İslamcıların 'din'i, muhafazakârların 'diyanet'i
Ali Bulaç
Burada ele alacağımız "diyanet"
devletin resmi kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı değildir. İnsanın
manevi duygularını, heyecanlarını, coşkularını, ama ağırlıklı olarak
işlediği suç ve günah fiillerinin doğurduğu pişmanlıkları gidermeye
yöneldiği ikame ve telafi etme mekanizması; somut hükümlerden tecrit
edilmiş sonu gelmez ritüeller, seremoniler gösterisidir.
Müslümanlar arasında eğer "diyanet" aşırılaştırılmış söylem, retorik ve
ritüeller şeklinde tezahür ediyorsa, orada "din" zayıflamış demektir.
Dini hüküm ve kuralların işlememesi dolayısıyla ortaya çıkan manevi
boşluğu insanlar diyanet'le telafi etmek isterler. Tabii ki din ile
diyaneti birbirinden ayırmak o kadar kolay değildir. Ama diyanet,
temelde aksayan, koruyucu fonksiyon görmeyen maddi-somut hayat
pratiklerinin açtığı boşlukta çıkar.
Diyanetin kitlesel gösteriye ve tüketime konu olmasının başka bir sebebi
de var: Medya ve kitle çağında yaşıyoruz, küreselleşme ile her şeyi
gösteriye dönüştüren, içini boşaltan tüketim kültürü ve liberal piyasa
da sahte kutsallıklar yanında dini hayatı diyanete çevirmektedir. Bu
apayrı bir fasıldır.
Bu
başlıkta "din"den kastettiğim İslamiyet'in muamelat ve ukubata ilişkin
hükümler mecmuası; adalet, özgürlük ve yüksek ahlaki hayattır. Mesela
hüküm olarak sömürü, emeksiz kazanç; güvencesiz çalışma hayatı; rüşvet,
yolsuzluk haramdır. Bunların kazanç elde etme ve yükselme yolunun
seçildiği; herkesin "hak" olarak kendi "şahsi, ailevi, zümresel veya
ulusal çıkarı"nı merkeze aldığı, sermaye ve statü bölüşümünde
hakkaniyetin gözetilmediği bir ülkede, başaranlar vicdanlarını
rahatlatmak üzere bol bol iane dağıtır, her sene umreye gider. Dinde
aslı astarı olmayan kutsal geceler, kandiller, kutlu doğum haftaları
icad edilir; Kur'an'da ve Sünnet'te karşılığı olmayan ritüeller
ibadetmiş gibi abartılmış gösteriler eşliğinde televizyon ekranlarına,
futbol stadyumlarına taşınır. Kısaca ritüeller dini hükümlerin yerini
alır. Müslüman kitlelerin diyanete yönelmesi hem "din" yerine "diyanet"i
ikame eder, hem günah duygusunu telafi eder, bu sayede liberal
piyasanın çarkları işler. Böyle bir düzende vicdanlar, hükümetler ve
küresel kapitalizm durumdan memnundur; çünkü diyanet, dinin üstünü örtmüştür.
Bu arada bir noktanın altını çizmeliyiz: Dinini ciddiye alıp dünyaya
İslam bakış açısından bakanların (İslamcıların) AK Parti kurucularına ve
teorisyenlerine şükran borcu var. Kuruluşta yetkililer "Biz gömlek
değiştirdik, İslamcı değiliz, dini referans alarak siyaset yapmayacağız;
paranın, ekonominin dinle ilgisi yok; AB ve IMF yol haritasını takip
edeceğiz" deyip bunu içeride askerî-sivil bürokratlara, büyük sermayeye
ve dışarıda küresel güçlere taahhüt ettiler. Teorisyenleri, yeni
seçtikleri "muhafazakâr demokrasi"nin referans çerçevesini Anglo Sakson
ve Amerikalı teorisyenlerine dayandırdıklarını; Ahmet Hamdi Tanpınar,
Yahya Kemal Beyatlı, Nurettin Topçu, Peyami Safa, Ali Fuad Başgil gibi
milliyetçi-muhafazakâr yazarlara yaslandıklarını beyan ettiler (Bkz.
Yalçın Akdoğan, Muhafazakâr Demokrasi, 2003-Ankara, s. 25 vd.) Bu
deklarasyon, dört büyük imamdan Gazali'ye, Muhammed İkbal'den Mehmet
Akif'e, Mevdudi'den Seyyid Kutup'a uzanan tarihi ve çağdaş
İslami/İslamcı referans çerçevesinin değiştirilmesi demekti.
Bunu beyan etmeleri iyi de oldu. Ama "muhafazakâr AK Parti"yi
eleştirenler, partinin her nedense reddettiği İslamcılıklarını, referans
almadığı dini temel alıp eleştiriyorlar. Mümtaz'er Türköne'ye ilk
sorum: Bu hem AK Parti'ye hem İslamcılığa büyük haksızlık, İslam'a karşı
işlenmiş 'büyük günah'tır. Eğer AK Parti, Kürt sorununu çözemiyorsa;
Alevilerin cemevini kabul etmiyorsa; gayrimüslimlerin hâlâ vakıf
mallarına el koyup okullarını açmıyorsa; vesayet rejimini tasfiye edecek
reformları kesintiye uğratıyorsa; Ortadoğu ve Suriye konularında
Türkiye'yi trajik noktaya getirdiyse; takip ettiği iktisat
politikalarıyla zengin sınıfları semirtip orta sınıfı zayıflatıyor,
yoksul kesimleri dağıttığı ianelerle doyuruyorsa; toplumu ve aileyi
çözüyorsa; kibre kapıldıysa; bir telefonla televizyon programlarını
iptal ediyorsa bu "dini referans aldığı" veya "İslamcı olduğu" için
değil, tam aksine öyle olmadığı, "muhafazakâr ve milliyetçi-devletçi"
olduğu içindir. Dini sembollere vurgu yaparak diyanete sığınma çabası,
sağcı-muhafazakâr-milliyetçiliğe özgü siyaset yapma yöntemidir. Bunun
dinle, İslamcılıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur.