumda olduğunu gösteriyor. Meselâ; Berlin, Londra veya Paris'teki klorlu çeşme sularının dejenere olmuş kristal yapılarına karşılık; temiz kaynak suları estetik ve çok ince dizayn edilmiş altıgen yapılar göstermektedir. Bu geometrik şekil tabiattaki bütün hayat olaylarının temel biçimini oluşturuyor. Heavy-metal müzik ve küfür sözlerinin aksettiği suyun kristal yapısı, yapılan deneylerde tamamen parçalanıp dağılarak eski kristal formları binlerce parçaya bölünüyor. Vücudumuzun % 70 gibi büyük bir kısmının sudan oluşması gerçeği de, bizim, diğer insanların ve tabiatla olan münasebetlerimize dikkat etmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Japon bilim adamı Prof. Masara Emoto, su kristalleriyle ilgili çalışmasında iki önemli olayın rol oynadığından bahsediyor. Biri, 12 yıl kadar önce Amerika'da; "Manyetik Rezonans Analiz Cihazı" denen ilginç bir âlete rastlamasıdır. Bu âlet sayesinde sıvı ve canlı organizmalardaki belli frekanslar ölçülebiliyor. Diğeri ise; kar tanelerinin hiçbirisinin birbirine benzememesini bir yerde okuması. Kar da sudan meydana geldiği için, su kristallerinin de farklı olabileceğinden hareket etmiş.
Su Kristalleri adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Prof. Emoto, çalışmalarının ilmî temelini oluştururken, din gerçeğini de göz ardı etmiyor. "21. yy'da en önemli olayın ilimle dinin yeniden buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı." diyor.
Emoto, su kristallerinden edinilen bilgilerden depremin önceden tespit edilebileceğini söylüyor. Bunun için evvelâ deprem olan bölgelerdeki su kristalleri hemen incelenerek, suyun buna verdiği tepki gözlenmelidir. Daha sonra bilgisayar bağlantılı mini mikroskoplarla sürekli bu bölgelerdeki su kristallerinin bir merkezde değerlendirilerek takip edilmesi gerekiyor. Zira deprem bölgelerinde yer altında meydana gelen değişikliklerin bir anda olmayıp, günler, hattâ haftalarca sürdüğünü ve bu değişikliklerin oradaki su kristallerinden takip edilebileceğini söylüyor. Su kristallerinin fotografının çekilmesi de şöyle oluyor: Önce su eksi yirmi derecede donduruluyor. Sıcaklığı eksi beş dereceyi bulduğunda kristal ortaya çıkıyor. 5 mm'lik buz parçasında ancak 25 mikron, yani 0,025 mm büyüklüğünde bir kristal oluyor. Bu yüzden bunun 200 defa büyütülmesi ve bu esnada en ufak bir titreşimin meydana gelmemesi gerekiyor. Su kristalleri de yaklaşık elli-altmış saniye, buzun sıcaklığı sıfır dereceye ulaşana kadar görülebiliyor.
Bütün bu ilmî gerçeklerden hareketle, Allah'ın nimetlerine karşı tavrımızı ayarlamamız gerekiyor. Meselâ, yemeğin başında Besmele çekmek, sonunda Elhamdülillah deyip şükretmek, ortasında bu harika nimetleri bize ihsan eden Cenab-ı Hakk'ın kerem ve lütuflarını düşünmek gerekiyor.
Tabiat, insanoğluna arzedilen bir nimetler hazinesidir. Bu sonsuz hazinenin sırlarını ortaya çıkaran ilim adamları için model yine kâinatın içinde bulunmaktadır. Son yıllarda, insanlığa çeşitli faydalar vadeden yeni sahalardan birisinin de canlıların mikro yapısı olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Çoğu canlının, genelde organik polimerlerden ibaret olan iskeleti inorganik minerallerden inşa edilmiştir. Bu mineraller kabuk, kemik, diş gibi değişik yerlerde çok çeşitli yapılarda kar-şımıza çıkmaktadır. Önce kimyacıların dikkatini çeken bu maddeleri günümüzde özellikle malzeme bilimi ile uğraşanlar, tetkik ederek bunların her birisinde dercolunan teknolojiyi faydalanmak üzere birçok sahada taklid etmeye başlamışlardır.
- Tabiatta birçok organizma, kristal halinde veya düzensiz bir yapıyı oluşturacak şekilde, biyominerallerden oluşmaktadır. Çoğunlukla esası karbon, hidrojen ve oksijenden ibaret, yumuşak organik maddelere sahip olan bu organizmaların o sert kabuklan tek bir kristalden meydana gelmiş dikenleri, minyatür mıknatısları ve her birisi mimari bir şaheseri andıran yapıları acaba nasıl inşa edilmiştir. Yapılan araştırmalar bunun cevabını bulmak için en başta hücre içine bakmak gerektiğini göstermiştir; bütün organizmalarda aynı mekanizma işlemektedir. Yani, maddeler çözelti halinde alınmakta ve hücre zarlarında yoğunlaştırılmaktadır. Hücre içinde ise katyonlar (pozitif yüklü iyonlar) ile birleşerek mineral halinde çökelmektedir. Bu mineraller hücrenin içinde, yüzeyinde veya dışında depolanabilir. Hücre dışında toplanan mineraller üzerinde genetik bir kontrol mekanizması olmadığı halde hücre içindekiler, ihtiyaç duyulan şekle sokulmak üzere, sıkı şekilde kontrol altında tutulurlar; hatta, hücre içine yerleştirilmiş bulunan organik bir zara, kalıp vazifesi gördürülerek minerallerin istenen şekilde kristalleşmesine imkân verilmiştir.
Yukarıdaki hâdise meydana gelirken asıl hayret verici olan, minerallerin, meydana getirilmesi çok zor bir yapı tarzı olan “tek kristal”i oluşturacak şekilde kullanılmasıdır. Bir maddenin tek kristal yapıda olması demek, onu meydana getiren alt birimlerin maddenin her tarafında aynı düzgün sırada bulunması ve hiçbir düzensizliğin görülmemesi demektir; bu tür bir yapı ise o maddeye bazı üstün özellikler kazandırır. Ayrıca tek kristaller en temel kristal yapı biriminin (birim hücre) şeklini aksettirmektedir. Meselâ, temel yapı birimi küp şeklinde olan tek kristal yapılı bir madde küp şeklinde olma temayülündedir. Buna karşılık, meselâ, denizkestanesinin çubuk şeklindeki tek kristal yapılı olan dikenleri ise çubuk şeklinde, enteresan bir mimariyi sergilemektedir . Tek hücreli canlılarda dahi eşsiz bir mühendislik yapısını görmek mümkündür.
Organizmaların yapısı karmaşıklaştıkça kristal mühendisliği için daha çarpıcı modeller ortaya çıkmaktadır. Meselâ, özel kemik hücresi kalsiyum ve fosfat iyonlarını toplamakta ve bunları, minerallerin düzenlenmesi görevini üstlenen, polimerik yapıya aktarmaktadır. Bu organik alt yapı (matrix) üzerinde gelişen kemiğin yapıtaşının, iplik şeklinde bir protein olan, kollojen olduğu ortaya çıkarılmıştır,
Bir kabuğun inşa edilmesi ise bir duvarın örülme-sine benzemektedir; inorganik kalsiyum karbonat tuğlalar dizilmekte ve bunlar organik, bir nevi zamkla yerlerine tutturulmaktadır. Böylece meydana getirilen kabuğa inorganik bir maddenin mukavemet özelliğinin yanısıra organik bir maddenin de elastikiyet özelliği kazandırılmıştır.
Bu tür hârika düzenlere sahip birçok organizmaya ayrıca, minerallerden oluşan bu tür yapılarını organize edebilme kabiliyeti de verilmiştir. Meselâ, bazı bakteriler demiroksitlerinden ibaret kılcal mıknatıslara sahip kılınmış iken, tatlı su planktonlarına minerallerden oluşan âdeta bir sepet hediye edilerek bunu yiyeceklerini yakalamada kullanmaları öğretilmiştir.
Organizmaların, depoladıkları mineralleri nasıl böyle yapıları oluşturmada kullandıkları merak konusudur. İlâhî bir nizamın esintilerini taşıyan bu hâdisede önemli olan unsurun orga-nik moleküller ile inorganik iyonların biyominerallerin yüzeyinde etkileşmesi olduğu anlaşılmıştır. Organik polimerlerin inorganik maddelerin kristalleşmesi üzerinde yaptığı etki malzeme bilimi ile uğraşan mühendislerin önünde yeni ufuklar açmaktadır. Tabiattaki varlıklar örnek alınarak yapılan sentetik - organik polimerlerin yakın bir gelecekte inorganik malzemenin kristalleş meşinde kullanılabileceği sanılmaktadır. Yukarıda özetlenen hâdisenin detayları tam olarak açıklığa kavuştuğunda ileri teknolojinin ihtiyacı olan tek kristallerin veya bileşik (kompozit) malzemelerin hem imalatı kolaylaşacak hem de çok karmaşık işlemler rahatlıkla yapılabilecektir.
Bath Üniversitesindeki çalışmalar tamamen biyomineralizasyonun anlaşılabilmesi ve taklid edilmesi üzerine esas alınmaktadır.
Kimya, fizik ve biyoloji dallarında çalışan i!İm adamları tarafından ortaklaşa yapılan bu tetkik ve deneyler esnasında inorganik maddelerin kristalleşmesi hakkında yeni malumatlar ortaya çıkarılmıştır.
Bu konuda dikkati çeken hâdiselerden birisi de, değişik şartlarda farklı demir oksitlerinin meydana gelmesidir. Bazı bakteriler bu demir oksitleri pusula olarak kullanabilmektedir. Demi-rin, “ferritin” adı verilen proteini birçok organizmada bulunmaktadır; bu protein ise birçok problemin izalesi bakımından canlılara verilmiş bir nimettir. Ferritinlerin ortalarında 8 nanometre (metrenin milyarda biri) genişliğinde bir delik mevcuttur. Bir demir atomu oksitlendiğinde bu deliğe âdeta hapsolunur; diğerlerinden tecrit edilmiş bulunan bu küçük pas parçacığı zararsızdır ve daha sonra, hemoglobin yapımında kullanılmak üzere, âdeta depolanmıştır ve organizmaya buradan demir sağlanmakladır.
Tabiatta biyominerallerin inşasındaki insanı hay-rette bırakan bu tür mükemmellikler bilim adamlarım bu hâdiselerin laboratuvar şartlarında modellerini yapmaya teşvik etmiştir. Oxford Üniversitesi'nden B. Williams ve S. Mann, suni kesecikler içinde biyominerallerin veya inorganik katıların nasıl oluşacağını tetkik ettiklerinde, kullandıkları zar şeklindeki maddenin, bazı canlılarda Örneği görüldüğü üzere minerallerin yapı. şekil ve büyüklüğüne tesir etti-ğini ortaya çıkarmışlardır. Bu deneyde yalnızca maksada uygun şekilde kristalleşme sağlayacak molekül dizilişi dikkate alınmamıştır. Bu meselenin halli ise daha sonra Langmour filmlerinde bulundu. Bu ince sabun filmleri su yüzeyine yayıldığında sadece 1 molekül kalınlığında bir tabaka meydana getirmekteydi. Bu tabakalar üzerinde yapılan çalışmalar sonunda kristallerin sadece düzenlenmesinin değil, bunun yanında kristalleşme şeklinin de tabakaya bağlı olduğu ortaya konmuştur.
İlim adamları ve mühendislerin tabiatta cereyan eden biyomineralizasyondan öğrenecekleri çok şeyler var. Organik ve inorganik yüzeylerin birbirine etkilerine benzer şekilde, malzeme bilimi ve inorganik katılar sahasında ortaya konan gelişmeler hep tabiatta mevcut tabii modellerin semereleridir. Her parçası bir programlar manzumesi olan tabiatın, kısa vadeli plânlarla sorumsuzca kullanılması yerine, gerekli şekilde tetkik edilmek suretiyle Yaratıcı'nın mükemmel sanatlarının önce madde ve mânâda anlaşılması ve daha sonra da bu harika modeller örnek alınarak birçok sahada mevcut teknolojik problemlerin halledilmesi yönünde kullanılması insanoğlunu kendisine yakışan seviyeye çıkaracaktır.
Japon bilim adamı Masaru Emoto’nun “Suyun Hafızası Var” başlıklı yazısı, dünyada oldukça yankı uyandırdı. Emoto’nun yaptığı araştırmalar, insanın titreşime dayalı olarak ürettiği enerjinin, düşüncenin, kelimelerin, fikir ve müziğin suyun moleküler yapısına tesir ettiğini ortaya koydu. Emoto, çeşitli deney şartlarına tâbi tutulan su damlacıklarını dondurup karanlık alan mikroskobu altında fotoğraflarını çektiğinde, suyun kristalize şekillerinde insanı hayrete düşüren farklılıklar olduğunu tespit etti. Dondurulmadan önce su dolu şişenin üstüne yazı yazılmış veya sözler söylenmiştir. Daha sonra çekilen fotoğraflar incelendiğinde, suyun âdeta şuurlu bir varlık gibi, söz ve yazıyla ifade edilen duygu ve düşüncelere cevap verdiği anlaşılmıştır. Benzer bir başka deneyde, Japonya’da iki ilkokul öğrencisi, yan yana duran iki şişeye pişmiş pirinç koyup şişelerden birini “Teşekkür ederim!” diğerini “Seni aptal!” şeklinde etiketlemiştir. Bir ay sonra öğrenciler, “Teşekkür ederim!” yazılan pirincin renginin sarı ve kokusunun güzel olduğunu, “Seni aptal!” yazılan pirincin ise karardığını ve kötü kokulu bir hâl aldığını görmüşlerdir. Bu deney dünyanın birçok yerinde değişik insanlar tarafından tekrarlandığında, benzer neticeler elde edilmiştir. Bir başka araştırmada suya müzik dinletilmiş ve film gösterilmiştir; hislendirici olmayan gürültülü müzikler ile korku ve şiddet filmlerinin suya kötü tesir yaptığı, su kristallerinde şekil bozukluklarına sebep olduğu görülmüştür. Suyun hafızasının olup olmadığı ayrı bir konudur. Ancak bütün bu deneylerde insanın akıl, şuur ve duygu sahibi olan ruhunun çevresiyle sürekli bir münasebet içerisinde olduğu, sadece canlı değil, cansız varlıklardan da şuurlu denebilecek cevaplar aldığı görülmektedir. Buna güzel bir örnek, “Beni hasta ediyorsun, seni öldüreceğim!” cümlesiyle hitap edilen suyun kristal yapısının düzensiz hâle gelmesi; “Teşekkür ederim!” şeklinde hitap edilen veya üzerine hayır dualar okunan su kristallerinin şeklinin ise, düzenli hâlini koruması ve fıtrî mükemmelliğini devam ettirmesidir.
Temiz akarsulardan ve kaynaklardan alınan su örnekleri çok güzel geometrik yapıda kristaller gösterirken, sanayi bölgelerinden ve yoğun yerleşim alanlarından gelen kirli ve toksik su örneklerinde şekil bozuklukları ve rastgele oluşmuş kristaller ortaya çıkmaktadır. Su borularında ve depolarda bekletilen su, damıtılmış olsa bile, benzer şekil bozuklukları göstermektedir.
Su, hayat demektir. Çeşitli dokulara ve yaşa göre değişmekle birlikte vücut ağırlığımızın ortalama % 70’i sudur. Yani hücrelerimiz ve hücre içindeki mikro yapılar, âdeta kendine özgü birer su okyanusu içinde yüzerler. Hücreler arası bilgi ve madde alışverişinde, metabolik hâdiselerde su, önemli vazifeler üstlenir. İyi ve güzel düşünüp etrafımıza pozitif tesir yayarsak, netice de iyi ve güzel olur. Negatif düşünceler ise, hem bize hem de çevreye menfî tesir eder. Dolayısıyla çevremiz ve bizler bir bakıma hissettiğimiz, düşündüğümüz, konuştuğumuz ve davrandığımız şeyler oluruz. Onun için pozitif düşünceli, tatlı sözlü ve ağzı dualı insanların arasında yaşamak çok önemlidir.
Çocuklarımıza ve çevremizdeki insanlara hiç kimse hakkında kötü hisler beslememelerini, kötü düşünmemelerini ve kötü konuşmamalarını, hüsn-ü zan, hüsn-ü niyet ve hayır duayla insanlığa yaklaşmalarını öğütlemeliyiz. Daha da önemlisi, bu konuda hüsn-ü misâl olmalıyız. Çünkü Yaratıcı’nın imtihan gereği fıtratımıza yerleştirdiği nefisten, vehim, vesvese, su-i zan gibi menfî hisler irade dışı doğmaktadır. Bu sistemin hayır, güzellik ve doğruluk tarafında baskın hâle gelebilmesi, iradî olarak hayra yorma, müspet düşünme ve pozitif yaklaşım göstermeye bağlıdır. Unutmamalıyız ki, ruhlarımız her zaman birbirleriyle ve çevreleriyle karşılıklı münasebet içerisindedir. Herhangi birisi hakkındaki konuşmalarımız gibi duygu ve düşüncelerimiz de dua ve temenni hükmüne geçebilmektedir.
“Ben hep hastayım.” diyen insanlar kendileri bir yana, çevrelerine de olumsuz tesir ederler. “Hamdolsun!”, “Allah bugünlerimizi aratmasın!” ve “Hâlimize şükür!” gibi dâima müspet ifadelerle şükür içinde bulunan insanlarsa, fıtratlarındaki olumsuz düşüncelerin, evham ve vesveselerin baskın hâle gelmemesi için dua ile O’nun yardımını talep etmekte, etraflarında pozitif his ve düşüncelerin gelişmesine zemin hazırlamakta, neticede de güzel örnek olmaktadırlar.
Netice itibariyle, insan, söz ve niyetiyle gerek kendisinin, gerekse çevresindeki canlı-cansız varlıkların durumunun değişmesine sebep olur. Allah, insanı ve tabiatı buna açık yarattığından, doğru olanı buyurmuş, su-i zandan kaçınmayı, hüsn-ü zanda bulunmayı emretmiştir.
*************************
KRİSTALLERİNİN ve MÜZİĞİN SIRLARI
Japon Bilim Adamı Prof.Dr.Masaru EMOTO içinde 70’ten fazla kristal resmi bulunan Su Kristalleri adlı kitabında “Su cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Su çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.” diyor. Prof. Emoto’ nun suyun biyo-fizikî özelliklerini araştırarak ortaya koyduğu gerçekler, yeni bir döneme kapı açacak gibi.
Prof.Dr.Masaru EMOTO, üç yıl kadar önce mikroskopla yaptığı araştırmalarda, donmuş su kristallerinin dış tesirler karşısında çok değişik şekillerde reaksiyon gösterdiğini keşfetti. Bu araştırmalara göre su kristalleri, dış çevre tesirlerinin yanı sıra, müzik, söz ve kavramlara da tepki veriyor. Emoto on iki yıl süren çalışmaları ve yaptığı on binlerce deney neticesinde, suyun sadece iyi ve kötü bilgileri, müzik ve sözleri değil, hisleri ve şuuru da kaydettiğini ortaya çıkardı.
Çekilen Kristal fotoğraflarında suyun verdiği mesaj çok açık; sevgi ve minnettarlık gibi duygular fıtrat tarafından tasvip görmüştür. Yani sevgi ve minnettarlık, fıtratın özüdür. Su, ne kadar sevgi, duygu ve ahenk dolu söz ve mûsikî ile karşılaşırsa; altıgen kristal yapısı da o kadar güzel ve düzgün olmaktadır. Meselâ çekilen fotoğrafların birinde suyun yanında “şeytan” denildiğinde, kristaller kaotik (düzensiz) bir biçime girerken, diğerinde de güzel sözlerle dua edildiğinde, suda, berrak ve estetik yapısı ile mükemmel bir altıgen ortaya çıkıyor. Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh aleminin varlığına işaret ediyor.
Emoto, araştırmalarıyla suyun sadece hafızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin olmadığını, aynı zamanda kâinatın dilini ve gerçek sevgi titreşimini de yansıttığını ispatlamaktadır. Mesalâ iki kavanozun içine haşlanmış pirinç konuyor. Birine teşekkür diğerine aptal yazılıyor. Bir ay boyunca bu sözler bu şişelere söyleniyor. Netice çok enteresan: “APTAL” denen kavanozun içindeki pirinçler siyahlaşıyor ve kavanozdan çok kötü koku çıkıyor. Diğerinde ise; pirinç beyaz kalıp, hoş bir koku yayılıyor. Bu da gösteriyor ki, kötü sözler, su ve pirincin üzerinde tesirli oluyor. Öyleyse Allah’ın nimet ve ihsanlarına karşı, zikir, fikir ve şükür vesilemizi hiç unutmamamız gerekiyor.Bilhassa Bismillahirrahmanirrahim ile Elhamdülillah hiç unutulmamalıdır.
Heavy-metal müzik ve küfür sözlerinin aksettiği suyun kristal yapısı, yapılan deneylerde tamamen parçalanıp dağılarak eski kristal formları binlerce parçaya bölünüyor. Vücudumuzun %70 gibi büyük bir kısmı sudan oluşması gerçeği de, bizim, diğer insanların ve tabiatla olan münasebetlerimize dikkat etmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Vücudumuz ses ve titreşimler için harika bir iletkendir. Biz sadece kulaklarımızla değil, her bir hücremizle bu titreşimleri duyuyoruz. Her türlü karmaşa ve gürültü, bizi strese sokar, morlaimizi bozar ve ümitsizliğe sevk eder. Neticede bunlar bağışıklık sistemimizi zayıflatır. 90 desibelden daha yüksek frekanstaki sesler, strese ve işitme kaybına yol açmaktadır. Dr.Pierce J. HOWARD, çok yüksek titreşimli müziğin, alkol ve uyuşturucu gibi, şuura tesir edip bize uyuşukluk verdiğini, sonrasında bizde bağımlılık yaptığını belirtmektedir.
İnsan sesi kıymeti bilinmeyen şifa aracıdır. Sese, her bir hücreye ve organa tesir etme gücü verilmiştir.Musikînin vesile olacağı şifaî tesiri başlatmak için yapılacak iş, güzel müzikleri dinlemek ve Kur’ân-ı Kerim okumaktır. Müzik, beynin mezolimbik bölgesindeki merkezleri uyararak, endofrin, oksitoksin ve enkefalin gibi nöro-transmitterlerinsalgılanmasını tetikler. Açıkça görülmektedir ki, yaratılıştan beynimize, uyumlu ve ritmik seslere cevap veren bağlantılar konmuştur.İnsanlar müzik kulağına ve güzel sese sahip olmasa da, seslerin ahenkli şekilde söylenmesine karşı duyarlıdırlar.
Müziğin,; -Stres hormonu kortizolün sentezini %25 azaltmaya, -Vücudun salgılanmasını artırmaya, -Ameliyat sonrası sancıları hafifletmeye, -Ameliyatlı hastaların daha hızlı ve hafif ağrılı bir şekilde iyileşmelerine, -Soğuk algınlığını önlemeye, -Bağışıklık sisteminin savaşçı maddeleri imiglobin A’nın %14 ‘e çıkmasına, -İlaç olmadan doğumu kolaylaştırmaya, -Sakinleştirici melodilerin endişe ve korkuları gidermeye, -Tansiyonu düşürmeye ve kalp ritmini yavaşlatmaya vesile olduğu anlaşılmıştır. -Müziğin Ayrıca ; -Yoğun bakımdaki prematüre bebeklerin gelişmesine -Çocukların beyinlerinin nöral bağlantılarının uyarılmasına ve çevreye olan hassasiyetlerinin artmasına, -Hafızalarının güçlenmesine, -Tansiyonlarının 5 birim kadar düşmesine, -Kalp atış ritimlerinin azalmasına ve kardiyak kan çıkışının azalmasına, -kas gerilmesini gevşetmeye, -ilaç kullanmadan ağrı ve rahatsızlıkların azaltılmasına vesile olduğuna dair bazı tespitler vardır. Musikî ile tedavi 8. yy ile 16. yy lar arasında Dünyada ve Osmanlı’da kullanılmaktaydı. Su Kristalleri adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Prof.Dr.Masaru EMOTO, çalışmalarının ilmi temelini oluştururken, din gerçeğini de göz ardı etmiyor. “21. yy’da en önemli olayın ilimle dinin yeniden buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı.” diyor.
Kaynak: Sızıntı Dergisi Aralık 2002 Sayı:287-15 Ekim 2004 Sayı:309-8 ve
********************** Su Kristallerinin Sırları ve İnsanın yapısı Su kristallerinin sırları ve tamamına yakını su olan insan bedeninin ve lahut alemle irtibatlı olan insan ruhunun sırları...
SU KRİSTALLERİNİN SIRLARI
Ülkemizde “SUDAKİ MUCİZE, SUYUN BİLİNMEYEN GÜCÜ, SUYUN GİZLİ MESAJI” gibi adlarla çıkan Masaru Emoto’nun suyla ilgili ilgili çalışmalarında keşfettiği başdöndürücü konular var. Bunları birçok kimse yazdı ve haber yaptı. Biz de Sızıntı dergisinden ve web sitelerinden aldığımız bazı bölümleri ve su kristallerinin resimlerini sizinle paylaşmak istiyoruz…
Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto ise, içinde 70’ten fazla kristal resmi bulunan Su Kristalleri adlı kitabında: “Su cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Su çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.” diyor. Prof. Emoto’nun suyun biyo-fizikî özelliklerini araştırarak ortaya koyduğu gerçekler, yeni bir döneme kapı açacak gibi.
Emoto, üç yıl kadar önce mikroskopla yaptığı araştırmalarda, donmuş su kristallerinin dış tesirler karşısında çok değişik şekillerde reaksiyon gösterdiğini keşfetti. Bu araştırmalara göre su kristalleri, dış çevre tesirlerinin yanı sıra, müzik, söz ve kavramlara da tepki veriyor.
Sanacell sağlık firmasının davetlisi olarak, temmuz ayında Berlin Teknik Üniversitesi’nde 1.200 kişiye konferans veren Prof. Emoto, su kristallerinin nasıl farklı şekillerde davrandığını, büyüleyici bir yapı göstermesine karşılık, temiz dağ suyunun berrak ve düzgün kristal yapıları ihtiva ettiğini tespit etti. Ayrıca, çocukları, su ile konuşturarak su kristallerinin verdiği tepkileri gözler önüne serdi. Emoto, on iki yıl süren çalışmaları ve yaptığı on binlerce deney neticesinde, suyun sadece iyi ve kötü bilgileri, müzik ve sözleri değil, hisleri ve şuuru da kaydettiğini ortaya çıkardı.
Çekilen kristal fotoğraflarında suyun verdiği mesaj çok açık; sevgi ve minnettarlık gibi duygular fıtrat tarafından tasvip görmüştür. Yani sevgi ve minnettarlık, fıtratın özüdür. Su, ne kadar sevgi, duygu ve ahenk dolu söz ve musiki ile karşılaşırsa; altıgen kristal yapısı da o kadar güzel ve düzgün olmaktadır. Meselâ çekilen fotoğrafların birinde suyun yanında “şeytan” dendiğinde, kristaller kaotik bir biçime girerken, diğerinde de güzel sözlerle dua edildiğinde, suda, berrak ve estetik yapısı ile mükemmel bir altıgen ortaya çıkıyor. Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da işaret ediyor.
Emoto, araştırmasıyla suyun sadece hafızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin olmadığını, aynı zamanda kâinatın dilini ve gerçek sevgi titreşimini de yansıttığını ispatlamaktadır. Meselâ iki kavanozun içine haşlanmış pirinç konuyor. Birine teşekkür, diğerine aptal yazılıyor. Bir ay boyunca bu sözler bu şişelere söyleniyor. Netice çok enteresan: “Aptal” denen kavanozun içindeki pirinçler siyahlaşıyor ve kavanozdan çok kötü koku çıkıyor. Diğerinde ise; pirinç beyaz kalıp, hoş bir koku yayılıyor. Bu da gösteriyor ki, kötü ve iyi sözler, su ve pirincin üzerinde tesirli oluyor. Öyleyse Allah’ın nimet ve ihsanlarına karşı, zikir, fikir ve şükür vesilemizi hiç unutmamamız gerekiyor. Bilhassa Bismillâhirrahmanirrahîm ile Elhamdülillah hiç unutulmamalıdır.
Başlangıçta söylenen bir söz var ve bu söz ince maddî bir titreşime, şekil oluşturan bir sese dönüşüyor. Ve sonra tekrar belli bir bilgi haline geliyor. Su, böyle frekansları en açık bir şekilde ispatlanabilir olarak çeken bir maddedir. Su kristallerinin şekli, dünyanın nasıl bir durumda olduğunu gösteriyor. Meselâ; Berlin, Londra veya Paris’teki klorlu çeşme sularının dejenere olmuş kristal yapılarına karşılık; temiz kaynak suları estetik ve çok ince dizayn edilmiş altıgen yapılar göstermektedir. Bu geometrik şekil, tabiattaki bütün hayat olaylarının temel biçimini oluşturuyor. Heavy-Metal müzik ve küfür sözlerinin aksettiği suyun kristal yapısı, yapılan deneylerde tamamen parçalanıp dağılarak eski kristal formları binlerce parçaya bölünüyor. Vücudumuzun % 70 gibi büyük bir kısmının sudan oluşması gerçeği de, bizim, diğer insanlarla ve tabiatla olan münasebetlerimize dikkat etmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Japon bilim adamı Prof. Masara Emoto, su kristalleriyle ilgili çalışmasında iki önemli olayın rol oynadığından bahsediyor: Biri, 12 yıl kadar önce Amerika’da; “Manyetik rezonans analiz cihazı” denen ilginç bir âlete rastlamasıdır. Bu âlet sayesinde sıvı ve canlı organizmalardaki belli frekanslar ölçülebiliyor. Diğeri ise; kar tanelerinin hiçbirisinin birbirine benzememesini bir yerde okuması. Kar da sudan meydana geldiği için, su kristallerinin de farklı olabileceğinden hareket etmiş.
Su Kristalleri adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Prof. Emoto, çalışmalarının ilmî temelini oluştururken, din gerçeğini de göz ardı etmiyor. “21. yy’da en önemli olayın ilimle dinin yeniden buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı.” diyor.
Emoto, su kristallerinden edinilen bilgilerden depremin önceden tespit edilebileceğini söylüyor. Bunun için evvelâ deprem olan bölgelerdeki su kristalleri hemen incelenerek, suyun buna verdiği tepki gözlenmelidir. Daha sonra bilgisayar bağlantılı mini mikroskoplarla sürekli bu bölgelerdeki su kristallerinin bir merkezde değerlendirilerek takip edilmesi gerekiyor. Zira deprem bölgelerinde yeraltında meydana gelen değişikliklerin bir anda olmayıp, günler, hatta haftalarca sürdüğünü ve bu değişikliklerin oradaki su kristallerinden takip edilebileceğini söylüyor. Su kristallerinin fotoğrafının çekilmesi de şöyle oluyor: Önce su eksi yirmi derecede donduruluyor. Sıcaklığı eksi beş dereceyi bulduğunda kristal ortaya çıkıyor. 5 mm’lik buz parçasında ancak 25 mikron, yani 0, 025 mm büyüklüğünde bir kristal oluyor. Bu yüzden bunun 200 defa büyütülmesi ve bu esnada en ufak bir titreşimin meydana gelmemesi gerekiyor. Su kristalleri de yaklaşık elli-altmış saniye, buzun sıcaklığı sıfır dereceye ulaşana kadar görülebiliyor…(III) DUA VE KURAN-I KERİM İLE TEDAVİ
Kur’an-ı Kerim okumak veya dinlemek, ezan okumak, dinlemek ve hafif veya yüksek sesle dua etmek, grup yani cemaat halinde dua etmek, topluluğa dua ettirmek, gıyaben dua etmek veya ettirmek İslam’da oldukça önemli olan hususlardandır. Keza, belli bir ritm ve makamla Kuran okumak da öteden beri yapılmakta olan bir ibadet, bir alışkanlıktır ki bu husuta “Kuranı Kerimi tertil üzere okuyun” ve “Kuran okunurken susup onu dinleyin ki merhamet olunasınız” ayetleri, bu araştırma ışığında keşfedilebildiği kadarıyla şimdi kısmen yerine oturmuş bulunuyor. İleri de daha neler keşfedileceği belli değildir. Ayrıca bütün ilimler ve Kuranın gösterdiği her şeyin keşfedileceğine ve insanlığın onu takdir etmesine çok az kaldığına olan inancımız tamdır. Çünkü bu devran bitmeden, onun mucizeliği bir kez daha gün gibi ortaya çıkacaktır. Ayrıca “Kuran okurken onu seslerinizle süsleyin” hadisi şerifi de, bu araştırma ile farklı bir anlam kazanıyor. Çünkü sesli ve güzel nağmelerle okunan Kuranı Kerim veya Duaların, insan psikolojisi ve ruh üzerinde ciddi bir etkisi vardır. Çünkü Ezan, Dua ve Kuran, ruhun manevi bir gıdası ve şifası olarak olarak, insanın bu konudaki ihtiyacını gidermeye musiki veya diğer güzel etkilerden daha yakın ve daha uygundur. Hemen herkes bir şekilde mutlaka dua yapar ve dinlerken de saygıyla dinler. Çünkü bunlar, ruha bir huzur ve sükûnet kazandırıyor.
Prof. Emoto, “Su Kristalleri” üzerine yaptığı deney ve araştırmalar sırasında dua konusunu da test etmiş ve buna kitabında dikkat çekmiştir. Bu nedenle Kuran, Ezan, Namaz, Zikir vs. gibi dini ibadetler ve merasimlerin ötesinde sadece belli dillerde “dua” edilerek yapılan deneylerde ortaya çıkan su kristallerindeki değişikler bile bize dua ile “ruhsal” ve hatta “fiziksel” hastalıkların bile tedavi edilebileceğini göstermeye yetmektedir. Prof. Emoto, özellikle İslami konular ve İslam Kültüründeki dua, ezan, zikir ve Kuran okuma gibi konular üzerine bir araştırma yapmış değildir… Ama insanlığın ortak olarak yaptığı ve ortak dili dua üzerine yaptığı test bize bu konudaki gerekli ipuçlarını vermektedir. Esmaü’l-Hüsna, Ezan, Kuran ve öteden beri yapılan tevhit hatmi, 4444 adet olarak okunan Salât-ı Tefriciye veya Salaten Tüncina hatimleri ile Tarikat geleneğinde var olan “zikir” ayinleri vs. gibi İslami motifler üzerine bir araştırma yapılsa eminim daha pek çok şey ortaya çıkacaktır. Ayrıca bu kitabın konusu olan tekrarlanarak yapılan dualarla tedavi için tuza, suya veya bizzat hastaya dokunarak yapılan okumanın da öteden beri büyük bir gerçeği ve tedavi de yerinin önemine dikkatinizi çekmek isterim. Belki de verilen bilgilerle siz zaten bu konuyu düşünmeye başladınız bile…
Duanın etkili olabilmesi için sağlam ve kesin bir inançla tam bir teslimiyet şarttır. Çünkü bu inanç ve teslimiyet hem su kristallerinden oluşan vücudumuzu hem de ona hayat veren ruhumuzu bu işe hazırlayacaktır. Kalbe veya kafaya giren küçük bir şüphe, sisteme giren bir virüs gibi, duanın etkisini ortadan kaldırabilir, okunan formülün terkibini bozabilir.
Dua yapılmadan önce ve dua yapıldıktan sonra değişen su kristallerinin tespit edilen resimleriyle müzik dinletilen veya güzel ve çirkin sözler söylenen su kristallerine örnekler:
DUA EDİLEN SU KRİSTALLERİ
DUA EDİLMEDEN ÖNCEKİ HALLERİ
DEĞİŞİK KELİMELER SÖYLENEN KRİSTALLERE BAKALIM
Merhametten (Shan) sevgi, güzellik anlayış, minnettarlık, anlayış, cömertlik, yardım, sempati ve bunlar benzer şeyler üretilebilir. Kristaller bize evrenin Doğruluk-Şevkat-Hoşgörü “Zhen-Shan-Ren” prensiplerini özümsersek, en yüce uyum ve mutluluğu, aksi takdirde şiddetli acı ve çirkinlik gibi negatifliklerle yüz yüze kalacağız. Son birkaç dakika içinde, bu deneylere çabucak göz atarak kristallerin bizi içerisine soktuğu harikalar diyarına bir girmemize izin verin.
Bu deneylerde, suya “Bilgelik”, “Kozmos”, “Sevgi” ve “Teşekkürler” kelimeleri, Japonca, İngilizce ve Almanca dillerinin her birinde gösterildi. Kullanılan su aynı standartlarda arıtılmış su idi. Sonuç olarak oluşan kristaller, dillerdeki farklılıklara rağmen, şekil olarak benzer idiler.
“BİLGELİK” (JAPONCA/İNGİLİZCE/ALMANCA)
(D–1) Japonca “Bilgelik” kelimesi söylendikten sonra (D–2) İngilizce “Bilgelik” kelimesi söylendikten sonra (D–3) Almanca “Bilgelik” kelimesi söylendikten sonra
Oldukça benzer görünüyorlar. Orta bölümdeki karanlık boşluk
“KOZMOS” (JAPONCA/İNGİLİZCE/YUNANCA)
(D–4) Japonca “Kozmos” kelimesi söylendikten sonra (D–5) İngilizce “Kozmos” kelimesi söylendikten sonra (D–6) Yunanca “Kozmos” kelimesi söylendikten sonra
“SEVGİ/TEŞEKKÜRLER” (İNGİLİZCE/JAPONCA/ALMANCA)
(D–7) İngilizce “Sevgi/Teşekkürler” kelimesinden sonra (D– Japonca “Sevgi/Teşekkürler” kelimesinden sonra (D–9) Almanca “Sevgi/Teşekkürler” kelimesinden sonra
Suya okunan ayetler, özellikle Ayete’l-Kürsi, Yasin-i Şerif, İhlâs, Felak ve Nas surelerinin etkilerini ölçmek isterdik. Ancak buradaki örnekler, bu konudaki kanatimizi ifade etmeye yetiyor. Kesinlikle şunu anlıyoruz ki, okunan her ayet veya her dua ayrı bir kristal oluştuurp şifa kaynağı haline gelebiliyor. Zemzem suyunun niyetle içilmesi, abdest suyunun diğer suların karışmadığı ayrı bir kana sevk edilmesi veya ayet ya da dua okunup da yıkanılan suyun ayakaltına dökülmemesi gibi hassasiyetlerin öteden beri dini bir hassasiyet olması çok anlamlıdır.
“DUA İLE RUHSAL TEDAVİ” adlı kitabımızda da değindiğimiz gibi, ruhun bir atmosferi vardır. Ruhun atmosferi de, dünyanın atmosfer yapısı gibidir. Dünyanın atmosferinde bulunan katmanlar aynen ruhun atmosferinde de vardır. Çünkü insan küçük bir dünya; dünya büyük bir insandır. Suyu etkileyen musiki, zikir ve tespihler ve dualar, sudan yaratılmış olan ve halen vücudunun dörtte üçü, yani tamamına yakını su olan insanı neden etkilemesin? O halde yıpranan yerlere yığınak yapmak, ruhu dua ile koruma altına almak ve ruhsal sıkıntıları dua ile tedavi etmek de mümkündür hatta oldukça etkili bir yöntemdir. Ancak tıbbı da bir kenara koymak mümkün değildir. Daha doğrusu tıbbın başa çıkamadığı ruhsal rahatsızlıkları dua ile tedavi etmek gerekir. …………………………………… (I) ZAMAN TURKUAZ, 6 Mart 2005 Pazar (II) “Er-Raya” Gazetesi, KATAR, 24 Mart 2002. (II) Saffet SENİH, Sızıntı Dergisi, Aralık 2002 Sayı: 287.
En son @bdulKadir tarafından Ptsi Ekim 18, 2010 6:49 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
Konu: Geri: SU KAR KRİSTALLERİNİN DUA İLE ALDIĞI ŞEKİLLER VİDEOLARI Ptsi Ekim 18, 2010 6:30 am
Besmele Bir Dua ve Anahtardır
Dr. M. Selim Arık Besmele; bütün mevcudatın lisan-ı haliyle ve kavliyle dillerinde devamlı tekrar edilen dua, zikir ve anahtardır. Böylece Allah’a uzanan manevî bir hat ve irtibattır. Bu duaya insanlar, hayvanlar ve bitkilerden tutun, cansız varlıklara kadar her şey iştirak etmektedir. Zira Kur'ân-ı Kerîm’deki “O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ama siz onların tesbihini anlamazsınız” (İsrâ sûresi, 17/44) âyeti, bu hususu ortaya koymaktadır. Sahâbîlerin önde gelen isimlerinden Abdullah b. Mesûd’un (r.a): “Biz Hz. Peygamber’in yanında yemek yerken yemeğin Allah’ı tesbih ettiğini işitirdik ” (Buharî, “Menakıb”, 25) şeklindeki haberi de, buradaki ayetin açık bir tefsiridir. 19. asırda Almanya’nın yetiştirdiği filozoflardan Fechner (ö.1305/1887), mazhar olduğu nuranî bir müşahede ile tabiatın hayat sahibi olduğunu söylemiş ve ileride de herkesin bu fikri benimseyeceğini haber vermiştir. (Çantay, 2:506) Günümüzde de tüm varlıkların canlı olduğunu deneyle ispatlayan Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto’nun bu konudaki bir araştırması ise şöyledir: “Su cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Yanında güzel sözlerle dua edildiğinde su, berrak ve estetik bir yapıya bürünür. Kötü sözler veya şeytan ifadeleri kullanıldığında kristaller kaotik ve karışık bir biçime dönüşmektedir.” Bir başka deneyde ise iki kavanozun içine pirinç konmuş, birine “teşekkür”, diğerine “aptal” yazılmış. Bir ay boyunca bu sözler şişelere söylenmiş, sonuçta “aptal” denen kavanozun içindeki pirinçler siyahlaşmış ve kötü koku saçmış, diğerinde ise; pirinç beyaz kalıp, hoş bir koku salgılamıştır.” (Senih, “Sızıntı”, s: 287) Demek ki varlıklar, Allah’ın adıyla can ve hayat bulmakta, O’nun ismiyle huzura ve sükuna kavuşmaktadır.
Besmele, dinî açıdan da İslâm nişanını gösteren bir definenin anahtarıdır. Çünkü “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım” diyerek, yapacağımız işlerin gerçek faili, yaratanı olmadığımızı, bizi de fiillerimizi de yaratan bir güç ve kudrete bağlı bulunduğumuzu, ancak O’nun müsaadesiyle işe başlayabileceğimizi, yapacağımız her şeyi O’nun için yapmamız gerektiğini ilan ederiz. Dolayısıyla zahiri sebepler neticesiyle gelen nimetleri de o esbâp hesabına almamız doğru olmaz. Çünkü o sebepler, (meselâ ağaçların meyve vermesi, hayvanların süt vermesi v.s.gibi) doğrudan doğruya o nimeti Allah hesabına ve O’nun müsaadesiyle, yaratmasıyla ürettikleri aşikârdır. Böylece biz de bu nimetleri alır, onlardan istifade ederken, Allah adına (besmele ile) almamız ve yapmamız gerekmektedir. Besmeledeki bir başka sır da kısaca şöyle özetlenebilir: Besmelenin başındaki “be” cer edatı “beraberlik veya yardım dileme” manâsında bağlayıcı bir edattır, yani bağlaçtır. Dolayısıyla, “başla, oku veya başlıyorum, okuyorum..”gibi hazfolunmuş takdiri bir fiile işaret eder. “Allah” ismi ise gerçek İlâh’ın özel adıdır. Bütün sıfat-ı kemâliyeye sahip bulunan varlığı zaruri olan Zât’ın ismidir. Oysa tanrı ve hudâ isimleri “Allah” gibi birer özel isim değildir. Ayrıca İlâh, Rab, Ma’bud gibi genel anlam ifade eden isimler de böyledir. Zira İlâh’ın çoğulu âlihe, Rabb’ın çoğulu erbâb, hudâ’nın çoğulu hudâyân ve tanrı’nın çoğulu tanrılar şeklinde kullanılırken, hâlbuki Allah için Allahlar denemez, kullanılamaz. Bundan dolayı, meselâ Süleyman Çelebi Mevlidine “Allah” adıyla başlamış, “Tanrı adı” dememiş, o bahrin sonunda da “Birdir Allah, andan artık tanrı yok” diyerek tanrı kelimesini ilâh karşılığında tam yerinde kullanmıştır.
Yine Allah kelimesinde şu nükte de vardır: kelimesinin baştaki hemzesi kaldırılırsa geriye “lâh” kalır ki “yükselme ve gizlenme” fiilinden mastar ve “ilâh” anlamında bir isim olur. Şayet “lâh” da kaldırılırsa geriye “Hû” şeklinde zamir kalır ki, bu da Allah’a râcî olan bir isme delâlet etmektedir. Görüldüğü gibi buradaki harfler bile tek başına Allah’a işaret etmekte ve O’nu göstermektedir. Besmeledeki “er-Rahmân” kelimesi de yüce Allah’a mahsus bir isim, çok merhametli, çok rahmet sahibi manâsına bir isim-sıfattır. “er-Rahîm” kelimesi de, çok merhamet edici manâsında Allah’ın sıfatlarından biridir veya yine bir isim-sıfattır. Rahmân ve Rahîm ikisi de rahmet masdarından mübalağalı birer sıfattır. Aralarındaki nüans inceliği ise; Allah’ın Rahmân oluşu ezele, Rahîm oluşu ebede ve haşre işaret etmektedir. Bundan dolayı mahlukât, Allah’ın Rahmân olmasıyla başlangıçtaki rahmetinden, Rahîm olmasıyla da sonuçta meydana gelecek merhametinden doğan nimetler içinde büyürler ve ondan faydalanırlar. Böylece Allah dünyada Rahman oluşuyla hem mü’minlere, hem de kâfirlere acımakta ve nimetlerini vermektedir. Ahirette Rahîm oluşuyla da yalnız mü’minlere merhametli olacağını göstermektedir (Yazır, 1:38-49). Kainattaki canlı ve cansız bütünündeki yardımlaşma ve dayanışma da Allah’ın rahmetine bakmaktadır. Meselâ ağaçlar ve nebatâtların gıda anbarı, hayvanların süt çeşmesi, güneşin de bir lamba gibi insanların emrinde olmaları, bu nimetlere kaynaklık eden varlıkların insanın ihtiyaçlarını bilmesinden değil, belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet sahibi bir Rahman’ın olmasından dolayıdır. Bunun için önce Rahmaniyete sonra Rahimiyete bağlanarak işlere başlanılır. Böylece besmele dünyadaki manevi kapıları açan bir anahtar ve Allah ile irtibatı sağlayan manevi bir bağ ve duadır. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), bu konuya işareten, “Besmele ile başlanmayan önemli işler güdüktür (gerçek ve müspet manâda sonuçsuzluğa mahkûmdur)” (Süyuti, 2:322) buyururken, bir başka hadislerinde “Besmele her kitabın (önemli işin) anahtarıdır” buyurmuşlardır (a.g.e., 2:4). Böylece hayvanı keserken çektiğimiz besmeleden tutun, sabah evden çıkarken çektiğimiz besmelelere kadar, her işimizde Allah’la manen irtibatlı olduğumuzu göstermektedir. Dolayısıyla yaptıklarımızı Allah için yapabilmeli, Allah için verebilmeli ve Allah için alabilmeliyiz ki, amellerimiz ahirette de kıymet kazansın ve sevap olsun.
Besmeleye devam etmek ve ona karşı hürmet ve saygı göstermek, kişinin dünyevî ve uhrevî yükselmesine vesiledir. Meselâ ilk devir sûfîlerinden olan ve yalınayak manâsına gelen ismi kendisine, “O (Allah) yeryüzünü size bir döşek kıldı” (el-Bakara, 2/22) âyetinden hareketle “Allah tarafından döşenmiş bir yerde ayakkabı ile gezilmez” diyerek yalınayak gezmeyi tercih etmesinden dolayı verildiği rivâyet olunan (Kara, “Bişr el-Hâfî” D.İ.A. 6:221) Bişr el-Hâfî’nin (ö.227/841) seyr u sülûku ve seyr u sülûktaki mertebesi şu hadiseye dayanmaktadır: O, yolda bulduğu ve üzerinde “Besmele” yazılı bir kâğıdı itina ile temizledikten sonra levha haline getirerek muhafaza etmiş, bunun üzerine rüyada bir ses kendisine, besmeleye karşı bu hürmetinden dolayı adının dünya ve ahirette saygın kılındığını bildirmiş, böylece Bişr, zühd ve takvada zirveye ulaşmıştır (Ebu Nuaym, 8:336). Bişr el-Hafî, kaç asır sonra günümüzde bile bilinen, hayır ve sena ile anılan evliyâdandır.
Besmele ile ilgili olarak şöyle bir hikâye de anlatılır: Dindar bir kadın ağzından besmeleyi hiç düşürmezmiş. Bir şey alırken ya da koyarken mutlaka besmele çekermiş. Kadının bu hâlinden hoşlanmayan kocası onu denemek ve mahcup etmek için kendisine bir kese altın vermiş ve saklamasını söylemiş. Kadın keseyi besmele ile sandığa koymuş. Kocası, gizlice sandıktan keseyi alıp kuyuya atmış. Sonra da kadından keseyi istemiş. Kadın besmele ile sandığı açmış ve sular sızan altın kesesini kocasına vermiş. Besmelenin bereketi hürmetine Allah, kadını mahcup etmemiş ve kocasının da aklı başına gelmiştir.
Netice olarak besmele, dünyevi kapıları açan, âdetleri ibadete çeviren (yemek yerken, su içerken v.s de çekilen besmeleler gibi) sihirli bir anahtardır. Besmele, aynı zamanda Allah ile kul arasındaki irtibatı sağlayan manevi bir bağ ve duadır.
Kaynaklar - Buhârî, el-Cami es-Sahih. - Çantay, Hasan Basri, Kur'ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm. - Ebû Nuaym, Hılyetü’l-Evliyâ. - Kara, Mustafa, “Bişr el-Hâfî” D.İ.A. c:6. - Senih, Saffet, Sızıntı Dergisi, Sy. 287. - Suyûtî, el-Fethu’l-Kebîr. - Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Azim Neşr.
http://www.yeniumit.com.tr/yazdir.php?konu_id=324 Sayı : 65 Temmuz - Ağustos - Eylül 2004
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
Konu: Geri: SU KAR KRİSTALLERİNİN DUA İLE ALDIĞI ŞEKİLLER VİDEOLARI Ptsi Ekim 18, 2010 6:39 am
Tevhid heceleridir kar taneleri. Birliği söyleşirler. Birlik için inerler bir bir. Kolkola girip, Bir Olan’ın ‘Yalnız’lığını vururlar yerin yüzüne. Tevhide mürekkep olurlar. Sahife-i arz bu mürekkeple yeniden yazılır, okunur. Hecedirler sonra: bir yazının heceleri, Kışın soğuk sayfasına yazılırlar. Ama onu okuyanların içini ısıtır, dünyasını ışıtırlar.
Kar taneleridir bunlar; nazlı birer gelin gibi süzülürler gökten yere. Öylece ağarlar. Hem, yere indiklerinde omuz omuza verip celâl ile cemalin eşsiz buluşmasına adres olurlar. her yeri bire boyarlar. Bir için. Birlik için. Gözümüzün kirini, pasını; isini, pusunu silerler. Yine akıl, kalb, hayal ve daha nice duygularımıza davetiye olurlar. Günübirlik meşgalelerin, gündelik kaygıların anlamsızlığını hatırlatırlar. Duygularımıza sıcacık bir hasat mevsimi sunarlar. Soğuk değildirler hem. Ezelî sorular uyandırırlar içimizde. Heyecanlanırız, kanımız kaynar.
Üstelik, şeffaftır kar taneleri. Başkası için inerler. Kendinden olan birşeyi yoktur kar tanelerinin. Katre misâl, iddiasız ve renksizdirler. Ama aynaları geride brakırcasına, Şems-i Ezelî’ye yollarlar gözlerimizi. Yerin göz alıcı, gaflet verici tüm kesretini usulca örter kar teneleri. Kafaları göğe, gözleri Güneşe yöneltirler. Göğün ve Güneş’in elçileridir kar taneleri. Biraraya gelip mektubunu okuturlar. Pencerelerden çektirirler perdeleri. Bizi okuyun, derler; Bizi okuyun!
Sadece yere mi yağarlar sanki? İçimize de yağarlar. Yüreğimize kar serpilir, su yerine. Serinleriz. Uyuşmuş duygularımız uç verir o zaman. Uyanırlar. Uyanırız. Yol, ev, bahçe, saçak tanımaz; öteye beriye, hatta okuduğumuz bu sayfaya da yağarlar. Dünyanın yollarını tıkarlar kimi zaman. Ama dünyalarımızın tıkalı yollarını açarlar. Yolda kalırız, ama gerçeğe yol alırız.
İşte böyledir kar taneleri. Kışın güzel taneleri. Tevhid heceleri.
Melekut âleminin öpücükleridir kar taneleri. Uzatın yanaklarınızı, değsinler.
Değmez mi?
**************************
Kar tanelerini çıplak gözle inceleyen kişi çok çeşitli biçimlere sahip olduklarını görecektir. Bir metre küp karda 350 milyon tane kar taneciği bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların hepsi altıgen ve kristalimsi bir yapıdadır, ancak her biri farklı şekillere sahiptir. Bu şekillerin nasıl ortaya çıktığı, nasıl olup da her birinin farklı şekillerinin olduğu, simetrinin nasıl sağlandığı gibi soruların cevapları bilim adamları tarafından yıllardır araştırılmaktadır. Elde edilen her bilgi ise kar tanelerindeki ihtişamlı sanatı ortaya çıkarmaktadır. Kar tanelerinin altıgen yapılarındaki çeşitlilik ve kusursuzluk Allah'ın Bedi (örneksiz yaratan) sıfatının bir tecellisidir. Allah yarattığı her şeyi en güzel yapandır. Kar tanelerinin oluşumları incelendiğinde Allah'ın sonsuz sanatının farklı bir yönü gözler önüne serilmektedir.
İnce ve küçük tabakalar, çok dallı yıldızlar ya da küçük iğne başlarına benzer şekillerdeki kar taneciklerinin oluşumu tamamen hayret uyandırıcıdır. Kar kristallerinin kusursuz düzendeki yapıları çok uzun yıllardır insanların ilgisini çekmektedir. Kristallere son biçimini veren etmenlerin neler olduğu konusunda 1945'ten beri araştırmalar yapılmaktadır. Bir kar tanesi iki yüzden fazla buz kristalinden oluşan bir kristaller kümesidir. Kar kristalleri gerçekte mükemmel bir düzen içinde şekillenmiş su moleküllerinden oluşur. Mimari şaheser olarak nitelendirilebilecek kar kristalleri su buharının bulutlardan geçerken soğumasıyla şekillenir. Bu olay şöyle gerçekleşir: Su buharının içinde düzensiz bir biçimde her yana dağılmış olan su molekülleri bulutlardan geçerken sıcaklığın düşmesi ile birlikte hareketliliklerini kaybederler. Daha az hareket eden su molekülleri bir süre sonra gruplaşmaya başlar ve sonuçta katı bir biçim alırlar. Ancak gruplaşmalarında kesinlikle bir düzensizlik yoktur, tam tersine her zaman birbirine benzeyen mikroskobik altıgenler olarak birleşirler. Her kar tanesi önceleri tek altıgen su molekülünden oluşur, daha sonra diğer altıgen su molekülleri de gelip bu ilk parçanın üstüne eklenir. Konunun uzmanlarına göre bir kristalin şeklini belirleyen temel özellik bu altıgen su moleküllerinin tıpkı bir zincirin halkaları gibi birbirlerine kenetlenmesidir. Ayrıca sıcaklığa ve nem oranına göre aslında aynı olması gereken kristal parçacıkları çok farklı şekiller almaktadırlar.
Neden tüm kar tanelerinde altıgen simetri vardır ve neden her biri diğerlerinden farklıdır? Kenarları neden düz değil de köşeli bir yapıdadır. Benzer soruların cevaplarını bilimadamları hala çözmeye çalışmaktadırlar. Ancak apaçık ortada olan bir gerçek vardır; Allah yaratmada hiçbir ortağı olmayan, sonsuz güç sahibi olan ve herşeyi örneksiz olarak yaratandır.
Halit Yunus
“Üzerimize cemaliyle yumuşacık ve şeker tadında karlar indirip, celaliyle dağları ve yolları kara bürüyen Rabbimiz
Kalplerimize kar tanesinin paklığını indir Mutluluklarımızı kar taneleri sayısınca çok eyle Hüzünlerimizi rahmetinin dokunuşuyla kar taneleri gibi erit Dostluklarımızı her bir kar tanesi gibi özel ve güzel eyle Bizi senin rızan yolunda uçuşan kar taneleri eyle Günahlarımızı gufranının karında yıka ve temizle”
Senai Demirci
[
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
Konu: Geri: SU KAR KRİSTALLERİNİN DUA İLE ALDIĞI ŞEKİLLER VİDEOLARI Ptsi Ekim 18, 2010 6:46 am
Bu resimler kar kristallerinin büyütülmüş fotoğrafları Northern Ontario, Alaska, Vermont, the Michigan Upper Peninsula, and the Sierra Nevada mountains of California bölgelerinde çekildi.Fotoğrafları Kenneth G. Libbrecht özel ayarlı mikroskobik makinelerle çekti. [URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w041219b055.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w041219b064.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w031224a130.jpg"][/URL] [URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w041219d008.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w031230b033.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w050118b056.jpg"][/URL] [URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w031230a077.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w040122a012.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w031224c103.jpg"][/URL] [URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w040122a091.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w050207c080.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w031230a113.jpg"][/URL] [URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w031223d046.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w050118b070.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w050207a039.jpg"][/URL] [URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w041219b004.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w050118a087.jpg"][/URL][URL="http://www.its.caltech.edu/%7Eatomic/snowcrystals/photos/w050207c017.jpg"][/URL]
SU KAR KRİSTALLERİNİN DUA İLE ALDIĞI ŞEKİLLER VİDEOLARI