Leopar yeniden Türkiye'deNesli tükendiği sanılan leopar 36 yıl sonra Siirt’te ortaya çıktı. Ama ölü olarak... Kasım 2010’da Gabar Dağı’nda öldürülmüş halde bulunan leoparın postu ancak birkaç hafta sonra yüzülmüş. Bu sürede karın kısmı çürüyen post, bugün Siirt’in bir köyünde bulunuyor (Büyütmek için tıklayın). |
|
Güncelleme: 08:30 TSİ 30 Mart. 2013 CumartesiHerkesin
kısaca heykel dediği meydanı geçip bir sokağa girdik. Ne akşamın
karanlığında yanımda yürüyen kişinin, ne de daha on dakika önce onu
benimle tanıştıran adamın adını biliyordum. Birkaç sokak geçtikten sonra
bir kahveye girip, kapıya yakın bir yere oturduk ve yanımdakilerden
biri arkadaşını arayıp geldiğimizi haber verdi. Kısa bir süre sonra
kahveye gelen genç bir adam sakince yanımıza oturdu. İlk defa geldiğim
Siirt’in ara sokaklarındaki bu küçük kahvede sanırım ben onlardan
korkuyordum, onlar da benden...
Ortamı
yumuşatmak için, yaban kedileri üzerine serbest çalışan bir biyolog
olduğumu söyleyip arazi çalışmalarımda çektiğim vaşak, karakulak ve kurt
fotoğraflarını göstermeye karar verdim. İşe yaramıştı, fotoğraflar
bittiğinde artık hepimiz gülümsüyorduk. Bilgisayarımı çantasına
yerleştirirken, kahveye çağırdığımız genç adam cep telefonunu çıkartıp
tuşlarına basmaya başladı. Aradığı şeyi bulduğunda telefonunu bana
uzattı. Küçük parlak ekranda, açık sarı postu siyah beneklerle kaplı iri
bir hayvan, başı öne düşmüş, kuru otların üzerinde yatıyordu. Bu bir
leopardı...
Anadolu’da
bilinen son leopar, 1974 yılında Beypazarı’nda öldürülmüştü ve
Türkiye’de tükendiği kabul edilen hayvan, yıllar sonra ilk kez
Anadolu’da yeniden görüntülenmişti. Ama yine ölü olarak! Peki bu
fotoğraf ne zaman çekilmişti?
Haberin devamı ↓
reklam
|
17 Kasım 2010’da çekildiği anlaşılan dijital fotoğraf, 1974’ten beri Türkiye’de leoparla ilgili ele geçen ilk somut kanıt.
|
Türkiye’de
1970’lerden beri tükendiği kabul edilen leoparın varlığına ait ilk
somut veri yıllar sonra Siirt’te ortaya çıkmıştı.... Son kayıt, 17 Ocak
1974’te Ankara Beypazarı’nda öldürülen bir leopara aitti. Öldürülen
leoparla ilgili haber bir gazetede “İnsan parçalayan panter” başlığıyla
yayımlandı. Ama leoparın etkisi 1970’lerde Anadolu’nun batısında
tükenmesinden sonra da devam etti.
Bu
tarihten sonra su ürünleri mühendislerinden biyologlara kadar birçok
kişi Anadolu’da leoparın halen yaşadığını iddia etmeye ve bunu
kanıtlamaya çalıştı. Öyle ki, bu çabalar bir süre sonra, varlığı bilinen
diğer yaban hayvanların korunması için verilen çabalardan daha fazla
ağırlık kazanmıştı. Doğa korumaya ayrılan sınırlı bütçeler, onlarca yıl
leoparı aramak için harcanırken, Türkiye’de halen yaşadığı bilinen ve
belki de gelecekte leoparla aynı kaderi paylaşacak Avrasya vaşağı,
karakulak, saz kedisi ve yaban kedisi gibi türlerin korunmasına yönelik
projeler ikinci plana atıldı. Oysa geyik ve yabankeçisi gibi türleri
avlayabilmesi nedeniyle vaşaklar, bir ekosistemde leoparla aynı öneme
sahip. Ve vaşakların yaşam alanlarının korunması, leoparın olası yaşam
alanlarının da korunması anlamına geliyor.
Siirt’e
en yakın leopar kaydı, yaklaşık 430 km uzaklıkta, Irak’ın Süleymaniye
kenti yakınlarında, Ekim 2011’de alındı. Bu, her ne kadar uzak bir
mesafe olsa da, İran ve Irak’ın Türkiye sınırına yakın bölgelerinde
yeterli çalışma yapılmadığı için buralarda leopar popülasyonlarının olup
olmadığı bilinmiyor. Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) Kedi Uzmanları
Grubu Başkanı Urs Breitenmoser, Ortadoğu’da, bilimsel araştırması
yapılmamış en büyük leopar ekosistemlerinin Türkiye’nin doğusu,
kuzeybatı İran ve kuzey Irak’ı içine alan bölgede bulunduğunu söylüyor.
Breitenmoser, 2000’li yılların başından beri bölgeden ilgili kişilerle
toplantı ve eğitimler düzenliyor. Amacı, hem Kafkaslar’da, hem de
Ortadoğu’da leopar konusunda çalışmaları başlatabilecek yerel kişileri
eğitmek. 2011’de Tiflis’te yapılan toplantıya Türkiye’den katılan
uzmanlar, leopar kayıtlarının toplanıp değerlendirilmesi için DKMP
öncülüğünde bir komisyon kurulmasına karar verdi. Toplantılara DKMP
adına katılan Hasan Emir, kurumun yapısındaki değişiklikler nedeniyle bu
komisyonun halen kurulamadığını ama ortaya çıkan fotoğrafın, iyi bir
başlangıç olacağını söylüyor...
Leopar,
1970’li yıllarda Türkiye’de tükenme noktasına geldiğinde doğal alanlar
henüz ileri seviyede bozulmamıştı. 20. yüzyılın sonuna doğru, nüfusun
özellikle Türkiye’nin batısında artmasıyla hem hayvancılıkla
uğraşanların hem de leoparın besini olan geyik ve yabankeçisi
avlayanların sayısı arttı. Leoparın sonunu getiren etkenlerin başında,
büyük olasılıkla avladığı türlerin azalması geliyordu.
Neredeyse
yarım asır, Türkiye’deki yaban hayatı üzerine çalışan biyolog Tansu
Gürpınar, 1950’li ve 1960’lı yıllarda avcıların sürü sahiplerinden para
almak için çok sayıda leopar öldürdüğünü söylüyor. Onlardan biri
1950’lerde Muğla ve Aydın’da onlarca leoparı avladığı söylenen Mantolu
Hasan lakaplı Hasan Bele’ydi. Gürpınar’a göre, leoparın neslinin
tükenmesinin ardında başka birçok etken olabilir, “Ama bunları bulmak
için artık çok geç.”
|
1974’te Beypazarı’nda öldürülen leoparın haberi gazetede “İnsan parçalayan panter” başlığıyla yer almıştı.
|
LEOPARIN ŞANSI AZALIYORBir
dönem Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşayıp Anadolu leoparı, Anadolu
parsı, Anadolu panteri gibi adlarla anılan “büyük kedi” aslında leoparın
bir alttürüydü. Yani kendi başına bir tür değil, Afrika’dan Asya’ya
kadar yayılan leoparın, –kabaca söylemek gerekirse– bir popülasyonuydu.
Geçmişte hayvanların kafatası ölçüleri, post renkleri, ortalama
ağırlıkları gibi birçok morfolojik özelliğine bakılarak yapılan
sistematik çalışmalarda 27 farklı leopar alttürü tanımlandı. Bu
alttürler arasında bazılarının özellikleri çok farklıydı. Arap
Yarımadası’nda yaşayan Arap leoparının ergin erkekleri 17 kg gelirken,
kuzeydeki Pers leoparının bazı bireyleri 70 kg’ı geçiyordu. Fakat
genetik tekniklerin hızla gelişmesiyle yapılan çalışmalardan sonra
alttür sayısı, 1996’da sekize indi ve 2001’de yapılan daha kapsamlı bir
çalışmada dokuz oldu.
Her
iki çalışmada da bilimsel adı Panthera pardus tulliana olan Anadolu
leoparının, yaşam alanı Türkiye’den Afganistan’a uzanan Pers leoparı
Panthera pardus saxicolor ile aynı alttür olduğu iddia edildi. Ne yazık
ki, iki çalışmada da Anadolu’daki leopar örnekleri incelenemediği için
kesin bir yargıya varmak mümkün olamıyor.
Evrimsel
süreçte farklı alttürlerin oluşması için popülasyonların binlerce yıl
boyunca birbirinden doğal bariyerlerle ayrılması ve bu sayede
farklılaşmaları gerekir. Günümüzden 470–825 bin yıl önce Afrika’da
evrimleşip 170–300 bin yıl önce Asya’nın doğusuna kadar yayılması
sırasında birçok değişik habitat tipine uyum sağlayabilen leoparın,
birbirine çok yakın Anadolu ve İran’da iki ayrı alttür oluşturabilecek
kadar farklılaşması pek de mümkün görünmüyor...
Siirt’e
son gidişimde beni gezdiren aracın şoförü Mehmet, Botan Çayı üzerindeki
bir köprüden geçerken “Barajın suyu vadinin büyük kısmını kapatacak”
dedi. İlk anda hangi barajı kastettiğini anlamadım. Mehmet sessiz
kaldığımı görünce “Ilısu” diye tamamladı. Eski bir askeri karakolu ve
fıstık bahçelerini geçip tırmanmaya başladık. Az önce geçtiğimiz köprüye
baktım. Baraja neredeyse 50 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen su
altında kalmaması için, onlarca metre yükseklikte yapılmıştı. Belli ki
baraj gölü bu köprüden sonra da kilometrelerce uzanacaktı. Kışları
neredeyse hiç kar yağmayan ve Türkiye’de leoparın halen neslini korumuş
olabileceği bu kuru ekosistemin baraj gölünden nasıl etkileneceğini
hayal bile edemedim...