1930 yılında Adapazarı’nın Geyve ilçesinde doğdu. Hamid Akkaya ile Fitnat Hanım’ın kızıdır. 1949 yılında Kandilli Kız Lisesi’ni 'pekiyi' dereceyle bitirdi. SBF’nden mezuniyetinden sonra, Maliye Bakanlığı stajyer memurluğuna tayin edildi. Nisan 1955’te Karayolları Genel Müdürlüğü, Ağustos 1955’te tekrar Maliye Bakanlığı ve Mart 1957’de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’ne girdi. Ankara Hukuk Fakültesi’nde fark sınavı verip avukatlık sertifikası aldı. Ocak 1960’da Maliye Bakanlığı hazine avukat stajyerliğine, sonra hazine avukatlığına getirildi.
7 Kasım 1958 tarihinde SBO 1944 yılı (2602 sıra numaralı) mezunlarından Orhan Giray ile evlendi. Eylül 1964’de eşi Orhan Giray’ın Tel-Aviv Mali Müşavirliğine nakli üzerine memuriyetten ayrıldı ve Tel-Aviv’e gitti. 1967’de yine eşiyle birlikte yurda dönüp avukatlığa başladı. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yaptı. İngilizce bilmektedir.
Orhan Giray ile evliliğinden 9.6.1959 doğumlu Ayşegül Giray, 24.3.1961 doğumlu Ela Meral Giray adlarında 2 kızı ve 4.4.1967 doğumlu İhsan adında 1 oğlu vardır.
MUAZZEZ AKKAYA'YI BULDUM Ahmet Hakan Hürriyet 13 Kasım 2006
ŞAİR Sezai Karakoç’un meşhur "Mona Roza" şiirinde, Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir.
Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde "Muazzez Akkayam" çıkar. Karakoç, 1950’de Mülkiye’de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri. Ancak 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır. Buna karşın tam 50 yıl kuşaktan kuşağa aktarılmıştır bu etkileyici şiir. 60’larda daktiloyla, 70’lerde teksirle, 80’lerde fotokopiyle çoğaltılmıştır. Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir. Şöyle başlar: "Mona Roza siyah güller ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak / Kanadı kırık kuş merhamet ister / Ah senin yüzünden kana batacak / Mona roza siyah güller ak güller." * * *
Ketumluğu, vakarı, onuruna düşkünlüğü, içe kapanıklığı, aşırı kırılganlığı ve küskün bir çiçek oluşuyla tanınan Sezai Karakoç’un, tam 50 yıl Muazzez Akkaya hakkında tek bir kelime etmesi tabii ki beklenemezdi. Herhangi bir babayiğidin de Muazzez Akkaya konusunu Sezai Karakoç’a sormaya cüret etmesi de düşünülemezdi.
Bundan dolayı Muazzez Akkaya, Türk edebiyatının bir büyük gizi olarak kaldı. Giz devam ettikçe de, efsane üretmeye meyilli tipler girdi devreye. Neler neler anlatılmadı ki... En meşhur hikáye şudur: Güya Sezai Karakoç, Mülkiye’de okuyan Muazzez Akkaya’ya aşkını itiraf etmiş ama karşılık bulamamış, bunun üzerine "Mona Roza" şiirini yazmış, şiiri okuyan Muazzez Akkaya intihar etmiş.
Bu rivayet, "Sezai Karakoç da bu nedenle hiç evlenmemeyi tercih etmiş" diye bitiyor. * * *
Dikkat! Dikkat! Edebiyatımızın büyük sırrı çözüldü. Nasıl mı? Anlatayım: Bundan bir süre önce bir yazımda Sezai Karakoç’un "Mona Roza" şiirine ve Muazzez Akkaya’ya şöyle bir değinmiştim. O yazının yayınlanmasının ardından New York’tan bir e-posta aldım. Şunlar yazılıydı e-postada... "Selam Ahmet Bey... Ben New York’ta doktorluk yapıyorum. Muazzez Akkaya’nın kızıyım. Yazınız ailecek çok hoşumuza gitti. Annemin adını yazınızda geçirdiğiniz için çok teşekkürler. Ayşe."
Okuyunca "Vay be" diye haykırdım. Muazzez Akkaya’nın izini bulmuştum. Hemen bir yanıt yazdım: "Lütfen anneniz hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?" Yanıt şöyleydi: "Annem Mülkiye’de okumuş. Öğrenciliğinde çok güzel bir kadınmış. Grace Kelly tipinde. Pingpong şampiyonu olmuş okulda. Bugün anneme Sezai Karakoç’un aşkını ve şiirini sordum. Annemin bu aşktan ve şiirden haberi olmamış. Ama şunu anımsıyor: Paltosunun cebinde şairi meçhul aşk şiirleri bulurmuş! Babamla evlenirken babama bu şiirlerden söz etmiş, babam da şiir yazmaya kalkışmış annem için ama tabii ki çocukça şiirler olmuş bunlar. Annem Hazine avukatlığından emekli oldu. Maliye Bakanlığı’nda çalışırken babamla tanışıp aşk evliliği yapmışlar. 48 sene harika bir evlilikleri oldu. Maalesef geçen hafta babamı kaybettik." * * *
Muazzez Hanım’ın Mülkiye’de okurken "pingpong şampiyonu" olduğunu öğrenince... Hemen aklıma Sezai Karakoç’un "Ping-Pong Masası" adlı başka bir şiiri geldi. Şiiri bulup okudum... Şu dizelere dikkat kesildim: "Ha Sezai ha ping-pong masası / Ha ping-pong masası ha boş tüfek / Bir el işareti eyvallah ve tak tak / Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi / Ne kadar güzel ne kadar sıcak / Tak tak tak tak tak."
Gözümün önüne şöyle bir görüntü geldi: Ezik ama onurlu Ergani çocuğu Sezai, uzak bir köşeden Muazzez’in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukça "Ha Sezai ha ping-pong masası" diye içlenmektedir. Ne dokunaklı değil mi? * * *
Hadi girin internete ve bu çok eski devirlere aitmiş gibi gözüken dokunaklı aşka nüfuz etmek için "Mona Roza" şiirini bulup okuyun. 50 yıllık büyük gizin aydınlanmasının hatırına... Bir parça kederlenip aşka olan imanınızı tazeleyin.
Okuyun ve içinizi ısıtın: "Yağmurlardan sonra büyürmüş başak / Meyveler sabırla olgunlaşırmış / Bir gün gözlerimin ta içine bak / Anlarsın ölüler niçin yaşarmış / Yağmurlardan sonra büyürmüş başak."
Mona Rosa Sezai Karakoç
Mona Rosa siyah güller, ak güller Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona Rosa siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona Rosa bugün ben de bir hal var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek Mona Rosa seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Rosa ben bir deliyim Açma pencereni perdeleri çek
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Ben de çıkar güneş aydınlığa Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi Seni hatırlatır her zaman bana Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mum ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallar da durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin, ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli olur bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin, ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona Saat on ikidir, söndü lambalar Uyu da turnalar girsin rüyana Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları Konarlar bahçemin incirlerine Kiminin rengi ak, kiminin sarı Ah beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Rosa bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O sakin bakışlar bir su kenarında Ki ben Mona Rosa bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım sığmaz öyle bir saza En güzel türküyü bir kuşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa
Artık anla beni muhacir kızı Anla ve kabul et itirafımı Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev alev sardı etrafımı Artık anla beni muhacir kızı
Yağmurdan sonra büyürmüş başak Meyveler sabırla olgunlaşırmış Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurdan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler, o korkulu ten Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki can verir gülümsemene Bir tüy ki kapalı geceye güne Altın bilezikler, o korkulu ten
Mona Rosa siyah güller, ak güller Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah senin yüzünden kana batacak Mona Rosa siyah güller, ak güller
HABER
Mona Rosa, Sezai Karakoç'u anlattı Haber Türk 17 Şubat 2013
Sezai Karakoç'un Mona Roza'sı... Sevda denince, hele de karşılıksızsa ilk akla gelenlerdendir. 60 yıl önce kaleme alınan bu 14 kıtalık gizem dolu şiirdeki kıskanılası kadının kim olduğu şiir yazıldıktan 50 yıl sonra ortaya çıktı. Muazzez Akkaya.
Yıllar sonra bugün 82 yaşındaki Muazzez Giray (Akkaya), bir banka reklamında ortaya çıktı. İstanbul Fenerbahçe’de yaşayan Muazzez Akkaya, Monna Rosa şiirinin kendisine yazıldığını bildiğini itiraf etti.
Akkaya, Karakoç’un şiirinden birkaç arkadaşı dışında kimseye bahsetmemiş, onlara bu sırrı kimseye söylememeleri için iyice tembihte bulunmuş. Akkaya, birkaç yıl önce bir gazetede bu şiirin kendisine yazıldığının ortaya çıkması üzerine yine konuşmamayı yeğledi. Muazzez Akkaya (Giray), Garanti Bankası’nın reklamında oynuyor.
MUAZZEZ AKKAYA: "GENÇLİKTE KALMIŞ BİR HATIRA"
Muazzez Akkaya sessizliğini Habertürk'ten Abdullah Kılıç'a bozdu:
Aslında bu konuda hiç konuşmak istemiyorum, ama madem aradınız; o reklam filminde benim oynadığımı fark ettiniz onun hatırına birkaç cümle konuşayım. Gençliğin verdiği heyecanla yaşanmış bir tutkuydu, benim için de gençlikte kalmış bir hatıra. Sezai Karakoç, büyük bir şair!
Bu tutkusu devam ediyor mu bilmiyorum, benim için tarihe mal olmuş bir aşk, bir şiir ve hep böyle de kalacak. Ben okuldan sonra mutlu bir evlilik geçirdim. O döneme ait fotoğrafların çoğunu imha ettim, keşke saklasaydım diyorum bazen. Kendisiyle hiç görüşmedim, 15 yıl önce bir arkadaşım görüşmüş, onun aracılığıylahaberaldım. Kendisine, bana olan sevdasına, aşkına hep saygı duydum. Okul yıllarında da bana olan ilgisini fark etmiştim; bu şiiri yazdığını da biliyordum ama ben aynı yakınlığı duymamıştım. Belki bir yerde karşılaşırsak bir merhaba derim. Allah hepimize uzun ömür versin.
huzeyfe Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 7719 Rep Gücü : 18108 Rep Puanı : 23 Kayıt tarihi : 27/03/09
Sezai Karakoç’un Monna Rosa adlı şiirine ilham olan Muazzez Akkaya, bir banka reklamında ortaya çıktı. Akkaya sessizliğini Habertürk'e bozdu
ABDULLAH KILIÇ / HT GAZETE Karakoç’un 60 yıl önce yazdığı gizem dolu 14 kıtalık şiirin kıta başlarındaki harfler yan yana getirildiğinde “Muazzez Akkaya’m” adı oluşuyordu. İşte Karakoç’un o şiiri ve efsaneleşen aşkın bilinmeyenleri... “KIRGIN kırgın bakma yüzüme Roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım sığmaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza.
” Türk edebiyatının en önemli şairlerinden Sezai Karakoç, 1950’de “Monna Rosa” şiirine ilham olan Mülkiye’de sınıf arkadaşı Muazzez Akkaya için bu dizeleri kaleme almıştı. Ama bu şiiri 19 yaşındaki Karakoç’un platonik aşk yaşadığı Muazzez Akkaya için yazdığı neredeyse yarım asır sonra anlaşılacaktı.
Gizemlerle dolu bir şiirdi Monna Rosa. Şairnin gönlündeki karşılığı “Tek Gül” demekti. 14 kıtalık sözlerinde aşk, sevgi, hasret, itiraf ve sitem vardı. Ancak kimse çok uzun bir süre Monna Rosa’daki sihri çözemedi. 50 yıl sonra anlaşıldı; şiirin kıta başlarındaki harflerin yan yana getirilmesinden “Muazzez Akkaya’m” isminin ortaya çıktığı...
“Monna Roza siyah güller, ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak” dizesiyle başlayan Monna Rosa’da müthiş akrostiş vardı. Peki kimdi bu Muazzez Akkaya? Şiir üstadına nefis dizeler yazdıran bu güzel kadın efsane miydi, yoksa gerçek mi?
Artık inan bana muhacir kızı, Dinle ve kabul et itirafımı. Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev alev sardı her tarafımı, Artık inan bana muhacir kızı.
Şiirin kıta başlarındaki harfler ve şiirin dizeleri aslında her şeyi anlatıyordu; ancak ne Sezai Karakoç konuştu bu aşkla ilgili bugüne kadar, ne de Muazzez Akkaya. Muazzez Akkaya, hem şairin kendisine olan tutkulu aşkından hem şiirin kendisine yazıldığından haberdardı. Ama görmezden ve duymazdan geldi nedense... Karakoç da kimseye bir şey söylemeden aşkını dizelere nakşetmekle yetindi, hiç evlenmedi! Muazzez Akkaya üniversite yıllarında sevdiği başka biriyle evlenip mutlu bir yuva kurdu. Ve böyle geçti yıllar, tıpkı şiirin dizelerindeki gibi...
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna; Saat on ikidir, söndü lambalar. Uyu da turnalar gelsin rüyana, Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar; Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna
Yıllar sonra bugün 82 yaşındaki Muazzez Giray (Akkaya), bir banka reklamında ortaya çıktı. İstanbul Fenerbahçe’de yaşayan Muazzez Akkaya, Monna Rosa şiirinin kendisine yazıldığını bildiğini itiraf etti. Akkaya, Karakoç’un şiirinden birkaç arkadaşı dışında kimseye bahsetmemiş, onlara bu sırrı kimseye söylememeleri için iyice tembihte bulunmuş. Akkaya, birkaç yıl önce bir gazetede bu şiirin kendisine yazıldığının ortaya çıkması üzerine yine konuşmamayı yeğledi.
AKKAYA SESSİZLİĞİNİ HABERTÜRK'E BOZDU ‘Gençlik tutkusuydu devam ediyor mu bilmiyorum’
MUAZZEZ AKKAYA (GİRAY): Aslında bu konuda hiç konuşmak istemiyorum, ama madem aradınız; o reklam filminde benim oynadığımı fark ettiniz onun hatırına birkaç cümle konuşayım. Gençliğin verdiği heyecanla yaşanmış bir tutkuydu, benim için de gençlikte kalmış bir hatıra. Sezai Karakoç, büyük bir şair! Bu tutkusu devam ediyor mu bilmiyorum, benim için tarihe mal olmuş bir aşk, bir şiir ve hep böyle de kalacak. Ben okuldan sonra mutlu bir evlilik geçirdim. O döneme ait fotoğrafların çoğunu imha ettim, keşke saklasaydım diyorum bazen. Kendisiyle hiç görüşmedim, 15 yıl önce bir arkadaşım görüşmüş, onun aracılığıyla haber aldım. Kendisine, bana olan sevdasına, aşkına hep saygı duydum. Okul yıllarında da bana olan ilgisini fark etmiştim; bu şiiri yazdığını da biliyordum ama ben aynı yakınlığı duymamıştım. Belki bir yerde karşılaşırsak bir merhaba derim. Allah hepimize uzun ömür versin.
ŞAİR KARAKOÇ, ÖDÜL ALMAYA GİTMEMİŞTİ
Sezai Karakoç 1933 yılında Diyarbakır Ergani’de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Cemal Süreya ve Ece Ayhan okul arkadaşlarıydı. İkinci Yeni şiirinin kurucuları arasında gösteriliyor. Eleştirmenlerce Monna Rosa şiiri Türkçe yazılmış en iyi aşk şiirlerinden biri olarak gösteriliyor. 2007 yılında Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü kendisine verildiğinde, “Maddi ödülün takdiri size ait, ödül plaketini postayla gönderebilirsiniz” diyerek ödülü almaya gitmedi. 70’e yakın eser kaleme aldı.
huzeyfe Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 7719 Rep Gücü : 18108 Rep Puanı : 23 Kayıt tarihi : 27/03/09
Acı , asil bir aşkla,ızdırap gözyaşı heyecanla yazılmış bir şiirden 60 sene sonra bile reddiye gelmişse o adam napsın ödülü..alacağı ödülü değil...gördüğü cezayı yaşamış..kocan öldükten sonra bari daha nezih ol şımarık kadın..kısacası Sezai karakoçu zaten bence hakketmemeiş o kadın..ama gel gör ki gönül bu konar bir yere.. mazbut, muhafazakar belki köylülere benzeyen bir sevgili yerine daha çağdaş,diplomat olacak ,makam sahibi bir adamı tercih etmiş zıpır
men
huzeyfe Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 7719 Rep Gücü : 18108 Rep Puanı : 23 Kayıt tarihi : 27/03/09
Adına şiirler yazılan Geyveli Muazzez Akkaya (Giray) ile Röportaj... Son yıllarda adından söz ettiren, gizemli şiirlere konu olan Geyveli Muazzez Akkaya'yı bulduk. İstanbul Fenerbahçe'de yaşamını sürdüren Akkaya, ilk defa kapılarını Geyve.com için açtı... Hakkında iddia edilen tüm konuları bizlerle paylaştı. Türkiye'de ses getirecek bu röportajı geyve.com farkıyla sizlerle paylaşıyoruz... Muazzez Akkaya'nın aile dostu Geyveli şair Fahri Ersavaş, 4 yıldır konu üzerine araştırma yapan Eşme köyü web sitesi editörü ve yazarımız Şeref Elma öncülüğünde yaptığımız ziyarette Akkaya çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte Muzzez Akkaya (Giray) ile yaptığımız söyleşi-röportaj... Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? -1930 yılında Akhisar'da (Pamukova) doğdum. Babam memur, reji diyorlar sonra Tekel oldu. Türkiye'nin nüfusu az olduğu için, çocukları büyüdükçe ortaokullu bir şehre, mesela ablam liseye başlayınca lise olan bir şehre tayinini istedi. Hemen Eskişehir'e yolladılar, üniversiteye gelince Ankara'ya tayinini istedi ve oraya yolladılar. İlkokul 3'e kadar Sögütlü'de, 4 ve 5. sınıfı Eskişehir'de okudum. Ortaokulun ilk senesini yine Eskişehir'de okudum, sonra babam Ankara'ya tayin oldu. Ortaokulu Ankara Anafartalar Ortaokulu'nda okudum oradan mezun oldum.
Bir arkadaşım bahsetmişti leyli meccani (eski dilde: yatılı okul) imtihanına niye girmiyorsun diye... Ve oraya girdim, tesadüfen İstanbul Kandilli Kız Lisesi'ni kazandım. Orada 3 sene en büyük zevk-i tahsilim, en güzel arkadaşlıklarım, tüm anılarım hala devam ediyor, buluşuyoruz görüşüyoruz. Yatılı okul olunca kardeş gibiyiz. Sonra bir arkadaşım vasıtasıyla, abisi hariciyeci imiş, Siyasal Bilgilerin imtihanına girelim dedi. O kazanamadı, ben kazandım. Yıl 1950 ve 4 sene de orada okudum. 1954'te mezun oldum.
Sonra Maliye Bakanlığı'nda, bir ara DSİ'de, tekrar Maliye Bakanlığı'nda çalışırken eşim Orhan Giray ile tanıştım. O da Umum Müdür Muavini idi, orada tanıştık. Sonra ben onu ziyarete geldim ve arkadaşlığımız devam etti. 1958 yılında da evlendik. 4 çocuğum oldu, 2 kız, 2 erkek... Ayşegül, Ela, İhsan, Özgür Sinan, ... Hepsinden memnunum, hepsi aklı başında çocuklar, yüksek tahsillerini yaptı.
Eşimin esas görevi Maliye Müfettişi iken evvela Kıbrıs'a Maliye Ateşe olarak tayin oldu, orda da 1963 olayları çıktı. Hemen yanıbaşımızda Rum komşularımız vardı, orada doktorun ailesini katlettiler... Oradan İsrail'e Telaviv'e tayin oldu. 2 sene orada kaldık. Ve 1966 yılında Türkiye'ye döndük.
Ben daha önce Hukuk imtihanını da vermiştim. O arada gizli gizli staj da yaptım. Ve hazinede, Hazine Avukatlığı yapmaya başladım. Ama Telaviv'e giderken dondurmuştuk. Dönüşte tekrar Ankara Muhakematı'nda başladım. Eşim de döndükten sonra Devlet Malzeme Ofisi'nde (DMO) Umum Müdürlüğü yaptı. 1967'den 1973'e kadar 5-6 yıl görev yaptı. Daha sonra Anadolu Bankası Umum Müdürü olarak İstanbul'a geldik. 2-3 sene de burada görev yaptı. Sonra başka tayinler çıktı, O da Marmara Transport diye bir gemi tersaneciliği vardı, orada Murahhas üye olarak devam etti. Sonra da bir hevesle inşaat işine kalkıştı. Eskiden beri inşaata hevesi vardı. Kozyatağı'nda bir arsa almıştık orada biraz inşaata girişti, diğer işleri bıraktı. Zaten yaşlanmıştı, o inşaatı bitirdikten sonra oğlumuz İhsan'a devretti. İçerenköy'de inşaat yaptı. Ve sonrada böbrek yetmezliğinden hasta oldu. Diyalize girdi, gerçi çok fazla giremedi ama... 6 ay kadar ancak dayandı. 2006'da vefat etti.
Ben de kızım Ela ve torunum Deniz'le birlikte üçümüz beraber yaşıyoruz. İyi ki varlar, 5 tane torunum var, 6'ncı da yolda. ... kardeş geliyor. (Bu arada İdil'i kastederek kıskançlık başlar mı diye soruyoruz) Hayır abla olacak, (Gülüşmeler) sanmam... Pabucu dama atılmayacak değil mi? -Yok yok, mesela en büyük torunum Deniz, Marmara Maliye Bölümü'nü bitirdi master yapmaya gidecek, O'nun pabucu dama atılmadı. Arkalardan geldi hepsi mesela... Her yeni gelen seviliyor. Geyve'de nerede oturdunuz, komşularınız ve hatırladığınız isimler kimlerdir? Geyve'de Gazisüleymanpaşa Mahallesi'nde eski yazlık sinemanın olduğu yerde oturduk.
Yanımızda dava vekili Şefik Bey vardı, çocukları Dilaver, Sezai, Gülen, torunları Menderes İstanbul'a yerleşti. Diğer komşularımız Saatçi Fahri, Şaziye Hanım ve kızları Nuray, Ayşe, Fatma. Sakibe Hanım ve kızı Keriman. Karşımızda Rüştü Bey vardı. Diğer hatırladıklarım Sadettin Enişte, Mehmet Dinçer öğretmen. Asiye Karabaş ve kızı Sinem ve Serdar Geyve'de kalan akrabalarımız.
Bu arada biraz geriye dönerek, masa tenisi (ping pong) şampiyonluklarınız varmış, biraz bahseder misiniz? -Mülkiyedeyken (Siyasal Bilgiler) Ülker Akçakoca (Köksal) diye bir arkadaşım vardı. Onunla beraber ping pong oynayalım dedik, 1-2 ping pong oynayan arkadaşlarla birlikte... derken ilerlettik bunu. Bu sefer fakülteler arası ping pong müsabakaları oldu. O zamanlar tabi bu kadar spor yapan ve ping pong oynayan yoktu. Fakülteler arası Dil Tarih'te oynayan bir asistan vardı. Oraya çağırdılar, benim daha önceden haberim yok, 'Haydi Muazzez maça' dediler. Gittik orada, işte 5-6 kişiydik sanırım iştirak eden, orada 1.'lik aldım. Tesadüfen yendim hepsini.
Arkadaşlarınızı not almışım, onlarla sağ olanlarla görüşür müsünüz hala? -Cengiz Aren vefat etti sanırım. Ülker ile görüşüyorum mesela. Neriman ile Burhaniye'de yazlığa gittiğimde görüşmüştüm. Ülkü ile mezun olduktan sonra eşi çimento fabrikasında vazifeliydi, bir ara görüşmeler olmuştu sonra dağıldık. 2004'te 50'. yıl mezunları biraraya gelmiştik. İlhan Evliyaoğlu... Suzanlar vardı 2 Suzan... Mezuniyet fotoğrafında yoktu... Siz ne diyorsunuz o güne? -İnek Bayramı, özel bir gündür. Siyasal Bilgilerin özel Bayramı mıdır? -Evet, okulun en sonunda bir inek getirirler. O sınıfın da ineğini seçerler. O, ineği gezdirir böyle. Yani çok çalışan, iyi notlar alan öğrenci, okulun etrafında böyle dolaşır, işte şarkılar söylenir, marşlar söylenir. O arada salonda da toplantılar yapılır, şiirler okunur, çok güzel geçer...
Eşinizle nasıl tanıştınız? -Maliyede çalıştığım dönemde tanıştık. Ben Maliyede çalışırken O'da Hazinede Genel Müdür Yardımcısı idi. Ve onun bürosunda çalışmaya başladım. O İstanbul'a döndü. İstanbul'a dönünce telefon ettim... koşarak geldi. Ondan sonra arkadaşlığımız devam etti. Bir-bir buçuk sene arkadaşlığımız oldu, sonra evlendik.
Sizin bir Avukatlık süreciniz var ondan bahseder misiniz? -Benim avukatlığa başlamam 1960 yılında oldu. Baş Hukuk Müşavirliğinde avukat olarak başladım, eşim Kıbrıs ve Telaviv'e atanınca ücretsiz izin aldım. Dönüşte, baş hukuk müşavirliğinde değil de, Ankara Muhakemat'ta başladım. Orada da çok iyi arkadaşlıklarımız oldu. 10 kadar avukat arkadaşımla hala görüşürüm.
DSİ'de de görev yaptınız... Evet, avukatlığa başlamadan önce Devlet Su İşleri'nde çalıştım. Şakir'de (Eşmeli) orada çalışıyordu. Sonra avukatlığa geçmek için ordan ayrıldım.
Şimdi en kritik soruları başlayacağız ancak sizi rahatsız etmeden soracağız. Şimdi sınıf arkadaşınız Sezai Bey'le (Karakoç) olan şiirle ilgili... Siz bu şiirin farkına ne zaman vardınız? -Ben o şiiri... Yazılmış benim hiç haberim bile yoktu, hatta Altan Öymen'in eşi Aysel bir sınıf aşağıdaydı sanırım. O söyledi 'Sınıfınızda çok güzel şiirler yazan birisi var' diye. Ben de öyle şiirlerle falan aram yoktur, matematiğe daha ilgiliydim. Derken açığa çıktı. Çok fazla üzerime düştü bilmiyorum, biraz tutku halini aldığı, onunda bu şeye saplanmamasını arzu ederdim. Saplantı haline gelmemesini isterdim... Kendisi bir hayat kursaydı daha mutlu, huzurlu olurdum.
Öğrencilik döneminde ilgisini size hissettirdi mi, yoksa siz bunu daha sonra mı öğrendiniz? -Hissettirdi tabii... Çok şiirler verdi, ne bileyim yazılar verdi, kitaplar verdi, ama yakınlık duyamadım. Kısaca elektrik alamadınız.. -O'nu diyorsanız evet elektrik alamadım. Bu şiir (Mona Roza) daha önceleri hiç bir yayınevi tarafından yayınlanmamış, o güne kadar (internet dönemi) teksirle fotokopiyle çoğaltılarak okunmuş ve belli kesimler tarafından bilinirdi. İnternetin ortaya çıkmasıyla 2002'de dikkat çekmiş, gençler arasında paylaşılarak daha bir önem kazanmış... Şiirin en önemli özelliği mısralarının baş harflerini birleştirdiğimizde (akrostiş) sizin isminiz yazıyor. Kamuoyunda bilgi kirliliği var, bir sürü hikayeler, uydurmalar, şehir efsaneleri söz konusu. Bilinmeyenler ne kadar açığa çıkarsa, yalan yanlış bilenen herşey ortadan kaybolur. Sizin üzerinizden dedikodu üretilmektedir. Bu anlamda bizi ilgilendiren kısmı Geyveli olmanızdan ötürü Muazzez Akkaya'nın kendisidir. Muazzez Akkaya ne düşünüyor, onun yaşamı nasıldır, meslek hayatı iş hayatı nasıldı, kimle evlendi, çoluk-çocuk durumu nedir vs... Bizi en fazla rahatsız eden kısmı sizin üzerinizden dedikodu üretilmesidir. Mesela, Cemal Süreya'dan bahsederler... Hiç size bu konuyla ilgili bir bilgi geldi mi?
-Cemal Süreya'dan nasıl bahsediyorlar? İnternette dolaşan bahse göre, çok enteresandır Cemal Süreya, Sezai Karakoç ve siz Siyasal Bilgiler'de sınıf arkadaşısınız... Cemal Süreya ve Sezai Karakoç size ilgi duymakta, kendi aralarında sizin gönlünüzü kazanmak için farkınızda olmadan iddiaya girerler. Size yakınlık kurmaya çalışırlar... -Cemal Süreya'dan... Şimdi açınca... Ben de konuyu açayım. Kendisi hiç belli etmedi hakikaten. Ama ne zaman sınıfa girsem, tahtaya şiir yazardı. Bir de mantomu aşağıda hocaların olduğu yere asardık ve orada cebime hep şiirler gelirdi. Ama kim olduğunu bilmezdim. Ve aynı yazı tahtada da görünce onları Perihan diye bir arkadaş vardı, hatta ona da 'Bak aynı çocuk' falan diye... Sonradan kafama jeton düştü... Çünkü 1-2 defa Todori'de karşılaştık, ilk zamanlar maliyenindi orası. Orada evliliğimi sorardı, ben de 'Gayet iyi gidiyor' falan deyince, 'Benim de iyi gidiyor neden iyi gitmesin' diye... O yazdıklarını biraz hissetmiştim ama şimdi daha iyi anlamış oldum. Bak ben bunu bilmiyordum. Kimden duydunuz? İnternette okumuştuk veya bir dost meclisinde konusu geçmiş olabilir tam hatırlamıyorum. Ama çok öne çıkan bir bilgi bu... İnternette buna benzer pekçok iddia var. Bir tanesinde sizin intihar ettiğinizden bahsediyor. -Evet onları yazdı Ahmet Hakan... Bizim esas amacımız, sizin bir kişiliğiniz var, siz bir Muazzez Akkaya olarak, sizin hakkınızda bir sürü dedikodular üretiliyor ve bu dedikodular karşısında biz de bir Geyveli olarak ister istemez sorumluluk duyuyoruz. Amerika'daki kızınızın Ahmet Hakan'la yaptığı görüşme çok yararlı oldu.
Bir iddiada konferans salonunda size karşı şiir okuduğu, sizin ağlayarak salonu terk ettiğiniz söyleniyor... -Şiir gününde çıktı okudu gerçekten... Bu şiiri mi okudu? Mona Roza'yı mı okudu? -Vallahi şu an onu bile hatırlamıyorum, hangisini okuduğunu... Ben de okul gecesi olduğu için gitmiştim, ama ne kaçtım ne de bir şey yaptım, sakin sakin oturdum. Sizin için Grace Kelly gibiydi diyorlar... -Yok kadıncağız mezarında ters dönecek (gülüşmeler)... Sanırım bir-iki kişi iltifat olsun diye söyledi ama alakası yok tabii.
Cemal Süreya konusuna dönecek olursak eksik olan kısmını tamamlayayım. Cemal Süreya ve Sezai Karakoç sizin kalbinizi kazanmak için iddiaya giriyor. İddia sonunda kaybeden hayatının sonraki aşamasında bir iz taşıyacaktı. Anlatılana göre Cemal Süreya iddiayı kaybeder ve 'Süreyya' olan soy isminden bir tane 'y' harfini nüfustan sildiriyor. -Hımmm o sebeple sildiriyor öyle mi? Evet -Allah Allah (ben neymişim dercesine gülüşmeler) Böyle bir silinme olayı var mı? -Var. Tabi Süreyya idi bizim zamanımızda Silinme hikayesini biliyormuydunuz? -Yok hiç bilmiyordum, ama Cemal Süreyya idi, 'y' harfini sonradan kaldırdığını biliyorum. Ne olarak kaldırmış olabilir? -Hiç bilmiyorum. Bakın burası çok enteresan, ben 'y' harfini kaldırdığını bilmiyordum. Ancak siz bu olayı onaylıyorsunuz... -Evet evet Süreyya idi 'y'yi kaldırdı. Çünkü orada iddiayı kaybettiği için... -Ama ikiside kaybetmiş oluyor o zaman... Hayır kendi aralarındaki iddianın farkında değilsiniz... İddiayı kaybeden Cemal Süreyya soy isminden bir tane 'y' harfini kaldırıyor. Bakın o dönemdeki anlayışa Eğer doğru ise bugün böyle bir iddiayı günümüzde kim yerine getirir ki... Tabi bu iddia olayı kulaktan dolma bir bilgi de olabilir... Olay şöyle devam ediyor, Sezai Bey'in size olan sevgisini aşkını iddiaya kurban etmesinden dolayı onunla olan ilişkinizi kesmişsiniz, hiç konuşmamaya başlamışsınız... -Bilemiyorum, Allah Allah (gülüşme) Bu olaydan sonra Sezai Bey içine kapanmış, hiç evlenmemiş vs... Halbuki siz bu yaşanan olayların hiç farkında değilsiniz -Evet hiç farkında değilim.. Hatta sizin ping pong'a olan ilginizden dolayı bir şiiri var Evet öyleymiş, onu da Ahmet Hakan'dan öğrendim.
O dönemde okul yaşantısı, arkadaşlıklar nasıldı? -O dönemde erkek arkadaşlar çoktu. O yüzden biz kız arkadaşlar daha fazla birbirimizle kaynaşıyorduk. Ama ben daha çok Ülker Akçakoca ile takılırdım. Beraber Suriye'ye Lübnan'a, Kıbrıs'a seyahatlerimiz olurdu. Sömestr Şubat tatilinde okulca sınıfta da 8 kızdık. Sınıfımızda güzel güzel kızlar vardı ama neden bana yazılmışlar bilmiyorum. Üniversiteye başlayan genç delikanlılar, onun için yakınlarında kim varsa veyahut hoşlarına gidin başka bir yerde olsaydı başkasına ilgi olacaktı. Çok şükür fakülte hayatımız çok güzel geçti. Ping pong oynamamız da devam etti bizim, 4 sene boyunca... Güzeldi bilmiyorum... Hocalarımızda gayet iyiydi... Coşkun Bey vardı, Bülent Bey vardı, Fadıl Bey vardı...
New York'ta kızınızda ne kadar kaldınız? Gelip gitme mi oldu? Evet gelip gitme oldu. Devamlı kaldığım olmadı. En çok 3 hafta kalmışımdır. Ama torun doğduğunda bir 25 gün olabilir.
Üniversite döneminde öne çıkan arkadaşlarınız var mıydı? Atilla Karaosmanoğlu vardı, Planlama Teşkilatının başına geçmişti, İlhan Evliyaoğlu milletvekili olmuştu, Ümit Özkan vardı... Erkek arkadaşlarla fazla da bağlantımız olmadı. Ülker ile birkaç toplantılara gittik, sonra baktık onlar da rahat konuşamıyor bir daha katılmadık.
Eşinizden bahsedecek olursak, O'nu da rahmetle analım, ona olan ilginiz, kısaca onu nasıl anlatırsınız? Herkesin peşinde olduğu Muazzez Akkaya'nın gönül verdiği insan nasıl biriydi? -Orhan Giray çok efendi, saygılı birisiydi. Hani eskiden söylerlerdi ya İstanbul Beyfendisi, şimdi bilmiyorum, sanırım onun devreleri de öyleydi. Sınıf arakaşlarının arkadaşlıkları da seviyeli saygılı kişilerdi. Belki o devrin yetiştirdiği insanlar, ****** devrinin insanları oldukları için hem kadınlara saygılı, hem etraflarına saygılı... Tabi aramızdaki sevgi çok kuvvetliydi, zaman geçtikçe yerleşti. Tabi çocuklarımız olunca onu perçinlediler... Çok güzel, huzurlu bir 48 sene geçirdik beraber. Güzel bir evlilikti bizim için.
Bize kapınızı açıp, vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekkür ederiz. Umuyoruz, bilinmeyen merak edilen pekçok konu sizin açınızdan aydınlığa kavuşsa da bazı yaşanmışlıklar gizemini korumaya devam edecektir. Size ve çocuklarınıza, torunlarınızla birlikte sağlıklı bir ömür dileriz. (NOT: Yazı ve fotoğraflar geyve.com kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir)
Ayaktakiler(Soldan sağa): Şeref Elma, Özlem Elma, Yusuf Kılıç, Elif Giray (Gelini), İdil Giray (Torunu), İhsan Giray (Oğlu)... Oturanlar: Şair Fahri Ersavaş, Muazzez Akkaya (Giray), Ela Giray (Kızı)
Akkaya Ailesi, Muazzez Giray'ın (Akkaya) annesi, babası ve kardeşleri...
Yıl 1971... Muazzez Akkaya, Geyve'de babasının bahçesinde... Annesi, babası, kardeşi Mualla Akkaya ve kızı Oya...
Soldan sağa: kardeşi Mukadder Aksoy (Akkaya) ve eşi Kadir Aksoy, erkek kardeşi Doğan Akkaya ve eşi Güler Akkaya, kız kardeşinin eşi Turgut Şişli ve kız kardeşi Muzaffer Şişli (Akkaya), Muazzez Giray (Akkaya) ve eşi Orhan Giray
Solda önde torunu İdil, arkasında torunu Selin, onun arkasında torunu Deniz Yanında soldan sağa oğlu İhsan, gelini Elif, gelini Ayfer, oğlu Özgür önde Muazzez Giray (Akkaya), yanında kızı Ayşe, yanında torunu Lara, kızı Ela ve en sağda torunu Can
Torunu idil, kardeşi Mualla'nın torunu Sinem, torunları Deniz, Selin ve Can
Önde Orhan Giray, arkasında büyük oğlu İhsan Giray, yanında kızı Ela Giray, yanında gelini Ayfer Giray, yanında gelini Elif Giray, yanında küçük oğlu Özgür Giray Önde soldan sağa torunu Selin Giray, ortada Muazzez Giray (Akkaya) ve sağda torunu İdil Giray
Muazzez Giray (Akkaya) ve kardeşleri Muzaffer, Mualla, Mukadder
Muazzez Giray (Akkaya) torunu Selin ile...
3 kız kardeş ve çocukları...
Soldan sağa: kızı Ela Giray, torunu Deniz, Muazzez Giray (Akkaya), torunu İdil Giray, gelini Elif Giray, oğlu İhsan Giray.
81 yaşındaki Muazzez Giray (Akkaya) zarafetini ve yaşının getirdiği tüm güzelliği hala üzerinde taşıyor. (Özel teşekkür: Gösterdikleri ilgi ve katkılardan dolayı Muazzez Giray'a (Akkaya), Ela Giray'a, İhsan Giray'a ve Giray Ailesi'nin tüm bireylerine teşekkür ederiz ) Geyve.com