İskender Pala
Fakirliğin ihtişamı
Vaktiyle Fuzuli üstad, bütün beşeri hayatını imbikten geçirip yüreğinin olanca duyarlılığıyla bir şiir ipine bir dize inci dizmiş.
Kimden incinerek söylediği, hangi tavra başkaldırı için terennüm ettiği, nasıl bir halet-i ruhiye içinde bu dizeyi diline doladığını bilmiyoruz; ama bütün zamanlarda onun bu söylediklerini tekrarlayacak nice nice kaderdaşları olduğunu, söylediği dizenin bütün zamanlar içinde yeniden anlam kazanarak birileriyle kendisini dert akrabalığına sevk ettiğini kestirebiliyoruz. Dize hem çok veciz, hem de bir belagat numunesi:
Fakîr-i pâdişeh-âsâ gedâ-yı muhteşemem
Demek olur ki, "Fakirim ben, ama padişah gibi bir fakir; bir dilenciyim; ama muhteşem bir dilenci..."
Üstad bu dizeyi nasıl bir ortamda ve hangi şartlarda söyledi bilemiyoruz; ama ihtimaldir ki birileri kendisini hor ve hakir görmüştür de onlara isyan babında söylemiştir. Bu durumda dizenin yorumunda bir başkaldırı havası sezilir. Hani birileri tarafından hakir görülen veya dayatmalara uğratılan kişinin, özgürlük ruhunu ortaya çıkarıp isyanını bir tokat gibi muhatabının yüzüne çarpması gibi... Kim bilir, zalimin yüzüne bu dizeyi haykırmak ne derece büyük bir ferahlık verir insana!.. Şöyle dese mesela; "Ey beni hor gören, ey beni kendinden aşağılara atıp kişiliğimi çiğneyen; ben her ne kadar bir dilenci gibi yaşıyorsam, dilenci misali güçsüz ve korumasız durumdaysam, kaderin beni dilenci konumuna düşürmesinden dolayı acınası haldeysem de, sakın aldanma ki bu benim dış görüntüm, suretim, madde olan yanımdır; oysa içim, ruhum ve mana olan yanım senden daha zengin, daha ihtişamlı!.. Evet ben bir gedayım, ama mazlum bir geda!.."
Üstat, ihtimaldir ki bu dizeyi içindeki hüzünlere bir sitem için dillendirip felekten şikâyet eylemiştir. Bu durumda dizenin yorumunda (bir önceki isyanın aksine) bir merhamet hissi öne çıkacaktır. Hani insan fakir olabilir, mümkündür; ama padişahçasına bir fakir olmak, çok daha kahredici olmalıdır. Çünkü padişahın fakirliği para pul hesabıyla değil, sevgi ve ilgi azlığıyla ölçülür. Kişinin hem padişah, hem fakir olması elbette tenakuzdur. O halde şair fakrın yönünü değiştirmiş olmalı ki onu somuttan soyuta yükseltebilsin. Böyle bir fakirliği de Allah kimseye vermesin!..
Belki de üstat bu dizede, insanlara şairaneliğinin gücünü hatırlatmakta ve şiir vadisindeki müstesna duruşuyla kendini bir sultan hissettiğini, böylece maddi fakirliğinin verdiği burukluğu kapatacak bir teselli yolu bulduğunu söylemektedir. Belki de "Ey bana tepeden bakan nadan! Ben gerçi maldan mülkten zengin değilim; ama sözden ve manadan yana öyle bir sultanım ki ihtişamıma değme padişah erişemez!" demeye çalışmaktadır.
Bütün bunlar bir yana, ben zannediyorum ki üstadın "Fakîr-i pâdişeh-âsâ gedâ-yı muhteşemem" demekten asıl maksadı, padişahlığa tercih edilebilecek bir fakirlik övgüsünü bize tanıtma gayretidir. Çünkü "fakir" kelimesini Efendimiz'in "el-Fakru fahrî! (Fakirliğim övüncümdür / Fakirliğimle övünürüm)" hadisinden ödünç aldığını (iktibas ettiğini) düşünüyorum. Bu durumda dizenin anlamı aşağı yukarı "Ben fakirlikte padişahlık bulmuşum, maddeye karşı fakirleştikçe manada sultanlık yaşarım; dünyayı tıpkı dilenciler gibi bir lokma kabul ettiğim içindir ki manevi hayatım muhteşem bir zenginliğe sahip!.." mealine bürünecektir. Böyle bir fakir için malın mülkün, dünya nimeti ve imkânlarının ne önemi olabilir ki!?.. Sayısız hanları olsa sevinmez, sayısız hamamları elden çıksa üzülmez... Ruhunda sultan gibi yaşayanın elinde dilenci kâsesi olmuş, ne gam!.. Gönlünde sultan olanın hanesi tamtakır olsa ne keder!.. Sultan ki gönül evindeyse başka zenginlik ne hacet!..
Gönül sultanı dilencisine (Gani olan, fakir olana) dese ki, "Ben olmasam ve her şey senin olsa, sen hiçbir şeye sahip değilsin!.. Ben olsam ve hiçbir şeyin olmasa, sen her şeye sahip değil misin?" Dilenci gönül sultanına (fakir olan, Gani olana) dese ki: "Sen olsan da isterse hiçbir şeyim olmasa!.. Her şeyim olmasa da, yeter ki sen olsan!.." Rabiatü'l-Adeviye ne diyordu: "İlahî!.. Sen dost ol da isterse bütün âlem düşman olsun bana!.."
Fakirliğe tahammül, zenginliğin nimetine şükürden daha kolaydır. En azından fakirlik insanı yoldan çıkarmaz, ama zengin olup da nefsinin azgınlıklarına hâkim olabilen babayiğit az görülür. Atalar, "Allah az verip bezdirmesin; çok verip azdırmasın!" sözünü boşa dememişlerdir. Cennetin yolları hep bedavadır da, cehennemi nedense parayla satın alırız. Önemli olan zengin olup fakir gibi yaşayabilmektir.
Allah size saraylar, kaşaneler versin de o saraylarda bir fakir kul gibi yaşayın! Çünkü insanoğlu dünyada fakirden de fakirdir ve fakirlik idrakiyle kulluğunu devam ettirdikçe eşref-i mahlukattır. Oysa fakirliğini terk edip zenginliği elde ettiği ve içselleştirdiği zaman Karun veya Nemrut olma tehlikesi vardır.
Canına rahmet Fuzulî, ne güzel söylemişsin: Fakîr-i pâdişeh-âsâ gedâ-yı muhteşemem.
i.pala@zaman.com.tr
18 Ocak 2011, Salı