Açılmayan Kapı... Allah için birbirinden ayrılmak
Fatih Sultan Mehmed Hân, tam 3 defa büyük velî Şeyh Vefa hazretlerini, makamında ziyarete gitti, fakat kapıyı kilitli buldu. Bahçede bir canlı göremedi. Hükümdar, bunun ne demek olduğunu iyi biliyordu... Rengi kül gibi solmuştu. Bu yapılan ona hükümdar olarak değil, insan olarak dokunuyordu. O, dertlerini dökecek bir makam, sığınacak bir yer arıyordu...
Şeyh Vefa hazretleri de, bu dönüşleri solgun bir yüzle bekler, indirilmiş hücre pencerelerinin demirlerine başını dayar, mahzun olarak Padişahın uzaklaşmasını beklerdi... Cesareti ve nazı geçer dervişlerden biri, kendisine sordu:
- Efendim, mademki Padişahı görmek dilemezsiniz, neden onun gelişinden renginiz sararır, mahzun olursunuz? Madem onu seversiniz, neden görmek dilemezsiniz?
- Benim ona meylim ve onun bana ihtiyacı o derece fazladır ki, bir defa birbirimizi gördükten sonra, o benden ayrılmak istemeyecek, ben onu bırakmayacağım. Hâlbuki o saltanatı yürütmekle yükümlü. Biz de düzenimizi korumaya mecburuz. Bizim birbirimizi görmemizin bir mahzuru daha var: Hünkâr gelecek, ihsanlarda bulunacak, biz bunları kendi adımıza kabul etmeyeceğiz. Sizlerin adına da reddetmeyeceğiz. Böylece, aramıza ister istemez dünya malı girecek. Şimdi anladın mı? Gönlüm onu görmek diler, görevim ona kapıları kapar. Beni mahzun eden, benzimi sarartan işte budur!..
Fatih Sultan Mehmed Hânın yerine Osmanlı tahtına geçen Bayezid Hân da babası gibi Şeyh Vefa hazretlerinin peşini bırakmak istemiyordu. Fakat Vefa Tekkesi'nin kapısı İkinci Bayezid Hâna da açılmadı... Ta ki, Şeyh Vefa hazretleri bu dünyadan göçünceye kadar...
Sultan, Vefa hazretlerinin vefâtını duyunca; "Sağlığında mübârek yüzünü bize göstermek istemedi, bari gidip şimdi kendisini ziyaret edelim." dedi. Derhal dergâha geldi. Bayezid, yüzünü açıp büyük velîyi görmek arzusunu açıklayınca etraftakiler bunun uygun olmadığını hükümdara anlatmak istediler. Ama o, yine de örtüyü açtı. Fakat ne yazık ki yine de bir şey göremedi...
Çünkü o büyük velî, elleriyle yüzünü kapatmıştı...
alıntı