Tasavvufta manevi ilerlemenin ilk mertebesi olan Nefs-i Emmare,
insanın hayvani bir şehvetin baskısı altında yaşadığı fakat içinde
bundan kurtulma arzusunu taşıdığı bir aşamadır. Bu mertebenin rengi
mavidir.
İkincisi kırmızı renkte olan Nefs-i Levvame mertebesidir. Burada
insan, daha yüksek bir idrak seviyesinden bakınca, ayıp saymak zorunda
olduğu düşünce ve davranışlarından dolayı pişmanlık duymaya başlar.
Üçüncü mertebeye, yani Nefs-i Mülhime’ye varıldığında, daha yücelmiş
bir nefs kendini gösterir. Hayvani şehvet aşılır, kalbin gücü hissedilir
ve manevi ilerleme azmi daha yüce bir alem tarafından harekete
geçirilmesiyle gerçekleşir. Bu mertebenin rengi ise sarıdır.
Manevi ilerlemenin dördüncü mertebesi, Nefs-i Mutmainne. Mürit artık
maneviyatın maddiyata üstün geldiğinden emin olur. Fani, yani geçici
olan hazlardan etkilenme durumunu aşar. Bu mertebede artık nefs
korkusuzluğa ve iç sükuna erişmiş olur. Bu mertebenin rengi ise
beyazdır.
Beşince mertebe ise Nefs-i Raziye’dir. Burada müridin dünyevi olan
her şeye sırt çevirmesiyle maddi olan her şeyle kurtulan köprüler
yıkılır. Mürit her şeyde Allah’ın tasarrufunu görür ve kendisine ihsan
edilene razı olur. Bu yüzden tabii olarak bu mertebe “Allah’tan razı
olma” şeklinde isimlendirilir. Rengi ise yeşildir.
Altıncı mertebe ise Nefs-i Marziye’dir. Mürit ilerlemenin bu
aşamasında o kadar ilerlemiştir ki artık Allah da ondan razı olmuştur.
Rengi ise siyahtır.
Yedinci ve son basamak, Nefs-i Safiye’dir. Bu mertebe ruhani
saflığın, mutlak arınmışlığın en üst seviyede gerçekleştiği bir
mertebedir. Sübjektif olan her şey geride kalır. Bütün geçici ve maddi
kayıtlardan hür bir varlık olarak mürit bu mertebede Allah ile onun
mutlaklığında birleşir ve dünyevi hayatına onun elçisi veya halifesi
olarak devam eder. İşte bu, halife sözcüğüğün çıkış noktasıdır. Bu
makamda renk yoktur, saf nur vardır. Mürit diğer insanların arasında
günlük hayatına devam eder. Normal bir insan onu diğerlerinden ayırt
edemez.
Kullanılan yöntemlere göre üç farklı ilerleme yolu vardır: Tarik-i Ahyar, Tarik-i Ebrar, Tarik-i Şuttar.
İlki Kur’an-ı Kerim’deki namaz ve oruç gibi bütün dini ibadet ve
emirleri hiç tavizsiz yerine getirmeyi gerektirir. Bu yol uzundur ancak
hedefe doğru emin bir şekilde gider.
İkincisi kendini adama, çalışma ve azim ister. Mesela bu yolda oruç
vasıtasıyla fiziksel bünyenin istediği her şeyden mahrum kalarak
karakterin ve hislerin terbiyesine çalışır. Bu yol birinciye göre hedefa
daha hızlı gider, ancak daha zordur. Zira daha sağlam bir irade
gerektirir.
Üçüncüsü, cezbe, dua, niyaz namazlar ve zikir gibi belirli bazı dini
ibadet ve uygulamalar gerektirir. Bu yolda ruh, bedeni terk eder ve ulvi
alemlerin idrakine sahip olur. Bu yol birçok tarikatın temelini
oluşturur. Her tarikat kendine has dua ve zikirlerle sahiptir. Mürit ilk
başlarda mesela günde 5.000 kez Allah’ın çeşitli isimlerini zikretmekle
vazifelendirilir. Oruç, sükut, yalnızlık, gece ibadeti ve uykusuzluk
onu hedefe ulaştırır.
Bu tecrübeleri esnasında mürit, manevi alemde ona yol göstermek ya da
yardım etmek isteyen bir peygamber yahut onun tebasından birilerini
görebilir. Ancak mürit ilerlemenin dördüncü mertebesine ulaşmadan önce
onu yolundan çevirmeye çalışan şeytana ve cinlere karşı müthiş bir iç
savaş vermek zorundadır. İşte bu noktada Şeyh’in yardımına büyük bir
ihtiyaç vardır. Şeyh talebesini onun ruhsal gelişimi için gerekli
olmayan bazı savaşlardan muhafaza eder. Genelde Şeyhler müridlerine önce
sadakat ve inançla yapılması gereken bazı murakabe egzersizleri verir.
Bu görevler mürit tarafından samimi kalple derin bir şekilde uygulanmak
zorundadır. Bu esnada mürit Şeyhi’ne rabıta yapmak suretiyle onun
şahsında manevi alemle irtibat kurmaya çalışır. Şeyh gerekli olduğunda
manevi alemdeki yolculuğunda müridinin ruhuna eşlik eder. Şeyh’in
verdiği murakabe ve egserzisler her bir müride göre değişir. Bu farklı
uygulamalar değişik tarikatlarda farklı mertebeleri temsil ederler.
Mesela Nakşibendi Tarikatında, tabiatın harikalığı ve eşsiz güzelliğ
hakkında derin tefekküre dalmak genelde hidayet yolunun başlangıcında
kullanılan bir araçtır.
Kaynak: Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, çev. Prof.Dr. Ethem Cebecioğlu, Kaknüs Yay., İstanbul Ekim 2004, s. 139-141.
PDF olarak kaydedin.