KUTLU FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
KUTLU FORUM

Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Allah kimleri sever?Kimleri Sevmez

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
@bdulKadir
Adminstratör
@bdulKadir


Mesaj Sayısı : 6727
Rep Gücü : 10015177
Rep Puanı : 97
Kayıt tarihi : 17/03/09
Yaş : 61
Nerden : İzmir

Allah kimleri sever?Kimleri Sevmez Empty
MesajKonu: Allah kimleri sever?Kimleri Sevmez   Allah kimleri sever?Kimleri Sevmez Icon_minitimePaz Ekim 04, 2009 1:40 am

Allah Kimleri Sever?

M. Ali KAYA
İmanın alameti Allah korkusu ve Allah sevgisidir. Peygamberimiz (sav) “İmanın kemali nerede olursanız olun Allah'ın sizinle beraber olduğunu bilmenizdir” buyurmuşlarıdır. Herkes Allah’ı sevdiğini iddia eder. Bu iddia bir temele ve amele dayanmıyorsa boş bir iddiadan öteye gitmez. Herkes kendisine ihsan edeni sever. Allah yaratan ve bütün her şeyi bize veren yüce kudret olduğu için bütün esma ve sıfatı ile zaten bizzat sevilir. Peki, ama Allah bizi seviyor mu? Bilmemiz gereken budur. Allah'ın sevgisini kazanmak için ne yapmalıyız?

Her şeyden önce şunu bilmemiz gerekir ki, Allah müttaki olan kulunu sever. Müttaki, takva sahibi, yani kalbinde Allah korkusunu taşıyan ve bu sebeple günahlardan, yani Allah'ın yapılmasını yasakladığı şeylerden/ amellerden kaçandır. Allah sevgisini kazanmanın yolu Allah’tan korkmaktır. Allah korkusu olmazsa Allah sevgisinden bahsedilemez. Kişi farzları yapmıyor ve haramlardan sakınmıyorsa ve peygamberin (sav) sünnetine uymuyorsa onun Allah sevgisi iddiadan öteye gitmez ve o kimse Allah'ın öfkesini çeker.


Yüce Allah ezelî kelâmı olan Kur’ân-ı Kerimde sevdiği vasıfları anlatmakta ve kullarının bu vasıfları kazanmalarını istemektedir. Allah'ın sevgisi şahsa değil vasfadır. Kim bu vasıflara sahip olursa Allah onu sever. Bunları Kur’ân-ı Kerimde “Allah sever” kelimeleri ile geçen ayetleri ele alarak maddeler halinde sıralayalım.

1. Allah iman edenleri sever. (Bakara, 2:257) Kâinatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namaz gelir. Çünkü iman Allah’ı bilmek, namaz ise Allah'a itaat ve hamd etmektir. Namaz kılmayanın Allah'a imanı zayıf ve Allah'a hamd ve şükrü azdır ve o insan nankörler sınıfına dâhil olur. Hamd imanın gereğidir, namaz ise hamdin gereğidir. Bunun için yüce Allah namazın her rekâtında “Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun” buyurarak insan, âlemler ve Yaratıcı Allah arasındaki münasebetin ve tevhidin ifadesini “hamd etmek” olarak ifade etmiştir. Namaz Allah'a imanın, hamdin ve şükrün alametidir.

2. Allah müttakileri sever. (Âl-i İmran, 3:76) Takva, günahlardan sakınmak demektir. Allah'a itaatin ve Allah’ı sevmenin en birinci alameti takva, yani günahlardan kaçınmaktır. Emredileni yapmak insanı cennete, yasaklananları yapmak ise cehenneme götürür. Cehennemden korkmak, Allah’tan korkmak demektir. Zira cehennem Allah'ın öfkesinin, kahrının ve gadabının tecellisidir. Kişi cehennem korkusu ile günahlardan kaçınmalıdır ki buna “Takva” denir. Allah kendisine ibadet edenden çok, kendisinden korkan ve günahlardan kaçanı sever. Zira ibadette mükâfat isteme ve menfaat vardır. Riya, rekabet ve kendini beğenme, gurur ve kibir gibi kötü sonuçları da beraberinde getirir. Bu durum şeytanı gurura, kibre ve iddiaya sevk etmiştir. Hz. Âdem’in (as) Allah korkusu ise onu kusurunu kabul etmeye ve tövbeye sevk etmiştir. Hz. Âdem (as) takvaya yönelirken, şeytan kibre ve gurura yönelmiş, bunun sebebini de Allah'a olan ibadeti olmuştur.

3. Allah tövbe edenleri sever. (Bakara, 2:222) Tövbe, kulun aczini, zaafını ve fakrını bilerek kendisinin eksik, noksan ve kusurlu olduğunu kabul etmesi ve günahlarını itiraf ederek Allah'a af için yalvarmasıdır. Kulluğun gereği budur. Bu nedenle yüce Allah aczini, zaafını ve ihtiyacını anlayarak sonsuz güç ve kudret sahibi ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Rahman ve Rahim Allah'a yalvaranları ve af dileyenleri sever ve “Gaffar” ismi ile affeder, “Settar” ismi ile kusurlarını örter ve hiç günah işlememiş gibi kabul eder.

4. Allah temizlenenleri ve temizliğe dikkat edenleri sever. (Bakara, 2:222; Tövbe, 9:108) Temizlik iki nevidir. Birincisi maddi temizlik, ikincisi ise manevi ve kalbi temizliktir. Maddi ve bedenî temizlik, manevi temizliğin dışa yansımasıdır. Allah temizdir, kuddüstür, her nevi noksan ve eksik sıfatlardan beridir. Bu nedenle yüce Allah her iki temizliğe dikkat eden ve itina gösteren kullarını sever. Maddi temizlik beden, ev ve çevre temizliği, manevi temizlik ise günahlardan uzak durmaktır. Her türlü kötü ve yanlış inanç ve düşünce manevi kir ve günah sayıldığı gibi, günahlar ve ahlaksız davranışlar ve sözler de manevi kirler ve pisliklerdir. Allah daima “iman ve Salih ameli” emrederek maddi ve manevi her türlü temizliği istemiştir. Buna uyanları da sevdiğini ifade etmektedir.

5. Allah iyilik yapanları sever. (Âl-i İmran, 3:148) İyilik ihsan ve hasene anlamına gelmektedir. İyilik insanların ihtiyaçlarını gidermek demektir. Allah bütün ihtiyaçlarımıza cevap verdiği için Allah'ın yaptığı her şey mahza iyiliktir. Bu nedenle “iyilik Allah’tan, kötülük nefistendir.” Zira iyiliği isteyen, yaratan ve yapan Allah’tır. Kötülük ise bizim cahilliğimizden, hakkımızda iyi olanı bilmediğimizden ve hakkımızda kötü olanı Allah’tan istediğimizden ve kötülüğe ihtiyarımızla sebep olduğumuzdan kaynaklanmaktadır. Yaratılışta kötülük yoktur; ancak bize bakan yönü ile kötülüğümüze biz sebep olmuşuzdur. Allah'a bakan yönde ise iyilik ve kötülük müsavidir. Zira Allah'a göre her şey kulların hayrınadır ve şerler dahi netice itibarıyla hayırdır. Ancak Allah kulların hayrını ve iyiliğini istemekte ve insanlığın hayrına ve iyiliğine çalışanları sevmektedir. Kullarına “Rabbim bana dünyada iyilik ve ahirette iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru” şeklinde yalvarmamızı istemektedir. İnsan için en büyük kötülüğün cehenneme düşmek olduğunu belirtmektedir. Cehennemden kurtuluşu da en büyük iyilik olduğunu haber vermekte, cehenneme insanı götürecek olan amelleri de yasaklamaktadır. İnsanı cennete yaklaştıran her amel iyilik, cehenneme yaklaştıran her amel kötülüktür.

6. Allah adaletli davrananları sever. (Hucurat, 49:9) Allah âdildir ve her yaptığı işte adalet hâkimdir, zulmü nefsine haram kılmıştır. Bu nedenle adil olanları sever ve zalimi sevmez ve ondan mutlaka intikamını alır. Adalet, hak sahibine hakkını vermek ve haksızı cezalandırmak demektir. Adalet her yerde cari olan bir hakkaniyet ölçüsüdür. Ekonomik adalete “iktisat” denir. Ölçülü ve dengeli olmak demektir. Bu beslenmeden tutun harcamaya kadar her yerde caridir. Bu nedenle zulüm gibi israf da yasaktır. Kıyamette halk mahşerde sıkıntı içinde olduğu zaman “adil idareci” arşın gölgesinde olacaktır.

7. Allah istişare edenleri ve tevekkül edenleri sever. (Âl-i İmran, 3:159) Tevekkül Allah'a dayanıp güvenmek ve sonucu, başarıyı ve zaferi Allahtan bilmek demektir. Başarı için bunun şartlarına ve sebeplerine sarılmak gerekir. Başarının temelinde yardımlaşma ve sebeplerine yapışma vardır. Bu nedenle yüce Allah yapılacak işlerde Allah'ın yardımını celb etmek insanların yardımını kazanmaya bağlıdır. İnsanların yardımı ise istişare ile sağlanır. Bu başarının en önemli sebebidir. Sonra sebeplerine sıkı şekilde yapışmak gerekir. Tevekkül esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet etmektir. (Sözler, 2005, s.501) Allah sebeplere sarılarak çalışan sonuçta başarıya ulaşsa da ulaşmasa da bunu Allah’tan bilen gayretli kullarını sever.

8. Allah sabredenleri sever. (Âl-i İmran, 3: 146) Sabır her türlü başarının ve hayrın anahtarıdır. Sabır ile her şey kemaline erer. Allah sabredenlerle beraberdir (Bakara, 2:153) ve sabreden kullarına yardım eder. Hırs mahrumiyete sebeptir, sabır ise her nevi müşkülatın anahtarıdır. Peygamberimiz (sav) “Sabreden zafere ulaşır” buyurmuşlardır. Sabır üç türlüdür. Birincisi, masıyetten kendisini çekmede sabırlı olmaktır. Günahlardan kaçınma konusunda ısrarcı olmak demektir ki bu insanı “Allah müttakilerle beraberdir” (Bakara, 2:194) ayeti gereği Allah'a yaklaştırır. İkincisi, musibete ve belalara karşı sabırdır. Bu ise tevekkül ve teslimdir. Allah'dan gelene razı olmaktır. Sabırsızlık ise Allah’tan şikâyet, rahmetini ittiham ve ef’âlini tenkit etmek anlamına gelir. Üçüncüsü ise ibadet ve tatta sabır ve devam anlamındadır. Bu ise insanı en büyük makam olan kâmil bir insan olmaya çıkarır. Allah'a yakınlığı artırır. (Mektubat, 2004, s. 472)

9-Allah yalan söylemeyen doğruları sever

**************************************

Allah Kimleri Sevmez?

Cumartesi, 12 Eylül 2009
M. Ali KAYA

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde sevdiği amelleri bize haber verdiği ve bunları yapmamızı istediği gibi, sevmediği amelleri ve fiilleri de bize haber vermiş ve bunları yapanları da azaba ve kahra düçâr kılacağını belirtmiştir. Bunları da “Lâ yuhibbu” kelimesi ile ifade etmiştir. Maddeler halinde sıralayacak olursak:

1. Allah kâfirleri sevmez. (Rum, 30:45) Küfür iki anlamdadır birincisi Allah'ın varlığını inkar, ikincisi ise Allah'ın nimetlerini inkardır. Allah'ın varlığını inkâr da iki nevidir. Birincisi Ateizm, yani Allah'ın varlığını kabul etmemektir. İkincisi ise Allah'a şirk koşmaktır. Yüce Allah kâfir deyimi ile bütün bunları kastetmekte ve hiçbirini sevmediğini ifade etmektedir. Allah'ın varlığını kabul etmemekle yeryüzünde meydana gelen ilim, irade ve kudreti gerektiren şuurlu ve planlı bütün işleri ilim, irade ve kudretten yoksun olan maddeye, tabiata ve tesadüfe havale etmek en büyük akılsızlık, aptallık ve cahilliktir. İçinde her türlü çirkinliği barındıran ve her nevi günahı bulunduran büyük bir zulmet ve karanlıktır. Allah'ın en büyük öfkesini çeken budur. Allah'a şirk koşmak da ilim, irade ve kudretinde noksanlık isnat etmektir ki Yahudi ve Hıristiyanların ve Allah’ı kabul etmekle beraber ona yaklaşmak için puta tapanların şirkleri tabiatçı ve maddecilerin yanında çok basit kalır. Bununla beraber Allah'a şirk koşmak büyük bir zulümdür (Lokman, 31:13) ve affedilmez bir günahtır. (Nisa, 4:116) Hıristiyanlar Hz. İsa’ya Allah'ın oğlu demekle şirke ve küfre düşmüşlerdir. (Maide, 5:17) Yahudiler de Üzeyir Allah'ın oğlu dedikleri için küfre düşmüşlerdir. (Tövbe, 9:30) Onların kendilerini aldatarak “Biz Allah'ın sevgilileri ve oğullarıyız” (Maide, 5:18) demeleri onları kurtarmamaktadır. Zira Allah kâfirleri sevmez. Bunun için cenneti onlara haram kılmıştır ve cehennemi onlara vaat etmiştir. (Mâide, 5:72)

Küfrün diğer kısmı da Allah'ın nimetlerini inkâr ve Allah'a karşı nankörlük etmektir. Nankörlük ise nimetleri Allah’tan bilmemek ve Allah’tan gafil olmaktır. Yüce Allah “Beni hatırlayın ve zikredin ki ben de sizi daha hayırlı bir şekilde zikredeyim; bana nankörlük etmeyin” (Bakara, 2:152) buyurur. İnsanoğlu gaflet ve dalaleti sebebi ile çok nankördür. (Abese, 80:17; Abese, 100:6) Nankörlük sonuçta şirke ve küfre sebep olduğu için yüce Allah nankörlüğü, nimetleri Allah’tan bilmemeyi şiddetle nankörlüğün sonuçlarını eleştirmektedir.

2. Allah kendini beğenenleri sevmez. (Hadid, 57:23) İnsanın kendini beğenmesi kibir, gurur, yanlışı müdafaa etmek, kendini haklı görmek ve bencillik, yani nefsini sevme ve müdafaa etmek demektir. Kendini beğenmek iki şekilde olur. Birincisi kendi nefsini başkasından üstün görmek ve başkalarını hakir görmektir. İkincisi ise kendi fiillerini ve yaptıklarını beğenmek, hatalarını görmeyerek yaptıklarını müdafaa etmektir. Kendi nefsini başkalarından üstün görmeye kibir ve gurur denir. Bunun alameti başkalarını hor ve hakir görmektir. Bu nefis namına olursa buna bencillik de denir. Şayet bu bencillik kabilesine ve milletine ait olursa buna ırkçılık denir. Her ikisi de Allah'ın sevmediği çirkin bir günahtır. Hem kişi gurur saikasıyla başkalarının kemalatına tenezzül etmez ve hem maddi, hem manevi kemalat ve mehasinden mahrum kalır. Böylece o insan nakıs ve eksik kalır. (Mesnevi, 2006, s. 106) Şayet kişi yaptıklarını beğenirse buna “ucup” denir. Kendi kemalatına ve ibadetine güvenmek ve beğenmek de ucuptur, insanı dalalete atar. Çünkü insanın yaptığı kemâlat ve iyiliklerde hakkı yoktur, mülkü değildir ve onlara güvenemez. (Mesnevi-i Nuriye, 2006, s. 104)

İnsanın kendisini beğenmesi nefisten ve bencillikten kaynaklanır. Bencillik ise inanı her türlü kötülüğe sevk eder. Bunun için yüce Allah “Nefis daima kötü şeylere meyleder ve insana kötülüğü emreder” (Yusuf, 12:53) buyurur. Peygamberimiz (sav) de “Senin en zararlı düşmanın nefsindir” (Keşfu’l-Hafa, 1:143) buyurmuşlardır. Evet, nefisini seven başkasını sevemez, sevse de ondaki menfaatini sever. Daima kendisini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Kusuru nefsine alma, daima avukat gibi kendisini müdafaa eder. Kendi heva ve hevesini ilah edinir. (Lem’alar, 2005, s. 665) Heva aklını beğenmek, heves ise lezzet peşinde koşmaktır. Böyle insanlar heva ve heveslerini esas aldıkları için ilimleri ve akılları ile yoldan çıkmışlardır. “Şeytan gibi kendisini müdafaa ettiği ve ilimle haklı olduğunu iddia ettiği için Allah onun kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözüne de perde çekmiştir. Daha gerçeği bulamaz ve göremez olmuştur. (Câsiye, 45:23) Allah bu durumlara düşmekten muhafaza etsin.

3. Allah fesadı ve ehlini sevmez. (Kasas, 28:77) Fesat ve fitne, yeryüzünde karışıklık ve bozgunculuk çıkarmak, insanları ve toplumları birbirine düşürmek demektir. Yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmak münafıklık alametidir. Bunun için yüce Allah münafıkların vasıflarını sayarken “onlara ‘yeryüzünde fesat çıkartmayın’ denince onlar, ‘biz ıslah edicileriz’ derler” (Bakara, 2:11) buyurarak fesadın münafıkların ıslah hareketlerinden çıktığını belirtir. Genel olarak fesat şuursuzca “iyilik yapayım derken kötülüğe sebep olmak”tan kaynaklanmaktadır. (Bakara, 2:12) ilk olarak fesat çıkaran şeytan olmuştur. Hz. Âdem’in yaratılacağını öğrenince “yeryüzüne kan dökecek ve fesat çıkaracak olanları neden yaratıyor” diye melekler arasında fesat çıkarmış ve bilgisi ile onların akıllarını karıştırmak istemiştir. Yeryüzünde fitne ve fesat çıkartanların başında da Yahudiler gelmektedir. Yahudiler hep yeryüzünde savaş ve karışıklık ateşi yakmaya çalışmış ve Allah onların bu fitnesini söndürmüştür. (Maide, 5:64)

Yeryüzünde fitne ve fesat çıkaranlar genellikle kâfirlerdir. Mü’minler de onların fesatlarına mukabil birbirlerine yardım ederek fesadın önünü almaları vazifeleridir. (Enfal, 8:72-73)

4. Allah şımarıkları sevmez. (Kasas, 28:76) Şımarıklık zenginlikten kaynaklanır. Zenginler mallarına ve mülklerine güvenerek yeryüzünde böbürlenerek yürürler, malları ve servetleri ile övünürler, fakirleri hor ve akılsız görürler. Onlara göre akıllı adam zengin olandır. Okumak ve bilgi sahibi olmak zengin olmak içindir. Hâlbuki imam-ı Şafii hazretleri “Cahilin fakirliği ıztırarî, âlimin fakirliği ihtiyaridir” demiştir. Yani cahil bilgisizliğinden fakir olmuştur; ama âlim dünyaya ve mala değer vermediği ve önemsemediği için fakirliği tercih etmiştir der. Nitekim Karun ilimi ile dünyaya yöneldi ve o kadar mal ve mülk sahibi oldu ki hazinelerinin anahtarlarını bir cemaat ancak taşıyabiliyordu. Sonra “ben bunu kendi ilmim ve gayretimle kazandım” (Kasas, 28:78) diyerek Allah'a karşı nankörlük etti. Malı ve mülkü ile şımarıklık gösterdi ve Hz. Musa’yı (as) dahi hor görmeye başladı. Yüce Allah onu bir gecede helak etti. Böylece şımarıklığının cezasını çekti.

5. Allah hainleri sevmez. (Enfal, 8:58) Hıyanet, anlaşmaları bozmak, verilen sözleri yerine getirmemek ve emanetleri korumamaktır. Beni Kureyza Yahudileri Medine’de peygamberimiz ile anlaşma yaptıktan sonra gidip Mekke müşrikleri ile bir başka anlaşma yaparak peygamberimize (sav) ihanet ettiler. Beni Nadr Yahudileri de peygamberimize (sav) “Su-i Kasd” tertip ederek anlaşmalara ihanet ettiler. Bunun üzerine peygamberimiz (sav) onları Medine’den sürgün etti.

Hainlik ve ihanet münafıkların alametlerindendir. Kalbinde nifak, fitne ve fesat bulunanlar emanetleri korumazlar, anlaşmalara uymazlar ve menfaatleri gereği ihanet ederler. Ama ne var ki yüce Allah onları asla başarıya ulaştırmaz. Yüce Allah “Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne ihanet etmeyin. Yine bilerek emanetlere ihanette bulunmayın” (Enfal, 8:27) emreder. Allah hainleri başarıya ulaştırmaz. (Yusuf, 12:52) Peygamberimiz (sav) “İki mü’min ortaklık yaparlarsa üçüncüleri Allah’tır. Şayet biri diğerine ihanet ederse Allah aradan çekilir ve onları kendi hallerine bırakır” buyurarak ihanetin sonunun Allah'ın yardımından mahrum kalmak olduğunu ifade etmiştir.

Allah hainlere asla acımaz. Bilhassa kocasına ihanet eden kadınlara Nuh’un karısı ile Lut’un karısını misal verir ve onlara “Ateşe girenlerle beraber siz de girin” emreder. (Tahrim, 66:10) Onlar iman konusunda ihanet ettiler Allah da onlara gereken cezayı verdi.

6. Allah müsrifleri sevmez. (A’raf, 7:31) Gereksiz ve faydasız yere malı ve zamanı harcayana müsrif denir. İslam bilginleri israfı “Allah'ın haram kıldığı şeye el uzatmak” şeklinde tarif etmişler ve “az da olsa harama harcanan her mal israf sayılır” demişlerdir. Helale harcanan çok mal ise israf sayılmaz. İmam-ı Azam “İsrafda hayır olmadığı gibi, hayırda da israf yoktur” demiştir.

Yüce Allah helal konusunda da “Her türlü nimeti ve yemişleri, bağları ve bahçeleri, mahsulü ve hububatı çıkaran Allah’tır. Her mahsulün zekâtını verin, israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez” (En’âm, 6:141) buyurmuştur. Malın hakkı olan zekâtı verilmişse o mal helalinden hak edilmiş temiz bir mal sayılır ve helale harcanması gerekir. Süslü elbiseler giymek, yemek ve içmek israf değildir. Ancak israf bunları gereğinden fazla harcamak ve harama sarf etmektir. (A’raf, 7:31)

7. Allah haddi aşanları sevmez. (A’raf, 7:55) Haddi aşmak aşırıya kaçmak ve zulme sapmak anlamına gelir. İslamiyet her türlü aşırılığı ortadan kaldırmış, istikameti ve orta yolu göstermiştir. Peygamberimiz (sav) “Müslüman elinden dilinden kimsenin zarar görmediği insandır” (Buhari, İman,4; Müslim, İman, 64) buyurur.
Allah ibadet ve duada aşırıya kaçmayı yasaklamıştır. “Sabah akşam içten samimi bir şekilde yalvararak kendin işitecek şekilde Allah'a dua et. Allah haddi aşanları sevmez” (A’raf, 7:55) buyurur. Peygamberimiz (sav) “Sizler sağıra ve uzakta olana dua etmiyorsunuz. Allah size sizden daha yakındır. Ona gizlice yalvararak dua edin” buyurmuştur. Yüce Allah peygamberlerden Zekeriya’yı (as) örnek verir. “O gizlice Allah'a dua ediyordu” buyurur. İslam bilginleri “Duada sesi yükseltmeyi, duaya layık olmayan şeyleri istemeyi, Kur’ân-ı kerim ve sünnet-i sahiha ile istenmeyen şeyleri Allah’tan istemeyi haddi aşmak olduğunu söylemişlerdir.

Savaşta barış isteyen düşmanı sıkıştırmak ve savaşa devam etmek haddi aşmak olduğu gibi, fiilen savaşmayanı öldürmek de haddi aşmak ve zulme sapmak demektir. (Bakara, 2:190) Yine Allah'ın helal kıldıklarını haram, haram kıldıklarını helal saymak da haddi aşmak demektir. (Mâide, 5:87)

8. Allah zalimleri sevmez. (Âl-i İmran, 3:57) Zulüm hakkı inkar etmek ve haksızlık yapmaktır. Her şeyi yerli yerine koymak adalet, yerli yerine koymamak, aşırı gitmek ve haddi aşmak da zulümdür. Allah zulmü nefsine haram kılmıştır ve kullarına da yasaklamıştır.

Zulmün nevileri vardır. Allah'a karşı zulüm şirk ve küfürdür. “Şirk en büyük zulümdür.” (Lokman, 31:13) Çünkü bu aklın istikametini kaybetmesi ve ahmaklığa yönelmesinden kaynaklanır. Kur’ân-ı Kerimde kafirlere zâlim denmesinin hikmeti budur. Allah'ın ayetlerini değiştirmek ve dini tahrif etmek ve peygamberlere itaat etmemek de en büyük zulümlerden birisidir. Peygamber adaleti ikame eden ve her yaptıkları adil olan insanlardır. Onlara uymamak ve hükümlerini kabul etmemek Allah'a karşı yapılan en büyük zulümdür.

İkinci nevi zulüm insanların birbirlerine karşı yaptıkları haksızlıklardır. Yalan, katl, haksız yere malları yemek, sirkat ve başkasının hakkını gasp etmek en büyük zulümlerdendir. Allah'ın inzal ettiği hükümlerle hükmetmemek de zulmün temelidir. (Mâide, 5:44) Zira adalet ancak adil olan Allah'ın hükmü ile hükmetmekle adalet olur.

Üçüncüsü, insanın kendi nefsine zulmetmesidir. Allah asla insanlara zulmetmez, insan kendi kendine zulmeder. (Nahl, 16:33) İnsan Allah'ın kendisine verdiği kabiliyetleri ve istidatları geliştirmeyerek ve körelterek zulme sapar. Farzları yapmak ve haramlardan kaçmak adalet, harama girmek ve farzlarla nefsini terbiye etmemek nefsine yapılan en büyük zulümdür.

Allah'a iman ederek kitabına göre hareket edenler üç kısma ayrılır. Birincisi kitabın emir ve yasaklarına uymayarak nefislerine zulmedenler, farzları yapıp haramdan sakınarak orta halli gidenler ve hayırda yarışarak ileri geçenlerdir. Fazilette ileri gidenler bunlardır. (Fatır, 35:32)

Peygamberimiz (sav) “küfür devam eder, zulüm devam etmez” buyurarak zulmün cezasının dünyada verileceğini ifade etmiştir. Yüce Allah zalimleri ve zulme sebep olanları sevmez.

_________________
Elif gibi yalnızım,
Ne esrem var, ne ötrem.
Ne beni durduran bir cezmim,
Ne de bana ben katan bir şeddem var.
Ne elimi tutan bir harf,
Ne anlam katan bir harekem...
Kalakaldım sayfalar ortasında.
Bir okuyan bekledim,
Bir hıfzeden belki...
Gölgesini istedim bir dostun med gibi…
Sızım elif sızısı...

Allah kimleri sever?Kimleri Sevmez Sdfghj15
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://kutluforum.yetkinforum.com
 
Allah kimleri sever?Kimleri Sevmez
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» “Allah gayûr’dur ..mü'minler hakkında gayret ve hamiyet gösterir. kıskançtır. Kulunun kalbinde kendisinden başka bir şeyin bulunmasını sevmez
» Allah arşa istivâ etmiştir. ne demek Allah' nerede
» NEDEN BEN…!? Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Allah’ıma ‘Neden ben?’ diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, Allah’ıma nasıl ‘Niye ben’ derim?
» Komedi izlemeyi sever misin?
» “Zâlim, yeryüzünde Allah’ın adâletidir. Allah onunla (başkalarından) intikâm alır. Sonra (döner), ondan da intikâmını alır.” (bk. Keşfu’l-Hafâ, 2/64) الظَّالِمُ عَدْلُ اللَّهِ فِي الأَرْضِ ، يَنْتَقِمُ بِهِ ، ثُمَّ يَنْتَقِمُ مِنْهُ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KUTLU FORUM :: Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim :: Güzel Ahlakla İlgili Konular-Adab-ı Muaşeret-
Buraya geçin: