Dersim çok önceden planlandı 12 Mayıs 2013
TUĞBA KAPLAN HABERLER Pazar
Emirali Yağan Dersim’de doğmuş, katliamda yakınlarını kaybetmiş bir isim. Paris’te yaşayan yazar, uzun yıllar ötelediği olayları, doğduğu topraklara gelerek tekrar gün ışığına çıkardı. O günleri yaşayanlar anlattı, o da ‘Dersim Defterleri: Beyaz Dağ’da Bir Gün’ ismiyle kitaplaştırdı. Yağan’la kitabını ve Dersim katliamına dair detayları konuştuk.
Dersim üzerine yıllardır oluşan bir literatür var. Diğerlerinden farklı olarak siz ne anlatıyorsunuz?Diğer çalışmalara haksızlık etmek istemem ama ben biraz daha sabırlı davrandım. 7-8 yıl üzerinde çalıştım. Olabildiğince kendi hissiyatımdan ve zamane algılardan ziyade anlatıcıların yaşadıklarını olduğu gibi anlatmaya çalıştım. Çünkü mesele bugünün siyasi kodlarıyla ele alınıyor. Tanıkların anlattığını birbiriyle ilişkilendirmeye çalıştım. Avrupa'nın farklı ülkelerine dağılmış tanıklarla Paris, Almanya, Viyana, Amsterdam ve İsviçre'de görüştüklerim oldu.
Dersim katliamının ismini anmak dahi tehlikeliydi. Şimdilerde belgeselleri çekiliyor, kitapları yazılıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?Aslına bakarsanız 1938'de yapılmış bayağı neşriyat var. Ama daha çok askerî raporlara dayanıyor ve propaganda maksatlı. Dönemin satır aralarına, sütunlarına bakıldığında orada olup bitenin nasıl gerçekleştiği görülebilir. 1938 Haziran başlarında TBMM'de topyekûn imha denilen genel kırımın olduğu gün gazete sayfalarında genel af haberleri yer alıyor. Kenarda rastlantı gibi görünen o haberin, öyle olmadığını sonra öğreniyoruz. Hapishanelerdeki hırlı hırsız herkes salınıyor. Bunlardan alaylar kuruluyor.
Kitapta Dersim'deki taktikleri Ortaçağ seferlerindekine benzetiyorsunuz.Bence Dersim, kodlarını geçmişten alıyor ve o tarihe gelene kadar da bir devamlılık söz konusu. Dersim'de planlanmış bir imha hareketinin hazırlıklarını ve sonuçlarını görüyoruz. Resmi raporlara geçen 120'ye yakın girişim var ama 1930'ların başına gelindiğinde daha planlı bir hareket görüyoruz. Sonra bu da yeterli görülmüyor. 1935'te bir kanun çıkarılıyor.
Dersim'de olanların kurgu olduğunu mu düşünüyorsunuz?Evet. Harekâtın birinci dereceden sorumlusu Enver Paşa'nın yeğeni ve damadı Kazım Orbay. ******'ün muhafız alay komutanı İsmail Hakkı Tekçe, Diyarbakır 3. Ordu Müfettişi Galip Deniz, Genelkurmay Başkan Yardımcısı Asım Gönen. Bunların hepsi Erzincan'da, Hozat'ta ve Mameki merkezde, 3-4 yıl boyunca bölgede ön hazırlık yapıyor. Seçilen kadro ve uygulama metotlarına bakıldığında katliamın şifresini çözecek ipuçlarını görebilirsiniz. Bölgedeki tüm renk ve aidiyetlerin tarumar edilmesi, yeni bir formun oluşturulması için tekleştirme politikası uygulanıyor.
10 binlerin öldürüldüğü hadisede kaybettiğiniz yakınlarınız oldu mu?Maalesef, 30 hanesinden tek fert kurtulamayan, 11 hanesinden birer kişinin hayatta kaldığı, geri kalanların ise kaybedildiği bir ailede doğdum. Annem, ilk çocuğunu bu hengâme içinde kaybediyor. Yengem bebeğini boğmak zorunda kalıyor.
“Çıkan isyan bastırıldı.” yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?Yıllarca insanlar buna inandırıldı. Ama inanmak mümkün değil. Bölgenin önce silahsızlandırıldığı ve silahların toplatıldığına dair belgeler zaten bir altyapı hazırlığı olduğunu gösteriyor. İstisnasız bütün aşiretler ellerindeki silahları teslim ediyor. Bunu da devlete güvendiği için yapıyor. Aslında Dersimlilerin, Cumhuriyet'ten büyük beklentileri var. Sanıldığı gibi devlete, hükümete ve Cumhuriyet'e yönelik bir husumet ya da isyan yok. Doğasında merkez güç ya da iktidar olma duygusu olmayanlarda isyan da olmaz.
"Ben böyle gelip darınıza düşmezdim. Darımdaki kurt olmasaydı”Olay ‘toplumsal direniş ya da isyan' diye okutuldu yıllarca...Bir günahın örtbas edilmesi gibi bu gerçekler de örtbas edildi. Bölgeye o zaman ‘faal koloni' deniyor. Bölgenin merkezi sisteme bağlanması için, önce terbiye edilmesi, uslandırılması hatta imha edilmesi kararı alınıyor. Kalanların da bataklık bölgelere sürgün edilmelerine dair 4 maddelik bir tasarı imzalanıyor. Bu tasarı Seyit Rıza'nın asıldığı günün sonrasında Elazığ'da Mustafa Kemal, Abdullah Alpdoğan ve adını hatırlayamadığım kurmayların katıldığı bir toplantıdan çıkıyor. Ortada bir plan var ve bu plan 1938'de uygulanıyor.
Tanıkları bulup onlarla konuşmanıza, tarihle yüzleşme diyebilir miyiz?Öyle. Onlarla konuşmak doğrusu çok travmatik. 45 yaşıma kadar bu meseleden uzak durdum. Şiir, edebiyat ve çeviri ile ilgilendim. Aslında hep öteledim. Fakat yaş ilerledikçe içinizde halledemediğiniz meseleler sizi rahatsız etmeye başlıyor. Aslına bakarsanız büyüklerimiz mümkün olduğunca bize bu meseleleri taşımamaya gayret ettiler. Bir kere bu insanların inancında zaten isyan yok. Tevekkül, kanaat, rıza ve kabul var.
Tanıklardan Doğan Bulut, dönemin köy muhtarının karakol ve kaçaklarla ikili çalıştığını söylüyor. İçeriden bir müdahale söz konusu mu?Zaten bu tür unsurlar üzerinden iç çatışma başlatılıyor. Aşiret üstünlüğü, ağalık tartışmaları ayyuka çıkıyor. Bunun da iç çatışmanın körüklemesi için kurgulandığını düşünüyorum. Eşkıyalık, ağalık mevzuunun tam 1938 öncesinde ortaya çıkması tesadüf değil. Ayrıca bu toplum hiçbir dili, dini, ırkı ötelemeden farklılıkları harmanlayan insanların yaşadığı topraklar. Türkmen, Ermeni, Süryani, Türk, Kürt, Çingene uzun yıllar bir arada yaşamış. 1938'e gelince mi sorun olmuş?
Dersimlilerin birbirine düşürüldüğünü mü söylüyorsunuz?Bunun cevabı Seyit Rıza’nın darağacına çekildiğinde “Ben böyle gelip darınıza düşmezdim. Darımdaki kurt olmasaydı” cümlelerinde. Bir uygarlığın kendi içsel çürümesi olmasa, dıştan gelen hiçbir müdahale ile yıkılamaz. Yani Dersim, katliamdan önce dejenere edildi. Beraberce yaşama kültürü bozuldu. Dersim halkı içten içe birbirine karşı kullanıldı. Toplumsal akitin dağıtılması gerekiyordu ki öyle de oldu.
Askerler, kıyım yaptıklarını teyit ediyorDönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın olaylardan habersiz olması mümkün mü?Elbette değil. Fevzi Çakmak’ın bilgisi dâhilinde olduğunu, harekât planının gün gün aktarıldığını Kazım Orbay ifade ediyor. Sadece Çemişgezek’teki Türkmen köylerinin operasyon bölgesinden çıkarılmasından haberi yok. Ayrıca Mustafa Kemal’in de o dönemdeki bütün karar ve raporların altında imzası olduğunu biliyoruz.
Canlı tanıkların yanı sıra belge niteliği taşıyan başka neler var?Kitapta ortaya yeni çıkan fotoğraflar var. Ölülerin altından çıkan insanların anlattıkları. Ayrıca askerlerin kıyım yaptıklarına dair teyitleri belge niteliği taşıyor.
Askerlerin teyitleri derken?..Tuğgeneral Ziya Yörgün, Hacı Abdullah Yesir ve Teğmen Ahmet Cemil Akıncı hatıratlarında Dersim’de yapılanları detaylarıyla anlatıyor. Ve onlar da sorguluyor. “Biz oraya gittik ama atlarımızın bile burnu kanamadan geri döndük. Bölge temizlendiği halde insanları defalarca öldürdük.” diye yaptıkları her şeyi teyit ediyorlar. Kayıt altına alınmış şeyler.