KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

  AŞK VE ÂŞIK

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

 AŞK VE ÂŞIK  Empty
MesajKonu: AŞK VE ÂŞIK     AŞK VE ÂŞIK  Icon_minitimeÇarş. Ağus. 01, 2012 12:20 pm

AŞK VE ÂŞIK


 AŞK VE ÂŞIK  Yazqz6


Her kimin yakası bir aşktan dolayı yırtılmışsa, o hırstan ve ayıptan tamamıyla temizlenmiştir.

Kimde aşk endişesi yoksa, o kanatsız kalmış bir kuş gibidir, vah ona!

Ey bizim sevdası güzel aşkımız; şad ol!..

Toprak beden, aşktan dolayı göklere çıktı; dağ (bile aşktan) oynamaya başladı, çevikleşti.

Yemyeşil aşk bağının sonu, ucu-bucağı yok; orada gamdan ve neşeden başka ne meyveler var!

Aşk dâvaya benzer; cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa dâvayı kazanamazsın ki!

Her ne kadar dille anlatmak aydınlatıcı ise de dile (gelmeyen) aşk, daha parlaktır.

Aşk seçkin erler için gemiye benzer. Gemiye binen kişinin bir âfete uğraması nâdirdir, çoğu zaman kurtulur.

Aşkın yüzlerce nazı, edâsı, ululuğu var. Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir.

Aşk vefakâr olduğu için vefakâr olanı satın alır. Vefasız adama bakmaz bile.

Aşkın beş yüz kanadı vardır. Her kanadı, arştan yer altına kadar bütün kâinatı kaplar.

Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır; aşk, dağı kum gibi ezer, eritir.

Aşk, gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar; aşk, sebepsiz yeryüzünü titretir.

Temiz aşk, Muhammed’le eşti. Allah aşk yüzünden ona “Sen olmasaydın...” dedi.

Hasılı o, aşkta tekti. Onun için Allah, peygamberler içinden O’nu seçti.

Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya, donar kalırdı.

Bu dünya pazarında sermaye altındır; o dünyada ise aşk ve iki ıslak göz.

Zahirî güzelliğe ait bulunan aşklar da aşk değildir; onlar sonunda bir utanç vesilesi olur.

En güzel olan Allah aşkından başka ne varsa can çekişmeden ibarettir...

Âşıklık, gönül iniltisinden belli olur; gönül derdi gibi bir dert yoktur.

Âşığın hastalığı diğerlerinden farklıdır; aşk, Hak sırlarının üsturlâbıdır.

Âşıklar ferahlık kadehini, sevgililerin eliyle öldürüldükleri zaman içerler.

Dirhem vermek cömert kişiye lâyıktır. Can vermek de esasen âşığın vergisidir.

Âşık, aşk diyarında ne söylerse söylesin, ağzından aşk kokusu duyulur.

Âşıkların varlıkla işi yoktur; âşıklar, kârlarını sermayesiz elde ederler.

Âşıklar, yoklukta çadır kurarlar; onlar, yokluk gibi bir renktedirler, bir tek ruhları vardır onların!

Âşıklara sevgilinin güzelliği müderristir; defterleri, dersleri, meşkleri de onun yüzü!

Aşk, âşıkların vücudunu inceltir, zayıflatır; sevgililerin vücutlarınıysa güzelleştirir.

Âşık, başını verince akıl kalır mı gayri? Her şey helâk bulur, yalnız O’nun hakikati kalır.

Kul, daima elbise, vergi diler; âşığın elbisesi ise daima sevgilinin cemâlidir.

Şeytan bile âşık olsa topu çeler; bir Cebrâil kesilir, şeytanlığı ölür.

Aşk, kimseye niyazı ve ihtiyacı olmayan Allah’ın vasıflarındandır. Ondan başkasına âşık olmak, geçici bir hevestir.

Çünkü mecazi aşk, altınlarla bezenmiş bir güzelliktir. Görünüşü nurdur, fakat içi dumandır.

Nur gitti de dumanı meydana çıktı mı mecazi aşk, derhal soğur; donar kalır.



MESNEVÎ’DEN...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

 AŞK VE ÂŞIK  Empty
MesajKonu: Geri: AŞK VE ÂŞIK     AŞK VE ÂŞIK  Icon_minitimeÇarş. Ağus. 01, 2012 12:21 pm

MEVLANA VE AŞK

 AŞK VE ÂŞIK  Uno014

Her
türlü kemale erişi aşkta gören Mevlana'nın bütün eserleri aşka dairdir.
Zira aşk hayatin aslidir, özüdür. Kainatın yaratılış sebebi aşktır.
'Sen olmasaydın bu gökleri yaratmazdım.' Kudsi hadisiyle; varlık
alemlerinin yaratılmasındaki yegane maksadın, Cenab-i Hakkin Hazreti
Peygambere duyduğu sevgi olduğu belirtilir. Mademki varlığın mayası
aşktır, aşkın en ileri noktası olan Allah aşkı ve muhabbeti her şeyin
üzerinde değere sahiptir. Mevlana bu düşünceden hareketle , binlerce
beyitte ilahi aşkı söylemiştir. Onun aşka dair düşüncelerini dört grupta
toplamak mümkündür. Akil ve aşk mukayesesi, aşkın üstünlüğü ve
değeri, fanilere duyulan aşkın geçersizliği, aşktan nasibi olmayanların
zavallılığı ...


Mana Padişahı Mevlana'ya göre akıl ve
ilim, gayb aleminin gerçeklerini kavramada yetersizdir. Bunlar insanı
bir noktaya kadar götürür, ancak hedefe ulaştıramaz. Fakat insan aşktan
kanatlara sahipse , ilim ve aşkın hayal edemeyeceği kadar yücelir. Tıpkı
miraç gecesi olduğu gibi. O kutlu gecede Hazreti Peygamber ve Cebrail
gök katlarında yükselirken , Sidre-i Müntehaya gelince ; Cebrail "Bir
parmak ucu daha ilerlersem , yanarım." diyerek kalmış, Hazret-i
Peygamber ise Sidre'yi geçerek Cenab- Hakka yakınlığın son derecesine
ulaşmıştır.Sidre-i Münteha denen yer ; gerek melek gerekse peygamber,
bütün varlıkların ulaşabildiği son noktadır. Bir başka deyişle emr-i
İlahiden başka her şeyin son bulduğu yerdir. Mutasavvıflar buradan
hareketle , Cebrail'i beşer idrakin , ilim ve aklın sembolü , Hazret-i
Peygamber'i ise gönül ve aşkın timsali olarak görürler.

Hazret-i Mevlana bu hususa işaret eder :

"Gerçi başlangıçta akil muallimdi. Sonra akil üstatken ona talebe olur.
Akıl, Cebrail gibi ; ' Bir adım daha gitsem; bu kol, kanat yanar.
Sen bana bakma , yürü, geç ! Benim için daha ileri yer yok.'
der. (Mesnevi,I/ 1112-14)

Bu
yüzden Mevlana ; aşkı, her sufinin yaşaması gerekli bir hal olarak
görür. Ona göre ancak aşkla sevgiliye, Hakk'a bağlanan gönül muteberdir.
(Mesnevi,I / 1853). Cebrail gibi, akıl ile insan Allah'a ulaşamaz; yarı
yolda kalır. İnsanla , Allah arası bir deniz mesafesi ise ; akıl bu
denizde bir yüzücü, aşk ise bir gemidir. Yüzmek güzeldir ama uzun bir
yolculuk için yeterli değildir. İnsan yüzerken yorulabilir, boğulabilir.
Ama gemiye binen hedefine ulaşır. (Mesnevi IV/ 1423-27)

Diğer
taraftan yalnızca görünen zahiri ibadetle de Cenab-ı Hakka ulaşmak
yorucu bir iştir. Binde bir kişiye nasip olur. Nitekim ; "Kıyamette
namazları, oruçları, sadakaları getirip teraziye koyarlar. Fakat sevgiyi
getirdikleri zaman , bu İlahi aşk teraziye sığmaz. Bu yüzden asıl olan
aşktır. (Fihi Mafih, 325-326)

Bu aşkın mahiyeti ise sözle anlatılmaz, satırlara sığmaz . Ancak tadanlar bilir:

Birisi sordu : 'Aşıklık nedir ?' Dedim ki : " Benim gibi olursan bilirsin !" (Mecalis-i Sab'a, 82)

Yüce
Sultanın "Ben ol da bil!" sözü Cenab-ı Hakka ulaşma yolundaki ,
"bilmek, bulmak, olmak merhalelerinin son derecesinin aşk ile
gerçekleştiğini ifade eder. İlim ve akıl ise sadece bilmeyi sağlar. Yine
Mesnevide :

"Aşk ; her ne şekilde açıklasam da, anlatsam da onu tarifte insan dilsiz kalır.
Kalem, gerçi her şeyi yazar ama , aşka gelince başı döner.
Akıl, aşkı anlatmada çamura batmış eşek gibidir. Aşkı ve aşıklığı yine aşk izah eder.


Güneşe
delil, yine güneştir. Sana delil lazımsa, güneşten yüzünü çevirme."
(Mesnevi, I/ 117-121) beyitleriyle aşkın tarife sığmadığı söylenilirken ,
aklin acizliği bir kere daha dile getirilir.

Aşk yüzünden
elbisesi yırtılanın , hırstan ve ayıptan temizlendiğini, aşkın bütün
hastalıkların hekimi, kibir ve azametin ilacı olduğunu, topraktan
yaratılan bedenin aşkla yüceldiğini (Mesnevi, I/22-25) söyleyen Mevlana;
insanların hırs, tamah, kibir, kıskançlık ve kin gibi kötü huylardan
ancak İlahi aşk ile arındığını belirtmek ister. Toplumda İlahi sevgi ile
manevi alemi tanıyanlar çoğunlukta olursa aksaklıklar düzelir, huzur
hakim olur. Diğer yandan insanın dünyadaki geçimi için bir sanat
öğrendiği gibi , ahireti kazanmak için de bir sanat öğrenmesi , bu din
sanatının , kazancının da aşk olduğu öğütlenir. (Mesnevi, II/2618-27)

Mevlana ;

"Anam aşk, babam aşk,
Peygamberim aşk, Allahım aşk,
Ben bir aşk çocuğuyum,
Bu aleme aşkı ve sevgiyi söylemeye geldim."

sözleriyle
aşkın dört hak mezhebin özü olduğunu belirtir. Buradan anlaşılan şudur
ki , yalnızca dinin kurallarına uymakla yetinenler, dinin özünü
tanımayıp , kabukta kalanlardır. Asil olan insanin ibadetlerine Allah
aşkını katması, tam bir ihlas ve samimiyetle kulluk etmesidir.

Hazret-i Mevlana, Allah aşkının dışındaki sevgilere aşk denemez ;
"Aşk , renge ve kokuya bağlı olursa, o aşk değildir, kişiye bir utançtır." (Mesnevi,I/224)
"Faniye olan aşk ebedi değildir. Çünkü insan bu düzenin hükmüne , ebediliğe müsait değildir.
Her an gönüle feyizler veren , goncadan daha taze olan , gözün ve ruhun safası olan İlahi aşk bakidir.
Daima diri ve ebedi olana aşık ol, Sırrını o nura kavuştur.
Onun aşkını iste, Çünkü bütün peygamberler, veliler bu aşkı , iksirin ta kendisi bildiler.
"Bu aşka bende kabiliyet yok' deme. Kerem sahibinin ihsan etmediği bir nesne yoktur. (Mesnevi I /226-230)

"Külle
aşık olanlar , cüz' e itibar etmez. Cüz' e meyleden , küllün isteyicisi
değildir" (Mesnevi,I/ 2903) beytiyle Mevlana , Allah aşıklarının
Cenab-ı Hak dışında , başka hiçbir şeye değer vermediğini, sevgisini
fani unsurlara yöneltenin ise Allah aşkından yoksun olduğunu belirtir.
Ancak bazen istisnai durumlar olabilir. İnsan faniye duyduğu aşkta
kararlı, vefalı ve sadık ise , bu mecazi aşk onu gerçek sevgiye, ilahi
aşka götürebilir :

"Vehme, hevese aşık olan sadıksa ; bu mecaz onu hakikate götürür." (Mesnevi , I /2861)
Mecnun, Leyla'nın aşkıyla yola çıkmış, neticede Mevla'nın aşkına ulaşmıştır.
Ama insanın ne mecazi, ne hakiki aşktan nasibi yoksa Hazret-i Mevlana , bunlara sert bir dille çatar:

"Mademki aşık olmuyorsun, git yün ör, iplik eğir.
Yüz işin var, yüz renge boyanmışsın , yüz rengin var, yüz alacan...
Mademki kafatasında aşk şarabı yok,
Var, geliri bol kişilerin mutfağında kase yala..."

(Rubailer,126)

"Her kim aşk ile yanıp tutuşmamışsa; o, uçmayan, kanatsız kuş gibidir." (Mesnevi,I/31)

Yaradılışın özünü ve insanın fani benliğinden yükselişini aşkta bulan Mevlana; aşksız geçen ömrü, ömür saymaz:

"Baht sana yar olur, yaver kesilirse;
Aşk, seninle işe güce girişir.
Aşksız ömrü hesaba sayma;
O sayıdan dışarda kalacaktır çünkü..."


(Mecali-i Saba 43)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

 AŞK VE ÂŞIK  Empty
MesajKonu: Geri: AŞK VE ÂŞIK     AŞK VE ÂŞIK  Icon_minitimeÇarş. Ağus. 01, 2012 12:22 pm

Hz
Mevlâna’ya bir gün: (Şems’ten bir kaç yıl sonra) “Böyle kendini
parçalıyorsun, harap ediyorsun, onun gaybubetiyle ama BİZ SANA BİR SORU
SORMAK İSTİYORUZ, MÜSAADE EDERSEN” dediler…

“SEN ŞEMS GELMEDEN
EVVEL KİMSENİN ŞÜPHESİ OLMAYACAĞI DÖRT DÖRTLÜK BİR MÜ’MİNDİN, HOCAYDIN,
ÖĞRETMENDİN, MÜDERRİSdİN, -O ZAMANKİ- SELÇUK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜYDÜN… (NE ÖĞRENDİN O’NDAN ANLAMINA GETİRİYORLAR) SEN HER ŞEYİ BİLİYORDUN, SANA ÜSTELİK ŞAM’DAKİ HOCAN SÖYLEMEDİ Mİ “SENİN BİLEMEYECEĞİN BİRŞEY KALMADI” DİYE…

Hz Mevlâna,”evet doğrusunuz, doğru söylüyorsunuz” diyor…

- PEKİ SENİN İBADETLERİNDE BİR EKSİKLİK VAR MIYDI?… diyorlar. Mevlâna,

- Hayır diye cevap veriyor.

- PEKİ SEN ŞEMS’TEN NE ÖĞRENDİN Kİ BÖYLE PERİŞANSIN, ŞU HALİNE BAK, DEDİLER…

Mevlâna’nın
Hz Şems’in son gaybubetinden sonraki tablosu bembeyaz bir çehre idi.
Aşıkların rengi sarı olur, renkleri beyaz bir çehre ile, bitmiş tükenmiş
manzarasındaydı. İşte onun hikmet-i sebebini sordular,

O ZAMAN HZ MEVLÂNA’NIN MÂNÂ İLİMLERİ VE TASAVVUFUN ÖZÜNE AİT MÜTHİŞ BİR AÇIKLAMASI OLDU.
DEDİ Kİ:

-
EVET, DEDİKLERİNİZİN HEPSİ DOĞRU, FAKAT BEN ŞEMS’E RASTLAMADAN ÖNCE
ÜŞÜDÜĞÜM ZAMAN ISINIYORDUM AMA ŞEMS’TEN SONRA ARTIK ISINAMIYORUM. ÇÜNKÜ,
ŞEMS BANA BİR ŞEY ÖĞRETTİ

Yeryüzünde bir tek mü’min üşüyorsa, ısınma hakkına sahib değilsin.

BEN
DE BİLİYORUM Kİ, YERYÜZÜNDE ÜŞÜYEN MÜ’MİNLER VAR, ARTIK BEN
ISINAMIYORUM. ESKİDEN AÇKEN BİR ÇORBA İÇİNCE DOYARDIM. AMA, ŞİMDİ HİÇBİR
ŞEY BANA BİR BESİN HAZZI VERMİYOR. ÇÜNKÜ, BİLİYORUM Kİ AÇLAR VAR. İŞTE ŞEMS BANA BUNU ÖĞRETTİ…

BU ÖĞRETTİĞİ ŞEYLERSE, FAHR-İ KÂİNAT EFENDİMİZ’İN AHLÂKININ TÂ KENDİSİDİR…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7719
Rep Gücü : 18108
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

 AŞK VE ÂŞIK  Empty
MesajKonu: Geri: AŞK VE ÂŞIK     AŞK VE ÂŞIK  Icon_minitimeÇarş. Ağus. 01, 2012 12:22 pm




Hocam Hz. Şems ve Mevlâna'nın ilk buluşmaları hep merak edilir. Bu
konunun mânâ ilimleri açısından önemi nedir diye sormak istiyorum,
lütfederseniz?

— Tabiî klâsik tarih bilgimiz içinde Hz. Mevlâna
ile Hz. Şems'in buluşması çok çeşitli şekilde tanımlanmıştır, ama mânâ
ilimleri açısından önemi fevkalâde büyüktür. Çünkü, Hz. Şems'in mânâya
ait bir ışığı, Hz. Mevlâna'nın gönlüne yansıtması alenî olmuş bir
olaydır.

Tasavvuf tarihinde pek çok velî birbirlerine bu ışığı
yansıtmışlardır. Fakat bunları hangi anda nasıl yaptıklarını, hangi
imtihan perdeleri içersinde seyrettirdiklerini bilemeyiz. Hâlbuki Hz.
Mevlâna ve Şems olayında alenî, herkesin gözü önünde olmuştur. Mânâ ışığı bir insana nasıl yansıtılır ve onun gönlünün önündeki mânâyı gölgeleyen perde, nasıl kalkar? Bu alenî olmuştur. Onun için fevkalâde önemlidir tasavvuf tarihi bakımından.

Aleniyetin
özünde yatan hikmet de, İlâhi sırların herhangi bir çevre putu
olmamasıdır. Yani diğer insanlar bunun gibi görürse görür, çünkü bu bir
İlâhî emirdir. Hz. Şems'in, Mevlâna'ya gelmeden önce uzun bir seyahat
serüveninin olduğunu biliyoruz. Bu seyahat serüveni sırasında da pek çok
yerlere uğramıştır. Nitekim bir gün, Mevlâna Hazretleri, Hz. Şems'e:


Sultanım, sen pekçok yerlere uğradın, orada irşâd edecek insanlar
bulamadın mı ki buraya kadar zahmet ettin? mânâsına gelen bir soru
sormuştur. Hz. Şems'in o zaman yaptığı espri çok güzeldir. Bu zarif,
hikmetli bir tasavvuf esprisidir ve pek çok hakikati olan bir espridir.
Hz. Şems:

— Gittiğim yerlerde hep hâşâ Allah'lık dâvâsında olanlara rastladım. Hiç kul olana rastlamadım, ilk defa kula rastlıyorum, o da sensin,
demiş. Bunun anlamı nedir? Herkes tasavvuf yapıyorum, tarikat
yapıyorum, yahut dindarım diye kendisini ilâhlaştırmış. Herşeyi ben
biliyorum, ben yapıyorum, ben, ben, ben... Hz. Şems ; "Bu benler var ya" diyor, işte gönlün önünde, parçalanması lâzım gelen putlardır bunlar.
Bunların az sayıda olması, ancak bir kula nasiptir ki, "Sen böyle bir
kuldun, onun için seni tercih ettim" diyor. Yine bu meâlde Hz. Şems'in
çok güzel bir sözü vardır; "Biz kıyâmete kadar Mevlâna'nın yüzde biri
kadar kabiliyetli bir kul bulursak mutlaka teşrif eder, kendisini irşad
ederiz." diyor.

Onun için ilk buluşmanın hikmeti, sırrı, İlâhî emânetin, gönül ceryanının aktarılması
tasarrufudur. Onun içinde çok kıymetlidir. O ânın yaşanması, o ânın
içerisinde bulunanlar ve o ânı tekrar tekrar yaşayan pek çok dervişler
vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
AŞK VE ÂŞIK
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Aşık Olmak Günahmı ?Aşık gençler Ne Yapmalı ?
» .:AŞK VE ÂŞIK:.a Dair Ne Varsa
» Sen Olmasaydın-Aşık Sefai)
» Aşık Veysel - Birlik Destanı
» Yavuz `a Aşık Olan Kadın..hakiki aşk

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Tasavvuf-Gönül Dünyamız-
Buraya geçin: