BATIL İNANIŞLAR Jan
15
2009
Farelere adanan tapınakTür: BATIL İNANIŞLAR
Hindistan’da Karni Mata isimli bu tapınak neredeyse tamamen
farelerin ibadetine adanmış. 151 yaşındaki Hindu tanrıça Shri Karniji
uzun ilahi yolculuğunu başından beri bu tapınakta sürdürdüğü için
oldukça kutsal olduğu düşünülen bu tapınağa hergün yüzlerce ziyaretçi
geliyor.
Yalnız mucizelerle dolu bu Hindu tanrıçasının tapınağının yerli
ziyaretçileri de fareler. Shri Karniji’ye tapanlar, tüm insanların
birgün fare olarak yeniden dünyaya geleceklerine inanıyorlar. Tapınağa
ibadet için gelenler buraya gelen yüzlerce farenin temiz olduklarını ve
bugüne kadar hiçbir hastalığa yol açmadıklarını savunuyor. Tapınağın
ziyaretçileri bu fareleri sadece beslemekle kalmıyor, kutsal saydıkları
bu farelerin daha önce kemirdikleri yiyecekleri de hiç çekinmeden
yiyorlar.
Zaman zaman aynı tabaktan yemek yedikleri bile oluyor. Tapınağa giren
çıkan bu farelerin nasıl çoğaldıkları bir sır. Fareler tapınağı ve
çevresini hiç terk etmiyor. Fakat tapınak görevlileri bugüne kadar
ortalıkta hiç yavru fare görmediklerini belirtiyorlar.
Genellikle gri olan farelerin sadece birkaç tanesi beyaz. Bu beyaz
farelere dokunma şansını elde edenllerin hayatları boyunca kutsanacağına
inanılıyor.
(Ekolay, 1-2009)Share|
Jan
07
2009
Mormonlar ve Türkiye operasyonuTür: BATIL İNANIŞLAR
Genel anlamda dinlerdeki dünyanın son zamanlarıyla ilgili
öğretilere “Eskatoloji” denir. Hıristiyan eskatolojisinde “Mesih’in
İkinci Gelişi”nin ve “ Kıyamet Savaşı”nın özel bir yeri vardır. Bu
inanca göre, İsa Mesih’in İkinci Gelişi’yle birlikte Hıristiyanlar,
İsrail’deki Megiddo Ovası’nda Mesih-Karşıtı olan “Gog ve Magog ( Yecüc
ve Mecüc) Ordusu”nu yok edecektir.
Kimi Hıristiyanlar, bu savaşın ardından yeryüzünde 1000 yıllık bir
Mesih Krallığı kurulacağına da inanırlar. Böylece yeryüzünde kendilerini
“Tanrı’nın Ailesi” olarak gören Hıristiyanlar egemen olacaktır (!?) Bu
1000 yıllık döneme “Milenyum” adı verilmektedir. Bu inancın Başkan Bush
ile ye dönüştüğü haklı olarak savunulmaktadır.
Bu inanca sahip olan yeni dini akımlardan birisi Mormonlar’dır. Bu
makalede Mormonların ortaya çıkış sürecini, mevcut durumlarını, Mesih ve
kıyamet başta olmak üzere inançlarını ve Türkiye’ye yönelik olarak
yürüttükleri faaliyetleri ele alacağız.
Mormonların Ortaya ÇıkışıMormonlar, Hıristiyanlıkta yeni türeyen akımlardandır. Mormon
inancına göre, “İsa`nın ve elçilerin emekleriyle kurulan kilise yani
gerçek Hristiyanlık, Konstantin dönemine kadar (M.S. 312) yeryüzünden
silinmiştir.” Mormonlar bu noktadan hareketle kendilerini İsa’nın gerçek
izleyicileri olarak görmektedirler. Nitekim bu görüşleri kiliselerine
vermiş oldukları isimden de anlaşılmaktadır. Mormonlar kendilerini “The
Church of Jesus Christ of Latter-day Saints: Mesih İsa Kilisesinin Son
Zaman Azizleri” olarak adlandırırlar.
Bu nedenle genellikle Protestanlık içinde değerlendirilirse de Luther
ve Calvin gibi protestan önderlere değil de Joseph Smith’in (1805-1844)
öğretilerine dayanır. Bu yüzden Mormonların protestanlarca da sapkın
sayılırlar. Bu tür tartışmalar Türkçe misyoner literatürüne de
yansımaktadır.
Mormonluk üzerine çalışma yapmış ender Türk akademisyenlerden Yasin
Aktay’ın belirttiği gibi “ Mormonluk Amerika’da ortaya çıkmış bir
dindir. Kendini Hıristiyanlığın çağımızdaki daha doğru yorumu olarak
ikame eden bir dünya dini olarak sunmak istese de Amerikalılık bu dinin
her yanına sinmiş durumdadır. Amerika’daki dinlerin büyük bir çoğunluğu,
aynı zamanda Amerika’ya dinsel teolojik bir rol atfederler. Tanrı’nın
uzun vadeli plânlarında Amerika’ya adeta ikinci bir vadedilmiş toprak
statüsü tanınmış olduğuna dair his, hatta inanç, son derece yaygındır.”
İsa’nın İkinci Gelişi ve Kıyamet SavaşıMormonların Hz.İsa’nın yeniden gelişine dair inançları ve bu gelişe
hazırlanmak için bu gelişin hazırlanması için yükümlülükler söylemi,
başta the Book of Mormon’da olmak üzere bütün kutsal metinlerinde
merkezî bir yer tutar.
Mormonlar da diğer evangelik unsurlar gibi, Allah’ın ahir zamanda
İsrailoğullarını vadedilmiş topraklarda bir araya getireceğine dair
güçlü bir inanca sahipler. Tanrı’nın Krallığı’nın tesisiyle sonuçlanacak
bu süreç, aslında Yahudilerin çoğunun ölümüyle sonuçlanacak bir büyük
savaşı, yanİ Armegedonu içeriyor. Mormonluk da diğer Amerikan dinleri
gibi bütün hesaplarını, gelecekle ilgili bütün siyasî ve ekonomik
yatırımlarını bu savaş üzerine kurmaktadır.1841`de Mormonların önemli
isimlerinden Elder Orson Hyde, Kudüs`e yollanmıştı. Hyde, burada `
Siyonist` bir dua etmiş ve tüm Kutsal Topraklar`ın Yahudilere ait
olduğunu Zeytin Dağı`ndan aşağıya bağırarak kendince ilan etmiştir.
Mormonluğun DoğuşuMormonluğun tarihi 1820 yılında Batı New York bölgesinde yaşamakta
olan ve o zamanlar ondört yaşında olan Joseph Smith’in yaşadıklarına
dayanır. Smith’in kendi anlattıklarına dayanan Mormon tarih kayıtlarına
göre, 1820 yılında ondört yaşındaki Smith, kişisel bir bunalım
döneminden geçmekte, ruhsal fırtınaların arasında yolunu kaybetmiş
olarak yolunu aramaktadır. Bu esnada etrafta bulunan sayısız din ve
kilisenin arasındna hangi dinin daha doğru olduğu, hangi kilisenin doğru
yola yönlendirdiği konusunda tam anlamıyla bir kararsızlık hali
yaşamaktadır. Mevcut olanlardan hiç birinin içindeki fırtınaları
dindirebilecek bir sağlam liman oluşturamadığını hissetmektedir. Bu
ondaki ruhsal huzursuzluğu daha da artırmakta, ama aynı zamanda yoğun
varoluşsal sorular eşliğinde arayışını daha da motive etmektedir.
Smith’in babasının çiftliğinin yakınlarında bir ağaç koruluğu vardır.
Allah’a ne yapması gerektiğini sormak üzere o koruluğun içine kendini
atmayı alışkanlık haline getirmiştir. Daha önce Hz. İsa’nın
havarilerinden James’ın mektubunda okuduğu üzere, akıl ve hikmetten
yoksun kalmış olanların veya akıl ve bilgelik arayanların yapmaları
gereken bir şey olarak bu alışkanlığı edinmişti.
Bu ziyaretleri esnasında Tanrı ve İsa’nın ayrı varlıklar olduğunu ve
insanlar gibi göründüklerini kendisine öğreten vahiyler almıştır. Bu
bilgiler hakim bir çok dinin genel kabullerine aykırı şeylerdir. Bu
koruluğa ziyaretlerini sürdüren Smith, 21 Eylül 1823’te yani ilk vahyi
aldıktan tam üç yıl sonra, Tanrı’ya kendisine daha açık bir şekilde
göstermesi için dua etmiş, Tanrı da kendisine yol göstermek üzere elçisi
Moroni’yi göndermiştir.
Bu esnada Moroni kitabı değil sadece kitabın haberini getirmiştir.
Hatta kitabın nerede bulunduğuna dair haberi de vermiştir. Joseph de
kendisine tarif edilen yere, yani Cumorah Tepesi denilen yere ertesi gün
giderek eliyle koymuş gibi altın levhalara yazılı kitabı taş bir
sandukanın içine konulmuş olarak bulur, ama kitabı bu sefer sadece
görmesine izin verilmiştir. Bundan sonra, kendisine verilecek olan
kitabın ağırlığını kaldırabilmesi için dört yıllık bir eğitime tabi
tutulması gerekecektir. Bu yüzden Moroni Smith’e ilk görünüşünün her yıl
dönümünde Cumorah Tepesi denen yerde buluşmaya çağırdı. Her
yıldönümünde oraya gittiğinde kendisiyle görüşmekte ve her seferinde
kendisini, Tanrı’nın mahiyeti ve planları, Tanrı Krallığının mahiyeti,
mevcut kilise veya dinlerin bu Krallığı gerçekleştirme bakımından
yetersizliği, tahrif edilmişliği hususunda aydınlatmakta ve gerçek
kilisenin yeniden restore edilmesi işleminin kaçınılmaz bir ihtiyaç
olduğunu, bunun için de kendisinin seçilmiş olduğunu söyleyerek,
kendisini büyük göreve hazırlamıştır.
Nihayet 1827 yılının 22 Eylül’ünde Moroni, yine Joseph’e aynı tepede
her yıl buluştukları yer ve zamanda görünmüş, ama bu sefer kendisine
İngilizce’ye çevirmek üzere altın levhaları vermiştir. İbranice bilmeyen
Joseph’in bu kitabı nasıl çevireceği de kendisine ilahi bir destekle
bildirilmiştir. Antik dönemde peygamberler tarafından bir dili çözmek
üzere kullanılmış olan Urim ve Thummim genç Joseph’e İbranice’yi
anlamasını ve bu dildeki metinleri İngilizce’ye çevirmesi için yardımcı
olacaktır. Zaten çeviri devam ettiği süre içinde Moroni’nin desteği de
devam etmekte, sürekli yapılan çevirilerin doğruluğunu temin etmek üzere
kontrol etmektedir. Bu yüzden yapılan çevirinin de ilahi destekli ve
onaylı bir çeviri olduğuna inanılmaktadır.
John Smith ve Moroni
Bu yüzden Mormonlar temel kitapları olan Mormon Kitabının yanı sıra
İncil’i de kapsayan bir dinsel metin küliyatına sahiptirler. Mormon
tapınak merkezinin bazı resmi baskılarıyla, İncil’in Smith tarafından
yapılmış çevirisi ile Mormon Kitabı, Doctrines and Covenants ve Pearl of
Great Price bir arada yer almaktadır.
İnsanın geleceğini kendi davranışlarıyla belirlediğini kabul eden
Mormonlar kaderciliğe karşı çıkarlar. Mormonlar’a göre, kıyametten sonra
üç krallık olacak: “Gökteki Krallık,” “Yeryüzü Krallığı” ve “Yalancılar
İle Zina Yapanların Öbür Dünyadaki Krallığı”.
Örgütlenme ModeliMormonlar, Hristiyanlıkta varolan ruhbanlık sistemi yerine
kendilerine özgü bir sistem geliştirmişlerdir. Mormon inancına göre dört
mertebe bulunmaktadır. Bunlar,
• Diyakoz,
• Öğretmen,
• Harun Rahibi (Harun Kahini) ve
• Melkizedek Rahibi (Melkizedek Kahini)’dir.
Topluluk bünyesindeki bütün erkekler 12 yaşında diyakoz, 14 yaşında
öğretmen, 16 yaşında da “Harun rahibi” sıfatını kazanırlar. Yaklaşık iki
yıl sonra “yaşlı” sıfatıyla, daha çok manevi konularla ilgili
“Melkizedek rahipliği”ne erişebilirler ve 18 ay süreyle misyonerlikle
görevlendirilebilirler. Birer kurul biçiminde örgütlenmiş her aşamanın
kendine özgü etkinlikleri vardır.
Yapılanmada ise en üstte aynı zamanda peygamber olduğuna inanılan
Kilise Başkanı bulunmaktadır. Başkanın iki danışmanı vardır; Başkan ve
Danışmanlar, Birinci Başkanlık’ı oluştururlar. Onların altında Onikiler
(Elçiler) Kurulu vardır. Bu kurulun altında ek üyelerle birlikte
Yetmişlerin Meclisi (Yetmiş Başkan) bulunmaktadır. Bu meclisin altında
da dünya çapında başka meclisler vardır.
Ayrıca, topluluk çeşitli bölgelere ayrılmıştır ve bölge başkanları
tarafından yönetilmektedir. Bu bölgeler de yerel topluluklara ya da
dallara ayrılırlar. Bunlar piskoposlar tarafından yönetilir.
Mormon KitabıMormonlar’ın kutsal kitabı olan “Mormon Kitabı” ilk kez 1830’da New
York’ta yayımlanmıştır.Mormon dininin kurucusu Joseph Smith’e vahiy
yoluyla indirildiğine inanılan bu kitap, milattan yüzyıllarca önce
Peygamber Lehi önderliğinde Kudüs’ten Amerika’ya göç ettiğine inanılan
bir grup İbrani’nin tarihini anlatmaktadır. İnanışa göre, bunlardan
inançlarını unutarak putperest olan “Lamanlar,” Amerika yerlilerinin
ataları. Öteki grup “Nephiler” kültürel olarak gelişip büyük kentler
kurmuşlarsa da, M.S. 400’de Lamanlar tarafından yok edilmişler. Ama bu
olaydan önce Hz. İsa, Nephiler’e görünmüş ve öğretisini onlara aktarmış.
Taraftarlarının Tanrı’nın sözü kabul ettikleri Mormon Kutsal Kitabına
göre yeni bir Kilise kuruldu. Bu kilise, “İsa’nın Son Gün Azizleri
Kilisesi” diye adlandırıldı. Taraftarlarına da “Mormon” denildi.
J. Smith’e göre Amerikalılar, İsrail kabilelerinden gelmiş ve
kızılderililerle beyazlardan oluşmuştur. İsa, dirildikten sonra,
beyazlar arasında faaliyette bulunmuş, fakat onun kilisesi
Kızılderililerce tahrip edilmiştir. Son beyazlar, XV. yüzyılda yaşamış
Mormon ile oğlu Moroni’dir. Tabletleri onlar gömmüş ve Smith de
bulmuştur.
Mormonlar Yeni Kudüs’ü KuruyorSmith, yeni Kudüs’ün Kirtland’da kurulmasına dair, 1831’de bir vahiy
aldığını açıklamıştır. Bu yeni inanç sistemi, orada, büyük bir gelişme
göstermiştir. Değişik yerlerde taraftar bulmak için, 1835’de, 12 kişiyi
misyoner olarak göndermişlerdir. İlk Mormon misyonerleri Liverpol’e
ulaşmış ve 8 ay içinde 200 kişiyi kendi inançlarına
kazandırmışlardır.Mormonlar, dini ve siyasi muhalefetle karşılaşmış,
Kirtland’ı terk ederek Missouri’ye; oradan da aynı muhalefetle
karşılaşınca Missisipi’yi geçerek İllinois’e gitmişlerdir. 1840’da
“Nauvoo” şehrini kurmuşlar ve başarılı olmaya başlamışlardır. İngiltere
ve Güney bölgelerden birçok taraftar, bu yeni kurulan şehre göç
etmiştir.
Mormonların göç güzergahıMormonlar, farklı dini kimlikleri ve yaşantıları, ayrıca bulundukları
yörelerde elde ettikleri ticari ayrıcalıklar ve siyasal güçleri
dolayısıyla toplumun diğer kesimlerinin düşmanlığını kazanmış, bu
nedenle muhtelif bölgelere göç etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Son
olarak yerleştikleri İllinois’da da bölge halkının tepkileri eyleme
dönüşmüş ve Joseph Smith önce hapse atılmış daha sonra da linç edilerek
öldürülmüştür (1844).
Smith’in ölümünden sonra kimin lider olacağı tartışması gündeme
gelmiş, Mormonların büyük bir kısmı bu yeni dini hareketin önde gelen
isimlerinden Brigham Young`ın liderliğini kabul emiştir.
Mormonlar’ın Joseph Smith’ten sonra ikinci peygamber olarak kabul
ettiği Young, Amerika’nın kuzey doğusundan Salt Lake City’ye kendilerine
vaad edilmiş toprağı bulmak üzere 1846 yılında yapmak zorunda
kaldıkları uzun yolculuğu planlayan ve idare eden kişidir. Mormonluğun
biçimsel formasyonunu büyük ölçüde Young tarafından gerçekleştirmiştir.
Young, 37 defa evlenmiştir. Brigham Young, “On İki Havariler Konseyi”
adına Mormonlar’ı Utah’a kadar götürmüştür. Utah’ta “Büyük Tuz Gölü”
kıyısında, “Tuz Gölü Şehri”ni kurmuşlardır. Bu şehre de, İngiltere ve
İskandinav ülkelerinden birçok göçmen mormon gelmiştir.
Kısa bir süre sonra bölgedeki siyasi inisiyatifi ele geçiren
Mormonların lideri Young 1851’de bölge valisi olmuştur. Ancak, Başkan
James Buchanan döneminde (1857-61) federal hükümetin yetkilerine karşı
çıkması, Young’ın görevden alınmasına ve Mormon milisleriyle federal
kuvvetlerin karşı karşıya geldiği Utah Savaşı`na yol açmıştır. 1857’de,
Mountain Meadows Kıyımı olarak bilinen olayda başıbozuk Mormonların
California’ya giden kervanlara saldırarak Mormon olmayanları öldürmeleri
ise savaşın şiddetini artırmış ve bu savaş dönemi Utah’ta Mormonların
doğrudan siyasal denetiminin ortadan kalkmasına neden olmuştur. Bir
kısım Mormon ise Young`ın liderliğini kabul etmeyerek, İllinois’da
kalmış ve burada Joseph Smith’in ilk eşi Emma ve oğulları III. Joseph
Smith’in de katılımıyla 1860 yılında “Son Zaman Azizleri Yeniden
Örgütlenmiş İsa Mesih Kilisesi’ni (Reorganized Church Of Jesus Christ Of
Latter Day Saints) ”, merkezi Smith’in 1831’de “Sion” (inanışa göre
Kudüs’ün ABD’de yeniden inşa edileceği yer) olarak belirlediği
İndependence olmak üzere resmen kurmuşlardır. Faaliyetlerine halen
anılan isimle devam eden sözkonusu Mormon grubu, o tarihten bu yana
Smith’in soyundan gelen ve peygamber olduğuna inanılan kişilerce
yönetilmektedir.
Mormonların yerleştiği bölgeler kısa bir zamanda gelişmiş ve 1850’de
Amerikan Hükümeti tarafından Utah Federe Devleti yapılmıştır. Mormonlar
burada çok güçlenmişler ve büyük bir Mormon tapınağı inşa etmişlerdir.
Başkent, Salt Lake City, aynı zamanda Dünya Mormonlarının merkezidir.
1990 sayımına göre nüfus 159.936’dır. Utah’ta yaşayanların % 70’i, Salt
Lake City civarında yaşayanların da % 62’sinin mormondur.
Mormonların İnançlarıKendi kaynaklarına göre hareketin lideri olan Joseph Smith 1830’da inanç ilkelerini şöyle belirlemiştir.
1. “Biz Tanrı Ebedi Baba`ya, O`nun Oğlu İsa Mesih`e ve Kutsal Ruh`a inanıyoruz.
2. Biz insanların Adem`in suçu için değil, kendi günahları için cezalandırılacağına inanıyoruz.
3. Biz tüm insanların Mesih`in kefareti aracılığıyla, Sevindirici
Haber`in yasalarına ve törenlerine uyarak kurtulabileceğine inanıyoruz.
4. Biz Sevindirici Haber`in ilk ilkelerinin ve törenlerinin Rab İsa
Mesih`e iman Tövbe Günahlardan bağışlanmak için suya daldırılarak
yapılan vaftiz Kutsal Ruh Armağanı`nın ellerin baş üzerine konularak
verilmesi olduğuna inanıyoruz.
5. Biz Sevindirici Haberi vaaz etmek isteyen ve onun kutsal
törenlerini uygulamak isteyen bir kişinin Tanrı tarafından peygamberlik
aracılığıyla çağrılması gerektiğine ve yetkili kişiler tarafından
ellerin baş üzerine konularak atanması gerektiğine inanıyoruz.
6. Biz İlk Kilise`de var olan aynı organizasyona inanıyoruz, yani
havariler, peygamberler, çobanlar, öğretmenler, gezici vaizler vesaire.
7. Biz dil, peygamberlik, vahiy, görümler, iyileştirme, dillerin tercümesi armağanlarına ve diğer armağanlara inanıyoruz.
8. Biz Kutsal Kitap`ın doğru tercüme edildiği kadar Tanrı`nın Sözü
olduğuna inanıyoruz; biz ayrıca Mormon Kitabı`nın da Tanrı`nın Sözü
olduğuna inanıyoruz.
9. Biz Tanrı`nın açıklamış olduğu ve bugün açıklamakta olduğu her
şeye inanıyoruz, ayrıca Kendi Krallığı hakkında daha birçok büyük ve
önemli şeyler açıklayacağına da inanıyoruz.
10. Biz İsrail`in tam olarak bir araya toplanacağına ve On Oymak`ın
geri geleceğine inanıyoruz; Sion (Yeni Yeruşalem) Amerika kıtasında inşa
edilecek ve Mesih`in bizzat kendisi dünyayı yönetecektir. Dünya
yenilenecek ve cennetsel görkemine kavuşacaktır.
11. Biz vicdanımızın sesine uyarak her şeye gücü yeten Tanrı`ya
ibadet edebilmenin bizim hakkımız olduğunu ve herkesin de aynı
ayrıcalığa sahip olduğunu ve buna izin verilmesini öne sürüyoruz,
bırakın insanlar nasıl istiyorlarsa, istedikleri yerde istedikleri şeye
ibadet etsinler.
12. Biz krallara, başkanlara, yöneticilere, yargıçlara bağlı olup
yasalara uymamız gerektiğine, yasalara saygı gösterip desteklememiz
gerektiğine inanıyoruz.
13. Biz dürüst olmaya, doğru olmaya, iffetli olmaya, hayırsever
olmaya, erdemli olmaya ve herkese iyilik yapmamız gerektiğine
inanıyoruz; gerçekten de, Pavlus`un öğütlerine uyduğumuzu söyleyebiliriz
– Biz her şeye inanır, her şeyi umut ederiz; birçok şeye katlandık ve
her şeye katlanabilmeyi umut ediyoruz. Eğer doğru olan güzel bir şey
veya hakkında iyi konuşulan ya da övgüye değer bir şey varsa, biz bu
şeylerin peşinden koşarız.”
Mormonlar, yöneticilerinin peygamber olduğuna ve kendilerinin yegane
doğru kilise olduğuna inanırlar. Vahiy sürecinin devam ettiklerine
inandıkları için inanç ve uygulamalarda da, zamana ve zemine göre
düzenlemeler söz konusu olabilmektedir.
Mormonluğun doğduğu dönemlerde Amerika’da popüler olan ırkçılık,
gerekse Mormonların, Mormon kitabı içeriğinde de bahsedildiği üzere
siyah ırkı lanetlenmiş olarak görmeleri nedeniyle zenciler uzun bir
dönem Mormon Kilisesi’ne kabul edilmemişler, ancak 9 Haziran 1978’de
dönemin kilise başkanının bu konuda bir vahiy aldığını ve “Tanrı’nın
zencilerin kiliseye kabul edilmesinin önündeki engellerin kalktığını
bildiren bir ilahi mesaj gönderdiğini” bundan böyle kiliselerine
zencilerin de kabul edileceğini bildirmesi üzerine kiliseye dahil olup
belirli mertebelere ulaşma imkanı bulabilmişlerdir.
İnanç esasları arasında yer alan çok kadınla evlilik, 1895’de W.
Woodruft tarafından kaldırılmıştır. Ancak bir çok Mormon, “baskı altında
gelen vahiy” gerekçesiyle bu kararı tanımayarak, sahih Mormonluğa devam
etmek adına çok evlilik uygulamasına devam etmiştir. Bu türden örnekler
zaman zaman yargıyı harekete geçirmektedir. Tütün ve içki yasak
olduğundan ayinler sadece ekmek ve su ile yapılır.
Mormonlara göre İsa’nın yeniden döneceği yer Amerika’dır, yeni Kudüs
Amerika’da kurulacaktır; bizzat İsa hükümdar olacak, dünyayı yenileyecek
ve tıpkı cennet gibi yapacaktır. İsa, bin yıllık bir saltanat sürecek
ve onu inananlar, yardımcı olanlar (Mormonlar) kurtulacaklardır.
Mormonların Sosyo-Ekonomik DurumuMormon kilisesinin çok büyük örgütsel gücü ve sosyal ve malî
imkânları vardır. Kiliseye bağlı bir çok menkul ve gayrimenkul emlâkle
son derece zengin bir örgütü, kendine ait üniversitesi (Brigham Young
University), televizyon kanalı ve şirketleriyle Amerika’nın en güçlü
kiliselerinden biridir. Sıkı ve düzenli örgütsel yapı, açık kuralların
varlığı ve yoruma açık dine sahip olmaları, muhtemel ihtilafları
geciktirmeksizin ve Mormon cemaatinin faydalarını gözetecek şekilde
anında çözecek peygamberlerinin varlığı, Mormonların kısa zamanda kat
etmiş oldukları mesafeyi açıklıyor. Özellikle sonuncusu, yani yaşayan
bir peygamber, ihtilaf vukuunda ilahi vahy destekli bir çözüm imkanı
sunarak iç sürtüşmelerin bir mezhepleşmeye yol açmasını engelliyor. Yani
Mormon kilisesinin başkanı aynı zamanda özel ilâhî işaretlerle seçilmiş
olduğu kabul edilen bir peygamberdir ve bu tür bir liderin varlığı
tartışmaların kilitlendiği yerde ilâhî bir işaretle bitirilmesini
sağladığı için derin ihtilaflara yol açabilen tartışmalar kolayca
çıkmamaktadır. Bu durum cemaat içi demokratik siyasî katılım
kanallarının fazla gelişmemesine yol açması dolayısıyla eleştiriye konu
olmaktadır. Utah eyaletinin de Mormon kilisesine ait olduğunu söylemek
mümkünken, bu eyaletin bütün dünyadaki ekonomiler içerisinde en hızlı ve
istikrarlı gelişmekte olan bir yapıya sahiptir.
Mormonlar Utah’ta baskıcı tutumları ile tanınmaktadır. “Safiye
Sultan’ın yazarı Ann Chamberlin, Mormonların baskısından yakınmakta idi.
Ayça Atikoğlu’nun aktardığına göre “Chamberlin… Mormonların baskısından
sonra Türkiye’de kendisini çok özgür hissediyordu. Ann’in bir çiftlikte
kocası ve iki oğluyla yaşadığı Utah, tümüyle Mormon tarikatının
idaresindeymiş. Mormonlar o denli baskıcıymış ki, yazara göre radikal
İslamcılar bile onların yanında özgürlükçü kalırmış. Utah’da devlet
okulları da Mormonların yönetiminde olduğu için Ann, oğullarını özel bir
okulda okutarak Mormonların etkisinden uzak tutmaya çalışıyormuş.”
Misyonerlik FaaliyetleriMormonlar kendilerine yeni taraftarlar kazanmak amacıyla misyonerlik faaliyetlerine de önem vermektedirler.
İlk defa 1835 yılında Joseph Smith tarafından Hz. İsa’nın 12 havarisi
örnek alınarak 12 kişinin kendisine taraftar kazanmak için çeşitli
ülkelere gönderilmesiyle Mormonların misyonerlik hareketi başlamıştır.
Günümüzde ise Güney Amerika’da, Kanada’da, Avrupa’da ve Dünyanın birçok
yöresinde fikirlerini yaymak üzere şube ve bürolar kurmuşlardır. Dünya
çapında sayıları 200 civarında bulunan misyoner grup taraftar kazanmaya
çalışılmaktadır. İsa Mesih`in Son Zaman Azizleri Kilisesi (Churc Of
Jesus Christ Of Latter-day Saints)”nin resmi internet sitesinde yer alan
ve 31.12.2001 tarihi baz alınarak hazırlanan verilere göre görevi
sadece misyonerlik olan ve bütün mesaisini bu yönde sürdüren 60.850
misyoner bulunmaktadır.
Merkezi Utah olan Mormonların resmi internet sitesinde yer alan ve 31
Aralık 2001 tarihi baz alınarak hazırlandığı görülen istatistiki
verilere göre; kilisenin 160 ülkede temsilciliğinin bulunduğu, Dünya
çapında toplam 11.394.522 üyesi olduğu, 2001 yılı içerisinde 292.612
kişinin dinlerini değiştirerek kendilerine katıldığı iddia edilmektedir.
Donald S. Tingle’ın, “Son Zaman Azizleri (Mormonlar)” başlıklı
makalesine göre “Mormonlar, dünyanın en hızlı gelişen dinsel kuruluşu
olduklarını iddia etmektedirler. Kendilerine ait etkileyici istatistik
raporları bu iddiaya ağırlık kazandırmaktadır. 1981 yılının Nisan ayında
yapılan 151. Yıllık Genel Konferanslarındaki bilgiye göre 83 ülkedeki
üye sayıları 4.638.000`e ulaşmıştır. Otuz bin misyoner her gün yeni
insanları Mormonlaştırmaya devam etmektedir. 1980 yılında günde 578 kişi
vaftiz oluyor, Mormon olarak yetiştirilen 65.000 bebeğin vaftizini
saymazsak, vaftiz olanların toplam sayısı yılda 211.000 kişiye
ulaşıyordu.
1981 yılında Mormonlar, daha küçük boyutta dokuz tapınak
yapacaklarını duyurdular. Böylece inşaatı biten, devam eden ya da
planlanan tapınakların sayısı otuz yediye çıktı. Bir önceki yıl yedi
tapınağın inşaa planı duyurulmuştu.”
Amerika`nın en popüler dergilerinden biri olan U.S. News 13 Kasım
2000 tarihli sayısının kapak konusunu Mormon cemaatine ayırmıştır.
Aslında Mormonlar, bilimsel düşünce ve modern toplum yargılarıyla
ters düşen bir sürü düşünceye sahip; o yüzden diğer dinî cemaatlerden
büyük tepki alıyorlar. İncil`i kendilerine göre yorumluyor, tarikatın
kurucusunu peygamber olarak görüyor, Tanrı`ya fiziksel bir vücut
giydiren grup, insanın o vücuttan bir parça olduğuna inanıyor. Çok
kadınla evlenmeyi teşvik eden grup liderlerinden pek çoğunun bir düzine
hanımı olduğu biliniyor.
Dünyanın birçok yerinde faaliyet gösteren Mormonların topladığı
bağışların ve elde ettikleri gelirin yıllık miktarı, 25-30 milyar dolar
arasında değişiyor. Son yıllarda ticarî sahalara da girmiş olan grubun
bankaları, hastaneleri, fabrikaları var; ayrıca iki televizyon, 12 radyo
istasyonuna sahip oldukları, gazete ve dergilerinin olduğu da
biliniyor. Elde ettikleri kârla 12 bin mahallî kilise açan grup, kurduğu
`toplantı evleri` vasıtasıyla taraftarlarını yetiştiriyor…
Çok sıkı yetiştirildikleri ve kapalı bir cemaat oldukları, deyiş
yerinde ise ser verip sır vermedikleri için, Amerika’nın Ulusal Güvenlik
Örgütü (NSA), elemanlarını özellikle Mormonlar’dan seçmektedir. NSA,
aracılığı ile Amerika dünyadaki elektronik iletişimin yüzde doksanını
izlemektedir.
MORMONLARIN TÜRKİYE OPERASYONUSon zamanlarda Türkiye’de yeniden faaliyet gösteren misyoner
gruplardan birisi Mormonlardır. Yeniden diyoruz, çünkü Mormonların
topraklarımızda Sultan Abdülhamid döneminden itibaren boy göstermeye
başlamıştır. Joseph Wilford Booth ve Rebecca (Reba) Moyle Booth “Turkish
or Armenian Missions”nda görev yapan misyonerlerdi.Sultan Abdülhamid,
Mormonların yanı sıra misyonerlik faaliyetlerine karşı dikkatli olunması
için tedbirler aldırmıştır. Araştırmacı Ömer Faruk Yılmaz bu bağlamda
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden şu vesikayı örnek olarak vermektedir
-sadeleştirilmiş-: “Amerika’da ortaya çıkan Mormon mezhebini Osmanlı
memleketlerinde yaymak gayesiyle Amerikalı Albert Herman isimli bir
şahsın Haleb’e gelerek ara sıra da olsa çevreyi dolaşmakta olduğu, ele
geçirilen evraktan bu kişinin zararlı halinin yeteri kadar isbat edilmiş
bulunduğu keyfiyeti Dahiliye Nezareti’ne arz edilmiştir. Bu halin
getireceği zarar malum olduğundan gereken tedbirlerin alınması Padişah
Efendimizin emir ve iradeleri gereğidir.” Mormonların Avrupa
örgütlenmesinin irtibat merkezi olan Almanya/Frankfurt’ta kurulu “The
Churc Of Jesus Chirist Of Latter-Day Saints Area Office Of The General
Counsel” (Son Zaman Azizleri İsa Mesih Kilisesi Bölge Ofisi Genel
Konseyi) aracılığıyla ülkemizde de resmi olarak faaliyet göstermek
amacıyla 1994 yılı içerisinde girişimlerde bulunmuştur.Bu çerçevede,
1994’ten önceki dönemlerde Robert Kolej’de öğretmen olarak görev yapan
George Lemion C. ile eşi Clara L.’nın, Beşiktaş’taki bir adreste söz
konusu kilisenin Ruhani Mahfili’ni açmak amacıyla Avukat Necati T.
aracılığıyla başvuruda bulunmuştur. Güvenlik birimleri bu konuda olumsuz
görüş bildirmişlerdir. Ancak yine de Mormon msiyonerler belirtilen
adreste toplantılar ve çeşitli etkinlikler yapmışlardır.
Ağustos 1999 tarihinde ülkemizde meydana gelen deprem sonrasında
Mormon Kilisesinin temsilcileri olan Clark COX ve Janet COX isimli
şahıslarca yardım faaliyetinde bulunmak üzere İstanbul’da ofis açmak
için Dışişleri Bakanlığı nezdinde izin talebinde bulunmuşlardır. Gerekli
iznin alınmış ve 1996’da kurulan “Latter-Day Saint Charities (LDSC)”
isimli kuruluş tarafından deprem bölgesine yönelik yardım, propaganda ve
örgütlenme faaliyetleri yürütmüşlerdir.
LDSC isimli kuruluşun temsilcilerinin deprem çalışmalarından sonra da
ülkemizde kalmışlardır. Söz konusu Mormon kuruluş ile Tarımsal Enerji
ve Mekanizasyon Araştırma Vakfı (TEMAV) ve Atılım Üniversitesi arasında
yardım ve işbirliği yapmak amacıyla protokol imzalanmıştır. Bu protokol
Dışişleri Bakanlığı’nın da olumlu görüşleri alınarak Yükseköğretim
Kurulu Başkanlığınca onaylanmıştır. Böylece mormon misyonerler öğretim
görevlisi olarak Atılım Üniversitesinde görev almışlardır. Söz konusu
Mormon misyonerler Atılım Üniversitesi ve TEMAV yöneticilerinin
girişimleriyle ülkemizde ikamet ve çalışma izni almışlardır.
Mormon misyonerler, propaganda ve örgütlenme amacıyla Köy Hizmetleri
ve GAP İdaresi Başkanlığı personeline, 8 Milletvekiline, Hacettepe
Üniversitesi öğrencilerine ve bazı yurttaşlarımıza ücretsiz yabancı dil
eğitimi vermişlerdir.
Mormonlar, internette de Türkiye’ye yönelik propagandalara başlamış
durumdadırlar. İstanbul’da Etiler’de bir ev kiliseleri faaliyet
halindedir. İzmir ve Ankara’da henüz kilise açılmamış olmakla birlikte
ilk örgütlenmeler tamamlanmıştır. İzmir’deki faaliyetlerde tekstil
ticaretiyle uğraşan “Aysel Barışcan” başı çekmektedir.
Araştırmacı olduğumuzu belirterek İstanbul’daki kiliselerindeki bir
ayine gözlemci olarak katıldık. Kilise üyeleri Amerikalı, Avrupalı,
Afrikalı ve Türklerden oluşmakta. Burada Türkiye’deki faaliyetleri
koordine eden Amerikalı mormon misyoner çift Pia ve Tom Savoldi ile
tanıştık. Utah Eyaleti’nden gelen misyonerlere çeşitli sorular
yönelttik; ancak bu sorularımıza kaçamak cevaplar aldık. Türk üyelerden
birisi olan bize aracılık eden Emin Diker, Almanya’da Mormonlara
katılmış. Tanıştığımız üyelerden birisi ise Rusya’ya hizmet amacıyla
gidip Mormon bir kadınla evlendiği için din değiştiren bir gençti. Bu
toplantıda yapılan konuşmalardan Mormonların özellikle yardımlaşma ve
dayanışma dernekleri üzerine odaklandığı anlaşılıyordu. Bu konuda
“İstanbul Fatih Rotary Kulübü” gibi kimi Rotary kulüpleri de bu konuda
Mormonlara lojistik destek vermektedir.
16 Temmuz 2003 Dedeman Oteli, Saat 19:30’da başlayan
toplantıda.Türkiye’de alan dışında görünmekle birlikte en etkili
faaliyet gösteren mormon misyoner Steven R. Covey olmalı. 1989`da
basılan “The 7 Habits of Highly Effective People” (Yüksek Derecede Etkin
İnsanların Yedi Alışkanlığı” isimli kitabı yıllarca New York Times`ın
Best Seller listesinde yer almıştır.
Covey, Harvard Universitesinde MBA`ı bitirdikten sonra University of
Provo`da doktorasını tamamlamıştır. Tez konusu 1776`dan beri Amerika’da
başarı için yazılanların bir değerlendirmesidir. Covey’in bu çalışmadan
çıkardığı temel sonuç şudur: II. Dünya Savaşı’na kadar Amerika’da başarı
karaktere bağımlı kabul edilmiş iken daha sonraları iletişim ve dış
görünüş gibi ikincil özellikler öne çıkılmaya başlamıştır. Covey,
“Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” listesi insanları eskiden olduğu gibi
tekrar karakter temelli değer yargılarına döndürmek için hazırlanmış
görünüyor. Eleştirmenler, bu listenin Covey’in yayılmasında yıllarca
aktif rol aldığı Mormonluğun öğretilerinin yeniden paketlenmesinden
başka bir şey olmadığını söylüyorlar. Bu saptama abartı içermekle
birlikte Covey’in seminerleri aracılığıyla Mormonluğu aşılamak için özel
bir gayret içerisinde olduğu söylenebilir. Covey’in politik
tericihlerini de anmak gerek; Covey Başkan Bush’un da danışmanları
arasında yer almaktadır.
Covey ve söz konusu kitabının kapağıMormonların Masonluk ve Tapınak Şövalyeleri ile ilginç ilişkileri de
vardır. Bu durum örgütlenme modelleri ve faaliyet tarzları üzerinde de
etkili olmuştur. Bu bakımdan mormonlar için “gizlilik ve kapalılık”
oldukça önem taşır. Bu bakımdan Mormonların faaliyetlerinin sonuçlarını
deşifre etmek zor görünüyor. Ancak görevi gereği Mormonlarla iç içe
yaşayan ve Mormonların ülkesinde Utah Üniversitesi’nde öğretim üyesi
olan M. Hakan Yavuz
“Mormon Türkler!” başlıklı yazısında verdiği bilgiler dikkate değer
ipuçları sunuyor; Yavuz’un yazısını izleyelim: “Yaklaşık 4 yıldır Mormon
dininin hakim olduğu Utah eyaletinin başşehri Salt Lake City’de
çalışıyorum. Eyaletin başşehri ayrıca Mormonluğun merkezi konumunda.
Mormonluk mason localarından kovulan bir grup tarafından kurulduğu
için hem içten hem de dıştan aşırı bir mason sembolizmi ile kuşatılmış
durumda. Mormonluğun temel özellikleri ataerkil oluşu, modern bilimlerle
uzlaşması, Amerikan pragmatizmini dinselleştirmesi ve insanlara
“yarınları” açık bir gelecek vaadetmesi.
Mormon teolojisi Amerika’nın Batı sınırlarında şekillendiği için
bireycilikle cemaatçilik iç içe geçmiş. Güçlü bir kutsal anlayışına
sahip olan Mormonlar, dinlerini “günlük yaşamlarına aktarmış” haldeler.
Kısacası, Mormonluk teolojik açıdan zayıf ve birbiri ile çelişen
temeller üzerine inşa edilse de “yaşanan bir din” olarak Utah
eyaletindeki hakim kültürdür. Çalışmak, üretmek ve üretilenin Allah
yolunda harcanması Mormonluğun sosyal ilkelerinden. Çok üretim, az
tüketim ve gelirin % 10 kısmının her yıl “zekat” olarak kiliseye
verilmesi dini ibadetlerdendir.
Kilisenin rakamlarına göre Türkiye’de Mormonluk hızlı bir şekilde
büyümektedir. 1998 yılından bu yana Türkiye’de Mormon sayısı 850’yi
bulmuştur. Ayrıca, Türkiye’deki Mormon cemaati ile Salt Lake City
arasında dinamik bir dizi ilişki gelişiyor. Geçen hafta Mormon
Kitabı’nın tümü Türkçe olarak yayınlandı. Şu an Kürtçe tercümesi
üzerinde çalışılıyor. Türk Mormonların sayısı büyük şehirlerde hızlı
şekilde artıyor. 1996 yılında 250 olan Mormon sayısı 1998’de 500 ve
2002’de ise 850 oldu. Biri Anadolu yakasında diğeri ise Avrupa yakasında
olmak üzere iki Mormon din görevlisi sürekli olarak Türkiye’de yaşıyor.
Mormon kilisesine ait olan Birgham Young Üniversitesi Türkiye’den
yabancı dil öğrenmek için ABD’ye gelmek isteyen gençlere birtakım mali
imkanlar sunuyor.
Türkiye’deki Mormon cemaatini diğer Mormon cemaatlerden ayıran
birtakım özellikler var. Birincisi, Türk Mormonlar Latin Amerika veya
Afrika’daki Mormonların tersine orta veya orta sınıf üstü ailelerden
geliyor; en az iki yabancı dil biliyor; ve üniversite öğrencileri.
Türkiye’nin dini haritası değişiyor.Yavuz’un verdiği sayının çoğunluğunu Utah’ta İngilizce, lisans ya da
lisans üstü eğitim yapmak için gidenler önemli bir yekün tutmaktadır.
Bunun anlamı şudur, yakın bir zamanda Türk üniversitelerinde epeyce
Mormon Türk Hoca göreceğiz. Türkiye’de sadece İngilizce dil kurslarında
değil hem üniversitelerde hem de liselerde çok önemli ölçüde Amerikan ve
İngiliz misyoner çalışmaktadır. Bunlar arasında mormon misyonerler de
vardır. Ancak Mormonlar kendi ülkelerinde eğitim verme konusunda da özel
bir çaba içeresindedirler. Utah’daki bu okulların bir kısmı doğrudan
cemaat okulu olduğunu da belirtmeliyiz.
Utah’ta Türklere yönelik de eğitim hizmeti veren seküler kimi kolej
ve üniversiteler şunlardır: Brigham Young University / College of
Eastern Utah / Mountain West College / Southern Utah University /
University of Phoenix Brochure / University of Utah / Utah State
University / Utah Valley State College / Weber State University /
Westminster College of Salt Lake City
Utah’ta Türklere yönelik de eğitim hizmeti veren kimi cemaat
kolejleri şunlardır: College of Eastern Utah / Dixie College / LDS
Business College / Salt Lake City Community College / Snow College.
İlginç olan bu durumun Avrupa ülkeleri için de geçerli olmasıdır.
Kayhan Karaca’nın “Avrupa’da Anti-Amerikanizm” başlıklı haber yorumuna
göre “Salt Lake City’den gelen Mormon tarikatı elemanları, ‘bedava’
İngilizce dersleri vererek tüm Avrupa kentlerinde olağanüstü taraftar
topluyor.”
SonuçMisyoner Örgütler tarafından yürütülen sistematik ve stratejik
faaliyetleri, din ve düşünce özgürlüğü çerçevesinde yorumlamak kadar bu
faaliyetlerin tek amacının Hıristiyanlaştırmak olduğunu düşünmek de tam
bir safdillik olur.
Türkiye’de Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Laik-Antilaik
çatışmalarının başarıya ulaştığı söylemek aşırı kötümserlik ise, bu
çatışmaların başarısız olduğunu söylemek de aşırı iyimserlik olur. Söz
konusu çatışmalar için indirgemeci bir yaklaşımla “tümüyle dış-odaklı”
demek de misyoner örgütlerin operasyonunu “üç-beş çapulcu” edebiyatı ile
geçiştirmek de gerçekçi bir tutum değildir. Bunun için yüzyılın
başındaki Ermeni olaylarını hatırlamalıyız. ABCFM’den geriye yalnızca
Ermeni olaylarında toprağa düşen 500.000’i aşkın şehit kalmadı. ABCFM
arkasında;
• uluslararası ilişkilerimizde “Ermeni Soykırım İftiraları”nı,
• Amerika’da ve (bütün bir Batı’da) “Kötü Türk İmajı”nı,
• Türkiye’de “Görünen ve Görünmeyen Kilise”ye üye binlerce “İsimli ve İsimsiz Hıristiyan”ı
• ve nihayet Misyoner Severler Lobisi’ni bıraktı.
• Misyoner Örgütlerin kolejlerinde devşirip kendi uygarlığına ve
insanına yabancılaştırdığı kimi aydınlar, iş adamları, bürokratlar ve
politikacılar da işin cabası.
(www.netpano.com, Ali Rıza Bayzan, 6-2005)Share|
Dec
10
2008
Diyanet’in hurafe listesiTür: BATIL İNANIŞLAR
Diyanet İşleri Başkanlığı, hurafelere karşı halkı
bilinçlendirmek amacıyla harekete geçti. Diyanet,’21. Yüzyıl
Türkiyesi’nde Hurafeler” adı altında hazırladığı kitapta, halkın yanlış
bildiği inanışları açıkladı. İşte liste:
- Ateşe su dökülürse cin çarpar, yiyeceklerin ağzı kapatılmadığında gece onlardan cinlerin yediği anlayışı,
- Kuran ve sünnet ile örtüşmediği halde dövme yaptırmak, erkeklerin
küpe takması, burçların insan karakterine etkili olduğu inancı,
- Türbe, yatır gibi yerlerden medet ummak. Bir yatırın mezar taşına mum yakıp, dilek tutmak,
- Sünnet olan çocuğun acısının azalacağına inanılarak sünnet olma anında annesi ve diğer hanımlar tarafından oklava çevirmek,
- Yeni doğan çocuğun dindar olması için göbek bağını keserek cami avlusuna bırakmak,
- Konuşmayan çocukların konuşabilmesi için cuma namazından sonra
müezzin tarafından cami anahtarını çocuğun ağzına sokup çıkarmak,
- Yürümeyen çocukların ayaklarına ip bağlayarak cuma namazından ilk çıkan kişiye ipi kestirmek,
- Kırkı çıkmamış bir bebeğin tırnakları kesilirse o çocuğun hırsız olacağına inanmak,
- Küçük çocukların üzerinden atlanıldığında boylarının kısa olacağına inanmak,
- Çocuğu olmayanlara çocukları olması için deve dili veya etini yedirmek,
- Çocuk doğan eve 40 gün süre ile et alınmaması gerektiğine inanmak,
- Yeni doğan çocuğun kırkı çıkmadan evden çıkarılmaması gerektiğine inanmak,
- Boyu ölçülen çocuğun cüce kalacağına inanmak,
- Gelinin kucağına erkek çocuk verilince çocuğunun erkek olacağına inanmak,
- Loğusa kadının herhangi bir şeyden zarar görmemesi inancıyla,
bulunduğu yere süpürge, soğan, sarımsak asmak, yastığının altına iğne,
bıçak gibi şeyler koymak,
- Loğusa kadını kırkı çıkana kadar yalnız bırakmamak,
- Hamile kadınların saçlarını kesmemeleri gerektiğine inanmak,
- Nikah esnasında gelin ve damadın birbirlerinin ayağına bakması halinde, önce basanın sözünün geçeceğine inanmak,
- Gelin ve damadın üzerine para, üzüm, şeker ve leblebi gibi şeyler atıp, kapıda küp kırmak,
- Evlenmeyen genç kızların kısmetinin açılması için müezzine minareden para attırmak, mendil veya eşarp sallatmak,
- Baykuş ötmesi, kara kedinin insanın önünden geçmesi, horozun
vakitsiz ötmesi, insanların ve araçların önünden tavşanın geçmesinin
uğursuzluk sayılması, karganın ötüşünün o bölgeye gelecek belanın
işareti olarak kabul edilmesi,
- İki bayram arasında nikah yapmak, duaların kabulü için mübarek
gecelerde ziyaretgahlarda mum yakmak, gece vakti tırnak kesmek, cuma ve
arefe günlerinde çamaşır yıkamak, dikiş dikmek, temizlik yapmak, akşam
sakız çiğnemeyi ölü eti çiğnemek gibi kabul etmek, gece aynaya bakmak
gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanmak,
- Elden ele sabun, makas, bıçak, iğne ve soğan vermenin uğursuzluğuna inanmak,
- Sağ elinin içi kaşındığında para geleceğine, sol elinin içi
kaşındığında da para çıkacağına, ayak altı kaşındığında da yola
çıkılacağına inanmak,
- Cam ve porselen gibi eşyanın aniden düşüp kırılmasını, bir belanın defedileceğine işaret saymak,
- Merdiven altından geçmeyi uğursuzluk saymak,
- Cenazenin 7., 40., 52. gecesi ile ölüm yıldönümünde hatim ve mevlit okutmak,
- Cenazenin alkışlanma uğurlanması, cenazenin arkasından slogan atmak
ve çiçek serpmek, cenaze için üçüncü gününde helva ve yemek dağıtmak,
kefen arasına dua, ayet ve vasiyetname koymak, ölen kimse için arefe
günü kurban kesmek,
- Hastanın başı üzerinde tuz gezdirmek, köz söndürmek, kurşun döktürmek,
- Dileğin kabulü için ağaçlara bez-çaput bağlamak, türbelere adakta bulunmak, türbe ziyaretlerinden şifa beklemek,
- Hıdrellez günü sahile gidilerek kuma veya toprağa ev, araba veya
kadın resimleri çizilerek böylece çizilen resimler sayesinde ileride
onlara sahip olunacağına inanmak,
- Camiye girerken cami duvarını öpmek,
- Tekke ve türbelerde kurban kesmek, türbe ve tekkelerden şifa beklemek, mum yakmak, el yüz sürmek,
- Misafirin, askere gidenin veya yola çıkanın arkasından su dökmek,
- Kahve falına bakmak, falcılara, büyücülere gitmek,
- Ay ve güneş tutulmasında silah atmak, teneke çalmak.
(İHA, 12-2008)Share|
Oct
30
2008
Şeytanilerin Cadılar BayramıTür: BATIL İNANIŞLAR
Cadılar Bayramı, bir Pagan festivali olarak İngiltere’de
İrlandalılar, İskoçlar ve Galliler tarafından kutlanılmaya başlanmış;
19′uncu yüzyılda bu gelenek Kuzey Amerika’ya göçenler tarafından da
devam etmiştir. Batı Dünyası; 20′inci yüzyılda Cadılar Bayramı’nı bir
Amerikan popüler kültürü olarak tanımıştır.
Cadılar Bayramı genelde birçok Batı Dünyası ülkesinde kutlanır. Ancak
popüler listesi Avustralya, Yeni Zelanda ve Filipinler gibi ülkeleri de
etkilemiştir.
Cadılar Bayramı’nın sembolü gülen bir balkabağıdır; bunun için de bir
balkabağının içi boşaltılarak gülen bir surat şeklinde kesildikten
sonra içinde bir mum yakılarak şeytani bir surat gösterilmeye çalışılır.
Yemek olarak resmi şekeri, elma şekeridir. Bunun yanı sıra tüm
şekerlemeler de kullanılır. Muhafazakar (Katolik) Hıristiyanlar genelde
Cadılar Bayramı’nı desteklemezler ve yanlış bulurlar.
TarihçeCadılar Bayramının kökeni aslen Samhain olarak bilinen kadim Kelt
Festivalidir. Samhain Festivali hasat mevsiminin bitişini kutlamak için
gerçekleştirilir. Geleneksel olarak,festival kadim Paganlar tarafından
kış için malzemelerin ve malların hazırlanması için kullanılırdı. Eski
Gaeller şimdi Cadılar Bayramı olarak bilinen 31 Ekim’in yaşayanlar ve
ölüler dünyası arasında bir bağ yarattığına inanırlardı. Ölüler kötü
niyetli ve telikeli kabul edilir, yaşanılan sorunlardan hastalıklardan
ve kötü hasattan onlar sorumlu tutulurdu. Festivalde ateşler yakılır,
genellikle kış için öldürülen hayvanların kemikleri bu ateşlerde
yakılırdı. Şeytani ruhları taklit edebilmek için maskeler ve kostümler
giyilirdi.
(Vikipedi)Share|
Oct
16
2008
Futbola inananlarTür: BATIL İNANIŞLAR
Eski hakemlerden Veli Necdet Arığ, Peygamberimizi futbol seyircisi olarak göstererek şöyle bir iddiada bulundu:
****** ile armut yiyen efsane hakem ve
Türk futbolunun en yaşlı hakemi Veli Necdet Arığ.
“Arabistan Yarım Adası’nda futbolun sürekli seyircilerinden birisi de
Hazreti Peygamber Efendimizdi.” Bu iddia ne kadar doğrudur, doğruysa,
doğruluk derecesi nedir? Bu bilginin aslı var mıdır, kaynaklarda bu
bilgilere rastlamak mümkün mü?
“Şayet varsa, gerçekten Sayın Arığ’ın dediği gibi midir, yoksa nasıl
yer alıyor” diye şöyle bir kısa araştırma yaptığımızda karşımıza şu
bilgiler çıkıyor.
Peygamberimizin meşgul olduğu, kendilerinin de bizzat ilgilendiği,
teşvik ettiği spor aktiviteleri arasında, gayeli oyunlar dediğimiz savaş
hazırlığına yönelik oyunlar vardır. Bunlar, at biniciliği, ok
atıcılığı, mızrak kullanma, yüzme, güreş, at ve deve yarışları gibi
oyunlardır. Bir de meşru çerçevede eğlenceye yönelik spor
diyebileceğimiz oyunlar görülüyor. Bunların en çok görüleni atletizm
anlamında yarışlardır. Hatta kendileri de birkaç defa eşi Hz. Aişe ile
koşu yapmıştı.
Peygamberimizle ilgili mevcut klasik kaynaklarda bu ve benzeri
sportif etkinlikler yer alıyor. Fakat bugün anlamda futbol ve benzeri
ayak topunun oynandığına ve seyredildiğine dair bir bilgiye
rastlayamıyoruz. Ancak hayatının önemli bir bölümünü siyer araştırmasına
adayan, Peygamberimizin hem Mekke, hem de Medine hayatıyla ilgili derin
araştırmalar yapan, geçtiğimiz sene kaybettiğimiz Pakistanlı bir âlim
olan ve bir süre Türkiye’deki üniversitelerde de ders veren Muhammed
Hamidullah, “İslam Peygamberi” isimli iki ciltlik kitabının ikinci
cildinde “kurrek” adıyla bir çeşit futbol diyebileceğimiz oyundan söz
eder.
Daha sonraki araştırmacılar da “kurrek” oyunu ile bilgiyi bu
kaynaktan almışlar. Bu kaynakta verilen bilgi şöyle: İslamdan önce
Cahiliye döneminde Mekkeliler ìkurrekî denilen bir tür ayak topu
oynarlardı. Büyük kalabalıklar bu sporu seyretmeye gelirdi. Bu kurrek
oyununu oynamak için Mekke’nin her semtinde sahalar bulunurdu. Medine’de
de kurrek bulunurdu. Bu oyunun şekli ve yönetimiyle ilgili ayrıntılı
bilgiye sahip değiliz. Ancak Hz. Peygamber kurrek oyununu
yasaklamamıştır.
Ulaşabildiğimiz ve birinci derece kaynak sayılan kitaplarda bu
kadarcık bilgi yer alıyor. Buradan yola çıkarak Peygamberimizi “sürekli
futbol seyircisi” gibi göstermek ve hâşâ bir “futbol fanatiği” gibi
tanıtmak, ne Peygamberimizin şahsiyetiyle bağdaşır, ne de onun ahlak ve
sünnetine uyar. Kaldı ki, şimdiki futbolla o zaman oynanan “kurrek”le
ilişki kurmak da pek mümkün görünmemektedir. Bir benzerlik olsa bile,
sadece ayakla oynanan bir oyun olarak biliniyor. Diğer yandan oyunun adı
kaynaklarda ìkurebî değil, “kurrek” olarak yer alıyor.
(Mehmet Paksu, Bugün)Share|
Oct
08
2008
Hz. Muhammed’in yaşamadığını iddia eden alman ilahiyat profösörü oyuna mı geliyor?Tür: BATIL İNANIŞLAR
Münster
Wilhelms Üniversitesi Din Araştırmaları Merkezi’nde “İslam Dini”
Profesörü ve aynı zamanda hukukçu olan Prof. Dr. Muhammed Sven Kalisch,
Peygamberimiz Muhammed (sav)’in varlığını ve Kur’an-ı Kerim’in sübutunu
ispatlayan tarihi bir kanıtın olmadığını ileri sürdü. Kalisch, bu konuda
son yıllarda verdiği demeçler ve yazdığı yazılar yüzünden Müslümanların
büyük öfkesine neden oldu.
Kalisch Kur’an hermötiği konusunda geçmiş kelam ilminden istifade
edilmesi gerektiğini savundu. İslam’ın fikir tarihinin Mutezile, İbn
Sina, İbn Rüşd, Sühreverdi el-Maktul veya tasavvufçularla yeterli
potansiyele sahip olduğunu belirten Kalisch, kadim kelamcıların da
Kur’an’daki birçok olayın tarihi olduğuna işaret ettikleri söyledi.
Kalishc sözlerini şöyle sürdürüyor: “Thomas Thompson, Philip Davies,
Niels Peter Lemche veya Israel Finkelstein gibi Eski Ahid ve Arkeoloji
uzmanları, son on yıllarda bize Hz. İbrahim, Hz. Musa’yı ve İncil’de ve
Kur’an’da yer alan diğer bazı peygamberleri gerçekten yaşamış olan
tarihi şahıslar listesinden silebileceğimizi öğrettiler. Bu bilgiler,
Kur’an hermenötiğinin daha da geliştirilmesini, vahiy kavramının tekrar
ele alınmasını ve dinlerle ilgili İslami Kelam’da yeni perspektiflerin
geliştirilmesini gerektiriyor. Bu, özellikle yukarıda sözü edilen
Müslüman filozof ve tasavvufçuların perspektifleri üzerine tesis
edilebilir.”
Kalisch’e meslektaşlarından destekProf. Dr. Muhammed Sven Kalisch’e Almanya’daki diğer meslektaşları
destek verdi. Alman Kültür Radyosuna konuşan Özgür Berlin
Üniversitesi’nde İslam Bilimleri üzerine dersler veren Prof. Gudrun
Kraemer, Kalish’in iddialarına katıldığını peygamberin varlığını
ispatlayan tarihi bir delilin olmadığını ileri sürerek, “Bize Peygamber
Muhammed’in varlığını ispatlayan bilimsel bir kanıtın olmadığını
söyleyen Kalisch’e katılıyorum” dedi.
İslami kuruluşlardan Kalisch’e tepkiAlmanya’da Müslümanlar Koordinasyon Kurulu (Koordinierungsrat der
Muslime, KRM) Münster Üniversitesi bünyesinde kurulan ülkenin ilk İslam
İlahiyat Kürsüsünün sahibi Prof. Sven Kalisch ile yollarını ayırdı.
DİTİB, İslam Kültür Merkezleri Birliği, İslam Konseyi (Islamrat) ve
Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi (Zentralrat) gibi çatı teşkilatlarını
bünyesinde barındıran KRM adına yapılan basın açıklamasında İslami
teşkilatların başında Prof. Sven Kalisch’in bulunduğu Münster Dini
Araştırmalar Merkezi’nin (CRS) danışma kurulunda yer almayacakları ve
işbirliğini bitirdikleri açıklandı.
KRM Dönem Sözcüsü Ali Kızılkaya imzasını taşıyan açıklamada bu tavra
İslami teşkilatların dini görüşü ile Prof. Sven Kalisch’in yayınladığı
dini görüşleri arasında büyük bir farkın ortaya çıkması gerekçe
gösterildi.
Açıklamada KRM altında birleşen İslami teşkilatların Mart 2007
tarihinde Münster Dini Araştırmalar Merkezi Danışma kurulunda
dondurdukları çalışmalarından şimdi tamamen çekildiklerini kaydedilerek
“KRM olarak artık Müslüman öğrencilere bu kürsüde ders almalarını
tavsiye edebilecek durumda değiliz” dendi.
KRM Başkanı Eyüp Aksel Güler ise “Kalisch’in İslam’ın temel
öğretileri hakkında kuşku uyandırmaya çalıştığını bunu kabul etmelerinin
mümkün olamayacağını” söyledi. Güler, “Kalisch’in amacı Peygamberimiz
Muhammed (sav) ve Kur’an’ın temel esasları hakkında kuşku uyandırmak
olduğunu” söyledi.
Araştırmalar konusunda herkesin özgür olduğunu ancak bilimsel
araştırma ve bilimsel teorilerden yana olduklarını vurgulayan Güler,
“Kalisch’in ağzını kapatmak istemiyoruz ancak kimseyi de bu adamdan ilim
öğrenmeyi tavsiye etmiyoruz” dedi.
15 yaşında Müslüman oldu15 yaşında Müslüman olduğunu söyleyen Sven Kalisch, üniversite
öğreniminin bitiminden sonra Hamburg’da avukatlık yaptı ve Hamburg Şii
Merkezi’nde çalışmalarda bulundu. Sven Kalisch 2003 yılında kurulan
Münster Dini Araştırmalar Merkezi’ne İslam Din Dersi bölümünün sorumlusu
olarak profesör ünvanı ile atandı.
Prof. Dr. Muhammed Sven KalischBu dönemde İslami teşkilatlar kendisinin seçilmesi için yeşil ışık
yaktılar. Henüz o dönemde de zihin değişikliği sinyalleri veren Sven
Kalisch’in şahsi düşüncelerini ders konusu yapmayacağı güvencesi vermesi
İslami teşkilatların kendisini bu kürsü için desteklemesinde etkili
oldu. Prof. Sven Kalisch yazılarında Hz. Muhammed’in yaşayıp
yaşamadığının kesin olmadığını söylerken Kuranı Kerim’in de Allah’ın
Sözü olduğuna inanmıyor.
(TIMETURK, 2008)Share|
Aug
16
2008
Agarta efsanesi ruh çağırmanın ileri safhasıdırTür: BATIL İNANIŞLAR
HABERTURK.COM Yazarı Murat Bardakçı Agarta efsanesini anlattı:
Agarta efsanesi ile Ergenekon efsanesi arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?
Hun’la, Göktürk’le alakası yoktur Agarta’nın, Batı kaynaklıdır. 19.
yüzyıl Avrupasında özellikle Fransa’da bir moda başladı. İspirtiyonizma,
manyetizma, ruh çağırma gibi çeşitli salon eğlencesi yapma maksadıyla
başladı bunlar. Sonra bu çalışmalar kendi düşünce sistemlerini üretti.
Mesela hayali uygarlıklar yaratıldı. Sonra bunlar daha da genişledi,
UFOlar falan çıkarıldı. Agarta da bunlardan biri. Yani salon eğlenceleri
sonrasında ortaya çıkmış birşey. Fransızlar ortaya attı bunları, güya
iki büyük kayıp kıta varmış. Biri Atlantis, biri de bu. Güya bu kıtalar
tabii afetler veya savaş sonrasında çöküyor fakat o kıtaların bilge
kişileri biraraya gelip bir yeraltı medeniyeti yaratıyorlar ve binlerce
senedir burada yaşıyorlar. Bu yeraltı medeniyetlerin nerede olduğuna
dair çeşitli uyduruk düşünceler ortaya atıldı. En büyük görüş Tibet’te,
Himalayalar’ın altında olduğu fakat bu Güney Amerika’dan Los Angeles’a
kadar uzanıyor. Şurada var burada var diye ortaya atılıyor. Böyle bir
mit, böyle bir hayal. Fakat buna inananlar da çıktı. Hitler döneminde,
Naziler bunların Aryan ırktan olduğu düşüncesiyle Tibet’e keşif
heyetleri gönderdiler. 600 değil 6000 yıldan fazla olduğu iddia edilir.
Ama hayali, saçma sapan birşeydir.
Ergenekon ile nasıl bir ilişkilendirme olabilir?İkisi de efsane ama Ergenekon çok eski bir efsanedir, milli
efsanedir. Agarta hoş birşey, veya Şimbala diğer ismi. Burada bilgeler
yaşarlarmış, dünya kötülüğe büründüğünde bunlar ortaya çıkıp
temizleyeceklermiş. Mehdi kavra