Sibel ÜRESİN
TEK EŞLİLİK Mİ O DA NE? Erkekler bir kadında ne arar? İşte bu sorunun yine bir erkek tarafından verilen cevabı: Bir erkek bir kadında; Arkadaşlık Cinsellik Annelik Ev kadınlığı (Hizmet davranışları) Evet,
hanımlar bu dört özelliği tam anlamıyla taşıyorsanız mutlu bir
beraberliği büyük bir olasılıkla yakalamışsınız demektir ki bu da küçük
bir azınlığı ifade eder. Çünkü her madde ayrı bir kadını ifade etmektedir. Yani 4 rol bir kadın…… Bu da 4 ayrı eş demektir aslında….. Eğer
bu 4 özelliği taşımıyorsanız ya eşiniz tarafından aldatılmaya ya da
eşinizin başka bir beraberliğine katlanmaya hazır olmalısınız… Çok
eşliliği tercih eden erkekler bu dörtlünün bir veya bir kaçının
olmaması durumunda arayışlara başlamaktadır… Bu onun haklı bir
arayışıdır aslında… Eşi
tarafından aldatılan hanımların eşlerini suçlamak yerine kendilerini
acımasızca eleştirip yargıladıklarını, suçu tamamıyla kendilerinde
aradıklarını biliyorum. Böyle düşünen kadınlar başkasının hayat
sahnesinde ve yine başkasının kendisi için seçtiği rolü oynamaktadırlar… Bu rol kimi zaman anne, kimi zaman hizmetçi, kimi zaman da sadece cinsel arzuların tatmin edildiği kişi olmaktır. Kendi hayat sahnenizde başrolü oynamanız için sizleri harekete geçirecek güç sadece aldatılmak ya da boşanmak mı olmalıdır? Allah’a
kul olmak sosyal hayatın içinde yer almak, vermenin ve paylaşmanın o
mucizevi gücünü ruhunuzda hissetmek için daha ne kadar bekleyeceksiniz? Tek eşli olup da mutluluğu yakalayabilen hanımların sayısının çok az olduğu boşanma oranlarından da açıkça anlaşılmaktadır. Eşinizin sizi aldatmasını yeya başka hanımla olan beraberliğini hayatınızı karartmanıza neden olan güç olmaktan çıkarın artık. Eğer
ihtiyacınız olan güven ve huzuru eşinizde buluyorsanız, maddi ve manevi
ihtiyaçlarınızı size sağlayabiliyorsa eşiniz inanın bunların dışında
yaşadığınız hiçbir şey gözünüzden akıtacağınız o birkaç damla yaştan
daha kıymetli olamaz. Lütfen o çok değerli gözyaşlarınızı bir erkek için
değil de, kul olarak Yaradan’ın huzuruna çıkmaya gerçektenden yüzümüz
olmadığı için akıtalım…. Bu
hayat ne bir erkekten ne de o erkeğin bize yaşattıklarından ibarettir.
İnanın hayatta o kadar ciddi sorunlar ve acılar yaşanmaktaki bizler en
başta annelerimiz sonrasında da eşlerimiz tarafından bize biçilen o
küçük dünyanın içine sığdırılmaya çalışıyoruz. Ve hâlâ çok eşlilik veya
tek eşlilik saçmalığını tartışıp duruyoruz. Dünyaya
gelme şansını bize veren Rabbimize olan kulluk görevlerimizi bir kez
daha düşünmeye ve kadın olarak içinizde olan o muhteşem gücü keşfetmeye
davet ediyorum sizleri. Bu dünyayı yöneten erkekleri, bir kadının
dünyaya getirip ve yine o erkekleri bir kadının yetiştirip yönettiği
gerçeğini lütfen unutmayalım. Kısacası
dünyayı değiştirecek güce sahip olan kadının bu hayattaki mutluluğu ya
da mutsuzluğu bir erkeğin dudaklarından dökülecek birkaç kelimeye lütfen
bağlı olmasın. Lütfen içinizde zaten var olan o mutluğu keşfedin ve ruhunuzdaki aydınlıkla etrafınız aydınlatın. İşte bu yüzden diyorum ki tek eşlilik mi o da ne?**************TAKVA YATAK ODASINDA OLMAZ 05 Mayıs 2011 Perşembe
İslami yaşam tarzını tesettür giyinmek, Kur’an okumak ve namaz kılmaktan
ibaret olarak değerlendiren ve günümüz toplumuna da hakim olan bu
sistem muhafazakar kesimin içerisinde yer alan aileleri de dejenere
etmeye başladı.
Nasıl mı? Kur’an
kurslarında sadece hafızlık eğitimi verilip ahlaken içi boş ve dünyevi
hiçbir bilgiye sahip olmadan yetiştirilen genç kızlarımız maalesef
günümüz erkeklerinin evlendikten sonra korkulu rüyası olmaya başladı. 16-17 yaşına gelmiş sadece din eğitimi alarak ve yine sadece ahretini
kazanacağını umarak ve de bunu dünyada yaşayarak başarabileceğini
zanneden genç kızlarımız ileride önce kendini sonra eşini en sonunda da
çocuklarını mutsuz edecek kadınların başında yer almakta.
Evlilikte kilit noktası olduğuna inandığım cinsel hayatın öneminin
gençlerimize maalesef yeterince sağlıklı bir biçimde anlatılmadığını
düşünüyorum. Kur’an da cinsel hayat sadece erkeklere farz
kılındığına dair bir ayet yer almadığına göre olayı sadece erkeklerin
mutlu olması üzere kurgulandığını düşünmek son derece traji komik bir
durum. Sorunlarını bizlerle paylaşmak üzere gelen bir çok
muhafazakar hanım ile yapmış olduğum görüşmeler durumun ne kadar vahim
olduğunu her geçen gün beni fazlasıyla şaşırtarak göstermekte.
Kadınlarımız eşleriyle birlikte olmayı sadece onları mutlu etmek ,
orgazm olmayı da sadece cinsel ilişkiye girmek olarak değerlendirmekte. Eğer sadece bana gelen danışanlarımı baz alarak değerlendirme yapmam
gerekirse kadınlarrımızın % 70‘e yakını orgazm olmanın ne demek
olduğundan bi haber yaşamakta. Durum kendi içerisinde bu kadar
vahim bir tablo oluşturmuş olduğundan bunları dile getirmekte tarafımca
zaruret halini almış bulunmaktadır. Tesettürlü olmayı bakımsız
olmak, kişisel vücut bakımını da keyfiyet olarak adleden hanımlar
evliliklerinin ilerleyen dönemlerine muhtemelen aldatılma tehlikesiyle
karşı karşıya kalacak kadınlar olacaktır. Eşinden cinsel
hayatında beklentilerini dile getirmeyi halen ayıp ve günah olarak
değerlendiren hanımların sayısı maalesef oldukça fazla. Eşiyle
günlük sorunlarını, şikayetlerini, çocuklarıyla, kayınvalideleriyle ve
komşularıyla yaşadıkları anlaşmazlıkları konuşma noktasında sınır
tanımayan, kişisel ihtiyaçlarını ifade etmekte zorluk çekmeyen
kadınlarımız kendileri içinde son derece önemli olan bu konuyu
konuşmaktan maalesef oldukça uzaklar. Günümüzde sağlıklı bir
cinsel yaşam için gerekli olan bilgileri gerek kitap ve internetten,
gerekse uzmanlardan çok rahat ulaşılabilir durumda. Kadınlığını
mahrem sınırlar içerisinde özgürce yaşayabilecek olan kadının evinde
bile kendisine sınır koymasını önce sinir sistemini sonrasında da
evliliğini bozacak duruma gelmesine sebep olacaktır.
Son Söz Son Cümle: Ya
isteklerini kadınca ve özgürce ifade eden mutlu kadınsındır ya da kendi
ördüğü duvarların arkasında mutsuzca yaşayan diğer kadın…
***************
ERKEĞİN KARISINI DÖVMESİ BOŞANMA NEDENİ OLAMAZ! 25 Aralık 2010 Cumartesi
Evliliğin bitme sebepleri neler olabilir sizlerle kısaca bunu paylaşmak istiyorum:
- Cinsel sorunlar
- Huyların uyuşmaması
- Ekonomik zorluklar
- Büyüklerle bir arada oturma ve kayınvalide sorunu
- Çeşitli bağımlılıklar
- Sorumsuzluk
- Kadın-erkek rollerinin değişmesi
- Ortak hedeflerin olmayışı
- Aldatma
- Şiddet
Bu ve benzeri maddelerin sayısını sanıyorum sizlerde arttırabilirsiniz. Ama benim listemden
“aldatma ve şiddet “ işte bu iki madde tarafımca çıkarıldı.
Neden mi? ÇünküAile
içi şiddet dediğimizde akla her nedense erkeğin kadına uyguladığı
şiddet gelmekte. Ama herkes kadının çocuğa uyguladığı şiddeti nedense
yok sayıyor ya da doğal karşılıyor. Etrafımızda bu kadar çok psikolojisi
bozuk, kadına eziyet eden, kadın ruhundan anlamayan, kadına değer
vermeyen erkekleri; bilinçsizce çocuğuna davranan ve onların Allah’ın
bir emaneti olduğunu unutup hoyrat bir şekilde sahiplenen kadınlar
yetiştirmekte. Dolayısıyla çocuklarına şiddet uygulayan bu
kadınlara çocuklarını sevip sevmediğini sorduğunuzda muhtemelen çok
sevdiklerini ifade cevaplar alacaksınız. Bu cevap sayesinde sevmenin şiddeti engellemediği gerçeğiyle de karşı karşıya kalacağız. Bu durumda ortaya çıkan asıl acı gerçek güçlünün güçlüyü uygun zaman ve ortamda alt edeceği gerçeğidir. Bir erkeğin hararetlenen kavga ortamında eşine vurması da eşini
sevmediği anlamını taşımaz. Psikolojik bir sorun ya da alkol, uyuşturucu
gibi bağımlılıkların etkisiyle oluşan bir şiddet ortamı konumuzun
tamamen dışında kalıp kadının sözel tahrikleri sonucu uygulanan şiddeti
boşanma nedenlerini sıraladığım listemden çıkardığımı da ifade etmek
istiyorum. Bundan dolayı eşinden dayak yediğini ifade eden
kadınlara ilk sorum çocuklarına şiddet uygulayıp uygulamadıklarıdır.
Almış olduğum evet cevabının sizleri de şaşırtmamış olabileceğini de
tahmin edebiliyorum. Psikolojik şiddetin ispat edilemediği fakat
daha sıklıkla yaşandığı günümüzde kadınların asıl bu şiddeti göz ardı
etmelerini oldukça anlamsız bulmaktayım. Oysaki adeta bir zehir
niteliğinde olan sözlerinin akabinde atılan bir tokat için bin bir
emekle kurulan yuvayı yıkmakta hiçte zorlanmıyorlar.
Son söz son cümle:Tercih
sizin; ya çocuklarına şiddetin tohumlarını uygulayarak eken bir
kadınsındır ya da sevgi tohumlarıyla yüreklerini büyüten diğer kadın.
********************
ALDAT – MA! 09 Haziran 2010 Çarşamba
Öncelikle
aldatmaya giden yolu idrak etmek açısından aldatmaya çıkan yolun
başlangıcına bir geçiş yapmak gerekir. Bu geçişle beraberliğin ilk
zamanlarında verilen sözler ve duyulan heyecanlarla ortaya koyulan cümle
kurgularında yer alan en önemli ve cesaret verici ana fikir “SADAKAT” karşımıza çıkar. Aldatmanın temelini sarsan ve yaratıcının en güzel emanetine ihanet etmeye kadar varan SADAKATSİZLİK eylemi de böylelikle modern anlamda iştelere ve keşkelere
sarılarak bozulmuşluk üzere olanların hayatlarında yerini almaya
başlar. Bu bozulma insanın bu dünya için yaratılmış olmayan nefsine ki
ötelere ait olduğu için sınırsızı arzular, söz geçirememesine ve sonuçta
da hem erkek hem de kadın tarafından en istenilmeyen ALDATMAK eylemine
dönüşerek vukuu bulur. Bu
düzende işlemeye başlayan sadakatsizlikten aldatılmaya uzanan devinim
içerisinde taklidi-tahkiki iman arasında gidip gelenler sağdan
yaklaşmayı seven, kandırmayı seven, müminleri sınamak için izni olan
tarafından genelde mağlup edilerek birkaç dakikalık hev’a ve hevesler
için kalbinde kocaman siyah bir noktayla aşkını dolayısı ile ilahı
aşkını lekeler. İçinde
bulunduğumuz “günümüz modern dünyasında” aldatmanın sıradanlığa
dönüştüğü daha doğrusu gerçek olana bağlanmak yerine hayallere sarılmayı
tercih eden genç ve “kendini genç” sanan kolaycı anlayışla yaşamayı
kendine düzen tutmuş olanlar, beraberinde bu bozuk görüşlerine uygun
hayat anlayışlarını yayma çalışmaları üzücü bir şekilde artmakta ve
hayret verici güdülenmiş bir biçimde kabul görmektedir. Bu şüphesiz
“emaneti alanın, emaneti verene ihanetidir”. Ki “O” bizi hayatımızda en
güzel yere sahip olması gereken ama neredeyse üzücü bir şekilde üzeri
toz tutacak kadar ayrı kalmayı başarabildiğimiz Kur’ an-ı Kerim’de çokça
uyarıyor. “Zinaya
yaklaşmayın; gerçekten o 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir
yoldur(17/32)”. Bu ayette bizleri olması gerekeni en güzel lisan ile
ANLATAN, “Ve onlar Allah ile beraber başka bir ilah'a tapmazlar Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler Kim bunları yaparsa “ağır bir ceza ile” karşılaşır (25/68)” ayeti ile uyarmış ve “Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun Eğer
Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onlara Allah'ın dini(ni
uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya
müminlerden bir grup da şahit bulunsun (24/2.” ayeti ile de durum karşısında yapmamız gerekeni söylüyor. Günümüzde
içinde bulunduğumuz durum ve davranış biçimimiz bizim ne kadar samimi
olduğumuzla alakalıdır. Eski zamanlarda günümüze modernleşen ve farklı
bir kavrama biçimiyle dönüşen İslamlaşma sürecinde aldatmaya giden yol
inanmaya giden yolu zor engebeli ve dar gösterdiğinden tercih edilir
olmuştur. Ama önemli olan yolun ne kadar güzel olduğu değil nereye
çıktığıdır. Ataerkil bir toplum olduğumuz, için
aldatmak fiili erkekler arasında farklı bir anlam yüklenerek işlene
gelmiş ve çok ağır bir şekilde yoruma açık deyişler ve atasözleri ile
günümüze kadar neredeyse ödüllendirilmiştir. Bu konu ile ilgili
atasözleri saçmalama derecesine en güzel örnek “Çapkınlık, erkeğin
elinin karası, kadının alnının lekesi”. Çapkınlık erkeğin elinin karası
olurken, nasıl olmuşta kadının alnının lekesi olmuştur mesela. Sözün
özü laf dönüp dolaşıp aynı yere gelmiştir. Kanımca zayıf bir şekilde
bünyelerimize işlenen İslam ruhu vücut bulamadan zamanla uçup giderken
medyada yer alan kışkırtıcı ve caydırıcılarla daha farklı bir hal almış,
islamın ilk zamanlarında itibaren bu nur ile aydınlanmış, bu güzel
toprakların insanlarının geleceğimizle ilgili ümitlerimizi bağladığımız
gençlerimizi bilinçlenme sürecinden önce ahlaki açıdan çökertecek zamanı
belli olmayan ama süresi kısa ahlak bombalarıyla yok etmeye
çalışılmaktadır. Son söz – son cümle: Tercih
senin…Ya sadakate dayalı bir birliktelik içinde yer alan mutlu bir
kadınsındır ya da bağımlılık denen o hastalıklı duyguyu içinde
barındıran diğer kadın…*********
ÇOK EŞLİLİK 06 Nisan 2010 Salı
Yazı dizisi 1 İnsanoğlu
sosyal hayatın içerisinde yaşamını sürdürmeye başladığından günümüze
dek çok eşlilik kavramı da zaman zaman başka isimler altında da olsa
kendini göstermiştir. Hiçbir zaman yok olmamıştır. Bazı
gerçeklerin çok fazla dile getirilmemesi ya da toplum içerisinde
onaylanmaması o gerçeklerin yaşanmadığı anlamına gelmemektedir. Erkeğin
fıtratında olan çok eşlilik biz kadınlara göre aldatma diye
nitelendirilse de aslında dinen istenildiği durumda kullanmaları üzere
kendilerine verilen bir haktır. Erkeğin
fıtratında olan bu çok eşlilik durumu kendini ifade edeceği alan
bulduğu takdirde ortaya çıkar. Ve her erkekte de bu vukuu bulmaz. Tek
eşlilik sürdürüp de sıkıntı içinde yaşayan depresyondan bir türlü
çıkamayan mutsuz kadınların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Günümüzdeki boşanma oranlarından da bu oldukça net anlaşılmaktadır. Tek
eşliliği eşittir mutluluk olarak anlamak ne kadar sağlıksız bir durumsa
buna alternatif olarak ta çok eşliliği de ilk kadın için mutsuzluk
olarak görmekte bir o kadar yanlıştır. Eğer bir kadın: Sürekli aldatılma ve terk edilme korkusu yaşıyorsa… Eşinden fiziksel ya da psikolojik şiddet görüyorsa… Eşiyle birliktelik yaşamıyor ya da yaşadığı birliktelik ona sıkıntı veriyorsa… Eşinin ilgisizliğinden ve onu sevmediğinden yakınıyorsa… Bu
ve benzeri durumlarda tek eşli olmanın bile aslında kendisini mutlu
etmediğini acı da olsa fark edecektir. Kadınlarımızın toplumdaki yerinin
kültürel ve ekonomik anlamda çok yetersiz olması boşanma olaylarından
sonra kadının her anlamda daha kötü şartlarda kendisine layık olmayan
ortamlarda yaşamasına neden olmaktadır. Eşiyle
yaşadığı sorunları katlanılabilir gören ve de bir ayrılık yaşaması
durumunda yaşayacaklarının tahlilini sağlıklı yapan bir kadın bence çok
eşliliği kendisi için bir kurtuluş olarak görmelidir. Bir
birliktelikteki amaç her durumda kaliteyi yakalamaksa, bu ister yemek
yemek, ister birliktelik, ister sohbet etmek olsun, çok eşlilik bunun
uygulanacağı en uygun zemindir. Çünkü insanoğlu kaybetme korkusuyla
hareket etmeye başlayınca, sahip olduklarının kıymetini daha iyi
anlayacaktır. Zaten
fıtratında çok eşlilik duygusu olan bir erkekte bu durum vukuu bulmaya
başlamışsa buna engel olmakta bir kadın için mümkün değildir. Son söz son cümle: Seçim Siz’indir. Ya mutlu bir birliktelik tablosu çizmeye çalışan mutsuz bir kadın olarak yaşarsınız ya da her durumda ve şartta mutlu bir kadın olmaya odaklı bir birliktelik yaşarsınız. Sevgilerimle Sibel Üresin sibeluresin@hotmail.com*****************
ÇOK EŞLİLİK-2 18 Nisan 2010 Pazar
Yazı dizisi – 2 Yeni bir haftaya tüm güzellikler ve heyecanlarla başlamak ümidiyle hepinize merhabalar… Bundan
önceki yazımın ilk bölümüne gösterdiğiniz ilgi ve yapılan her türlü
yorumlardan dolayı da teşekkürlerimi sunmak istiyorum hepinize. Yazıma
yapılan olumlu ve olumsuz tüm yorumlar, yorum yapanların birbirleriyle
yaptıkları çekişmeler yazının ikinci bölümünün acilen yazılması
gerekliliği fikrini bende uyandırdı. İlkyazımda çok eşliliği biraz tanımlamaya ve kadının bakış açısıyla durumu ortaya koymaya çalıştım. Bir
kadın hangi durumda çok eşliliği kabul eder ya da etmez. Bu iki durumun
analizini çok sağlıklı yapmak ve taraflar içinde durumu iyi
değerlendirmek gerekmektedir. Bu ilişki içindeki hanımların ve erkeğin psikolojisini de anlamaya çalışmak oldukça önemli bir konudur. Eşini
sahibi olarak gören bir kadın, eşine bağımlı olarak yaşamak ve ona köle
olmak psikolojisine girmişse eğer dünyadaki zindanını kendi elleriyle
hazırlamış ve bekçilik görevini de erkeğine vermiştir. İşin en ilginç
kısmı ise bunu tamamen gönül rızasıyla yapmış olmasıdır. Efendimiz
(S.A.V) buyurduğu gibi kadınlar erkeklere Allah’ın birer emanetidir. Ve
sahibi de yalnız ve yalnızca Allah’tır. O halde eşlerimizi hayat
arkadaşımız, can yoldaşımız ve mutluğumuzu paylaşmayı umut ettiğimiz
diğer yarımız olarak görebilmeyi başarabilmeliyiz. Böylece hayatımızda
oluşturduğumuz bu zindanı yıkmayı başarabilir ve mutlu olabiliriz.
Bağlılık bir evliliğin temelini oluşturan sadakat duygusunu içinde
barındırmaktadır ve evlilik kurumunun olmazsa olmazlarındandır. Çok
eşliliği yaşama fikrinin hayata geçirmeye karar veren erkeği bu
durumdan vazgeçirmeye çalışmak hiçbir kadının başarabileceği durum
değildir. Bu durumla mücadele etmeye çalışması kadını her türlü fizikse
ve ruhsal sıkıntılar yaşamasına neden olabilir. Kadın içinde bulunduğu
durumun tahlili sağlıklı bir şekilde yapamaya çalışmalıdır. Hayatta
alınacak her önemli karar gibi bu durumda da kazanacaklarını ve
kaybedecekleri düşünmelidir. Kaybedecekleri eğer kazanacaklarından fazla
görünüyorsa eğer böylesi durumda gitmeyi değil de kalmayı tercih
etmiştir birçok hanım gibi. Çok
eşliliği genellemek, tarafların psikolojini tahmin etmeye çalışmak çok
yanlış bir durumdur. Çünkü her durum kendi içinde farklılıklar
barındırmaktadır. Ve her durum kendi ortamında değerlendirilmelidir.
Bizim katlanılmaz bulduğumuz bir durum diğer bir kadın için
katlanılabilir olabilir. Kendini tanımayı ve anlamayı başaramamış bir
birey nasıl olurda bu durumda karşı tarafı anlamaya çalışabilir? Evet,
toplum olarak takındığımız komik ve hiçbir zaman doğru bulmadığım bir
tavırdır bu. Hepimiz
kendi doğrularımız yaşamaya ve onlar için mücadele etmeye geldik bu
hayata. Dolayısıyla başkaları ve onların doğrularının hayatınızdan ve
enerjinizden çalmasına izin vermeyin. Son söz – son cümle: Sen çok ama çok değerlisin. Ya hayattaki beklentilerini bir erkeğin karşılayacağını düşünen mutsuz bir kadınsındır ya da bir erkeğin beklediği o çok özel emanet olarak bu hayatta yerini alan diğer kadın. Sevgilerimle Sibel Üresin sibeluresin@hotmail.com**************Çok Eşlilik - 3 - 02 Mayıs 2010 Pazar
ÇOK EŞLİLİK Yazı dizisi – 3 Hayat
bizim bütün acılarımıza diğerlerinin de mutluluklarına rağmen inadına
devam ediyor. Acılarımızı mutluluğa dönüştürmeyi öğrenmek adına ki ben
bunu krizi fırsata çevirmek diye adlandırıyorum işte bunu başardığımızda
her şeye rağmen devam eden bu hayatta yerimizi mutlu bir insan olarak
almayı başarabiliriz. Çok
eşlilik bu ilişki içinde yerini bir şekilde alan kişiler dışında
bizlere sıkıntılı bir durum gibi görünse de aslında yaşayanlar yani
taraflar için durum hiç öyle dışarıdan göründüğü gibi iç karartıcı
değildir. Çok
eşliliğin her erkek için uygun bir durum olmadığını bir önceki yazımda
ifade etmiştim. Ruhsal, bedensel, cinsel ve maddi bakımdan her erkek
ayrı yaratılmıştır. Kimi erkek için tek eşlilik bile uygun bir durum
olmayabilir. Bu
sebeple yazılarımın her erkek için kaleme alınmadığı özellikle ifade
etmek istiyorum. Eğer erkek bir kadından yeterli derecede hizmet, sevgi,
ilgi ve alaka görmek istiyorsa bunun bir tek ama oldukça da riskli bir
yolu vardır. O da kadında rekabet duygusunu uyandırmak… Ruhunda
rekabet duygusu uyanan kadın her anlamda davranışlarına kalite katar.
Diğerinden daha güzel, daha başarılı, daha anlayışlı, daha sevecen ve
daha kadın olmak gibi… Bu durum birlikteliği daha anlamlı ve keyifli kılar. Çok
eşliliği özellikle kadınlar için mutsuzluk olarak görenlerin mutsuz bir
birliktelik sürdüren kadına ya da boşanmada rekora koşan toplumumuzun
durumuna bir göz atmasını önemle rica ediyorum. Çok
eşlilikte asıl ağır fatura ne ilk eşe ne de diğer hanımlara
kesilmektedir. Bu durumda en çok mağdur ve mazlum olanın erkek olduğuna
dair fikrim aksini görünceye kadar da sanırım devam edecektir. İlk
eşini mağdur etmemek adına onu boşamamış diğer eşlerine de ilk eşine
sunmuş olduğu imkânları sunmak adına her anlamda performansını misliyle
arttırmaya çalışmış ve sonunda madden ve manen de zarara uğrayan tek
kişi olma ünvanını kazanmıştır. Böylesi
bir durum içinde olan erkeği önce alkışlamak ardından da kendi
elleriyle ve rızasıyla içinde bulunduğu durumdan ötürü kendini bir kez
daha kutlamak istiyorum. Erkeğinin
sahibi olduğunu düşünen kadın elbette onu paylaşamaz. Sahibi olduğunuzu
düşündüğünüz kişiden imtihan olmayı göze alabiliyorsanız mutsuz olmayı
tercih ediyorsunuz demektir. Erkeğini
hayat arkadaşı olarak gören kadın onunla birlikte olduğu her anın
tadını çıkarmayı ve ondan her anlamda istifade etmeyi bilir. Böylece
mutlu olmak onun için ulaşılması zor bir durum olmaktan çok uzaktır. Sevgili
hanımlar, kıskançlık duygularını bilgi, maneviyat ve başarı gibi
durumlar için ruhunuzda canlandırabilirseniz eşinize de kendinize de
huzurlu bir aile ortamı sağlamış olursunuz. Aldatılma
duygusu ise şeytanın bize kurduğu o hain tuzaklardan sadece bir
tanesidir. Bu tuzağa da maalesef biz kadınlar çok çabuk düşmekteyiz.
Zaten gitme fikrini aklına ve gönlüne koyan bir erkeğe engel olmak
hiçbir kadının harcı değildir. Bizi kemiren bu duygudan kurtulmanın tek
yolu ise önce kendimize hayran olacak derecede kendimizi geliştirmeye
çalışmak daha sonra ise çevremizdekileri kendimize hayran bırakmaktır. Mutluluğunu
bir erkeğin dudaklarından dökülecek birkaç güzel kelimeye bağlayan
kadın ömrü boyunca tek eşli de olsa asla mutlu olmayı başaramaz. Çok
eşlilikte yerini bir şekilde alan bir kadına karşı olumsuz bir
davranışta ve söylemde bulunmamız o kişinin mutsuzluğunda payımız olması
anlamına gelmektedir. Bunun ise çok ciddi bir vebal olduğunu
düşünüyorum. Bu kararı alan kişiye saygı duymalı bu durumu onaylamasak
bile gayri meşru ilişkiler içinde bulunan ve zinanın kol gezdiği
ortamlarda yaşayanlara dönüp bir bakmanızı asıl toplumuzda ki yanlışın
nerede olduğunu görmenizi rica ediyorum. Çok
eşliliği, birçok kadının erkeğini gözünde adeta bir ilah gibi görmesine
engel olabilmesinden dolayı sağlıklı bulduğumda söylenebilir. Ayrıca
yine çok eşliliği toplumdaki çarpık ilişkilerin, aldatmaların ve
kızlarımızın evde kalma sorunlarının ortadan kalkması noktasında da
ciddi bir rol oynayacağını düşünüyorum. Son söz – son cümle:
Ya kendi doğrularıyla yaşayan mutluluğuna mutluluk katan bir kadın
olursun ya da başkalarının doğrularıyla bir gün mutlu olacağına inanmaya
çalışan diğer kadın. Sevgilerimle Sibel [email=%C3%9Cresinsibeluresin@hotmail.com]Üresin[/email] [email=%C3%9Cresinsibeluresin@hotmail.com]
sibeluresin@hotmail.com[/email]
*****************
ÇOK EŞLİLİK -4 16 Mayıs 2010 Pazar
Yazı dizisi 4 Çok eşlilik yazı dizisinin bu bölümünde bu durumu taraflar açısından ele almak istiyorum. Eşi tarafından aslında aldatıldığını düşünen ilk eş toplumun desteğini de alarak kendi vicdanında her zaman mağdur olan taraftır. Acaba bu durum gerçekten de böylemidir? Bu sorunun cevabını öncelikle taraflar açısından mağduriyetin ne demek olduğunu açıklayarak cevabını verebiliriz. Toplumumuzda
eşinden ayrılmış birçok kadın ya gayri ahlaki bir ilişkiler zincirinde
yer alarak ya da hak etmediği çalışma şartlarında hayatını son derece
sağlıksız bir biçimde sürdürerek yaşamaya çalışmaktadır. Durum böyleyken
bir kadın için asıl mağduriyetin bir eşe sahip olmamak dolayısıyla da
geçim sıkıntısıyla beraber yaşamak anlamına geldiğini de belirtmeliyim. Bu
durumda asıl sıkıntı çeken ve hiçbir kanuni hakka sahip olmayan diğer
eşlerin durumunun ilk eşe göre daha iç karartıcı olduğunu düşünüyorum. Çok
eşliliği diğer eşlerin mağduriyetinden dolayı onaylamayan kişiler ile
yaptığım tartışmalar çok sıklıkta olmaktadır. Bir kadın eğer bir erkeğin
2. 3. ya da 4. Eşi olmayı tercih ederken kanuni haklarından gönül
rızası ile vazgeçmiştir. Bu durumda yapılacak en akıllı davranış kişinin
geleceği ile ilgili maddi kaygılarını nikâhın başında dile
getirmesidir. Eşleri
arasında gerek maddi gerekse manevi adaletsizlik yapma ihtimali olan
bir erkek zaten böyle bir ilişki içinde yerini almamalıdır. Aldığı
takdirde asıl mağduriyeti adaletsizliği sonucu kendi elleriyle kendi
cehennemini hazırlayarak zaten yaşayacaktır. Çünkü hem bu dünyada
huzursuzluk yaşayacak hem de adaletsizliğinden dolayı ahretini zayi
edecektir. Bu durum erkeği ikinci bir eş tercih etme durumunda oldukça hassas davranması için caydırıcı etkisi olan bir gerçektir. Böylesi
birçok eşlilik durumunda ilk eşinden ayrılmayı ve eşini mağdur etmeyi
düşünmeyen beylerin bu davranışını da takdire şayan buluyorum. Bu
fikrime şiddetle karşı çıkan kişilerin boşanan kadınların mağduriyetini
dikkatle incelemesini öneriyorum. Elbette ki eşinden ayrılmış ve iyi
şartlarda yaşamaya çalışan kadınlar da bulunmakta. Lakin bu kadınların
oranı konuya dâhil edilemeyecek kadar azdır. Bütün kadınlar temelde aynıdır. Bütün erkeklerin birbirinden farksız olduğu gerçek gibi… Erkeklerin
doğasında var olan çapkınlık sadece dünya görüşlerinden dolayı farklı
adlandırılmaktadır. Dindar bir erkek için nikahlı eş,diğer bir düşünce
yapısı için sevgili, metres … Gibi. Bu
durumunda haram olana yaklaşmayan erkeklerin eleştirilmesini oldukça
yanlış bir durumundur. Zinanın suç olmaktan çıktığı toplumumuzda her
dakika kadınların aleyhine çalışmaktadır. Durum
böyleyken sınırlarımızı zorlayan bu çapkınlık durumunu kabullenmenin
biz kadınları daha az yıpratacağını düşünüyorum. Vicdanen eşine karşı
her türlü sorumluluğunu yerine getiren bir hanımın da kendini böylesi
bir durum içinde bulması kendisini suçlaması anlamına gelmemelidir.
Eşini aldatmayı aklına koymuş bir erkeğe engel olmak hiçbir kadını harcı
değildir. Eşlerimizi
hayatlarına sahip olduğumuz kişiler olarak görmek yerine hayat
yolcuğunda ki yol arkadaşımız olarak görmek ilişkimize daha fazla kalite
katacağı gibi acı çekmemize de engel olabilecek bir yaklaşım biçimidir. Son söz son cümle: Seçim Siz’indir. Ya
ilişkinizde seven ve sevilen bir kadın olarak yaşarsınız ya da kendi
yalnızlığında hayata tutunma mücadelesi veren diğer kadın. Sevgilerimle Sibel Üresin sibeluresin@hotmail.com*********************
ÇOK EŞLİLİK 06 Nisan 2010 Salı
Yazı dizisi 1 İnsanoğlu
sosyal hayatın içerisinde yaşamını sürdürmeye başladığından günümüze
dek çok eşlilik kavramı da zaman zaman başka isimler altında da olsa
kendini göstermiştir. Hiçbir zaman yok olmamıştır. Bazı
gerçeklerin çok fazla dile getirilmemesi ya da toplum içerisinde
onaylanmaması o gerçeklerin yaşanmadığı anlamına gelmemektedir. Erkeğin
fıtratında olan çok eşlilik biz kadınlara göre aldatma diye
nitelendirilse de aslında dinen istenildiği durumda kullanmaları üzere
kendilerine verilen bir haktır. Erkeğin
fıtratında olan bu çok eşlilik durumu kendini ifade edeceği alan
bulduğu takdirde ortaya çıkar. Ve her erkekte de bu vukuu bulmaz. Tek
eşlilik sürdürüp de sıkıntı içinde yaşayan depresyondan bir türlü
çıkamayan mutsuz kadınların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Günümüzdeki boşanma oranlarından da bu oldukça net anlaşılmaktadır. Tek
eşliliği eşittir mutluluk olarak anlamak ne kadar sağlıksız bir durumsa
buna alternatif olarak ta çok eşliliği de ilk kadın için mutsuzluk
olarak görmekte bir o kadar yanlıştır. Eğer bir kadın: Sürekli aldatılma ve terk edilme korkusu yaşıyorsa… Eşinden fiziksel ya da psikolojik şiddet görüyorsa… Eşiyle birliktelik yaşamıyor ya da yaşadığı birliktelik ona sıkıntı veriyorsa… Eşinin ilgisizliğinden ve onu sevmediğinden yakınıyorsa… Bu
ve benzeri durumlarda tek eşli olmanın bile aslında kendisini mutlu
etmediğini acı da olsa fark edecektir. Kadınlarımızın toplumdaki yerinin
kültürel ve ekonomik anlamda çok yetersiz olması boşanma olaylarından
sonra kadının her anlamda daha kötü şartlarda kendisine layık olmayan
ortamlarda yaşamasına neden olmaktadır. Eşiyle
yaşadığı sorunları katlanılabilir gören ve de bir ayrılık yaşaması
durumunda yaşayacaklarının tahlilini sağlıklı yapan bir kadın bence çok
eşliliği kendisi için bir kurtuluş olarak görmelidir. Bir
birliktelikteki amaç her durumda kaliteyi yakalamaksa, bu ister yemek
yemek, ister birliktelik, ister sohbet etmek olsun, çok eşlilik bunun
uygulanacağı en uygun zemindir. Çünkü insanoğlu kaybetme korkusuyla
hareket etmeye başlayınca, sahip olduklarının kıymetini daha iyi
anlayacaktır. Zaten
fıtratında çok eşlilik duygusu olan bir erkekte bu durum vukuu bulmaya
başlamışsa buna engel olmakta bir kadın için mümkün değildir. Son söz son cümle: Seçim Siz’indir. Ya mutlu bir birliktelik tablosu çizmeye çalışan mutsuz bir kadın olarak yaşarsınız ya da her durumda ve şartta mutlu bir kadın olmaya odaklı bir birliktelik yaşarsınız. Sevgilerimle Sibel Üresin sibeluresin@hotmail.com****************
AKILLI - AKILSIZ KADIN! 26 Şubat 2010 Cuma
Akıllı olup yanlış ilişki yaşamak mı? Yoksa akılsız olup mutlu bir
ilişki yaşakmak mı? Tercihimi akılsız olmaktan, en azından öyle
davranmaktan yana kullanıyorum….“Bilgi acıtır” sözü aslında bundan
sonraki yazacağım paragrafların bir özeti denilebilir…Yapılan
araştırmalara göre bir kadın ne kadar akıllı ve kültürlüyse özel
yaşamında yapmış olduğu seçimler ve aşk ilişkisindeki davranışları bir o
kadar akılsızca ve yıpratıcı oluyor. Çünkü akıllı kadın hala mükemmel
erkeğin “beyaz atlı prens” olduğuna inanıyor.“Benimle tanıştığında bana
dünyanın en özel kadını olduğumu hissettirmeli”“Çok yakışıklı,
karizmatik, müthiş bir atletik vücuda sahip olmalı”“Evine ve bana
bağımlı olmalı”“Kariyeri olmalı, bana her şeyi vaat edebilecek kadar
zengin olmalı”Aslında bu cümleleri kuran bir çok kadın beyaz atlı
prensini arıyor. Onun bu dünyada yaşamadığını bile bile hem de. Çünkü
bizler anneleri tarafından hayatını bir erkek tarafından keşfedilmeyi
beklemek üzere yetiştirildik. Erkek çocuklar ise kendi ayakları
üzerinde her durum ve şartta durabilmek, sosyal hayatın içinde yer almak
gibi doğal bir eğitim yöntemiyle yetiştirilmişlerdir. Kız çocukları ise
nasıl bir erkeğin kendisini eş olarak seçeceğini beklemek üzere
yetiştirilmişlerdir. Dolayısıyla erkekler hayatlarını kendileri
planlarken kadınlar ise kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğini
hayal ederek geçirirler. O kadar çok Türk filmi seyreden bir neslin
çocuklarıyız ki hala hayatımızın aşkına ya yolda tesadüfen çarpışarak,
ya da sekreter olarak başladığımız iş yerinde patronumuza aşık olarak
rastlayacağımızı hayal ediyoruz. Kadının fıtratında anne olmak, bir
erkeğin güvenli kollarında yer almak, sosyal hayatın içinde de bunlara
sahip olarak yaşamak vardır. Son dönemlerde ise kadın iş
hayatının aslında kendisini mutlu etmediğini bu süreçte yaşamış olduğu
yıpratıcı ve karmaşık olaylar zincirinden sonra acı da olsa fark
etmiştir. Bir eşe ve aileye sahip olmak bence hala bir kadın için
önemini korumaktadır. Yalnız kendisinin şeçen olduğu bir düzen içinde
artık yer almaktadır.Çocukluğumuzdan gelen bizi hangi erkeğin seçeceği
düşüncesi, doğru erkeği nasıl bulurum şeklinde değişmişitr. Akıllı kadın
mutluluğu bir erkekte aramak yerine mutluluğunu bir erkekle paylaşmayı
tercih eden kadındır. İçindeki o inanılmaz gücün farkındadır ama bunu
asla erkeğiyle paylaşmamaktadır.Aşağıdaki konuşma bu gerçeği çok hoş bir
şekilde ifade etmektedir.Alime sormuşlar: Evlilikte erkek nedir?Alim
cevap vermiş:Evlilikte erkek baştır. Peki kadın nedir? Kadın boyundur;
Boyun ne tarafa dönerse baş da o tarafa döner. Son söz son
cümle…..Akıllı kadın erkeğini yöneten ama bunu ona asla belli etmeyen
kadındır.Eğer bunun diğer adı akılsız olmaksa, ben akılsız olmayı tercih
ediyorum…
diğer yazıları için bak
http://www.habername.com/yazar-sibel-uresin-123.htm