KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Peygamberimiz Kab bin Eşref in ölüm emrini sırf şiir sebebiyle vermedi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6150
Rep Gücü : 14991
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Peygamberimiz Kab bin Eşref in ölüm emrini sırf şiir sebebiyle vermedi Empty
MesajKonu: Peygamberimiz Kab bin Eşref in ölüm emrini sırf şiir sebebiyle vermedi   Peygamberimiz Kab bin Eşref in ölüm emrini sırf şiir sebebiyle vermedi Icon_minitimeCuma Şub. 06, 2015 4:25 am

Ka’b b. Eşref ve ölüm cezası
Yazar, Mekke’nin fethi ile sonuçlanan seferin sebeplerini ve sonrasında Allah Resulü’nün (sas) 22 yıl boyunca İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapan müşriklere karşı almış olduğu affedici âlicenâp tavırları anlatıyor. Hudeybiye anlaşması ile başlattığı Mekke fethi anlatımını, Efendimiz’in (sas) “Gidin hepiniz serbestsiniz. Bugün size kınama yok, Allah sizi affetsin. O merhametlilerin en merhametlisidir.” konuşması ile bitiriyor ve Efendimiz’in (sas) şefkat peygamberi olduğuna, affedici özelliğine ısrarla vurguda bulunuyor.


Paylaş

Tweetle

Paylaş

Gönder

Yazdır

A
A

Fakat ilginçtir, yazar Mekke seferi sebeplerini sıraladığı yerde bir cümle sarf ediyor ve bu cümleyle okuyucuyu yukarıda anlattığı her şeyin doğruluğunu sorgulatacak bir şüphe kulvarına sokuyor. Aslında bir cümle de değil, cümle içindeki bir kelime. Hadise şu: Huzaa kabilesinden 20 kişi Kureyşliler tarafından namazda iken öldürülüyor. Hudeybiye sulh anlaşmasına aykırı bu tutumu anlaşmaya imza koyan taraflardan olan Huzaalılar gelip Efendimiz’e (sas) haber veriyorlar. Yazar da bunları anlattıktan sonra diyor ki: “Hz. Peygamber duyduklarına son derece üzüldü ve bunun intikamını almaya karar verdi.” Efendimiz (sas) ve intikam; Hudeybiye anlaşmasına muhalefet ve savaş sebebi; savaş sonrası hakimiyet ve af. Sıradan bir okuyucu için kafaların karışmaması mümkün değil. Kaldı ki aynı Allah Resulü (sas) aynı seferde Mekke’ye girerken müfreze komutanlarından birisinin “Bugün savaş günüdür, bugün imtihan günüdür.” dediğini duyunca onu komutanlıktan azl ediyor ve aynı yazar aynı bölümde bize bunu şöyle anlatıyor: “Cennetü’l-Mualla yanında çadırının kurulmasını emretti. Bu arada Mekke’deki sıkıntılı yılları hatırına geldi, içi burkuldu. ‘Vaktiyle burada müşrikler benim aleyhimde toplantı yapıp insafsız kararlar almıştı.’ dedi. Ama gönlü intikam duyguları ile dolu değildi.”

İntikam ile ilgisi yok

Tarihî bilgiler doğru. Huzaa kabilesinden 20 kişinin öldürülmesine Efendimiz’in üzülmesi de, bugün intikam günüdür diyen komutanı azletmesi de. Ama yazarın yaptığı iki farklı yorumda iki farklı peygamber portresi var. İlkinde intikam duyguları ile dopdolu, ikincisinde intikam duygularından uzak. Dediğim gibi kafaların karışmaması mümkün değil.

Şuuraltında depolanan duyguların dışa vurumu mu? Hayır, aksine beşeri bir hata ve dikkatsizlik. Ama bu ve benzeri dikkatsizlikler şu içinde yaşadığımız global dünyada öyle büyük yanlışlıklara sebebiyet veriyor ki, sebebiyet verdiği hadiseler tüm dünyada Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tabiriyle “İslâm’ın dırahşan çehresini karartıyor.” Radikal ve fanatik dediğimiz eğitimsiz Müslümanlar bu ve benzeri ifadelerden “intikam fetvaları” çıkartıyor. İslam’a düşman bir kesim de “İşte bak sizin dininiz” diyor. Maalesef. Halbuki mesele hukukî ve siyasî düzlemde alabildiğine net ve intikam ile hiçbir ilgisi yok. Hudeybiye anlaşmasına muhalefet anlaşmanın süresi dolmadan bozulmasını netice veriyor ve Mekke seferi bunun üzerine yapılıyor. Detayına bakılabilir.

Meselenin aslı ne?

Ka’b b. Eşref’in öldürülme emri de bu çerçevede zikredilmesi gereken önemli bir başka örnek. Onu önemli kılan unsurlardan birincisi hiç şüphesiz Ka’b’ın Yahudi kimliği; ikincisi ise 15 asır önce cereyan eden hadisede verilen “öldürülme emrinin” Charlie Hebdo katliamını gerçekleştiren faillerin dayanak noktası olması.

Genelde bilinen şu: Beni Nadir kabilesinin ileri gelenlerinden olan şair Ka’b b. Eşref, Medine’de Efendimiz (sas) aleyhine söylediği şiirlerle fitne ve kargaşaya sebebiyet veriyor. Önceleri meseleye müsamaha ile yaklaşan Allah Resulü (sas) hicivle yapılan saldıranların artmasına dayanamıyor ve ashabına Ka’b b. Eşref’i kimin öldüreceğini soruyor. Muhammed b. Mesleme hemen ileri atılıyor ve o görevi yerine getiriyor.

Peygamberimiz Kab bin Eşref in ölüm emrini sırf şiir sebebiyle vermedi Cuma-ahmet-kurucan

Ka’b b. Eşref’in Medine’deki köşkünün kalıntıları.

Tam bu noktada durup düşünelim; ‘mesele bundan ibaretse Hz. Peygamber’e (sas) hakaretin cezası ölümdür; işte delili’ diyen insanların çıkması gayet tabiidir. Halbuki hadise doğru ama onun Ka’b’ın öldürülme emrine gerekçe teşkil eden tek hadise bu değil. Kaldı ki Efendimiz’in hayatına atfedilecek bütüncül bir bakış bununla çelişen onlarca vakıa ile dolu. Çünkü Efendimiz (sas), hayatı boyunca kendisine yapılan buna benzer hakaretlerde ölüm cezası vermemiş. Öyleyse burada eksik olan bilgiler var.

Nedir bunlar? Medine Vesikası sonrası Medine’de gerçekleşen barış ortamında Müslümanlar gün geçtikçe büyüyor, gelişiyor ve daha köklü bir şekilde Medine’ye yerleşiyorlar. Bu durum Medine Vesikası’nın altına imza atan kabilenin ileri gelenlerinden birisi olmasına rağmen İslam’a düşmanlığını gizleme ihtiyacı duymayan Ka’b’ı adeta deli ediyor ve muhalif fiilî davranışlar içine itiyor. Neler yapıyor?

Bir; Medine pazarında Müslümanların alış veriş yapması için Efendimiz (sas) tarafından ayrılan yere kurulan çadırların iplerini kesiyor ve Müslümanların orada ticaret yapmalarına fiilen engel oluyor. Gerginliğin artmasını istemeyen Efendimiz (sas) konunun üzerinde durmuyor, hukukî ve cezaî bir yatırıma gitmeden Müslümanların alışveriş yapacağı yeri başka bir alana taşıyor.

İki; Bedir Savaşı’nda Müslümanların elde etmiş olduğu galibiyeti hazmedemeyen Ka’b b. Eşref “Arab’ın eşrafı ve melikleri yenildiyse yerin altı yerin üstünden hayırlıdır.” sözleri ile Medine sokaklarında bağıra bağıra dolaşıyor. Bununla yetinmeyip yanına aldığı 60 kişilik bir heyetle Mekke’ye gidiyor, Mekkelilere moral destek veriyor, Müslümanlara kin ve nefreti artıracak şiirler okuyor, Bedir’de öldürülen Mekke müşriklerine ağıtlar yakıyor, Bedir’in intikamını almaları için kışkırtmalarda bulunuyor. Bu tahrikler zaten intikam duyguları ile dolu olan Mekke müşriklerini harekete geçiriyor ve Ka’b’a Müslümanlarla yeniden savaşacaklarını söylüyorlar. Ka’b da buna karşılık o gün geldiğinde kendilerine yardım edeceği sözünü veriyor. Bunu, ‘anlaşma yapıyor’ şeklinde okumak da mümkündür.

Üç; Mekke dönüşü Medine’de daha cesur bir şekilde hareket etmeye başlıyor, Müslüman hanımlara iftiraların yer aldığı şiirleri ile tahrike devam ediyor.

 Dört; Efendimiz’e (sas) suikast tertip ediyor. Onun hazırladığı plana göre bir Yahudi’nin evinde hazırlanan yemek esnasında Efendimiz (sas) öldürülecektir. Yemek davetine birkaç sahabesi ile birlikte icabet eden Efendimiz (sas) rivayetlere göre Cebrail’in (as) haber vermesiyle komplodan haberdar oluyor ve davet mekânını acilen terk ediyor.

Beş; Müşrik Gatafan kabilesini Medine’ye saldırması için ikna ediyor. Saldırı hazırlığını haber alan Efendimiz (sas) hazırladığı bir seriyye ile Medine dışında yer alan Karkaratülküdr mevkiine kadar gidiyor ve saldırıyı başlamadan bitiriyor.

Altı; yukarıda “Genelde bilinen şu” diye aktardığım bilgi; Efendimiz (sas) aleyhine şiirler okuyor. Bu şiirler o kadar ayyuka çıkıyor ki Efendimiz’in (sas) şöyle dua ettiğini biliyoruz: “Allah’ım! Beni, İbn-i Eşref’den -dilediğin şekilde- kurtar artık! O, kötülüğünü açığa vurmakta ve yaymaktadır.”

Altı madde halinde sıraladığımız bu faaliyetlerin hepsi Medine Vesikası anlaşmalarına aykırı olan ve son tahlilde anlaşma şartlarına göre ölüm cezasını gerektiren unsurlardır. Günümüz diline “devlete karşı ihanet” diye de tercüme edebileceğimiz bu suçların cezası ise, meri kanunlara göre ölümdür ve Medine şehir site devletinin seçilmiş lideri Efendimiz’in (sas) verdiği karar da bu istikamette değerlendirilmek mecburiyetindedir. Cezanın infazından sonra ne Ka’b’ın kendi kabilesi olan Beni Nadir, ne de diğer Yahudi kabilelerin Efendimiz’e (sas) hiçbir itirazda bulunmamaları, üstelik anlaşmalarını yenilemeleri, kararı böyle değerlendirdiklerinin göstergesidir.

Gördüğünüz gibi ölüm cezasının gerekçesi sadece Efendimiz’i (sas) hicv edici bir şiir okumaktan ibaret değildir. Ama bunlar sağlıklı bir şekilde değerlendirmelere konu olmayınca fanatizme kapı aralıyor, radikal çıkışların terörist faaliyetlerin gerekçesi gibi sunulabiliyor. Kaybeden de maalesef hiç şüphesiz İslam ve Müslümanlar oluyor.

Not: Ka’b b. Eşref ile alâkalı rivayetlerin kaynakları ve detayları için bakınız: http://www.peygamberyolu.com/sorularla-efendimiz/icerik/aktuel/2369.html




http://www.zaman.com.tr/ahmet-kurucan/kab-b-esref-ve-olum-cezasi_2275863.html




***
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı : 6150
Rep Gücü : 14991
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Peygamberimiz Kab bin Eşref in ölüm emrini sırf şiir sebebiyle vermedi Empty
MesajKonu: Ka’b İbn-i Eşref niçin öldürüldü?   Peygamberimiz Kab bin Eşref in ölüm emrini sırf şiir sebebiyle vermedi Icon_minitimeCuma Şub. 06, 2015 4:26 am

Ka’b İbn-i Eşref niçin öldürüldü?

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Medine’ye hicretten sonra Medine’de bulunan gruplarla onların da rızasıyla bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmayla yıllarca savaşlardan bunalan Medine, sulhun, güvenin, huzurun ve emniyetin merkezi haline geldi. Fakat müşrikler, Yahudiler ve münafıklar, Efendimiz’i ve ashabını hazmedemiyor ve en şiddetli şekilde eziyet edip rahatsızlık veriyorlardı.[1]
Bunlara karşılık Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Şu muhakkak ki gerek mallarınızda, gerek canlarınızda imtihana tâbi tutulacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanlardan ve bir de müşriklerden sizi inciten birçok söz işiteceksiniz. Ama siz sabreder ve günahlardan korunursanız, muhakkak ki bu davranış, yapılacak işlerin en değerlisidir.”[2], “Sırf nefislerinden ileri gelen bir kıskançlık sebebiyle, Ehl-i kitaptan birçok kimse, gerçek kendilerine ayan beyan belli olduktan sonra, sizi imanınızdan uzaklaştırıp kâfir haline çevirmek isterler. Yine de Allah bu husustaki emrini bildirinceye kadar affedin ve hoşgörün! Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”[3] ayetlerinin işaret ettiği şekilde onlara muamelesinde hep sabrı, affı ve hoşgörüyü esas alıyordu.[4] Aslında bu onun şiddet karşısındaki genel duruşuydu. O’nu adım adım takip eden sahabe efendilerimiz de karşılaştıkları şiddetten çok rahatsızdı. Fakat her defasında Efendimiz’in tedbir, temkin ve sabrına takılıyorlardı.
Benî Nadîr kabilesinin ileri gelenlerinden ve şair Ka’b İbn-i Eşref[5], Efendimiz’in sulh ortamındaki kazanımlarını gördükçe çıldırıyor ve bunun için sürekli fitne çıkarmaya çalışıyordu. Müslümanlara olan kin ve nefretini her fırsatta dile getiriyor, onlara eziyet etmekten geri durmuyordu.[6] Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Hazreti Zübeyr İbn-i Avvâm’a ait arazinin bir tarafına Müslümanlar için çarşı ve pazar yeri kurdurup “Sizin Pazar yeri ve çarşınız şimdilik burasıdır.” buyurmuştu. Efendimiz’in bu girişiminden rahatsız olan Ka’b İbn-i Eşref, pazar yerine gelmiş ve oraya kurulan çadırların iplerini kesmişti. Gerginliği tırmandırmak istemeyen Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), onun bu davranışına ses çıkarmamış; Müslümanların çarşı ve pazarlarını ayrı bir yere taşıtmıştı.[7]
Mü’minlerin Bedir’de kazandığı zaferi ve şirkin önderlerinin bir kısmının Bedir’de öldüklerini bir kısmının da esir alındıklarını haber alınca küplere bindi. “Bu hak mıdır? Nasıl olur? Onlar Arab’ın eşrafı ve milletin melikleridir!” diyerek söyleniyordu. “Eğer Muhammed o kavme musibet eriştirdi ise elbette yerin altı üstünden hayırlıdır.” diyerek kavmini kışkırtıyor ve Medine içinde fitne ateşi tutuşturmaya çalışıyordu.[8]
Hayatını Allah’a düşmanlığa adayan Ka’b İbn-i Eşref, bununla yetinmedi ve anlaşmaya ihanet olduğunu bile bile yanına aldığı altmış kişilik heyetle[9] hemen Mekke’nin yolunu tuttu. Amacı Mekkelilere moral vermek ve onları kışkırtıp Müslümanlardan Bedir’in intikamını almaya sevk etmekti.
Mekke’ye varınca Efendimiz’e olan düşmanlığını açıkça ilan etti.[10] Mekkelileri yeni bir savaşa kışkırtmak için onların kin ve nefretini artıracak, intikam hislerini coşturacak şiirler okumaya ve Bedir’de bir kuyuya gömülen şirkin önderlerine ağıtlar yakıp ağlamaya başladı.[11] Bedirde kalanlara ağlayan Mekkeliler, Ka’b’ın yaptıklarıyla iyice gerilmişlerdi. Bedir’in intikamını alacaklarına dair yeminler ediyor, adaklar adıyorlardı. Böylece Ka’b, Mekkelileri Efendimiz’le savaşmaya razı etti. Bununla da kalmadı: “Biz de sizinle beraber O’nunla savaşırız.” diyerek onlarla anlaştı.[12]
Hedefine ulaşan ve Mekkelileri Efendimiz’le savaşmak üzere tekrar bir araya getiren[13] Kâb İbn-i Eşref, Medine’ye geri döndü. Artık Mekke’den aldığı cesaretle daha cüretkâr hareket ediyor ve sürekli Müslümanlara zarar vermenin, onları birbirine düşürmenin, incitmenin planlarını yapıyordu. Şiirleriyle hanım sahabîlere iftiralar atıyor ve sataşıyordu.[14] Efendimiz’i ve Müslümanları en ağır şekilde hicvediyordu. [15] Karşılaştığı Müslümanlara eziyet etmeye devam ediyordu.[16]
Hatta Efendimiz’in canına kast etmek istedi ve Yahudilerden bir gruba: "Muhammed'i bir ziyafete çağıracağım, gelince siz bir punduna getirip öldürün!” tembihinde bulundu. Ziyafet hazırlanınca Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) davet edildi. Birkaç sahabeyle davete icabet eden Efendimiz’e, Cebrâil (aleyhisselam) Ka’b’ın komplosunu haber verince Efendimiz, kalkıp geri döndü.[17]
Bu arada Ka’b, Mekkeliler gibi Gatafânlıları da Efendimiz’e saldırmak için kışkırtıyordu.[18] Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ka’b’ın tahrikleriyle Medine’ye saldırmak için toplanan Gatafânlıları dağıtmak için Karkaratülküdr’e hareket etmek zorunda kaldı.[19]
Efendimiz, Medine’ye hicret ettiği günden beri Kâb’ın çıkarttığı fitnelerden haberdardı. O bunları sabırla göğüslüyor ve affediyordu. Fakat Ka’b sınırı çoktan aşmış, Müslümanların namusuna dil uzatmış ve yaptıklarıyla Medine toplumu için en büyük tehdit haline gelmişti. Öyle ki Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) "Allah'ım! Beni, İbn-i Eşref’den -dilediğin şekilde- kurtar artık! O, kötülüğünü açığa vurmakta ve yaymaktadır."[20] diyerek dua etmeye başlamıştı.
Normalde yapılan anlaşmaya göre “Müslümanlar diğer kavimlerle savaşmak zorunda kaldıklarında Yahûdiler Müslümanlara yardımda bulunacaklar; Yesrib üzerine yürüyenlere karşı birlikte mücadele edeceklerdi.”[21] Fakat Ka’b, anlaşmanın aksine hareket edip Mekkelilere yardım etmiş, işbirliği yapmış ve onları Müslümanlara karşı harbe sevk etmişti. Aynı zamanda Gatafânlı müşrikleri ve Yahudileri de savaşa kışkırtıyordu. Böylesine sürekli anlaşmaya ihanet eden bir insanın varlığı Medine’deki barış ve güven ortamını da çok ciddi tehdit ediyordu. Üstelik anlaşmada, “Kureyş ve onlara yardım edenler himaye altına alınmayacaklardır ve bu belge, haksız bir fiil ya da suç isleyen kişi ile onun cezası arasına engel olarak giremez.”[22] maddeleri de yer alıyordu. Bütün bunlar üzerine Efendimiz, fitne daha da büyümesin ve kangren haline gelip toplumu kuşatmasın diye, onun sebep olduğu Uhud öncesi[23] bu suçlarının cezasını vermek istedi ve sordu: “İbn-i Eşref’i haklayacak kim var? O bize olan düşmanlığını açığa vurdu ve yaydı. O bizi en ağır şekilde hicvetti. Bizimle savaşması için Kureyş’i topladı. Allah ve Resûlü’nün hakkına saldırılarda bulundu.”[24] Bunun üzerine Muhammed İbn-i Mesleme (radıyallâhu anh) bu cezayı yerine getirdi.
Hadise üzerine, ertesi gün, "Efendimiz öldürüldü." diyerek Yahudiler, Allah Resûlü'ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) geldiler. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir bir onun yaptıklarını, Müslümanlara karşı işlediği suçları anlatarak bu cezayı hak ettiğini beyan etti. Ka’b’ın o güne kadar işlediği suçları yakından bilen Yahudiler, Efendimiz’in beyanları karşısında itiraz etmeye, cevap vermeye mecal bulamadılar ve Efendimiz’le olan anlaşmalarını yenilediler.[25]


Dipnotlar:
[1] Ebû Dâvûd, Harâc 22; Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ 9/183; Taberânî, Kebîr 19/76 (154); Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Şebbe Târîhu’l-Medîne 2/459
[2] Âl-i İmrân Sûresi, 3/186
[3] Bakara Sûresi, 2/109
[4] Ebû Dâvûd, Harâc 22; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ 9/183; Taberânî, Kebîr 19/76 (154); Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/459
[5] Tayy kabilesinin Benî Nebhân koluna mensup olan Kâb’ın, annesi Benî Nadir Yahudilerindendi. Bu yönüyle Benî Nadîr’den olup kabilesinin ileri gelenlerinden ve şairlerindendi.
[6] Ebû Dâvûd, Harâc 22; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ 9/183, Taberânî, Kebîr 19/76 (154); Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Şebbe Târîhu’l-Medîne 2/459
[7] Semhûdî, Vefâu’l-vefâ 3/82
[8] Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ 9/183 (18410) ; İbn-i Hişâm, Sîre 2/34; Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; Taberî, Târîh 3/54; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7; İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/461
[9] İbn-i Asâkir, Târîh 55/273
[10] Hatta Mekkeliler: "Onun dini mi, yoksa bizim dinimiz mi daha hakka yakın?" diye sorunca Ka'b ehli kitap olmasına rağmen "Sizin dininiz!" diye cevap verdi ve onları ikna edebilmek için daha da ileri gidip onların isteğiyle putlarına iman edip secde etti. .Bu hadiseyi “Baksana o kendilerine kitaptan bir nasip verilenlere! Putlara, kâhinlere, şeytanlara, ne kadar batıl varsa hepsine iman ediyorlar ve yetmezmiş gibi, bir de kalkıp kâfirler hakkında “Onlar, Müslümanlardan daha doğru yoldadır.” diyorlar!” (Nisâ Sûresi 4/51) ayetiyle Cenâb-ı Hakk Efendimiz’e haber verdi. Nesâî, Sünenü’l-kübrâ 6/524 (11707); İbn-i Hibbân, Sahîh 14/534 (6572); Taberânî, Kebîr 11/251 (11645); İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/461; Taberî, Tefsir 7/143
[11] İbn-i Hişâm, Sîre 2/34; Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; Taberî, Târîh 3/55; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7; İbnü’l-Esîr, Kâmil 2/35
[12] Taberânî, Kebîr 11/251 (11645); Taberî, Tefsir 7/143
[13] İbn-i Kesîr, Bidâye 4/8
[14] İbn-i Hişâm, Sîre 2/36; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; Taberî, Târîh 3/55; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7; İbnü’l-Esîr, Kâmil 2/35
[15] Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazreti Hassân İbn-i Sâbit’i Ka’b’ın hicivlerine cevap vermekle görevlendirmişti. İbn-i Hişâm, Sîre 2/35.
[16] İbn-i Hişâm, Sîre 2/36; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; Taberî, Târîh 3/55; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7; İbnü’l-Esîr, Kâmil 2/35
[17] İbn-i Hacer, Fethu’l-bârî 7/338; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs 1/413
[18] Hâkim, Müstedrek 3/492.
[19] Vâkıdî, Meğâzî 157-158; İbn-i Sa'd, Tabakât 2/23
[20] İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/455
[21] Bkz.: Medine vesikasının 24. ve 44. Maddeleri
[22] Bkz.: Medine vesikasının 43. ve 47. Maddeleri
[23] İbn-i Sa’d 2/24; Vâkıdî, Megâzî 158.
[24] Buhârî, Megâzî 15; Müslim, Cihâd 42; İbn-i Hişâm, Sîre 2/36; Taberî, Târîh 3/55; İbnü’l-Esîr, Kâmil 2/34; İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/462
[25] Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ 9/183; İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/459
Peygamber Yolu Araştırma Heyeti
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Peygamberimiz Kab bin Eşref in ölüm emrini sırf şiir sebebiyle vermedi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Efendimize(sav) Dair Her Şey-
Buraya geçin: