huzeyfe Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 7719 Rep Gücü : 18108 Rep Puanı : 23 Kayıt tarihi : 27/03/09
| Konu: Geri: القادسية kadisiyye savaşı filmi iranın fethi Salı Tem. 14, 2015 8:48 pm | |
| İslâm Ansiklopedisine başka bir sayfadan ulaştınız. Orijinal sayfaya ulaşmak için tıklayınız | cilt: 11; sayfa: 456 [EŞ‘AS b. KAYS - Asri Çubukçu]
halifeden gelen ve kimsenin öldürülmemesini emreden bir yazı kaledekilerin katline engel olamadıysa da Eş‘as’ın hayatım kurtardı. Kendi hakkında halifenin hüküm vermesini isteyen Eş‘as Medine’ye gönderildi. Eş‘as halifeye Ziyâd ile olan mücadelesinin sebeplerini anlatarak onun hakkındaki şikâyetlerini söyledi. Dinden dönmediğine yemin edip affedilmesini ve nikâhlısı Ümmü Ferve ile evlendirilmesini istedi. Hz. Ebû Bekir onu affetti ve kız kardeşiyle evlendirdi. Bir süre Medine’de oturan Eş‘as’ın bu hanımından Muhammed, İshak, İsmâil adlı oğulları ile Kureybe, Hübâbe ve Ca‘de adlı kızları doğdu.
Eş‘as b. Kays, 15 (636) yılında 1700 Kindeli’den meydana gelen bir kuvvetle Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın emrinde İran’ın fethine katıldı. Kādisiye, Medâin, Celûlâ ve Nihâvend savaşlarında bulundu. Halifenin emri üzerine bir heyetle birlikte Kisrâ’ya gidip onu İslâmiyet’e davet etti. 17’de (638) Hâlid b. Velîd kumandasında Suriye’nin fethine katılan Eş‘as Yermük Savaşı’nda bir gözünü kaybetti. Kûfe şehri kurulduğu zaman bir kısım Kindeli ile birlikte oraya yerleşti. 26 (646-47) yılında Velîd b. Utbe onu kendisine vekâleten Azerbaycan ve İrmîniye’ye vali olarak gönderdi. Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde bu bölgelerin valisi olan Eş‘as halktan halife için biat aldı. Hz. Ali onu ve ordusunu Muâviye ile mücadele için geri çağırdı. Muâviye, kardeşi Utbe b. Ebû Süfyân’ı Eş‘as’a göndererek onu kendi safına almak veya tarafsızlığını sağlamak istediyse de Eş‘as Hz. Ali’ye bağlı kaldı. Sıffîn’de önemli başarılar elde etti. Hz. Ali’nin hakem tayinine râzı olmasında ve kendilerini temsil eden heyetin başına Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin getirilmesinde etkili oldu. Anlaşma metni hazırlanırken Dûmetülcendel’de bulundu. Hakem Vak‘ası’ndan sonra ordunun yorulmuş olduğunu ileri sürerek Hz. Ali’yi Kûfe’ye çekilmeye zorladı. Nehrevan ve Harûriye’de Haricîler’e karşı yapılan mücadelelere katıldı. Hz. Ali’nin şehid edilmesinden kırk gün sonra Kûfe’de vefat etti. Bazı kaynaklarda vefat tarihi 41 (662) veya 42 (663) olarak da geçmektedir.
Âl-i İmrân sûresinin 77. âyetinin, diğer bazı rivayetler yanında, Eş‘as ile amcasının oğlu arasında çıkan bir husumet sebebiyle yemin söz konusu olunca, Hz. Peygamber’in haksız olarak bir müslümanın malını elde etmek için yalan yere yemin eden kimsenin Allah’ın gazabına uğrayacağını belirtmesi üzerine nazil olduğu da kaydedilmektedir (Buhârî, “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 3/3). Hz. Ebû Bekir zamanındaki isyanını irtidad kabul ederek Eş‘as’ın Ebû Hanîfe ve Şâfiî’nin ölçülerine göre sahâbî olmadığını söyleyenler varsa da hadis âlimleri bu görüşe katılmamışlardır. Hz. Peygamber’den dokuz hadis rivayet eden Eş‘as’ın Hz. Ömer’den de bir rivayeti vardır. Kütüb-i Sitte’de yer alan rivayetleri Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde bir arada bulunmaktadır (V, 211-213). Ondan Şa‘bî, Kays b. Ebû Hâzim ve Ebû Vâil Şakīk b. Seleme gibi râviler rivayette bulunmuştur. İslâmiyet’ten önce içkiyi, kumarı ve zinayı kendisine yasaklayanlardan birinin Eş‘as olduğu bilinmektedir. Şiîler onun iki yüzlü davrandığını ve Hz. Ali’ye ihanet ettiğini ileri sürmüşlerdir. Oğlu Muhammed b. Eş‘as ileri gelen emirlerden olup kendisinden başka Hz. Ömer, Osman, Âişe ve İbn Mes‘ûd’dan rivayette bulunmuştur. Torunu İbnü’l-Eş‘as el-Kindî ise Haccâc’a karşı verdiği mücadele ile tanınmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA:
Müsned, V, 211-213; Buhârî, “Şehâdât”, 19, “Tefsîrü’l-Kurǿân”, 3/3, “Eymân”, 11, 17, “Diyât”, 22, “Ahkâm”, 30; Vâkıdî, Kitâbü’r-Ridde (nşr. Muhammed Hamîdullah), Paris 1989, s. 30-124; İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 22-23; İbn Habîb, el-Muhabber, s. 94-95, 244, 261, 291-292, 452; Belâzürî, Fütûhu’l-büldân (trc. Zâkir Kadirî Ugan), İstanbul 1955-56, I, 163-169, 330; II, 31-32, 142-145; Taberî, Târîh, Beyrut 1987, III, 379, 409; IV, 150-156, 250, 310, 384; V, 42, 112, 129, 338, 443, 599, 664-667, 705; İbn A‘sem el-Kûfî, el-Fütûh, Beyrut 1406/1986, I, 47-70; İbn Abdürabbih, el-Ǿİkdü’l-ferîd, Kahire 1372/1953, I, 65; II, 206; III, 89, 226, 306; IV, 96, 116; V, 5, 20, 73, 74, 278; VII, 129; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Bağdad 1397, I, 203-210; İbn Hazm, Cemhere, s. 425, 426; İbn Abdülber, el-İstîǾâb, I, 109-111; Hatîb, Târîhu Bağdâd, I, 196-197; Yâkut, MuǾcemü’l-büldân, V, 272-273; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, I, 118-119; a.mlf., el-Kâmil, II, 452, 535-537; III, 10, 147, 186, 276, 318, 321, 342, 403; İbn Ebü’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-belâğa, Kahire 1385/1965, I, 291-297; İbn Manzûr, Muhtasaru Târîhi Dımaşk, IV, 406-416; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, III, 286-295; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, II, 37-43; İbn Kesîr, el-Bidâye, Beyrut 1966, V, 72-73; İbn Hacer, el-İsâbe, I, 51-52; a.mlf., Tehzîbü’t-Tehzîb, I, 359; IX, 64-65; L. Caetani, İslâm Tarihi (trc Hüseyin Cahid), İstanbul 1924-27, VII, 69, 393; X, 9-31; AǾyânü’ş-ŞîǾa, I, 503-504; “EşǾas b. Kays b. MaǾdîkerib”, DMT, II, 196-197; Reckendorf, “Eş‘as”, İA, IV, 393-394; a.mlf., “al-AshǾath”, EI² (Fr.), I, 718.
Asri Çubukçu
EŞBÂH ve NEZÂİR
الأشباه والنظائر
İslâm hukukundaki küllî kaideleri, benzer meselelerin tâbi olduğu ortak veya farklı hükümleri açıklamayı konu alan ilim dalı ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adı.
Eşbâh şibh, şebeh veya şebîh kelimelerinin, nezâir de nazîre kelimesinin çoğulu olup “birbirine benzeyen şeyler” demektir. Dilciler eşbâh ve nezâir kelimeleri arasında önemli bir anlam farkı olmadığı görüşünde iseler de Süyûtî bu iki kelime arasındaki mâna farkına dikkat çeker. Ona göre aralarında birçok benzerlik bulunan şeyler eşbâh ile, sadece bir veya birkaç yönden benzeyen şeyler ise nezâir ile ifade edilir.
İslâm toplumunda ilim dallarının ayrı ayrı gelişmesine paralel olarak tefsir, fıkıh, dil ve edebiyat gibi alanlarda, mahiyet veya hüküm yönünden aralarında benzerlik bulunan kavram ve konuları ilgili ilim dalının bütünlüğü içinde ve ortak bazı kurallar geliştirerek açıklamayı amaçlayan çalışma örneklerine bolca rastlanır. II. (VIII.) yüzyıldan itibaren tefsir dalında bu türde müstakil eserlerin yazılmaya başlandığı, ancak bu ilim dalının ve bu dalda yazılan eserlerin daha çok vücûh ve nezâir* adıyla anıldığı görülür. IV. (X.) yüzyılın sonlarında vefat eden ve Hâlidiyyân olarak tanınan iki şair kardeş Ebû Bekir el-Hâlidî ile Ebû Osman el-Hâlidî, Câhiliyye ve muhadramûn şairleriyle yeni şairlerin (muhdesûn) şiirleri arasındaki benzerlikleri ortaya koymak maksadıyla derledikleri şiir mecmuasına el-Eşbâh ve’n-nežâǿir (Ĥamâsetü’l-Ħâlidiyyeyn) adını koymuşlarsa da dil ve edebiyat alanında bu türe giren en önemli çalışma Süyûtî’nin aynı adı taşıyan eseridir. Eşbâh ve nezâirin fıkıh alanında ayrı bir ilim dalını ve eser türünü ifade eden bir terim olarak kullanımı ise fıkıh mezheplerinin gelişmelerini tamamlayıp görüşlerinin doktriner formlar çerçevesinde incelendiği dönemden sonraya rastlar.
İslâm hukuku başlangıçta fer‘î meselelere çözümler üreterek meseleci bir tarzda doğmuş ve bu metot gelişme döneminde de bir yönüyle devam etmiştir. Ancak fıkıh mezheplerinin gelişmelerini tamamlamaları ve fer‘î ahkâm alanında müstakil eserlerin kaleme alınmasıyla |
| |
|