Ka’b İbn-i Eşref niçin öldürüldü?
Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Medine’ye hicretten sonra Medine’de bulunan gruplarla onların da rızasıyla bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmayla yıllarca savaşlardan bunalan Medine, sulhun, güvenin, huzurun ve emniyetin merkezi haline geldi. Fakat müşrikler, Yahudiler ve münafıklar, Efendimiz’i ve ashabını hazmedemiyor ve en şiddetli şekilde eziyet edip rahatsızlık veriyorlardı.[1]
Bunlara karşılık Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Şu muhakkak ki gerek mallarınızda, gerek canlarınızda imtihana tâbi tutulacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanlardan ve bir de müşriklerden sizi inciten birçok söz işiteceksiniz. Ama siz sabreder ve günahlardan korunursanız, muhakkak ki bu davranış, yapılacak işlerin en değerlisidir.”[2], “Sırf nefislerinden ileri gelen bir kıskançlık sebebiyle, Ehl-i kitaptan birçok kimse, gerçek kendilerine ayan beyan belli olduktan sonra, sizi imanınızdan uzaklaştırıp kâfir haline çevirmek isterler. Yine de Allah bu husustaki emrini bildirinceye kadar affedin ve hoşgörün! Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”[3] ayetlerinin işaret ettiği şekilde onlara muamelesinde hep sabrı, affı ve hoşgörüyü esas alıyordu.[4] Aslında bu onun şiddet karşısındaki genel duruşuydu. O’nu adım adım takip eden sahabe efendilerimiz de karşılaştıkları şiddetten çok rahatsızdı. Fakat her defasında Efendimiz’in tedbir, temkin ve sabrına takılıyorlardı.
Benî Nadîr kabilesinin ileri gelenlerinden ve şair Ka’b İbn-i Eşref[5], Efendimiz’in sulh ortamındaki kazanımlarını gördükçe çıldırıyor ve bunun için sürekli fitne çıkarmaya çalışıyordu. Müslümanlara olan kin ve nefretini her fırsatta dile getiriyor, onlara eziyet etmekten geri durmuyordu.[6] Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Hazreti Zübeyr İbn-i Avvâm’a ait arazinin bir tarafına Müslümanlar için çarşı ve pazar yeri kurdurup “Sizin Pazar yeri ve çarşınız şimdilik burasıdır.” buyurmuştu. Efendimiz’in bu girişiminden rahatsız olan Ka’b İbn-i Eşref, pazar yerine gelmiş ve oraya kurulan çadırların iplerini kesmişti. Gerginliği tırmandırmak istemeyen Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), onun bu davranışına ses çıkarmamış; Müslümanların çarşı ve pazarlarını ayrı bir yere taşıtmıştı.[7]
Mü’minlerin Bedir’de kazandığı zaferi ve şirkin önderlerinin bir kısmının Bedir’de öldüklerini bir kısmının da esir alındıklarını haber alınca küplere bindi. “Bu hak mıdır? Nasıl olur? Onlar Arab’ın eşrafı ve milletin melikleridir!” diyerek söyleniyordu. “Eğer Muhammed o kavme musibet eriştirdi ise elbette yerin altı üstünden hayırlıdır.” diyerek kavmini kışkırtıyor ve Medine içinde fitne ateşi tutuşturmaya çalışıyordu.[8]
Hayatını Allah’a düşmanlığa adayan Ka’b İbn-i Eşref, bununla yetinmedi ve anlaşmaya ihanet olduğunu bile bile yanına aldığı altmış kişilik heyetle[9] hemen Mekke’nin yolunu tuttu. Amacı Mekkelilere moral vermek ve onları kışkırtıp Müslümanlardan Bedir’in intikamını almaya sevk etmekti.
Mekke’ye varınca Efendimiz’e olan düşmanlığını açıkça ilan etti.[10] Mekkelileri yeni bir savaşa kışkırtmak için onların kin ve nefretini artıracak, intikam hislerini coşturacak şiirler okumaya ve Bedir’de bir kuyuya gömülen şirkin önderlerine ağıtlar yakıp ağlamaya başladı.[11] Bedirde kalanlara ağlayan Mekkeliler, Ka’b’ın yaptıklarıyla iyice gerilmişlerdi. Bedir’in intikamını alacaklarına dair yeminler ediyor, adaklar adıyorlardı. Böylece Ka’b, Mekkelileri Efendimiz’le savaşmaya razı etti. Bununla da kalmadı: “Biz de sizinle beraber O’nunla savaşırız.” diyerek onlarla anlaştı.[12]
Hedefine ulaşan ve Mekkelileri Efendimiz’le savaşmak üzere tekrar bir araya getiren[13] Kâb İbn-i Eşref, Medine’ye geri döndü. Artık Mekke’den aldığı cesaretle daha cüretkâr hareket ediyor ve sürekli Müslümanlara zarar vermenin, onları birbirine düşürmenin, incitmenin planlarını yapıyordu. Şiirleriyle hanım sahabîlere iftiralar atıyor ve sataşıyordu.[14] Efendimiz’i ve Müslümanları en ağır şekilde hicvediyordu. [15] Karşılaştığı Müslümanlara eziyet etmeye devam ediyordu.[16]
Hatta Efendimiz’in canına kast etmek istedi ve Yahudilerden bir gruba: "Muhammed'i bir ziyafete çağıracağım, gelince siz bir punduna getirip öldürün!” tembihinde bulundu. Ziyafet hazırlanınca Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) davet edildi. Birkaç sahabeyle davete icabet eden Efendimiz’e, Cebrâil (aleyhisselam) Ka’b’ın komplosunu haber verince Efendimiz, kalkıp geri döndü.[17]
Bu arada Ka’b, Mekkeliler gibi Gatafânlıları da Efendimiz’e saldırmak için kışkırtıyordu.[18] Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ka’b’ın tahrikleriyle Medine’ye saldırmak için toplanan Gatafânlıları dağıtmak için Karkaratülküdr’e hareket etmek zorunda kaldı.[19]
Efendimiz, Medine’ye hicret ettiği günden beri Kâb’ın çıkarttığı fitnelerden haberdardı. O bunları sabırla göğüslüyor ve affediyordu. Fakat Ka’b sınırı çoktan aşmış, Müslümanların namusuna dil uzatmış ve yaptıklarıyla Medine toplumu için en büyük tehdit haline gelmişti. Öyle ki Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) "Allah'ım! Beni, İbn-i Eşref’den -dilediğin şekilde- kurtar artık! O, kötülüğünü açığa vurmakta ve yaymaktadır."[20] diyerek dua etmeye başlamıştı.
Normalde yapılan anlaşmaya göre “Müslümanlar diğer kavimlerle savaşmak zorunda kaldıklarında Yahûdiler Müslümanlara yardımda bulunacaklar; Yesrib üzerine yürüyenlere karşı birlikte mücadele edeceklerdi.”[21] Fakat Ka’b, anlaşmanın aksine hareket edip Mekkelilere yardım etmiş, işbirliği yapmış ve onları Müslümanlara karşı harbe sevk etmişti. Aynı zamanda Gatafânlı müşrikleri ve Yahudileri de savaşa kışkırtıyordu. Böylesine sürekli anlaşmaya ihanet eden bir insanın varlığı Medine’deki barış ve güven ortamını da çok ciddi tehdit ediyordu. Üstelik anlaşmada, “Kureyş ve onlara yardım edenler himaye altına alınmayacaklardır ve bu belge, haksız bir fiil ya da suç isleyen kişi ile onun cezası arasına engel olarak giremez.”[22] maddeleri de yer alıyordu. Bütün bunlar üzerine Efendimiz, fitne daha da büyümesin ve kangren haline gelip toplumu kuşatmasın diye, onun sebep olduğu Uhud öncesi[23] bu suçlarının cezasını vermek istedi ve sordu: “İbn-i Eşref’i haklayacak kim var? O bize olan düşmanlığını açığa vurdu ve yaydı. O bizi en ağır şekilde hicvetti. Bizimle savaşması için Kureyş’i topladı. Allah ve Resûlü’nün hakkına saldırılarda bulundu.”[24] Bunun üzerine Muhammed İbn-i Mesleme (radıyallâhu anh) bu cezayı yerine getirdi.
Hadise üzerine, ertesi gün, "Efendimiz öldürüldü." diyerek Yahudiler, Allah Resûlü'ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) geldiler. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir bir onun yaptıklarını, Müslümanlara karşı işlediği suçları anlatarak bu cezayı hak ettiğini beyan etti. Ka’b’ın o güne kadar işlediği suçları yakından bilen Yahudiler, Efendimiz’in beyanları karşısında itiraz etmeye, cevap vermeye mecal bulamadılar ve Efendimiz’le olan anlaşmalarını yenilediler.[25]
Dipnotlar:
[1] Ebû Dâvûd, Harâc 22; Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ 9/183; Taberânî, Kebîr 19/76 (154); Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Şebbe Târîhu’l-Medîne 2/459
[2] Âl-i İmrân Sûresi, 3/186
[3] Bakara Sûresi, 2/109
[4] Ebû Dâvûd, Harâc 22; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ 9/183; Taberânî, Kebîr 19/76 (154); Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/459
[5] Tayy kabilesinin Benî Nebhân koluna mensup olan Kâb’ın, annesi Benî Nadir Yahudilerindendi. Bu yönüyle Benî Nadîr’den olup kabilesinin ileri gelenlerinden ve şairlerindendi.
[6] Ebû Dâvûd, Harâc 22; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ 9/183, Taberânî, Kebîr 19/76 (154); Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Şebbe Târîhu’l-Medîne 2/459
[7] Semhûdî, Vefâu’l-vefâ 3/82
[8] Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ 9/183 (18410) ; İbn-i Hişâm, Sîre 2/34; Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; Taberî, Târîh 3/54; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7; İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/461
[9] İbn-i Asâkir, Târîh 55/273
[10] Hatta Mekkeliler: "Onun dini mi, yoksa bizim dinimiz mi daha hakka yakın?" diye sorunca Ka'b ehli kitap olmasına rağmen "Sizin dininiz!" diye cevap verdi ve onları ikna edebilmek için daha da ileri gidip onların isteğiyle putlarına iman edip secde etti. .Bu hadiseyi “Baksana o kendilerine kitaptan bir nasip verilenlere! Putlara, kâhinlere, şeytanlara, ne kadar batıl varsa hepsine iman ediyorlar ve yetmezmiş gibi, bir de kalkıp kâfirler hakkında “Onlar, Müslümanlardan daha doğru yoldadır.” diyorlar!” (Nisâ Sûresi 4/51) ayetiyle Cenâb-ı Hakk Efendimiz’e haber verdi. Nesâî, Sünenü’l-kübrâ 6/524 (11707); İbn-i Hibbân, Sahîh 14/534 (6572); Taberânî, Kebîr 11/251 (11645); İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/461; Taberî, Tefsir 7/143
[11] İbn-i Hişâm, Sîre 2/34; Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; Taberî, Târîh 3/55; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7; İbnü’l-Esîr, Kâmil 2/35
[12] Taberânî, Kebîr 11/251 (11645); Taberî, Tefsir 7/143
[13] İbn-i Kesîr, Bidâye 4/8
[14] İbn-i Hişâm, Sîre 2/36; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; Taberî, Târîh 3/55; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7; İbnü’l-Esîr, Kâmil 2/35
[15] Vâkıdî, Megâzî 158; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazreti Hassân İbn-i Sâbit’i Ka’b’ın hicivlerine cevap vermekle görevlendirmişti. İbn-i Hişâm, Sîre 2/35.
[16] İbn-i Hişâm, Sîre 2/36; İbn-i Sâd, Tabakât 2/24; Taberî, Târîh 3/55; İbn-i Kesîr, Bidâye 4/7; İbnü’l-Esîr, Kâmil 2/35
[17] İbn-i Hacer, Fethu’l-bârî 7/338; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs 1/413
[18] Hâkim, Müstedrek 3/492.
[19] Vâkıdî, Meğâzî 157-158; İbn-i Sa'd, Tabakât 2/23
[20] İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/455
[21] Bkz.: Medine vesikasının 24. ve 44. Maddeleri
[22] Bkz.: Medine vesikasının 43. ve 47. Maddeleri
[23] İbn-i Sa’d 2/24; Vâkıdî, Megâzî 158.
[24] Buhârî, Megâzî 15; Müslim, Cihâd 42; İbn-i Hişâm, Sîre 2/36; Taberî, Târîh 3/55; İbnü’l-Esîr, Kâmil 2/34; İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/462
[25] Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ 9/183; İbn-i Şebbe, Târîhu’l-Medîne 2/459
Peygamber Yolu Araştırma Heyeti