RAHMİ KOÇ'TAN UZUN YAŞAMANIN SIRRI?Magazin - 25 Ekim 2012 15:16
Koç Holding'deki görevinin büyük bir bölümünü oğlu Mustafa Koç'a devreden Rahmi Koç; uzun yaşamanın sırrını paylaştı...Türkiye'nin önde gelen işadamlarından Rahmi Koç; başarılarından
çocuk yetiştirmeye, iş yaşamından özel yaşamına dek merak edilen pek çok konuyu MAG dergisinden Can Çavuşoğlu'na anlattı...
Yoğun bir işadamı olarak güne saat kaçta başlıyorsunuz?07.00'de başlarım. Yarım saat sabah hazırlığım sürer, 08.00 gibi kahvaltıya otururum. Kahvaltıdan sonra evdeki yardımcımla yapılacak işleri planlarız. Daha sonra o günkü programa göre hazırlanıp 09.00'da
otomobile biner, şirkete giderim. Akşam yazıhaneden çıkmadan önce 18.00-20.00 arası bir kilometre
yüzerim. Gece 24.00'ten önce de uyumaya çalışırım. Sabaha karşı 02.30
ile 03.00 gibi kalkar bir saat idman yaparım ve tekrar yatarım.
ÖĞLENLERİ UYURUMGün arasında bir saat uyuduğunuz söyleniyor, doğru mu?Benim
buna alışmam yedi ay sürdü. Vehbi Koç bunu İsmet Paşa'dan, İsmet Paşa
ise Churchill'den öğrenmiş. Vehbi Bey, Mösyö Burla'ya öğretmiş, ben de
Mösyö Burla'dan öğrendim. Dolayısıyla iki elim kanda da olsa öğlenleri
bir saat uyurum. Böylelikle günü ikiye böleriz ve tekrar kalktığınızda
sanki güne yeni başlamış gibi kendinizi taze hissedersiniz. İnsan vücudu
da makine gibidir; hor kullanılırsa ileride cezası çekilir. Unutmayalım
ki en büyük kapitalimiz, sağlığımızdır.
Beslenmenize dikkat ediyor musunuz?Rahmi
Koç her şeyi yer. Diyet yapmam, şunu, bunu yemem demem. Vücudun her
türlü gıdaya ihtiyacı var ama ölçülü olmak kaydıyla. Hiçbir zaman mideyi
tıka basa doldurmamak ve imkan olursa akşam 20.00'den sonra yemek
yememek lazım.
TELEFON TAŞIMAMBu kadar yoğun iş temposunda insanların acı veya tatlı anlarından nasıl haberdar oluyorsunuz?Eş,
dost çevremiz, bayi ağımız çok geniş olduğu için her gelişmeden anında
haberdar oluruz. Beni hemen bulurlar, ilgili haberi verirler ve benden
talimat beklerler. Ben de ne yapılması lazım geldiğine karar veririm.
Geri kalanını şirketlerimiz, müdürlerimiz, yahut dostlarımız yaparlar.
Bir işi sıcağı sıcağına, anında yapmazsanız altından kalkamazsınız.
Mesela, Amerikan Hastanesi'ne gelen her hastadan, Koç Üniversitesi'ne
yazılan talebelerin, kimlerin çocuğu olduğundan haberim olur.
Her şeyi not alırmışsınız...Doğru;
her şeyi hafızada tutmak zor, kafayı lüzumsuz şeylerle meşgul etmemek
lazım. Şimdi herkes telefon taşıyor ama ben telefon taşımadığım için
numaraları deftere kaydederim. Ayrıca küçük notlar alırım, sabah bunları
sekreterlerime veririm. Onlar da takip eder ve o işleri o gün
hallederler.
Sosyal hayatınızda yapmayı en çok sevdiğiniz şey nedir?Hazzetmediğim davetlerden ve yemeklerden bir an önce kurtulup eve gidip yatmak. Henry Ford'a "Hayatta en özlediğin nedir?" diye sormuşlar, o da "Kapıyı kendim açmamdır" demiş. (Kahkahalar)
Son yıllarda davetler çoğaldı sanki; eskiden de bu kadar çok davet oluyor muydu?Davetler
her zaman olurdu ama bu kadar hayhuylu davetler olmadı hiç... Davet
dediğiniz zaman aileniz, akraba-i taallukat, yakın dostlarınız, iş
arkadaşlarınız ve yurt dışından gelen misafirler var. İstanbul'da
mukim oturan yabancılar ve de kordiplomatikler var. Her gün birinden
birinde bir davet, ziyafet, toplantı vs. oluyor. İşin enteresan tarafı,
bana sorarak gün alıyorlar. Öyle olduğu zaman da gitmek mecburiyeti
hasıl oluyor. Benim için en büyük lüks, evde ayağımı uzatıp Boğaz'a
karşı bir yemek yemek. Mesela,
seyahate çıkacağım günlerin bir önceki akşamı davet kabul etmiyorum.
YATIM NAZENİN İLE ALASKA'YA GİDEMEDİKYatınız 'Nazenin 5' ile ilgili yeni projeleriniz var mı?'Nazenin'
ile Alaska'ya gidecektik ama Japonya'da olan nükleer santral
patlamasından sonra gerek deniz akıntıları, gerek hava cereyanları
radyasyon getirmiş. O yüzden Alaska'ya gidemedik. Ama gelecek sene
uçakla da olsa gidip oraları görmek, bir tekne kiralayıp balık tutmak istiyorum.
ANKARALI OLDUĞUMUZ İÇİN İFTİHAR EDİYORUZAnkara'ya ve Ankaralılar'a özel bir ilginiz olduğunu biliyorum; bununla ilgili neler söylemek istersiniz?Ankaralılar, tabiri caizse çok farklı insanlar. İstanbul'da
bir Ankaralılar Kulübü var. Biz babamızın zamanından beri oranın
üyesiyiz. Her yıl düzenli olarak bir davet verirlerdi, bir araya gelmek
için oraya giderdik. Ama kendi içinde bazı sorunlar yaşandı, bazı
sıkıntılar oldu, dolayısıyla İstanbul'daki
Ankaralılar hiçbir zaman arzu edildiği gibi birbirlerine
kenetlenemediler ve bir güç oluşturamadılar. Adres değişikliklerini dahi
kulübe bildirmeye üşenirlerdi. Ankaralılar'ın hepsi bire bir
görüşmelerde iyi, sevecen, tatlı ve görüşülmesi
rahat insanlardır ama bir araya geldikleri zaman ne hikmetse bir güç, bir
yumruk, bir kuvvet olamıyorlar. Bu duruma ben de çok üzülüyorum.
Ankaralı ve Keçiörenli olduğumuz için hepimiz iftihar ediyoruz.