Evde Muhabbet Kuşu Beslemek
Çok
güzel bir ülkede yaşıyoruz. Gökte süzülen kuştan, denizin
derinliklerinde yüzen balıklara; rengi ve kokusu ile gülümseyen güzelim
çiçeklerden rengârenk uçuşan kelebeklere; birbirinden güzel ağaçları
bağrında barındırarak semâya uzanan dağlardan, çağıldayan derelere kadar
iç içe, yan yana sıralanan güzellikler...
Bu güzelliklerden ve tatlı nimetlerden kuşları Kur’ân-ı Kerim nasıl anlatıyor?
“Gökle
yer arasında Allah’ın hükmüne boyun eğerek uçan kuşları görmezler mi?
Onları havada tutan Allah’tan başkası değildir. Îman eden bir topluluk
için şüphesiz bunda deliller vardır.”1
“Görmedin mi, göklerde ve
yerde olanlar ve kanat vuran kuşlar Allah’ı tesbih eder. Onların hepsi
ibadetini de bilir, tesbihini de. Allah ise onların işlediklerini
hakkıyla bilir.”2
Kur’ân, kuşlardan sadece kuş oldukları
için bahsetmiyor. Onları gökyüzünde kimin tuttuğunu, kimin emri altında
hareket ettiklerini dikkatimize sunuyor. Yaptıkları hareketlerin,
çıkardıkları seslerin mânâsız ve başıboş olmadığını, her birinin kendine
göre bir ibadet ve tesbihinin bulunduğunu anlatıyor. Kısaca,
milyarlarca kuştan her biri Allah’ın varlığını ve birliğini ilan eden
İlâhî bir mektuptur.
Kâinata ve varlıklara bu gözle bakan insan, onlardaki güzelliklerden Cemîl ve Lâtif olan Cenab-ı Hakka gidecektir.
Evet,
kuşlar birer nimet. Başta Rabbimizi tanımamıza vasıta olan bir nimet.
Ötüşleri ile şakımaları ile zikirlerini haykıran bir nimet. Rengârenk
tüyleri, uçuşları ve duruşları ile birbirinden güzel manzaralar
sergileyen bin bir nimet...
Bilhassa şehir hayatının kendine has
tarzı itibariyle bu nimetlerden yakinen istifade edemeyen bazı kimseler
kanarya, bülbül, muhabbet kuşu ve papağan gibi kuşları sesleri ve
süsleri maksadıyla evlerinde besliyorlar. Burada o hayvanlara bir zulüm
söz konusu olmaz. Zaten bu kuşlar kafeste yaşaya-bilecek yapıdadırlar.
Ciddi bir besleme ve bakıma tâbi olduklarından bir zarara uğramış
olmuyorlar.
Nitekim Asr-ı Saadette bu meseleye ışık tutan bir
hâdise de vardır. Sahabe-i Kiramdan Enes bin Mâlik’in küçük kardeşinin
küçük bir kuşu vardı. Bir seferinde Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu
çocuğu gördüğünde, “Kuşcağıza ne oldu?” diye sormuştu.3
Bu ifadeden de kuş beslemenin mübah sayıldığı anlaşılmaktadır.
Fakat
burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Şöyle ki: Kuş sevgisi,
merakı, hobisi günümüzün büyük bir kısmını almamalı, ibadetimize engel
olmamalı, bizi asıl vazifelerimizden alıkoymamalı, işi mâlâyaniyata, boş
meşguliyete götürmemelidir.
Akvaryum için de aynı şeyler geçerlidir.
Birbirinden güzel balıkların yüzüşlerini seyretmek insana birçok
mânâları hatırlatacaktır. Balıkların dışında diğer deniz hayvanları da
aynı kategoriye tabidir.
1 Nahl Sûresi, 79.
2 Nur Sûresi, 41.
3 İbni Mâce, Edeb: 2.
Mehmed Paksu
***********************************
Güvercin beslemek uçurmak, takla attırmak günah mıdır?
Dünyası
en geniş, sahası en vâsi olan bir mahlûk da kuştur. Gökyüzünün bütün
derinlikleri, yeryüzünün de yine bütün serinlikleri kuşundur. Hürriyeti
hudutsuz, istifâde sahası sonsuzdur.
İşte böylesine geniş ve
derin dünyalı bir varlığı alıp da avuç içi kadar dar bir kafese
hapsetmek, bunca geniş dünyasından koparıp, burada can çekişir gibi bir
hayata mahkûm etmek, herhalde insan akıl ve mantığıyla da bağdaşmamakta,
beşer şefkati dahi bunu mâkul görmemektedir.
Ayrıca böylesine
geniş hayatı olan bir kuşu bu kadarcık dar bir kafese hapsetmenin belli
bir faydası, meşrû bir neticesi de yoktur. Sadece sahibinin şahsen
duyduğu zevk, ferden hissettiği lezzettir.
Gariptir ki, bu zevk
ve lezzet, geniş dünyasından koparılıp hapse atılan kuşcağızın feryad ü
figanından alınmakta, onun âdeta firaklı ağlamasından duyulmaktadır. Bir
kısım canlıların ıstırabından zevk almak gibi bir lezzettir bu. İşte bu
yüzden İmam-ı Birgivî Hazretleri, kafeste kuş hapsedip, onunla
eğlenmeyi günahlardan saymış, âfâtlar arasında zikretmiştir.
Ancak,
sâdece kafeste yaşayabilen, kafes dışında yaşama alışkanlığı bulunmayan
dar sahalı kuşların kafeste beslenip bakılmasında mahzur görmemiştir.
Belli
başlı bir fayda elde etmek için beslenen kuşlarda da mahzur olmadığı
izah edilmiştir. Av avlamak için beslenen kuş gibi. Bâzılarının bir
hastalık hâline getirerek besledikleri güvercinler ise, faydasız bir
işle iştigalden başka bir şey olmadığından mekruh sayılmıştır. Hattâ,
bâzı eserlerde sâdece eğlence olsun için güvercin besleyip, kuşla
oynamanın fakirliğe sebep olacağı da kaydedilmiştir.
Halife
Hazret-i Osman zamanında Medine’de güvercin merakı alıp yürüdüğünden
bahsedilince, durumu tahkik ettiren Hazret-i Osman, derhal yasak koymuş,
güvercinle uğraşmayı faydasız işle faydalı zamanı imha etmek olarak
izah ederek zaman israfçılarını cezalandırmıştır.
Küçük
çocukların kısa bir zaman kuşla eğlenip oynamaları bundan ayrı
tutulmuştur. Henüz kuş denen cinsin hususiyetlerini ilk defa görüp
hayrete düşen konuşma devresi çocuklarının bu hâli, bir zaman israfı
sayılmamıştır. Bu mahlûku öğrenip tanıma fırsatı olarak görülmüştür.
Bunun şartı da eziyet ettirmemek, hayvanın ıstırap çekmesine sebep olmamaktır.
Kafeste
beslenen kuşun ciddi bir fayda getirmediğinden dolayı mekruh oluşundan
olacak ki, yumurta yapan tavuğu hapsedip, bekletmenin câiz ve uygun
olduğu da aynı bahiste kaydedilmiştir. Zira bunda bir fayda vardır.
Nitekim
ev dışında av köpeği beslemek, bağ ve bahçeyi bekleyen köpeklere bakmak
da câiz görülmüş, ancak hiçbir faydası olmayan süs köpekleriyle meşgul
olup ev içine almak ise haram kılınmıştır.
Ahmed Şahin
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör