| KUTLU FORUM Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz |
|
| Çocuklarımıza Allah'ı nasıl anlatalım? | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Çocuklarımıza Allah'ı nasıl anlatalım? Perş. Ara. 02, 2010 7:06 am | |
| Çocuklarımıza Allah'ı nasıl anlatalım? Ayşe Özden Psikolog - 02.12.2010 Allah'ı korkulan, yasakçı bir üslupla anlatan; ayıp, yasak, günah üslubu kullanan ebeveynler, çocuklarını Allah'tan soğutur. Allah anlatılırken sevgi veren, yaratan, koruyan vs. vasıfları öğretilmeli. Çocuğa anlatacağınız şeyleri yaşamak ve göstermek en güzel eğitimdir. Çocuğun sorularına da yaşına uygun ve basit cevaplar vermeyi unutmayın.Çocuklar 3 temel duygu ihtiyacıyla doğarlar. Bunlar bağlanma, güven ve sevgidir. Bu temel duygular karşılandığı zaman çocukta sağlıklı yapı gelişir. Bu duygulardan önce korku ile tanışan çocukta kaygılı yapı oluşur. Allah bilinci verilirken Allah'ı korkulacak ve cezalandıran bir otorite olarak değil de yaratan, yaşatan, seven, koruyan, gözeten, sahip olduğumuz her şeyi bize veren güçlü bir zat olarak tanıtmalıyız çocuğumuza. Nasıl ki çocuğun annesini, babasını ve hayatı güzel duygularla tanıması önemliyse Allah'ı aynı duygularla tanıması da bir o kadar önemlidir.Çocuğa Allah anlatılırken anne babanın sevgi dolu, anlayışlı, yapıcı ve pozitif yaklaşım sergilemesi gerekmektedir. Zira insan fıtratı gereği sevgiye ve sevdiğinden gelen her şeye yakınlaşır. Korkudan ve korktuğu kimseden gelenlerden sakınır, uzaklaşır.Çocuğa Allah'ı korkulan, kural koyan ve yasaklayan olarak tanıtmamalı ve ayıp, yasak, günah üslubu kullanılmamalıdır. Bu yaklaşımlar çocuğu direkt olarak Allah'tan soğutan ya da korktuğundan dolayı boyun eğen, fakat bununla birlikte çocukta anksiyeteli yapı oluşmasına zemin hazırlayan yaklaşımlardır. Hatta anne babasından korkarak ve onların kurallarına uymak zorunda kalarak büyüyen çocukların zamanla ebeveynlerine ve kurallara baş kaldırdığı ya da ebeveyninin yanında kurallara uyduğunu fakat onların olmadığı ortamlarda sınırları zorlayacak kadar istediklerini yaptıklarına dair örnekleri çevremizde görmekteyiz.
Bir danışanım çocuğunun Allah'a küfrettiği ve onu hiç sevmediği şikayetiyle gelmişti. Aile önceden çocuklarının böyle olmadığını, bu durumun zamanla oluştuğunu ve ne yaparlarsa yapsınlar çocuklarının bu tepkisel tutumunu değiştiremediklerinden yakınıyorlardı. Yaptığım değerlendirme sonucuna göre çocukları el bebek gül bebek yetişmiş, 4 yaşına gelince kardeşi olmuş, onu çok kıskanarak kardeşine zarar vermeye başlamış olduğunu öğrendim. Çocuğun "Nerden geldi bu çocuk?" sorusuna ailesi her seferinde Allah verdi, diye cevaplıyor. Çocuk kardeşine zarar verdiği her anda anne babası "Allah kızar, seni sevmez." yanıtı veriyordu. Çocuğun kardeşine zarar vermesi sonlanıyor diye aile bunu çok kullanıyordu. Çocuk, saltanatını sarsan kardeşini onlara veren ve kardeşine zarar verince kendini cezalandıracağına inandığı zattan zamanla nefret etmeye ve uzaklaşmaya başlamıştı. Belki de bir ömür Allah'ı hakkıyla tanıyamayacaktı.
Çocuğu yetiştirirken gelişim basamaklarını ve çocuk psikolojisini bilmek çok önemlidir. Bazen doğru olan şeylerin yanlış yolla yanlış şekilde öğretildiğine şahit olabiliyoruz.
Çocukta merak duygusu 3 yaştan itibaren başlar. Çocuğun hayatı ve kendini anlamlandırmaya dair sorduğu soruları yaşına uygun bir şekilde cevaplamak çok önemlidir. Çocukta vicdan gelişimi ise 6 yaştan itibaren başlar. 6 yaş öncesinde kurallar ve yasaklar minimal bir dozda öğretilmelidir.
Ne yapabilirsiniz?6 yaştan itibaren yapılması gerekenler:Doğru-yanlış, iyi-kötü, cennet-cehennem, sevap-günah kavramları doğru üslupla anlatılmalı.Allah korkusu tedrici olarak öğretilmelidir.Çocuklar her yaşta rol modele ihtiyaç duyarlar. Model alacakları kahramanları ve idolleri taklit ederler. Peygamberlerin, sahabelerin hayatlarına dair dini kitapların alınması ve okumalarının teşvik edilmesi faydalı olur.
Küçük, basit dualar ezberletilebilir ve her ezberlediği dua için bir ödül verilebilir.
Tabiat, hayvanlar, çiçekler, bedenimiz, gökyüzü, su vs. tanıtılmalı, üzerine tartışılmalı ve bunların hepsini Allah'ın bize verdiği anlatılmalı, bizden şükür istediği söylenmeli.Bayram günleri, kandil geceleri kutlanmalı, dini içerikli hediyeler verilmeli, onun da başkalarına vermesi teşvik edilmeli.
Başkalarına iyilik yapılması teşvik edilmeli ve Allah'ın bunun için bizi mükafatlandıracağı söylenmeli."Allah nerede?" diye soran çocuğunuza şu cevabı verebilirsiniz: O bizi her nerde olursak olalım, seviyor ve koruyor. (6 yaştan küçük çocuklar için) Allah'ın belli bir mekanı yoktur. Her yerdedir. O bizim duyu organlarımızla algılayabileceğimiz bir halde değildir. Asıl olan Allah'ın sevgisinin kalbimizde olmasıdır. (6 yaştan büyük çocuklar için)
Çocukların en bariz özelliği taklitçiliktir. Çocuklar anne babalarını taklit ederek birey olmayı öğrenirler. Anne babalar çocuklarının nasıl olmasını istiyorlarsa öyle yaşamalıdırlar.
Basit masal ve dini hikayeler anlatılarak Allah sevgisi ve koruyuculuğu öğretilebilir. |
|
| |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Çocuklarımıza Allah'ı nasıl anlatalım? Paz Ara. 19, 2010 12:05 pm | |
| Allah'ı Merak Ediyorum
Allah insanları niçin yarattı?
Beş yaşındaki oğlum geçen gün bana, “Allah beni neden insan yaptı?” diye sordu. “Yarattı” kelimesi onun dünyasında henüz tam olarak anlamını bulamadığı için, “yaptı” demeyi tercih etmişti.
— Söylesene baba! Allah beni neden insan yaptı?
Eh, baba olmak kolay mı? “Hadi söyle bakalım!” dedim. Ve bu sorulara hep hazırlıksız yakalandığımı düşündüm.
Yine apar topar bir cevap vermem gerekiyordu.
— En güzeli insan olduğu için Allah seni en güzel olandan yaptı!
Anlamadı!
— Niçin?
— Yani insan en güzel olduğu ve Allah seni sevdiği için insan olmanı istedi ve seni insan olarak yarattı!
— İnsan en güzeli mi?
— Tabii, yoksa sen kurbağa mı olmak isterdin?
— İstemem!
— Ahtapot?
— İstemem!
— Örümcek?
— Hımm! Hem “örümcek” hem “adam” olmaz mı?
“Örümcekadam olsa!” demek istiyor ama açık açık söylemiyor. Eğer, “Olur olur!” deseydim, “Allah neden beni de Örümcekadam yapmadı?” diye soracaktı. İşte o zaman çık işin içinden!
— Olmaz! O dediğin sadece filmlerde olur. Bir tanesini seç, “örümcek” mi “adam” mı?
— Adam tabii ki! En güzeli adam olmak!
Ve Allah, insanı yarattı
ALLAH’IN yarattığı milyarlarca galaksiden birindeki, milyarlarca yıldızından biriydi Güneş.
Öteki yıldızlardan, pek bir farkı yoktu. Öyle çok büyük sayılmazdı mesela..
Ama kaderi, tüm o yıldız kardeşlerinden daha parlak yazılmıştı. Etrafındaki, irili ufaklı bir düzine gezegenden biri, bizim küçük Dünyamızdı çünkü.
Güneşe, Dünya’nın gündüzlerini aydınlatan bir lamba görevi verilmişti.
Dünya ile arasına öyle ince hesaplarla belirlenmiş bir mesafe koymuştu ki Allah; kendisine Dünya’dan daha yakın olanlar yüzlerce derece sıcaklıkta yanıp kavrulurken, uzaktakiler eksi bilmem kaç derece soğuk bir karanlığa gömülüyordu.
Dünyanın farklılığı bundan ibaret kalmadı
Dağlar, derin vadiler, kayalar ve taşlarla bezendi üzeri...
Kayalar un ufak edildi ve geniş düzlüklerine yumuşacık bir toprak serildi.
Sonra, küçük dünyanın, çevresine masmavi bir atmosfer sarıldı. Bu mavi atmosferin içinde, dağlar kadar büyük bulutlar yaratıldı, yeryüzüne damla damla yağmurlar yağmaya başladı.
Dağların eteklerinden kıvrıla kıvrıla giden dereler, nehirler, akarsular akmaya başladı...
Taşların kayaların arasından fışkıran tatlı pınarlar var edildi.
Denizler doldu taştı, dalgalar kayalıkları selamlamaya başladı...
Bu haliyle dünya, tüm öteki gezegenlerden ve yıldızlardan çok çok farklıydı. Ama yine de onlar gibi ölüydü yani üzerinde hayattan, canlılıktan hiçbir eser yoktu.
Ve Allah, dünyada hayatı yarattı...
Yeryüzünün her bir köşesinden, hayat fışkırmaya başladı.
Ne toprakta, ne taşlarda, ne suda, ne Güneşte, ne öteki yıldızlarda olmayan hayat, dünyada yaratıldı.
Ovalar yemyeşil çayırlarla döşendi.
Rengarenk ve mis kokulu çiçekler açtı yeryüzünde, ağaçlar milim milim uzamaya başladı.
Ormanlar kapladı dağ eteklerini...
Yeryüzü şenlendi, neşelendi!
Ama iş bununla da kalmadı.
Ve Allah, hayvanları yarattı.
O rengarenk çiçeklerin arasında tatlı vızıltılarıyla uçuşan bal arıları, sabahları ağaç dallarında ötüşen ve cıvıldaşan kuşları yarattı...
İspinozları, serçeleri ve bülbülleri yarattı...
Ormanlarda güzel gözlü ceylanlar, savanlar da aslanlar yarattı..
Toynak sesleri ıssız vadilerde yankılanan yağız atlar, alnı akıtmalı kısraklar yarattı...
Denizlerde milyonlarca değişik balık yarattı Allah.
Her zaman gülümseyen neşeli yunuslar, dev gibi balinalar, minicik istavritler, kıvrım kıvrım kabuklarıyla deniz minareleri yarattı.
Kucaklarında inciler büyüten istiridyeler ve rengarenk mercanlar ve mürekkepbalıkları ve ahtapotlar ve denizyıldızları...
Ovalarda meleyen kuzular yarattı.
Taptaze otlarla bütün gün karınlarını doyurduktan sonra, koca kafalarını sallaya sallaya yürüyen inekler yarattı...
İşte şimdi dünya, uzaydaki hiçbir gezegene ve yıldıza benzemeyen bir hâl almıştı.
Hemen yanıbaşında duran ve geceleri bir nurlu kandil gibi parıldayan Ay bile, dünyada yaratılan hayatın zerresine sahip değildi...
Dünya muhteşem bir tablo gibiydi. Ama henüz tam olarak bitmemiş bir tabloydu bu.
Ve Allah insanı yarattı!
Allah insanı yarattı! Ve o vakte kadar yarattığı hiçbir canlıya vermediği bir takım özellikler verdi insana.
Allah’ın insanlara verdiği göz ile ineklere verdiği göz çok farklıydı mesela!
Hayır! Gözün iriliğinden, şeklinden, renginden yapısından bahsetmiyorum! Gözün görmesinden bahsediyorum!
Çayırlarda çimenlerde sabahtan akşama kadar otlayan bir inek için, kan kırmızı bir gelincik, tatsız bir ottan başka bir şey değildir...
İneğin gözü, belki gelinciği görür ama ondaki güzelliği görmez.
“Şu yemyeşil çimenlerin arasında o kıpkırmızı gelincik ne de yakışıyor! Allah bu gelinciği ne de güzel yaratmış!” diyemez hiçbir inek.
İneğin o koca koca gözleri o güzelliği görmez...
Onu ancak bir insanın gözü görür.
Allah’ın insanlara verdiği kulaklar ile eşeklere verdiği kulaklar da çok farklıdır.
Hayır! Elbette yine bir eşek kulağı ile bir insan kulağı arasındaki boy ve şekil farklılığından söz etmiyorum. Onu zaten herkes biliyor.
Bir sabah vakti, ihtiyar bir söğüt dalında ötüşüp duran bir bülbülün sesini, eşeklerin o koca kulakları da duyuyordur mutlaka. Duyuyordur ama, yeryüzündeki hiçbir eşek, bülbülün o sihirli şarkısıyla kendinden geçmez, şiir yazmaya kalkmaz..
“Allah bu bülbüllere ne güzel şarkılar öğretmiş, ne de güzel bir ses vermiş!” demez.
Çünkü eşeğin kulakları bülbül sesini duysa da, ondaki güzelliği duymaz...
Onu ancak insan kulağı duyar.
Hiçbir insanın burnu, bir köpeğin burnu kadar iyi koku alamaz. Ama hiçbir köpeğin gidip bir gülü kokladığı da olmamıştır.
Bir köpek, gül kokusundan kendinden geçmez, “Allah bu gülleri bu kadar güzel yaratmış üstüne bir de böyle bir koku katmış!” diyemez hiçbir köpek!
Köpeklerin burunları gül kokularını alsa da, o kokudaki güzelliği almaz.
Onu ancak insanın burnu alır.
Özkan Öze - Allah'ı Merak Ediyorum
**********************
Çocuk Ve Din
çocuk Ve Din
Din, bireye hayatını düzene koymak için bazı ilkeler kazandırır Din eğitimi insana Allah inancını öğreterek hayatının değerini ve üstünlüğünü anlatır Ona, bedensel zevklerini ve ihtiyaçlarını gidermesi yanında ruhunun isteklerini de dikkate almasını öğretir Din sosyal gruba iyi ve doğru hedefler gösterir(1)
Din duygusu evlat olma duygusudur Bu duygunun çocuktaki ilk konusu ana babadır Çocuk onlarda bütün tanrısal yetkinliklerini bulur Fakat hayattaki denemeler,çocuğu, din değilse bile tanrı değiştirmeye, ilkin ana babasına yüklediği üstün özellikleri uzak bir varlığa geçirmeyi zorunlu kılar(2)
Sorgu çağının hemen ardından, etrafını kuşatan fizik ve sosyal çevreyi keşfetme ve tanıma arzusunda olan çocuğun önde gelen meraklarından biri de ‘Kim tarafından yaratıldığı?’dır Diğer meraklarda olduğu gibi, bu konuda da çocuk cevabı öncelikle anne ve babasından bekler Peygamberimiz “ Her kişiye kendi anlayışına göre konuşun” demiştir Eğer çocuğunuzla sağlıklı bir iletişim kurmak istiyorsanız, belli zamanlarda onun baktığı pencerelerden bakabilmelisiniz Din konusunda da çocuğun düzeyi düşünülerek hareket edilmelidir
H Ayhan’ a göre din konularını zamanından önce ya da sonra yanlış öğretir5sek, hangi yaşta olursa olsun çocuğa veya yetişkin insana iyilik yerine kötülük yapmış oluruz
Çocuk 4 yaş dolaylarında Allah hakkında fikir yürütmeye başlar Bu yaş çocuklarının Allah tasavvuru,gelişim özelliklerine ve zihinsel kapasitelerine uygun olarak Allah’ı insana benzetme,insani vasıflarla düşünme şeklindedir(1)
Din ve Allah ile ilgili kavramlar yaklaşık 4 yaşlarından itibaren soru kalıbı haline getirilirler Her ne kadar bu yaşta sorulanların da tam bir bilinç ile sorulmadığını anlasak da, sorularda gerçekten anlamak arzusunun bulunduğunu görürüz4yaş çocuğunun din ile ilgili sorabileceği ve merak içeren cümlelerden bazı örnekler verebiliriz:
“Allah’ın boyu ne kadar?”
“Allah’ın arkadaşları var mı?”
“Her şeyi Allah’ mı yapıyor?”
“Allah’ı neden göremiyoruz?”
“Biz de Allah olamaz mıyız? Keşke biz de Allah olsaydık”
“Allah’ı neden göremiyoruz? Sen Allah’ı gördün mü?”
Sınırlı düşünce yapısından dolayı, herkesin çok kullandığı ve bilindiğini zannettiği Allah kavramını da sınırlı imkanlarıyla kavramaya çalışır Özellikle 4 yaşlarında başlayan ilginin oldukça şaşırtıcı olduğu, ailelerin bildiği bir gerçektir(2) Çocuğun kafasında güçlü ve büyük sıfatlarıyla özdeşleştirdiği ve çevresinde bu sıfatları taşıyan kişilerle somutlaştırdığı bir Allah tasavvuru oluşur(1)
5-6 yaşlarındaki çocukların kafalarındaki tanrı düşüncesi bir insan gibi tasavvur edilse de onun diğer insanlardan farklı olması gerektiğine ilişkin gizli bir inanç da taşırlar”İnsan gibi olsa da, en büyük insan olmalı” diye düşünebilirler
Okulöncesi dönemde çocuğa göre Tanrı, yaşlı bir erkek olarak,canlı ve hareketli ve bu dünyada olan her şeyle ilişkili biçimde çocukların yararına göre,çocuklar sevinsin diye dünyayı tıpkı bir ustanın yaptığı gibi biçimlendirmiştir
Çocuklar Tanrının gücünü anlayabilmek için ebeveynlerin muktedir olma gücünü ölçüt olarak alırlar Onlara göre Tanrı cennette ya da yukarılarda bir yerde oturan birisidir Yaşlıdır ve bütün organları insanlarınkine kıyasla büyüktür Bir Süpermen gibi istediği şeyi yapabilir
Bazılarına göre Allah yalnız yaşar bazılarına göre Allah ile beraber yaşıyor olabilir Okulöncesi çocukları eğer yakına gelirse -ki gelme ihtimali vardır- o zaman Allah ‘ı görebilir ya da çok iri olması görünmesine mani oluyordur
Özetlersek çocuk anlayışı için Allah;
Gökyüzünde bir yerde asılı duruyor olabilir Eğer çok büyükse inmesi tehlikeli olabilir Çoğunlukla yalnız yaşar ve çoğunlukla erkektir
1993 yılında 44 çocuk ve anneleri ile yapılan bir araştırma, okulöncesinde bulunan çocukların kendilerini seven dost bir Tanrı’ ya inanmak istediklerini göstermektedir Bu yaş grubu çocuklarına göre
Tanrı‘nın çocukları sevme nedeni, anne ve babalarının onlardan bekledikleri ile yakından ilgilidir Anneleri gibi Tanrı’ da onlardan, yemek yemelerini, uslu durmalarını beklemektedir(2)
7-9 yaş grubu çocuklarda Allah arayışı 10-12 yaş grubuna göre daha etkin görünmektedir 7 yaşından itibaren çocuklar, Allah’ı kendisinin ve yakınlarının yaratıcısı çok yüce bir varlık olarak tasavvur ederken hala onun gökte olduğunu düşünürler Ancak 11 yaşından itibaren çocuklar soyut bir yaklaşımla Allah’ ın her zaman her yerde olduğuna inanırlar Bu bilişsel gelişime koşut olarak, çocuğun getirdiği açıklamalarda, hiç şüphe yok ki anne ve baba modelinin rolü çok büyüktür Anne ve baba, dini inanç, düşünce ve uygulamalarıyla öncelikle sağlıklı bir model oluşturmalıdır
Çocuğun soruları yukarıda belirtilen gelişim aşamaları göz önünde tutularak basit fakat doğru ve sade bir dille cevaplandırılmalıdır (1)
Diyelim ki 4 yaşındaki bir çocuk bir çocuk bir gün “Keşke Allah olsaydık” Şeklinde bir ifadeyi diline doladı Dini inançlarınız gereği içinizden gelecek tepki “Hayır, böyle bir şey olamaz!” şeklinde olabilir Fakat bunu dile getirmeniz, çocuğunuzun size en azından olmak istedikleri konusunda bir daha açılmamasına neden olabilir Bunun yerine “Vay canına, demek güçlü olmak istiyorsun” ve ya “Demek görünmez olmak istiyorsun” diye karşılamak gerekir
Çocuğunuzun ısrarla “Allah’ı neden göremiyoruz?” dediğinde , “Bizim gözlerimiz küçük, Allah ise çok büyük Bu yüzden göremiyoruz” diyebiliriz Konuya onun açısından bildiği kavramlarla ifade ederek bakmış oluruz Görülmeyen şeyleri anlatmak için, nefes üfleme deneyi yapabilirsiniz “Nefesini üfle” deyip görüp görmediğini sorabilir böylece ona bazı şeylerin görülmeden de var olabileceğini anlatabilirsiniz(2)
Allah ‘ın esirgeyen, her şeyi yaratan ve koruyan bir yüce varlık olduğu anlatılmalı ve çocuğa Allah korkusu yerine Allah sevgisi aşılanmalıdır Eğer çocuk Allah sevgisine ulaşan bir insan olabilirse, başta insanlar olmak üzere her türlü varlıkları sevecektir Bu sevgi ise, ona her türlü güçlüğü yenmesine yardımcı olacaktır İnsanları sevme ve saymanın Allah’ a yaklaşma demek olduğu anlatılmalıdır
Allah inancı gelişen çocuk kafasındaki sorulara yanıt bulan güven duygusu gelişmiş,dingin, huzurlu bir birey olmaya başlar Bu nedenle özellikle 7 yaşından başlayarak din konusunda ihtiyacı olan bilgiyi vermek ve olumlu bir model oluşturmak suretiyle çocuğu desteklemek, ebeveynin başlıca görevi olmalıdır
Allah korkusu terbiye aracı olarak kullanılmalı mıdır?
Allah hakkında henüz hiçbir bilgisi olmayan çocuklara, Allah’ın ceza verici ve korkutucu olduğunu telkin etmek çok yanlış sonuçlar doğurur
Bazı aileler, Allah korkusunu yanlış bir şekilde terbiye aracı olarak kullanmakta ve bu korkuyu “Annesinin sözünü dinlemeyeni Allah taş yapar!”, “Yemeğini yemeyeni cehennemde yakar!”, “Yalan söyleyenin dilini keser!” gibi cümlelerle çocuğun kafasına sokmaya çalışmaktadır Bunun sonucunda yanlış bir Allah tasavvuru oluşmakla kalmaz, aynı zamanda sürekli kendini suçlayan ve aşağılayan bu çocuğun ruh sağlığı da bozulur
Nitekim Mualla Öztürk , aşırı derecede gelişmiş “Allah korkusu” nun ortaya çıkardığı bir takım rahatsızlıkları ele almakta ve çocuğun zamanla yenemediği mikrop, hastalık, ölüm gibi korkularının içinde ve başında Allah korkusunun olduğunu söylemektedir
Dodurgalı’ya göre, bu duruma meydan vermekten kaçınılmalıdır Hatta Allah’ın çocuklar için günah yazmadığı sık sık vurgulanarak çocuğun Allah’a yaklaşması temin edilmelidir Kısaca, çocuğun Allah korkusu yerine Allah sevgisiyle yetişmesi gerekmektedir
Çocuk, Allah’ın seven, koruyan, hoş gören, affeden, cezadan çok ödüllendiren bir varlık olduğunu öğrenmelidir(1)
KAYNAKLAR
1-YAVUZER Haluk,2003, Çocuğu Tanımak Anlamak , İstanbul, 2baskı, s:70,71
2-YURDAGÜL Mehmedoğlu, 2003, Çocuk ahlak ve Din, İstanbul, 1baskı, Morpa Kültür yayınları, s: 30-56
| |
| | | feraklit Üye
Mesaj Sayısı : 17 Rep Gücü : 30 Rep Puanı : 5 Kayıt tarihi : 27/01/11 Nerden : İzmir
| Konu: Çikolata Mı, Kâbe Mi? Çarş. Şub. 02, 2011 11:08 pm | |
| Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem sözü yerinde kullanmasına dair şu küçük anektod bana, yazın Kur'an eğitimi alacak çocuklarımızı hatırlattı:
Bir göçebe Arap Müslüman olma niyetiyle gelmiştir. Fakat henüz kararı kesin değildir. Netleştirmek için Peygambere sorar:
-İnsanları neye çağırıyorsun? - Yalnız Allah'a ibadet etmeye. O Allah ki, başın bir derde girdiğinde O'nu çağırırsın. Seni kurtarır. O Allah ki bir kuraklık olduğunda O'nu çağırırsın. Yeri yeşertir. O Allah ki, çölde yolunu şaşırdığında O'nu çağırırsın. Yolunu buldurur.
Gelen adamın arayışına bire bir karşılıktır bu sözler. Çünkü Efendimiz (asm) davet ettiği dini, bir çöl sakininin ihtiyaçlarını gözeterek anlatmıştır. Kuralın ve kanunun olmadığı çölde, her göçebenin başı derttedir, derde girmek üzeredir. Kuraklığın hüküm sürdüğü çölde yaşayanlar, en çok da yeri yeşertecek, vahalara gökden sular indirecek Bir'ini arar. Çölün zemini sürekli hareketlidir, bir rüzgarla tepe ve rüzgar yer değiştirir, yön ve yol bir anda kayboluverir. Çölde yolunu kaybedenler en çok kendilerini yola getiren Bir'ini arar.
Gelelim çocuklarımıza... Onlara dualar öğretiyoruz. Ayetleri Arabça aslıyla ezberletiyoruz. Hacca ve umreye gitme hayalleri telkin ediyoruz. Peygamberimizin savaşlarına dair şiirleri büyük bir heyecanla okutuyoruz. Hiç şüphesiz iyi niyetliyiz ve iyi ediyoruz. Başkaca şeyler öğretmekten elbette ki daha anlamlı bir iş yapıyoruz.
Ama Efendimizin bir çöl bedevisine gösterdiği inceliği çocuklarımızdan esirgiyor olabilir miyiz? Soruyor muyuz kendimize: "Çocuklar en çok neyi arar?"
Bence, Kabe'den önce şeker ve çikolata arar... Bence, Hacca gitmeye hasret duymadan önce, bisiklete binmeyi, dondurma yalamayı özler. Bence, savaş şiirleri dinlemekten çok daha önce, kül kedisini, yedi cüceleri, kırmızı şapkalı kızı, belki keloğlanı, pinokyoyu, tom ile jerry'yi, şirinleri ve onların şen şakrak serüvenlerini dinlemek ister...
İhtimal ki, bu sözlerim yaralayıcı olacak... Kabe'nin karşısına şeker ve çikolatayı koyuyorum diye... Peygamberimizin hayatına karşılık Batılıların masallarını öne çıkarıyorum diye... Hac ve umrenin rakibi olarak bisiklete binmeyi, dondurmayı yemeyi zikrediyorum diye...
Ben başlatmadım bu rekabeti... Asıl, çocukların çocukluğunu, Peygamberimizin bedevinin bedeviliğini ciddiye aldığı kadar ciddiye almayan ana babalar başlattı...
Nasıl oldu da, en önce çikolatayı ve şekeri, bonbonu ve boncuğu seven çocuğu, bir anda Kabe'yi ve umreyi sever hale getirebildik dersiniz?
Başarı mı bu, yoksa bir aldanma mı?
Çocuklar biz büyüklerin küçümsediği şekeri ve bonbonu küçümser gibi yapıp, yerine bizim öncelediklerimizi koyar gibi yapıyor olmasınlar?
Çocuk babası gibi olgun olmak zorunda değil... Çocuk annesi gibi dünya süslerini bir tarafa bırakmak zorunda değil...
Hele de çocuklar büyüklerin dinlediği şiirleri, büyüklerin edasıyla okumak zorunda değil... Çocuk çocukça şiir okur. Şaşırır. Kekeler.. Harfleri yutar... Kocaman adamlar gibi kollarını romantik bir edayla açıp, başını göğe çevirip, gözlerni huşu ile yummaz.
Hadi, diyelim ki, gerçekten de Kabe'yi çikolatadan önce istiyorlar, savaş menkıbelerini çocuk masallarından daha çok seviyorlar.. Samimiler... Tam da bizim istediğimiz formatı tutturdular..
İyi ama... Allah'ı sadece "Kabe'nin Allah'ı" olarak tanıtmak onlara zulüm değil mi?
Allah'ı sadece Mekke'nin, Medine'nin Yaradan'ı olarak, çöl ve devenin Rabbi olarak tanıtmak haksızlık değil mi?
Niye Peygamberimizin hayatını, İslam'ı anlatan imajlar, resimler, sarıklı ve cübbeli adamlar ve çocuklar üzerinden, çöller ve develerle anlatılır? Demek ki şu güzel kumsalın Rabbi -haşa- Allah değil? Demek ki tişörtle gezen çocuklar -haşa- Peygamberimizin dostu değil. Allah'a kul olmak çöl kadar uzak, develer kadar egzotik bir şey... Öyle mi?
Niye burada ve şimdi varolan şeyler üzerinden tanıtmaktan kaçınırız Allah'ı çocuklara?
Neden ellerine tutuşturduğumuz Elif Ba kitapcıkları ille de derme çatma mizanpajlı, renksiz ve zevksiz, albenisiz ve tatsız tuzsuz olmak zorundadır?
Güzel ve çekici olan şeylerle anlatmaktan korkuyor muyuz Allah'ı?
Yoksa, kimilerinin ısrarla ve sistematik bir biçimde anlattığı, telkin ettiği gibi "asık suratlı" bir din midir bizimkisi?
"Kızan", "taş yapan", "kullarını yakmaya hevesli" bir Rabb midir bizim Rabbimiz?
İlle de "çarpar" mı Kur'an? Hiç okşamaz mı? Hiç hikaye anlatmaz mı?
Oysa, Allah çikolota da verir çocuklara. Oysa, Allah dondurmayı da sevdirir çocuklara.. Oysa, Allah bisikletin de Rabbidir.. Oysa, Allah masallardaki güzel kızların ve prensleri de Yaradan'dır. Oysa, Kur'an "masal" da anlatır çocuklara? Oysa, Peygamberimiz oyun oynar çocuklarla? Oysa, Peygamber namazının en hassas yerinde, secdede, başının üzerine oturmasına ses etmez çocukların...
Allah da, Kur'an da, Peygamber de, yeri geldiğinde "çocukça"dır çocuklara...
Çocuklaşırlar...
Kendi asık suratımızı Allah'a yamamaya çalışmak haddimize mi?
Çocukluğunu ve içindeki çocukluğu unuttuğu için çocuklarından yetişkinlik bekleyen bizler gibi göstermeye hakkımız var mı Peygamberi (asm)?
Çikolatayı babasından, dondurmayı annesinden isteyebileceğini, ama Allah'tan ancak Kabe gibi, hacc gibi, Peygamberimizi rüyasında görmek gibi büyük ve soyut şeyleri isteyebileceğini öğrenen bir çocuğun zihninde nasıl bir Allah imajı inşa ediyoruz?
Hiç düşündük mü?
Yıllar önce beş altı yaşındaki bir kız çocuğuna sormuştum: "Dua biliyor musun?" "Evet," dedi ve hemen "Rabbi yessir..."i okuyuverdi..
Sonra tuttum ellerinden, gözlerinin içine baktım. "Bugün Allah'tan ne istersin?" diye sordum. "Gerek yok ki.." dedi, "annem babam benim istediklerimi alıyor."
Duanın Allah'tan bir şey istemek demek olmadığnı bilmeden "dua ediyor" kızımız. Ne garip!
Babası araya giriyor: "Hocam, o en çok Kabe'yi görmek ister!"
Bak sen işe! Dünya tatlısı küçücük kız çocuğu, ona çikolata yiyecek, dili damağı dudağı hiç yoktan veren, gözlerinin her iki kapağına süslü mü süslü kirpikler takan Rabbini, çikolata ve şeker isteyebileceği Biri olarak tanımıyor. Ancak, babasının istediği ya da istemesini istediği Kabe söz konusu olunca, Rabbine başvuruyor.
Söyler misiniz, Kabe'ye şekeri ve bonbonu, çikolatayı ve oyuncağı rakip eden kimler? Söyler misiniz, güzeller güzeli dini çöl imajlarıyla, deve resimleriyle çocuğun dünyasından uzak bir yere atan kimler?
Gelin bir sünneti icra edelim. Efendimizin çölde yaşayan göçebeye hitabını çocuklarımıza uyarlayalım..
Yalnız Allah'tan iste, çocuğum. O Allah ki, oyuncaklarını kaybettiğinde O'nu çağırırsın. Sana yeni oyuncaklar gönderir. O Allah ki bisiklete binmek istediğinde, O'nu çağırırsın, sana bisiklet alacak anne baba verir. O Allah ki bir canın dondurma çektiğinde sana seve seve dondurma yapacak, dondurma alacak, dondurma satacak amcaları teyzeleri, ağabeyleri ablaları verir..
Devamını siz getirin.. "Sünnettir!" dedim ya...
Senai Demirci | |
| | | | Çocuklarımıza Allah'ı nasıl anlatalım? | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|