Âhiret Hesâbı Çok İnce ve Hassastır
Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:
“Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzâl, 7-
* * *
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:
“Hiçbir kul, kıyamet günü ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bir adım dahî atamaz.” (Tirmizî, Kıyamet, 1/2417)
* * *
Bir şahıs, Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e gelmiş ve:
“–Ey Allah’ın Rasûlü, Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret!” demişti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onu, kendisine Kur’an öğretmesi için ashâbından birine gönderdi. Sahâbî ona Zilzâl sûresini sonuna kadar öğretti. “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür” âyetlerine gelince, bu ifadelerden son derece müteessir olan şahıs, derin düşüncelere daldı ve:
“–Bu bana yeter” dedi. Bu durum Efendimiz’e haber verilince:
“–Onu bırakın! Zira o hakîkati idrak etti, anlayış sahibi oldu” buyurdu. (Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VIII, 597)
******************
Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:
“Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun! Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.” (Âl-i İmrân, 30)
* * *
Bir bedevî Peygamber Efendimiz’in:
“Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür” (Zilzâl, 7-
âyetlerini okuduğunu dinleyince:
“–Ey Allah’ın Rasûlü, zerre ağır lığı kadar mı?” diye sordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“–Evet” buyurdu. Bir anda hâli değişiveren bedevî:
“–Vay benim kusurlarım!” dedi ve bu sözlerini defalarca tekrarlayıp durdu. Sonra da işittiği âyetleri tekrar ederek kalkıp gitti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onun ardından:
“–İman bu bedevînin kalbine girdi” buyurdu. (Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VIII, 595)
Öyle bir mahbûba verdim gönlümü almak muhal,
Can'u îmânım anındır, kalmadı bende mecal.
Âşık'u hayran'u mestân, mezhebim yokluk benim,
Bu vücûdum "lâ"sını nur etti "illâ"yu misal,