KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sürelerin Faziletleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6723
Rep Gücü : 10015167
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Sürelerin Faziletleri Empty
MesajKonu: Sürelerin Faziletleri   Sürelerin Faziletleri Icon_minitimeCuma Mart 04, 2011 4:37 am

Fatiha süresi:

Surenin fazileti ile ilgili birçok rivayet mevcuttur. Bunlardan birisi söyledir: "Bu surenin benzeri ne Tevrat'ta, ne İncil’de, ne Zebur'da ve ne de Kur'ân'da yoktur" (Ibnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesirî, I, 10; Kurtubî, el-Câmiu'li Ahkâmü'l-Kur'an, I, 108).

Bakara Süresi:

Bakara suresinin fazileti hakkında birçok hadîs-i şerif vârid olmuştur: "Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'an'ın zirvesi de Bakara suresidir. Her kim onu evinde geceleyin okursa üç gün o eve şeytan girmez. Kim de onu evinde gündüzün okursa o eve üç gün, şeytan girmez." (Suyûtî, Câmiu's-Sağîr; Ebu Yâ'lâ, İbn Hibbân, Taberânî, Beyhakî).
"Kur'an'ın en faziletli suresi Bakara suresidir. Onun da en büyük ayeti Âyetü'l-Kürsî'dir. Bir evde Bakara suresi okunursa şeytan onu dinlemeye tahammül edemeyerek oradan dışarı fırlar. " (Suyûtî, Camiu's-Sağîr).
"İki parlak sureyi, Bakara ile Âli İmrân surelerini okuyun. Çünkü bunlar kıyamet gününde iki gölgelik yahut iki kus bölüğü gibi gelir, okuyucularını mahşerin sıcağından korurlar, onları müdafaa ederler. Bakara suresini okuyun. Ona sahip olmak bereket, onu terk etmek pişmanlıktır. Sihirbazlar onu elde etmeğe güç yetiremezler. " (Suyutî, Camiu's-Sagîr; Müslim, 1/553, hadis no: 804).
"Her kim Bakara suresini okursa başına Cennet tacı geçirilir." (Dârimî 2/447, 10572).
"Bakara suresini ögretmek bereket, terk etmek ise pişmanlıktır. Sihirbazlar onu elde etmeğe güç yetiremezler. O Kur'an'ın çadırıdır. " (Dârimî, 2/446, 10570). Bakara suresinin 255. ayeti olan Âyetü'l-Kürsî ayri bir özellik taşımaktadır. Bu konuda da iki hadis zikretmekle yetineceğiz.
"Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'an'ın zirvesi de Bakara suresidir. Onda öyle bir ayet vardır ki o ayet Kur' an ayetlerinin efendisidir. O da Âyetü'l-Kürsî'dir. " (Tirmizî, V,157, hadis no: 2878).
Bakara suresinin Âmene'r-Resûlû olarak meşhur olan son iki ayetinin de çok büyük faziletleri vardır.
"İbn Abbas'ın rivayetine göre, bir gün Cebrail (a.s.) Peygamber (s.a.s.)'in yanında otururken yukarıdan kapı sesi gibi bir ses duydu. Başını kaldırdı: "İşte bugün gökten bir kapı açıldı. şimdiye kadar bu kapı açılmamıştı. Gökten bir melek indi. O da bugüne kadar inmemişti. Melek selâm verdi ve: "Müjde, sana iki nur verildi ki senden önce hiçbir peygambere verilmemiştir. Bunlar: Fatiha suresi ile Bakara suresinin son ayetleridir. Kim bunlardan bir harf okursa muhakkak sevabını görür." (Müslim, I, 554, hadis no: 806) buyurdu.
Ebu Mes'ud'un rivayet ettiği hadîs ise şöyledir: "Her kim Bakara suresinin son iki ayetini okursa onu her türlü kötülükten korurlar." (Müslim, I, 555, hadis no: 807).
Numan b. Beşir'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır: "Cenâb-ı Allah gökleri ve yeri yaratmadan iki bin sene evvel bir kitap yazdı. Ondan iki ayet indirerek Bakara suresini tamamladı. Bunlar bir evde üç gece okunursa o eve ,şeytan yaklaşmaz. " (Tirmizî, V, 160, hadis no: 2882)
İhlas Süresi: Ashabtan biri, bir şahsın ihlâs sûresini tekrar tekrar okuduğunu işitir. Sabah olunca Hz. Peygambere gelir ve durumu ona anlatır, adam hakkında söz söyleyecek olur Hz. Peygamber buyurur ki; "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki o sûre Kur'an'ın üçte birine denktir" (Kamil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtasari Tecrid-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1984, XI, 234).
Resulullah (s.a.s) ashâbına "Sizden biriniz bir gecede Kur'an'in üçte birini okumaktan aciz olur mu?" diye sorar. Bu onlara zor gelir: "Ya Resulullah, hangimiz buna güç yetirebiliriz?" derler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem: "Allahü'l Vâhidü's-Samed (ihlâs) sûresi Kur'an'ın üçte biridir" buyurur (Buhârî, Fedâilu'l-Kur'an, 13; Müslim, Müsâfirûn, 259; Tirmizi, Fedâilu'l-Kur'ân, 11).
Hazreti Peygamberin bu sûrenin Kur'an-ı Kerîm'in üçte birine denk olduğunu belirtmesini âlimler, Kur'an'ın manası itibariyle üçte birine denk olması ve bir de Kur'an tilâvetinden hasıl olacak sevap olarak izah etmişlerdir. Çünkü Kur'an-ı Kerîm'in üçte biri tevhîd ilmi, üçte biri tesri' (yasama, ahkam) ilmi ve üçte biri de ahlâk ilmi konularını içerir (M. Hamdi Yazir, a.g.e, VIII, 6343-6345). İhlâs sûresi ise yukarda da belirtildiği gibi bütünüyle tevhit ilmini, zati ve sıfatlarıyla Cenab-ı Hakkın varlığını, birliğini, hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını, her şeyin kendisine muhtaç olduğunu, selef ve halefe ihtiyacı olmaması sebebiyle doğmadığını ve doğurulmadığını açıklaması münasebetiyle Kur'an'ın üçte birine müsâvidir. Allah'ın zat ve sıfatlarından, başka surelerde de bahsedilmektedir; ancak bu sure, sırf bunlardan bahsetmektedir.

Asr Süresi:

Sahabeler birbirlerine karşılaştıkları vakit « Asr » suresini okurlardı .
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki: « Kim Asr suresini okursa, Allahü Teâlâ onun günahlarını affeder. Hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden olur ».
İmam-ı Şâfii Asr suresi hakkında buyurmuştur ki: " Kur'an-ı Kerimde başka hiç bir sure nâzil olmasaydı, şu pek kısa olan Asr suresi bile, insanların dünya ve âhiret saâdetlerini te'mine yeterdi. Bu sure, Kur'an-ı Kerimin bütün ilimlerini hâvidir " .

Fecr Süresi:

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuş ki : " Kim her gün Fecr suresini okursa, o, kıyamet günü kendisi için bir nur olur "
Tekvir Süresi: İmam-ı Ahmed, Tirmizi ve Hâkim'in Ibnü Ömer (r.a.)'den rivayet ettiklerine göre Resulallah (S.A.V.) söyle buyurmuştur: « Her kim Kıyamet gününe gözüyle bakmayı arzu ederse Küvvirat (...) suresini okusun » .


Felak ve Nas Süresi:

Sahih hadislerde Hz. Peygamber'in yatarken ihlâs, Felâk ve Nâs surelerini okuyarak ellerinin içine üflediği sonra başından ve yüzünden başlayarak üç defa elinin eristiği kadarıyla bütün vücudunu sıvazladığı bildirilmiştir. Müslümanlar da onu her şeyde örnek aldıkları gibi bu sünnete uymuşlar, beş vakit namazlarda Muavvizeteyn okumuşlar ve Allah'a emrettiği şekilde bütün şerlerden sığınmışlar ve Allah onları serlerin her çeşidinden korumuştur (Seyyid Kutub, F; Zilâli'l-Kur'an, XVI, 441-447; Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur'an, VII, 322-326; Mehmed Vehbi, Hulâsatü'l-Beyân, XV, 6619-6626, Ömer Nasuhi Bilmen, Kur'an-ı Kerîm'in Türkçe Meâli Alisi ve Tefsiri, VIII, 41 17-41 19; İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerîm Tefsiri, XV, 8809-8824; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 6367-6409).
Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bu gece indirilen ayetler var ya, onlar gibisi hiç görülmemiştir: Kul eûzu birabbi'lfelak ve Kul eûzu birabbi'nnâs sûreleri". (Müslim, Misâfirin 264; Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 12, Tefsir, Muavvizateyn, Ebu Dâvud, Salât 354; Nesâî, İstiâze 1)
Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) Tirmizî'de gelen bir rivayette der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bana, her namazın arkasından Muavvizeteyn'i okumamı emretti." (Tirmizî, Sevabu'l-Kur'ân 12)
Abdullah İbnu Hubeyb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hafif bir yağmur ve karanlığa mâruz kalmıştık. Bize namaz kıldırsın diye Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bekledik." (Ravi der ki; Abdullah İbnu Hubeyb şu mânada birşeyler daha söyledi: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çıktı ve:
"- Söyle!" dedi. Ben:
"- Ne söyliyeyim?" diye sordum. Bunun üzerine:
"- Akşama ve sabaha erince Kul hüvallahu ahad ve Muavvizeteyn sûrelerini üçer kere oku. Bu sana, her şeye karşı yeterlidir" dedi. (Nesâî, İsti'âze 1)
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'ân'ın kalbi de Yâ-Sîn'dir. Kim bu sureyi okursa, Cenab-ı Hakk, bu okuması sebebiyle kendisine, Kur'ân-ı Kerim'i -Yâ-Sîn hariç- on kere okumuş sevabını verir." (Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 7)
Kehf Süresi: Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kim Kehf sûresinin başından -bir rivayette; sonundan- on âyet ezberlerse Mesih Deccâl'in şerinden emin olur." (Müslim, Salâtu'l-Müsâfirin 257; Ebu Dâvud, Melâhim 14; Tirmizî, Fedâilu'l-Kur'ân 6,)
Secde sûresi: Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Elif-Lam-Mim Tenzil ve Tebâreke'llezi bi-Yedihi'l-Mülk surelerini okumadan uyumazdı."
Tâvus (rahimehullah), bu iki surenin faziletce Kur'ân'daki diğer surelerden herbirine yetmiş kat üstün olduğunu söylerdi. (Tirmizî, Sevabu'l-Kur'ân 9, Da'avât 22)


Mülk Suresi:

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kur'an-ı Kerim'de otuz ayetlik (şanı yüce) bir süre vardır. Bu süre (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet günü) şefaat eder ve Allah'ın onu affetmesini sağlar. Bu süre Tebarekellezi bi-Yedihi'l'Mülk'dür" (Ebu Davud'daki rivayette: "Okumak suretiyle) arkadaşlığını kazanan kimseye sure şefaat eder" denilmiştir. (Ebu Davud, Salat 327, (1400) (veya Ramazan 10); Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 9, (2893)
Tirmizi'de, İbnu Abbas'tan gelen bir diğer rivayette, İbnu Abbas (ra) Resulullah (sav)'ın şöyle dediğini belirtir: "Bu süre (kabir azabına, veya kabir azabına sebep olan günahlara karşı) engeldir, bu süre kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır." (Rezin şunu ilave etmiştir: "İbni Şihab demiştir ki: "Humeyd İbnu Abdirrahman'ın bana haber verdiğine göre, Resulullah şöyle buyurmuştur: "Mülk suresi, kabirde, arkadaşı yerine mücadele eder (ve onu azabtan korur). (Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 9, (2892)


Nasr Suresi:

Resulullah (sav) buyurdular ki: "İza cae nasrullahi ve'l-feth" süresi Kur'an-ı Kerim'in dörtte birine denktir" (Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 10, (2897)


**************************


Fatiha Suresi Güzel ahlak için ve şerden korunmak için okunurRızkı genişletir
İhlas Suresi İmanı kuvvetlendirmek için okunur
Kevser,Nasr,Fil Sureleri Allahın izni ile istenilen Murada nail olmak için devamlı okunmalıdır
Kureyş Suresi Güzel ahlaka sahip olmak,musibetlerden korunmak ve rızkı artırmak için okunur
Tebbet Suresi Kafirlerin helakı için okunur
Asr Suresi hastalıklara karşı şifa için okunur
Kafirun Suresi imanı şeytandan korumak için okunur
Felak Suresi Sihiri tesirsiz hale getirmek için ve şeytandan korunmak için okunur
Nas Suresi Cinlerin şerrinden ve sıkıntıdan korunmak için okunur


**********************************


Miskatü'l-Mesabih isimli eserde geçtiğine göre, Hz. Peygamber (S.A.V) söyle buyurmustur:




"On sey on seyi engeller:
Yasin Suresi, kıyamet günündeki susuzluğu,
Duhan Suresi, kıyametin korku ve dehsetini,
Vakia Suresi, fakirliği ve miskinliği,
Mülk Suresi, kabir azabını,
Kevser Suresi, hısımların kinini,
Kafirun Suresi ölüm anında küfrü,
Ihlas Suresi, ikiyüzlülüğü ve samimiyetsizliği,
Felak Suresi, hased edenlerin hasedini,
Nas Suresi, vesveseyi engeller." (Miskatü'l-Mesabih)



Ed-Dürrü'l-Mensur'da geçtiGi üzere, Enes bin Malik (R.A)'den rivayetle Hz. Peygamber (S.A.V) söyle buyurmustur:
"Yaniına döseğe bırakıp uzandığın ve Fatiha ile İhlası okuduğun zaman, ölümden baska her şeyden güven içinde olursun." (ed-Dürrü'l-Mensur)

*********************

Kevser Sûresinin Fazîleti

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Kim innâ a'taynâ sûresini okursa, Cenab-ı Hak ona Cennet nehirlerinden su içirir.”

“Cenab-ı Hak buyurur ki: İzzetime yemin ederim ki, seni (Kevser sûresini) kim inanarak ve sevâbını umarak okursa onu affederim.”

Kutbüddin İznikî buyurdu ki:

“Bir kimse yatacağı vakit, Kevser sûresini okursa ve; "Yâ Rabbî! Beni sabah namazına uyandır" derse, Allahü teâlânın izniyle o kimse sabah namazına uyanır.”

Âlimlerimiz buyurmuştur ki:

“Her kim bu sûreyi Cuma gecesi bin defa okur ve bin defa da salevât-ı şerîfe getirir de yatarsa, o gece Resûlullah efendimizi rüyâda görür.”

Temîmî diyor ki:

“Her kim Kevser sûresini okumaya devam ederse, kalbi yumuşar, Rabbine huşû içinde ibâdet eder. Devamlı ibâdet üzere olur.”


*******************


Âyet-el kürsî'nin fazîleti

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Farz namazlarından sonra Âyet-el kürsî okuyan kimse ile Cennet arasında, ölümden başka mani yoktur.”

“Kim, Âyet-el kürsî'yi okursa, Allahü teâlâ, onun o saatten itibaren sabaha kadar, iyiliklerini yazacak, kötülüklerini silecek bir melek gönderir.”

“Bu âyet herhangi bir evde okunduğunda, şeytanlar mutlaka o evden otuz gün uzaklaşır. Yâ Ali! Bunu oğluna ve ev halkına öğret, komşularına hatırlat!”

“Sıkıntı anlarında Âyet-el kürsî'yi okuyan kimseyi Allahü teâlâ sıkıntıdan kurtarır.”

“Hastalığında Âyet-el kürsî'yi okuyan kimsenin ölümünü Allahü teâlâ kolaylaştırır.”

“Yatarken Âyet-el kürsî'yi okuyanın yanında sabaha kadar Allah tarafından gönderilmiş bir muhafız bulunur. Bu müddet içinde ona şeytan yaklaşamaz.”

“Bir kimse, evinden çıkarken Âyet-el kürsî'yi okursa, Hak teâlâ, yetmiş meleğe emreder, o kimse evine gelinceye kadar, ona duâ ile istigfâr eder.”

“Âyet-el kürsî Kur'ân-ı kerîmin dörtte birine denktir.”

“Kur'ân-ı kerîm sûrelerinin efdali Bekara sûresi, onun âyetlerinin en büyüğü de Âyet-el kürsî'dir. Şeytan, Bekara sûresi okunduğunu duyduğu evden çıkar gider.”

“Allahın kitabında nazar için sekiz âyet vardır. Bir evde bir kul onu okursa, o gün ona insan ve cin nazarı değmez. Sekiz âyet Fâtiha ve Âyet-el kürsî'dir.”

“Bir mümin, Âyet-el kürsî'yi okursa, Cenab-ı Hak kabirdeki müminlerin kabirlerini nûrlandırır, genişletir. Okuyana da çok sevâb verilir. Her hargi için bir melek halk olunur. Bu melekler, okuyan kimse için kıyâmete kadar istigfâr ederler.”

Abdullah bin Mes'ûd buyurdu ki:

"Âyet-el kürsî, Allahın kelâmıdır ve Allah kelâmı Allahü teâlânın yarattığı gökten de, yerden de daha büyüktür."

Ayet-el kürsî anlayışı artırır

Hz. Ali buyurdu ki:

“Âyet-el kürsî'yi okumadan uyuyan kimseye, akıllı demem.”

Kutbuddîn İznikî buyurdu ki:

"Beş vakit namazdan sonra, hemen bir âyet-el kürsî ve 33 sübhanallah, 33 Elhamdülillah, 33 Allahü ekber ve bir kerre de Lâ ilâhe illallâhü vahdehü... okumak müstehabdır."

Yine buyurdu ki:

"Âyet-el kürsî'yi ihlâs ile okuyanın, insan ve hayvan haklarından ve farz borçlarından başka günahları affolur. Yani tevbeleri kabul olur."

İmâm-ı Nevevî buyurdu ki:

"Âyet-el kürsî'nin her yerde ve bilhassa yatağa yatılacağı zaman okunması müstehabdır."

İmâm-ı Bûnî diyor ki:

"Âyet-el kürsî'yi suya 50 defa okuyup içen kimsenin, Allahü teâlâ aklını ve anlayışını artırır." [Âyet-el kürsî Bekara sûresinin 255. âyetidir.]

**************************

Mu'avvizeteyn (Felâk, Nâs) sûrelerinin fazîleti

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

“Ey Cübeyr, yolculuğa çıktığında, arkadaşlarının içinde en iyi durumda olmak, sıkıntı çekmemek ve rızık bakımından rahat olmak istersen, Kulyâ, İzâcâe, kulhüvallahü ehad, kul e'ûzü birabbinnâs oku. Okurken besmele ile başla, besmele ile bitir!”
Ukbe bin Âmir radıyallahü anh anlatır:

Bir zaman Peygamber efendimizle yolculuk yaparken şiddetli bir fırtınaya tutulduk. Resûlullah, Felâk ve Nâs sûrelerini okuyup, bana buyurdu ki:
“Ey Ukbe, bu iki sûre ile Allaha sığın; zira Allaha hiç bir kul bunlardan daha fazîletli birşey ile sığınamaz!”
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Kulhüvallahü ehad, Felâk ve Nâs sûrelerini sabah akşam üç defa oku! Bunlar sana kâfidir.”

“Cuma namazından sonra, yedi defa İhlâs ve Mu'avvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan ve kötü işlerden korur.”

“İki sûreyi çokça okuyun! Allahü teâlâ sizi âhırette onlarla fyadalandırıcaktır. Mu'avvizeteyn kabri nûrlandırır, şeytanı uzaklaştırır. Sevâbları ve dereceleri arttırır. Mîzânda ağır gelir ve sâhibini Cennete götürür.”

Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî buyurdu ki:

"Dertlerden kurtulmak için Mu'avvizeteyni çok okumak da faydalıdır."
Hazret-i Âişe vâlidemiz, Peygamber efendimizin yatacağı zaman, İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okuyup, ellerine üflediğini, sonra da elleri ile vücudunu sıvazladığını bildirmektedir.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri de, "Sıkıntılı zamanlarda dört kul'leri yani kulyâ, kulhüvallahü ehad, Felâk ve Nâs sûrelerini çok okumalıdır" buyurmaktadır.
Felâk sûresini çok okuyan kimseye, Cenab-ı Hak, kolay yollardan rızık nasip eder. İnsanların hasedinden, her türlü şer ve kötülüklerden muhafaza eder.
Nâs sûresini devamlı okumayı alışkanlık haline getiren kimse, daima sıhhat ve âfiyette olur. Nazara karşı okunursa, şifâ bulur.

Son nefesini vermekte olan kimse için bu sûre okunursa, rûhu bedenden rahatça ayrılır. Yatağa girerken okuyan kimse, cin ve şeytan şerrinden kurtulur. Vesvesesiz, korkusuz rahat bir uyku uyur.

Seyyid Abdülhakim Arvâsî buyurdu ki:

"Âyetel-kürsî, İhlâs, Mu'avizeteyn ve Fâtiha sûrelerini sık sık okumak da, insanı cinden muhâfaza eder."


**************************


Fâtiha-i şerîfenin fazîleti

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Fâtiha sûresi, ölümden başka her derde devâdır.”

“Fâtihayı ve İhlâs sûresini okuyan, Kur'ân-ı kerîmin üçte birini okumuş sayılır.”
“Bir kimse evine gelince, önce Fâtiha sûresini daha sonra İhlâs sûresini okursa, Allahü teâlâ o evden fakirliği giderir, yerine huzur ve bereket ihsân eder.”

“Yatağa girildiğinde, uyumadan önce Fâtiha ve İhlâs sûrelerini okuyan, ölüm hariç bütün tehlikelerden emin olur.”

“Bir kimse, yatağa girdiğinde, Fâtiha sûresini, Âyet-el kürsî'yi, Veinne Rabbeküm âyetini.. (Muhsinin'e kadar), Haşr sûresinin sonunu, İhlâs ve
Muavvizeteyn sûrelerini okur, ondan sonra uyursa, Allahü teâlâ, o kimseyi her türlü tehlikelerden korumak için iki melek görevlendirir.
O iki Melek sabaha kadar onu korur. Şayet sabaha kadar vefât etmiş olursa, bütün günahları bağışlanır.”

“Bir kimse, Cuma namazından sonra Fâtiha sûresini, İhlâs ve Mu'avvizeteyn sûrelerini yedişer defa okursa, Allahü teâlâ o kimsenin hem dünyasını hem âhiretini, hem de çoluk çocuğunu gelecek Cumaya kadar himayesine alır ve her türlü tehlikeden korur.”

“Yağmur suyunu toplayıp, üzerine fâtiha-i şerîfe, Âyet-el-kürsî, İhlâs ve Kul-e'ûzü sûreleri yetmişer kere okunur, bu sudan aralıksız yedi sabah içenlerin hastalıkları, ağrıları zâil olur.”

“Ey Câbir! Kur'ân'da nâzil olan sûrenin hayırlısını sana haber vereyim mi? Bu Fâtiha'dır. Onda her derde şifâ vardır.”

Abdülazîz Dehlevî buyurdu ki:

"Yedi kere Fâtiha okuyup, derd, ağrı olan uzva üflenirse, şifâ hâsıl olur."

Mevlânâ Muhammed Osman buyurdu ki:

"Duâların en kıymetlisi ve fâidelisi Fâtiha sûresidir."
Fâtiha şifâdır

Ebû Hüreyre buyurdu ki:

"Fâtiha sûresi indirildiğinde İblis hased ve kederinden ağlayıp inledi."


İmâm-ı Mücâhid buyurdu ki:


"Şeytan dört defa inlemiştir."


1- La'nete uğradığı zaman,
2- Cennetten çıkarıldığı zaman,
3- Muhammed aleyhisselam, peygamber gönderildiğinde,
4- Fâtiha sûresi nâzil olduğunda."


Ebü'l-Hasen Şâzili buyurdu ki:


"Yedi defa Fâtiha sûresini okuyup dert ve ağrı olan uzva üflenirse, şifâ hasıl olur. Âyet-i kerîmenin ve duânın tesir etmesi için okuyanın ve okutanın Ehl-i sünnet itikadında olması, haram işlemekten, kul hakkından sakınması, haram yimemesi ve karşılık olarak ücret istememesi şarttır."




****************************

Kâfirûn (Kulyâ) sûresinin fazîleti

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Kim herhangi bir gecede Kâfirûn (Kulyâ) sûresini okursa, çok güzel ve hayırlı bir iş yapmış olur.”

“Kim kulyâ sûresini okursa, ona Kur'ân-ı kerîmin dörtte birini okumuş gibi sevâb verilir. Ondan şeytanlar uzaklaşır, şirkten berî olur ve kıyâmetin şiddetinden emin olur.”

“Yatarken Kulyâ sûresini okumak, Allaha şirk koşmaktan alıkoyar.”

Peygamber efendimiz(S.A.V) Kulyâ sûresi okuyan birine rastladığında buyurdu ki:

“Bu kişi şirkten uzak ve berî oldu.”

Peygamber efendimiz(S.A.V) buyurdu ki:

“Kulyâ sûresini okuduktan sonra uyu! Zira bu sûreyi okumak şirkten kurtuluştur.”

Kâfirûn sûresini, İhlâs, Felâk ve Nâs sûreleri ile birlikte okuyanın rızkı artar, hali düzelir.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

"Her türlü şerden korunmak için ve sıkıntılı zamanlarda dört kul'ü çok okuyunuz."
[Dört kul, Kulyâ, Kulhüvallahü ehad, Felâk ve Nâs sûreleridir.]

-------------------**************************

Kadr sûresinin fazîleti

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Her kim abdest aldıktan sonra, "kadr" sûresini bir kere okursa, Hak teâlâ, o kimseyi sıddıklardan yazar. İki kere okursa, şehidlerden yazar. Üç kere okursa, Peygamberlerle haşreder.”

“Beni rüyasında görmek isteyen kimse, Cuma gecesi dört rek'at namaz kılıp, her rekatinde Fâtiha-i şerîfe ile Ve'dduhâ, Elem neşrah, İnnâ enzel-nâhü ve İzâ zülzilet-il-Ardu sûrelerini okusun! Sonra bana yetmiş defa salevât-ı şerîfe getirsin. Yetmiş defa istigfâr da edip uyursa, beni rüyasında görür.”

Büyüklerden birisi yanındakilere sordu:

"Size ism-i a'zamı öğreteyim mi?"

"Öğret" denildiğinde buyurdu ki:

"Fâtiha, İhlâs, Âyet-el kürsî ve bir de İnnâ enzelnâ sûrelerini okuyun! Sonra kıbleye dönerek arzu ettiğiniz şekilde duâ edin! Allah şüphesiz duânızı kabul buyurur."

Bazı âlimler buyurdu ki:

"Kim Kadr sûresini Cuma gecesi bin defa okursa, Peygamber efendimizi rüyasında görmeden ölmez."

Âlimlerimiz buyurdu ki:

"Meyyit defn edilirken yedi sûreyi okumak müstehabdır. Bu yedi sûre, Kadr, Kâfirûn, Nasr, İhlâs, Mu'avvizeteyn ve Fâtiha sûreleridir."


****************************

Nasr (İzâ Câe) sûresinin fazîleti

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“İzâ câe nasrullahi sûresi, Kur'ânın dörtte birine denktir.”

“Kim İzâ câe nasrullahi'yi okursa, Mekke-i Mükerreme'nin fethinde hazır bulunup da şehîd olmuş gibi sevâb alır.”

“Ey Cübeyr! Yolculuğa çıktığında, arkadaşlarının içinde en iyi durumda olmak, sıkıntı çekmemek ve rızık bakamından rahat olmak istersen, Kâfirûn, Nasr, İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini oku...”

Fahreddîn-i Râzi buyurdu ki:

"Nasr sûresi mü'minlerin sûresidir. Her mü'min bu sûreyi okuduğunda, Allahü teâlâ işlerini kolaylaştırır, onu düşmanları üzerine gâlip kılar, maîşet sıkıntısı çektirmez, tevbesini kabul, günahlarını affeder."

Âlimler buyurdu ki:

"Fetih sûresini okumaya gücü yetmeyen Nasr sûresini okusun."


***********************


Asr sûresinin fazîleti

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Kim Asr sûresini okursa, Allahü teâlâ onun günahlarını affeder. Hakkı ve sabrı tavsiye edenlerden olur.”

Ebû Huzeyfe buyurdu ki:

"Resûlullahın Eshâbından iki kimse karşılaştıklarında, biri diğerine Asr sûresini okumadan ayrılmazlardı. Sonra biri diğerine selâm vererek ayrılırlardı."

İmâm-ı Şâfiî buyurdu ki:

"Kur'ân-ı kerîmde başka hiçbir sûre nâzil olmasaydı, şu pek kısa olan Asr sûresi bile, insanların dünya ve âhiret saadetlerini te'mine yeterdi. Bu sûre, Kur'ân-ı kerîmin bütün ilimlerini içine alır."


*******************************


Kureyş sûresinin fazîleti

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

“Kim, Kureyş Sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, Ka'be'yi tavâf edenlerin ve orada i'tikâfta bulunanların adedinin on katı hasene verir.”

İmâm-ı Rabbânî buyurdu ki:

"Korkulu yerlerde ve düşman karşısında emîn ve rahat olmak için Kureyş Sûresini okumalıdır. Tecrübe edilmiştir. Her gün ve her gece hiç olmazsa onbirer defa okumalıdır."

*********************



_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Sürelerin Faziletleri Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6723
Rep Gücü : 10015167
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Sürelerin Faziletleri Empty
MesajKonu: Geri: Sürelerin Faziletleri   Sürelerin Faziletleri Icon_minitimeCuma Mart 04, 2011 4:44 am


sürelerin açıklamaları


5 - FÂTIHA SÛRESI (1)


Cenab-i Hak Hadis-i Kudsi'de söyle buyuruyor: „ Ben Azimüssan namaz suresi olan Fatiha suresini kulumla kendi aramda yariya taksim ettim. Fatiha suresinin yarisi benim yarisi da kulumundur. Kulumun istedigi verilecektir.
Kul. Elhamdü lillahi Rabbil alemiyn deyince Cenab-i Hak '-Kulum bana hamd etti (ögdü) buyurur.
Kul: Er'Rahmanir-Rahiym deyince Cenab-i Hak '-Kulum beni sena etti' buyurur.
Kul: Maliki yevmiddin deyince Cenab-i Hak '-Kulum beni temcid ettiburaya kadar benimdir.' buyurur
Kul: Iyyake'na'udu ve iyyake nesteiyn deyince Cenab-i Hak '-Bu benimle kulum arasindadir. Kulum icin istedigi verilecektir' buyurur.
Kul: Ihdinassiratal-müstekiym. Siratalleziyne en'amte aleyhim gayril-magdubi aleyhim veled'daalliyn deyince Cenab-i Hak '-Burasi yalniz ve yalniz kulumundur. Kulumun istedigi hakkidir. Kulumun istedigi verilecektir.' buyurur.
Fatiha suresi Kur'an-i Kerimin 1. suresidir. Mekke'de nazil olmus (inmis)tir. Fatiha Kur'anin birinci suresi olmasi ve Kur'an'a ilk basinda Fatiha ile basladigi icin acan acis yapan anlaminda "Fatiha" ismi verilmistir. Fatiha Kur'anin anahtari mahiyetindedir.
Fatiha Suresi 7 ayetli bir suredir. Kelime sayisi 27 kelimedir harf sayisi ise 140 harftir.
Fatiha Suresi Kur'anin özü ve özeti hakikatini kendinde toplamis olan feyzü bereketli bir sure-i celiledir. Onu her vesile ile dua olarak okumaniz bu gercegi düsünmemiz icin yeterlidir kanaatindeyim.

Fâtiha "açilacak seylerin basi ilk açilacak yer" demektir. Mukabili "hâtime"dir. Bu sûreye Allah kelâminin basinda bulundugu yahut namazda ilk okunan sûre veya tümüyle ilk inen sûre olarak Fâtiha sûresi denilmistir.
Çogunlugun görüsüne göre Mekkî'dir ve yedi ayettir. Besmelenin sureden olup olmadigi ihtilâflidir. Surenin yirmiden fazla adi vardir. En meshurlari: Fâtiha Ümmü'l-Kitap (Kitabin anasi) Ümmü'l-Kur'an Seb'ul-Mesânî (tekrarlanan yedi) el-Hamd (konusma dilinde Elham)'dir. Surenin fasilasi Nûn ve Mim harfleridir. Bazi âlimlere göre Fâtiha sûresi Kur'an'in bir özetidir. Tevhid âhirette cezâ ve mükâfat sadece Allah'a ibadet sirat-i müstakim yani hidayet ve saadet yolu geçmis topluluklarin ibret alinacak kissalarini hedef edinen Kur'ân'in bu ilk suresinde bütün bunlara temel teskil eden hususlar vardir. (Muhammed Abduh Tefsîru'l-Kur'âni'l-Hakim Misir 1373 H. I 37-38). Böylece her namazda (cenaze namazi hariç) Fâtiha'yi okuyan bir müslüman namazin her rekâtinda Kur'an'in bir özetini okumus olmakta Kur'an'a tabi olacagina dair Allah'a söz vermektedir.
Surenin fazileti ile ilgili birçok rivayet mevcuttur. Bunlardan birisi söyledir: "Bu surenin benzeri ne Tevrat'ta ne Incil'de ne Zebur'da ve ne de Kur'ân'da yoktur" (Ibnü'l-Cevzî Zâdü'l-Mesirî I 10; Kurtubî el-Câmiu'li Ahkâmü'l-Kur'an I 108).
Namazda okunmasi sebebiyle bir ismi de "es-Salât" olan Fâtiha hakkinda bir hadis-i kutside söyle buyurulmustur: "Namazi kulumla aramda ikiye ayirdim. Bir yarisi benimdir diger yarisi kulumundur. Kuluma istedigi verilecektir. Kul: "Hamd alemlerin Rabbi Allah'adir" dedigi zaman Allah: "Kulum bana hamdetti" der. Kul: "Rahman ve Rahim olan...'' dedigi zaman Allah: "Kulum bana senada bulundu" der. Kul: "Din gününün mâliki" dedigi zaman Allah: "Kulum beni yüceltti" der. Kul: "Ancak Sana kulluk eder ancak Senden yardim dileriz " dedigi zaman Allah: "Bu benimle kulum arasinda iki yaridir. Kuluma istedigi vardir" der. Kul: "Bizi dogru yola ilet. Nimet verdigin kimselerin yoluna. Kendilerine gazab edilmis olanlarin ve sapmislarin yoluna degil" dedigi zaman Allah: "Bunlar kulumundur kuluma istedigi verilecektir" der" (Müslim Salât38 40; Ebû Dâvûd Salât 132).
Besmele:
Berâe suresi disinda Kur'an-i Kerîm'de bütün sûrelerin basinda besmele (Bismillâhirrahmânirrahîm: Rahman ve Rahîm olan Allah'in adiyla baslarim) yer almaktadir.
Besmeledeki Allah adi yüce Rabbimizin en büyük adidir. O'nun doksandokuz adi vardir fakat bunlar Allah adinin sifatlaridir. Allah ismi ise Cenab-i Hakk'in bütün isimlerini toplamaktadir. Câhiliye Araplari müsrik olarak Allah'a inanirlar yani O'nun yaninda putlara taparlardi. Bunlara ilâh (âlihe) derlerdi ve Allah adiyla yalniz Rabb'i kastederlerdi. Ilâh ismi de hem Allah'a hem de putlarina verilen bir isimdi. Bu bakimdan Allah isminin Türkçede karsiligi yoktur. Allah isminin kökü ve çogulu da bulunmaz.
Bismillâh'daki bâ harfi "Allah'tan yardim dileyerek basliyorum" demektir. Rahman ve Rahîm isimleri Allah'in isimlerinden olup "rahmet" kökünden türemislerdir. Rahman'in tam karsiligi yoktur; çok merhamet eden rahmeti her seyi kusatan diye çevrilmektedir. Rahîm de çok merhametli demektir; burada rahmet daha çok ahirette müminlere olan rahmeti anlamindadir. Genellikle Rahman: Bütün mahlûkati rahmetiyle yaratip besleyen RahîmAhirette müminlere mükâfat kâfirlere ceza verendir diye tefsir edilmistir.
Sure baslarinda bulunan Besmelenin Kur'an'dan ayet olup olmadigi hakkinda görüs birligiîe varilamamistir. Imam Sâfiî onun basinda bulundugu sûrelerin birer ayeti Imam Mâlik onun ayet olmadigi Ebu Hanife müstakil bir ayet oldugu kanaatine varmistir. Fakat besmelenin Kur'an'dan oldugunda süphe yoktur. Çünkü Hz. Peygamber: "Onu her surenin basina yazin" demistir. Besmelenin âyet veya sûreden bir âyet olup olmadigi hakkindaki ictihad farklari onun namazda okunmasinda da farkli ictihadlara yol açmistir. Imam Ebu Hanife besmelenin her rekâtta Fatiha'dan önce okunmasinin sart oldugunu gizlice besmele çekmenin sünnet oldugunu söylemis Imam Mâlik farz namazlarda besmele okunmasini caiz görmemis Imam Sâfiî ile Imam Ahmed de besmeleyi her sureye dahil bir ayet gördüklerinden açik kiraatli namazlarda açiktan gizli kiraatli namazlarda gizliden besmele okunmasinin farz oldugunu söylemislerdir.
Öteyandan her iyi ve güzel seydehbesmele ile baslamak Islâm'in prensiplerindendir. Besmele bütün islerin basidironsuz is eksiktir. Besmele çekmek Allah'in birligini rahmetini anmak ve O'na karsi gereken edep dairesinde Islâmî esaslarin ilk rüknünü ifa etmek demektir. Yine hayvan keserken kasten besmele çekilmezse o hayvanin eti yenilmez.
Tefsir:
"Andolsun ki biz sana tekrarlanan yediyi ve su büyük Kur'an'i vermisizdir " (el-Hicr 15/87) ayetinde Fâtiha suresi anilmistir. Surenin umûmî tefsiri söyledir: Kovulmus seytandan Allah'a siginirim. Rahman ve Rahîm olan Allah'in adiyla baslarim. "Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun "(1). er-Rabb; Mâlik mutasarrif demektir; yalniz Allah'in adidir. el-Alemin âlem'in çoguludur Allah'tan baska bütün varliklardir. Hamd yalniz O'nadir. Her seyde mutlak rububiyet O'nadir O bütün kâinatin terbiyecisi hâkimidir. Azamet seref ululuk yaraticilik icad O'na aittir. Allah'in rahmeti her seyi kusatmistir. Mükâfat ve cezayi yalnizca O verir.
O Rahman ve Rahîmdir (2) Dünyada bütün yaratiklari ve âhirette yalniz mü'minleri esirgeyen bagislayan O'dur.
Din gününün sahibidir (3) Mâlik; sahip demektir mâliki veya meliki seklinde okunabilir. Din burada ceza demektir. O'ndan baska kimsenin hükmünün geçmedigi Din günü âhirette hesaba çekilme günüdür. O günde amellere ceza ve mükâfat vermek sadece O'na mahsustur. En güzel isimler ve sifatlar O'nundur.
Yalniz sana ibadet eder ve yalniz senden yardim dileriz(4). Yalniz sana kulluk ve itaat eder ancak sana boyun egeriz; zira sen her türlü yücelige layiksin. Senden baska hiçbir güç kulluga ve muhtaçliga cevap veremez. Diledigimiz her seyi yalnizca senden dileriz zaten senden baska yardimci da bulunmaz.
Bizi dogru yola ilet (5). Bizi Kur'ân yoluna Islâm yoluna ilet. Sana yaklastiracak bize hürriyetimizi kazandiracak yolu. Sen kimi dilersen onu hidayete erdirirsin. Bizi dosdogru yolunda iman üzere sabit kil cennete gidenlerden eyle. Dogru yol hakkinda Hz. Peygamber (s.a.s. "Dogru yol Allah'in kitabidir Islâm'dir" buyurmustur (TirmizîFedâilü'l-Kur'ân 14; Ahmed b. Hanbel Müsned IV 1).
Nimet verdigin kimselerin yoluna (6). Yani peygamberler siddiklar sehidler salih mü'minlerin yoluna ilet (bk. en-Nisâ 4/69) Onlar ne güzel arkadastir ne güzel müminlerdir.
Kendilerine gazab edilmis olanlarin ve sapmislarin yoluna degil (7). Yani Yahudiler ve Hiristiyanlarin (Tirmizî Tefsir2; el-Mâide 5/60 77) veya Islâm'dan sapanlarin yoluna degil.
Onlar gibi bizi de helâk etme. Dogru yoldan sapan azginlardan degil Resulunün dosdogru yolundan gidenler kil. Bizi heva ve hevesine uyan büyüklenen haktan sapân münâfiklardan ve kâfirlerden ayir onlardan dualarin en güzeli ile sana siginiyor sana dua ediyor ve yardimini bekliyoruz. duamizi kabul et.
Amin. Duamizi kabul et. Cemaatle namazda Imam sureyi bitirince cemaat Ebu Hanife'ye göre gizlice Sâfii'ye göre açiktan âmin der (Alûsî Rûhu'l-Meânî I 59-137; Kurtubî Câmiu'l-Ahkâm I 133-149; Seyyid Kutub Fi Zilâli'l-Kur'ân I 3646; M. Hamdi Yazir Hak Dini Kur'an Dili 56-145; Ibn Kesir Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim I 29).
Fâtiha ve Namaz:
Fâtiha'yi her gün her müslüman en az onyedi defa farz olan bes vakit namazda okumaktadir. Kütüb-i Sitte ve Ahmed b.Hanbel'de Ubâde b. es-Sâmit'ten rivayet edilen ''Fâtiha'yi okumayanin namazi olmaz" ve Ebu Hüreyre'den rivayet edilen "Kim kildigi namazda Fâtiha okumazsa onun namazi eksiktir eksiktir eksiktir." hadisleri namazda Fâtiha okumanin sart oldugunu göstermektedir. Cumhûr'un bu sekildeki ictihadina karsi Ebû Hanife. namazda üç kisa veya bir uzun âyet okumanin farz oldugunu Fâtiha'nin ise vacip oldugunu söylemistir. Cumhûr da kendi arasinda namazin her rekâtinda Fâtiha'yi farz (Sâfiî Mâlik) veya yalniz bir rekâtinda farz oldugunu söylemislerdir. Ebû Hanife "Kur'an'dan kolayiniza geleni okuyunuz" hadisine göre amel etmistir (Buhâri Iman 15; Müslim Salât38 41; Ebû Dâvûd Salât 132; Tirmizî Salât 1 10 1 16; Nesâi Iftitah 1 23 7; Ibn Mâce Ikâme 11 72; el-Müzemmil 73/20). Geçerli olan görüs Cumhûr'un görüsüdür.
Imama tabi olan Sâfiî veya Hanbeli'ye göre Imam sesli yahut sessiz de okusa Fâtiha'yi okur; Hanefi'ye göre susar; Mâliki'ye göre sesli okumada susar sessiz okumada o da içinden okur.
Fâtiha sûresini Arapça lafziyla bilmeyen en kisa zamanda ögreninceye kadar Imam Azam Ebû Hanife'ye göre kendi dilinde tercümesiyle namaz kilabilir (Ibnü'l-Cevzî Zâdü'l-Mesir 7-8; Cessâs Ahkâmu'l-Kur'an I 18-20; Kurtubîa.g.e. 119).

*******************************

6 - TEBBET Sûresi (111)

Bu sûreye „Leheb" veyâ „Mesed" sûresi de denir. Mekke´de nâzil olmustur. 5 âyettir. Kelime sayisi: 20. Harf sayisi: 77. Bu sûre-i celîlede Ebû Leheb ve karisi odun hamali olan Ümmü Cemil kinanmaktadir.


111-TEBBET Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da.
2. Malive kazandiklarina fayda vermedi.
3. O alevli bir ateste yanacak.
4. Odun tasiyici olarak karisida (atese girecek).
5.Ve boynunda hurma lifinden bükülmüs bir ip oldugu halde.

Konusu:
Ibn Abbâs (r.a.) demistir ki: Rasûlullah (S.A.V) Peygamberlikle görevlendirildigi vakit mes´eleyi gizli tutuyornamazini da gizli kiliyordu. Üc sene kadar bu böyle devam etti da´veti en yakinlarindan baskasina acmadi. Ne zaman ki : „Önce en yakin akrabani uyar." (Suarâ : 214) âyeti nâzil oldu; o vakit Safâ tepesine cikti: „Ey âl-i Gaalib!" diye nîda etti. Onlar bu sese uyarak etrafinda toplandilar. Ebû Leheb:
- „Iste Gaalib sana geldiler ne var yaninda?" dedi. Rasûlullah (S.A.V.
-„ Ey âl-i Lüey!" dedi. Lüey geldiler. Ebû Leheb:
- „Iste Lüey geldiler ne var?" dedi. Sonra Rasûlullah (S.A.V.) Kilâbogullarini ve Kusayogullarini da ayni sekilde cagirdi. Ebû Leheb yine atildi:
- „Iste hepsi geldiler ne var yaninda?" dedi. Rasûlullah (S.A.V.) söyle buyurdular:
- „Allah bana en yakin akrabâmi uyarmami emretti. En yakinlarim da sizlersiniz. Sizler „Lâ ilâhe illallâh" demedikce ben size ne Dünyâ´dan bir hazza (Sevinc duyma Saadet) ne Âhiret´ten bir nasîbe mâlik degilim. Sâyed „Lâ ilâhe illallâh" derseniz Rabbinizin katinda onunla sizin lehinize sehâdet edecegim"
Bunu duyan Ebû Leheb:
- „Tebben leke/Yûf sana! Bizi bunun icin mi cagirdin?" dedi. Iste bu sûre bunun üzerine nâzil oldu.

TEBBET: Tebâb helâk ve helâke götüren hüsrân emegi bosa cikip murâdina ermemek yâni muvaffakiyetin ziddi olan „yüf olmak yûh olmak berbâd olmak" ma´nâlarina gelir. „Tebben leke tebben lehü" ta´birleri „yüf ona yûh sana" gibi kötüleme ve bedduâ makaminda kullanilir. 1

Ebû Leheb helâk olsun. Yok olsun. Siddetli bir hüsrana maruz kalsin. Bu Ebû Leheb´e yapilan bir bedduadir. Zaten o yok oldu. Fiilen kayba ugradi ve helâk oldu. Mali ve kazanci ona fayda vermedi onu helâktan kurtarmadi. Peygamber (S.A.V.)´in davetine engel olmak hususunda serveti ona bir destekte olamadi. Ebû Leheb Peygamber efendimizin (S.A.V.) amcasi idi. Adi Abdul Uzza idi. Yanaklari pek kirmizi oldugu icin atese benzetilerek bu lâkab kendisine verilmistir. Ebû Leheb „Ates babasi" anlamindadir. Peygamber efendimizin (S.A.V.) en azili düsmanlarindandi. O´nun ardisira yürür Peygamber efendimiz (S.A.V.) bir sey söyleyince hemen O´nu yalanlardi. Bu sebeple Cenab-i Allah onun cezasini anlatarak söyle buyurdu: O kadrini ve evsafini ancak Yaraticisinin bilebilecegi bir atese girecektir. Alevli bir atese girip orada yanacaktir. O ve karisi olan odun hamali Ümmü Cemilbu alevli ateste yanacaklardir.
Rivâyete göre o kadin Peygamber efendimizin (S.A.V.) yoluna toplamis oldugu dikenleri birakirdi. Peygamberle insanlar arasina düsmanlik tohumlari ekmek icin son derece caba sarfederdi. Fitne atesinin odunlarini toplarinsanlarla Peygamber arasinda bu atesi tutustururdu. Cenab-i Allah onun suretini daha cirkin bir sekilde tasvir etmek icin bakiniz ne buyuruyor: „Boynunda hurma lifinden örülmüs bir ip vardir." O kadinin bir gerdanligi vardiRasûlullah´in davetini engellemek ve O´na kötülük yapmak ugruna masraflari karsilamak üzere gerdanligini satmaya yemin etmisti. Iste Cenab-i Allah o gerdanligin yerine boynuna saglam ipli bir gerdanlik gecirdi kiboynunu iyice sIksIn. Cehen-nem atesinde o bagdan kurtulamasin. Denildi ki bu mana onu tahkir etmek ve onu odun hamali sûretinde tasvir etmek icindir. Cünkü onunla kocasi son derece tekebbürlü olup Peygamber efendimizin (S.A.V.) yoluna tas koyuyorlardi. 2

*******************************

13- ASR Suresi (103)


Bismillahirrahmanirrahim
Asra yemin olsun ki Insan mutlaka ziyandadir. Ancak iman edenler salih amel (iyi isler) isleyenlerbirnirlerine hakki tavsiye eden ve sabri tavsiye edenler müstesna.
Asr suresi Ibni Abbas Ibni Zübeyr ve cumhura göre Mekki'dir. Mücahid Katade ve Mukatil Medeni demislerdir . Ayet sayisi 3 Kelime sayisi 14 ve harf sayisi 68'dir .
Bu yüce sure gayet sade ve kisa olmakla beraber gecen surelerin bütün ögütlerini özetleyen bir toplayiciliga sahiptir. Kendilerini coklukla övünüp aldatmayan kimselerin hallerinin beyan ile « Sonrakasem olsun ki o gün size verilen her nimetten sorgulanacaksiniz » âyetinin tefsirini de icine aldigi icin ondan sonraya konmustur .
Imam-i Sâfii Asr suresi hakkinda buyurmustur ki: " Kur'an-i Kermde baska hic bir sure nâzil olmasaydisu pek kisa olan Asr suresi bile insanlarin dünya ve âhiret seâdetlerini te'mine yterdi. Bu sure Kur'an-i Kerimin bütün ilimlerini hâvidir " .
Kamus'ta anlatildigi gibi üzere « asr » kelimesi lügatte isim olarak: dehr (gece ve gündüz) gündüzün zevalden önce ve sonra iki tarafi gadati (tan yeri agarmasindan günes doguncaya kadar olan zaman) ve asiyy (zeval ile aksam veya aksam ile yatsi arasi) ve özellikle ögleden sonra günesin kizarmasina kadar olan ikindi vakti insan toplumu asiret ve yagmur anlamlarindadir. Masdar olarak ta: Hapsetmekyasaklamak vergi vermek sikip suyunu cikarmak manalarina gelir.
Dilimizde asr mutlak zaman ve özellikle icinde bulunulan zaman ve "karn" manalarinda yaygindir. Burad tefsirciler baslica : Ikindi namazi Ikindi vakti dehr ve zaman özellikl Muhammed aleyhisselamin'in asri yani Resulallah'in gönderildigi zaman ahir zaman manalari üzerinde yürümüslerdir.
Ibnü Cerir "dehr ögle saatlerinde bir saat Ikindi manalari" hakkindaki rivayetleri zikrettikten sonra der ki: Bu hususta dogru olan görüs sudur: Rabbimiz Teâlâ asra yemin etmistir. Asr zamanin ismidirikindidir gece ve gündüzdür. Bu ismin icerdigi manalardan birini tahsis etmemistir. Onun icin bu ismin lazim oldugu her mana bu yeminde dahil olur.
Buna göre « asr » cesitli manalara gelen bir müsterek lafiz oldugu ve birinde ipucu bulunmayip hepsine de yüklenmesi sahih olabilecegi cihetle "asr denilen hersey" manasiyla tümüne hamletmek en dogrusudur.
Buna göre bazi tefsircilerin asr kelimesini tefsir etmelerine bakalim:
1) Mukatile'e göre Allahü Teâlâ ikindi namazina yemin etmistir
2) Katade de demistir ki Allahü Zülcelal Ikindi vaktine yemin etmistir
3) Ragib ta alemin varliginin baslangicindan sona ermesine kadar olan müddet yani zaman-i kül'dür diye asr kelimesini tefsir etmistir
4) Bu asirdan maksad nübüvvet asri yani Muhammed aleyhisselamin asri oldugu akla gelir (Elmali'ya göre).
Sahabeler birbirlerine karsilastiklari vakit « Asr » suresini okurlardi .
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmustur ki: « Kim Asr suresini okursa Allahü Teâlâ onun günahlarini affeder. Hakki ve sabri tavsiye edenlerden olur

***********************

15- KEVSER SURESI (108)

Kur'an-i Kerim'in yüzsekizinci sûresi. Üç âyet on kelime ve kirkiki harften ibarettir. Ilk ayetinde; kevser'den bahsedildigi için ona bu isim verilmistir Kur'an'in en kisa sûresidir. Diger bir ismi de "en-Nahr"dir
Bu sûre "Duha' ve " insirah" sureleri gibi Hz. Muhammed (s.a.s)'e has O'nunla ilgili olan bir sûredir. Kevser sûresinde Yüce Allah müsriklerin çesitli kötülüklerine hakaret ifade eden konusmalarina karsi Hz. Peygamber (s.a.s)'i teselli etmektedir. Peygambere çesitli iyiliklerle vaadlarda bulunmakta O'nu Allah'a karsi sükür vazifelerini yerine getirme yoluna sevketmekte ve O'nun düsmanlarinin aci akibetlerini haber vermektedir.
Onlarin nazarinda Resûlüllah (s.a.s)'in tuttugu yolun neticesi basarisizlikti ve O vefatindan sonra unutulup gidecekti. O'nu hatirlayan kimse kalmayacakti. Bilhassa câhiliyye dönemindeki Araplarin anlayisina göre erkek çocugu olmayan insanlar soyu kesik olarak kabul ediliyordu. Öldükten sonra isimlerinin unutulacagini hiç kimsenin onlarini adini devam ettirmeyecegini düsünüyorlardi. iste bu anlayistan dolayi Hz. Peygamber (s.a.s)'in oglu Kasim veya Abdullah vefat ettigi zaman müsrikler O'nun zürriyetinin kesik oldugunu vefatindan sonra adinin unutulacagini söylüyorlardi. As b. Vaîl ve Ukbe b. Ebî Mu'ayt gibi müsrikler de buna benzer sözler sarfettiler. Bunun üzerine Kevser sûresi nazil oldu (elKâdî Esbâbü'n-Nüzul s.250).
Kevser sûresi kimi müfessirlere göre Mekke'de ve kimine göre de Medine'de nâzil olmustur. Mekke'de nazil oldugu kanaati agirliktadir.
Yukarida isaret edildigi gibi müsriklerin Hz. Muhammed (s.a.s)'i rahatsiz edip üzdükleri bir sirada nazil oldu. Yüce Allah bu sûre ile Peygamber (s.a.s)'e manevi bir güç ve kuvvet verdi.
"(Ey Muhammed) Biz sana Kevser'i verdik " (1)
Kevser çokluk mastarindan gelen bir kelimedir. Sonsuzluk manasini ifâde eder. Ibn Abbas Saîd b. Cübeyr ikrime ve Mücahid gibi müfessirler bu âyette zikredilen Kevser'in "çok hayir" gibi manalar ifade ettigini söylemislerdir (Ibn Kesîr Tefsîrü'l Kur'âni'l-Azîm IV 558). El-Beydâvî de Kevser için; "dünya ve âhiretin serefi ilim ve amel bakimindan son derece çok olan hayir demektir" (El-Beydâvî Envârü't-Tenzîl ve Esrârü't Te'vîl II 316) demistir.
O'nun peygamber olarak seçilmesi ve kendisine Kur'an-i Kerim gibi ilâhî bir kitabin verilmesi ifade edilmeyecek derecede büyük bir nimettir. Kendisine verilen ilim ve hikmet bir nimet ve ümmetinin çoklugu ise ilâhî bir lütuftur. Þu ana kadar dünyanin çesitli yerlerinde yasamis olan degisik renkte degisik dilleri konusan degisik milletlere mensup milyarlarca insan O'nun adini andi; O'nun sünnetini takip edip izinde gitti ve kalpleri O'nun sevgisi ile cosup tasti. Bu muhabbet bugün de yasamaktadir ve kiyamete kadar da devam edecektir.
iste bütün bunlar Hz. Muhammed (s.a.s)'e verilen ilahî nimetlerdir. Kevser kelimesi bütün bu manalari kapsamaktadir.
Bir de Kevser kiyamet günü hasr meydaninda Rasûlüllah (s.a.s)'a verilecek olan bir havuzun ve yine kendisine Cennet'te verilecek olan bir nehrin ismidir.
Bu havuz ve nehir hakkinda bir çok hadîs rivayet edilmistir
"Gerçekten benim havzim Eyle ile Aden arasindaki mesafeden daha uzundur. Allah'a yemin ederim ki ben bir takim insanlari kisinin yabancilari havuzdan kovdugu gibi kovacagim" (Müslim Tahâre 12).
Hz. Enes (r.a)'in rivayet ettigine göre Peygamber (s.a.s) Kevser hakkinda söyle buyurmustur: "Bu Allah'in bana Cennet'te verdigi bir nehirdir. Onun topragi misktir suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlidir" (TirmizîTefsîru'l-Kur'ân 89).
"Öyleyse Rabbin için namaz kil ve kurban kes" (2)..
Bu âyetin tefsîri ile ilgili olarak müfessirler farkli açiklamalarda bulunmuslardir. Bazilari namazdan muradi bes vakit namaz olarak anlamislar; bazilari da Kurban bayrami olarak anlamislardir. Bazi âlimler de bundan muradin mutlak namaz oldugunu söylemislerdir. Bir kisim âlimlere göre "nahr"dan gaye namazda elleri baglamaktir. Namazi elleri kaldirarak tekbir getirme manasinda anlayanlar da vardir. Bazilari ise namaza baslarken rükû ederken rükûdan kalktiginda elleri kaldirmak oldugunu söylemislerdir. Ve bazi âlimlere göre "nahr" Kurban bayrami namazini kilmak ve ondan sonra kurban kesmektir. Bu türlü ihtilaflardan dolayi kurban kesmek farz degil vacip olarak kabul edilmistir.
Genel olarak bu âyette Allah'a samimiyetle yönelerek verdigi nimetlere sükretme O'nun için namaz kilip O'nun için kurban kesmek emredilmistir.
Kesilen kurbanlarin üzerine yalniz ve yalniz Allah'in adinin anilmasi gerektiginin Allah'tan baskasi adina kesilenlerleAllah adi anilmadan kesilenlerin haram olusunun burada yeniden ifade edilmesi gösteriyor ki bu din hayati bütünüyle Þirk'in fenaliklarindan aritip temizleme konusunda son derece dikkat göstermektedir. Yalniz kafalari ve vicdanlarini degil hayatin bütünü buna dahildir. Çünkü bu din apaçik ve saf tevhid dinidir. Bu yüzden de fiiliyatta sirki ortadan kaldirmayi ön plana almistir. Hayat gizli ve açik yönleri ile bir birliktir. islâm hayati parçalara ayirmaz her türlü sirk saibesinden korur. Hayati samimiyetle ve açiklikla Allah'a tevcîh eder.
"Asil sonu kesik olan sana bugzeden kimsedir" (3).
Yüce Allah bu âyette Hz. Muhammed (s.a.s)'in oglunun vefati münasebeti ile kendisine: "Sonu kesik adi sani unutulacak" gibi sözleri söyleyenleri tenkid etmekte ve asil onlarin sonunun aci oldugunu açiklamaktadir. NitekimHz. Muhammed (s.a.s)'in adi ondört asirdir dünyanin her kösesinde hürmet ve saygi ile anilmakta günde bes vakit okunan ezanlarda Allah'in adi ile beraber zikredilmektedir. O'nun emanet olarak biraktigi islâm dini gün geçtikçe dünyanin çesitli yerlerine yayilmaktadir. O'nu tenkid eden kötüleyen adi sani unutulacak diyen bedbahtlarin ise isimleri çoktan unutulmustur.

***************************


MÂÛN SURESI

Kur'an-i Kerim'in yüz yedinci suresi. Yedi ayet yirmi bes kelime ve yüz on bes harften ibarettir. Fasilâsi nun ve mim harfleridir. Kûfelilerin disindakiler alti ayet oldugu görüsündedirler. Mekkî veya Medenî oldugu hakkinda degisik rivayetler vardir. Surenin tamami münafiklardan ve riyâkârlardan söz ettigi için Medenî oldugu görüsü daha kuvvetlidir. Mekke döneminde müslümanlarin gösteris için namaz kilarak nifakta bulunmalari söz konusu degildir. Çünkü Mekke döneminde müslümanlar Allah'a ibadet ettikleri için çileli bir hayat yasiyorlardi. Bu sartlar altinda onlarin namaz kilarak gösteriste bulunabileceklerini düsünmenin bir anlami yoktur. islâm Medine'de hâkim güç oldugu için bir takim kimseler müslümanlarin arasinda cemaatle kilinan namazlara katilarak kendilerinin de müslüman olduklarini göstermek istiyorlardi. ez-Zemahseri ilk üç ayetinin Mekkî kalaninin da Medenî oldugu görüsünde olupTekâsür sûresinden sonra nazil oldugunu nakletmektedir (ez-Zemahserî el-Kessâf Beyrut t.y. IV803). Adini son ayetinde zekât vermek yardim etmek ihsanda bulunmak anlamlarina gelen "maûn" kelimesinden almistir. Sûre "Eraeyte" ve "Din" adlariyla da anilir.
Yedi kisa ayetten meydana gelen bu sûre küfür ve iman hususunda geçerli olan anlayisi kökünden degistirebilecek güçte gerçekleri ele almaktadir. Bu din gösteris ve sekil dini degildir. ibadet ve hareketlerdeki samimiyete ve feragate büyük önem veren islâm bu samimiyetin salih amele ve yeryüzünü imar eden bir dinamizme dönüsmesini emreder.
Ayrica bu din muhtevasi bir birinden ayri bölük-pörçük gerçeklerden olusmus bir din de degildir. insan onun bir kismina uyup bir kismini terkettigi takdirde görevini yapmis sayilmaz. Bu din mütekâmil bir nizamdir. ibadet ve mükellefiyetleri içiçedir. Ferdi ve içtimaî emirleri birbirini destekler. Hepsinin de gayesi insanlari yüce bir hedefe yöneltmektir...
insan diliyle müslüman oldugunu bu dini tasdik ettigini söyleyebilir; namaz da kilabilir; namazin disindaki diger hükümleri de yerine getirebilir. Bütün bunlari yaptigi halde yine de gerçek imandan ve gerçek tasdikten uzak hem de çok uzak kalabilir. Çünkü bu gerçeklerin bazi alametleri vardir ki onlar bu imanin varliginin delilidir. Bu alameti tasimadan insan ne kadar diliyle söylerse söylesin ne kadar ibadet ederse etsin gerçek imana ve gerçek tasdike eremez. Asr sûresinde de belirtildigi gibi iman gerçegi bir kalpte yer edince o kalp o anda harekete geçer ve salih amel seklinde de imanin varligini gösterir. Bu hareket olmayinca onun varligi için bir delil yok demektir. iste bu surenin ayetleri de ayni gerçekleri dile getirmektedir.
Sureyi iki kisimda ele almak mümkündür.
a) Yetimin hakkini yiyen ona babasindan kalan mirasi vermeyen ayrica bir yetim çaresizlik içinde ona gelince onun ihtiyacini karsilamadan onu itip kakarak kovan ve yoksulun açligi ile ilgilenmeyen kimselerin durumu siddetli tehdit ifade eden bir üslupla bize bildirilmektedir. Onlar islâm'i inkâr edenhesap gününe inanmayan kimseler olarak takdim edilmektedir: "Gördün mü o dini yalanlayani" (1). Dini yalanlamak ahiret günündeki hesaba çekilmeyi ve cezayi inkâr etmek demektir. Kur'an istilahinda "Dîn" amellerin ahiretteki karsiligi olarak kullanilir:
iste o Dini yalanlayan yetimi itip kakan yoksulu doyurmaya tesvik etmeyendir. (2-3)
Bu sûrenin; cimrilikleri yoksullara düskünlere eziyet ve onlari hor görüp itip kakmalari ile taninan as Ibn Vâil Velid Ibn Âiz ve Ebû Süfyân hakkinda nazil oldugu seklinde muhtelif rivayetler bulunmaktadir. (el Kurtubî el-Camiili Ahkâmi'l-Kuran Beyrut 1967 XX 210)
Yetimi ve düskünü horlayarak itip kakan ona iskence eden kimselerin durumu Dini yalanlamaktadir. Allaha ve ahiret gününe iman eden bir kimse Allah Teâlânin bu büyük ithami karsisinda ürperereketrafindaki yetim yoksul ve ihtiyaç sahiplerinin hukukunu hassas bir sekilde gözetecek onlarin ihtiyaçlarini karsilayacaktir. Bu müminin iman etmekle girmis oldugu ahlâkî kalibin gerektirdigi bir hareket tarzidir.
b) Kildiklari namazdan gâfil olanlar ve gösteris için namaz kilanlarin ahiret gününde karsilasacaklari acikli azab vurgulaniyor: "Vay o namaz kilanlarin haline ki onlar kildiklari namazdan habersizdirler; onlar gösteris yaparlar"(4 5 6).
Bu namaz kilicilar nifak içerisinde bulunan tiplerdir. Onlarin kildiklari namaz zahiri bir sekilden ibaret kalmakta kalplerinde hiç bir manevi iz birakmamaktadir. Kildiklari namazlardan gâfil olanlar ibaresi; namazlarini vaktinde kilmayip tehir eden halkin huzurunda kildigi halde yalniz kalinca namazi terkeden münafiklari haber vermektedir.
Onlar görünürde namazlarini kilarak müminlerden görünmek suretiyle bir takim dünyevî menfaatler elde etmek isterler. Onlar için namazini dosdogru kilan salih insanlar denmesi hoslarin gider. Allaha degil de kendi nefislerine tapinmis olurlar. Bu tiplerin inanan insanlari kandirmalari mümkündür. Çünkü islâm zahire göre hüküm vermeyi emreder. Kalplerde olani ise yalniz Allah Teâlâ bilebilir. Namazi kilmak veya terketmek karsiliginda bir sey görmeyeceklerini zannedip Allahin dinini kendilerine kalkan yapanlarin ne kadar büyük bir gaflet ve sapiklik içinde oldugunu Allah Teâlâ bu ayetleri ile bize haber vermektedir. Ayrica namaz kilan herkes bu vesile ile uyarilmaktadir. Allah Teâlâ nifak içerisinde ibadet edenlerin durumunu su ayeti kerime ile de açikliga kavusturmaktadir: Þüphe yok ki münafiklar güya (akillarinca zahiren mümin görünüp kalplerinde küfrü gizlemekle) Allah (ü Teâlâ) yi aldatmak isterler. Halbuki O (oyunlarini ve) hilelerini baslarina geçirendir. Namaza kalktiklari zaman da tembelce kalkarlar. insanlara gösteris yaparlar ve Allahi ancak (insanlarin huzurunda) birazcik anarlar" (en-Nisâ4/142).
iste kalpleri nifakla dolu bu insanlarin en önemli özelliklerinden biri Allah Teâlâ'nin su sözü ile ifade edilir: "Onlar baskasina en ufak yardimi esirgerler" (7).
Bu sure ibadetlerin görünüslerinin Allah indinde bir degerinin olmadigini ibadetleri ifâ ederken onlarin hakikatlarini yasamanin ve yalniz Allah için yapmanin gerekliligini teblig etmektedir.

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Sürelerin Faziletleri Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6723
Rep Gücü : 10015167
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Sürelerin Faziletleri Empty
MesajKonu: Geri: Sürelerin Faziletleri   Sürelerin Faziletleri Icon_minitimeCuma Mart 04, 2011 4:53 am

KÂFIRÛN SÛRESI

Kur'an-i Kerim'in yüzdokuzuncu sûresi. Alti âyet yirmialti kelime ve doksandört harftir. Fasilalari dalmim ve nun harfleridir. ismini ilk âyette geçen "el-kâfirûn" sözcügünden alir. Sûrenin asil adi "Kul yâ eyyuhe'l-kâfirûn"dur. Bu isim uzun oldugundan kisaca "Kâfirûn" sûresi denilmektedir. "Mukaskise""ibadet" ve "ihlâs" olarak da isimlendirilir. Sahih rivâyetlere göre Mekke'de inmistir. Nüzûl sebebiyle ilgili rivâyetler de muhtevasi da Mekke'de indigine delildir.
Mekkeli müsrikler uyguladiklari baski ve zulmün islâm davasini engelleyemedigini artik anlamislardi. Baski ve zulümlerini devam ettirirken bir yandan da Rasûlüllah (s.a.s) ile uzlasma zemini arayip zaman zaman bir takim tekliflerle ona giderek davasindan vazgeçireceklerini saniyorlardi. Ibn Abbâs'tan nakledilen bir rivâyete göre müsrikler Rasûlüllah'a söyle diyorlardi: "Biz sana o kadar mal veririz ki Mekke'nin zengini olursun. Eger bir kadin istiyorsan seni onunla evlendiririz. istersen seni önderimiz olarak kabul ederiz. Yalniz tanrilarimizi kötülemekten vazgeç. Eger bu teklifi kabul etmezsen baska bir teklifimiz var. Bu senin için de bizim için de hayirli olur." Rasûlüllah onlara "O nedir" diye sordu. Onlar; "Sen bir sene tanrilarimiz olan Lât ve Uzza'ya ibadet et. Biz de bir sene senin tanrina ibâdet edelim" dediler. iste sûre bu olay üzerine müsriklere karsi islâm'in ve Hz. Peygamber'in tavrini belirlemek üzere inmistir. Sûre küfür ile islâm arasindaki hiç bir uzlasmanin olamayacagini ifade etmekte ve bu hususu pekistirmek için cümleler tekrar edilmektedir.
Rasûlüllah'in müsriklerle iliskilerini dört safhada mütalaa etmek mümkündür:
Müslümanlarin sayica çok az olduklari dönemde müsriklerin eziyetlerine katlanmak. Fikirlerine ortak olmalari ve onlarla fikrî bir uzlasmaya gitmeden sabretmek.
Müsriklerin bu saldirilarina karsi konulamadigi dönemlerde sûrenin sonundaki "sizin dininiz size benim dinim bana" stratejisini uygulamak.
imkân oldugu takdirde saldirilara ayniyle mukabelede bulunmak.
Antlasmalara riâyet etmemeleri ve tekrar tekrar andlasmayi bozmalari sebebiyle onlarla top yekün bir savasa girmek.
ilk iki madde Mekke döneminde son ikisi ise Medine döneminde olmustur. bu hususu da belirtelim kiher dört safhada da Rasûlüllah teblige devam etmis tebligi katiyetle aksatmamistir. Ayrica islâm'in temel akidesinden kesinlikle taviz vermemis fikrî bir uzlasmaya asla yönelmemistir.
Kur'an-i Kerim bir çok yerde câhiliye hayatindan örnekler vererek müslümanlarin ibret almalarini ister.
Yine bu sûrede Allah son tevhid dini olan islâm'la insanlarin nasil bir inkilapla nefis ve seytâni putlarin hâkimiyetinden kurtulduklarini anlatir.
Bilindigi gibi câhiliye dönemi Araplari Allah'i inkâr etmiyorlar ancak O'nu "Bir" ve "Samed" olarak tanimiyorlardi. Onlar Allah ile beraber putlara geçmisteki önemli zatlara heykellere ibadet ediyor ve bunlarin Allah yolunda sadece birer vesile oldugu iddiasinda bulunuyorlardi. "Biz onlara sirf bizi Allah'a yaklastirsinlar diye ibadet ediyoruz" (ez-Zümer 39/3) diyorlardi. Yine Ankebût suresinde "Onlara gökleri ve yeri kim yaratti günes ve ay'i kim emrine verdi diye soracak olursaniz" Allah " diyeceklerdir elbette..." (el-Ankebût 29/61). Hem de yeminlerle dile getirdikleri bu tür inançlarini Allah "Siz ancak Allah(u Teâla)'dan baska pullara ibadet ediyor ve (O'na ortak diye) yalan düzüyorsunuz. Bu Allah'tan baska ibadet etmekle olduklariniz size bir rizik vermeye muhakkak ki muktedir degildir. Rizki Allah katinda arayin O'na ibadet edin. Ve (rizkinizi o verdigi için de) O'na sükrediniz. (Çünkü âhirette) yalniz O'na döndürüleceksiniz" (el-Ankebût 29/17) diyerek onlarin Allah'tan baska ibadet ettikleri seylerin kendilerini Allah'a yaklastirmayacagini belirtir. Kâfirûn sûresi insanin içine düstügü bu ikilemi bu tür bir çikmaza kesin bir çözüm getirerek mü'min kâfir saflarinin netlesmesini saglamakta ve insanlarin bu tür mazeretlerinin olmayacagini ferman buyurmaktadir.
"(Ey Nebi!) De ki: Ey Kafirler"
Allah onlari gerçek durumlariyla çagirarak gerçek vasiflarini belirtmektedir. Onlarin dini yoktur. Ne kadar Allah'a ibadet etseler de bu böyledir. Böylece onlarla Hz. Muhammed (s.a.s) arasinda bir bag sözkonusu degildir.
"Ben sizin tapmakta olduklariniza tapmam"
Bu ifade kâfirlerin ibadet ettigi ve halen de ibadet etmekte olduklari bütün mabudlari içine alir. Onlar melekler cinler nebiler veliler ölmüs insanlarin ruhlari günes ay yildizlar hayvanlar agaçlarhayali tanrilar tanricalar putlarda olabilir. ilahlara topluca ibadet etmenin içine Allah'a ibadet de girse bile bu aslinda Allah'a ibadet degildir. Kur'an-i Kerim'de açikça Allah'a ibadetin O'nunla birlikte bir baska seye ibadet etmemek demek oldugu bildirilmis ve sadece Allah'a ihlasla yönelmek emredilmistir: "Oysa kendilerine dini yalniz Allah'a halis kilarak Allah'i birleyenler olarak O'na kulluk etmeleri emredilmisti" (el-Beyyine 93/5).
Daha sonra Kur'an-i Kerim "Benim taptigima sizler tapmazsiniz. Ben de sizin taptiklariniza tapacak degilim. Benim taptigima da sizler tapacak degilsiniz. O halde sizin dininiz size benim dinim banadir" fermaniyla islâm'da ibadet edilecek olanin sadece Allah oldugunu; Allah'a yapilan ibadetle O'na ortak kosanlarin ibadetlerinin karsilastirilmasi yapilmaktadir. Ve sûre "Sizin dininiz size benim dinim banadir" diyerek onlarin islâm disi bir inanç içerisinde olduklari ne Müslümanlarla-kâfirlerin yolunu netlestirmektedir. Bu son ifadede Allahu Teala islâm'in tavrini ortaya koymaktadir. Bu ifade kâfirlere hos görünmek için degil kâfirlikleri üzerinde devam ettikleri sürece onlardan kesb ayrilik ve çizgi farkliligini göstermektedir. Sûre ayni zamanda kâfirlerin din konusunda Allah'in Rasûlü ve O'na iman eden müslümanlarla hiçbir zaman uzlasamayacaklarini belirtmeyi ve bu konuda ümitlerini kesmelerini de kapsar. Ayni tavir Kur'an'da bir çok yerde zikredilerek müslümanlarin kâfirlere karsi tavri tesbit edilmistir."De ki. Ey insanlar benim dinimden kuskuda iseniz" ben sizin Allah'tan baska taptiklariniza tapmam. Sizi (öldürecek olan Allah'a taparim. Bana mü'minlerden olmam emredilmistir" (Yunus 10/104; bk. es-Þuara 26/216; es-Sebe 34/25-26; ez-Zümer 39/14 39-40; Mümtehine60/4).
Bu kesin ayrilik hem davet edenler için hem de davet edilenler igin gerekliydi. Çünkü daha önceden dogru bir inanca baglanip da sonradan sapitmis topluluklarda iman düsüncesiyle cahiliyyet düsüncesinin birbirine karistigi görülür.
Bu tür topluluk ve!a insanlar hiçbir inanç sahibi olmamis topluluklardan daha azgin olurlar. Çünkü içinde bulunduklari durumdan habersizdirler veya memnundurlar. inandiklariyla yaptiklari arasinda bir tezat oldugundan iyiyle kötüyü ayirmalari mümkün olmaz. Hatta onlarin bu halleri müslümanlari dahi kendine çekerek bazi bozuk yönlerine ragmen iyi yönlerini benimseme hatasina düsürebilir. Halbuki bu durum son derece hatali ve yanlis bir yoldur.
Yolda atilacak adim müslümanin câhiliyyet sistemi ve nizamindan tam olarak siyrilip ayrilmaktir. Yolun ortasinda bulusma imkâni sözkonusu degildir. Bu durum cahiliyyet ehlinin tamamiyla islâm'a girmesiyle ortadan kalkacaktir. Câhiliyyet ne kadar islâm kiligina bürünürse bürünsün ve müslüman oldugunu ne kadar iddia ederse etsin ortada bir yerde bulusma imkani yoktur. Dâvet ve tavirda ilk yol "sizin dininiz size benim dinim bana" olmalidir.
Sûrenin meâli:
"De ki:'Ey kâfirler! Ben sizin taptiklariniza tapmam. Siz de benim taptiklarima tapici degilsiniz. Ben asla sizin taptiklariniza tapacak degilim. Siz de benim taptigima tapacak degilsiniz. Sizin dininiz size benim dinim banadir"

************************

FIL SÛRESI

Kur'ân-i Kerîm'in yüzbesinci suresi. Mekke'de nâzil olmustur; bes ayettir. fâsilasi Lâm harfidir. Adini birinci ayetinde geçen "fil" kelimesinden alir. Fil Asya ve Afrika'da yasayan iri yapili güçlü hortumlubüyük kulaklari ve boynuzlari (fildisi) olan bir kara hayvanidir. Sure önceki bir dönemde Allah'in müminlere yardimini ve büyüklenenlere karsi gösterdigi gazâbini anlatmaktadir.
Surenin nüzul sebebi sudur: Habesistan'in Yemen vâlisi Ebrehe San'a'da büyük bir tapinak yaptirdi. Gayesi Kâbe hacilarini buraya çekmekti. Fakat Kinâne kabilesinden bir veya birkaç kisi geceleyin bu tapinaga girerek burayi pisledi. Buna son derece kizan Ebrehe büyük bir ordu hazirladi. Bu muazzam ordunun karsisinda kimse dayanamazdi. Geçtigi yerlerde her önüne çikani yendi. Ordusu büyük fillerle desteklenmekteydi ve bu fillerin "Mamut" denilen en iri olani karsisindakini ezip geçiyordu. Ebrehe'nin ordusuna Ashâbu'l-Fil (fil sahipleri) denmistir. Bu ordu zayif olan Kureys'i de korkuttuktan sonra tam Kâbe'ye saldiracagi sirada Allah ebâbil kuslarini üzerlerine gönderdi. Kuslar agizlarinda ve ayaklarinda tasidiklari taslari askerlerin üzerine atarak bu muhtesem orduyu helâk ettiler. Olay Hz. Peygamber (s.a.s.)'in dogdugu yilda meydana gelmisti. Ayni zamanda bu olay onun peygamberligine delâlet eden mucizelerden sayilmistir.
Surenin manasi sudur: "Görmedin mi nasil etti Rabbin ashâbi file Kilmadi mi tedbirlerini müstagrak tadlile? Saldi da üzerlerine sürü sürü kuslar. Atiyorlardi onlara siccilden taslar. Derken bir yenik hasil gibi oluverdi." Onlar (Muhammed Hamdi Yazir meâli). Yani "Görmedin mi Rabbin Fil sahiplerine ne yapti? Onlarin tuzaklarini bosa çikarmadi mi? Üzerlerine sürü sürü kuslar gönderdi. Onlara çamurdan sertlesmis taslar atiyorlardi. Nihayet onlari kurt tarafindan yenilmis ekin yapragi gibi yapti" demektir.
Burada "görmedin mi?" lafzi hem Fil olayini bilenlere hem Resulullah'a o zamanda yasayan herkese ve de bütün insanlara yöneliktir.
Fil suresi önemli ve ibret verici özellikler içermektedir.
Allahu Teâlâ Kâbe'yi mübârek kilmistir. Ona herhangi bir sekilde saldirida bulunan surede zikredildigi gibi korkunç bir azaba ugrar. Allah buyruklarina uyanlari kurtarir onlara yardim ederken; karsi gelenleri azâbiyla kusatir. Allah zâlimlere karsi zayiflara ezilenlere hakka inanip da zâlimlere karsl çikamayanlara daima yardimcidir ve en güçlüler bile O'nun intikami karsisinda yok olur giderler.
Ebrehe Kâbe hakkinda "Allah onu elimden kurtaramayacaklar" deyip büyüklendi. O dönemde Mekke'nin baskani sayilan Abdülmuttalib de "Bu Beytullah'in bir sahibi var O onu koruyacaktir" dedi. Rivâyetlerde ayrica Ebrehe'nin "Bu Beytullah'in emin bir ev oldugunu duydum; onun eminligini yok etmeye geldim" dedigi de kaydedilir. Abdülmuttalib'in de "Bu Allah'in evidir. Bugüne kadar hiç kimse ona saldiramadi" demesine karsilik Ebrehe "Ben onu yikmadan geri dönmeyecegim" diyerek Mamut'u Kâbe'ye dogru yöneltti. Ancak hayvan oldugu yere çökmüstü. Kureyslilerin niçin savasmadiklari hem bu fillerden hem de sayilarinin azligindan anlasilmaktadir. Kureysliler ancak onbin kisi kadarken Ebrehe ordusu altmisbin kisiydi. Kureysliler katliamdan kurtulmak için daglara çekilince Kâbe ortada kaldi. iste bu sirada Allah intikamini aldi; sürülerle kuslar askerlere tas yagdirdilar. Rivâyetlere göre bu taslar askerleri parçaladi; degdigi askeri hemen parçalayan veya degdigi eti ve kemigi hemen çürütüp eriten taslardi bunlar. Askerlerin et ve kanlari su gibi akiyor kemikleri disari firliyordu. Kisacasi korkunç bir fâcia meydana gelmisti. Milâdi 571 yilinda cereyan eden bu olaya Araplar "Fil Vak'asi" ve bu seneye "Fil Yili" demislerdir. Olay Müzdelife ile Mina arasindaki Mahasab vadisi yakinindaki Muassib'da meydana gelmistir. Müzdelife'de durmak Muassib'da hizlanarak geçmek Resulullah'in bir sünneti olmustur. Bu olay üzerine Araplar pekçok siir ve kasîdeler yazmislar ve müsrik Mekkeliler bir müddet (on yil) tek Allah'a iman edip putlarmi Kâbe'den kaldirmislardir. Ama bir süre sonra yine ortak kosmaya basladilar ve ardindan Hz. Peygamber risâletle kendilerine gönderildi. Kureys Ebrehe'nin helâkinin her yerde duyulmasiyla itibar kazanmis ve kervanlari gittikleri yerlerde âdeta dokunulmazliga sahip olmustur. Kureys suresinde onlarin "Kâbe hizmetçiligi" görevleri sayesinde Araplar arasinda nasil dokunulmaz kilindiklari anlatilmaktadir (Mevdûdî Tefhimu'l-Kur'ân VII 235-243; M. Hamdi Yazir Hak Dini Kur'an Dili VIII 6097-6146.
O devirde yani Milâdi altinci yüzyilda Arabistan yarimadasinda tek bir din hâkimdi ve Mekke bu dinin merkeziydi. Mekke besinci yüzyilda Zemzem kuyusu yaninda kuruldu. Buraya ilk defa Amalikalilar onlardan sonra da Cürhüm kabilesi yerlesti. Cürhümîler'den sonra Mekke'ye Huzaa ogullari hâkim oldu. Resulullah'in dördüncü göbekten dedesi olan Kusay b. Kilâb 440 yilinda Mekke ve Kâbe hâkimiyetini ele geçirdi. Böylelikle sikaye hicâbe* rifâde ve livâ denilen Kâbe hizmetleri Kureyslilerin eline geçmis oldu. Mekke'ye "Beytü'l-haram" "Ümmü'l-Kurâ" "el-Beledü'l-Emin""el-Beytü'l-Atik" denilir (Bk. el-En'âm 6/92; et-Tîn 95/1-3; el-Hacc 22/28). Resulullah'in bir hadisinden Hz. ismail neslinden Kinâneogullari; onlardan Kureys ondan Hasimogullari ondan da Resulullah'in seçildigi kaydedilmistir. Kâbe'yi Allah'in emriyle Hz. ibrahim ve oglu Hz. ismail (a.s.) birlikte insa etmislerdir (el-Bakara2/127). Yine Allah ibrahim'e insanlara hacci bildirmesini teblig etti ve insanlar Kâbe'yi bir hac yeri kildilar (el-Hac 22/27). Kâbe tavansiz dört köse küçük bir yapidir. Dört köse olmasindan dolayi Kâ'be denilir

*****************************

FELÂK SÛRESI

Kur'an-i Kerîm'in yüzonüçüncü suresi.
Kur'an'in son sûresi olan Nâs suresi ile birlikte bu iki sûreye "Muavvizeteyn"* (siginma sureleri) denilir. Bunlarin Mekkî mi Medenî mi olduklarina dair herhangi kesin bir rivayet yoktur.
Felâk suresi bes ayettir. Konusu yaratiklarin serri hased ve sihirdir. Nüzûl sebebi hakkinda da degisik bilgiler verilmistir. Bunlardan en yaygin olaninda; Lebid b. Asam adli bir yahudi büyücü Hz. Peygamber (s.a.s.)'e onu yok etmek için büyü yapti. Melekler Allah Resulu'ne büyüyü bildirdi. Cebrâil de Muavvizeteyn sûrelerini Cenab-i Allah katindan getirerek onu büyüden kurtardi. Mu'tezile mezhebi Hz. Peygamber'e büyü tesir etmez diyerek bu görüsü reddetmektedir .
Felâk suresinin fasilasi Dal Be Kaf harfleridir. "Be" ortada yalniz olarak tam manasiyla bir fâsila harfidir.
"De ki: Siginirim tanyerini agartan Rabb'a " (1)
"De" emri sadece Resulullah'a degil bütün mükelleflere sâmildir. Veya "ey Resulum kendine ve herkese söyle dua etmelerini söyle" demektir: "Tanyerini agartan Rabb'a siginirim. "
"Siginma" fiili müminlerin bir seyden korktuklarinda bunlarin serrinden ancak Allah'a siginmalarini ifade eder. Hz. Meryem Hz. Nuh Hz. Musa'nin da dualarinda Allah'a sigindiklari baska ayetlerde zikredilmistir (Meryem 19/1 8; Hud 1 1/47; el-Bakara 2/67). Hadis-i seriflerde de her tehlike ve serre karsi Allah'a siginmaya dair ma'lûmat pek çoktur. Hz. Âise'nin rivayetiyle bunlardan en meshuru söyledir: "Allah'im cehennemin fitnesinden zenginlik ve fakirligin serrinden sana siginirim.''
Felâk'in manasi yaygin tefsire göre sabah demektir. Araplar günün dogmasina "felakü's-subh" derler. Yirtmakyarmak en fazla kullanilan anlamlaridir. Lugatlarda "felâk" kelimesinin anlamlari söyle belirtilmektedir: Âdemden yarilip çikan bütün yaratiklar tan sabah aydinlik fecr iki tepe arasindaki düzlük suçlularin hapishanede ayaklarina vurulan tomruk (falaka) cehennem veya cehennemde bir kuyunun ismi çanak dibinde kalan süt artigieksiyip kesilmis süt subuh enhar mutlak yaratma bütün mahlukatin içinde bulundugu seyi yirtarak çikmasieksik ve muhtaç olusuyla Rabb'e siginma zorunlugu.
Bu birinci ayeti tefsir eden ayet sudur: ''Taneyi ve çekirdegi yaran süphesiz Allah'tir. Ölüden diriyi ve diriden ölüyü çikarir. iste Allah budur nasil yüz çevirirsiniz? Tanyerini agartan {Fâlikü'e Esbâh) geceyi dinlenme zamani günes ve ayi vakit ölçüsü kilandir. Bu Aziz ve Alim olanin nizâmidir" (el-En'âm 6/95-96). "Rabb" Allah'in sifat ismidir. Terbiye eden yetistiren anlaminda kullanilmasi siginma olayinin uygun düsmesi içindir. Müfessirlerin çogunlugu "felâk" kelimesine sabah manasini vererek âyeti söyle tefsir etmislerdir: Felâk'da zulmet sonrasinda nur darliktan sonra genislik kapanmadan sonra açilma manalarina isâret etmek üzere ancak Rabbe siginarak O'nun bütün serlerden kurtarip koruyacagina dair bir ilâhi va'di hatirlatarak havf ve recâyi takviye ve Rabbe itaat ile ona iltica ettiren bir sevklendirme vardir. Felâkin zikri sabahin kiyamet gününden bir misal olmasidir ki ölümün kardesi olan uykudan uyanilan kabir benzeri evlerden alelacele çikarak rizik için sabahlari yeryüzüne dagilan insanlarin halini tasvir etmektedir.
''Yaratiklarin serrinden'' (2).
Bütün yaratiklar ser(kötülük) isleyebilirler. Allah bütün yaratiklari üzerinde galib oldugundan bizim bilmediklerimizi bildiginden ancak O'na siginarak hiçbir seyin karsi çikmasina güç yetiremeyecegi yüce bir Hakîm'e siginilmis olmaktadir.
Ser kelimesi zarar noksan eziyet keder için de kullanilir. Hastalik açlik savas ve ölüm ateste yanmak evlâdin ölümü gibi somut ve âfâkî veya küfür sirk her çesit günah ve zulüm gibi serlerle her çesit ruhî ve nefsî olan enfüsî serlerden Allah'a siginirim demektir. Bu âyette genel olarak serler zikredildikten sonra en fazla sakinilacak bazi serlere geçilmektedir:
"Ve ortaligi kaplayan karanligin serrinden" (3).
"Gâsik" kelimesi de "felâk" kelimesi gibi birçok mana ile tefsir edilmistir. Esas manasi karanlik demektir. Bunun masdari olan "gâsak gusûk gâsekan" kelimeleri lügatta siddetli karanlik dolgunluk akmak dökülmek soguklukkorkaklik manâlarinda verilerek dolmak akmak dökülmek manalarina tekabül etmektedir. Bu suretle gecenin zulmeti hücum edip dolarak pek karanlik olmaya masdar gâsak gâsakan gûsuk denildigi gibi ilk koyu karanliga da isim olarak gâsak denilir ve gâsak felâka tekabül ettirilerek gasaktan felâka gecenin kararmasindan sabahin aydinligina kadar anlami çikar. Vâkab kelimesi ise yüksek yerlerden sellerin aktigi çukurlar dahil olmak kaplamak demektir.
Suçlar genellikle gece karanliginda islenir seytan oynayacagi oyunlari karanlikta daha rahat oynar; kuruntuvesvese korku ve tasa geceleri kaynasir. Eziyet verici zehirli yirtici hayvanlar da gece ortaya çikarlar. Anarsistler geceyi bekler cinayetler genelde geceleri islenir. Bu sebeple gecenin serrinden Allah'a siginirim. Fecri getiren Allah'a. Günes battiktan sonra her tarafa dagilan seytanlara karsi karanlik bitinceye kadar çocuklarin eve toplanmasi hayvanlarin kapatilmasi bir sünnettir.
Bazi tefsirlerde gâsak siddetli zulmet gecenin serri olarak alinarak gece ansizin gelip çatan ariza ve hayalet gibi belâ ve musibetlere tesmil edilmistir. Bazilari da "gasik"i kamer (ay) ve ayin tutulmasi ve kaybolmasi seklinde almislardir. Ay tutulmasi ve mihak zamanini müneccimler zayif bulur sihirbazlar da sihirlerini o zaman icra ederler. Bu manâda serrin gecenin karanliginda ortaya çikmasi kastedilir.
Karanligin bütün soyut ve somut manalariyla serri barindirmasi anlaminda maddî ve manevî ser ve zararlarin gam ve kederin de kara talih ve karanlikla vasiflandirilmasiyla "gecenin serrinden yildizlarin kaybolmasiyla gelen karanligin serrinden kamerin tutulmasinda ve kaybolmasinda gelen serden* Allah'â siginirim" demektir.
"Dügümlere üfürenlerin serrinden" (4).
Burada "Neffâsâti fi'l-ukad" ifadesindeki ukad ukdenin çoguludur ve dügüm demektir. Nefese; üflemek çogulu neffâse'dir. Bunu "allâme" kalibinda anlarsak anlami "çok üfleyen erkek" disi sigada alirsak "çok üfleyen kadinlar" demektir. Nefese'nin çogulu "Nüfus ve cemaatler" demekte olabilir çünkü Araplar nüfus ve cemaat kelimesini disil (müennes) kullanirlar. Burada dügüme üflemek müfessirlerin çoguna göre "sihir" demektir. Ayetin anlami"sihirbazlarin serrine karsi fecri getiren Rabbe siginirim" olur. Zemahserî'ye göre ise bunun anlami kadinlarin kurnazligi ve hileleridir. Kur'an sihri küfür saymistir (el-Bakara 2/102). Sihir haramdir ve yedi büyük günahtan (sirk öldürmek fâiz yetim mali yemek zina iftirasi cihaddan kaçmak sihir) biridir. Neffâsât üfleyici karilar anlaminda cadilara veya kadinlarin hilelerine sâmildir. Mana sudur: ipliklere dügümler atip onlara üfleyen (tükrükleyen) rukye ve efsun yapan cadilarin veya nefislerin veya cemaatlerin serrinden fitneci kadinlardannefsin hayvani isteklerinden sehvet ve gadabin serrinden Allah'a siginirim. Sihrin aslinda bir gözbagcilik oldugu baska ayetlerde açiklanmistir. Sihir seytâni bir oyun olarak insanlari etkiler korkutur. Sihrin serrinden Allah'a siginirim demekle Felâk ve Nâs surelerini okumak sihre karsi durmak demektir.
''Ve hased eden hasedçilerin serrinden'' (5).
Hased Allah'in bazi kullarina lütfettigi nimetler karsisinda kiskançlik duygularina kapilarak o kullarin bu nimetlerden mahrum olmasini dilemektir. Bu ser bir niyet ve fiildir. Hasedçinin serrinden Allah'a siginirim.
Sahih hadislerde Hz. Peygamber'in yatarken ihlâs Felâk ve Nâs surelerini okuyarak ellerinin içine üfledigi sonra basindan ve yüzünden baslayarak üç defa elinin eristigi kadariyla bütün vücudunu sivazladigi bildirilmistir. Müslümanlar da onu her seyde örnek aldiklari gibi bu sünnete uymuslar bes vakit namazlarda Muavvizeteyn okumuslar ve Allah'a emrettigi sekilde bütün serlerden siginmislar ve Allah onlari serlerin her çesidinden korumustur (Seyyid Kutub F; Zilâli'l-Kur'an XVI 441-447; Mevdûdî Tefhîmu'l-Kur'an VII 322-326; Mehmed VehbiHulâsatü'l-Beyân XV 6619-6626 Ömer Nasuhi Bilmen Kur'an-i Kerîm'in Türkçe Meâli Alisi ve Tefsiri VIII 41 17-41 19; Ibn Kesir Hadislerle Kur'an-i Kerîm Tefsiri XV 8809-8824; M. Hamdi Yazir Hak Dini Kur'an Dili VIII 6367-6409).

****************************


en-NÂS (114)

Kur'an-i Kerim'in yüz on dördüncü sûresi. Alti ayet on alti kelime ve yetmis dokuz harften ibarettir. Fasilâsi sin harfidir. Medenî sûrelerden olup Felak sûresinden sonra nazil olmustur. Mekkî oldugu da söylenmektedir. Muavvizeteyn sûreleri de denen bu iki surenin Mekkî mi yoksa Medenî mi olduklari tartismalidir.
Felak sûresi ile ayni konuyu isleyen sûre bilinen ve bilinmeyen bir takim zararli seylerin serrinden Allah Teâlâ'ya siginmayi emretmektedir. Sûre Mekkeli müsriklerin islam'in mesajini bogup yoketmek içinbütün güçleriyle Resulullah (s.a.s)'in basina üsüstükleri bir zamanda nâzil oldu. Müsrikler onu susturmak için kullandiklari zorbaca yöntemler yaninda sihir yoluna da basvurmaktan geri kalmiyorlardi. Allah Teâlâ Resulunü ve kendine inanan bütün insanlari bu tip kötü insanlarin ve onlarin yardimci ve yol göstericileri olan seytanlarin verecegi zararlardan korumak için bu iki sûreyi gönderdi.
Felak sûresinde büyü ve hasetten dogabilecek kötülüklerden dolayi bir siginmadan bahsedilmektedir. Bu sûrede ise insanin kalbine vesvese verenlerin serrinden korunmak için bir siginma sözkonusudur.
Sûrenin ilk üç ayeti kendisine siginilmasi emredilen Allah Teâlâ'nin Rablik Hükümdarlik ve ilâhlik sifatlarini zikretmektedir.
Bu siginilan Allah Teâlâ'nin diledigini her türlü kötülükten koruyabilecegini ve izni olmadan kimsenin kimseye bir zarar vermesinin mümkün olmadigim vurgulamaktadir. Vesvesecinin serrinden bu sifatlara siginildigi gibi diger bütün kötülüklerden korunmak için yine bu sifatlara iltica edilir:" De ki: Siginirim bütün insanlarin Rabbine bütün insanlarin hükümdarina bütün insanlarin ilâhina" (1-3).
Pesinden siginilmasi gereken ser zikredilir: "insanlara kötü seyler (vesvese) fisildayan o sinci vesvesecinin serrinden. O ki tekrar tekrar döner ve insanlarin gögüslerine (kötü seyler) fisildar" (4-5).
insanlari saptirmak baslarina kötü seyler getirmek isteyenler görünmez varliklar olan cinlerden olabildikleri gibi insanlarin arasinda dolasan hemcinslerinden de olabilirler:" Bu vesveseci gerek cinden gerek insandandir" (6).
Bu serden Allah'a siginmanin anlami serrin kalbe yerlesmemesi için Allah'a dua etmek ve siginma isteminde bulunmaktir. ikinci anlami: Allah yolunda çalisanlarin aleyhinde halkin kalbine vesvese verene karsi daima Allah'a siginmaktir. Hak davetçilerinin Allah'a daveti birakarak her bireyin davetçiler hakkindaki yanlis düsüncelerini düzeltemeyecegi ve ithamlara cevap veremeyecegi ve bunlar için vakit ayiramayacagi bilindigine göre tek çare bütün bunlardan Allah'a siginmaktir. Ayrica muhaliflerin seviyesine inilerek kendini savunmak için onlara cevap verilmesi de uygun degildir. Onun için Allah hak davetçilerine yol gösterir ve söyle buyurur: "serre karsi Allah'a siginarak hiç bir seye aldirmadan davete devam edin".
Burada vesvesecinin ser fiilinin baslangici oldugu sonucu dis çikmaktadir. Vesvese gâfil ve zihni bosalan bir insan üzerinde önce etkili olur ve kalbinde kötülüge istek meydana getirir. Bu kötü niyet daha sonra irade haline gelir ve vesvesenin de etkisiyle irade pekisir. Son adimda ise ser amel ortaya çikar. Vesvese verenin serrinden Allah'a siginmanin anlami Allah'in henüz baslangicinda serri yok etmesini istemektir.

************************

el-IHLAS (112)

Kur'an-i Kerîm'in yüzonikinci sûresi. Mekke'de nazil olmustur. Dört ayet onbes kelime ve kirk yedi harften ibarettir. Fasilasi "dâl"dir. Sûre "yalniz Allah'a tahsis edildigi ve sirf onun sifatlarindan bahsettigi için Allah'in birligini hâlis kilmak mânasinda "ihlâs" adini almistir" Marifet tevhîd esâsnecât nûr tefrid tecrîd velâyet cemâl nisbe samed muavvize mânia berâe müzekkire ve imân gibi isimlerle de anilir (M. Hamdi Yazir Hak Dini Kur'ân Dili istanbul 1938 VIII 6269-6270; Mehmed Vehbî Hulâsatü'l-Beyân Fî Tefsiri'l Kur'ân istanbul 1341-1343 XV 639).
Sûrenin meâli söyledir: "1.(Ey Nebî) de ki: O Allah bir tektir. 2. Allah her seyden müstagni ve her sey ona muhtaçtir. 3. O dogurmamis ve dogurulmamistir 4. Hiçbir sey O'na denk degildir."
Bu sûre islâm'in temel ilkesi olan tevhîd inancini özlü bir sekilde tasvir eder. Allahu Teâlâ'yi herkesin anlayip kavrayabilecegi sade bir anlatimla tanitir. ilk iki ayet Allahu Teâlâ'nin birligini her türlü ihtiyaçtan uzakligini ve her seyin ona muhtaç oldugunu; son iki ayet de Cenâb-i Hakk'in yüce sifatlarina aykiri beyanatta bulunan müsriklere cevap olarak; Allahu Teâlâ'nin dogurmadigini dogmadigini ve hiçbir seyin ona denk olmadigini beyan eder. Bu sûre Hristiyanliktaki teslis ve Yahudilikteki Üzeyr'in Allah'in oglu oldugu inançlarini reddederek tevhid inancini tarif ve isbat eder.
Bütün kaynaklara göre Mekkeli müsrikler Peygamber Efendimize "Bize rabbini vasfet" dediler. Bunun üzerine ihlâs sûresi nazil oldu. Bununla Allahu Teâlâ açik bir sekilde kendi zatini birligini tevhid inancinin disindaki bütün itikatlarin yanlisligini belirtmistir.
Ashabtan biri bir sahsin ihlâs sûresini tekrar tekrar okudugunu isitir. Sabah olunca Hz. Peygambere gelir ve durumu ona anlatir adam hakkinda söz söyleyecek olur Hz. Peygamber buyurur ki; "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki o sûre Kur'an'in üçte birine denktir" (Kamil Miras Sahîh-i Buhârî Muhtasari Tecrid-i Sarîh Tercemesi Ankara 1984 XI 234).
Resulullah (s.a.s) ashâbina "Sizden biriniz bir gecede Kur'an'in üçte birini okumaktan aciz olur mu?" diye sorar. Bu onlara zor gelir: "Ya Resulullah hangimiz buna güç yetirebiliriz?" derler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem: "Allahü'l Vâhidü's-Samed (ihlâs) sûresi Kur'an'in üçte biridir" buyurur (Buhârî Fedâilu'l-Kur'an 13; Müslim Müsâfirûn 259; Tirmizi Fedâilu'l-Kur'ân 11).
Hz. Peygamber ashaptan bir zâti bir askeri birlige komutan tayin ederek gazâya gönderir. Bu zat sefer esnasinda kildirdigi namazlarda Kur'an okur ve her zaman ikinci rekatlarda ihlâs sûresiyle bitirirdi. Gazâdan dönüste komutanin maiyetindekiler bu durumu Resulullah'a arzettiler. Rusulullah da niçin böyle yaptiginin sorulmasini buyurdu. Onlar da sorduklari zaman komutan: "ihlâs sûresi Rahmân'in sifatidir. Onun için bu sûreyi okumayi severim" seklinde cevap verdi. Bu cevap Resulullah'a ulastirilincaHz. Peygamber "Ona haber verin ki Allah da onu seviyor" buyurdu (Müslim Müsâfirûn 263; TirmiziFedailu'l-Kur'an 11).
Hazreti Peygamberin bu sûrenin Kur'an-i Kerîm'in üçte birine denk oldugunu belirtmesini âlimlerKur'an'in manasi itibariyle üçte birine denk olmasi ve bir de Kur'an tilâvetinden hasil olacak sevap olarak izah etmislerdir. Çünkü Kur'an-i Kerîm'in üçte biri tevhîd ilmi üçte biri tesri' (yasama ahkam) ilmi ve üçte biri de ahlâk ilmi konularini içerir (M. Hamdi Yazir a.g.e VIII 6343-6345). ihlâs sûresi ise yukarda da belirtildigi gibi bütünüyle tevhîd ilmini zati ve sifatlariyla Cenab-i Hakk'in varligini birliginihiçbir seye ihtiyaci olmadigini her seyin kendisine muhtaç oldugunu selef ve halefe ihtiyaci olmamasi sebebiyle dogmadigini ve dogurulmadigini açiklamasi münasebetiyle Kur'an'in üçte birine müsâvidir. Allah'in zat ve sifatlarindan baska surelerde de bahsedilmektedir; ancak bu sure sirf bunlardan bahsetmektedir.
Allah'in birligi tevhîd inancinin kendisidir. Varliklar âleminde onun hakikatinden baska bir hakikat olmadigi gibi onun varligindan baska gerçek varlik da yoktur. Diger bütün varliklar varliklarini Allah'tan alirlar hakikatlerini Allah'in hakikatinden alirlar. Varliklar âleminde o ilâhi varliktan baska hakikat yoktur. Bir kalp bu hakikatin disindaki baglantilari ve bu hakikatin disindaki seylerin duygusunu ortadan kaldirirsa her türlü bagimliliktan kurtulur bütün menfi baglarini koparir ve birçok esaretin asli olan ihtiraslardan uzaklasir.
Varliklar âleminde Allah'in hakikatinden baska bir seyi görmeyen bu düsünce zihinlerde ve gönüllerde yeredince ondan kaynaklanan diger varliklarla ilgili birçok gerçekleri de görebilir. Bu mertebe öyle bir mertebedir ki orada kalp gördügü her seyde Allah'in kudretini farkeder. Bunun da ötesinde öyle bir mertebe vardir ki orada kisi kâinatta Allah'tan baska ezelî hiçbir sey göremez. Çünkü orada Allah'in hakikatinden baska hiçbir ezelî hakikat görülmez. Bu düsüncenin yer etmesiyle birlikte sebeplerin etkinligi fikri de ortadan kalkar. Her sey her olay ve her hareket dogdugu ilk sebebe havale edilir onun etkisi altinda bulundugu kabul edilir. iste Kur'an-i Kerîm imana dayali tevhîd düsüncesini yerlestirirken buna çok önem verir. Bunun için zâhirî sebepleri bir kenara koyup bütün isleri dogrudan Allah'in iradesine baglar. Bu zâhiri sebeplerin hepsini kenara atip meseleyi yalniz Allah'in iradesine havale etmek kalbe bir huzur verir.
islâm insanlarin bu yola gitmelerini ister. Ancak hayatin bütün özelliklerini tasiyarak beser hayatinin bütün zorunluluklarini yerine getirmelerini Allah'in yeryüzündeki halifesi oluslarinin bütün gereklerini ifâ etmelerini ve bununla beraber Allahu Teâlâ'dan baska bir hakikat bulunmadigini onun mevcudiyetinden baska ezelî bir mevcudiyet olmadigini onun faaliyetinden baska bir faaliyet bulunmadigini ve ondan baska gidilecek bir yol olmadigini bilip kavramalarini ister.

**************************

KUREYS SÛRESI

Kur'ân-i Kerim'in yüz altinci suresi. Âyetlerin sayisi Hicazlilara göre bes digerlerine göre dörttür. On yedi kelime ve yetmis üç harften ibarettir. Âyetlerin sonlarina ahenk veren fâsilalari te sîn ve fe harfleridir. Sûre adini Ilk âyette geçen "Kureys" kelimesinden almistir.
Dahhâk ve Kelbî bu sûrenin Medenî oldugunu söylemislerdir. Ama müfessirlerin çogunlugu sûrenin Mekke'de nâzil oldugu üzerinde müttefiktirler. Sûrenin Mekkî olduguna "rabbe haze'l-beyt" âyeti delil gösterilmistir. Seleften bazilari bu sûrenin içeriginden dolayi Fil suresinin devami gibi göründügünü söylemis ve bu Iki sûreyi tek sûre olarak kabul etmislerdir. Fakat ashabin çogunlugunun kanaati ve Hz. Osman'in Islâm dünyasinin merkezlerine gönderdigi mushaflarda da bu Iki sûre arasinda Besmele'nin konulmasi bunlarin Iki ayri sûre olduguna kesinlik kazandirmistir (Elmalili Hamdi Yazir Hak Dini Kur'ân Dili VII 6146 vd; Mevdudî Tefhîmü'l Kur'ân terc. HeyetIstanbul 1988 s. 274 vd.).
Bu sûre muhteva olarak Fil suresinin bir devami mahiyetindedir. Allah (c.c.)'in Kureyslilere Fil olayindaki ihsâni hatirlatildigi gibi bu sûrede de kisin ve yazin yaptiklari seyahat nimeti ve elde ettikleri bol kazançlari hatirlatilmaktadir. Kureyslilerin yasadiklari yerler çorak ve verimsiz arazilerdir. Ama Kâbe'nin kudsiyeti Kureysliler için bir özellik tasimaktaydi. Bu yüzden önlerine genis rizik kapilari açildigi huzur ve emniyet içerisinde riziklarini elde ettikleri ima edilmektedir. Kis ve yaz yapilan bu ticarî seyahatlere alistiklari ve âdeta bir gelenek haline getirdikleri vurgulanmaktadir. Ilk âyette geçen "îlâf" sevmek dagildiktan sonra bir araya gelmek bir seyi âdet haline getirmek manâsini tasir. Ticarî iliskilerinden dolayi çevredeki kabileler ve devletler Kureyslilere "ashâb-i îlâf" (ülfet iliskisi olanlar) demekteydiler.
Bu hâdîse sûrede söyle anlatilmaktadir.
"(Eger Allah'in baska ni'metlerinden dolayi kulluk etmiyorlarsa hiç degilse) Kureys'in (güvenini saglayip) onlari kis ve yaz yolculuguna alistirdigi için (ibadet etsinler)" (1 2).
Sûrede Allah'in bu lutfu hatirlatildiktan sonra onlarin bu ni'mete sükretmeleri gerektigi belirtilerek söyle devam edilmektedir: "Bu evin Rabbine ibadet etsinler. Ki O kendilerini açliktan kurtarmis ve korkudan da emin kilmistir" (34).
O evin sahibi ve Rabbi onlari açliktan kurtarip doyurmus ve korkudan da emin kilmistir. Allah onlara emniyet ve ruhsat nimetini verdiginden dolayi yalniz O'na ibadet etmeleri ve ondan baska ilahlari O'na ortak ve denk kabul etmemeleri gerektigi anlatilmaktadir. el-Ankebût suresinin altmis yedinci âyetinde o zamanki asâyisi ve Kureys'in durumu söyle belirtilmektedir: "Çevrelerinde insanlarin zorla kapilip götürülmesine ragmen orayi harem yaptigimizi onlar görmediler mi?" Cahiliyye döneminde hiç bir kabilenin korkudan emin olmadigi bir ortamda Kureys kabilesi her türlü tehlikeden korunmus bir sekilde yasamlarini sürdürdüklerini kendileri de biliyorlardi. Kureys'in tasidigi "Kâbe'nin hizmetçileri" sifatindan dolayi hiç kimse onlara dokunmazdi. Herhangi bir saldiri esnasinda; Kureyslilerin "Biz Haremliyiz" veya "Biz Allah'in haremindeniz" demeleri saldirgani durduruyordu. Tüm bu ni'metlerden dolayi Kâbe'nin Rabbine ibadet etmeleri Istenmektedir.
Kureys suresinin faziletiyle ilgili bir hadis-i serifte Rasûlüllah (s.a.s) söyle buyurmustur: "Allah Teâlâ Kureyslileri yedi özellikle üstün kilmistir? Ben onlardanim; nübüvvet onlardadir; Mekke'nin hâcibligi onlardadir; Mekke'nin su dagitma islemi (sikâye) onlardadir; Allah fil ordusuna karsi onlari muzaffer kilmistir; onlar kendilerinden baskasi Allah'a ibadet etmezken sürekli Allah'a ibadet etmislerdir; Allah onlar hakkinda Kur'ân'da bir sure indirmistir" Rasûlüllah sonra Kureys suresini okumustur. (Ibn Kesir Tefsîru'l Kur'âni'l-Azîm terc. Bekir Karliga Bedrettin Çetiner Istanbul 1987 XV 8603-8685).
Böylece Kureys suresi'nde; Rasûlüllah (s.a.s) gönderildigi zaman herkes tarafindan bu olaylar bilindigi için ayrica açiklamaya gerek duyulmamistir. Onun için dört kisa âyetle bu beytin (Kâbe) putlara degil sadece Allah'a ait olduguna inandiklarina Allah'in bu Beyt'e dolayisiyla kendilerine emân bagislayip ticarette ilerleme lütfettigine ve açliktan kurtararak refah nasib ettigine göre; Kureys'in sadece bu Beyt'in Rabbine ibadet etmeleri gerektigi beyan edilmistir.

*******************************

NASR SÛRESI

Kur'an-i Kerim'in yüz onuncu suresi. Üç ayet yirmi dokuz kelime ve doksan dokuz harften ibarettir. Fasilasi "elif" ve "ha" harfleridir. Tevbe suresinden sonra nâzil olmustur. Veda hacci esnasinda inmis olmakla birlikte Medenî surelerden sayilmaktadir. Adini ilk ayetinde geçen ve müminlere Allah'in yardimini bildiren nasr kelimesinden almistir. "Izâcâe" adi verildigi gibi veda hacci esnasinda nâzil oldugundan dolayi "Tevdi" adi da verilmektedir. Kur'an'in en son indirilen suresidir.
Bir hadis-i serifte sure hakkinda; "Bu sure Kur'an'in dörtte birine denktir" buyurulmaktadir (Tirmizî Fedâilul-Kur'an 10).
"Yukarida zikredilen rivayetlerden anlasiliyor ki bu sûrede Allah Teâlâ Resulullah'a Arabistan'da Islâm'in zaferi kemale erdikten sonra ve insanlar grup grup dine girdiklerinde bunun anlaminin bu dünyadaki misyonunun sona ermesi oldugunu bildirmistir. Ondan sonra Resulullaha hamd ve Allah'i tesbih ile mesgul olmasi emredilmistir. Çünkü o Allah'in lutfu ile büyük bir isi basariyla tamamlamistir. Görevini yerine getirirken gösterdigi zaaf ve eksikliklerden dolayi Allah'dan af dilemelidir. Buradaki önemli nokta bir resul ile dünyevî önder arasindaki farkin ne kadar büyük oldugudur. Dünyevî öndere dünyada büyük bir inkilâb yapmak nasip olsa o kisi törenler düzenleyerek önderliginden gurur duyar. Ama burada Allah'in peygamberi yirmi üç sene gibi kisa bir sürede bir kavmin akide düsünce ahlâk kültür medeniyet muaseret siyaset iktisat ve savas anlayisini degistirerek cahiliyeye bogulmus bu kavmi bütün dünyaya hâkim olacak bir duruma getirmesine ve dünyanin bütün kavimlerine önder olmaya lâyik hâle kavusturmasina ragmen böyle büyük bir basarinin sonunda törenler düzenleyip gururlanmak yerine Allah'a hamd edip magfiret dilemesi ve O'nu tesbih etmesi emredilmistir. Hz. Peygamber de bütün acziyle bu emri yerine getirmekle mesgul olmustur" (Mevdudî Tefhim VII 284).
Müfessirler sûrede zikredilen fethin Mekke fethi oldugunu belirtirler. Çünkü Arap kabileleri müslüman olmak için önce Kureys'in (Mekke halkinin) müslüman olmasini bekliyorlardi ve; "Onu kavmiyle bas basa birakin eger kavmini yenerse gerçekten o hak peygamberdir" diyorlardi. Allah vaadini gerçeklestirip Mekke'nin fethini ona müyesser kilinca diger Arap kabileleri Medine'ye elçiler göndererek akin akin Allah'in dinine girdiler. Fetih üzerinden daha iki yil geçmeden yarimada bütünüyle müslüman oldu Islâm'i kabul etmeyen kalmadi.
Hz. Âise validemiz der ki: Resulullah (s.a.s) bu sure geldikten sonra "Sübhanallahi ve bihamdihî estagfirullahe ve etûbu ileyh" tesbihini çokça yapardi (Ibn Kesîr Tefsir IV 563).
Surede; "Rabbini hamd ile tesbih et” ve O'ndan magfiret dile" buyurulmasi ve Resulullah (s.a.s)'in istigfar ile emredilmesi ecelinin yaklastigini belirtiyordu. Bunun içindir ki bu sûreye Tevdi' (veda etme) sûresi de denilmistir. Resulullah (s.a.s) bu sure ile ecelinin yaklasmis oldugunu anladi. Nitekim Resulullah (s.a.s) bu sureyi okudugu zaman amcasi Abbas (r.a) aglamis Resulullah (s.a.s); Niçin agliyorsun" diye sorunca "Bizzat veda haberini veriyorsun" demistir.
Sahabe-i kiramin büyüklerinden Ibn Abbas ve Hz. Ömer de Nasr sûresinden Resulullah (s.a.s)'in ecelinin yaklastiginin haber verildigini anlamislardir. Buhârî'nin Said b. Cübeyr'den rivayet ettigine göre Ibn Abbas (r.a) söyle demistir: "Hz. Ömer (r.a) Bedir gazvesine katilmis olan ashabin yaslilari arasina beni de aliyordu. Öyle saniyorum ki onlarin bir kismi bunu hos karsilamiyordu. Içlerinden biri Hz. Ömer (r.a)'a; "Bunu niçin bizim aramiza aliyorsun? Bizim onun gibi çocuklarimiz var" demisti. Hz. Ömer (r.a); "Onu sizin de bildiginiz gibi ilminden dolayi araniza aliyorum" diye cevap verdi. Bir gün beni onlarin meclisine yine çagirdi.
Zannediyorum ki o gün beni onlara göstermek için yanina almisti. Hz. Ömer (r.a) onlara; Allah'in yardimi ve fethi geldiginde" ayeti hakkinda ne diyorsunuz?" dedi. Onlarin bir kismi; "Bununla Allah'in yardimina nail olup bize fetih müyesser oldugu zaman Allah'a hamdedip istigfar etmemiz emredilmistir" dediler. Bir kismi da hiç bir sey söylemeyip sustu. Hz. Ömer (r.a) bana yönelerek; "Ibn Abbas! Sen de böyle mi diyorsun?" dedi. Ben; "Hayir" dedim. "Peki ne diyorsun öyleyse?" deyince söyle cevap verdim: "Bununla Allah Resulullah (s.a.s)'e ecelinin yaklastigim bildirmistir. "Allah'in yardimi ve fetih geldiginde iste bu genin ecelinin belirtisidir. O zaman Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan magfiret dile. Süphesiz O tevbeleri çok kabul edendir" buyurulmustur. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a); "Bu hususta ben de senin dediklerinden baska bir sey bilmiyorum" dedi (Buharî Tefsir Sûre 3).

***************************


_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Sürelerin Faziletleri Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Sürelerin Faziletleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sürelerin Faziletleri
» SÛRELERİN ÇEŞİTLERİ
» Esma-ül HüsnaSır ve Faziletleri – Kaç Kere Zikir Edilmeli ?
» Ölü adına yapılan hayırların ve okunan surelerin ölüye fayda verirmi --duadan başka sadaka kurban

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim :: Din Kültürü Ahlak Bilgisi Dersi :: 6.sınıf-
Buraya geçin: