KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Süleyman Ateş :Kuran cebrail sözüdür..iddiası ve cevabı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
huzeyfe
Süper Moderatör
huzeyfe


Mesaj Sayısı : 7721
Rep Gücü : 18110
Rep Puanı : 23
Kayıt tarihi : 27/03/09

Süleyman Ateş :Kuran cebrail sözüdür..iddiası ve cevabı Empty
MesajKonu: Süleyman Ateş :Kuran cebrail sözüdür..iddiası ve cevabı   Süleyman Ateş :Kuran cebrail sözüdür..iddiası ve cevabı Icon_minitimeCuma Haz. 15, 2012 8:36 am

S. Ateş, Kuran Cebrail sözüdür diyor
tekvir 19. ayeti bakınız Prof.Süleyman ateş nasıl yorumlamış:ilahi,soyut manaları ,insan sözü kalıplarına döken melek elçi olduğundan kuranın melek elçinin sözü olduğu belirtilir:"andolsunki o değerli bir elçinin(cebrailin)sözüdür..." gerçek din bu1 sayfa 158..

***

Bir çok ayette Allah kendi adına konuşmaktadır. Birinci tekil şahıs zamiri olan "ben" bir çok ayette geçer. Bazan bir aytten diğer ayete özne değişir.

Süleyman Ateş bunu edebi bir anlatım tarzı olarak açıklamış. Elçi (cebrail), konuyu anlatırken bazen kendi ağızından bazan de Allah'ın kendisine bildirdiğini, O'nun kelamı ile nakletmiş.

***


Süleyman Ateş diyor ki Kuran, Cebrail'in sözüdür. Yoksa yukarda bir kısmı belirtilen yeminlerin açıklaması olmazdı. Mana Allah'a aittir, fakat bunun Arap edebiyatına ve söze dönüştürülmesi Cebaril'e aittir. Nitekim:
Tekvir Süresi (Edip Yüksel)
81:19 Bu, onurlu bir elçinin sözüdür.

***


Cevap :
tefhimul kuran:14. Şerefli bir elçi ile vahy getiren melek kastedilmektedir. Aynı zamanda Allah Teâlâ Rasûlin Kerim ifadesi ile Cibril-i Emin'in mesajı kendinden değil, daha üst bir makamdan getirdiğini vurguluyor. Yani Cibril-i Emin Allah'tan Rasûlullah'a (s.a.) mesajı aktarmaktadır. Hakka-40'ta şöyle buyurulmaktadır. "Şübhesiz o elbette şerefli bir elçinin sözüdür." Buradaki Rasûlin Kerim ifadesi Rasûlullah (s.a) için kullanılmıştır. Bu vahyin Hz. Muhammed'in (s.a.) bir sözü olmadığı, sadece Allah'ın (c.c.) sözünü aktardığı anlamına gelir. Yani Allah'ın (c.c.) Rasûlü sıfatıyla, Muhammed bin Abdullah olarak değil.

Her iki yerde de, şerefli bir elçinin sözüdür ifadesi kullanılmıştır. Bir yerde şerefli elçi ile Allah'tan peygambere mesajı aktarması dolayısıyla Cibril-i Emin kastedilirken, Hakka 40'ta da şerefli elçi'nin Rasûlullah (s.a) olduğu beyan edilmiştir. Buradaki ifade Rasûlullah'ın (s.a) Kur'an'ın kendi uydurduğu anlamına gelmez. Şerefli elçi ifadesinin kullanılmasının nedeni, peygamberin bir Rasûl olarak Allah'ın (c.c.) sözünü aktarmasıdır, Muhammed bin Abdullah olarak değil. Yani 'şerefli bir elçinin sözü' ile birinde Rasûlullah, (s.a.) diğerinde Cibril-i Emin kastedilmektedir. Kısaca Cibril-i Emin Rasûlullah'a (s.a.) aktarmakta, Rasûlullah'ta insanlara tebliğ etmektedir. (Daha fazla izah için bkz. Hakka. an; 22)


40 Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.22 41 O, bir şairin sözü değildir. Ne kadar az inaniyorsunuz?

22. Burada kerim olan Rasül'den kasıt Muhammed'dir (s.a). Tekvir Suresi 19. ayette ise bundan murad Cebrail'dir (a.s). Buna delil olarak şöyle söylenebilir: Bu Kur'an'ın, kerim olan Rasul'ün sözü olduğu söylendikten hemen sonra bunun bir büyücünün ya da kahinin sözü olmadığı vurgulanmaktadır. Ve açıktır ki, Mekkeli kafirler Cebrail'e (a.s) değil Hz. Muhammed'e (s.a) büyücü ve kahin demekteydiler. Fakat Tekvir Suresi'nde, bu Kur'an'ın, Rasul'ün sözü olduğu söylendikten sonra "O Rasul güçlüdür, arş sahibinin yanında makamı yüksektir, orada kendisinin sözü dinlenir, emindir, Muhammed (s.a) onu apaçık ufukta görmüştü" denilmektedir. Hemen hemen aynı konu Necm Suresi 5 ilâ 10. ayetler arasında Cebrail (a.s) için beyan edilmektedir.

Burada, "Kur'an, Hz. Muhammed (s.a) veya Cebrail'in (a.s) sözüdür" den ne kastedilmektedir" diye bir soru sorulabilir. Buna şöyle cevap veririz: Yani insanlar bu Kur'an'ı Rasul'ün ağzından duyuyorlardı. Allah Rasulü de onu Cebrail'den (a.s) öğreniyordu. Bu yüzden bir bakıma Allah Resûlü'nun, bir bakımdan da Cebrail'in sözü olmaktadır. Fakat daha ileride de açıklanacağı gibi bu aslında Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed'e, ve onun vasıtasıyla da bütün insanlara aktarılan Alemlerin Rabbi tarafından nazil olan bir kelâmdır. Rasül kelimesi bile bu kelamın onların olmadığı, onların sadece haberci Peygamber oldukları ve bu haberleri veren tarafından vazifelendirildikleri hakikatini açıkça göstermektedir.

fizilalil kuranda ise bu iddiaya değinilmez:"Yoo, yemin ederim; bildiklerinize ve bilmediklerinize ki; o (Kur'an) elbette şerefli bir peygamberin sözüdür. O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz? Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz? Alemlerin Rabbinden indirilmiştir."

Müşriklerin Kur'an ve Peygamber'e karşı uydurdukları sözler arasında "O şairdir", "O kahindir" ithamları da bulunuyordu. Bunları yüzeysel bir şüphenin etkisi ile söylüyorlardı ki; dayanakları, bu sözün yapısı açısından insan sözünden üstün olmasıydı. Sanılarına göre şairin cinlerden bir yol göstericisi olur ona üstün sözü o getirirdi. Kahin de onun gibi, cinlerle ilişki kuran kişiydi. Ki onlara gizli olan bilgiyi cinler ulaştırıyorlardı. Bu, Kur'an ve peygamberliğin yapısı ile şairliğin ve kâhinliğin yapısının çok az irdelenmesi ile ortadan kalkacak bir şüphedir...

Şiirde üstün akılcılığa dayanan, güzel tasvir ve çağrışımlara yer veren melodik dokunuşlar elbette vardır. Fakat o, asla Kur'an'a benzemez, uyumluluk göstermez. Zira aralarında köklü farklılıklar vardır. Kur'an değişmez gerçeklere dayanan, bütünsel bir bakış açısı getiren, Allah'ın Rabb lığı düşüncesinden doğan, evrene ve hayata hükmeden olağanüstü bir sistem getirmiştir.

Şiir ise coşkun hislerden ve duygusal varyasyonlardan ibarettir. Hayata hiçbir zaman belirli bakış açısı getirmiş değildir. Şiir, kızgınlık, üzüntü, içe kapanıklık sevgi ve nefret gibi psikolojik hallere göre etkilenir ve sonuçta da değişken bakış açılarını dile getirir.

Bu noktadan hareketle Kur'an düşünce sistemini ortaya koymuş, bütününü ve parçalarını yalnızca ilahi kaynaktan aldığını belirtmişti. Bu düşünce sisteminin tüm parçaları onun insan ürünü olmadığını ifade eder. insan yapısı, bunun gibi eksiksiz evrensel bir düşünce kompleksini ortaya koymaya müsait değildir. Ondan önce de sonra da insanlar onun benzeri bir sistem ortaya koymamışlardır. insanlığın, evrenin oluşumu ve işleyişi konusunda ortaya attığı; bu konuda felsefe, şiir ve diğer düşünce ekollerinde de yer alan düşüncelerin hepsi gözler önünde ve yazılı olarak bulunmaktadır. Bunlar ile Kur'an'ın düşünce sistemi arasında bir karşılaştırma yapıldığında, bu sistemin apayrı bir kaynaktan doğduğu ortaya çıkar. Onun, tüm insani çıkarımlarının üstünde eşsiz bir yapıya sahip olduğu farkedilir...


"Şüphesiz o şerefli bir elçinin sözüdür. Kuvvet sahibidir. Arş sahibi Allah katında yücedir. Orada kendisine itaat edilir, güvenilir: '

Şüphesiz bu Kur'an ve ahiret günü bu şekilde tanıtılması değerli bir elçinin sözüdür. Bu elçi Cebrail'dir. Kur'an'ı taşıyor ve O'nu tebliğ ediyor. Bu Kur'an'ı O getirip tebliğ ettiği için onun sözü olmuştur.


Tefsirül münirde ise:"Muhakkak ki o (Kur'an), şerefli bir elçinin sözüdür" Yemin edilen hu sus budur. Kur'an şerefli bir elçinin tebliğidir. Allah katında aziz, kerim ve şerefli Cibril (a.s.)'ın söylediği bir sözdür. Onu Allah katından Peygamber (s.a)'e indirdi. Kur'an beşer sözü değildir. Peygamber (s.a.)'e, onu Rabbi az-ze ve celle'den alan Cibril getirdi......Çoğunluğun kanaatine göre burada sözü edilen "şerefli elçi" Muham med (s.a.)'dir. Çünkü bundan sonra Kur'an'ın bir şair ve bir kahin sözü ol madığı zikredilmektedir. Araplar ise Cebrail'in şair ya da kahin olduğunu söylemiyorlardı. Onlar bunu Muhammed (s.a.) için söylüyorlardı.

Tekvir süresindeki buyrukta ise çoğunluğun kanaatine göre sözü edi len "şerefli elçi" Cebrail (a.s)'dir. Çünkü ileride de geleceği gibi daha sonra gelen nitelikler ona uygundur.


ibni kesir tefsirinde:Bu söz Hz. Peygambere izafe edilmiştir, çünkü peygamberin gönderilmiş elçi olarak görevi tebliğ etmektir. Keza Tekvîr sûresinde de elçi olan meleğe izafe edilerek: «Bu Kur'ân, Arş'm sahibi katında değerli, güçlü, sözü dinlenen ve güvenilen şerefli bir elçinin getirdiği bir sözdür.» (Tekvîr, 19-21) buyurulmuştur ki, burada bahis mevzuu edilen Cebrail (a.s.)dir.


Elmalılı tefsirinde de :...Çünkü elçinin sözü, onu gönderenin sözüdür...yani yüce Allah katında ikrama layık, saygın bir elçinin getirdiği kelâmdır. ...şeklinde açıklanmıştır.


muhammed esed tefsirinde ise aynı paralelde bir izah vardır:...bakın, bu [ilahî kelâm], gerçekten soylu bir elçinin [vahyedilmiş] sözüdür

demekki ilk akla gelen belli başlı tefsir kitaplarına baktığımızda burada kastedilen mananın ne cebrailin ne de hz muhammedin sözü olmadığı tam aksine cebarail sadece bu vahyi getirmekle ve hz muhammed'de tebliğle memur olduğu bunun aksi zahiri mananın kastedilmiş olmadığını ifade noktasında hemfikirdirler.


konuyu biraz daha detaylandırırsak önce vahiy nasıl geliyordan başalyalım:

Vahiy ise, bambaşka bir konuşma tarzıdır. Hz. Peygamber’e (sav), vahiy geliyordu. Efendimiz (sav) dışında kimse hiç birşey duymuyor ve anlamıyordu. Eğer bu maddî kulağa gelecek birşey idiyse, yakınında bulunan kimselerin de duyması gerekirdi. Oysa ki, bazan zevcelerinden birinin dizine başını koyup yatarken, veya mübarek dizini birinin dizine koyduğu halde vahiy gelirdi de, O, (sav) duyardı ama, öbürleri ne birşey duyar, ne de hissederlerdi. Rasûl-ü Ekrem (sav), o vahyi, harfiyyen beller ve onlara anlatırdı. Bu da başka bir ses, başka bir konuşma tarzıdır...

***

Nebîlerin fıtratları sâfî, ruhları ulvî, iradeleri sağlam ve gönülleri de pırıl pırıldır. Allah (cc)’tan gelen tecellîler onlarda, geldiği keyfiyet üzere tebellür eder ve kendi buudlarıyla görülür ve sezilir. Onlar güneş şualarını aksettiren ve aynen yansıtan bir sızıntı, bir reşhâ gibidirler; onların gönüllerinde ışık kırılması veya renk istihâlesi olmaz.!

Evet, öyledir; mantıken de öyle olması gerekir. Çünkü nebîler, tebliğ vazifesiyle aramızda bulunurlar... Onların varlık gayesi, sadece ve sadece tebliğdir. Yani, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve buyruklarına ilk muhatap onlardır.. ve aldıkları emirleri insanlara olduğu gibi aktarırlar. Eğer peygamberler, böyle dupduru bir ruh yapısına sahip olmasalardı, gelen İlâhî mesajları, geldiği gibi intikâle muvaffak olamazlardı. Hem de, İlâhî vahiy onların saydam olmayan mahiyetlerine, duru olmayan gönüllerine, saf olmayan vicdanlarına çarpar, âdeta ışık gibi kırılır ve ışığın kırılıp başkalaşması misüllü, bu mat satıh ve bünyeler her şeyi kendi his, duygu ve düşüncelerinin alaca karanlığında değerlendirir, isteyerek veya istemeyerek çarpıtırlar. Böylece Cenâb-ı Hakk’ın istek ve emirlerine uygun keyfiyeti de kaybolur gider.


evet vahyi bizim bilmediğimiz keyfiyette ve boyutta alır...ve onu bozmadan-bozulmadan karıştırmadan ""Allah (cc)’tan gelen tecellîler onlarda, geldiği keyfiyet üzere tebellür eder "" de ifade edilene uygun bir şekilde almasının ve nakletmesinin bir lazıme-i zaruriyesi de ""Nebîlerin fıtratları sâfî, ruhları ulvî, iradeleri sağlam ve gönülleri de pırıl pırıldır. Allah (cc)’tan gelen tecellîler onlarda, geldiği keyfiyet üzere tebellür eder "" de işaret edilmiş olabilir..Allahu alem bissavab..konuyu açmamdaki amaç Efendimize(sav) postacı zihniyetiyle bakanların Allahtan gelen ilahi mesajları alma keyfiyetiyle kuldan gelen mektubu alıp yerine iletme arasında ne derce fark olduğunun bilinmesidir..bu yanılgıları ve bakışlarıyla Resul hakkında ne derece yanılgıya ve önemli ölçüde gösterilmesi gereken saygıda kusura düştüklerine işaret etmektir.



Süleyman Ateşin bu yorumu doğru değildir.isabetsizdir..verdiğim tefsirlerde hiç te öyle olmadığı ifade edilmiştir...geçmişten günümüze bu ayetler tefsir edilirken kendisi gibi açıklama getirenin olup olmadığı ise doğrusu bir merak konusudur...öte yandan vahyin gelmesi ve onun alınması öyle sıradan ve haşa herkesin becerebileceği bir şey değilki onu alan sadece postacılık vazifesi kadar bir fonksiyonu olsun.bir haberin iletilmesinde ve karşı taraftan doğru olarak alınmasında ve gerekiyorsa çözümlenmesinde bir çok farklı yöntem vardır..örneğin şimdiki mesajım kablolar ile iletilip karşıdaki bilgisayarda nasıl tekrar gönderdiğim şekle dönüşüyor..bunu bile nasıl oluyor diye sorulsa küçüklere ifade etmede zorlanırız vede tam anlamıyla ifade edemeyebiliriz..öyleyse vahyi nasıl ifade edelim..o bu mesajın gönderilmesinden ve alınmasından daha basit bir olaymıdır ki???haşa....

***********
Kuranda Tadilat Yapılacakmış

Nisan 1994...

Bursa-Gönlü Ferah Oteli’nde bir toplantı yapılıyor.

Gönlü Ferah Oteli’ndeki toplantıyı yöneten, eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş.

oplantıda üç mesele ele alınıyor:

1) Kur’an ve Kur’an ilimleri,

2) Sünnet (Hadis) ve ilimleri,

3) Fıkıh ve usul-i fıkıh ilimleri.

Bir grup, fıkıh ve usûl-i fıkıh ilimlerinde tasfiye ile başlamayı teklif ediyor.

Bir grup, “önce sünneti (hadisleri) halledelim” diyor.

Üçüncü grup ise şöyle diyor:

- İşe Kur’an’dan başlayalım. Çünkü, Kur’an’da hatalar, imlâ bozukluğu var.

Kur’an’da hatalar ve imlâ bozukluğu var diyen ilâhiyatçı devam ediyor:

- Hatta kısmen tashihe (düzeltmeye) başladım. Çok anlam düzelmeleri oluyor.

Kur’an Vakfı’nın tertiplediği toplantıda konu şu: Dinde Islâhât Yapılmalı...

Bu kadar ileri gidilince, ali isimli yazar, bir fırsat “Bul”up, söz “Aç”ıyor. Ve diyor ki:

- Bu kadarına da pes yani. Kur’an, tevâtüren nakledilmiş ilâhî kelamdır. Ondan şüphe kişiyi dinsizliğe götürür.

Süleyman Ateş müdahale ediyor:

- Senin söz hakkın yok. Üstelik ben Kur’an hakkında öyle şeyler biliyorum ki, söylesem yer yerinden oynar.

Sünneti elemek isteyenler, daha çok Ankara İlâhiyatın öğretim görevlileriymiş.

Ama bu iki konuya sonra el atılacakmış..

Çünkü, toplantıda, “Fıkhı ve fıkıh usulünü ictihatla değiştirmek” fikrinde olanlar çoğunlukta olduğu için önce ona karar verilmiş...
ali eren-2001

Not: Anlaşılan o ki yıllardır içinde biriktirdiklerini s. ateş yavaş yavaş yıllar geçtikçe ortaya çıkarmış..
Arapça tefsir bilgisi vs yi tartışmak adına değil ama reenkarnosyon,darvinizm vs konulardaki yaklaşımlarıyla s. ateş tartışılır ve tartışılmalıdır

_________________
Mevla Görelim Neyler
Neylerse Güzel Eyler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Süleyman Ateş :Kuran cebrail sözüdür..iddiası ve cevabı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Süleyman Ateş..Kuran cebrail sözü diyor
» tartışmalı konularda modernist izahlar mekmet okuyan-süleyman ateş-caner taslaman hayri kırbaşoğlu vs
» "Kur`ân-ı Kerîm, Hz.Ali (RA)`a gönderildiği halde Cebrail (a.s.) Onu Muhammed`e (SAV) getirdi" diye iddia ediliyor
» muhafazakarlaşıyormuyuz? %60 ımız kuran okumayı bilmiyor,%22 hayatı boyunca eline bir kere bile kuran almamış,%8 anlamını okuyor...
» Aşk, ateş ve su

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: İslami ilimler ve dini kültür :: Kuran-Tefsir-
Buraya geçin: