| KUTLU FORUM Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz |
|
| Peygamberimizin Salavata İhticamı varki ısrarla salavat emredilmiş ? | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Peygamberimizin Salavata İhticamı varki ısrarla salavat emredilmiş ? Ptsi Şub. 14, 2011 12:17 am | |
| Bizim Salavât Getirmemizle Cenâb-ı Allah, Peygamberimiz Üzerine Rahmeti ve Selâmı İndirir mi? Zaten Cenâb-ı Allah, O’nun Üzerine Rahmetini İndiriyor. Bizim Salavât Getirmemizin Hikmeti Nedir?
Fethullah Gülen 09.07.2007
Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) büyük hayırların, yümünlerin, bereketlerin temelinde bir nüve gibidir. O size, doğru yolu gösteren, dosdoğru çığırı açan, sırat-ı müstakîme delâlet eden, yanılmaz, yanıltmaz bir rehber, bir Muktedâ-yı Küll'dür. Bu nurlu yolda, insanları zulmetten nura çıkarmaya vesile olan o Zât'a, bu nurlu yolda yürüyen herkesin sevabından bir hisse verilecektir. "es-Sebebu ke'l-fâil"[1] sırrınca ümmetinin işlediği hasenatın bir misli O'nun defterine kaydedilecektir.
Makam-ı Mahmud'un sahibi olan Resûl-i Ekrem'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefatıyla defteri kapanmayacak, yığın yığın hasenat, salih amel devamlı O'nun defterine kaydolacak; makamı büyüdükçe büyüyecek, salâhiyet sınırları genişledikçe genişleyecek ve –inşâallah– her gün, ümmetinden daha geniş kitlelere şefaat etme hakkını kazanacaktır. Binaenaleyh, bu meseleyi değişik iki zaviyede ele almak icap eder:
Birincisi: Bizler Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) salât ü selâm okumakla ahd ü peymânımızı yeniliyor ümmet olma isteği ile kendisine müracaat ediyoruz. Yani "Seni andık, seni düşündük; Hakk'ın senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk." diyor ve dehalet ediyoruz. İşin bu yönüyle bizim dualarımız, "Makam-ı Mahmud"un Sahibi'nin (sallallâhu aleyhi ve sellem) makamını yükseltmesi niyetiyle yapıldığından, O'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) şefaat dairesi genişlemiş oluyor.[2] Böylece daha çok kimse o şefaat dairesinden istifade edebiliyor.
İkincisi: Bir kişinin Peygamberimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hakkında, O'nun kadir ve kıymetinin yükselmesi istikametinde yapacağı dua, kendisinin, O'nun himayesi altına girmesine vesile olması içindir. Böylece, o kişi hakkında şefaat dairesi vüs'at kazanmış oluyor. Binaenaleyh, salât ü selâma Efendimiz'den (sallallâhu aleyhi ve sellem) daha çok biz muhtaç bulunuyoruz. Müracaatımızla mevcudiyetini, büyüklüğünü kabullenmiş ve küçüklüğümüzü, hiçliğimizi ilân etmiş oluyoruz. Devletini büyük tanıyıp yardım için ona müracaat eden kimse gibi, biz de aczimiz ve fakrımızla beraber, şiddetli ve çok büyük bir günün endişesiyle şimdiden sarsılmışlık içinde, melce ve menca olarak Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) dehalet ediyor, arz-ı ihtiyaç ve arz-ı hâlde bulunuyoruz. Cenâb-ı Hak, Şefaat-i Uzmâ sahibi Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şefaatine bizi mazhar eylesin.
Bu işin bişaretini de arz edeyim. Deniliyor ki, her peygamberin kendi ümmetine verdiği bir şey vardır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki: "Ben, ümmetime vereceğimi, ahirete sakladım. O da şefaatimdir."[3]
Muktedâ-yı küll: Bütün bir varlığın rehberi, her yönüyle kendisine uyulan Zât. Vüs'at: Genişlik. Yümün: Bereket. [1] "Bir şeye sebep olan onu yapan gibidir." (Bkz.: Müslim, imare 133; Tirmizî, ilim 14; Ebû Dâvûd, edep 115.) [2] Buhârî, ezan 8; Ebû Dâvûd, salât 38. [3] Buhârî, tefsir (17) 5; teyemmüm 1; Müslim, iman 326-327; mesacid 3. | |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Peygamberimizin Salavata İhticamı varki ısrarla salavat emredilmiş ? Ptsi Şub. 14, 2011 12:19 am | |
| Peygamberimize salavat getirmenin önemi nedir ve 'iki salavat arasında yapılan duanın kabul olacağı' doğru mudur?
Peygamberimize salavat getirilmesi, bu konuda zikredilen hadislerin yanında, Kur'an ayetiyle de sabittir: 'Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.' (Ahzab, 33/56)
Allah Rasulü (sav) de pek çok hadislerinde, dua ederken kendilerine salavat getirilmesini istemiş ve bunu duanın kabulü için bir vesile olarak zikretmişlerdir.
Tirmizi'nin rivâyet ettiği bir hadiste de Peygamberimiz: 'Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun.' (Tirmizî, Salât, 352) buyurmuşlardır. Ayrıca Hz. Übey b. Ka'b'ın (ra) naklettiğine göre bir keresinde Rasulullah (sav) birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua (salât ü selam) ederek başla, dedi. (Tirmizî, Daavât, 10) Bir başka defasında Allah Rasulü (sav), huzuruna gelen bir sahâbi kendisine çok salavat getirdiğini söyleyince, Efendimiz (sav) o şahsa, güzel bir şey yaptığını ve bunu daha fazla yapmasını söyledi. O arttırdıkça Rasulullah da onu daha fazla salavat getirmeye teşvik etti.
Bizler de bu emrin gereği olarak, Nâm-ı Celîl-i Muhammedî yâd edilince salât ü selâmlardan birisiyle onu anmalı ve onu hep böyle bir tazimle yâd etmeliyiz. Eskiler, salât ü selamı teşvik eden âyet ve hadislerden hareketle birbirinden güzel salavat örnekleri ortaya koymuşlardır. Delâilü'l-hayrât ve Delâilü'n-nur en bereketli salavat örneklerinin bir araya getirildiği önemli eserlerdendir. Bu eserlere baktığımızda 'Salât- ü Münciye'den, 'Mişşîşiye'ye ondan 'Tıbbu'l-kulûb' salât ü selâmına kadar en kapsamlı tazim ve dualarla Efendimizin anıldığını görürüz. Ve pek çok insan da bugüne dek salât ü selâmlarla alâkalı hem salât ü selâm derlemiş hem de salât ü selâmın faziletlerine dair pek çok eser ortaya koymuştur.
Salât kelimesi dua manasına gelmektedir ve Allah Rasulü'ne getirilen salât aynı zamanda ona yapılmış bir duadır. Bir Arap şairinin ifade ettiği gibi 'Her dua, kabulü için kanat nevinden salât ü selâma muhtaçtır. Sana, salâte (duaya) gelince o, kanada ihtiyacı olmadan makbuldür.' Bu mantıktan hareketle ulema: 'Duanın başında ve sonunda getirilen salavat, iki makbul dua olması itibariyle orada yapılacak duanın kabul olması için önemli bir sebeptir' demişlerdir.
Dua, bir sırr-ı ubûdiyettir. Onun sayesinde insan, sebeplerin bütün bütün sükût ettiği bir zamanda Müsebbibü'l-esbâp olarak dualara icabet eden Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü, ululuğunu, azametini çok net bir şekilde görür. Esasen duada insan, aklını, gücünü ve iradesini aşan şeyleri Allah'tan ister. Yani biz çok defa dualarımızda cenneti, cennette ebediyeti, cemâlullahı müşahadeyi, Rabbin bize teveccühünü, maiyetini, bizi yalnız bırakmamasını, bize küsmemesini yani sevdiği insanlara yaptığı muamele ile muamele etmesini isteriz ve bu istekleri de salât ü selâmla destekleriz.
Anlaşılan o ki, O'na getirilen salavat, biz onun gerçek sırrını tam bilemesek de çok önemli.. herşeyden önce, şayet O'na getirilen salavat, Allah Rasulü'nün şefaat-ı uzmâsına insanı çekip götüren birer vesileyse, insan bu konuda ne kadar hassas olsa değer. Zira 'Ona yaklaşmaya vesile arayın' (Mâide, 5/35) âyeti, Allah'a yaklaşmak için vesileleri kullanmamızı emretmektedir. Allah Rasulü'ne salâtü selâm bu mevzuda önemli bir vesile ise, insan onu hiç dilden düşürmemelidir. Bu da Allah Rasulü'yle münasebetin hemen her çeşidi Cenab-ı Hakk'ın bize ayrı bir lütfu olduğunu göstermektedir ki, bu da çok önemli bir husus olsa gerek.
Evet, Allah Rasulü'yle her münasebet bizim için Allah'ın ayrı bir lütfudur. Onun bazı yanlarını budayarak, sadece Allah'tan mesaj alıp getiren özel bir vazifeli görmek, kendi kıstaslarımızla bazı şeylerden O Zat'ı mahrum saymak demektir ki, bu da kendi mahrumiyetimizden başka bir şey değildir. Ne Hz. Ebû Bekir ne Hz. Ömer, O'na vazifesini yapıp giden herhangi bir insan nazarıyla bakmamışlardır. Sahih hadislerde nakledildiğine göre Hz. Ömer, Hz. Abbas'ın elinden tutmuş, 'Allah'ım bu, senin peygamberinin amcasının eli' demiş ve Allah'tan (cc) yağmur istemiş, yağmur da yağmıştır. Hz. Ömer gibi bir mantık insanı dahi, vesile adına böyle şeyler yapıyorsa, bu husustaki ifrat ve tefritleri yeniden gözden geçirmemiz gerekir diye düşünüyorum. Hem bu açıdan bakıldığında, yukarıda geçen Ahzab, 33/56. ayetinde 'Rasulullah'a salât ü selâm getirin' emrini nasıl izah edeceğiz? Rasulullah'ı bir nevi postacı kabul eden zihniyete göre bu âyete karşı gelinmiş olunmaz mı? Bu nasıl İslami akideyle telif edilecektir? Hasılı bize Allah'ın (cc) o zata verdiği pâyelere saygılı olmak düşer.
Allah, inâyet-i etemmini üzerimizden eksik etmesin. Bizi doğruya güzele iyiye tercüman kılsın. Hazret-i Ruh-u Seyyidi'l-Enâm'ı kendi dar idrak çerçevelerimiz içinde değil, Allah nezdindeki o azim yeri ile kavramaya, kabüllenmeye müsait hale getirsin! Ve sallallâhü alâ Seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim.
| |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Peygamberimizin Salavata İhticamı varki ısrarla salavat emredilmiş ? Ptsi Şub. 14, 2011 12:36 am | |
| Evet, salâvâtın mânâsı rahmettir. Ve o zîhayat mücessem rahmete rahmet duâsı olan salâvât ise, o Rahmeten li'l-âlemînin vüsûlüne vesîledir. Öyle ise, sen, salâvâtı kendine o Rahmeten li'l-âlemîne ulaşmak için vesîle yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmâna vesîle ittihaz et. Umum ümmetin, Rahmeten li'l-âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, hadsiz bir kesretle rahmet mânâsıyla salâvât getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir hediye-i İlâhiye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir sûrette ispat eder.
**************************
Makam-ı mahmud: Peygamber efendimizin (a.s.m.) Allah indinde medhe müstehak, layık ve sena edilmiş olan, şefaat-ı uzmasıdır. Cenab-ı hak kullarının kurtulması noktasında, en yüksek şefaati ve makamı diğer peygamberlere nisbeten, Resul-ü Kibriyaya vermiştir. İşte biz bu şefaati uzmaya makam-ı mahmud diyoruz.
Nasil ki, o nun dini olan islamiyetle bütün insanlık, maddi ve manevi huzur, sürur ve saadete kavuşmuş ve bu saadet diğer nebilere göre en yüksek ve en büyük mahiyette ise; peygamber efendimizin (a.s.m.) şefaat-ı uzması da ahirette; o kadar külli, geniş ve daimi olarak tezahür edecektir.
Bu makam-ı mahmud yada şefaat-ı uzmanın liyakatı için de, resul-ü kibriyaya bol bol dua, salat ve salavat icap etmektedir. Bunlar ise, o sofraya yapılan davete, bir çeşit icabet şekilleri ve usulleridir.
İşte bu nokta-i nazardan, salavatın nereye baktığını, nasıl bir vazife ifa ettiğini ve neticesinin ne olduğunu şuuren bilen insanlar, o salavata ve salata ehemmiyet verirler ve devam ederler.
*************************
Tam anlamıyla birlikte zikredilmeseler de 24. mektubun 1. zeylinin 2. Nüktesinde şefaat sebebinin sünneti senniye olduğu ve peygamberimizin o şeffatçı makamına, bizim dua ve salavatlarımızla çıktığı anlatılıyor.
24. Mektup, 1. Zeyl, 2. Nükte
*************************
Elhasıl: Hazine-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu gibi, en birinci anahtarı dahi ... ’dir. Ve en kolay bir anahtarı da salâvattır.
****************************
şUALAR / 11.şUA / YEDıNCı MESELE / Denizli Hapsinde bir Cuma gününün meyvesidir. / 6.parağraf [/url]"]Hem madem bütün zîhayat mahlûkların, elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde olmayan bütün hâcâtlarını, bütün fıtrî matlaplarını bir nevi dua bulunan istidad-ı fıtrî ve ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte, gayet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavât-ı insaniyenin, hususan havasların ve nebîlerin dualarının on adetten altı yedisi hilâf-ı âdet makbul olmasından kat'î anlaşılıyor ki, her dertlinin âhını, her muhtacın duasını işiten ve dinleyen bir Semî ve Mücîb perde arkasında var, bakar ki, en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir, şefkat eder, fiilen cevap verir, memnun eder. Elbette ve herhalde hiçbir şüphe ihtimali kalmaz ki, mahlûkların en ehemmiyetlisi olan nev-i insanın en ehemmiyetli ve umumî ve umum kâinatı ve umum esmâ ve sıfât-ı ılâhiyeyi alâkadar eden beka-i uhreviyeye ait dualarını içine alan ve nev-i insanın güneşleri ve yıldızları ve kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp onlara duasına âmin, âmin dedirten ve ümmetinden hergün her ferd-i mütedeyyin, hiç olmazsa kaç defa ona salâvat getirmekle onun duasına âmin, âmin diyen ve belki bütün mahlûkat o duasına iştirak ederek "Evet ya Rabbenâ! ıstediğini ver; biz de onun istediğini istiyoruz" diyorlar. Bütün bu reddedilmez şerait altında beka-i uhrevî ve saadet-i ebediye için Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın, haşrin hadsiz esbâb-ı mûcibesinden yalnız tek duası, Cennetin vücuduna ve baharın icadı kadar kudretine kolay olan âhiretin icadına kâfi bir sebeptir diye, Mücîb ve Semî ve Rahîm isimleri bizim sualimize cevap veriyorlar.
**********************
şUALAR / ONBEşıNCı şUA / Elhüccetüz-Zehranın ıkinci Makamı[/url]"]Üçüncü kelime , ’dür ki, hem umumi Mirac-ı Ekber-i Muhammedide (a.s.m.), hem her müminin hususi miracı olan namaz teşehhüdünde, hergün hiç olmazsa on defa, yüz milyonlar ehl-i iman, o kudsi kelimeyi, Peygamberin (a.s.m.) tebaiyetiyle dergah-ı ılahiye takdim edip kâinatta ilan ederler. Miraca dair Otuz Birinci Söz, Miracın bütün hakikatlerini, bir muhatap ittihaz ettiği muannid, mülhid, münkirlere karşı dahi gayet kati ve kuvvetli bir surette ispat ettiğine binaen, tafsilatını ve hüccetlerini ona havale ederek, gayet muhtasar bir işaretle bu üçüncü kelime-i Miraciyenin geniş manasını gösteren ziruh, zişuur taifelerinin acib alemine bakıp, ilm-i ezelinin cilveleriyle Halıkımızın vahdet ve mevcudiyeti içinde kemal-i rahmaniyetini ve rahimiyetini ve azamet-i kudret ve şümul-ü iradetini bilmeye çalışacağız: Evet, bu alemde görüyoıuz ki: Bu ziruhlar, şuuren ve aklen olmasa da hissen, fıtraten hissediyorlar ki, herbiri, hadsiz bir acz ve zaaf içinde, hadsiz düşmanları ve incitenleri var. Ve hadsiz bir fakr ve ihtiyaç içinde, hadsiz hacatı ve matlubları var. ıktidarı ve sermayesi binden birine kafi gelmediğinden, bütün kuvvetiyle bağınr ve ağlar, manen, fıtraten yalvarır, kendine mahsus sesiyle, lisanıyla dualar, niyazlar, bir nevi namazlar, salavatlar ile bir Alim-i Kadir dergahına iltica ederken, birden göıüyoruz ki, o bağıranların her işini, her ihtiyacını bilen ve her derdini ve zarannı anlayıp yalvarmasını, fıtri duasını işiten Alim-i Mutlak bir Kadir-i Hakim, imdatlarına yetişir, bütün istediklerini yapar. Ağlamalannı gülmeye, bağırmalarını teşekkürlere çevirir. Bu hakimane, alimane, rahimane yardım, pek parlak bir tarzda ilim ve rahmetin cilveleriyle bir Mucib-i Muğis, bir Rahim-i Kerimi bildirip o zinzh aleminin bütün salavat ve ubudiyetlerini Ona takdim ve tahsis eder manasıyla, Mirac-ı Ekberde Muhammed Aleyhissalatü Vesselam ve mirac-ı asgar olan namazlarda onun ümmeti, der.
********************************
şUALAR / ıKıNCı şUA / Birinci Makam'ın Birinci Meyvesi[/url]"]Bu makam münasebetiyle hatıra gelen bir salâvatın bir nüktesini beyan ediyorum. şöyle ki:
Namaz tesbihatının âhirinde şâfiîlerde gayet müstamel ve meşhur bir salâvat olan
اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وََعَلَى آلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ بِعَدَدِ كُلِّ دَاءٍ وَدَوَاءٍ وَبَارِكْ وَسَلِّمْ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمْ كَثِيرًا كَثِيرًا (Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala ali seyydina muhammed, Bi adedi külli da in ve deva in ve barik vesellim aleyhi ve aleyhim kesiran kesira)
nın ehemmiyeti yüzündendir ki, insanın hikmet-i hilkati ve sırr-ı câmiiyeti ise, her zaman, her dakika Hâlıkına iltica ve yalvarmak ve hamd ve şükür etmek olduğundan, insanı dergâh-ı ılâhiyeye kamçı vurup sevk eden en keskin ve en müessir sâik, hastalıklar olduğu gibi, insanı kemâl-i şevkle şükre sevk eden ve tam mânâsıyla minnettar edip hamd ettiren tatlı nimetler ise, başta şifalar ve devalar ve afiyetler olduğundan, bu salâvat-ı şerife gayet müşerref ve mânidar olmuştur. Ben bazan بِعَدَدِ كُلِّ دَاءٍ وَ دَوَاءٍ (Bi adedi küllida in ve deva in) dedikçe, küre-i arzı bir hastahane suretinde ve maddî ve mânevî bütün dertlerin ve ihtiyaçların dermanlarını ihsan eden şâfî-i Hakikînin pek âşikâr bir mevcudiyetini ve küllî bir şefkatini ve kudsî ve geniş bir rahîmiyetini hissediyorum.
********************
MEKTUBAT / 23.MEKTUP / BıR SUAL[/url]"]Birinci Sualiniz: Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?
Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünki bazı şerait dâhilinde dua makbul olur. şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle: Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli. Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur. Hem بِظَهْرِ الْغَيْبِ yani "gıyaben ona dua etmek"; hem hadîste ve Kur'anda gelen me'sur dualarla dua etmek. Meselâ:
1 Allahım, Senden kendim ve onun için dünyada ve âhirette af ve âfiyet istiyorum. en-Nevevî, el-Ezkâr, 74; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:517.
2 "Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azâbından koru." Bakara Sûresi, 2:201.
gibi câmi' dualarla dua etmek; hem hulûs ve huşu' ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevaki-i mübarekede, hususan mescidlerde; hem Cum'ada, hususan saat-ı icabede; hem şuhur-u Selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem Ramazanda, hususan Leyle-i Kadirde dua etmek kabule karin olması rahmet-i ılâhiyeden kaviyyen me'muldür. O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek aynı maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.
**********************
SÖZLER / 24.SÖZ / BEşıNCı DAL / ıKıNCı MEYVE[/url]"]Eğer desen: “şu küllî hadsiz ni’metlere karşı nasıl şu mahdud ve cüz'î şükrümle mukabele edebilirim?”
Elcevab: Küllî bir niyetle, hadsiz bir îtikad ile... Meselâ: Nasılki bir adam beş kuruş kıymetinde bir hediye ile, bir pâdişahın huzuruna girer ve görür ki, herbiri milyonlara değer hediyeler, makbûl adamlardan gelmiş, orada dizilmiş. Onun kalbine gelir: “Benim hediyem hiçtir, ne yapayım?” Birden der: “Ey seyyidim! Bütün şu kıymetdar hediyeleri kendi namıma sana takdim ediyorum. Çünki: Sen onlara lâyıksın. Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim.” ışte hiç ihtiyâcı olmayan ve raiyetinin derece-i sadakat ve hürmetlerine alâmet olarak hediyelerini kabûl eden o pâdişah, O bîçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu ve o güzel ve yüksek itikad liyakatını, en büyük bir hediye gibi kabûl eder. Aynen öyle de: Âciz bir abd, namazında “Ettahiyyâtü lillâh” der. Yâni: Bütün mahlûkatın hayatlarıyla sana takdim ettikleri hediye-i ubûdiyetlerini, ben kendi hesabıma, umumunu sana takdim ediyorum. Eğer elimden gelseydi, onlar kadar tahiyyeler sana takdim edecektim. Hem sen onlara, hem daha fazlasına lâyıksın. ışte şu niyet ve îtikad, pek geniş bir şükr-ü küllîdir. Nebâtatın tohumları ve çekirdekleri, onların niyetleridir.
Hem meselâ: Kavun, kalbinde nüveler sûretinde bin niyet eder ki, “Ya Hâlıkım! Senin Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını yerin bir çok yerlerinde ilân etmek isterim.” Cenâb-ı Hak gelecek şeylerin nasıl geleceklerini bildiği için, onların niyetlerini bilfiil ibâdet gibi kabûl eder. Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır. şu sırra işaret eder. Hem
سُبْحَانَكَ وَ بِحَمْدِكَ عَدَدَ خَلْقِكَ وَ رِضَآءَ نَفْسِكَ وَ زِنَةِ عَرْشِكَ وَ مِدَادِكَلِمَاتِكَ وَ نُسَبِّحُكَ بِجَمِيعِ تَسْبِحَاتِ اَنْبِيَآئِكَ وَ اَوْلِيَآئِكَ وَ مَلئِكَتِكَ gibi hadsiz adetle tesbih etmenin hikmeti şu sırdan anlaşılır. Hem nasıl bir zâbit, bütün neferatının yekûn hizmetlerini kendi nâmına pâdişaha takdim eder. Öyle de: Mahlûkata zabitlik eden ve hayvanat ve nebatâta kumandanlık yapan ve mevcûdât-ı arziyyeye halifelik etmeye kabil olan ve kendi hususî âleminde kendini herkese vekil telakki eden insân, اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ der. Bütün halkın ibâdetlerini ve istianelerini, kendi nâmına Mâbud-u Zülcelâl'e takdim eder. Hem سُبْحَانَكَ بِجَمِيعِ تَسْبِحَاتِ جَمِيعِ مَخْلُوقَاتِكَ وَ بِاَلْسِنَةِ جَمِيعِ مَصْنُوعَاتِكَ der. Bütün mevcûdâtı kendi hesabına söylettirir. Hem اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ بِعَدَدِ ذَرَّاتِ الْكَآئِنَاتِ وَ مُرَكَّبَاتِهَا der. Herşey nâmına bir salâvat getirir. Çünki herşey, Nur-u Ahmedî (A.S.M.) ile alâkadardır. ışte tesbihatta, salâvatlarda hadsiz adetlerin hikmetini anla.
***********************
şUALAR / ALTINCI şUA / Üçüncü Cihet[/url]"]Üçüncü cihet: Bu kadar tekrar ile kat'î verilecek olan bir şeyin vermesini istemesinin sırr-ı hikmeti şudur:
ıstenilen şey, meselâ, Makam-ı Mahmud, bir uçtur. Pek büyük ve binler Makam-ı Mahmud gibi mühim hakikatleri ihtiva eden bir hakikat-ı âzamın bir dalıdır. Ve hilkat-i kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir. Ve ucu ve dalı ve o meyveyi dua ile istemek ise, dolayısıyla o hakikat-i umumiye-i uzmânın tahakkukunu ve vücut bulmasını ve o şecere-i hilkatin en büyük dalı olan âlem-i bâkinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatın en büyük neticesi olan haşir ve kıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin açılmasını istemektir. Ve o istemekle, dâr-i saadetin ve Cennetin en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavât-ı insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azîm bir maksat için, bu hadsiz dualar dahi azdır.
Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma Makam-ı Mahmud verilmesi, umum ümmete şefaat-i kübrasına işarettir. Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardır. Onun için hadsiz salâvat ve rahmet dualarını bütün ümmetten istemesi ayn-ı hikmettir.
| |
| | | @bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6736 Rep Gücü : 10015190 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Geri: Peygamberimizin Salavata İhticamı varki ısrarla salavat emredilmiş ? Ptsi Şub. 14, 2011 12:40 am | |
| On Dördüncü ve On Beşinci Lem'a - s.635 6/sir http://www.risaleler.com/wwwroot/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/metin/0633.htm Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan bîçare insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesîle ve ne kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki: O rahmet, öyle bir Sultan-ı Zülcelâle vesîledir ki, yıldızlarla zerrât beraber olarak kemâl-i intizam ve itaatle, beraber, ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultân-ı Ezel ve Ebedin istiğnâ-i zâtîsi var; ve istiğnâ-i mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcudâta ihtiyacı olmayan bir Ganî-i Alelıtlaktır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir. İşte, rahmet seni, ey insan, o Müstağnî-i Alelıtlakın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve Ona dost yapar ve Ona muhatap eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir. Fakat, nasıl sen güneşe yetişemiyorsun, çok uzaksın, hiçbir cihetle yanaşamıyorsun; fakat güneşin ziyâsı, güneşin aksini, cilvesini senin aynan vâsıtasıyla senin eline verir. Öyle de, o Zât-ı Akdese ve o Şems-i Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız; fakat Onun ziyâ-i rahmeti Onu bize yakın ediyor. İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir hazîne-i nur buluyor. O hazîneyi bulmanın çaresi, rahmetin en parlak bir misâli ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisânı ve dellâlı olan ve Rahmeten li'l-âlemîn ünvânıyla Kur'ân'da tesmiye edilen Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebâiyetidir. Ve bu Rahmeten li'l-âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesîle ise, salâvâttır.
Salâvâtın mânâsı rahmettir. Ve o zîhayat mücessem rahmete rahmet duâsı olan salâvât ise, o Rahmeten li'l-âlemînin vüsûlüne vesîledir. Öyle ise, sen, salâvâtı kendine o Rahmeten li'l-âlemîne ulaşmak için vesîle yap ve o zâtı da rahmet-i Rahmâna vesîle ittihaz et. Umum ümmetin, Rahmeten li'l-âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında, hadsiz bir kesretle rahmet mânâsıyla salâvât getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir hediye-i İlâhiye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir sûrette ispat eder. Elhâsıl: Hazîne-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu gibi, en birinci anahtarı dahi "Bismillahirrahmanirrahim" 'dir. Ve en kolay bir anahtarı da salâvâttır. https://kutluforum.yetkinforum.com/t1808-salavatn-manas-rahmettir | |
| | | beyic Moderatör
Mesaj Sayısı : 60 Rep Gücü : 92 Rep Puanı : 7 Kayıt tarihi : 28/10/10 Yaş : 27 Nerden : izmir
| Konu: Geri: Peygamberimizin Salavata İhticamı varki ısrarla salavat emredilmiş ? Salı Şub. 15, 2011 3:09 am | |
| tşkr ederiz hocam güzel paylaşım | |
| | | huzeyfe Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 7719 Rep Gücü : 18108 Rep Puanı : 23 Kayıt tarihi : 27/03/09
| Konu: Geri: Peygamberimizin Salavata İhticamı varki ısrarla salavat emredilmiş ? Paz Ağus. 07, 2011 1:55 pm | |
| Salavatın bu kadar kesretle hikmeti ve salâtla beraber selâmı zikretmenin sırrı nedir?
Sual: Salavatın bu kadar kesretle hikmeti ve salâtla beraber selâmı zikretmenin sırrı nedir?
Elcevab: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a salavat getirmek, tek başıyla bir tarîk-ı hakikattır.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm nihayet derecede rahmete mazhar olduğu halde, nihayetsiz salavata ihtiyaç göstermiştir.
Çünki Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ümmetin dertleriyle alâkadar ve saadetleriyle nasîbedardır.
Nihayetsiz istikbalde ebed-ül âbâdda nihayetsiz ahvale maruz ümmetin bütün saadetleriyle alâkadarlığının ihtiyacındandır ki, nihayetsiz salavata ihtiyaç göstermiştir.
Hem Resul-i Ekrem hem abd, hem resul olduğundan ubudiyet cihetiyle salât ister, risalet cihetiyle selâm ister ki; ubudiyet halktan Hakk’a gider, mahbubiyet ve rahmete mazhar olur.
Bunu اَلصَّلاَة ifade eder. Risalet Hak’tan halka bir elçiliktir ki, selâmet ve teslim ve memuriyetinin kabul ve vazifesinin icrasına muvaffakıyet ister ki, سَلاَم lafzı onu ifade ediyor.
Hem biz سَيِّدِنَا lafzıyla tabir ettiğimizden diyoruz ki: Ya Rab! Yanımızda elçiniz ve dergâhınızda elçimiz olan reisimize merhamet et ki, bize sirayet etsin.
اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَ رَسُولِكَ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِيَ
Barla Lahikası s.270 | |
| | | | Peygamberimizin Salavata İhticamı varki ısrarla salavat emredilmiş ? | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|