İşte Türkiye'nin inanç atlası! Kaç kişi 30 gün oruç tutup beş vakit namaz kılıyor? Kadınların yüzde kaçı "Ben bilmem beyim bilir" diyor? İşte ilginç araştırma! 02 Ekim 2012 Salı, 16:21:20
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dünya Değerler Araştırması Derneği (WVSA) Yönetim Kurulu Üyesi Profesör Doktor Yılmaz Esmer'in hazırladığı 'Türkiye Değerler Atlası 2012" yayınlandı.
Peki Türkiye iddia edildiği gibi giderek muhafazakârlaşıyor mu? Türkler'in kaçta kaçı birbirine güveniyor?
İşte şaşırtıcı sonuçlar!
"DİN ESAS OLARAK ÖLÜMDEN SONRASINA ANLAM KAZANDIRIR" DİYENLERİN ORANI!
**
DİNİN ESAN ANLAMININ İNSANLARA İYİLİKTEN ZİYADE KURALLARA UYMAK OLDUĞUNU DÜŞÜNENLERİN ORANI
**
30 GÜN ORUÇ TUTAN VE 5 VAKİT NAMAZ KILANLARIN ORANI
**
HAFTADA BİR VEYA BİRDEN FAZLA CAMİYE GİDEN ERKEKLERİN ORANI
**
KENDİLERİNİ 'DİNDAR' OLARAK TANIMLAYANLARIN ORANI:1991-2011
**
KİŞİLERİN KENDİLERİNİ 'DİNDAR' OLARAK TANIMLAMA ORANLARININ EN DÜŞÜK VE EN YÜKSEK OLDUĞU AVRUPA ÜLKELERİ
**
AİLENİN REİSİ ERKEK OLMALIDIR' İFADESİNE KATILANLAR
**
'KADIN HER ZAMAN KOCASINA İTAAT ETMELİ' GÖRÜŞÜNE KATILANLA
**
ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ KIZ ÇOCUKLARDAN ÇOK ERKEK ÇOCUKLAR İÇİN ÖNEMLİDİR' GÖRÜŞÜNE KATILANLAR
**
KADININ HER ZAMAN KOCASINA İTAAT ETMESİ VE ONUN SÖZÜNDEN ÇIKMAMASI GEREKTİĞİ GÖRÜŞÜNDE OLAN KADINLARIN ORANI
**
İŞSİZLİK SORUNU VARSA İŞE ALMADA ERKEKLERE ÖNCELİK VERİLMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNENLER,1996-2011
**
EVLİLİK MODASI GEÇMİŞ BİR KURUMDUR' GÖRÜŞÜNE KATILANLAR
**
BİR ERKEKLE SÜREKLİ BİR HAYATI OLMAYAN KADININ ÇOCUK YAPMASINI ONAYLAYANLARIN ORANI
********
Türkiye muhafazakarlaşıyor Kadir Has Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen bir araştırma,
kendisini muhafazakar olarak tanımlayanların bir yılda yüzde 5.5
arttığını ortaya koydu. 'Cumhuriyetçiyim' diyenlerde ise yüzde 6.4'lük
düşüş var 18 Ocak 2012 Çarşamba 07:03
12 14 16 18 Kadir Has Üniversitesi tarafından yapılan 'Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması'nın sonuçları dün kamuoyuna açıklandı. 6-19
Aralık 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma kapsamında 26
ilden 18 yaş üstü 1000 kişi ile yüz yüze görüşüldü. Katılımcılara ülke
sorunları, ekonomi, güvenlik ve terör, siyaset, dış politika, yargı
sistemi, demokrasi ve medya ile toplumsal ilişkiler gibi başlıklarda
sorular yöneltildi. Rektör Prof. Mustafa Aydın, öğretim üyesi Prof.
Hasan Bülent Kahraman, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Doç.
Dr. Banu Baybars Hawks tarafından açıklanan araştırma sonuçları özetle
şöyle:'CUMHURİYETÇİYİM' DİYENLER AZALDI
Kendinizi hangi siyasi görüşe yakın görüyorsunuz?
Muhafazakar: Aralık 2010: % 15, Aralık 2011'de % 20.5
Cumhuriyetçi: Aralık 2010'da % 26.4, Aralık 2011'de % 20
Milliyetçi: Aralık 2010'da % 16.4, Aralık 2011'de % 19.3
Kendini bir siyasi görüşe yakın görmeyenlerin oranı: % 1.1ERDOĞAN PARTİDEN BAŞARILI
Genel olarak parti ve liderlerinin başarı oranları:
AK Parti: % 36.5
CHP: % 23.4
MHP: % 12.5
BDP: % 7.8
R. Tayyip Erdoğan: % 45
Kemal Kılıçdaroğlu: % 25.4
Devlet Bahçeli: % 12.7
Selahattin Demirtaş: % 8.7TERÖRDE ASKERİ ÇÖZÜME EVET
Türkiye'de terör sorununun çözümü için en etkili yol hangisidir?
Askeri yöntemler:
Aralık 2010: % 31.6,
Aralık 2011: % 44.2
Siyasi yöntemler: Aralık 2010: % 33.4, Aralık 2011 % 29.5
Kültürel politikalar: Aralık 2011: % 9.6İŞSİZLİK SORUN AMA AZALIYOR
Türkiye'nin şu anki en büyük sorunu sizce nedir?
İşsizlik: Aralık 2010: % 54.3, Aralık 2011: % 33.6
Terör: Aralık 2010: % 14.7, Aralık 2011: % 28.8
Ekonomik kriz: Aralık 2010: % 10.2, Aralık 2011: % 12.2ORDU, GÜVENDE YİNE İLK SIRADA
Ordu: Aralık 2010: % 63.2,
Aralık 2011: % 59.9
Polis/kolluk güçleri: Aralık 2010: % 42.5, Aralık 2011: % 52.7
YÖK/ÖSYM: % 28.3HÜKÜMET EN ÇOK SAĞLIKTA BAŞARILI
Sağlık sistemi: % 46.3 destekliyorum
Ulaşım hizmetleri: % 41.7 destekliyorum
Konut Politikaları, TOKİ yatırımlar: % 38.9 destekliyorum
Sosyal güvenlik ve yardım politikaları: % 38.2 destekliyorum
Eğitim politikası: % 34.3 destekliyorum Haber Kaynağı: Akşam Gazetesi
****************
Türkiye muhafazakârlaşıyor mu?Vedat BİLGİN
vbilgin@bugun.com.tr
İnsanların bir kısmında endişe, bir kısmında ise içten içe memnuniyeti hissetmemek mümkün değil.
Endişelilerin
samimi olduğunu söylemek gerekir. Çünkü yıllardır neredeyse iki yüz
yıldır yürürlükte olan Batılılaşma politikalarının
modernleşme adına yarattığı her türlü düzenleme, onlarda normal olanın bu olduğu algısını yaratmıştır.
Kendileri
ülkeyi ileri götürmek için yapılan her şeyi
desteklediklerinden, yapılanların başkanlarını rahatsız ettiğini,
doğrudan doğruya başkalarının hayat tarzını tehdit ettiğini fark
etmeleri mümkün değildi. Nasıl olsun ki?..
Yapılanlar ülkeyi ve toplumu ileriye taşımak adına yapılırken, rahatsız olanlar geriyi, eskiyi, köhneyi temsil ediyordu.
Bunun böyle olmadığını söylemek yaklaşık iki yüz yıl neredeyse mümkün
olmadı, söylemeye çalışanlar ise ne dediklerine bakılmadan mahkûm
edildi.
Galiba büyü
demokrasi denilen sürecin başlamasıyla bozuldu.
Moderni yaratmakHalktan oy alarak iktidara gelenler, halkın
taleplerine cevap vermek mecburiyetinde kalınca, başlangıçta farklı da düşünseler, giderek bu ülkede yaşayan
halkın kendine ait bir dünyası ve hayat tarzı olduğunu, değerleri ve ölçüleri olduğunu algılamak durumunda kaldılar.
Zaman içerisinde sadece oy verdiği için bir değer olan insanlar,
siyasetin yarattığı değişim imkânlarıyla toplumsal değişim sürecinin
imkânlarının belli doğrultularda birleştiğini hissettiler.
Siyasetin ve toplumsal değişimin yarattığı dinamizm, başta Ankara olmak
üzere birkaç büyük şehirde egemen olan düşüncenin hayat tarzının,
dünyayı anlama biçiminin birden bire yetersiz kalmasına yol açtı.
Anadolu'nun 1970'li yıllarda hızlanarak yaşadığı değişim,
1980 sonrası Türkiye'sinin şartlarında yeni bir evreye ulaştı.
Askeri bir darbenin yarattığı baskılara karşı duyulan siyasal öfke,
siyasette hızla değeri daha fazla hissedilen, daha çok talep edilen
demokrasi arayışlarına yol açtı.
Türkiye uluslararası ilişkilere, ekonomiye açık bir ülke haline
geldikçe, siyasal taleplerin küresel bir dille ifade edilmesi mümkün
hale geldi.
Bütün bunlara rağmen asla unutulmaması gereken husus,
değişimin belirleyici gücünün toplumdaki hareketlilikten kaynaklanmış olmasıdır.
Anadolu'nun harekete geçmesi, her geçen gün Anadolu'nun bir bölgesinde,
küçük sanayiyle başlayan girişimlerin giderek dünya ticaretinde bir
aktör olmaya dönük yönelimleri, hızla
bin yıllık Anadolu'nun kompozisyonunu değiştirecek etkiler yarattı.
Anadolu ihtilaliAnadolu'nun şehirlere, sanayiye, ticarete akması, sermayenin devlet merkezli bir ekonomiden
sivil toplum yapılı bir alana kayması, şehirlerin toplumsal ilişkiler düzeninde bürokrasinin veya
devletçi kapitalizmin vesayetinde gelişen burjuvazinin hızlı bir şekilde
yerli muhafazakâr nitelik kazanması adeta deprem gibi hissedilmiştir.
İdeolojik düzeyde, bir siyasal ideoloji veya hayat tarzı toplumsal
olarak kendisini yeniden üretirken bir hegemonya kuramıyorsa veya
kurduğu hegemonyayı koruyamıyorsa,
toplumsal bir devrim söz konusudur.
Anadolu'nun boşalan köylerinden, şehirlerinden gelenlerin büyük
şehirleri daha da büyüterek bütün ilişkileri ve yapıyı değiştirmesi söz
konusudur.
Onların taşıdıkları
geleneksel kimliklerinin dayandığı değerler ekonomiyi, siyaseti ve toplumsal hiyerarşiyi değiştirirken, bu
yenilikleri yaratan dinamizm, ideolojik düzeyde de kendi geleneksel
kültürlerinde de yaşanmıştır.
Kısaca Anadolu'nun geleneksel değerleriyle yeni ekonomiye, teknolojiye
ve üretime, mesleklere, paraya ve pazara açılan insanları, şehirleri
metropolleştirirken, Türk modernleşmesini başka bir yere taşırken
kendilerini de
yeniden muhafazakâr bir kimlikte üretme çabasındadırlar.
******************
Türkiye Muhafazakârlaşıyor; Peki Hâl Dilimiz Ne Diyor?!Türkiye muhafazakârlaşıyor; birilerine göre! Artan dini söylemler,
dini toplulukların toplumdaki etkinliği, yüz bini aşkın cami, yüz on
bini aşkın din görevlisi, hac ve umre ibadetine halkın teveccühü,
sanatçısından yazarına, sporcusundan gazetecisine kadar konuşmalardaki
başkalaşma, alıp başını giden bir sözde tasavvuf söylemi bu tezi
doğrular gibi…
Ancak…
Gelin, yaşanılan Müslümanlık üzerinden bir değerlendirme yapalım…
Samimi, içten, hiçbir ideolojik tavır takınmadan, içinde bulunulan
ekolün, cemaatin, tarikatın, mezhebin, siyasi duruşun dışına çıkılarak,
hiç gocunmadan, kızmadan!
Sokaklardan başlayalım, neler görürüz?
Selam vermeyen, gülümsemeyen, bağırarak konuşan, aleyhte atıp
tutmaktan kaçınmayan, kimsenin incinmesine aldırmayan, çöp kutusu aramak
gibi alışkanlığı olmayan, kuyruklarda nasıl öne geçsem diye fırsat
kollayan, yaşlı, hasta, çocuk ihtiyaçlarını dikkate almayan insanlar!
Kırmızı ışıkta arabaların arasından geçmeye çalışan, yeşil ışık yanınca
öndeki arabanın azıcık geç hareket etmesinde veryansın kornaya basan,
yaya hakkı tanımayan, protestosunda yakıp yıkan, fikri paylaşımı kavga
zanneden, başkalarının başarısı, sevinci karşısında hazımsız, üzüntüsü
karşısında duyarsız, her konuda sabırsız, hoşgörüsüz, inceliği ve
estetiği olmayan kalabalıklar!
Peki, İslam ne diyor: Selamlaşınız. Tebessüm sadakadır.
Sesinizi yükseltmeyiniz. İman yetmiş şubedir, en küçüğü yerden bir taşı
kaldırmaktır. Mümin elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyendir. Ya
hayır konuşun ya da susun. Temizlik imandandır. Kendinize yapılmasını
istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmayın. Kendinize istediğiniz bir
şeyi başkası için de isteyin. Kadınlara, çocuklara ve yaşlılara güzel
davranın. Kolaylaştırın güçleştirmeyin, sevdirin nefret ettirmeyin.
Allah’ın iyilik ve güzellikle davrandığı gibi, siz de güzel
davranışlarda bulunun.Hani mümin güvenilen demekti Bir otobüs garına ya da pazara uğrayınız, bin türlü tavırla
karşılaşırsınız… Alacağınız bir eşya da, farklı fiyatları anlamakta
zorlanırsınız. Yediğiniz içtiğiniz ürünlerdeki sahtekârlık, insanın
aklını durdurmaya yeter de artar bile! Şiddet her alanda sultanlığını
kurmuş adeta! Hayvanlara muamelelere bakınız! Karısını, kızını,
kardeşini sözüm ona namusu adına öldüren babalar, ağabeyler günlük
gazetelerde…
İslam ne diyor: Başkalarını rahatsız etmeyiniz. Bir kişiye
ya da topluma olan kininiz sizi saldırıya sevk etmesin. İnsanları
aldatan bizden değildir. Hırsızlığı yapan kızın, oğlun dahi olsa
affetme. Karıncayı dahi incitme. Bir cana kıymak tüm insanlığı öldürmek
gibidir.Yolsuzluk İslam’la bağdaşır mı Randevusuna saatinde gelmeyenler, sözünde durmayanlar, konuşurken
ahkâm kesip, ayrıldığında unutanlar, nabza göre şerbet verenler,
sözüyle davranışı arasında çatışma yaşayanlar, zulmedenler, makama
geldikten sonra değişiverenler, rızayı, Kur’an’i ifadeyle “
şer otoriteye” indirgeyenler, kul ve kamu hakkı tanımayanlar, nereye bakarsanız boy boy karşınızda.
Yolsuzlukta dünya ülkeleri arasında başlardayız; gocunan yok. Yapılan
bir yanlışa Türk usulü derken kahkahalar atılıyor! Avrupa’da, bir
Bakanın en ufak bir hatası istifasına neden olurken, bizde üstü
kapatılıyor! Adam hizmet yapıyor, elbette yiyecek, bal tutan parmağını
yalar diyerek hırsızlık meşrulaştırılıyor. Her dönem birden bire zengin
olup, hesabını veremeyecek kimseleri görmemek, duymamak mümkün mü?
Toplanan zekât, kurban, sadaka paralarının dahi birilerini zengin
etmesine seyirci kalan bir millet… Yanlış yapanları ödüllendiren bir
anlayış… Öylesine vurdumduymaz bir hale gelinmiş ki, bize dokunmayan
yılan bin yıl yaşasın!
İslam ne diyor: Verdiğiniz sözde durunuz. En kötü kişiler
ikiyüzlülerdir. Yapmayacağınız şeyi söylemeyiniz. İnananlar bir beden
gibidir, organlardan biri rahatsız olursa, tüm beden ıstırap duyar. Kul
hakkı yiyenleri Allah af etmez. Kamu hakkı yemeyiniz. Kim hırsızlık
yapanı gizlerse o da ondandır. Haksızlık ve zulmedenler karşısında
susmayınız. Sadece Allah rızasını, hakkı, adaleti gözetiniz… Kötülüğü,
fesadı, zulmü engelleyiniz. Mal ve evlat gibi hususlarda çoklukla
övünmek ve çoğaltmak isteğinden uzak durunuz. Sayısal üstünlüklerle
oyalanmayınız. Sonu gelmez ihtiraslarınızın kurbanı olmayınız. İslam böyle diyor, diyor da, peki yaşanılanlar nedir? Gerçi İnsani
Gelişmişlik Raporlarında, Türkiye’nin son sıralarda yer alması bilinen
bir gerçek! Bir de dindarlık ölçeğinden değerlendirelim dedik… Sahi
yaşadığımız dindarlığın adını bilenvar mı? Sözü Kur’an’a bırakalım:
“İşte bu yüzden olmaz olsun (böyle)
ibadet edenler. Bu gibiler, ibadetin hakiki amacından gafil görünmektedirler.”Ayşe SUCU
*****************
Türkiye gerçekten muhafazakarlaşıyor mu? 08 Mayıs 2012 Salı 02:00
E-Posta GönderTwitter'da Takip et :@KucukkayaIsmail
Bugün, on yıl öncekine göre farklı bir ülke olduğumuz muhakkak. Mesele 'değişimin yönü...'
'Türkiye nasıl dönüşüyor?' dizi yazımızda bugün, 'Gerçekten daha
muhafazakar bir toplum haline mi geliyoruz?' sorusuna bakıyoruz.
Bin kere de olsa tekrarda fayda var. Ekonomi bütün parametrelerin
üzerinde. Üç dönemdir süren tek parti iktidarının yarattığı istikrar,
sosyal ve siyasal gelişmelerin ana taşıyıcısı.
AKP'nin seçim başarılarının sihri burada gizli. İdeoloji değil.
Günün birinde iktidardan uzaklaştığında da bunun sebebi ekonomi olacak.
İstikrara dayalı ekonomik gelişmeyi sürdürdükçe kazanacağına ise şüphe yok.
Düne göre ülkenin daha dindar olduğunu düşünmüyorum.
Daha muhafazakar olup olmadığı ise tartışma konusu.
Yanıt, ekonomik gelişmeyle de bağlantılı.
Klasik manada bir orta sınıf demeyeceğim, Anadolu'dan yükselen yeni bir sosyal tabaka ağırlığını hissettiriyor, bu doğru.
Yaşam biçimleri ve gündelik hayat tercihleri elbette Türk burjuvazisinden farklı.
İstanbul iş dünyasında onları görmeye başladık. Megakentin en büyük binası Bitlisli Kiler Ailesi'nin; bir sembol.
Bunlar doğru ama milyar dolar büyüklüğündeki yatırımlardaki işadamları
eski dönemlerden bildiğimiz isimler. Ters gelse de söylemeli; AKP'nin
kendi yarattığı büyük işadamı sınıfı diye bir gerçeklik yok. Dev
projelerde bakıyorsunuz yine önceki iktidarlara yakın işadamları,
holdingler boy gösteriyor. Diğerleri orta büyüklükte sayılır.
DÖNÜŞÜMÜN KİLİDİ MEDYADA
Daha muhafazakar olup olmadığımız bağlamında medya konusu ayrı ve büyük bir parantezi hak ediyor.
Anadolu iş dünyası medyada görünür hale geldi. Haliyle yaşam tercihleri de...
Medya kendi içinde çeşitlendi. İlan ve haber anlamında içerik değişti,
talepler de. Merkez medyanın amiral gemisi Hürriyet'ten başlayarak bütün
gazeteler payını aldı. Hürriyet'in okuru içinde CHP'li oranı eskiden
yanlış hatırlamıyorsak neredeyse yüzde 50'lere dayanmışken bugün 38'e
kadar indi, AKP'li okur oranı ise yüzde 30'a yaklaştı.
Şehir Tiyatroları diyoruz ya...
Bugün söz söyleyen siyaset erbabı veya kalem oynatan basın
mensuplarının kaçı Şehir Tiyatroları'na gidiyor bilmiyorum.
Tiyatrolardaki kalitenin son dönemde belirgin biçimde arttığı, oyunlara
bilet bulunamadığı, hepsinden önemlisi salonlarda ciddi oranda başörtülü
kadınların olduğu gözden kaçıyor.
Muhafazakarlıktaki artış algısı
'görünür olmak'la ilgili. Başörtülü kadınların kamusal alandaki varlığı,
trafikte araba kullanma oranlarındaki artış gibi imaj yaratıcı
değişimler bunu etkiliyor.
Son dönemde Türkiye'nin yönünün
değiştiği tartışmaları ağırlıklı olarak Başbakan Erdoğan'ın
söylemlerindeki sertlikle ilgili. Dindar nesil, 4+4+4 uygulaması, imam
hatiplerin gözbebeği olacağı açıklaması, milli bayramlarla ilgili
değişiklikler gibi tamamen siyasal amaçlı retorik, o kadim korkuları
yeniden canlandırdı. Telaşa mahal yok. Kritik iki buçuk yıl, geliyor. Üç
seçim, bir de referandum kapıda. Belli ki; yeni anayasa yazımında
'başkanlık sistemini tartışacağız.'
Dindarlık-muhafazakarlık
bağlamında köklü ve derin entelektüel analiz için iki yazıyı tavsiye
ederim. Birisi, Hilmi Yavuz'un Neşe Düzel'e verdiği röportaj, diğeri,
dün Yeni Asya'da yayımlanan 'toplum tepeden dindarlaştırılamaz' konulu
Alper Bilgili'yle yapılan söyleşi...
Ortaya çıkan şu ki, artan şey
biçimsel Müslümanlık... Toplumdaki güç ilişkileriyle doğrudan
bağlantılı... Yarın iktidar değiştiğinde manzara yeniden değişebilir.
Bana soranlara hep şunu söylüyorum: 'Muhafazakarlık artıyor' değil.
'Toplum dindarlaşıyor' hiç değil. Var olanın görünürlüğü ve Anadolu orta
sınıfının hissedilirliği artıyor.
Bununla bağlantılı olarak,
Cumhuriyetin kazanımlarından endişe eden kesimlerin bugüne dair değil,
geleceğe dair korkuları çoğalıyor.
Bugünün meselesi, iktidarın ve
onun güçlü başbakanının o endişeleri gidermeye, eskiden olduğu gibi
öncelik vermiyor oluşu. Bunu da siyasal hedeflere bağlıyorum ve geçici
görüyorum. Toplumsal talepler iyi incelendiğinde Türk-Kürt, Alevi-Sünni,
Laik-İslamcı ayrışmasının köklü olmadığı apaçık ortada. İş, yüksek
siyaset katının ayrıştırıcı değil, uzlaştırıcı bir dil ve uygulama
pratiği edinmesinde. Yeni anayasa yapılabilir mi emin değilim ama
yapılabilirse de bunun daha muhafazakar bir ülkenin toplumsal sözleşmesi
olmayacağını söyleyebilirim.
****************