@bdulKadir Adminstratör
Mesaj Sayısı : 6727 Rep Gücü : 10015177 Rep Puanı : 97 Kayıt tarihi : 17/03/09 Yaş : 61 Nerden : İzmir
| Konu: Gül Kırmızısı ve Aşk Sızısı Salı Ağus. 18, 2009 9:02 am | |
| Gül Kırmızısı ve Aşk SızısıHazan düştü bahçemize Sen gittin, tarumar oldu her şey Sen gittin, geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
Sevgili önce kum deryalarına düştük sonra serâba bugüne kadar umutlardı bizi ayakta tutan sevdandı kimsesiz çöllerde yürekleri bir tutan, yalnızlığa açılır bütün kapılar sensiz sen yoksun diye, sicim sicim karanlık yeşerdi içimizde dalga dalga hasretindi kalbimizde alevlenen gönlümüze batan dikenler ne ki büyüttüğümüz güller sadece sen kokmak içindi.
Sevgili en haşin haliyle girdaba düştük sensizliğe sürgün edildik ilkin sonra mağara arkadaşın bırakıp gitti bizi sonra kılıçların efendisi ardından cennet gençlerinin efendileri ve diğerleri birer birer bırakıp gittiler bizi dilimiz lâl, âmâ kaldı gözlerimiz sen olmasaydın kalpler sevmeyi öğrenebilir miydi ey, ihsanda nisan bulutunu geçen Sevgili. örümcek, gözlerde hâlâ en kalın perdedir sırların sırrı kisranın sarayında ondört burcunun düştüğü yerdedir. en büyük mucizen Kur'an'dı, sonra Sen'din güneşi sağ eline, ayı da sol eline alsaydın yine de çözülmezdi ebterlerin kalbindeki kir
ey ay yüzlü güzel bütün kelamları yazan kalemin emriydi gidişin oysa ne kadar çok beklemişti gelişini Hira ne kadar da çok yolunu gözlemişti Râhip Bahira bir tek Bilâl değil, cihan alışmıştı sana hüzündü ardında biriktirdiğimiz yokluğunun vadilerinde yuvarlanırken yaralı kalbimizin fısıltısına günâha battık ama konuşan gözlerimizin hıçkırığına "tebessüm sadakadır" fermânınla bir damla bengisu ver n'olur n'olur nûrunu gönder yoksul umutlarımıza. asırlardır yetimliğe açılır gözlerimiz bir pazartesi ilk defa, aşk gibi aşk yaşamıştı dünya ilk defa karşı karşıya gelince Bedir'de, baba ve oğul çoğalmıştı dillerdeki keşkeler, haberler uçuran bir güvercinin kanatları altında eleverir bizi ahir zaman.
Sen gittin, hazan düştü bahçemize Sen gittin, tarumar oldu her şey Sen gittin, geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
hicretimiz var kervan kervan yurduna bizi de coşkuyla karşılar mı Medineli kadınlar kardeş kabul eder mi ensar bizi de ondört asırdır takvimlerde kalınca bahar adı Muhammed olmayan güller dövünür. omuzlarımızda taşıyamadığımız en ağır yük bestelenmemiş gidişindi, sevdandı hasretindi her taşa desen desen nakşettiğimiz
ey gecemizi gündüze çeviren sevgili kardeşin "Yusuf'u görüp ellerini kesen kadınlar seni görselerdi kalplerini keserlerdi" nisanı unuttu yokluğunda dünya nisyan sardı bütün cihanı sen olmayınca her hayat bir ırmaktır sana akan yolu sana kavuşamayanın daim zehirdir damarlarında dolaşan. yüzünü göster ağustos gülü oluversin ateş, çöller vaha sen olmayınca gökler bir damla rahmet indirir mi hasretinden çatlamış dudaklarımıza Necâşi'nin Zeylâ'sından davet var yine gel ki nisanı nisan gibi, baharı bahar gibi aşkı aşk gibi yaşalım bir daha müjdelediğin gibi altı asırdır ezanlar hala dalgalanır Konstantin burçlarında.
heybemizde senin özlemin dünya saltanatına bedel kaç insan hizmetkarın olmayı istemişti. şimdi bahtsız bir kıtada iz süreriz sana kavuşmak için şimdi resimlerle tarifsiz uçurum kenarında dünya gül iklimini çoktan yitirdik sevgili hicran mevsimine düştük, masallarla büyütüldük oysa adın anılınca susuyor bütün masallar kırmızı kokuyor özlemin, gül kırmızısı ne çok yakışırsınız birbirinize Sen ve kırmızı
Sen gittin, hazan düştü bahçemize Sen gittin, tarumar oldu her şey Sen gittin, geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
kirli yağmurlarla ıslanıyor dünya güneş, ışığını suçlu indiriyor yeryüzüne yokluğunda geceler kavuşur mu gündüze gel, yıldızlar dökülsün yollarına müjdelesinler tek tek Muhammed Mustafa'yı gel, yorgunluk çöreklendi yokluğunda omuzlarımıza gel, gülü koparmadan sevmeyi öğret bize
seni yaşayınca gülistan oluyor dünya seni yaşayınca gül kokuyor insan. geldin bin dört yüz seneler geçti rüzgarlara kapıldık firakınla, izini kaybettik sen sevmeyi, sevilmeyi öğretirken bize anne karnında kurşun sesleriyle tanıştı bebekler sen sevgi ekerken, biz ölüm, biz zulüm biz sevgisizlik koklamaya başladık ey nebi senin getirdiğin nurla yeniden dirileceğiz düştüğümüz yerden, kaybolduğumuz yerden kalkacağız yeniden ey gelişiyle karanlıkları aydınlığa çeviren sevgili bugün gibi, yine bir pazartesiydi gidişin yüz yirmi beş bin değil şimdi milyonlar diyor ki ey Resûl:
"Allah'ın elçiliğini ifa ettin vazifeni hakkıyla yerine getirdin bize vasiyet ve nasihatte bulundun " "Şâhid ol yâ Rab şâhid ol yâ Rab şâhid ol yâ Rab!!
Hazan düştü bahçemize Sen gittin, tarumar oldu her şey Sen gittin, geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
Sevgili önce kum deryalarına düştük sonra serâba bugüne kadar umutlardı bizi ayakta tutan sevdandı kimsesiz çöllerde yürekleri bir tutan, yalnızlığa açılır bütün kapılar sensiz sen yoksun diye, sicim sicim karanlık yeşerdi içimizde dalga dalga hasretindi kalbimizde alevlenen gönlümüze batan dikenler ne ki büyüttüğümüz güller sadece sen kokmak içindi.
Sevgili en haşin haliyle girdaba düştük sensizliğe sürgün edildik ilkin sonra mağara arkadaşın bırakıp gitti bizi sonra kılıçların efendisi ardından cennet gençlerinin efendileri ve diğerleri birer birer bırakıp gittiler bizi dilimiz lâl, âmâ kaldı gözlerimiz sen olmasaydın kalpler sevmeyi öğrenebilir miydi ey, ihsanda nisan bulutunu geçen Sevgili. örümcek, gözlerde hâlâ en kalın perdedir sırların sırrı kisranın sarayında ondört burcunun düştüğü yerdedir. en büyük mucizen Kur'an'dı, sonra Sen'din güneşi sağ eline, ayı da sol eline alsaydın yine de çözülmezdi ebterlerin kalbindeki kir
ey ay yüzlü güzel bütün kelamları yazan kalemin emriydi gidişin oysa ne kadar çok beklemişti gelişini Hira ne kadar da çok yolunu gözlemişti Râhip Bahira bir tek Bilâl değil, cihan alışmıştı sana hüzündü ardında biriktirdiğimiz yokluğunun vadilerinde yuvarlanırken yaralı kalbimizin fısıltısına günâha battık ama konuşan gözlerimizin hıçkırığına "tebessüm sadakadır" fermânınla bir damla bengisu ver n'olur n'olur nûrunu gönder yoksul umutlarımıza. asırlardır yetimliğe açılır gözlerimiz bir pazartesi ilk defa, aşk gibi aşk yaşamıştı dünya ilk defa karşı karşıya gelince Bedir'de, baba ve oğul çoğalmıştı dillerdeki keşkeler, haberler uçuran bir güvercinin kanatları altında eleverir bizi ahir zaman.
Sen gittin, hazan düştü bahçemize Sen gittin, tarumar oldu her şey Sen gittin, geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
hicretimiz var kervan kervan yurduna bizi de coşkuyla karşılar mı Medineli kadınlar kardeş kabul eder mi ensar bizi de ondört asırdır takvimlerde kalınca bahar adı Muhammed olmayan güller dövünür. omuzlarımızda taşıyamadığımız en ağır yük bestelenmemiş gidişindi, sevdandı hasretindi her taşa desen desen nakşettiğimiz
ey gecemizi gündüze çeviren sevgili kardeşin "Yusuf'u görüp ellerini kesen kadınlar seni görselerdi kalplerini keserlerdi" nisanı unuttu yokluğunda dünya nisyan sardı bütün cihanı sen olmayınca her hayat bir ırmaktır sana akan yolu sana kavuşamayanın daim zehirdir damarlarında dolaşan. yüzünü göster ağustos gülü oluversin ateş, çöller vaha sen olmayınca gökler bir damla rahmet indirir mi hasretinden çatlamış dudaklarımıza Necâşi'nin Zeylâ'sından davet var yine gel ki nisanı nisan gibi, baharı bahar gibi aşkı aşk gibi yaşalım bir daha müjdelediğin gibi altı asırdır ezanlar hala dalgalanır Konstantin burçlarında.
heybemizde senin özlemin dünya saltanatına bedel kaç insan hizmetkarın olmayı istemişti. şimdi bahtsız bir kıtada iz süreriz sana kavuşmak için şimdi resimlerle tarifsiz uçurum kenarında dünya gül iklimini çoktan yitirdik sevgili hicran mevsimine düştük, masallarla büyütüldük oysa adın anılınca susuyor bütün masallar kırmızı kokuyor özlemin, gül kırmızısı ne çok yakışırsınız birbirinize Sen ve kırmızı
Sen gittin, hazan düştü bahçemize Sen gittin, tarumar oldu her şey Sen gittin, geriye doyumsuz bir aşk bıraktın bize.
kirli yağmurlarla ıslanıyor dünya güneş, ışığını suçlu indiriyor yeryüzüne yokluğunda geceler kavuşur mu gündüze gel, yıldızlar dökülsün yollarına müjdelesinler tek tek Muhammed Mustafa'yı gel, yorgunluk çöreklendi yokluğunda omuzlarımıza gel, gülü koparmadan sevmeyi öğret bize
seni yaşayınca gülistan oluyor dünya seni yaşayınca gül kokuyor insan. geldin bin dört yüz seneler geçti rüzgarlara kapıldık firakınla, izini kaybettik sen sevmeyi, sevilmeyi öğretirken bize anne karnında kurşun sesleriyle tanıştı bebekler sen sevgi ekerken, biz ölüm, biz zulüm biz sevgisizlik koklamaya başladık ey nebi senin getirdiğin nurla yeniden dirileceğiz düştüğümüz yerden, kaybolduğumuz yerden kalkacağız yeniden ey gelişiyle karanlıkları aydınlığa çeviren sevgili bugün gibi, yine bir pazartesiydi gidişin yüz yirmi beş bin değil şimdi milyonlar diyor ki ey Resûl:
"Allah'ın elçiliğini ifa ettin vazifeni hakkıyla yerine getirdin bize vasiyet ve nasihatte bulundun " "Şâhid ol yâ Rab şâhid ol yâ Rab şâhid ol yâ Rab!!
_________________ Elif gibi yalnızım, Ne esrem var, ne ötrem. Ne beni durduran bir cezmim, Ne de bana ben katan bir şeddem var. Ne elimi tutan bir harf, Ne anlam katan bir harekem... Kalakaldım sayfalar ortasında. Bir okuyan bekledim, Bir hıfzeden belki... Gölgesini istedim bir dostun med gibi… Sızım elif sızısı... | |
|