Damacana-arıtma tercihinin püf noktaları Arıtma cihazını tercih etmek, temiz suya
ulaşmanın bir yolu. Ancak bu tercihin de avantaj ve dezavantajları
bulunuyor. Tüketicinin hangi yöntemi neden tercih ettiğinin bilincinde
olması ve gereken tedbirleri alması gerekiyor
16 Ağustos 2012 Perşembe - 22:48
Su arıtma sistemi pazarlayıcısı, musluk suyu dolu bardağa
elektroliz cihazını daldırarak elektriği veriyor. Kulakları tırmalayan
bir cazırtı eşliğinde cihazın anot ve katot uçlarından kabarcıklar
çıkmaya başlıyor. Tanıtımı izlemek için davet edildikleri apartmandaki
bir dairede toplanan sakinlerden hayret ifade eden sesler yükseliyor.
Bardakta yoğun bir şekilde kahverengi bir tabaka oluşuyor. Tanıtımcı
“İşte” diyor, “İçtiğiniz sudaki ağır metal kirliliği.” Deney bir kez de
damacana su ile tekrarlanıyor. Bu sefer daha az miktarda tabaka
oluşuyor. Gösteriyi temaşa edenlerin zihninde fazla söze hacet kalmadan
arıtılmamış suyun kirli olduğu fikri sağlam bir şekilde yer ediyor. Bir
pazarlama yöntemi olarak sergilenen bu işlem aslında musluk suyunun veya
ambalajlı suyun kirli olduğunu göstermiyor. Elektroliz işleminde, suda
serbest hâlde bulunan klor, cihazın anot ucundaki demirin çözünmesini
sağlayarak suda bir bileşik oluşturuyor. Pazarlamacının bu illüzyonu
müşterileri yanıltıyor.
Hayatın olmazsa olmaz kaynağı olan ve iki hidrojen, bir oksijen
atomundan (H2O) oluşan su çeşitli şekillerde doğrudan ve dolaylı
ticarete konu ediliyor. Bugün Türkiye’de 10 milyar litreye ulaşan
ambalajlı su ve arıtma sistemi satıcıları birbiriyle kıyasıya rekabet
ediyor. Çünkü birinin kazancı diğerinin kaybı oluyor. Son olarak ortaya
çıkan damacana sularındaki kirlilik haberleri ve Sağlık Bakanlığı’nın
suyu kirli çıkan firmalara uyguladığı yaptırımlar arıtmacıların işine
geliyor.
Reklam
ve tanıtım çalışmalarına bugünlerde hız veren arıtma sistemi
satıcıları, alışveriş merkezlerinde stant açarak ya da randevulu ev
tanıtımlarıyla satış faaliyetlerini sürdürüyor. Sektörde bu gelişmeler
yaşanırken su tüketicisinin kafası oldukça karışık. Kamuoyunda tam bir
bilgi kirliliği yaşanıyor. Vatandaş, arıtılmış suyun zararlı olup
olmadığını, hangi tür cihazların kullanılması gerektiğini, cihaz
seçerken nelere dikkat edeceğini tam olarak bilemiyor.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Termal Tıp Tıbbi Ekoloji ve
Hidroklimatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zeki Karagülle ve aynı
üniversitenin Onkoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Erkan Topuz gibi bazı
uzmanlar, arıtma cihazlarının kirlilik ve zararlı minerallerin yanı sıra
yararlı mineralleri de tuttuğunu belirtiyor. Bu durumun insanda mineral
eksikliğine yol açacağı, arıtma suyu kullananların çeşitli takviye
mineral tabletler alması gerektiği uyarısında bulunuyorlar.
Ambalajlı Su Üreticileri Derneği’nin başvurusu üzerine İÜ İstanbul
Tıp Fakültesi Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı
Başkanlığı’nda yapılan analizlere göre, arıtma cihazından geçirilen
suyun muhtevasında tabii olarak bulunan toplam minerallerin yüzde 94
azaldığı, yararlı minerallerin de yok denebilecek miktara düşmekte
olduğu saptanmış. Arıtma cihazı üreticilerinin ise bu temel itiraza
karşı cevapları, suyun insanın yararlı mineral ihtiyacının çok küçük bir
bölümünü karşıladığı şeklinde. Üreticilere göre yararlı mineraller,
diğer besinlerle zaten alınıyor.
Arıtma şovları yanıltıcı!
Sudaki metaller, tuvalet ve lavabolarda oluşan kırmızı, kahverengi,
mavi ve yeşil lekelerden anlaşılıyor. Mesela, kırmızı ve kahve tonlu
lekeler demirin, mavi ve yeşil lekeler ise bakırın varlığına işaret
ediyor.
Bugün piyasaya hâkim olan ve en çok satılan arıtma cihazları, ters
ozmoz yöntemini kullananlar. Bu tür cihazlar sadece musluk suyunu
arıtmada daha verimli kullanılıyor. Kuyu, deniz suyu gibi çok kirli ve
tuzlu sularda randıman vermiyor. Filtreleri çok küçük gözenekli olduğu
için kısa sürede tıkanıyor. Piyasada önde gelen su arıtma markalarından
biri olan Waterlife’ın Genel Müdürü İhsan Bulak, ters ozmoz su arıtma
cihazlarının kalbi niteliğinde olan membran filtrenin suyu zararlı tüm
bakteri, flora, ağır metal gibi maddelerden arındırdığına dikkat
çekiyor. Bulak şunları söylüyor: “Waterlife suyu 5 aşamalı filtreden
geçirerek temizliyor. Diğer yandan vücudumuza faydalı ve ihtiyaç olan
mineralleri son filtrede bulunan dengeleyici sayesinde tekrar
kazandırır. İçtiğimiz suyun PH değeri 6,5 ila 9,5 arasında olmalıdır.
Suyun kendine özgü tadı ve lezzeti ise tüketicinin damak zevkine
uymalıdır.”
Mutfaklardaki yer sıkıntısından dolayı daha çok kompakt ve şık
tasarıma sahip cihazlar tercih edildiğine dikkat çeken Bulak
müşterilere, üretici firmanın güvenilirliği ve teknik servis
hizmetlerinin yaygınlığına dikkat etmelerini tavsiye ediyor. Bulak,
satış sonrası hizmetleri olmayan veya yetersiz olan firmalardan alınan
ürünlerin müşteriyi mağdur edebileceği uyarısında bulunuyor. Genel Müdür
Bulak su arıtma cihazı kullananların dikkat etmesi gerekenler hakkında
şunları söylüyor: “Mutlaka belirli periyotlar hâlinde ürünün bakımı ve
filtrelerinin değişimi gereklidir. 3 yıl servis garanti belgesi bulunan
Waterlife olarak 8 ayda bir mutlaka filtreler değiştirilir. Ürünümüzün
bakımını randevu ile çalışan yetkili servis elemanlarımız yapar.”
Haberin girişinde bir örneğini anlattığımız pazarlama yönteminin
dışında arıtma suyunun temiz olduğunu ispatlamak için girişilen çeşitli
gösterilerle karşılaşabilirsiniz. Bu konuda dikkatli olunması gerekiyor.
Cihaz satmak için tercih edilen diğer bir yöntem de suya kimyasal madde
damlatma. Bu şekilde yapılan tanıtım sırasında ambalajlı sudan ve
arıtma cihazından geçen sudan alınan iki ayrı örnek tüplere konuluyor.
İçine kimyasal bir madde damlatılan tüpler çalkalanıyor. Bu çalkalama
sonucunda tüplerden biri çok, diğeri daha az köpürüyor. Köpükler
karşılaştırılarak arıtma cihazından elde edilen suyun daha hijyenik ve
temiz olduğu, ambalajlı doğal kaynak suyunun ise kirli ve mikroplu
olduğu öne sürülüyor.
Bir de turnusol kâğıdı yöntemiyle karşılaşabilirsiniz. Satıcı sizi
ikna etmek için turnusol kâğıtları ayrı kaplara alınan ambalajlı su ve
arıtma cihazından elde edilmiş suya daldırıyor. Turnusol kâğıtlarında
oluşan farklı renk değişimleri üzerine, arıtma cihazından elde edilen
suların, ambalajlı doğal kaynak ve mineralli sudan daha sağlıklı olduğu
yorumu yapılıyor. Konunun uzmanları bu yöntemlerin hiçbirinin kesin bir
netice ifade etmediği konusunda hemfikir. Vatandaşın bir suyun
içilebilirliğinden emin olmak için mutlaka akredite laboratuarlarda
yapılmış analiz sonuçlarına itibar etmesi gerekiyor.
Ters ozmoz sisteminin dışında nanofiltrasyon, ultrafiltrasyon,
ultraviyole, aktif karbon, su yumuşatma, deminerilezasyon ve kum
filtrasyonu gibi yöntemleri kullanan cihazları da bulmak mümkün. Hangi
yönetimin tercih edileceğini ise suyun miktarı, kaynağı, yapısı gibi
unsurları göz önüne alarak belirlemek gerekiyor.
Ters ozmoz nedir?
1950’lerde ABD’de bulunmuş bir su arıtma sistemidir. Bu sistemde
yüksek basınç uygulanan su, membranlara (yarı geçirgen tabaka) doğru
itilir. Membranlara doğru itilen ham suyun bir kısmı, yüksek basıncın
etkisiyle membranın karşı tarafına geçer. İşte suyun geçtiği gözenekler
bir saç telinin yaklaşık 750 binde biri çapında olduğu için kir, mikrop,
bakteri gibi istenmeyen unsurları filtreler. Diğer taraftan su besleme
bölümünde kalan konsantre su membran yüzeyini süpürerek drenaja atılır.
Böylece tutulan zararlı maddeler uzaklaştırılmış olur.
Sudaki temel problemler
Tortu: Sular bize ulaşana kadar geçtiği güzergâhlardan dolayı, tortu
olarak adlandırılan bazı kaba pislikleri evlerimize kadar getirir. Bu
tortuların süzülmesi ve su depolarının düzenli olarak temizlenmesi
gerekir. Mikrop: Kullanım sularına karışan pis (drenaj) sular ve
depolardaki çamur birikimlerinin oluşturduğu bakterilerdir. Kireç:
Suların içerisindeki kalsiyum, magnezyum ve kalsiyum karbonat, soğuk ve
sıcak su tesisatlarında kireç oluşumuna sebebiyet vermektedir. Kireç
oluşumu zaman içerisinde tesisatları ve makineleri tıkar ve ısıtma
verimliliğini düşürür, pompalama maliyetlerini artırır ve tesisatın
ömrünü azaltır. Ağır metal ve kimyasal kirleticiler: Suların içinde
arsenik, krom, cıva, kadmiyum, sodyum, krom, kurşun, baryum, nitrat,
flor, amonyum, klor, fosfat, kloroform, tri kloro etilen, karbon tetra
klorür gibi ağır metal ve kimyasallar bulunabiliyor. Bu maddelerin her
biri çeşitli organlar ve hayati fonksiyonlar üzerinde olumsuz etkilere
sebep oluyor.