KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 şefaat var mı yok mu?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

şefaat var mı yok mu? Empty
MesajKonu: şefaat var mı yok mu?   şefaat var mı yok mu? Icon_minitimeSalı Ekim 18, 2011 5:20 am

Şefaatle ilgili ayetler

Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.19/87
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.20/109
Onlar onun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi onun korkusuyla titrerler.21/28
Allah katında, onun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz.34/23
Onu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler.43/86
Göklerde
nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle,
dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.53/26
Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.74/48

“O’nun izni olmadan huzurunda şefaat edecek kimdir!”2, 255
Bu
âyet-i kerimeler şefaatın hak olduğunu açıkca ifade ettiği halde, artık
bu rahmanî müesseseye kim, hangi selâhiyetle ve neye dayanarak karşı
çıkabilir!?..

Son âyet-i kerime, Âyet-el Kürsî’de geçer. Bu âyetin tamamında tevhid işlenir. Allah’ın azameti ve kudsiyeti ders verilir.

Şefaatla
ilgili bu âyetten bir önceki âyette: “göklerde ve yerde her ne varsa
hepsi O’nundur” buyurulur. O halde ne sema, ne de arz ehli, O’nun izni
olmaksızın şefaat edemezler.Bir sonraki âyette ise: “O, kişinin önünü
ardını (geçmişini geleceğini) bilir. Onlar, O’nun bildirdiğinden başka,
O’nun ilminden hiçbirşeyi ihata edemezler (bilemezler)” buyrulur. O
halde, kime rahmet edileceğini, kimin şefaat etmeye yahut edilmeye lâyık
olduğunu da en iyi O bilir. Ve O’nun sevgili kulları da ancak O’nun
bildirdiği lâyık kullara şefaat edebilirler...alıntı

*********************

ibn mace hadisi zühd 37 en büyük şefaat hz peygamber efendimiz aittir delilidir..

ahad hadisler ile amel edilebilir

ve
dahii islam görüşleri ehli sünnet ekseninde bütün rivayetleri ayetleri
müzakere ettiklerinde günahkar müminlere ki küllühüm değil şefaat izni
hakkı oldugunu belirtmiştir..

mutezile az daha farklı ............................

hocaefendi görüşü



Elbette
Allah Rasulü'nün şefaatının da bir sınırı vardır. Zaten, bütün
şefaatler ancak Cenab-ı Hakk'ın izni ve koyduğu ölçü nispetinde
olacaktır ki "İzni olmadan katında hiç bir kimse şefaat edemez" (Bakara,
2/255) mealindeki âyet de bize bunu anlatmaktadır.

Bunun böyle
olması da gayet tabiî ve normaldir; zira, şefaat edecek olanlar da hissî
davranabilir, ölçüyü kaçırabilir ve merhamet-i ilâhîden fazla merhamet
ileri sürmüş olabilir.. böylece de Rabb'e karşı sû-i edepte bulunmuş
olabilir. Onun içindir ki, Allah (cc) bir mîzan, ölçü ve denge
vaz'etmiştir. Kim, kime ve ne ölçüde şefaat edebileceği bir takdire
bağlanmıştır. Cenâb-ı Hakk'ın bütün icraatında bir adalet ve denge
olduğu gibi, âhirette vereceği şefâat salahiyetinde de bir adalet ve
denge vardır. Eğer bu şekilde bir tahdit ve sınır konulmuş
olmasaydı,bazı kimseler şefaatı da dengesiz olarak kullanırlardı.
Nitekim belki de sınırsız bir şefaat salahiyeti onların hislerini
galeyana getirerek meselâ, bazı insanların Cehennem alevleri içinde
cayır cayır yandıklarını görünce, şefkatleri kabaracak,
kafir-münafık-mücrim tanımadan herkesin Cennete girmesini talep
edeceklerdi. Halbuki böyle bir talep bazen, milyarlarca mü'minin
hukukuna tecavüz de olabilirdi.

Çünkü şefaatin, böyle şahısların
hislerine bırakılmasında, günahkâr, sapık, kâfir herkesin, bu hissî
şefaatten faydalanma ihtimâli vardır. Bu ise, bütün varlıkların hukukuna
rağmen, dağlar cesametinde günah taşıyan kâfire de merhamet edilmesi
demektir. Oysaki kâfir, kainatta, Allah'a ait bütün güzellikleri, bütün
nizamları, bütün hikmetleri inkâr, tezyif ve tahkir ettiğinden, mekanlar
çapında cinayet işlemiş olacaktır ki, hayatının her dakikası yüzlerce
cinayetle karalanmış böyle kapkaranlık bir ruha merhamet, merhamet adına
saygısızlığın en büyüğü olsa gerektir.

Efendimiz, şefaatının
büyük günah işleyenlere olduğunu ifade etmişler ve "Benim şefaatim
ümmetimden büyük günah işleyenleredir" buyurmuşlardır. O her hususta
olduğu gibi bu mevzûda da bir denge ve muvazene insanıdır. Zaten bütün
ümmet O'nun bu ifadeleriyle teselli bulmakta ve Allah Rasulü'nün
şefaatına nail olmayı ummaktadır.


**********************

Sözlükte "bir başkasını desteklemek üzere ona katılmak, yardımcı olmak
ve aracılık yapmak" gibi manalara gelen şefaat, ıstılahta, ahirette
günahkâr müminlerin affedilmesi, günahı olmayanların daha yüksek
derecelere erişmeleri için peygamberlerin, Allah'a yalvarmaları, dua
etmeleri ve günahlarının bağışlanmasını istemeleri demektir. Allah'ın
izni olmadan bir kimsenin şefaat etmesi veya Allah'ın razı olmadığı
birine şefaatte bulunması mümkün değildir. "Hiçbir şefaatçı yoktur ki,
O'nun izni olmadan şefaat edebilsin." (Yûnus, 10/3), "Bunlar Allah'ın
rızasına ermiş olandan başkasına şefaat edemezler." (Enbiya, 21/28).
Kâfir ve münafıklar için şefaat söz konusu değildir. "Onlara (kâfirlere)
şefaatçıların şefaati fayda vermez." (Müddessir, 74/48; En'âm, 6/51)
Hz. Peygamber bir hadislerinde ümmetinin günahkârlarına şefaat edeceğini
haber vermiştir (Tirmizî, Kıyamet 11; İbni Mace, Zühd, 37).


Hz.
Peygamberin bir de genel ve kapsamlı bir şefaatı olacaktır. Mahşerde
bütün insanlar heyecan ve ızdırap içinde bulundukları bir sırada
bunların hesaplarının bir an önce görülmesi için Hz. Peygamber şefaat
dileyecektir. Buna "şefaat-i uzma" (büyük şefaat) adı verilir. Hz.
Peygamberin bu anlamdaki şefaat yetkisi Kur'ân'da "Makam-ı Mahmud"
(övülen makam) adıyla anılır. (F.K.)


*******************

İstenilen şey, meselâ, Makam-ı Mahmud, bir uçtur. Pek büyük ve binler
Makam-ı Mahmud gibi mühim hakikatleri ihtiva eden bir hakikat-ı âzamın
bir dalıdır. Ve hilkat-i kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir.
Ve ucu ve dalı ve o meyveyi dua ile istemek ise, dolayısıyla o hakikat-i
umumiye-i uzmânın tahakkukunu ve vücud bulmasını ve o şecere-i hilkatin
en büyük dalı olan âlem-i bâkinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatın
en büyük neticesi olan haşir ve kıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin
açılmasını istemektir. Ve o istemekle, dâr-i saadetin ve Cennetin en
mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavât-ı
insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede
azîm bir maksat için, bu hadsiz dualar dahi azdır.

Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma Makam-ı Mahmud verilmesi, umum ümmete şefaat-i kübrasına işarettir.
Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardır. Onun için hadsiz salâvat
ve rahmet dualarını bütün ümmetten istemesi ayn-ı hikmettir.

*****************

Allahü teâlânın rahmeti o kadar çok ki, Peygamber, âlim, evliya, şehid
gibi üstün kimseler haricinde, bazı müslümanlara da şefaat izni
verecektir. Hz Ali, “Dost edinin, dostlarınız sizin için dünya ve ahiret
sermayesidir, şefaatçilerinizdir” buyurdu.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, ameline göre birkaç kişiye şefaat eder.) [Tirmizi]

(Bir
Cehennemlik, bir Cennetliğe, “Dünyada sana su vermiştim. Şimdi sen de
bana şefaat et” der. O da Allah’ın izni ile şefaat edip, onu Cehennemden
kurtarır.) [Deylemi]

(Bir kişinin şefaati ile Temim oğullarından daha çok kimse Cennete girecektir.) [İbni Mace]

(Kur'an, akraba, emanete riayet eden, Peygamberiniz ve din kardeşleriniz şefaat edecektir.) [Deylemi]

(Hacer-i esved, kıyamette insanlara şefaat eder.) [İbni Hibban]

(Bir
kimse, bir mümine bir iyilik yapınca, Allahü teâlâ bu iyilikten bir
melek yaratır. Bu melek, hep ibadet eder. İbadetlerinin sevapları buna
verilir. Bu kimse ölünce, bu melek, nurlu ve sevimli olarak bunun
kabrine gelir. Meleği görünce neşelenir, “Sen kimsin?” der. “Ben,
falancaya yaptığın iyilik ve onun kalbine koyduğun neşeyim. Allahü teâlâ
beni, bugün seni sevindirmek ve sana şefaat etmek ve Cennetteki yerini
sana göstermek için gönderdi” der.) [Ebuşşeyh]

(Müslüman bir
kimse, 90 yaşına ulaşınca, geçmiş ve gelecek birçok günahları affolur.
Aile efradına şefaat etmesi için, kendisine izin verilir.) [Ebu Ya’la]

(Kıyamette abide Cennete gir, âlime ise halka şefaat için bekle denir.) [İ Maverdi]

(Kıyamet
günü Allahü teâlâ, “Ey âlimler, siz benim indimde bazı melekler
gibisiniz, şefaat edin, şefaatiniz kabul edilecektir” buyurur.) [Zehebi]

(İmamlarınız şefaatçilerinizdir.) [D.kutni]

(Allahü teâlâ, kıyamet günü, Âdem aleyhisselamı bir milyar insana şefaatçi kılar.) [Taberani]

(Yemin ederim ki, [Hazret-i] Osman, yetmişbin kişiye şefaat edip, Cehenneme gitmekten kurtaracaktır.) [İ. Asakir]

(Hacı, yakınlarından 400 kişiye şefaat eder.) [Ramuz]

(Çok tanıdığınız olsun! Kıyamette hepsi de şefaat eder.) [Şir’a]

(Kıyamette
Allahü teâlâ, “Melekler, Peygamberler ve salihler şefaatlerini
yaptılar. Bundan sonra benim büyük rahmetim kaldı” buyurur.) [Buhari]

Kur’an-ı kerimin şefaati
(Allah indinde Kur’andan daha üstün şefaatçi yoktur. Ne Peygamber, ne melek, ne de başkası.) [Taberani]

(Kur’an-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır.) [Müslim]

(Kur’an-ı
kerim, kıyamette yüzü ve ahlakı güzel bir zat suretinde gelir.
Kendisinden şefaat talep olunur ve şefaat eder. Kendisini musiki ile
[gazel okur gibi ve oyun yerlerinde okuyanlardan ve para kazanmak için]
okuyanlardan davacı olur. Bunlardan hakkını ister. Razı olduklarını alıp
Cennete götürür.) [İ.Gazali]

(Kur'an okuyun! Çünkü kıyamette şefaat eder.) [Müslim]

Çocukların şefaati
Kıyamette
Allahü teâlâ meleklerine, müminlerin çocukları için, (Bunları Cennete
götürün) buyurur. Melekler, çocukların Cennete girmesini söylerler.
Çocuklar girmek istemeyip, (Ana-babamız nerede?) diye sorarlar.
Melekler, (Onlar sizin gibi günahsız değildir. Görülecek hesapları
vardır) derler. Çocuklar ağlaşır ve (Ana-babamızı almadan Cennete
girmeyiz) derler. Cenab-ı Hak buyurur ki:
(Ey yavrular, haydi gidin, ana-babanızı da alıp Cennete girin!) [Nesai]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Küçük çocuk ana-babasına şefaat eder, onları Cennete çeker.) [İbni Mace]

(Küçükken
ölen çocuklar, Cennete girip çıkarlar. Ana-babaları ile karşılaşınca,
eteklerinden yapışır veya ellerinden tutarlar. Ana-babaları Cennete
girinceye kadar, onlardan ayrılmazlar.) [Müslim]

(Üç çocuğu ölen,
Cennete girer) Oradakiler, (İki çocuğu ölen de mi?) diye sual edince
Peygamber efendimiz, (İki çocuğu ölen de Cennete girer) buyurdu. (Bir
çocuğu ölen de öyle mi?) diye tekrar sual edilince, (Allah’a yemin
ederim ki, çocuk düşük de olsa, annesi sabredip sevabını Allahü teâlâdan
beklerse, annesini Cennete götürür) buyurdu. (Taberani)

Peygamber
efendimiz, (Bir çocuğu ölen de, Cennete girer) buyurunca, Âişe
validemiz, (Bir çocuğu da ölmeyenin hali ne olur?) diye sordu.
Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ben önceden gidip ümmetimi bekleyeceğim. Onlar benim gibi şefaat edicisini bulamazlar.) [Tirmizi]

************

ALTINCI İŞARET: Enbiya ve evliyaya Kur’anın tarif ettiği tarzda muhabbetin neticesi: O enbiya ve evliyanın şefaatlarından berzahta, haşirde istifade etmekle beraber; gayet ulvî ve onlara lâyık makam ve füyuzattan o muhabbet vasıtasıyla istifaza etmektir.
Evet اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ sırrınca, âdi bir adam, en yüksek bir makama, muhabbet ettiği âlî makam bir zâtın tebaiyetiyle girebilir.

*******************

1. (1987)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam yolda,
yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine
inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte
olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpük de benim gibi
susamış" deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla
tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından
memnun kaldı ve günahlarını affetti."
Resûlullah'ın yanındakilerden bazıları:
"Ey Allah'ın Resûlü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Evet!
Her "yaş ciğer" (sahibi) için bir ücret vardır" buyurdu." [Buhârî, Şirb
9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta,
Sıfatu'n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550).>

2.
- Bir diğer rivâyette şöyle denmiştir: "Fâhişe bir kadın, sıcak bir
günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini
çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği
suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu." [Müslim, Tevbe 155,
(2245).>

3. - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
"Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Bir kadın, eve
hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek
vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı." [Buhârî,
Bed'ü'l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242).>

AÇIKLAMA:
Yukarıdaki hadislerde Peygamberimiz bir kadının bir köpeğe su
vermesinden dolayı aldığı mükafat ile bir kadının kediye verdiği
zarardan dolayı aldığı cezayı ifade etmektedir. Buda gösteriyor ki küçük
gördüğümüz bir amel dahi insanın kurtuluşuna vesile olduğu ve küçük bir
günahın da insanın cehenneme gitmesine sebep olduğu anlatılmıştır. Buda
bizlere gösteriyor ki hiç bir amelimizi hafife almamalıyız. Ancak her
köpeğe su verenin cennete gidecek veya her kediyi öldüren cehenneme
gidecektir gibi bir kayıt yoktur.

Ayrıca Allah insanın tüm
amellerini birlikte değerlendirecektir. Belki köpeğe su veren kadın bu
ameliyle sevapları günahlarından ziyade olmuştur. Diğer kadının da bu
seyyiatıyla günahları sevaplarını geçtiği için cehenneme gitmiş
olabilir. Alıntı


*************

Mahşer halkı Hz İsaya gelirler şefaat dilerler
Hz İsa da onlara;

İstediğiniz umumi şefaatci ben değilim Lakin siz Muhamed sallallahü aleyhi veselleme gidip müracaat ediniz,der.
Bunun üzerine ehli mahser Bana gelecekler Ben de onlara,
Umum beşeriyyete şefaat bana ihsan olunmuştur
Rabbimden müsaade isteyeyim diyeceğim
Rabbimden istediğim de müsaade olunacak
devamı için
.......................


Sahihi Buhari Şefaati kübra hadislerine bakabilirsiniz..

****************
********************
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

şefaat var mı yok mu? Empty
MesajKonu: Geri: şefaat var mı yok mu?   şefaat var mı yok mu? Icon_minitimePtsi Kas. 28, 2011 8:17 am

http://www.ilmedavet.com/sefaatin-hak-olduguna-dair-deliller-2.htmlAsrımızın mühim bir hastalığı, kendi sapık fikirlerini yaymak için
ehl-i sünnet âlimlerine muhalefet ederek ehl-i sünnet itikadına zıt
görüşler ortaya koymaktır. Birçok kişi bu hastalığın sevkiyle delilsiz
ve mesnetsiz olarak ehl-i sünnet âlimlerine muhalefet etmekte ve âdeta
onlara karşı savaş açmaktadır. Asıl acı olan ise itikadının delillerini
bilmeyen avamın, bu kişilere inanmaları ve bilmeden de olsa ehl-i sünnet
dairesinden çıkmalarıdır. Bu öyle bir zarardır ki, hayal tasavvurundan
âcizdir.

Bizler Feyyaz Eğitim olarak, ehl-i sünnet itikadını delilleriyle
öğretmeyi kendimize hedef ve bir vazife yaptık. Bu eserdeki amacımız ise
bidat ehlinin inkâr ettikleri şefaat meselesinin hakkaniyetini
delilleriyle ortaya koymak ve şefaatin hak olduğunu ispat etmektir. Bu
sayede, şefaati inkâr edenlerin cehaleti ortaya çıkacak ve onların
şerrinden Ümmet-i Muhammed muhafaza olacaktır. Yardım ve inayet
Allah’tandır.

Şefaat Nedir? Ayetlerde ve Hadislerde şefaat (Video İzle)

Şefaati inkar edenlerin iddialarına cevaplar(Video İzle)

Şefaat: Bir kimsenin suçunu affettirmek ve
kendisinden cezayı kaldırmak için, o kişi hakkında yapılan bir istek ve
bir istirhamdır. Fıkhi manası ise şudur: Ahiret günü, bir kısım günahkâr
müminlerin affedilmeleri ve itaatkâr müminlerin yüksek mertebelere
ermeleri için başta Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve diğer büyük zatların Allah-u Teâlâ’dan niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.

Şimdi şefaatin hak olduğuna dair bazı ayetlerin beyanına geçiyoruz.
Bu ayetler ile şefaatin hak olduğunu, iki kere iki dört eder katiyetinde
ispat edeceğiz.

1. AYET

مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ

Allah’ın izni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? (Bakara 255)

Bu ayet-i kerimede, Allah’ın izni olmadan kimsenin şefaat edemeyeceği beyan buyrulmuştur. “Allah’ın izni olmadan kimse şefaat edemeyecektir.” ifadesi, “Allah’ın izni olduğunda şefaat edebilecektir.”
manasına gelmekte ve bu da şefaatin hak ve hakikat olduğu neticesine
ulaştırmaktadır. Zira eğer Allah’ın izni ve müsaadesi dairesinde şefaat
olmasaydı, ayette geçen “Allah’ın izni olmadan” ifadesi
gereksiz olurdu. Kur’an’da ise gereksiz bir ifadenin bulunması mümkün
değildir. O hâlde, Allah’ın izni dairesinde şefaat haktır, gerçektir ve
ayetin beyanıdır.

2. AYET

مَا مِنْ شَفِيعٍ إِلاَّ مِنْ بَعْدِ إِذْنِهِ

O’nun izni olması müstesna, şefaat edecek yoktur. (Yunus 3)

Bu ayet-i kerimede şefaat, Allah’ın iznine hamledilmiştir. Demek,
Allah’ın izni dairesinde şefaat vardır ve haktır. Ayette geçen “O’nun
izni olması müstesna” ifadesi, açık bir şekilde şefaatin hak olduğunu ve
Allah’ın izni dairesinde şefaatin gerçekleşeceğini ispat etmektedir.
Ayetin bu kadar açık beyanı karşısında şefaat nasıl inkâr edilir, buna
şaşılır!

3. AYET

وَلاَ يَشْفَعُونَ إِلاَّ لِمَنِ ارْتَضَى

Onlar, Allah’ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. (Enbiya 28)

Bu ayet-i kerimenin açık ifadesiyle, Allah’ın razı olduğu kullara şefaat edilecektir. Zira ayette geçen “Allah’ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler.” ifadesi,
Allah’ın razı olduğu kullara şefaatin yapılabileceği hakikatini netice
vermektedir. Demek şefaat, sadece Allah’ın razı olmadığı ve izin
vermediği kullara yapılamayacak! Diğerlerine ise Allah’ın izni ve rızası
dairesinde yapılabilecektir. Bu, ayetin çok açık bir beyanıdır. İzaha
dahi ihtiyaç yoktur.

4. AYET

يَوْمَئِذٍ لاَ تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلاَّ مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً

O gün, Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasına şefaat fayda vermez.(Taha 109)

Şimdi ayet-i kerimeye bakarak soralım:

Şefaat kime fayda vermeyecektir?

Cevap: Allah’ın izin vermediği ve sözünden hoşnut olmadığı kimselere…

Peki, şefaat kime fayda verecektir?

Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselere…

Demek ayetin açık ifadesiyle: Rahman olan Allah’ın izin verdiklerine ve sözünden razı olduklarına şefaat
fayda verecek, bunların dışındakilere ise şefaat fayda vermeyecektir.
Ayetin bu kadar açık beyanına karşı gözünü kapayarak şefaati inkâr
edenlere şaşırıyoruz!

5. AYET

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدً

(O gün) Rahman (olan Allah)’ın katında bir ahd almış olan
kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır. (Meryem
87)


Şefaati inkâr edenlerin o kör gözlerine bu ayeti de sokuyoruz. Bu ayet-i kerimenin açık ifadesiyle, Allah’ın katında bir ahd alanlar,
o gün şefaat etme hakkına sahip olacaklar ve Allah’ın izni ve rızası
dairesinde bu yetkiyi kullanacaklardır. Ayet o kadar açıktır ki izaha
ihtiyaç yoktur.

6. AYET

يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

O gün ne mal fayda verir ne de oğullar!Ancak Allah’a selim bir kalple gelenler müstesna! (Şuara 88-89)

Bu ayet-i celilenin açık ifadesiyle mal ve evlat, ahirete selim kalp
ile gelmeyenlere fayda vermeyecek; selim bir kalp ile gelenlere ise
fayda verecektir. Şimdi şefaati inkâr edenlere soruyoruz: Evladın kişiye
fayda vermesi, şefaatten başka ne olabilir? Selim bir kalp ile o güne
kavuşanlara evladının fayda vermesi, şefaat inkâr edildiğinde ne ile
izah edilebilir? Elbette, hiçbir şey ile… Zira o gün beklenilen tek
fayda, ateşten kurtulmak ve cennete girmektir. Evladın bu cihetteki
faydası da şefaattir.

7. AYET

وَلاَ تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلاَّ لِمَنْ أَذِنَ لَهُ

Allah’ın huzurunda şefaat fayda vermez. Ancak izin verdiği kimseninki müstesna!(Sebe 23)

Ayetin ifadesiyle şefaat kime fayda vermez? Allah’ın izin vermediklerine…

Peki, şefaat kime fayda verir? Allah’ın izin verdiklerine…

Ayet bu kadar açıkken şefaat nasıl inkâr edilir? Ve şefaati inkâr edenler, acaba bu ayetleri de inkâr etmiş olmazlar mı?

8. AYET

وَلاَ يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلاَّ مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Onların Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat hakkına
sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefaat edebilir.
(Zuhruf 86)


Şimdi yine ayet-i kerimeye bakarak soralım: Kim şefaat etme hakkına sahip değildir?

Cevap: Putlar.

Peki, kim şefaat etme hakkına sahiptir?

Cevap: Bilerek hakka şahitlik edenler.

Demek ayet-i celile açık bir şekilde, putların şefaate malik olmadıklarını; şefaate sadece “Bilerek hakka şahitlik edenlerin”
malik olduğunu bildirmektedir. Merak ediyoruz, acaba şefaati inkâr
edenler bu ayetleri hiç mi görmüyorlar? Ayet açık bir şekilde, “Bilerek hakka şahitlik edenlerin” şefaate malik olduklarını bildirirken şefaati inkâr etmek, ayeti inkâr etmek değil de nedir?

9. AYET

وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِى السَّمَاوَاتِ لاَ تُغْنِى شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا

إِلاَّ مِنْ بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاءُ وَيَرْضَى

Göklerde nice melekler vardır ki, Allah dileyip izin vermeden ve
razı olmadan önce onların şefaatleri hiçbir fayda vermez. (Necm 26)


Şimdi yine ayeti göstererek soruyoruz: Gökteki meleklerin şefaati ne zaman fayda vermez?

Cevap: Allah izin vermeden ve razı olmadan önce…

Peki, meleklerin şefaati ne zaman fayda verir?

Cevap: Allah izin verdikten ve razı olduktan sonra…

Evet, ayetin açık beyanıyla melekler şefaat edeceklerdir. Bu şefaat,
Allah’ın dilediğine ve razı olduğu kullara geçerli olacaktır. Allah’ın
dilemediği ve razı olmadığı kullara ise şefaat yoktur ve fayda
vermeyecektir. Zaten Kur’an’daki şefaatin olmadığını beyan eden bütün
ayetler, Allah’ın razı olmadığı ve izin vermediği kulları ifade
etmektedir. Ama “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder.” sözü
sırrınca, Kur’an’ın sadece bir bölümüne bakan bir kısım cahiller,
zikrettiğimiz ayetlere ve zikredeceğimiz hadislere göz kapamakta ve
Kur’an’da güneş gibi gözüken şefaati inkâr etmektedirler. Buna gerçekten
hayret ediyoruz!

10. AYET

وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ

Ey Muhammed! Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahının bağışlanmasını dile!” (Muhammed 19)

Bu ayet-i kerimeyi göstererek, şefaati inkâr edenlere soruyoruz:
Ayet-i celilede Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e, mümin erkekler ve mümin
kadınların günahlarının affı için istiğfar etmesi emredilmiştir. Eğer
Peygamberimiz (s.a.v.)’in müminler için af dilemesinin bir faydası
olmayacaksa bu ayetin manası nedir? Ve eğer Efendimiz’in af dilemesinin
bir faydası yoksa, niçin Allah-u Teâlâ Peygamberimiz’e bu emri
vermiştir. Eğer şefaat kabul edilmezse -hâşâ- bu emrin manasız ve
faydasız bir emir olduğu kabul edilmek zorunda kalınmaz mı? Şefaati
inkâr edenler, neyi kabul etmek zorunda kaldıklarına baksınlar ve bundan
utansınlar!

Şefaatin hak ve hakikat olduğu meselesi Güneş gibi zahir olduğundan
dolayı on ayet ile iktifa ediyor ve daha başka ayetleri zikretmeye gerek
görmüyoruz. Aslında zikredilen ayetlerden bir tanesi bile şefaatin hak
olduğuna dair yeterli bir delildir. Lakin bizler, inatta ısrar edenler
olabileceğini düşündüğümüzden sözü bu kadar uzattık.

Şefaatin hak olduğuna dair bir kısım hadis-i şerifler ise şöyledir:

عَنْ اَنَسِ بْنِ مألِكٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ شَفَاعَتِى لِاَهْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ
اُمَّتِى

Enes İbn-i Malik (r.a.) rivayet etti. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Benim şefaatim, ümmetimin büyük günah sahiplerinedir.” (Tirmizi, Kıyame:11, İbn-i Mace, Zühd:26, Ahmed İ. Hanbel: 3/113)

عَنْ زَيْدِ بْنِ اَرْقَمَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ شَفَاعَتِى يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَقٌّ
فَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِهَا لَمْ يَكُنْ مِنْ اَهْلِهَا

Zeyd İbn-i Erkam (r.a.) rivayet etti. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Benim kıyamet günündeki şefaatim haktır. Ona inanmayan ise, şefaatimin ehlinden olmayacaktır.” (El-Mutteki, Kenzü-l Umman: 14/399)

عَنْ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَشْفَعُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
ثَلاَثٌ اَلْاَنْبِيَاءُ ثُمَّ الْعُلَمَاءُ ثُمَّ الشُّهَدَاءُ

Osman İbn-i Affan (r.a.) rivayet etti. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde şu üç zümre: Peygamberler, sonra âlimler ve daha sonra da şehitler şefaat edeceklerdir.” ( İbn-i Mace, Zühd:37, 2/1443)

Ebu Hureyre(r.a.) rivayet etti. Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Her peygamberin müstecab (Allah’ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her
peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde,
ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete
bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimin şirk koşmadan ölenleri nail
olacaktır.” (Buhari, Da’avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur’an 26, (1, 212); Tirmizi, Daavat)

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) diğer hadislerinde Kur’an’ın, hafızların, velilerin de Allah’ın izniyle şefaat edeceklerinden haber vermektedir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu konudaki hadislerini, hadis kitaplarına havale ederek dört hadisle iktifa ediyoruz.

Zikrettiğimiz on ayetin ve dört hadisin açık ifadeleriyle
şefaat haktır ve gerçektir. Allah’ın dilediği kulları, Allah’ın izni ve
rızası dairesinde şefaat edeceklerdir.
Kur’an’da şefaatin olmadığını bildiren bütün ayetler; kâfirler, müşrikler ve Allah’ın razı olmadığı kullar hakkındadır.
Bu kullar hakkında, bütün insanlar ve cinler bir araya gelse,
şefaatleri yine onlara fayda vermeyecektir. Yani şefaat, Allah’ın razı
olmadığı kullar hakkında asla mümkün olmayıp izni ve rızası dairesinde
meydana gelecektir.

Bununla birlikte, kıyamet hengâmında öyle dehşetli sahneler vukua
gelecektir ki, bu makamlarda peygamberler bile sadece kendilerini
düşünecekler, “Allah’ım bana selamet ver, Allah’ım bana selamet ver!”
diyerek kaçışacaklardır. İşte şefaatin olmadığını beyan eden ayetlerin
bir kısmı da bu dehşetli hâlleri kastetmektedir.

Şimdi şefaati inkâr etmeye çalışanların öne sürmeye çalıştıkları bazı sözde delillere cevap verelim:

1- Zümer suresi 44. ayette: “De ki: Bütün şefaat Allah’ındır.” buyrulmuştur.
Şefaati inkâr edenler bu ayeti öne sürerek şefaati reddetmektedirler.
Onlara göre bu ayet şefaatin tamamını Allah’a vermekle diğer şefaat
edicilerin vücudunu reddetmektedir.

Biz de deriz ki: Nisa suresi 139. ayette Bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.” buyrularak -bütün şefaatin Allah’a verilmesi gibi- bütün izzet de Allah’a verilmiştir. Münafikun suresi 8. ayette ise “İzzet ancak Allah’a, O’nun Resulü’ne ve müminlere mahsustur.”
buyrularak, Peygamber Efendimiz’in ve diğer müminlerin de izzet sahibi
olduklarından bahsedilmiştir. Yani Nisa 139′da bütün izzetin Allah’a ait
olduğundan, Münafikun 8′de ise Allah’ın, Resulü’nün ve müminlerin de
izzet sahibi olmasından bahsedilmiştir. Demek izzetin Allah’a mahsus
olması, Peygamberimiz’in ve müminlerin o izzetten mahrum olması
neticesini vermemiştir.

Birbirine zıt gibi görünen bu iki ayetin vech-i tevfiki şudur:
İzzet tamamıyla Cenab-ı Hakk’a mahsustur. Peygamberimiz’in ve
müminlerin izzeti ise, Allah’ın onları aziz kılması iledir. Cenab-ı
Hakk’ın izzeti zatî iken; diğerlerinin izzeti Allah’ın aziz kılması ile
olmuş ve onların izzeti, bütün izzetin Allah’a ait olması hakikatini
değiştirmemiştir.

Şefaat durumunda da durum aynıdır. Bütün şefaatin Allah’a mahsus
olması, başka kimsenin şefaate malik olmayacağı manasına gelmez. Bunun manası şudur:
Bütün şefaat Allah’a mahsustur. Diğerlerinin şefaati ise ancak Allah’ın
izni ve rızasına bağlıdır. Yani Allah’ın izni ve iradesi dışında kimse
şefaat edemez.

Bu şuna benzer: Bizden başka kimsenin parası olmasa ve biz bu paradan
bazı insanları istifade ettirsek, bu durumda desek ki: “Bütün para bize
aittir.” Bu söz, bizim, parayı kimseye vermeyeceğimize değil;
başkalarında bulunan paraların da aslında bize ait olduğunu ve bizim
vermemizle onların buna malik olduklarını beyan etmektedir.

“Bütün şefaat Allah’ındır.” demek de aynen bunun gibidir. Yani kim
şefaate yetkili kılındıysa, Allah’ın izni ile olmuştur ve ancak Allah’ın
izin verdiği kişiye şefaat edebilecektir.

2- Bakara suresi 48. ayette: “Öyle bir günden korkun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat de kabul edilmez.” buyrulmuştur. Şefaati inkâr edenler bu ayet-i kerimeyi delil göstererek şefaati reddetmektedirler.

Biz de deriz ki: Kur’an ayetlerini, nüzul
sebeplerini bilmeden tefsir etmek büyük bir hatadır. İlk önce ayetlerin
iniş sebepleri bilinmeli ve ayetler ona göre izah edilmelidir. Bu
yapılmadığı takdirde, bu ayette olduğu gibi yanlış anlaşılmalar ortaya
çıkacaktır. Bu ayetin iniş sebebi, Nesefi ve Ruhu-l Beyan tefsirlerinde
zikredildiğine göre şu hadisedir: Yahudiler: “Biz İbrahim ve İshak (aleyhimesselam)’ın
torunlarıyız. Bu sebeple Allah-u Teâlâ, onların bizim hakkımızdaki
şefaatlerini kabul eder. Onlar bizi ateşten korur…” dediklerinde,
Yahudilerin bu iddialarını reddetmek için bu ayet-i kerime nazil
olmuştur. Demek bu ayet-i kerime kâfirler hakkında indirilmiştir. Yani
kâfir olarak ölenlere şefaat edilmesi mümkün değildir. Mesela Hz. Nuh,
kâfir olarak ölen oğluna; Hz. Lut, kâfir olarak ölen eşine ve yine
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kâfir olarak ölen amcalarına şefaat edemeyeceklerdir.

Demek ayetteki Kimseden şefaat kabul edilmez.”
ifadesinin Müslüman olarak ölenler ile hiçbir alakası yoktur. Buna
rağmen ayetin iniş sebebini bilmeyenler, ayetin zahirine bakarak yanlış
yorumlar yapmakta ve bu yorumları sebebiyle de hakkında birçok ayet ve
hadis olan şefaati inkâr etmektedirler.

3- Müddesir suresi 48. ayette: “Artık şefaat edicilerin şefaati onlara fayda vermez.” Mümin suresi 18. ayette “O gün zalimler için müşfik bir dost ve sözü dinlenecek bir şefaatçi de yoktur.” buyrulmuştur. Şefaati inkâr edenler bu manadaki başka ayet-i kerimeleri de öne sürerek şefaati reddetmektedirler.

Biz de deriz ki: Bu ayet-i kerimeler şefaati red değil, aksine ispat etmektedir. Zira Şefaat edicilerin şefaati onlara fayda vermez.”
demek, şefaat edicilerin varlığını ispat etmektedir. Demek ortada
şefaat ediciler vardır ki, onlardan bahsedilmiştir. Eğer şefaat ediciler
olmasaydı, onlardan bahis yersiz olurdu. Kur’an’da ise yersiz bir tek
harf bile yoktur. Ayrıca “Kâfirler için dost ve şefaatçi yok.” demek, “Müminler için dost ve şefaatçi var.” demek manasına gelir.

O hâlde bu ayetlerin manası şefaatin varlığını red değil, şudur: Yani
ey kâfirler! Siz öyle kötü ve zor bir durumdasınız ki, herkese faydası
olan şefaatin bile size yararı olmaz. Küfrünüz sebebiyle şefaat
edicilerin şefaatlerinden mahrumsunuz…

Bu şuna benzer: Kansere yakalanmış ve hayatından ümit kesilmiş
birisine işaret ederek “Doktorlar buna fayda vermez.” desek, bu sözde
doktorları reddetmek değil, hastalığın şiddetini beyan etmek ve artık bu
hastaya doktorların fayda veremeyeceğini kabul etmek vardır. Yani artık
hastadan ümit kesilmiştir ve hiçbir doktor onu iyileştiremez. Bu sözün
manası budur.

“Şefaat edicilerin şefaati onlara fayda vermez.” ya da “O gün zalimler için müşfik bir dost ve sözü dinlenecek bir şefaatçi de yoktur.”demek
de böyledir. Bu beyanda şefaat ediciler reddedilmemiş, kâfirlerin
küfründen dolayı o şefaat edicilerin şefaatinden mahrum olacakları ve
faydalanamayacakları beyan buyrulmuştur. Zaten bizler, kâfirlere ve
Cenab-ı Hakk’ın razı olmadığı kullara şefaat edilemeyeceği hususunda
hemfikiriz. Bu ayetlerde zikredilen kullar da bu zümreye ait olan
kullardır.

Netice olarak bu ayet-i kerimeler şefaatin yokluğuna değil, bilakis
varlığına delildir. Zira şefaat ediciler vardır ki, ayette onlardan
bahsedilmiştir. Eğer bu grup hakikatte olmasaydı, elbette zikirleri
geçmezdi. O hâlde bizler bu ayet-i kerimeleri, şefaatin varlığına dair
naklettiğimiz on ayete ilave ediyor ve bu ayetleri şefaat edicilerin
vücuduna delil yapıyoruz.

Buraya kadar olan beyanlarımızı şöyle maddeleyerek meseleyi toparlayalım:

1- Naklettiğimiz bütün ayetlerin ve hadislerin delaletiyle şefaat haktır ve hakikattir.

2- Şefaat ancak Allah’ın izni ve rızası dâhilinde
olacaktır. “Bütün şefaatin Allah’a ait olmasının” manası budur. Hiç
kimse kendinden şefaat etme hakkına sahip değildir.

3- Kâfirlere ve Allah’ın razı olmadığı kullara
şefaat fayda vermeyecek ve bu kullar Allah’ın bu nimetinden mahrum
kalacaklardır. Kur’an’da şefaatin olmadığını bildiren bütün ayetler, bu
kullar hakkındadır.

4- Kişinin farzlarda tembellik yaparak şefaate
güvenmesi ve haramları işlediği hâlde kurtuluşunu şefaate bağlaması asla
doğru değildir. Kişi şefaati umabilir; ama ona dayanarak farzları terk
edemez. Şefaat bir reca makamıdır.

5- Cenab-ı Hakk’ın bazı kullarına şefaat etme
hakkını vermesi ve günahkâr kullarını cehennemden o kişilerin eliyle
kurtarması, o kişilerin dünyadaki yaşantılarının hürmetinedir. Onların
dünyadaki takvaları, ibadetleri, zühdleri, muhabbetleri ve diğer
sıfatları bu makama ulaşmalarının sebebi olmuştur.

Cenab-ı Hak, başta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve Kur’an olmak üzere
diğer şefaat edicilerin şefaatinden istifade etmeyi bizlere nasip
etsin! Şefaati inkâr ederek şefaatten mahrum olan kullar zümresine
girmekten de bizleri muhafaza eylesin! Âmin!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
şefaat var mı yok mu?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Efendimize(sav) Dair Her Şey-
Buraya geçin: