GARÂNÎK OLAYI VEYA ŞEYTÂN ÂYETLERİ
T. Dursun, Salman Rüşdü'nün ortaya attığı "Şeytan Âyetleri" meselesine de “değinerek” bunların gerçek olduğunu iddia ediyor. Kur’an’ın, yakıldığı söyleyen bir kişinin kalkıp “Şeytan Âyetleri" gerçektir demesi oldukça ilginç bir olaydır. Zaten Turan, Kur’an’a ve İslam’a saldıran kim olursa olsun doğru ya da yanlış onun şiddetli müdafaacısıdır.
Hacc Suresi'nin 52. ayetinin, bunu izleyen âyetlerin ve bu âyetlere ilişkin aktarma ve yorumların tanıklığıyla "Şeytan Âyetleri" olayı bir gerçektir. Kaynak, ileri sürüldüğü gibi yalnızca Taberi değildir. Taberi'den 150 yılı aşkın bir zaman önce yaşamış olan îbn Ishak'ın es-Sire’sinde de olay yer alır. (Bkz. Siretü İbn İshak, yay. Muhammed Hamidullah, fıkra: 219.) Bunun yanında bir başka gerçek, laik ve özgür düşünen insan -ki Salman Rüşdü de böyle bir insandır- "din kutsallıklarımın çerçevesine sokulamaz. Bunu yapma yolundaki "din terörü" karşısında korkmadan, yılmadan yeterince savaşım verilmelidir artık.
Yukarıdaki cümleler Dursun’a ait buna karşılık verdiği kaynaklar ve kaynaklardaki bilgiler doğru mu, İbni İshak’ın “Sire’si nasıl bir kitap ona bakalım, S. ATEŞ söyle diyor:
“Dursun, olayın, İbn İshâk’ın Sîre'sinde yer almasını doğruluğunun kanıtı saymaktadır. Şimdi bu İbn İshak hakkında hadîs bilginlerinin görüşlerini verelim:
Dârekutnî gibi büyük hadisçiler, bunun rivayetlerini vâhî, son derece sakat görmüşlerdir. Zehebî: "Sîresini, rivayet zinciri kopuk, tanınmayan, bilinmeyen şeylerle, yalan şiirlerle doldurmasından başka bir günahını bilmiyorum" diyor. Nesâi ve başkaları, İbn İshak için "Sağlam değildir", Dârekutnî: "Sözleri kanıt olamaz", Süleyman et-Teymî, Hişâm ibn Urve: "Yalancıdır", imam Mâlik: "Deccâllerden biridir!",
Hammâd ibn Seleme: "Zarurî olmadıkça İbn İshak’tan rivayet etmedim"; Yahya el-Kattân: "Muhammed ibn Ishâk'ın yalancı olduğuna tanıklık ederim." demişlerdir.
Kendisine onun yalancı olduğunu nereden bildiği sorulan Yahya, bunu Vüheyb'in söylediğini, ona da Mâlik ibn Enes'in söylemiş olduğunu, ona da Hişâm İbn Urve'nin söylediğini anlatmıştır: İbn İshâk, Hişâm'ın karısı Münzir kızı Fâtıma'dan hadis rivayet etmiş. Oysa Hişâm henüz yedi yaşında iken bu kızla evlenmiş olduğunu, o günden beri karısı Fâtıma'nın, hiçbir erkek yüzü görmediğini anlatmıştır. Böyle iken İbn İshâk, ondan rivayet naklediyor.
Hatîb-i Bağdâdî'nin tespitine göre İbn İshâk, gaza (savaş) haber lerini vaktinin şâirlerine gönderir ve onlardan bu olayların temasına uygun şiirler yazmalarını istermiş ki o şiirleri, olaylara eklesin. (Mîzânu'l-İ'tidâl: 3/468-471).
Şimdi yalancılığı ile ün yapmış böyle bir adamın kitabında bu olayın anlatılmış olması, doğruluğunu mu gösterir? Kaldı ki İbn İshak’ın Sîre’sinde, şeytân âyetlerinden söz edilmez.
Yazar, olayın bir bölümünün, Buhârî'de de yer almış olduğunu söylüyor. Oysa Buhârî'de yer alan, şeytân âyetleri olayı değil, sadece ilk sûrelerden olan Necm Sûresini dinleyen müşriklerin, sûrenin cazibesine kapılıp müslümanlarla birlikte secde etmiş olmalarıdır, işte Buhârî'nin rivayeti:...“İçerisinde secde (ayeti) olup indirilen ilk sure Necm suresidir. Rasulullah (a.s) ve arkasında olan herkes secde etti. Ancak secde etmeyen bir kişi vardı o da yerden bir avuç toprak alıp ona secde etti. Daha sonra onu kâfir olduğu halde öldürüldüğünü gördüm.” (Buhârî, Tefsîr, Necm Sûresi: 65/54)
Olay nedir? Önce bunu kısaca anlatalım:
Kavminin kendisinden yüz çevirmesine son derece üzülen Peygamber (s.a.v.), Allah'tan, kendisiyle kavminin arasını uzlaştıracak bir şeyin (vahyin) gelmesini ve böylece kavminin inanmasını çok arzu ediyordu. Bir gün Kureyş’in kalabalık bir meclisinde oturmuştu. O gün Kureyş’in kendisinden uzaklaşmalarına sebeb olacak bir şeyin inmemesini istiyordu. Yüce Allah “Aşağı kayan yıldıza andolsun” sûresini indirdi. Allah'ın Elçisi (s.a.v.) sûreyi okuyup: “Gördünüz mü Lât ve Uzza’yı ve üçüncüsü olan Menat’ı?” âyetine gelince şeytân, onun diline "Şu yüce turnalardır ve onların şefaati umulur” sözlerini attı. Kureyşliler: "Muhammed bundan önce hiç tanrılarımızı hayır ile anmamıştı" dediler. Peygamber okumasına devam edip sûreyi bitirince secde etti, onlar da müslümanlarla birlikte secde ettiler. Akşam olunca Cebrail Peygamber'e geldi: "Sen ne yaptın, benim Allah'tan sana getirmediğim, söylemediğim şeyi insanlara okudun" dedi. Yüce Allah: "Senden önce hiçbir resul ve nebi göndermemiştik ki o, temenni ettiği zaman şeytân onun ümniyyesine (bir düşünce) atmış olmasın..." âyetini indirdi. (Câmi'u'l-beyân: 17/87; Mefîtihul-ğayb: 23/49-50; İbn Kesîr, Tefsir: 3/230.)
Olayın ve rivayetin genişçe tahlilini yapan S. ATEŞ şöyle devam ediyor:
1.1-Hac süresindeki bu âyetin, bu olayla ilgili olarak inmesi mümkün değildir. Çünkü Ğarânîk uydurmasının bağlandığı Necm sûresi, Mekke'de inen ilk sûrelerdendir. Oysa Hac Sûresi, Medîne devresinin sonlarına doğru inmiştir. 88. sırada yer alır.
1.2-Bu hadis, Said ibn Cübeyr yoluyla İbn Abbâs'tan, Ebu Ma'şer ve Yezîd ibn Ziyâd yoluyla da Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den rivayet edilir. Ama Hz. Peygamber'e kadar giden kopuksuz bir senedi yoktur. Bu rivayeti Kelbî de Ebû Salih yoluyla İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir. Ama Kelbî itimâda şayan görülmez. Sağlam hadîs mecmuaları bu rivayeti almamışlardır. Kadî İyâd, Râzî ve birçok âlim bunun uydurma olduğu kanısındadırlar. Çünkü bunu Peygamber'in masumluğuna, şeriatın korunmuş olma vasfına aykırı görmektedirler.
1.3-Turan Dursun, bu olayın, îbn Hacer Askalânî tarafından doğrulandığını söylüyor ki bu, yanlıştır. îbn Hacer, bu konuda Kirmânî'nin şu sözünü naklediyor: "Bu secde olayının, Peygamber'in okuması sırasında, şeytanın attığı sözler sebebiyle vuku bulduğu şeklinde söylenen söz, ne akıl ne de nakil bakımından doğru değildir." (Fethu'l-Bârî: 8/614)
1.4-Hac Sûresinin: "Senden önce hiçbir resul ve nebi göndermemiştik ki o, temenni ettiği zaman şeytân onun ümniyyesine (bir düşünce) atmış olmasın. Fakat Allah, şeytânın attığını siler, sonra kendi âyetlerini sağlamlaştırır." (Hac: 52)
Âyette geçen temenni, bir şeyi arzu etmek demektir ki, felsefede buna ideal denilir. Buna göre şeytân, peygamberin gerçekleştirmeğe çalıştığı ideali, karıştırmak istediği düşüncelerle bozmağa çalışır, demektir. Fakat çoğunluğun kanısına göre temennî, ezberden okumak anlamınadır. Buna göre âyette her peygamber, kendisine gelen vahiyleri okuduğu zaman, mutlaka şeytânın, onun okumasına bozuk düşünceler katmaya çalışacağı, fakat Allah'ın, şeytanın attığı düşünceleri silip, vahy âyetlerini yerleştireceği anlatılmaktadır.
1.5-İbn Hacer, âyetin tefsirinde şeytânın düşünce attığı hakkındaki görüşleri sıralıyor. Bu rivayetlerin hepsinin ya zayıf veya kopuk olduğunu, ancak rivayetlerin çokluğunun, bu olayın bir aslının bulunduğunu kanıtladığını söylüyor. Daha sonra Ebûbekr ibn el-Arabînin ve Kadî îyad'ın, anlatılan bu olayın düzme olduğu hakkındaki görüşlerini veriyor:
lbnu'l-Arabî şöyle diyor: "Taberî, asılsız birçok rivayet aktarmıştır. Bunların aslı yoktur..." Kadî lyâd da: "Sağlam hadîsçilerin hiçbiri, bu olayı sağlam, kopuksuz bir zincirle nakletmemiştir. Bu rivayetin aktarıcıları zayıf, rivayetleri karmakarışık, senedi (rivayet zinciri) kopuktur... Bu rivayetin dayandırıldığı tabiînin ve müfessirlerin hiçbiri, rivayet zincirini vermemişler, bunu herhangi bir sahâbîye dayandırmamışlardır. Bu konuda tabiîlere varan rivayet yollarının çoğu zayıftır, çürüktür. Bezzâr, bunun anlatımı doğru olan hiçbir yolu yoktur. Bir tek Ebû bişr'in, Saîd ibn Cübeyr'den rivayeti anılabilir ama o da sahâbilere varmaz. Kelbî ise rivayeti caiz olmayan, çok zayıf (güvensiz) bir kişidir. Şayet bu rivayet doğru olsaydı, müslüman olanların çoğunun dinden dönmeleri gerekirdi." demiştir…
İbn Hacer, Dursun'un anlattığı biçimde olayı doğrulamıyor. Sadece doğruluğu varsayılan bu rivayetlerin yorumunu yapıyor.
Evet, bu rivayetlerin hepsi çürük olmasına rağmen çoğunluk, bu sûrenin, hattâ başka sûrelerin de okunuşu sırasında şeytânın, daha doğrusu şeytân ruhlu kâfir bir sabotajcının, bildiği bazı sözleri, şiirleri okuyarak Peygamberin sözlerine karıştırmak istemişler, yani onun okuduğu şeyleri etkisiz bırakmak, bozmak, anlaşılmasını önlemek, tevhîd çağrısını sabote etmek istemişlerdir. Bu, günümüzde dahi hatiplerin, konferansçıların konuşması sırasında yapılan olağan şeyler dendir. Hatîb konuşurken, muarızları slogan atarak sataşır, onun moralini bozmak isterler. Hattâ Meclislerde bunun örnekleri çok görülmektedir. (Gerçek Din Bu 1, S.ATEŞ, 212–221)
1.5-Görüldüğü gibi rivayetin elle tutulur hiçbir yanı yoktur. Sağlam raviler tarafından ve kesintisiz olarak rivayet edilmemiştir. Nedense sahih rivayetlere pek aldırış etmeyen Dursun, zayıf, mevzu (uydurma), mürsel rivayetlere balıklama atlamaktadır.
2.1-Tevhid inancını yaymak için ömrü boyunca mücadele eden Hz. Peygamber niye putların ismi geçtiğinde, putlar için secdeye kapansın?
2.2-1- De ki: Ey kâfirler
2- Sizin taptıklarınıza ben tapmam.
3- Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz.
4- Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim.
5- Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.
6-Sizin dininiz size, benim dinim banadır.
"Kafirun" suresinin sebebi nüzulü Mekkeli müşriklerin Hz. Peygambere "Bırak bu tuttuğun davayı, biz sana istediğin kadar mal, servet verelim, kızlarımızdan istediğini nikahlayalım ve seni başımıza kral/melik yapalım. Eğer bunu yapmazsan, gel bizim ilahlarımıza tap, biz de senin ilahına tapalım, müşterek olalım. Hayır hangisindeyse ona hepimiz ulaşmış oluruz" teklifidir. (Hak dini Kuran Dili, H.Yazır,9/366 dan sadeleştirilmiştir.) Hayatı boyunca müşriklerle ve düşünceleriyle mücadele eden Hz. Peygamber, niye garanik uydurmasında olduğu gibi onların putlarına secde etsin ki?
3.1-Ğaranik meselesinde ciddi hiçbir şey söyleyemeyen Dursun, hızını alamayıp “laik kafa, özgür kafa, özgür düşünür” diyerek kendisinin bu düşünceyi savunduğunu ifade etmiş ama dini inanışa sahip hiç kimseye de saygı duymayacaklarının sinyalini vermiştir. Komünist Rusya’nın, Çin’in ve Kamboçya’daki Kızıl Kmerlerin dine ve dindarlara ne yaptığını, bırakın dindarları kendi halklarına nasıl kin ve nefret beslediğini gördük. İslam'a ve müslümanlara saygı göstermeyen Dursun, ne ilginçtir ki kendi sapık ve çarpıtılmış safsatalarına saygı gösterilmesini isteyebilmektedir.
4.1- "Nerede bulursanız öldürün!..." Kuran böyle diyor. (Bkz. Bakara, ayet: 191, Nisa: 89, 91 Tevbe: 5.) diyen Dursun, bir önceki ayetin ne olduğunu normal olarak vermiyor. Yoksa insanları nasıl aldatacak? “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara, ayet: 190) Herhalde bektaşi fıkrasındaki bektaşiyle akrabalığı var.
5.1-“Tarih boyunca hep böyle denmiştir. Bir Cemel Olayı'nda 15 bin kişi öldürülmüştür. Çarpışan iki yanda da "Peygamber"in en yakın arkadaştan bulunduğu halde...” diyen Dursun, Cemel vakasının siyasi bir hareket olduğunu bilmiyor. Birinci-İkinci dünya savaşında, Komünizmi ya da değişik rejimleri getirmek için değişik ülkelerde kurulan mahkemelerde öldürülen insanlardan haberi yok anlaşılan (?) Hem ne alakası var Cemel olayının, İslam mı emretti savaşmalarını? Laf ola beri gele...
________________________________________________________________________________________________
Aşağıdaki makale 1988 yılında Ebubekir SİFİL tarafından yazılmış ve "İLİM VE SANAT" dergisinde yayınlanmıştır.
İBN-İ İSHAK VE "SİYER"İ
Son zamanlarda kamuoyunu bir hayli meşgul eden “ Şeytan Ayetleri”, Selman Rüşdi ve “Garanik Olayı” ile birlikte İbn-i İshak ve El Vâkıdi gibi isimler de, adı geçen olayın aktarıcıları olmaları hasebiyle gündeme geldi. Bu isimler hakkında pek çok şey yazıldı ve söylendi. Ama nedense bu kişilerin Rical İlmi ve Cerh-Ta’dil açısından durumlarına hemen hiç değinilmedi.
Oysa bizce konunun net olarak anlaşılabilmesi ve sözü edilen olayı aktaranların durumlarının belirlenmesi, ancak bu açıdan yapılacak sağlıklı bir değerlendirme ile mümkün olacaktır. Ancak konuya girmeden önce bir hususa açıklık kavuşturalım; Bu yazının amacı ne “Şeytan Ayetlerini” tartışmak, ne de “Granik Olayı”nı irdelemektir. Ortaya koyacağımız husus, Cerh ve Ta’dil konusunda otorite olan alimlerin, İbn-i İshak hakkında verdikleri hükümler doğrultusunda, adı geçen tarihçiye ve “Siyer”ine nasıl yaklaşılması gerektiğidir. (el Vâk’ıdinin durumunu bir başka yazıda ele almaya çalışacağız inşaallah)
Ravilerin durumları, senet ve ilm-i rical, Hadis konusunda olduğu kadar Tarih konusunda da önemlidir. Zira bizlere kadar “tarihi gerçekler” olarak intikal eden olayların sıhhat derecelerini bilmenin yolu yalnızca hangi kaynakta yer aldıklarına bakmaktan değil, aynı zamanda kimler kanalıyla bize ulaştırıldığının araştırılmasından da geçmektedir. Bu açıdan, gönül isterdi ki, “Garanik Olayı” gündeme gelmeden çok daha önceleri, Hadis konusunda kariyer sahibi olanlarımız tarafından Rical bilgisi ve Senet ve Metin Eleştirisi konularında kamuoyu aydınlatılmış olsun ve bu konularda doyurucu çalışmalar yapılsın.
Bu hayati önemi haiz noktaya böylece parmak bastıktan sonra gelelim İbn-i İshak’ın ve “Siyer” inin durumuna:
Hakkında Söylenenler:
Cerh ve Ta’dil otoriteleri tarafından İbn-i İshak hakkında farklı şeyler söylenmiştir. Biz bunları iki grupta ele alacağız:
A- Tevsik edenler:
Hafız Zehebî: “O, Muhammed bin İshak bin Yesâr el Muttalibî el Medenî’dir ki Siyer sahibi (olup) siyer yazarlarının mevlası (efendisi, önderi)dır. Hz. Enes (r.a.)’ı görmüş ve bu tabakadan, el Makburî ve el A’rac’dan pek çok şey dinlemiştir. İbn-i İshak ilim denizlerinden bir denizdi. Zeki, hafızası kuvvetli, ilim öğrenmek için çok gayret gösteren birisi olup, haberler ve nesepler konusunda söz sahibi bir allame idi. Şu’be şöyle demiştir. ‘O, hadis konusunda Emirü’l mü’üminîndir.’ ( ...) Ahmed b.Hanbel de onun hakkında: “Hasenü’l Hadis’tir.” demiştir. İbn-i İshak, doğru görüşe göre 151 yılında vefat etmiştir.[1]
El İclî: “ (Muhammed b. İshak ) sikadır.”
İbn-i Adiyy: “İbn-i İshak’ın pek çok hadisini araştırdım. Ancak aralarında onun kesin olarak ‘zayıf’ diye nitelendirmesine yol açan bir şeye rastlamadım.”
İbn-i Medînî: “Onun hadis(ler)i benim indimde sahihtir.”
Şu’be: “Saduktur.”
Ebu Zür’a: “(İbn-i İshak) ilim ehlinin büyüklerinin, kendisinden (rivayet) alma konusunda icma ettikleri bir kimsedir. Hadis ehli onu denemiş ve doğruluk ve hayır üzere olduğunu görmüşlerdir.
Ebu Hâtim: “( İbn-i İshak’ın ) hadisi yazılır.[2]
el Bedru’l Aynî: “İbn-i İshak, Cumhur indinde sika (:güvenilir) bir kimsedir. İbn-i Humam, “Şerh’ul Hidâye” (Fethu’l-Kadîr) de (1/31)şöyle der: ‘... İbn-i İshak’a gelince; gerek bizim indimizde ve gerekse muhakkik muhaddisler indinde onun sika olduğu konusunda herhangi bir şüphe söz konusu değildir’...”[3]
Yine onun güvenilir olduğunu ve kendisiyle ihticac edileceğini söyleyenler arasında İbn-i Seyyidinnâs[4] ve Abdulhayy el Leknevî[5] de bulunmaktadır.
B- Ta’zifedenler:
Son devrin yetiştirdiği büyük araştırmacı ve muhaddis Zâhidü’l Kevserî, ehl-i tenkidden bir çoğunun İbn-i İshak’ı cerh ettiğini, kendisini destekleyenlerin de, bunu, bir takım şartlar öne sürerek yaptıklarını belirtmektedir.[6] “Etît” hadisinin durumunu ve ravilerini incelerken Beyhakî, raviler arasında bulunan İbn-i İshak hakkında şunları söylemektedir:
“Bu hadisi Muhammed b.İshak b. Yesâr, Yakup b. Utbe’den münferiden rivayet etmiştir. “Sahih” sahipleri “Buhari ve Müslim” İbn-i İshak’la ihticac etmemişlerdir. Müslim b. Haccâc .Muhammed b. İshak ile -sayılarının 5 olduğunu sandığım ve başkalarının rivayet ettiği- sınırlı sayıdaki hadislere istişhad’da bulunmuş, keza Buhari de onu şevâhid meyanında, kendisinden rivayette bulunmaksızın zikretmiştir. Mâlik b. Enes kendisinden hoşnut değildi. Aynı şekilde Yahya b. Sa’id el Kattân da kendisinden rivayette bulunmazdı. Onun hakkında Yahya b. Ma’în, “O, hüccet değildir.” ve Ahmed b. Hanbel, “Ondan şu hadisler -yani megâzi vb.- yazılır. Ancak helal ve haram (konusunda bildiren hadisler) söz konusu olduğunda şöyle birilerini -ondan daha kuvvetlilerini- isteriz.” demişlerdir. (...) (Onu eleştirenler) onu, ehl-i kitaptan ve daha sonra zayıf kimselerden rivayette bulunması ve isimlerini tedlis etmesi noktasından kınamışlardır. Sika birisinden rivayette bulunur ve ondan işittiği de tebeyyün ederse, imamlardan bir cemaat, onun bu türlü rivayet(ler)inin kabul edilmesinde bir beis görmemişlerdir...” 7
İbni Cevzî de “Rü’yet” hadisini incelerken şöyle der: “Bu hadis sahih değildir. Muhammed b. İshak bu hadisin rivayetinde teferrüd etmişdir. Mâlik ve Hişam b. Urve, İbn-i İshâk’ı tekzib etmişlerdir. 8 İbn-i Humam’ın yukarıda geçen ifadeleri, İbni Cevzî’nin bu sözlerini red sadedindedir. Ne var ki İbn-i Humam da bu sözlerinin sonunda şöyle demektedir: “İbni İshak sika ve sadûktur. Şu kadar var ki, “An’ane” yaptığı zaman hüccet olarak kabul edilmez.”9
Muvaffak el Havârizmî’nin “Menâkıbu Ebî Hanîfe” adlı eserinde, İmam Ebu Yusuf’un, bir süre İbn-i İshak’tan siyer ve meğâzî dinlemesi üzerine İmam-ı Azam’ın tepki gösterdiği ve “Döndüğün zaman ona Tâlût’un öncüsü kimdi ve Câlut’un bayrağı kimin elindeydi diye sor.” dediği anlatılmaktadır. Bu olay üzerinde duran Kevserî şunları söylemektedir: “...İbn-i İshak, kendisine birçok bid’at nisbet edilen bir kimsedir. Nitekim “Şerhu İleli’t Tirmizî” adlı eserinde bunu İbn-i Receb de belirtmektedir. Dolayısıyla İbn-i İshak’ın, Ebu Hanîfe indinde, kendisinden razı olunmayan biri olmasına bir engel yoktur...”10
İBN-İ İSHAK’IN “SİYER”İ
Muhammed Hamidullah’ın bu esere yazdığı mukaddimeden de anlaşılacağı üzere İbn-i İshak’ın siyerini pek çok kişi rivayet etmiştir. 11 Ne ki bu raviler arasında, tekzip edilenler, hüccet olarak kabul edilmeyenler, taz’if edilenler, rivayetleri terk edilenler ve hakkında ihtilaf edilenler bulunmaktadır. Meselâ, Hamidullah’ın Hatib Bağdâdî’den naklen, bu rivayetler arasında en üstün olduğunu söylediği rivayet sahibi Seleme b. el Fadl er Râzî, muhtelefun fih biridir ve Ebu Hâtim onun hakkında, “kendisiyle ihticac edilmez.” demiştir. Bu zatın ravisi olan Muhammed b. Humeyd er Râzî de pek çok tenkitçi tarafından şiddetli bir şekilde tekzip edilmiş muhtelefun fih birisidir. İbni Cerir et Taberî de Muhammed b. İshak’ın rivayetlerini bu şahıs tarikiyle aktarmıştır. İbn-i İshak’ın kitabını İbn-i Hişam’ın kendisinden aktardığı Ziyâd b. Abdullah el Bikâ’î de muhtelefun fih’tir ve Nesaî tarafından taz’if edilmiştir. İbn-i Medînî bu zatın rivayetlerini terketmiş ve hakkında Ebu Hâtim, “Onunla ihticac edilmez.” denmiştir. 12
Bu konuda Aliyyül Kârî de şunları söylemektedir: “Megâzî’ye gelince, Muhammed b.İshâk’ın kitabı, bu konuda yazılanların en ünlülerindendir. (Ancak kendisi) ehl-i kitap’tan nakillerde bulunurdu.” 13
İbn-i İshak’ın “Siyer”i hakkındaki sözlerimizi, Kevserînin bir değerlendirmesiyle bağlayalım: “Megâzî ilminde İbn-i İshak’ın, sağlam yöntemlere dayandığı pek azdır. Megâzî konusunda İbni İshak’ın ilminden razı olanlar da bunu, bilinen şartlarla yapmışlardır.14
Sonuç
Buraya kadar anlatılanlardan çıkan sonuş odur ki, Muhammed b. İshak’ı tevsik edenlerin bulunduğu bir gerçek olmakla birlikte bunlar arasında, kendisinden hadis yazılamayacağını belirtenler de yer almaktadır. Buna karşın bu kategoride bulunanların söylediklerinin aksine, onu hüccet olarak kabul etmeyenler de azımsanacak sayıda değildir. Buharî ve Müslim’in, onun hadislerini yalnızca istişhad için almaları -ve üstelik bunu da sınırlı sayıdaki hadisler için yapmaları-, ehl-i kitab’dan ve zayıf kimselerden rivayette bulunması ve tedlis yapması, bütün bunların üzerine de, “Siyer”ini rivayet edenlerden bazılarının cerhedilmiş ve muhtelefun fih kimseler olması, İbn-i ishak’a ve “Siyer”ine daha bir dikkatle ve hakkında söylenenleri sürekli göz önünde bulundurarak yaklaşmamızı kaçınılmaz kılmaktadır.
DİPNOTLAR
[1] Zehebi, “el İber”; 1/216
[2] Bu İfadeler için bkz. el İcli, ”Tahiru’s Sikat” ; s.400 - Zehebi, “Mizanul itidal” ; 3/478 ve İbn-i Hacer, “ Tehzibu’t Tehzib” ; 9/38
[3] el Bedru’l Ayni, “Umdetu’l Kari” ; 7/27
[4] “Uyunu’l Eser” mukaddimesi; 1/8 vd.
[5] “er Ref’u ve’t Tekmil” ; 261 vd.
[6] M. Zahidu’l Kevseri, “Makalat” ; s.561
7 Beyhaki, “el Esma ve’s Sıfat” ; s.418-419
8 Ebu’l Ferec Abdurrahman İbnu’l Cevzi, “el İlelu’l Mütenahiye” ; 1/38
9- İbn-i Humam, a.g.e; 1/31
10 Zehebi’nin “Menakibu’l İmam Ebi Hanife” sine yazdığı talik; s.59
11 “Siret-i İbn-i İshak” Terc. s.59
12 Bütün bu rivayetler için bkz. Kevseri, “Makalat”; s.561-562
13 Aliyyül Kari, “el Mevzuatu’s Suğra”; s.226
14 Zehebi’nin a.g. eserine yazdığı talik; s.59