'Gâvur İzmir' nereden gelir Gâvur İzmir'i 1402'de Timur ortadan kaldırmış ve şehri Müslüman yapmıştı! Murat Bardakçı yazdı... Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İzmir'in
"dindarlığı ve irfanı" hakkında alışılmamış sözler edince büyük tepki
gördü. Tepkiler son derece normal idi, zira Diyanet İşleri Başkanı
açıkça telâffuz etmese de üslûbu ile asırlar öncesinden gelen "Gâvur İzmir" sözüne atıf yapar gibi idi... İşte, "Gâvur İzmir" sözünün öyküsü...
Diyanet İşleri Başkanı
Mehmet Görmez "İzmir'in dindarlığının farklı olduğunu" ve
"bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı bulunduğunu" iddia edince kıyamet koptu. Yazarlar, çizerler ve özellikle de aslen İzmirli olan kalem erbâbı,
Görmez'e veryansın ettiler ve hâlâ da ediyorlar...
Bundan birkaç ay önce Fener Rum Patrikhanesi'ne resmî sıfatla yaptığı
ziyareti sayesinde tarihe zaten geçmiş olan Diyanet İşleri Başkanı, İzmir'in dindarlığının
"farklı" olduğunu söyleyerek asırlar öncesinden gelen
"Gâvur İzmir" deyimine
atıfta bulunmuş ve Patrikhane ziyareti sayesinde zaten elde etmiş
olduğu tarihî önemi daha da sağlamlaştırmış gibi görünüyor.
Çoğumuz,
"Gâvur İzmir" deyiminin 19. yüzyıl sonrasında ortaya çıktığını ve İzmir'in
gayrımüslim nüfusunun fazlalığı ile alâkalı olduğunu zannederiz ama
meselenin aslı böyle değildir. Bu deyim çok daha eski yüzyıllara, İzmir'in Müslümanlar tarafından fethinden önceki devirlere kadar gider.
İşte,
"Gâvur İzmir" deyiminin tarihi:
Bizans İmparatorluğu'nun önemli limanlarından olan İzmir, sonraki senelerde Aydınoğulları ile Bizanslılar arasında birkaç defa el değiştirdi; Malazgirt zaferinin ardından
"ilk Türk amirali" olan Çaka Bey tarafından fethedildi ama
Çaka Bey'in ölümünün ardından yeniden Bizanslılar'ın eline geçti.
Aydınoğlu Umur Bey şehri 1328'de tekrar fethetti ama Venedik, Cenova ve Rodos donanmaları 1344'te geri aldılar.
15. yüzyılın ilk senelerine kadar, iki ayrı İzmir vardı: Hristiyanlar'ın kontrolünde olan sahil kesimindeki İzmir ile Müslümanların hâkim oldukları iç kısımlardaki
"yukarı" İzmir...
Şehrin yukarı tarafı Malazgirt sonrasında Müslümanlar'ın eline geçmişti
ama sahil ve sahildeki kale, Hristiyanlar'ın elinde bulunuyordu.
Yapılan bütün kuşatmalar, savaşlar ve mücadeleler işte bu sahil kısmını
ele geçirmek için idi.
Bugün hâlâ vârolan
"Gâvur İzmir" deyimi bu devirlere dayanır ve bu söz ile bundan altı asır öncesine kadar Hristiyanlar'ın elinde bulunan
"sahil İzmir'i" kastedilir.
Hristiyan donanmasının 1344'te Aydınoğulları'ndan geri almasının ardından İzmir artık bir Latin şehri oldu ve sonraki senelerde güçlenen Osmanlı Beyliği de İzmir'i fethedemedi...
"Gâvur İzmir"i Hristiyanlar'ın elinden 1402'deki Ankara Savaşı sonrasında Ege sahillerine uzanan
Timur aldı ve şehrin sahil kısmı ile kaleyi o senenin Aralık'ında birkaç gün içerisinde fethetti.
Timur'un ardından Anadolu'daki beylikler ile Osmanlılar arasında gidip gelen İzmir 1424'te
İkinci Murad tarafından kesin şekilde zaptedildi. Şehrin
"gâvur" kesimi
birkaç defa Haçlı donanmalarının saldırısına uğradı ise de 1919'daki
Yunan işgaline kadar bir daha Hristiyan idaresi altına girmedi...
"Gâvur İzmir" deyiminin aslı, işte budur...
İzmirli gayrımüslimler 1914'te bir 'sadakat bildirisi' yayınlamışlardıİzmir, 1402 Aralık'ında
Timur tarafından
fethedilmesine kadar bir Hristiyan şehri idi ve fetihten sonra da
asırlarca özellikle ticarî bakımdan son derece güçlü olan bir Hristiyan
nüfus barındırdı.
Bir kısmı 19. asırdan itibaren Avrupa vatandaşlığı alan şehrin
Hristiyan sâkinleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1914 sonunda dünya
savaşına girmesinden hemen sonra, devlete bir bağlılık bildirisi
yayınladılar. Fransızca olarak kaleme alınan ve İttihad ve Terakki'nin
Merkez-i Umumî üyesi olmasının yanısıra savaş senelerinde İzmir valiliği de yapan
Rahmi Bey'e mektup şeklinde gönderilen bildiride
"Emirlerinize itaat ederek vazifenizi kolaylaştıracağız" deniyordu. Metin, İzmir'deki önemli gayrımüslim ailelerin temsilcileri tarafından imzalanmıştı.
İşte, 1914 Kasım'ının sonunda kaleme alınan ve aslı 1947'de vefat eden
Rahmi Bey'in, yani
Rahmi Arslan'ın ailesi tarafından muhafaza edilen bildirinin Türkçe tercümesi:
"Ekselans,
İzmir'deki
İngiliz, Fransız ve Rus kolonilerinin delegeleri olarak,
hemşehrilerimiz ve bizzat kendimiz adına, uzun müddetten buyana
yaşadığımız misafirperver memleketin içerisinden geçtiği zor şartlar
karşısında hissettiğimiz derin üzüntülerimizi bildirmek isteriz.
İngiltere, Fransa ve Rusya, Türkiye ile değişen şartlarda da her zaman
devam eden ve ciddî hiçbir şeyin asla bozamadığı münasebetler içerisinde
idiler. Bugün herkesin iradesini aşan hadiselerden dolayı ne derece
endişe duyduğumuzu ifade etmek zorundayız.
Üstlendiğiniz misyonun
gerektirdiği güce ve uzak görüşlülüğünüze olan güvenimizi ifade etmeyi
de vazife kabul ediyor ve menfaatlerimizin ellerinizin altında olduğu
müddet boyunca her türlü endişeden âzâde kalacağına inanıyoruz.
Bu
iyi niyetimiz çerçevesinde, halkınızın sükûnetini muhafaza etmesi
maksadıyla vereceğiniz her türlü emre saygı gösterip itaat ederek
vazifenizi kolaylaştıracağımız hususunda sizi kendi açımızdan
kat'iyyetle temin ederiz.
Ekselâns, en derin saygılarımızın kabulünü rica ederiz".
İngilizler 1916'da İzmir'i krallık, Vali Rahmi Bey'i de kral yapmak istedilerBirinci
Dünya Savaşı'nın en kanlı şekilde devam ettiği günlerde gerek Osmanlı
İmparatorluğu, gerekse de imparatorluğun savaştığı müttefik devletler,
arada bir barış girişimlerinde bulundular ama bu girişimlerden bir
netice çıkmadı.
İngiltere, o günlerde İzmir Valisi
Rahmi Bey ile bağlantı kurdu. İmparatorluğun kurucu ailelerinden olan ve 14. asırda Rumeli'yi fetheden akıncı beylerinden
Gazi Evrenos'un soyundan gelen
Rahmi Bey'e, eskiden tanıdığı istihbaratçı
C. E. Heathcote-Smith'in aracılığı ile
Enver Paşa'ya karşı darbe yapması teklif edildi. Bu mektubun ardından,
Rahmi Bey'e İzmir'de kurulacak bağımsız bir devletin krallığı da önerildi.
İNGİLİZ, ÇAMUR ATIYOR Rahmi Bey, İngiltere'den
gelen ve apaçık bir ihanet teklifi olan bu talebi derhal reddetti.
Ancak, İngiltere'de sonraki senelerde yapılan yayınlarda talebin
Rahmi Bey'e ait olduğu iddiası ortaya atıldı ve bu iddia hâlâ devam ediyor.
Aşağıda,
Heathcote-Smith'in 20 Nisan 1916'da Midilli Adası'ndan
Rahmi Bey'e hitaben kaleme aldığı
"kişiye özel" ibareli
mektubun bazı bölümlerini yayınlıyorum. Yakında çıkartacağım bir
kitapta tamamına yer vereceğim mektup, İngiliz tarihçilerin bugüne kadar
devam eden iddialarının aksine, talebin İngilizler'den gelmiş olduğunu
gösteriyor.
"Azîz Rahmi Bey,
Savaştan önce dost olduğumuzu
söylediğim zaman hakikati ifade ettiğime inanıyordum ve şahsî
duygularımın bugün de aynı olduğundan şüphe etmiyorum. Kendi
inisiyatifimle yazdığım ve hiçbir resmî mahiyeti olmayan bu mektubu da
size bu sebeple gönderiyorum.
İşte size söyleyeceklerim: Ülkelerimiz
savaş halinde. Bu savaş ne Osmanlı, ne İngiliz, ne de Fransız
halklarının arzusu idi. Dahası, savaşı İngiliz ve Fransız hükümetleri
de istemediler ve Türkiye'deki idareci sınıfın ekseriyeti de bu savaşa
karşıydı.
Savaşı kim istedi? Almanlar ve Almanlar'ın 'büyük gücü' ile hipnotize olmuş bir avuç Osmanlı subayı...
Şimdi, arzu ederseniz Almanlar'ın 'fetih savaşı'nın tamamen başarısızlığa uğradığını size uzun uzadıya ispat edebilirim...
...Bu tablo içerisinde Türkiye'nin yeri nedir?
Galip gelmesi mümkün olmayan, ama Almanya'yı kurtarmak için son Osmanlı
askerini bile öldürtmekten çekinmeyecek olan Almanya tarafından feda
edilecektir!
Şimdi bir hususta anlaşalım: Rusya, Türkler'in tarihî
düşmanıdır; Rusya'nın Türkiye'deki zaferlerinin bedeli olarak ne
isteyebileceğini tahmin edebilirsiniz: Rusya esasen Erzurum'u,
Trabzon'u, Bitlis'i ve bütün İran'ı elinde tutmaktadır. Bir aya
kalmadan Küçük Asya'nın bir diğer büyük parçası daha Ruslar'ın eline
geçecektir ve bu gelişmeler üzerine İtilaf Devletleri de şayet bir
çıkarma yapar ve size batıdan saldırırlarsa, böyle bir saldırının
başlaması hâlinde hangi uygun şartlardan medet umulabilir?
Şahsî
kanaatime göre Türkiye'nin maalesef ilerlemekte olduğu karanlık
geleceğini temelinden değiştirebilmesi için elinde sadece tek bir yol
bulunmaktadır: Birkaç vatansever Osmanlı'nın Almanlar'ı kovmak ve barış
istemek üzere güçlü ve ânî bir darbe yapması...
Bunu düşünün...
Hattâ fazlasıyla düşünün... Biz, İngiltere olarak, savaşın devamını
gerektiği takdirde daha on sene bekleyebiliriz. Türkiye ve Almanya ise
çabucak bitirmek ihtiyacındadır...
Daha sonra belki de başka yerde
yaşanacak olan bu işi şimdi İzmir'deki birlikler ile bölgenizde
yapmanız için karşınıza çıkan fırsat, çok geçmeden bir daha
vârolmayacaktır.
Bu darbeyi yapacak olan şahsın öngöreceği şartlar
üzerinde uzlaşılmasında elden gelen gayretin gösterilmesi için
isteklerini telâffuz etmesinin yeterli olacağını ve yarının
Türkiyesi'nin en önemli kişisi haline gelebileceğini size ifade etmeme
gerek yoktur...
...Eğer hakikaten bize karşı savaşmaktan yana iseniz
yazdıklarımı unutun, mücadelemizi iyi ve dürüst savaşçılar olarak
sürdürelim; ama şayet savaşmaktan yana değil iseniz, o zaman müşterek
düşmanlarımızı kovun ve kendinizi bize emanet edin...
Himayeniz
altında bulunan İtilaf Devletleri'nin teb'asına iyi muamele ettiğiniz,
Yunanlar'a kötü davranmadığınız ve vilâyetinizdeki Ermeni katliam ve
tehcirlerine meydan vermediğiniz müddetçe, İtilâf Devletleri'nin Rahmi
Bey'in şahsında bir dosta güvenebileceğinden her zaman emin olacağız.
Eski dostunuz
Heathcote-Smith"